Tumgik
#Bazen Derin Bir His
dipnotabc · 9 months
Text
*Tanrı Kuzusu, İsa Peygamber için kullanılan bir adlandırma; İsa'nın Tanrı Babasının iradesine tam olarak itaat etmek için çarmıha gerilmeyi seçtiğini söyleyen, Hristiyanlık öğretisinin temel kavramlarından biri. Burada geçen "kuzunun kanı" ifadesi ayinlerde İsa'nın kanını temsilen verilen kutsal şarabı anlatıyor. _çn
_Bazen Derin Bir His - Ken Kesey Çeviri: Zeynep Alpar
0 notes
arbrenu · 5 months
Text
Bir hayalin gerçekleşmesi çok az insanın başına gelebilecek bir fekakettir.
Düşünürken yüzünüzü ikiye ayıran o kocaman, içten gülümsemenin yavaş yavaş solması halidir.
Her şeye sahip olduğunuzu düşünürler.
Her şeye sahip olamazsınız.
Hiç kimse her şeye sahip değildir.
Gökyüzüne bakarken kulağınıza müzik dolması hali, güneşin ışıldaması ya da yıldızların parlaması, size başarabilirsin hissi veren tatlı bir rüzgar.
Bahar gibi bir koku derin derin içinize çektiğiniz.
Hala hayal kurabiliyorken böyle hissedersiniz.
Bunun mevsimle ilgisi yoktur, o his insana fırtına izlettirir omuzların diktir, yerle gök bir olur ama sen fırtınanın dizginlerini elinde tutuyorsun önemi olmaz.
Hayal kurabilmek böyle hissettirir.
Sonra bedeller ödemeye başlarsın, bu normal diye düşünürsün hiçbir yol bir de hayallere giden yol yıldız tozları ile kaplanmamıştır ki zaten.
Fedakarlıklar gelir ardından.
Evetler ve hayırlar konuşabildiğin tek kelimeler olur.
Evetler hep kendinden daha fazla vermen gereken anlar içindir.
Bir sen üşümeye başlarsın o mevsimde, üzerine bir kazak giyer devam edersin.
Hayırlar vazgeçtiklerin içindir.
Gidemediğin yerler, göremediğin insanlar, vakit ayırmadığın küçük anlar ve küçük mutluluklar.
Ellerin ve ayakların buz keser ama sorun değil, soğuğa alıştın.
Artık gülümsemediğini fark edeceksin.
Yatmak için uzandığında kıpır kıpır bir heyecanla düşler kuramadığını, yapman gereken bir yığın işi daha boşluklara sıkıştırmaya çalıştığını fark ettiğinde yüzündeki tüm kaslar artık gülümsememeye alışmıştı.
Yetişebileceğini düşündüğün anlar olacak ama hiçvir zaman sadece seninle ilgili olmayacak.
Çünkü bu dünyada her şey ekip işidir.
Kimse tek başına mahvetmez hayatını.
Bunun için bir ordu kalabalık bazen de bir avuç insan yeter.
Mevsimlerden bahar olacak, yaz kavuracak ama sen üşümeye devam edeceksin.
Sana yolu göstereceklerini mi sandın?
O gülümsemeyi ve minnetleri saklamalıydın.
Sana sadece eğerler verecekler.
Eğer bunu istiyorsan buna razı gelmelisin.
Eğer bunu istiyorsan önce bunun altından kalkmalısın.
Eğer kazanmak istiyorsan en çok benim cebimi doldurmalısın.
Eğer iyi olmak istiyorsan önce bana bunu kanıtlamalısın.
Yıldızların artık o kadar parlak ve çekici olmadığını mı düşünmeye başladın?
Karanlık hala o kadar yakınında değil halbuki.
Yol gözünde büyür, sapmadığın o sapaklarda kaçırdıkların paçalarına yapışır.
İnsan bir günde kaybetmez, kaybetmek disiplin gerektirir.
Kendinden çaldığın her “biraz daha zaman”da biraz daha kaybeder.
Zaman bir uzvunla bile ödeyemeyeceğin kadar pahalıdır.
Ama sen ne kolay verdin cebinde onca yıldır birikmiş taşlar gibi.
Kenarında ağlayıp durduğun denizlerin dibi zamanla mı dolu sandın?
Hayır, anladın ama çok yol aldın.
Buraya kadar geldim sonuna gitmeliyim dediğinde kaybetme işinde en iyilerinden biri oldun.
Boş yere mi yazıyor tabelalarda köprüden önceki son çıkış diye.
Geri dönemeyeceğin yerler vardı ve sen şimdi o çizgiyi de aştın.
Başardığın şeyler yok değil, bunca kayıba kimin olmazdı ki?
Ama gökyüzüne bakıp gülümseyerek hayal kurabilir misin şimdi?
Hangisi zor?
İşte yıldızlar böyle terk eder insanı.
Baksan gökyüzü hala mavi.
427 notes · View notes
sayebulut · 6 months
Text
-7-
-Özür dilerim sizi rahatsız ettim. Güvercinler bu saatte, bu açıdan çok güzel oluyor.
-Yok yok sorun değil.
Fotoğrafçı kız kendisine peçete uzattı. Peçeteyi alırken ne alaka şimdi bu peçete? Diyecekti ki kız hemen atıldı “Gözlerinizin etrafında, gözyaşları kalmış”
Evet az önce ağlamıştı. Yeryüzünde bulunan ağaçların, kuşların, gökyüzünün yerine ağlamıştı. Öyle bir ağlama durumundan sonra ne halde olduğunu hiç düşünmemişti. Teşekkür etti. -Bir şey sorabilir miyim, sizce insan nedir ? Fotoğrafçı kızda cevap olduğundan emindi.
