Tumgik
xinstant · 6 years
Text
minos, pasiphaé et le minotaure
Uçuculuğa inanmak aptalların işi midir? Yoksa kendini sevmek mi? Bir avuntu da olabilir bu inanç, yanan bir sigaraya tapmak gibi. Alışkanlık bu ama uçucudur küller ve dumanlar. Meditasyon; küllere ve dumanlara bir şeyler emanet etmek gibi. Emanetçi gece sigaralarının karanlık ve serinlikte verdiği haz başkadır. Çünkü kül ve duman, pastırma sıcağında yapışır üzerine, ciğerlerine. Kafanın tam ortasına oturan boğalar da gece gelir izinsiz, o da uçsun istersin. Ama sivri sinek gibi savuramazsın öteye, tam da olduğu yerde yeni bir perde açılır: ben, küller, duman ve boğa. 
“Aklımın içindeki boğayı, gece gidişini izlediğim dumana gömüp ondan kurtulduğumu sanıyorum”
Boğaları, küllere ve dumana emanet etmek pislikleri halının altına itmeye benzer. Farkettirmez tehlikesini; yavaş yavaş kanına girer. Artık boğalar külleri, dumanlar boğayı hatırlatır. Hiç bir cinsel dürtü çözümü değil bu kısırlığın. Buruşuk çarşaflara bulanmış terli vücutlar hiç bir şey yapamaz. Azgın boğalara karşılık cinayete sebep cinnetler gün yerine doğan, bu serin gecenin bitiş çizgisinde. Ne tür bi cinnet bu, yoksa sadece insanlık mı yaşadığım; küller, duman ve boğalarla çevrili? Nasıl dinecek bu cinnet yoksa insanlıktan mı çıkmalı? Bir boğaya dönüşmeli belki külü dumana katan, birinin aklına girmeli. Aklının içine oturmalı ve cinayete mahal olmalı. Cinayet diyorum ama her cinayetin dışkısı kan ve ceset değil. Cinayet; bir bitiş, belki bitiriş. Başlayış bir sebeple, yeni bir nefes, soğuk bir su. Belki ölüm ama güzel bir gün ve gün batımında. Ölümü anlamak da cinayet sayılırsa, belki korkmamak gerek. Ölmek ve öldürmekten. Kandan ve kırmızıdan. Kül olmak gerek eninde sonunda, duman olmak bir yangından çıkan ve boğa olmak birinin aklında. Her gece birinin aklında, ciğerinde ve küllüğünde olmak gerek sevgi için. Sevgiyi tüketmek değil, uçuculuğuna kanıp alışmak için, çocuksu bir “akrasia”.
Kırmızıya koşan bir boğanın özgürlüğü kansa ve mecazen herkes birinin boğasıysa, sevilmek için çırpınan her insanı neden aşk tutsak eder? Kırmızı sevgiler ve aşk cinayetleri arasındaki fark insanlıkla cinnet arasında fark gibidir o vakit. Belki kabullenmek çözüm ya da teslim olmak. Ve tüm bu vahşetin üzerine başa dönüp sigaraya tapmak. Boğayı sevmek, kül ve dumanla. Boğa olmak birinin aklında. Ve bir arenada kırmızıya ve cinayete doya doya sevişmek, gece serinliğinde.
0 notes
xinstant · 7 years
Text
ruj
Dapdar koridorlarda soluksuz koştum, durmadan. Karanlık insanın nefesini alır gibi ve sessizlik. İç ve dış basıncın dengesizliği, bedenime iyi gelmiyor. Kalbim göğüs kafesimi parçalayacak gibi ve saçlarım darmadağın. Gözümün önüne gelenleri bile çekmeye çalışmıyorum, farketmeyecek çünkü görmek. Gördüklerimden daha çok hissediyorum. Ağır bir taş yutmuş veya bataklığa adım atmış gibi. Derin bir arzu. Güneşe ve ondan saklanan her şeye. Sözcüklere. Gerçek sözcüklere. Öylesine söylenmiş değil, kapkara yazılmış olanlara. Gerçek ritimleri duymaya açlık. Kalp ritmi. İstemsiz ve içten. Korkunun ince lacivertini kırmızıyla boyamak istiyorum. Kana çalan bir kırmızıyla ayırt edilmeyen bir laciverti. Öğrenecek biliyorum, kemiklerine kadar öğrenecek herkes. Ölürken, bundan önceki lacivertleri kırmızıya boyaması gerektiğini. Güneşten saklanmaya çalışan herşey, gece girecek yataklara ve bulaşacak yastığa akan rimeller gibi. Islak ve acıtan öpücükler bırakacak.
