Tumgik
#hasta tutsaklara özgürlük
seslimeram · 1 year
Text
Cerahat
Tumblr media
Hiçbir surette hayata yer bırakmayan bir zeminde, muğlak ya da mübalağa olmayan bir cerahat güncellemesi sürekli kılınıyor. Yol ve yordamın, anlam ve beraberinde türetilen her bir mesel / tahayyül ve pratiği iğdiş edildiği bir cerahat güncellemesi içerisinde dört dolanıyor menzil. Biteviye kılınmış olagelen ceberut devlet aklının, şimdiki iktidarın ve tüm o bileşenlerinin ortaklaşa koşa koşa bina ettiği her şey bu cerahat güncellemesini tam ve eksiksiz hakikatimiz kılıyor. Aralıksız yirmi bir yıldır sürüncemede kalmamış olagelen her ne fecaat, her hangi kötülük varsa bunu yol haritasında belirgin bir biçimde sunan ve monte eden bir aklın var ettiği her şey o cürüm halini, bu cerahat güncellemesini eksiksiz bir biçimde pay edilir. Memleketin güncelliği salt sırf cürmün, bolca cerahatin esiri kılınır daimi bir tahayyülle. Bunca yalın, bu kadar eksik gedik olmaksızın var edilenin yekten ve çokça derin / kalıcı bir cerahat güncellemesi adına imali söz konusudur.
Bir memleket pratiğinin üstünkörü değil doğrudan hesaplı kitaplı bir biçimde cerahatten el alınarak biçimlendirilmesi kesintisiz kılınandır. Yeni ülke nam sahnenin utançlara açık ve aleni bir biçimde kotardığı dönüşümün her anlamda bir tükeniş halini imgelediğini çok daha açık bir halde önceki meramlara konu etmiştik. Biyopolitik bir cendere sarmalının ta kendisine dönüşümün her nasıl var edildiği bugün ne muğlak kılınmıştır, ne de abartılı bir bahistir. İktidar tüm aygıtları, aparatlarıyla birlikte bu cerahat isteminin savunucusudur iş bu dehlizde. Düzen en baştaki temsilden başlayarak kurduğu her cümle ile bu halin tüm ol çürüme isteminin de arkasını kollayandır. Bir menzil ki seksen dört milyonu çoktan geçip gitmiş olsun, istisnasız bir biçimde kimselere hayatı tek başına doğru düzgün var edemez, bunu dert edinmez. Muktedir olanın, kurmaylarıyla, destekçisi olagelen zümre / yapı ve o çetelerle birlikte kotardığı ülke pratiği cerahatin ta kendisini görünür kılar. Hayatın ehven olandan kopartılmasının güzergahı, velev ki değil, doğrudan icrasına düşülen nefret, açık ve aleni düşmanlık ve bitimsiz linç ettirme gayretlerinden bütünleşiktir. Bu yerde hayatın hali içler acısıdır.
Bir örnekle devam edelim. BirGün Gazetesinden aktaralım: “Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamalarda HDP'yi ve HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'ı hedef aldı.
HDP'nin kapatılmasını isteyen Destici, Paylan için de ırkçı ifadeler kullanarak "Hınçak ve Taşnak artığı, sözde HDP milletvekili çıkıyor, polisimizi tehdit ediyor" dedi.
"Hasta ve infazı yakılan tutsaklara özgürlük, tecride son" sloganıyla Kadıköy'de yapılmak istenen basın açıklamasında polisin HDP'li Ferhat Encu'ye tokat atmasına tepki gösteren Paylan'ın "Hesap vereceksiniz, 6 ay kaldı" ifadelerini kullandığını belirten Destici, "Kime güvenerek söylüyor? 6 ay sonra kimle iktidar olacaksın? Arkanızda duran, sizi piyon gibi kullanan emperyalistlerle mi yoksa gizli ortağınız altılı masayla mı? Bunun da cevabını net olarak vermesi lazım" diye konuştu.