-İnsan mı? İnsan yansımadır. -Yansıma mı? -Elbette. İnsan kendi içinde ne var ise onu yansıtır. Yansıması ne ise onu görür. Mesela daha geçen gün başımdan geçen bir olayı anlatmak isterim. Yine bu parka gelmiştim. Bir amca güvercinlere yem veriyordu, izin isteyip kendisini çektim. Kendisi beğenmedi ama ben çok beğenmiştim. Arkadaşlarıma gösterdim, kimisi beğendi kimisi anlamsız buldu. Annem ise "Üzerine saatlerce konuşabilirim Meryem." ,dedi.-Bu arada adının Meryem olduğunu öğrenmişti. İsim Gülce’nin hoşuna gitmiştiO zaman bu fotoğraf çirkin mi , güzel mi? Fotoğraf nötr. Evet evet doğru duydunuz. Fotoğraflar nötr tıpkı insanlar, bitkiler, hayvanlar yani sosyal hayatımızdaki her şey gibi. Bizim içimizde ne var ise ona göre şekil alıyorlar. Kimisi güzel kimisi iyi kimisi soluk kimisi canlı oluyor. Biz aynayız yansıtıyoruz ,yansıyoruz. Sonra her şeye bu pencereden bakmaya başladım. İyi olan ,güzel olan, kötü olan, sıkıcı olan, yorucu olan her şey bendim.
Cümlesini tamamlarken göz göze gelmişlerdi. Fotoğrafçı kız, içini sere serpe ortaya dökmüş olmanın mahcubiyetini sanki anlık olarak yaşamıştı ve Gülce bunu görmüştü.
-Bakmayın böyle uzun uzun cümleler kurduğuma. Ben de arıyorum. Yansımadır dedim ama bu sadece bu aralar bulabildiğim bir cevap. Gelip bu parka oturuyorum. İzliyorum. Güvercinlere bakıyorum ,onlara yem vermeye gelenlere bakıyorum. Arıyorum. İnsan muammadır. Şairin dediği gibi "Bir damla kan binbir endişedir” yani bilmiyorum ki insan nedir ?
Sözlerini bitirdiğinde Gülce kendisi gibi arayan birinin olduğunu bilmenin huzurunu hissetti. Kızla bir süre daha sohbet ettiler ve kız gitti. Soyadını ,numarasını öğrenmediği için bir an üzüldü ama bu his hemen geçti.Eğer bir daha sohbet etmeleri gerekiyorsa, tıpkı bugün olduğu gibi kader yine onları bu bankta bir araya getirebilirdi. Yeni aldığı kararlarına bir tane daha ekledi. Bazen gelip bu parkta oturabilirdi. Güvercinlere teşekkür edip kalktı. Yük olmuş gibi hissetmişti onlara. Saatine baktı. Birden gülümsedi.
"Başıma ne işler açtın saat bir bilsen." dedi. Otobüse yetişebilmek için adımlarının hızını arttırdı. Durağa geldiğinde otobüs henüz gelmemişti. Durakta ondan başka bekleyen 2 kişi vardı. Birini hatırladı, dünkü kırmızı ceketli beyefendi. Beyefendinin üzerinde dün de bugün de aynı ceket vardı. Otobüs geldi. Yarım saatlik yolculuğun ardından kırmızı ceketli beyefendi ile aynı durakta indi.Beyefendi dün sabah kırmızı ceketle bindi otobüse, bugün aynı ceketle indi.
Peki, Ya Gülce? Dün gördüğü rüyadan sonra otobüse binen kız ile, yaşadıklarından sonra bugün otobüsten inen kız aynı mıydı? Sorularına öyle dalmıştı ki evin kapısına geldiğini sonradan fark etti. Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı. “Sorularıma cevap arayacağım kutlu yoluma selam olsun. “diyerek evin kapısından içeri girdi
-SON-
7 notes · View notes
pardoncansuyunuzvarmi · 4 months
Text
02.03.24 - zihnimdeki balıklar. bence hepimizin içinde bir balık var. bazılarımız bir balığı olduğunun farkında bile değil çünkü onların balığı okyanusta yüzüyor. bazılarımızın balığı ise, okyanusta yüzmek istiyor fakat çok korkuyor. okyanusun derin mavisinden, kaybolmaktan ve eve dönememekten. biz de balığımızı koruma iç güdüsüyle onu bir fanusa kapatıyoruz. başlarda iyilik gibi geliyor, balığı koruduk sanıyoruz. fakat balık öyle çok kalıyor ki fanusta, artık nasıl çıkacağını unutuyor. fanusun girişini hatırlıyor ama çıkmayı bilmediğini fark ediyor. böylece içimizdeki fanus ve onun içindeki balığımızla hayata devam etmeye çalışıyoruz. fakat balık buna izin vermiyor. fanusta mutlu olduğunu sanarken aslında okyanusları özlediğini fark ediyor çünkü. içimizde dolanıp duruyor, fanusa çarpıp sesler çıkartıyor ki bu defa da ona okyanusa dönmesi için yardım edelim. kabul ediyoruz balığın isteğini. okyanusun koyu mavilerine doğru aksın diye fanustan çıkartmaya çabalıyoruz onu ama balık ne kadar istese de fanustan çıkamıyor. alışmış çünkü, okyanusa hiç gitmemiş ki. hiç fanustan başka bir dünya görmemiş ki. kısılıp kalmış. uzun çabalar sonucu bir gün balığı fanustan çıkmaya ikna ediyoruz. bu çabalar öyle birkaç saatlik çabalar değil; haftalar, aylar hatta yıllar alan çabalar. balık okyanusa adımını attığı an ne kadar güzel bir his olduğunu fark ediyor. o günden sonra balığımız ara ara fanusunu özlüyor, bazı geceler gizlice fanusuna kaçıp günlerce okyanusa dönmüyor ama artık ne olursa olsun fanustan çıkabileceğini biliyor. öğrendi çünkü çıkışların yolunu. hayatta yalnızca fanuslar olmadığını ve bazen okyanuslarda kaybolup eve dönüş yolunu unutmak gerektiğini. balığımız büyüdü, o balık bazen fanusu özlese de artık okyanuslarda yaşadığını kabul edebiliyor. 🌊
Tumblr media
6 notes · View notes
birkeyifcininanilari · 8 months
Text
bir süredir duygusal manipülasyon ve narşist istismarı üzerine yazılar okuyorum, okurken yaşantımın belli bölümlerinde maruz kaldığım ancak o ruh haliyle farkına varamadığım şeylerin aydınlanmasını da yaşıyorum. değer görmek ve takdir kazanmak için ne kadar çabaladığım geliyor aklıma ve çabalamama rağmen sürekli suçlu ilan edilip itilmem geliyor.
bazen insanın kötü bir hali içindeyken kendine dışardan bakması gerekiyormuş, onu anladım. okurken çok şükür geçti o bağı da kopardım diyebiliyor insan, başını suyun üzerine çıkarıp derin bir nefes almak gibi his.