Duvarları bulutlara kadar olan bir avluya çıktım sonunda. Güneş yakıyor ve kaçacak yerim yok. Soyunuyorum, tüm hücrelerim erimeli hüzmelerin içine. Çünkü duvarları aşmak imkansız etten ve kemikten oldukça. Eriyip bir parçası olacağım güneşin, yanıp yakacağım. Yanmadan yakmak anlamsız, koşmadan kaçmak, terlemeden sevişmek gibi. Gündüzleri kaçanlara gece ayla çıkacağım karşısına. Farketmeyecekler, ama orda olacağım. Çünkü ayna tutmak akıllarına gelmeyecek kendilerine bile tutamazken. Keşke diyecekler. “Keşke fırçamı kırmızıya bulasaydım”.
0 notes
xinstant · 7 years
Text
100417 0558 / VI
Siyah gözlüklü adam çıkardı gözlüklerini. Karanlık bürüdü gözlerini, bana değil kendi karanlığına bakıyordu. Nefret vardı karanlıkta, sevgiler pahasına sakladığı. Nefret saçtı adam, cümleler dolusu ve kararmıştı göz çukurundaki maviler. Tıkadı kulaklarını sevgime, kin kustu kulaklarıma. En zıt katmanlarının çatışmasından; kan sıçradı beynine. Sarsılmadım nefret bombalarının sağır edici titreşiminden. Kırılmadım ama öfkelendim, en ağır yerinden. Sevgim çirkin bir cinayete kurban gitti, cinayet silahı ise nefretti kendi elleriyle yonttuğu. İki ucu keskin ve ağır. Tek hamle, iki ölüm; sevgi ve sevgisizin. Ben sağlamdım, adam ayakta durmakta zorlanırken. Hazırlıklıydım, katilini bildiğim bir cinayete kurban vermeye fakat öfkemin sebebi silah ve suç mahaliydi. Özensizce seçilmiş bir mahal ve özenle yontulmuş bir silah. Sevginin üstüne yoğun bulutlar çöktü, haketmemişti bu kadar ucuz bi ölümü. Biliyordu zaten bir gün yok olacağını, tek beklediği katilinden, sakin bir vedaydı.
0 notes
xinstant · 7 years
Text
030417 0128 / V
Kırılma noktası: Saçlarımın, kalp ritmine değdiği bir kaç birim zaman. Sigara içmeliydim, fakat siyah gözlüklü adamın, saçlarıma ve yüzüme sinen kokusunun, rüzgarla burnuma gelebileceğini hesap edememiştim. Algılarımın devre dışı olduğu bi andan bana kalan; başına buyruk kokusu ve sıcaklık hissiydi. Üşürken, içten içe, doğru yönden esecek rüzgarı bekliyordum. Güneş doğarken, ben çarşaflara battım. Yağmurlu bir akşam üstüne yarı çıplak uyandım. Bir önceki akşamdan kalmaydım ancak, cin ve toniklerin suçu değildi bulantı. Kırılma noktası, midemden göğsüme bir fay hattı oluşturmuş; sebepsiz ve zamansız artçı depremlere maruz kalmıştım. Bu lanetli bulantıdan bi an önce kurtulmam gerektiğini düşünüyordum. Kusmalıydım. Fötr şapkasını çıkarıp, ben kusarken saçlarımı tutmayacağını biliyordum. Yine, siyah gözlükleriyle, ağır adımların ardından, kibirli bir poz verecekti onu gördüğümde. Kustum ve haklı çıktım. Gözlüklerinin arkasına saklanıp tahminimden daha hızlı adımlarla kibir ve gizemine büründü. Onun düşüncelerinde boğulurken, birden kendi bulantım, beni, lavabo giderinin girdabı gibi içine çekti. Nefesimi tutup daldım ve çarşafların daha dibine battım.