HDP'nin kapatılmasıyla ilgili davanın, Anayasa Mahkemesinde sürdüğünü de hatırlatan Destici, HDP'nin kapatılmasını ve HDP'ye verilmesi öngörülen Hazine yardımına dava süreci tamamlanana kadar tedbir konulmasını talep etti. HDP hakkındaki kapatma davasını, 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi heyetinin karara bağlayacağını aktaran Destici, "BBP olarak bu kararın üçte iki çoğunlukla değil oy birliğiyle çıkacağını ümit ediyoruz. Bu işin daha fazla uzatılmaması gerektiğini düşünüyoruz. HDP bir an önce kapatılmalı, bütçeden bu siyasi parti görünümlü terör örgütü şubesine pay verilmesinin önüne geçilmeli, Gazi Meclisimize ve yerel yönetimlere sızan ihanet şebekesi, devletin her kademesinden behemehal temizlenmeli" dedi.
"Bayram Havası Estirdiler"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki yargı kararına da değinen Destici, "Bu karardan bir kahraman çıkmaz" diyerek şunları söyledi:
"Yargılamadaki bütün süreçler tamamlanmış ve nihai karar açıklanmış gibi bir hava oluşturularak bunun üzerinden altılı masanın cumhurbaşkanı adayının belirlenmeye çalışılması tüm çıplaklığıyla kamuoyunun gözleri önünde cereyan ediyor. Bu karardan bir kahraman çıkmaz. Hele ucuz kahramanlık peşinde koşanların millet nezdinde itibarı da olmaz. Milletimiz bunun farkında.
Her fırsatta çağdaşlığın öncüsü, medeniyetin bekçisi, her şeyi bilen, hukuktan, ahlaktan yana olduklarını dile getirenlerin, aynı zamanda Yargıtay ve Danıştay üyesi olan Yüksek Seçim Kurulu üyelerine yapılan hakareti sahiplenmeleri ikiyüzlülük ve sahtekarlık. Ayrıca ceza alan bir insan en azından hüzünlenir. 'Çak' yapmalar, sarılmalar, orada bir davul zurna eksikti. Zil takıp oynamasalar da bir bayram havası estirdiler hatta o derece sevindiler ki Almanya'da olan Genel Başkanlarını bile beklemeden kutlamaları başlattılar"”
Zıvanadan çıkmış, ne olduğu, neye hizmet ettiği çokça muğlak, fundamentalist, ırkçı bir çetenin başından çıkagelen çirkeflik dozu yüksek sözler her şeyi de kestirmeden anlatıyor hepimizin yerine. Destici nam temsiliyetin suna geldiği her cümlede bir kere daha doğrudan ayrımcılık görünür kılınır. Halkların Demokratik Partisinin memleketin üçüncü partisi olması, kendilerinin sondan kaçıncı olduklarının dahi muamma olduğu bir zeminde o devlet aklıyla şiddeti kutsayan, devlet terörüne arka çıkan cerahatli pragmatist tavır bir kere en baştan meseledir. Garo Paylan’ın Ermeniliğini öne çekerek, bildik ezberci akla seza tahayyülleri yeniden imal ederek, hesap vermezliği tesciller Destici isimli zat. Açık, aleni bir ihtimal olarak nefret söylemini, kamunun verdiği vergilerle geçinen, kolluk nam kuvvet personelinin suna geldiği Kürd, Ermeni, Arap kısaca öteki düşmanlığına karşı sözü baştan hacamat etmeye çalışır Destici. Buna o yolu açanın muktedir, baş amir ve tüm o faşizan baş faşistin zümreleri olduğu apaçıktır. Dünün devletinin temsiliyeti olagelen Ekrem başkan figürünü topa tutmaya çalışırken kurduğu cümlelerin özeninden ne kadar uzağa koşarsa o kadar koltuğa biraz daha yapışabileceğini zanneden bir biçimsiz, şekilsiz, şemailsiz tahayyül ile cerahat güncellemesi var edilir. Kürd’e düşmanlık, siyasetine düşmanlık, sokaktaki varlığına düşmanlık, meclisteki iradesine karşıtlık, her durumda, her şekilde atalete düşmeyen bir kör karanlıkla Destici, şimdinin muktedirinin diline doladığı ülkenin, yenisinin de vitrin süsüdür. Bu kadar berbat ötesini arşınlayan, bunca kötülükle hemhal olagelen bir düzen suretinde kimseye rahat yoktur, hiç birimize, hiçbir yerde.