5 notes · View notes
derbederr · 2 years
Text
Böyle ruhsuzum son zamanlarda, bakıyorum ama boş, gülüyorum ama mutsuz, yapıyorum bişiler ama göstermelik gibi içimde minik bir kıpırtı dahi olmuyor. Adım atıyorum ama yerimde sayıyorum sanki bir adım ileri gidemiyorum. Emek veriyorum ama yine en kötü ben oluyorum. Nefes alıyorum ama sadece havayı içime çekiyorum dolmuyor ciğerlerime oksijen. Sonra bi bakıyorum kendi kendime anlatıyorum derdimi, içime içime döküyorum kelimeleri kimsem yok gibi. Anlatsam diyorum birine, yazsam ya da bi yerlere, değişen ne olucak. Ne bu histen kurtulabiliyorum ne bu hisse kapılıyorum. Neden böyleyim bilmiyorum da. Ruhsuzum, bomboş geziyorum etrafta, boş bakıyorum, soluk gülüyorum. Herkeste farkında aslında ama kimsede sormuyor nasılsın diye ben de iyi değilim diyemiyorum kimseye. Beni görüyorlar ve susuyorlar. Kafalarını çeviriyorlar ve hepsinin kafasında aynı düşünce o halleder. Sonra dağıtıyorlar konuyu kimse üstünde durmuyor ben de durmuyorum üstünde. Erteliyorum sürekli. Ağlayacakken uyuyakalıyorum yorgunluktan. Kitap okurken sayfayı kapatıyorum, bazen müziği durduyorum bazen derse gömüyorum kafamı. Boş bakıyorum bazen duvarlara, soracak olursanız -sormazsınız da- hiçbir şey düşünmüyorum öyle boş kafam. Gün geçiyor , bazen haftalar içimde aynı his. Ben böyleyken birine bişi oluyor koş kızım. Canımı yanmış al acısını paylaş. Kafası mı karışmış kurtar onu çıkmazdan. Sorunu mu çözememiş çöz o sorunu kendi sorunun gibi. Koş başkalarına kendine koşamadığın kadar. Sonra sev ama sevilme. Hep bir sevda ara hep bir el ara sırtını sıvazlayan. Bazen eve git ama ev mi orası bilmeden. Yapacak bir şeyinin olmadığını kabullen en sonunda. Yazdığında bile kimsenin son cümlesine kadar okumayacağını bil. Kimsenin senin ruhuna dokunmayacağını ve hepsinin aklında o halleder düşüncesi olacağını. Yine derin bir nefes al sanki bir işe yarıyormuş gibi. Fazla da uzatma ki okumazlar sonra...
15 notes · View notes
arzuilgaz · 1 year
Text
Bu duygularla baş etmesi çok zor.
Yaser’imizle eve gelip, sonraki gün ellerimde gözlerinin geri kaymasıyla beraber, o merdivenlerden nasıl indik, nasıl o hastaneye vardık, nasıl “oğlum ağla, yalvarırım ağla!” diye haykırdığımı unutamıyorum bir türlü.
O gözlerini asla unutamıyorum.
Sürekli elinden oyuncağı alınacak bir çocuk gibi kaygılı, tetikte ve korkarak yaşamımı sürdürüyorum.
Kendime ‘hiçbir şey yok’, ‘gayet normal’, ‘doktor da iyi olduğunu söylüyor’ telkinleriyle gündüzleri şöyle böyle geçirsemde, akşamları bir türlü geçiremiyorum.
Her şey batıyor.
Neden bu kadar çok uyudu? Neden hiç uyumadı? Neden bu ağlayışında ses tonu böyleydi? Neden önceki gibi emmedi ki? Neden böyle baktı? Neden, neden, neden…?!?!
Bu hep böyle mi gider?
Sanki her an ellerimden kayıp gidecekmiş gibi hissediyorum ve bu duygularıma hiçbir şekilde sahip çıkamıyorum.
Bu duygularla baş edemiyorum…
Azram da yoğun bakımda yatmıştı. Üstelik erken doğmuştu, prematüre bir bebekti. Evet, çok üzülmüştüm, çok yıpranmıştım… fakat cahil miydim? İlk bebek tecrübesizliği miydi? Anneliği bu kadar derin hissettiğimi hatırlamıyorum onda.
Onda her şey, daha çok bir rüya gibiydi. Boşlukta yürüyormuş gibi, el kol nereye konur bilmiyormuş gibi.
Yasin’i de yıpratıyorum bu evhamlarımla, biliyorum. Ama o bana o kadar güzel yaklaşıyor ki, onun da en nihayetinde baba olduğunu ve asla hissettirmesede aslında benim kadar korktuğunu, endişelendiğini unutuyor ve hiç ona destek çıkamıyorum. Bütün bunlara karşın benim çocukluğuma rağmen hiç olmadığı kadar yanımda, hiç sevildiğimi hissetmediğim kadar çok değerli hissediyorum. Ve beni yeni bir korku daha sarıyor böylelikle…
Sanki Yasin’den önce hiçbir şeyi tek başıma üstlenmemişim, hiçbir şeyi tek başıma yapmamışım, hiç yalnız kalmamışım gibi, onsuz ne yapacağımı düşünürken buluyorum kendimi. Sanki onsuz kolum kanadım kırık, o olmadığında yarım gibi hissediyorum. İşten gelmesini dört gözle bekliyor, yanımda olduğunda ayrı bir huzur hissediyorum.
Bütün bunlar olurken hiç hissetmeden, evlendiğimiz günden bu yana yavaş yavaş, sindire sindire birbirimizin olduğunu yaşamak da ayrı bir güzelleme. Sanki aniden olan şeylerin yapaylığından ayrı, çok daha sağlam, çok daha su geçirmez bir bağ gibi hissettiriyor oluşu öyle içimi ısıtıyor ki. Sabrın sonu selameti iliklerine kadar hissedermiş gibi bir his…
Bütün bu güzel ve çirkin duyguların aynı bünyede oluşuyla baş etmesi çok zor.