0 notes
xinstant · 7 years
Text
gün(-1)lük
Yüzüme vuran tek aydınlık televizyonun renkleriydi, şans eseri. Bir de kenarda cılız bir lamba duvara yaslanmış. Ayakları yere sağlam basmıyor, boynu desen düştü düşecek. Kolon var hüzmesine engel, fakat kızgın değil. Kolon ise hüzünlü. Hüzünlü çünkü bir yüzü alabildiğine ışık ve arada kağıt kesiği gibi bir çizgi. Öyle keskin ki hatları ufuk çizgisinden daha okunaklı. Her noktası bir cümle söyler ışığa varmayan, halbuki deprem olsa duyulacak. Küçük bir sarsıntı bile yeter diyor içinden.
Araba sesleri. Pencereden doğru bir bakış fırlatıyorum sokağa. Kısık gözlerle baktığım sokak lambaları. Kendimi kandırmayı mı seviyorum? Yoksa yaşlı sokak lambalarının birer yıldıza dönüvermesi mi etkliyor beni sadece? Gelip geçen arabalar kayan yıldızlar gibi, fakat dilek tutmuyorum.
Ellerim soğuk yine. Babam gelir hep aklıma, ona çekmiş ellerim. Sıcaklığını alamamışım ya da bilerek vermemiş bana. İki elimi, iki elinin arasına alır, nefesini verirdi avcuma. Kısa bir süre sonra nemli bi sıcaklık gelirdi. Belki de ellerim üşüyünce hep ona dönmemi istedi ama ben hep babama benzemeyen adamlardan nefes istedim. Çoğu nemliydi fakat, azı sıcaktı.
Yaz gelmek üzere. Dedemin küp küp kestiği çekirdeksiz karpuzların mevsimi. Şimdi pek gözleri görmüyor, ayıklayamıyor çekirdeklerimi. Böreğin kenarını, tek buzlu rakısını bir de köfteyi sever. Keyfine düşkün ve iradeli, yazın günde bir tane tüttürür poyraza ve İleri Hanım’a karşı. İleri Hanım’ın da inadına aşıktır hala, bilirim.
Parkede kedi adımları ve Tom Waits. Garip bir bütünlüğe iştirak ediyor her şey; duman, gölge, biraz tüy ve uyku.
23 saat sonra aynı yerdeyim. Televizyon açık, trafik sıkışık, ellerim soğuk ve hala yaz gelmek üzere.  
0 notes
xinstant · 7 years
Text
philipsayce_alchemy.mp3
Tütünüm, günde yaklaşık 20 kez duman ve küle dönüşür. Arada ihanet eder bir gece vakti sigara saramayacak kadar sarhoş olmak ihtimaline karşın bir paket marlboro alırım. Pek tat vermez başta, halbuki o an tütün sarmaya yeter ellerim ama bedeli 13 lira olan otomatik sigaranın tembelliğine düşerim. 
Pahalıya patlayan tembellikler: -Abi balık pazarının oraya gidicez. Genelde suskun abiler denk gelir, nerelidir diye merak ederim hep. İçten içe benim gibi İstanbullu olmamaları ihtimaliyle mutlu olurum. Kimisi de meraklı olur bu abilerin. -Memleket neresi kızım? Mutlaka İzmir ile ilgili bi anıları olur. Levent Abi vardı bi tane, sıcakkanlı; yine Taksim yolunda trafikteyiz, anlattı uzun uzun gençlik yıllarında peşinde koştuğu İzmirli kızları. Bu sefer Odakule’de inicem, inmeme yakın numarasını verdi. Taksimetre 20yi görmeden inme peşindeyim. -Müsait bi yerde abi, hayırlı işler. İndim, yürüdüm ve hiç aramadım Levent Abiyi. 
İstiklale çıkar yürürüm biraz, taksiden stratejik noktalarda inmek gerek. Ne istiklali koklayamacak kadar geç, ne de kalabalıkta boğulacak kadar erken bir yerde. Eskiden Çiçek Pasajı’na uğrar tütün alırdım, dünyanın en suratsız adamından, neydi adamın derdi hiç bi zaman anlayamadım. 