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Genel Merkezi ve çok sayıda il örgütü binalarına sabah saatlerinde polis baskın yaptı. Eş Genel Başkan Keskin Bayındır ile çok sayıda il eş başkanının gözaltına alındı. DBP Genel Merkez Amed İrtibat Bürosu’nda polis araması sona ermesinin ardından bina önünde açıklama yapıldı. Açıklamaya, Tevgara Jinen Azad (TJA), DTK Eş Genel Başkanı Berdan Öztürk, DBP Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) Genel Başkanı Mehmet Kamaç, Kürdistan Komünist Partisi (KKP) Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay ve Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, milletvekilleri Pero Dündar, Feleknas Uca, Remziye Tosun, İmam Taşçıer, Dersim Dağ, Amed Barosu avukatları ile çok sayıda kişi katıldı.
‘Kürt Düşmanlığı’
Partisine yönelik yapılan baskınları ve gözaltıları iktidarın Kürt düşmanı politikasının sonucu olduğunu belirten Eş Genel Başkan Saliha Aydeniz, “Biz biliyoruz ki bu iktidar ve bağlı olduğu devlet yüz yıldır Kürt halkına düşmanlık yapıyor ve bu devlet Kürt halkının demokratik siyaset yapmasını istemiyor. Bu devlet ‘en iyi Kürt ölü Kürt’ diyor ve buranın üzerinden politikasını düzenliyor. Bu devletin yüz yıllık bu politikası şimdiye kadar nasıl tutmadıysa Kürt halkına karşı yürüttüğü politikalar nasıl boşa çıkarıldıysa bu gün de demokratik siyasete karşı bu darbe operasyonları elbet boşa çıkacaktır. Çünkü hiçbir iktidar bu operasyonlarıyla sonuç alamadı, bundan sonrada sonuç alamayacak. Bunu çok net ifade etmek istiyorum evet belki bugün DBP‘nin Eş Genel Başkanı Sayın Keskin Bayındır gözaltında olabilir. Ama binlerce Keskin Bayındır ve binlerce DBP’ye sahip çıkacak Kürt vardır. Bizim geleneğimiz HEP’ten bugüne geldi. Onlarca partimiz onlarca kurumumuz kapatıldı. Ama bu halk her zaman demokratik siyasette ısrar etti ve patilerine sahip çıktı. Yine çıkacak ve biz buradan biliyoruz ki bu iktidar savaşla beraber tecritle beraber bir seçim süreci yürütmek istiyor. Oda biliyor ki artık kazanmayacak. Kürt halkının mücadelesi Kürt halkının demokratik siyaset mücadelesi bu iktidara kaybettirmiştir” diye ifade etti.