Baş edemiyorum bazen.
En çokta geceleri edemiyorum.
O havanın kararmasıyla bana geliyorlar.
Gelenlerle baş etmesi çok zor…
3 notes · View notes
venusdelisi · 2 years
Text
Sevmek bence bir bağımlılık. İnsanlar birine bir şeye bağlılık duymak zorundadır çünkü bu doğalarında vardır. Bu bazen bir kişi, bazen bir çiçek, bir oyuncak, bir tanrı, bazen doğa, bir hayvan...
Sevmenin ucu bucağı sınırı yoktur. Sevgi insanın ayaklarını yerden keser, sevdiği birinin yanındayken yahut sevdiği bir şeyi yapıyorken sanki uçsuz bucaksız bir denizin üzerinde, bir yaz melteminin narin kollarında gün doğumunun sıcak renklerine doğru süzülmek gibi...
Deniz kadar derin, yaz melteminin teninde bıraktığı his kadar narin ve şefkatli, gün doğumu gibi huzurlu aynı zamanda nefes kesici... Sevmek bazen tanrının bir lütfu, bazende bir ceza ve tutsaklıktır.
Denemeler, Yaz meltemi
3 notes · View notes
andythemightymouse · 2 years
Text
Bu sabah uyandım. Herşey dünkü gibi muhtemelen. Hayatımın kadını ile aram nasıl bilmiyorum. Henüz kabuslarımla gerçekleri birbirinden ayırt edemiyorum. Canım büfe sosislisi çekiyor. Günler ben planlarımı yaparken kendi yollarında ilerliyor. Ben de ilerliyorum. Korkmuyorum kabuslarımdan. Temmuz'un ortasında kar yağdığını gördüm rüyamda. Bana kim bilir ne anlatmak istiyor içimdeki sebepsiz ve derin tedirginlik.
Tecrübeyle sabit. Yürümek insana iyi gelir. Yıllarca yumurta yedirdiler zorla. Midem yanardı. Yıllarca ekmeğe margarin sürdüler de yedirdiler. Yıllarca bayramlarda dişlerimi çürüttüler. Kuruyana kadar pişmiş etler yedirdiler. Yıllarca büyüklere saygı öğrettiler. Yürümek böyle bir şey değil. Yürümek insana dair. İnsan için bir eylem.
Yürümekten vazgeçtim. Ben insana dair miyim? Sayıklayarak uyudum. Hoşuma gitti. Kendimi bir verem pavyonunda hayal ettim uyurken. Sayıklarsam belki elinden hiçbir şey gelmeyen birisi şevkatle yaklaşır bana diye düşündüm. O palyaço benmişim meğerse der belki birisi. Başıma iş gelecek hissinden yoruldum.
Rüyamda kasaba gittim. Kasabın kızı bana uzun uzun Noel Baba'nın kökenini anlattı. Kağıt kebabı istedim, yani kız bir türlü lafını bitiremedi. Benim masama oturdu. Uzun anlattı. Sonra kar yağdı Temmuz'da. Tarlamız gitti. Ben ama karda çıplak kalmışım. Halam yumurta istiyor. Bana uzun uzun anlatıyor evlerinde kırdıkları yumurta çılık çıkmış. Rüyamda kokusunu duydum. Üzerime kıyafet arıyorum. Uzun bir karanlık. Sonra kardeşim sigara var mı diyor. Var diyorum ama eski evde.
Terk edesim var buraları. Ama insanoğlunun Mars'a gitmeyi istemesi gibi bu his. Ben bu ihtimali yeteri kadar tecrübe ettim. Görülebilecek tüm rüyaları gördüm. Bu ihtimalin elinden gelenleri yaptım. Ben bu cenneti tükettim. Bana yeni bir cennet gerek.
Kısa cümleler daha güzel. Erken kalkmak daha güzel. Zıddını açıkça belirten ifadeleri ne kadar da özlemişim. Mantıklı olmayı özledim. Bir park var yürüdüğüm. Sabahları elinde çivili bir sopayla spor yapan amca var. Selam verince mutlu oluyorum ona. Parkta çocuklara top oynamak için bir alan yok. Parkta sadece yaşlılar için spor aletleri var. Sevgililer yakın otursunlar diye banklar var. Bebekten biraz büyük çocuklar için eşyalar var. Fakat biraz daha büyük çocuklar için top oynama yeri yok. Ben yer yer yaşlılara yer yer bebekten hallice insanlara uyuyorum. Erken uyuyorum. Bakıyorum gecenin bir saatinde belki yüreğimi serinletecek bir haber gelmiştir diye.
Bir köpek var. O da her sabah yürüyüşe çıkıyor. Beni görünce hiç pas vermiyor. Evel zaman çocukları gibi bir köpek. Bizim zamanımızda organ mafyası vardı. Ama biz hiç korkmadık. Mahallenin mafyası bizdik. Bir enkazın içinde kurulu karargahımız vardı. Pirelenmiştik. Bir bayram günü ablam beni dilendirdi. Gelip geçen her adamın elini öpüp, elimi açtım. Şimdiki çocuklar tanıdıklarının bile ellerini öpemez. El öpmek sağlığa zararlıdır. Tıpkı büyüklere saygı gibi. Bir köpeğim olsa.
Evimi seviyorum. Beni destekliyor kokusu. Bazen kapıyı kilitledim mi kestiremiyorum. Çalışırken kendimi güvende ve rahat hissediyorum. Çok yaramaz bir insanım. Birilerinin beni yargılamasından yıkılıveriyor gönlümün kubbesini tutan sütunlar. Evet gönlüm kubbeli bir yapı. Kumrular artık kombi bacalarında yaşıyor. Kışın şehrin türküsünü kombiler söylüyor. Yazın ise müteahhitler delici, yıkıcı ve yapıcı aletlerini konuşturuyorlar sokaklarda. Eskiden kışın şarkısı sessiz bir kara dumandı. Ben kardeşimi okula götürürken söylerdik kışın şarkısını.