Eskilerde sık gittiğim karanlık kutular ve terli danslar. Sigara molası, bir yığın insan karanlığın balkonunda. Göz gözü görmez dumandan, kimisi alkolün gözlüklerini takmıştır çoktan. Sigara yakmaktan başka amaçları bastıran “Çakmağın var mı ya?” soruları. Karanlığa dönüş ve daha terli danslar. Beden yorgun, zihin boş ama açsın daha boşluğa. Zihninin tüm pisliklerini bedenin çekiyor gider borusu gibi. Ve daha da boş. Terli ve kirli danslar. Müzik biter gibi. Sen zaten. Zihnin boşalmış. Menileri kim bilir nereye saçıldı. Midende de pek bişey kalmamış. Son bi kaç sigara. Boş kafada küçük hesaplar; sabaha da bi tane bırakmak lazım. Pis bi yemek, miden de pislense nolur şu saatten sonra. Taksi. Yamulursun koltukta, yol bitmeyecek gibi. Tek göz, parlaklığı kıs. Müsait bi yer yok gibi hiç bir şeye, inmek hariç. Anahtar. Kat 3. Anahtar. Soyunmak o an yeni deriye kavuşması gibi yılanın, törenselliği ve gerçekliği çalınmış. Sabahki sigaradan avans ve bir bardak su. Güneş doğar gibi, neyse ki onun hali yerinde. 
0 notes
xinstant · 7 years
Text
160217 0125 / IV
Zihninin içine girmeye çalışmaktan yorgun düştüm, yine siyah gözlüklü adamın. Kedi gibi bakışlarına sürtünmekteyim fakat, uzun boylu fikirleri, beni görmesini engelliyor. Meşguliyet pelerini ve fötr şapkası, galaksiler içinde ona farkedilir bir görünüm kazandırıyor, blues eşlik ederken arka fonda. 
 v i b r a s y o n; hissettiğim şeyin fiziksel ve sözel karşılığı. Dizlerim, ellerim ve iliklerim.
 d e t o n e; fonetik anlamından uzakta, sadece onun renklerinin ve seslerinin anlamlı gelmesi durumu. Harici nesne veya ses kaynaklarının algı dışı tonajlarda olması durumu. 
Tahmin yeteneğimin köreldiğini düşünürdüm -hep onu düşünürken- ama süper güçleri olduğuna inanıyorum artık zamanında “beni gözünde büyütüyorsun” dese de. Haksız değil. Ama benim de haklı nedenlerim olduğunu unutuyor; ben kendi düşüncelerim yerine onunkilerde boğuluyorum. 
Zihni yerçekimsiz+oksijensiz bir oda ve ben hiç bir önlem almadan kapıyı açıyorum her seferinde.  “Gizemli olmaya çalışmıyorum” derken bile uzaklara bakan ve saatlerce gözlerimle temas kurmayan bir adamdan bahsediyorum. Algı yetisi oldukça güçlü olmalı ki, bu temassızlıkla geçen saatlerin bir dakikasında yüzünü gecenin başından beri her detayına kadar incelediğimi farketti. Yalan söylediğimi açığa çıkaran bir ses tonuyla konuştum bütün gece.  Siyah gözlüklü adam da biliyordu bunu ve durmaksızın içiyordu. Sarhoşken bambaşka birine dönüşürdü hep. Acımasız, vurdumduymaz ve duygusuz. Bu sefer farklıydı, ilk defa zihninin ve kalbinin derinliklerine ait cümleler duyuyordum. Garip bir sıcaklık hissetirse de, hala teni ve gözlerinden soğuk bir hava dalgası geliyordu.  O geceden geceler ve gündüzler sonra da. Bu soğukluk ve sıcaklığın çatışması hep devam etti. Ve yağmurlara sebep oldu. 
0 notes
xinstant · 8 years
Text
240516 0034 / III
Hala siyah gözlüklerini takıyor. Ancak, artık gözlerini daha net görebiliyorum. Sesi daha yakından duyuluyor ve kokusu daha bilindik. Sanırım menzilinin içindeyim fakat bu onun için dikkat çekici bir yenilik değil. 
Sözlükler bitirmek bazen anlamsızmış gibi geliyor onu dinlerken. Kendi lugatının kendi anlam derinliğinde yüzüyor korkusuzca. Etrafındaki planktonlar ise onu takip ediyor anlıyormuşçasına. Vurdumduymaz ifadelerin arkasına saklanan bilinçli ve iradeli birey her gece bedeninde belli aralıklarla beliriyor ve bu bireyi sadece kendisi tanıyor. Defans mı forvet mi hiç bilinmiyor.