‘Kazananlar Bizleriz’
Askeri operasyonlarda sonuç alamayan iktidarın siyasi operasyona yöneldiğini vurgulayan Aydeniz, “DBP, her gün bu operasyonları yaşayan ve ona rağmen her gün büyüyen her gün kitleselleşen her gün toplumsallaşan bir mücadele geleneğinden gelen bir partidir. Demokratik Bölgeler Partisi ve bundan dolayı daha çok güçleneceğimizi halkın sahipleneceğini çok iyi biliyoruz ve iktidar da bunu çok iyi biliyor. Bundan dolayı bu kadar korkuyor. Bundan dolayı seçime giderken kendi iktidarının geleceği için nerede bir demokratik siyaset mücadelesi varsa nerede bir halk mücadelesi varsa oraya saldırarak, aslında iktidarının devam ettirmenin derdindedir. Ama nafile nereye başvurursa ne yaparsa yapsın bu iktidarın gitmekten başka kaybetmekten başka hiçbir seçeneği yoktur. Bunu kendisi de çok iyi biliyor. Kürt halkı da biliyor. Türkiye halkları da çok iyi biliyor. İşte bugün bu iktidarın Kürt halkına yönettiği kayyum politikası bütün Türkiye yayılmıştır. Bu iktidarın bu devletin halklara düşmanlığı bütün Türkiye’ye halklarına yayılmıştır. Bugün İmralı’da ki tecrit bütün Türkiye halklarına yayılmıştır. Tam da mesele aslında tecrit meselesidir. Tam da mesele Kürt halkının Kürt sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesinin istenmemesidir. Dolayısıyla sizler ne yaparsanız yapın sizler asla iktidarınızı devam ettiremeyeceksiniz. Siz de biliyorsunuz ki bizim mücadelemizle siz kaybetmişsiniz. Zaten bu görüntüde bu yaklaşım da bu siyasi operasyonlarda bunun göstergesidir. Tek bir kişi bile kalırsak bu mücadeleden asla geri adım atmayacağız. Kürdistan’a özgürlük Türkiye’ye demokrasi gelene kadar tecrit politikalarına karşıda savaş politikalarına karşıda kayyum politikalarına karşıda hep beraber mücadele edeceğiz. En başta da biz Demokratik Bölgeler Partisi, Kürt halkıyla bu mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Kaybedenler kaybetmiştir kazananlar bizleriz” dedi.
‘Arama Hukuka Aykırı’
HDP Sözcüsü Ebru Günay da “Bugün Diyarbakır savcılığının talimatıyla DBP’nin örgütlü olduğu illerde, il binalarını, il eşbaşkanlarının evleri, DBP Genel Merkezi, Eş Genel Başkanımız Keskin Bayındır evi basılarak gözaltına alındırlar. İl binalarımızda yapılan aramlar hepsi hukuka aykırıdır. Saatlerce hukuk dışı bir arama gerçekleştirildi. Yapılan bu arabada Diyarbakır Cumhuriyet savcılığı, yetki aşımı yaparak, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı yetki ve sorumluğunda olan bir siyasi partinin arama kararının verecek kadar hukuka aykırı davranmıştır, hadsizleşmiştir. Dolayısıyla bugün DBP Genel merkezinde, il binalarında yapılan hiçbir arama hukuka uygun değildir. Ve bizler bu konuda avukatlarımız aracılığıyla gereken suç işlemleri gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
‘Direnişte Israrlıyız’
Kürt halkı ve siyasi partilerinin baskı, gözaltı ile işkencelere karşı boğun eğmeyeceğini belirten Günay, “Sizler savaş politikasında ısrar edebilirsiniz. Ama bizler özgürlükte ısrarcıyız. Sizler tecritte ısrar edebilirsiniz. Ama bizler direnişte ve özgürlükte ısrarlıyız. Kürt halkı ve dostları direnişte kararını vermiştir. Kürt halkı ve dostları özgürlükten yana kararını vermiştir. Kayyımcu, gaspçı ve Kürt düşmanı bu iktidar gidecektir. Kürt halkının ve dostlarının özgürlük günleri yakındır. Demokrasi, demokratik siyaset kazanacaktır. Bu yüz yıl Kürtlerin, kadınların ve özgürlük yılıdır” dedi.