Tercihim pembedir seçenek sunulduğunda. Benim elime fırsat geçse inanın tercihim bir çocuğun kaliteli kahkahası olurdu. Bir çocuğun kaliteli kahkahası üzerine çocuğun ebeveynleri ile konuşmaya korkar oldum. Başıma iş gelecek hissinden yoruldum. Birileri beni ele verecek sanki. Benim yaşama sevincim olan çocukların ebeveynlerinin ömür törpüsü olmaları üzerine fikir yürütmek istemiyorum. Korkuyorum. Birçok şeyden korkuyorum. Hepsi de korkulacak şeyler. Toplumun tokadı suratımda cehennemliklere vurulan damga gibi iz bırakıyor. Acısı ayrı dert. Ne zaman gelecek bilmiyorsun. Hep en güvendiğin anda kendine kapatıyor tokadı, bir toplum mühendisi. Benim mühendislik bilgim zayıf. Tasarım planım sadece çocukları güldürmeye yarıyor. Ve kendimi, gerçekten ne hissettiğimi birileri ile keşfetmek için yaşıyorum. Sabit bir zeminde ilerlediğim heran o tokat suratıma patlıyor. Temkinli başlamalıyım ki güvenliğin kıymeti olsun.
Yazları hiç sevemedim. Karnemi aldığım gün içimde tedirginlik başlardı. Camiide dövüyordu beni benden biraz büyükler. İmam da döverdi. Yani yıllarca korku ile öğrenemediğim alfabeyi onbeş dakikada öğrendim. Sorun bende değil tedirginlikteydi. Sonra inanarak gittim insanları ziyarete yazları. Annemler de öyle gittiler. Bize sığıntı gibi hissettirmeyen bir kapı olmadı. Bana da. Kabusumda yağan kar, bana yazın misafirlikte kötü davranıldığında hissettiğim duyguyu hatırlattı.
Nasıl yaşanır düşünmemişler ki hiç en az yüz elli yıldır. Tanıdığım kimse bunu düşünmemiş. Annemin ananesi yüz yirmi yaşında öldü. Bizimle minder kavgası yapardı. Dedem altmış yaşında öldü. Biz oyun oynarken çıkarttığı bir ses vardı ki, insanı tüm büyüklerden soğutucu. Yangın söndürücüydü dedem. O çıkarttığı sesi bir çiçeğe doğru çıkartsa çiçek solardı. Hani bir hikaye varya güzel şeyler söylenen su kristalleri güzelleşiyormuş. Dedem bizi kuantum fiziği kullanarak kristallerimizin şeklini bozdu. Diğer dedem bir özür dilemediği için çocuklarına hasret gitti. Babanem bizi çok sevdi. Ama kaygılarını bizden daha çok sevdi. Ağlamak istiyorum yaşadıklarım aklıma geldikçe.
Ben cenneti bulamadan tükettim. Hayatımın kadını ile aram nasıl bilmiyorum. Yani ne yaptığımı biliyorum. Neden yaptığımı bilmiyorum. Uzun zamandır iyileşen öfkem neden geri geldi? Hayatımın kadını, onunla yaşamaya dair bir sürü şey düşündüm. Onunla ölmeye dair hiçbir şey düşünmedim. Çünkü ölüm tek seferlik ve tek kişilik bir tecrübe. Kim bilir nasıl öleceğiz. Korktuğum gibi ölmek istemiyorum. Ummadığım bir anda ölmek te istemiyorum. Ölmeyi istiyorum.
Ne güzel yapmışım kahveyi. Ruhuma bir serinlik geldi. Çiçeklerim sanki biraz daha açmışlar bu sabah. Kaktüslerime pembe ve grinin ülkesinde şarkısını açtım. Neşelendiler. Bulutlara baktım kar yağmaz bu havada. Kabusumdan arındı ruhum. Serinlik geldi ruhuma.
Fenalıkların başında hep insanlığımı bilmemem vardı. Ben bir insanım demeyi öğretirken bir sürü başka cümlelerle kirlettiler zihnimi. Birgün bir arkadaşımla bir adamın posterlerini yırttık. Kim olduğunu bile bilmiyordum. O biliyordu. O birçok şeyi biliyordu. Bir zamanlar herkes herşeyi biliyordu ben hiçbir şey bilmiyordum. Bilmemek üzere yetiştirmeye çalıştım kendimi. Bilmenin yükünü bilmeden taşımak istemedim. Bile bile yapmak istedim herşeyi. Ama o gün o posterleri yırttık ve o küfür etti diye ben de ettim. Şimdi düşününce farkettim soğuk savaş bitmeden öncesinden kalma bir hareketmiş. Halbuki ben doğduktan ya biraz sonra ya biraz önce bitmişti soğuk savaş. Soğuk savaş artık sadece cümle başında büyük harfle yazılmalıdır.
Nereden geldiğini bilmediğim tedirginlikle soğuk savaşın birçok ilgisi var. Bir sürü insan her an bir nükleer tehdit varmış gibi kızıyorlar herşeye. Kendilerini kendi içlerinde bir sığınağa dışarıdan kilitlemişler. İsteseler de çıkamayacaklar gibi. Hiçbir çilingir açamıyor kapılarını. Yeniden sevmeyecekler gibi. En son ne zaman kırıldı gerçekten kalbiniz. Yaşlandıkça taşlaşmasın kapılar, gönlümün kubbesi devrildikçe yerine koyarım. Uzaylılar, Ruslar, faşistler, Amerikalılar, feministler, işçi emekçi kadınlar ve adamlar neyi neden dediğini unutmuş.
Bir su kenarına gidecek gücüm olsa da suya anlatsam. Issız bir paranoya hapsediyor ruhumu. Başıma iş gelecek korkusu var içimde. Sanki birileri ele verecekmiş gibi beni. Kanım çekiliyor korkumun şiddetiyle. Korktuğum şeyler korkmaya değer.
Bir su kenarı, mesela İstanbul boğazı. Mesela Aşiyan yokuşundan aşağı inmişim, ya da yukarı çıkmadan önce biraz dinlenmek için oturmuşum. Korku beni orada da buluyor. Kimlik soruyorlar, yanındaki kim diyorlar. Sevgilim diyorum. Onun kimliğini alıyorlar. Altından girip üstünden çıkamıyorum artık yanımda sevgilimle.