Tüm kaslarım onu anlamak için geriliyor. Şehvetli bir aşk ya da şiddetli bir cinsel arzunun menileri değil bu kasılmalar. Dünyevi bir şekilde değil de onunla teorisel bir şekilde sevişme fikri zihnimi daha çok meşgul ediyor. Cinsi sapıklıkların ötesinde, şiirsel fonetiği olan bir sevişme. Onun gördüklerini görme ve vücut celciusunu hissetme arzusu.
0 notes
xinstant · 8 years
Text
241115 2251/ II
Olduğum yaşa inanmamakla beraber kendimi bedenimden daha yaşlı olarak kabul ettiğim bu dönemde, bu adam hakkındaki düşünce ve hislerim, bir televizyon arkası kablo topluluğu gibi karmaşık ve ivmeli bir artış gösteriyor. Sabah uyanmayı sevmemek, anlamından tamamen dışarı taşıp yerini küçük çarpıntılara bırakıyor. Kimi zaman, vücudumun protonlardan oluştuğunu hissediyorum, tesadüftür ki bu hissiyat, siyah gözlüklü adamın 10 metrelik menzilinde olduğum anlara denk düşüyor. 
0 notes
xinstant · 8 years
Text
91115 0213 / I
Uzun zaman, takriben geçtiğimiz Mayıs ayından beri gözüme çarpan, şu güneş gözlüklerinin ardına sakladığı mavi gözlü adamdan veya adamlardan bahsetmek istiyorum. Çoğul bir erkek topluluğundan değil, tek bir beden altında bir ordu kadar karakter barındıran uzunca boylu bi adamdan. Talihsiz denilebilecek anı veya anektod kadar kısa ve anlamsız bir kaç şey haricinde elle tutulur bir yanı yok aslında söylediklerimin. Öyle ki, bu adam hakkında söylemek istediğim fakat kelimeleri yerlerine doğru yerleştiremememden kaynaklı söyleyemediğim bir sürü şey var. Gözlüklerinin ardında nadiren görebildiğiniz mavi ufak gözleri ağzından çıkan sözcüklerden daha zengin bir türkçeye sahip ancak sözcüklerini de hafife alınamayacak düzeyde sürükleyici bir sisteme oturtmuş. Ahbaplarıyla sohbet esnasında ufak kaçamak bakışlarını yakalamak için, gevrek yeme umuduyla pis bir vapurun peşine takılan martılar gibi süzülüyorum bu adamın semalarında. Siz de bakarsanız mutlaka farkedersiniz, 10 metre menzilli bir çemberin haricini umursamaz bir hal takınmıştır ve her bir konu başlığının altında, ordusunun içindeki başka bir askere dönüşmüştür. Bazen küstah ve ukala görünse de, nedendir bilinmez, onu affetmişimdir.
0 notes
xinstant · 8 years
Text
kıvırcık bir arzu havuzu, saçlarında yüzmek. sarı ve gözlerinin serinliğinde, bir gece dalışı. farz et. ıslak. her şey. ve kurumak aylarca sürer. ama ıslaklığın cazibesi koyu bir yeşilin köleleri gibi ve boğazımı yakan bir koku. dikkat et. keskin. her şey. ve kanamak sadece bir saniye. dakikanın altmışda biri.
1 note · View note
xinstant · 8 years
Text
saydamlaşan sözcükler süzgecinde, gecenin yine başka bir yarısıydı. Topuklu ayakkabılar giymişçesine koşmaktaydı akrep ve tutsağı yelkovan. Ve saydamlaşan sözcükler süzgecinde, beni alıkoyan hiç bir şey yoktu.
0 notes
xinstant · 8 years
Text
tütsü
çok mu erken saatler? sevmek ya da resmetmek için. ne sevmek renginde, ne renkler yoğun. en iyisi terli bir öğlen uykusundan akşam uyanmak. yanık bir et kokusuyla
0 notes
xinstant · 8 years
Text
yine siyah bir kalem, yine ince ince işlenen bir delilik seziyorum. burnuma biraz kan kokusu çalınıyor, gece cinayetlerinin.
0 notes