Bir gölge arıyorum altında ağlayacak. Ağaçlar dallarını çekiyor sanki gerisin geri. Bir başka suyun kenarı olsun hayalimdeki. Mesela Mercan dağları, kimse orada bulamaz beni. Hem telefon da çekmez. Ruhuma işleyen derin sevgi. Orada da şu var. En güzel su. Acıtmamalıyım onu. Onun derdi ona yeter. Ona bir şey anlatılmaz, derdimle dertlenir.
Duşa girdim. Ses etmeden duşumu aldım. Ama anlamış olsa gerek soğudu birden su. Kendime gelmem için kuruğumdan enseme boşaldı buz gibi.
Ben hem annemin hem babamın oğluyum. Problem çözüldükten sonra kahramanlar işsiz kalır. Belki sekiz milyar insan dertsizlikten bu kadar tedirginiz. Neler geldi başımıza. Geçen hafta selde hiç görmediğim kuzenim öldü sularda boğularak. Bir başka hiç görmediğim kuzenim dört yıl önce öldü motosikletiyle bir minibüsün altında kalarak. Kafası kopup yuvarlandı kardeşinin ayaklarının dibine.
Ihlamur kokuyor sokaklar. Köy sütü arıyorum. Sanki grip olmuşum gibi yapıyor beni bu koku. Maya da var mıdır? Bulanık görüyor gözlerim. Hava kapalı. Bir tanıdık görmez inşallah beni. Neden güneş gözlüğü taktığımı açıklamak zorunda kalmak istemiyorum. Bu gözlük çıplak gösteriyor bana şeyleri.
Ağzımın tadını hep bildim. Lezzetli eşyaların olduğu sofralarda rahat edemedim. Korkum beni tedirgin etti hep. Kim kaç tane köfte yiyecek. Evin kızını çıplak görmek istemedim. Ben kendi halimde durup duruyorum.
Hayatımın kadınının hayatının erkeği değilim büyük ihtimalle. Ben bilmiyorum nasıl bulunur hayat kadını. Hayatımın kadını ve hayat kadını bir iyelik eki değil sanki vaftiz suyu. Kadın kadındır hem. Aramız nasılsa nasıl? Mutlu olsundu.
Noel Baba hediyeler getirir hep, kendisi bir aziz. Çam ağacı altında sen beni sattın ben de seni. Bir özgürlük türküsü dilime dolanan. Tanıdığım herkes tetikliyor içimdeki derin tedirginliği. Ben nerede yanlış yapmadım ki?
Yel değirmenlerini rahat bırakıp devlere döndü yüzüm. Kan çanağı oldu gözüm. Millet yerken hamamda üzüm. Ben suyunu içtim en ucuzundan.
3 notes · View notes
n0bold · 9 days
Text
Sevgili ?
Yine bir sürü şey düşünerek, aynı zamanda ne yazacağımı gram bilmeyerek geldim.
Bu gün yeni bir şey fark ettim, bir şey söylemek zor. Peki ya bir şey söylememek? O da zormuş sanırım. Dün ilk defa gerçekten nasıl hissettiğimi yazdım. Ve daha önce Tumblr kulladığını bildigim bir arkadaşım var. Bir şeyler yazmaya başladığımı söylememek için zor durdum. Aslında söylememek için kendimi neden tuttuğunu ve ya tutmaya çalıştığımı bilmiyorum. Bana vereceği cevabı tahmin edebiliyorum aslinda, hepsi olumlu yönde. Hatta beni tebrik edeceğini bile düşünüyorum. "Yakın arkadaş" denecek derecede yakın olduğumuz için genelde neler hissettiğimi konuşmadığımı biliyor. Ve bunun benim için bir adım olduğunu filan söyler sanırım. Aslında ona yazmaya başladığımı değil de Tumblr hakkında bir kaç bir şey sormak için danışacaktım. Ama sorduğum anda bu işte bir iş olduğunu zaten anlar ve anlatmak zorunda kalırım. Aslında sanırım söylemek istiyorum. Şuan moladayız, konuşmaya gidiyorum.
Evet.
Arkadaşımla konuştum. Ama arada bir sürü şey oldu 3-4 saat geçti son yazdığımdan beri. Arkadaşım tam da tahmin ettiğim gibi olumlu yönde cevap verdi. Ama uygulamanın eskisi kadar kullanılmadığını söyledi, tabii öyle yüz binlere ulaşmak gibi bir niyetim olmadığından pek umursamadım. Öğlen molası bitimine doğru resim kursu hocam bana mesaj attı.. "okulda mısın" mesajıyla yaklaşık 1 dakika kadar bakıştım. Sonrasında "okuldayım" yazıp sınıfa doğru gitmek için yola koyuldum.
(Not: tanıdığım insanları rutin görüşmelerimiz dışında görmek çok gerip ve gerici (⁠@⁠_⁠@⁠;⁠) )
Tam sınıfın olduğu binaya girerken aşırı gergin olduğum için arkadaşlarımı biraz tersledim sanırım (⁠〒⁠﹏⁠〒⁠). Her neyse tam sınıfa çıkıyordum ve hocanın okulda olduğunu ve atölyede olduğu mesajini aldım. Tabikide her zamanki gibi aşırı gergindim ama sonuçta öğretmenimdi. Biraz konuşurum ve geri gelirim diye düşündum. Düşünmemle yeni insanlarin arasında kendimi bulmam bir oldu. Atölyeleri gezdik ve herşeye hayran hayran bakmaya başladım. Beraber geldiğimiz bütün zaman boyunca gergindim ve belli olduğuna emindim ama sonuna kadar devam ettim. Zaten çok da uzun sürmedi en son sergiyi de gezip ayrıldık ve sınıfıma gittim. Bilemiyorum sanırım o kadar da şey değildi.. kötü? Rahatsız edici? Bilmiyorum.
Aslında normalde konuşkan biri sayılırım konu varsa saatlerce konuşabilirim ama bu kadar gerilmem çok ters geliyor. Bazen "acaba böyle olmamalı mı" tarzı düşüncelere dalıyorum ama sonra düşünce kaosuna kapılmamak için salıveriyorum.
Bir şey daha var, hani derler ya;
Sevgi iyileştirir.
Peki ya..
Kendimizi seversek?
Şuan bunları yazabilmek için sınıftan kaçtım ve böyle olunca daha da geriliyorum birisi yanıma gelip
" ne yazıyorsun , -bu da kendini iyice yazar zanetti, -sen mi yazıyorsun (aşağılayıcı bakışlar) "
Tarzı düşünceler işte. Neyse derse girmem gerek, başka bir şey düşünürsem yazarım. (Belkide yazmam?)
Okuldayken sürekli kendimi kıyaslayip duruyorum :/
Yani hiç kimse gerçekten umutsuzluğa kapılmıştır mutlaka ama bu his..
Bazen herkesten daha kötü olma düşüncesi ile yanıp kül oluyorum.
Az önce arkadaşımla kütüphanenin kapısında oturuyorduk ve yurttaki oda arkadaşımı gördüm ve krize girdim -_-
Bazen gerçekten ağır bir otonefret çukuruna batıyormuşum gibi hissediyorum..
Acaba farklı olsaydım neler değişirdi. Gerçekten merak ediyorum. Sadece farklı olmak. Herkes gibi?
Normalde öğrenciler yazı iple çeker öyle değil mi? En son ne zaman yazın gelmesini istediğimi hatırlamıyorum. Aslında biliyor musunuz, normalde böyle kendi derin konularımı kimseye açmam. Bu kadar depresif ruh halini yansıtmak iyi gelmiyor nedense - ya da en azından ben öyle düşünüyorum-
Sanırım bunun nedeni "ne söylersek ona dönüşünüz" tarzı bir düşünce yapısında olmamdan kaynaklı ┐⁠(⁠ ⁠˘⁠_⁠˘⁠)⁠┌
Şuan arkadaşımla vedalaştık ve ben otobüsteyim. Bu gün çok fazla olumsuz konu konuştuk o yüzden daha çok yazasım var. Hayat ne kadar değişken değil mi? Yaşayış biçimleri, düşünceler, öncelikler, hisler...
Hepsi ne kadar da kendine özgü. Aslında bir bakıma bu hoşuma gidiyor, Herkesin farklı olması. Ama bazen "herkes aynı olsaydı" ya da " herkes benim gibi olsaydı :b" gibi hayaller kuruyorum. Ve olasılıkları düşünüyorum. Düşünsenize herkes sizin gibi, ne istiyorsanız onlar da onu istiyor. Kimse size karşı çıkmıyor çünkü zaten yaptığınız şeyi neden yaptığınızı biliyorlar. İlginç. Gerçekten çok ilginç.
Şuan sırf boş yaptığımı ve sadece yazmak için yazdığımı düşünmeye başladım. Ama silmemek için direnmek zorundayım. Bu bir süreç, zamanla alışmayı umuyorum. Yurda gelmek üzereyim. Uyumadan önce belki yazarım, sırf boşa sallasam bile sarmaya başladı. (Nasıl olsa kimse beni tanımıyor diye rahatım :D)
(Not: yazmadı)
İyi günler bol güneşler 😌
0 notes
serbestvezin · 1 month
Text
uçsuz bucaksız derin bir acı, ızdırap ve aynı zamanda içini sıcacık tutan bir yanılsama olarak hatırlıyorum.. bazen rüyamda bu hissi hissedebiliyorum . Sonuç olarak geçen giden *gerçekten giden* ama geçmişe dönüp hatırlandığında hoş bir an ya da his diyebilirim .sende sana ait olan bir zenginlik . paydaşı yok
0 notes
dipnotabc · 9 months
Text
*Daughters of the American Revolution (DAR, 1890). Amerikan Bağımsızlık Savaşına doğrudan katılmış olanların soyundan gelen kadınlardan kurulu,başlangıçta sadece beyaz kadınları kapsayan vatanseverlik, eğitime destek ve yardım derneği. _çn
_Bazen Derin Bir His - Ken Kesey Çeviri: Zeynep Alpar
0 notes
colordecaelo · 4 months
Text
nefes alamayacak kadar derinde hissediyorum kendimi oyle derin ki bu yasadigim seyler kendimi bu derinlikte yeri geldiginde yavas yavas yeri geldiginde ise isik hizinda kaybediyorum biraz olsun bir seylere tutunmaya calisirken ve bir seylere umudumu baglarken guvendigim insanlardan sirtimi yaslayip umudumu bagladiklarimdan teker teker darbeler yiyorum daha ne kadar kotuye gidebilir dedigim her saniye daha da kotusuyle bas basa kaliyorum aglamaya dahi mecalimin kalmadigi gun icinde beni cok az seyin mutlu ettigi hatta bazen hic mutlu etmedigi hic bir seyi hevesle yapmadigim hic bir seyden zevk almadigim bir donemdeyim bunu ilk kez yasamiyorum ama ilk kez bu kadar guvenle siki sikiya baglandiklarimdan agir bir darbe yiyorum daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum yorulmaya bile gucum kalmadi ve nefes almaya bile takatim yok
icimi doktugum yazim kurallarina noktalama isaretlerine yer vermedigim oylesine yazdigim bu paragrafi yazarken sozsuz olsa da bir o kadar his ve anlam tasiyan bu sarkiyi dinledigim icin paragrafin sonuna da bu sarkiyi koymak istiyorum gunlerdir dinledigim ve nadiren degistirdigim tek parca olusunu da hesaba katarsak sanirim destek ani sarkisi da diyebiliriz iyi dinlemeler
0 notes
yinemibeyza · 7 months
Text
22.11.2023
berrak bir kafayla sana yazmak, ve sana yazarken kalbimi de berraklaştırmak ne kadar özel bir his tarif edemem. bugünlerde biraz duygusalım. sebebi belki her şey olabilir. ama iyi olan tarafı sensin. sabah uyandığımda güne şükrederek kalkmamın sebebi de sensin, yüzüm gülünce varlığına teşekkür ettiğim de.. hayatta en çok istediğim şeylerden biri de senin bir parçan olabilmekti. bunu biraz da olsun becerebildiğimi düşünmeye başladım. çünkü insan sevildiğini de hissedebiliyor sevilmediğini de. mesela artık ellerim daha güzel gözüküyor, sen tutmuşsun diye. yaralarım daha çabuk iyileşiyor sen öpmüşsün diye. ben hep gözlerine derin derin bakıyorum çünkü beni oraya göm istiyorum. ellerini sıkıyorum tutarken çünkü hiç bırakma istiyorum. yanındayken aklıma kötü hiçbir şey gelmiyor ve hiç endişelenmiyorum. kendimi evde gibi korunaklı ve sıcacık hissediyorum. teninin kokusu üzerime sinsin, hiç gitmesin istiyorum. tenim tenine değdiğinde kalbimde kelebekler uçuyor. bana ismimle değil de kendi taktığın bir lakapla seslendiğinde ya da beni özel hissettiren şeyleri söylediğinde kendimden geçiyorum. senin yanındayken saatler sudan daha hızlı bir akışkanlık kazanıyor. hiç bitmesin diye dua ediyorum. seninle geçen süreler benim gece uykularımı kaçırıyor. seninle ilgili gördüğüm her düş içimden taşıyor artık. sana sürekli bir şeyler anlatmak istiyorum. tepkilerini seviyorum. bana güvenmeni seviyorum. insanın kalbinden ne geçerse dilinden de o geçermiş diyorlar. o yüzden sana sürekli seni sevdiğimi anlatıp duruyorum. bu durum seni sıkıyor olabilir. bende bazen kendimi sınırlandıramıyorum. istiyorum ki sürekli beraber olalım, sürekli iyi şeyler yaşayalım. seni sürekli birilerine anlatıyorum. çünkü güzel şeyleri anlattıkça daha çok çoğalacağını düşünüyorum. sürekli dualar ediyorum. hep hayatında olmayı diliyorum. başka bir şey düşünmüyorum çünkü diğer ihtimaller her gün canımı acıtıyor. sesini çok seviyorum. özellikle bana bir şey anlatınca ciddileşiyorsun ve yüz ifaden çok güzel bir şekle giriyor. sonra ben anlattıkça gülüyorsun. gözlerin parlıyor ve gözünün içindeki yıldızlar benim gözlerimi kamaştırıyor. sana baktıkça yanında olduğum ana şükrediyorum. ve sana tekrar sarılıyorum. ve bu olaylar sürekli döngü gibi tekrarlamaya başlıyor. hayatımın geri kalanında bununla yaşayacaksın deselerdi hiç reddetmezdim. seni sürekli önemsiyorum. çünkü benim için çok önemlisin. bazen kendine haksızlık ediyorsun ve değerinin farkına varmıyorsun. bu beni bazen üzüyor çünkü seni seviyorum ve insanın sevdiği insanı kötü görmesi çok üzücü bir şey. kendini dönüp benim gözümden görme imkanın olsaydı. eminim sende kendine hayran kalırdın. senin sevmediğin her özelliğine hayranlıkla bakıyorum. nasıl hissettiriyor bilmiyorum ama gerçekten bunu tüm kalbimle söylüyorum. her gittim yerde seni düşünüyorum. acaba o gelseydi burda nasıl olurduk falan diye. ve bunları düşünmek beni mutlu ediyor. kalbimin içinde sen varsın ve kalbimin sesini dinlemek bana huzur veriyor.
0 notes
ruyatabiricomtr · 9 months
Link
Rüyada Acıkmak - https://ruyatabiri.com.tr/ruyada-acikmak/?feed_id=357&_unique_id=65104f1dc4f5e
0 notes
papdenui · 1 year
Text
Umutsuzluk davulları
Bazen cümlemi bitirir bitirmez bir gurur duyuyorum, oh ne güzel söyledim, bu cümleleri böyle ardı ardına nasıl da papatya gibi dizdim. Alıp başıma takmak kırlarda koşmak istiyorum sonra. Sonra bazı oluyor kelimesi yok, hissi var, konturları bulanık, uzak bir köyün bayık yaz düğünü gibi, silik davul sesleri geliyor. Sonra çok üzülüyorum, bir isim koyamamak, bir hikayenin elementlerini değil de, bir hissin ötesini berisini adlandıramamak kalbimi çok yoruyor. Çünkü var etmezsem dilimle, kalbimde üzerine bir kürek daha atacağım, biliyorum. Taşlı kumların altında bir kat daha derine gömülecek hissim. Üzüldüm mü yani şimdi, yoksa kızgın mıyım, yoksa her kalp yarasını kızgınlıkla mı karıştırıyorum ? 
Yani ya sadece kalbim kırılıyor, ya kendime bunu yediremiyorum, üzerine beton döküp buna üzülmeyi kendime layık bulmuyorum. Böyle olunca o ana dek yaşamış olduğum bu hissin öncesindeki güzel ve yumuşak hislerin de bir değeri kalmıyor. Gözlerim kör olmuş, burnum koku almaz olmuş ve kalbim bir sönmüş balon gibi, parmaklarımın ucu yanmış sanki, his yok, his yok, hiç yok. Oysa bu kalbin balonunu rüzgara takıp sahil boyu, kalbim yerinden çıkacak gibi yürümüşlüğüm de vardı, bildiğimiz, içinde büyüdüğümüz bütün plajlarda yüzmüştük bu hisle, şimdi neden bu değersizlik? bu kızgınlık ve yılgınlık, bu taşlar altında kalmışlık. 
Bu taşları alsam, bu taşlarla kendime yıkılabilir bir ben inşa etsem. Çünkü iyidir yıkılmak ve yok olmak bazen, çünkü bazı yangınlar gereklidir, yeniden doğması için doğanın.
Bir hissin dibine geliyorum, son bir Jenga bloğu kalmış çekmelik. Fotoğrafını çekip gidiyorum. Jengalar durduğu yerde dursun, an donsun. Ben bu imaja şiirler yazarım. 
Sanki rüyalarım bu son Jenga blokları işte, döne döne üzerime yıkılıyorlar. 
0 notes