PİA Genel Başkanı: Kaybedeceksiniz
DBP’ye yönelik baskını “siyasi soykırım” olarak değerlendirerek baskın ve gözaltılara tepki gösteren İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) Genel Başkanı Mehmet Kamaç ise, şunları ifade etti: “Bu operasyonun hiçbir hukuki temeli yoktur. Siyasi bir operasyondur. Bu operasyonlar gösteriyor ki, demokrasi ve özgürlük gömleği mevcut iktidar çok büyük gelmektedir. İktidar artık demokrasi ve özgürlük gömleğini taşıyamayacak mecalsizlik halini yaşıyor. Uzun zamandır demokratik siyasete yönelik baskıların başladığını ve seçim sürecine giderken bunun artacağının farkındayız. Daha iki ay önce Yüksekova’da Habib vekilimizin bacağının kırılması, bir hafta önce İstanbul il eşbaşkanın tokatlanması, bugün onlarca kentte DBP’nin eş genel başkanına ve yönetimine yönelik operasyon şunu gösteriyor ki; seçim sürecine giderken kaybetmeyi her gün daha çok hisseden AKP iktidarı artık demokratik usullerde değil, sadece polise tedbirlerle bu seçimi kazanacağını zannediyor. Ve bunun hesabını yapıyor. Biz de diyoruz ki; Biz sizin bu tavırlarınıza yüz yıldır alışkınız. Siz yüz yıldır denenmiş yönetmelerle bir sonuç elde edemediniz. Biz demokratik siyasette ısrar edeceğiz. Bizim örgütlü gücümüzü asla kıramayacaksınız. Siz hukuku ayaklar altına alsanız da biz bu ülkede hukukunda savunucusu olacağız. Özgürlüğün, demokrasinin savunucusu olacağız. Bu DBP’ye yapılan operasyon net bir şekilde söylüyoruz, bu bir siyasi operasyondur. Siz kaybedeceksiniz. Sizin kaybetmekten başka bir yolunuz yok. Çünkü siz bu topluma özgürlük, demokrasi, insan hakları demokratik siyaset değil, bunların zıddını dayatıyorsunuz. Bu operasyonu kınıyoruz. Ve operasyonlar bizim dayanışma gücümüzü ve irademizi güçlendireceğini tekrardan dekara ediyoruz.” Açıklama, “Baskılar bizi yıldıramaz” ve “Faşizme karşı omuz omuza” sloganlarıyla sona erdi.”
“Amed’de sabah saatlerinde evi basılarak gözaltına alınan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, avukatlarıyla görüştü. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nde tutulan Bayındır, avukatları aracılığıyla mesaj gönderdi.
Yapılan arama ve gözaltıların hukuksuz olduğunu kaydeden Bayındır, “Bu durum uzun zamandır devreye konulan konseptin bir parçasıdır. Seçime yaklaşırken kaybeden iktidar, siyasi soykırım operasyonlarını devreye koymuştur. AKP’nin bugüne kadar ortaya koyduğu pratikten de ortaya çıkaracağımız durum budur. Ne yaparlarsa yapsınlar kaybedecekler. Tüm halkımıza selamlarımız gönderiyoruz. Bizler içeride de olsak, mücadele devam edecektir. Dışarıdaki arkadaşlarımız mücadeleyi devam ettirecektir. Kürt halkına kimse boğun eğdiremez” dedi.”
Altı milyondan fazla seçmenin oyunu almış, yirmi beş milyonluk bir kimliğin doğrudan en yetkin söz hakkı / yaşam hakkı / eşitlik mücadelesinde kalem oynatıp, hayat için tüm o siyaseti var edenler bir kere daha hedef kılınır. Gözaltı furyalarının, bir gazeteciler, bir avukatlar, bir emekçiler arasında dolaştırıldığı bir zeminde yeniden sıra, Demokratik Bölgeler Partisi eş başkanı Bayındır gibi insanlara getirilir. Muğlak ya da mülhem bahislerine gerek kalmadan, onlarca insan gözaltına alınır. Tutsaklık döngüsü bir kere daha Kürd siyasetinin figürlerinden başlanarak bütün ülkede terörün ta kendisinden hala medet umularak güncellenir. Böyle biteviye bir gayretkeşlik içerisinde cürmün üstünden yol bulunacağı, bir biçimde sulhun var edileceği sayıklanır. Oysa varılan ve ulaşılan yer, bütünüyle komplekslerinin dibinde, Kürd nefes almasın boyutunun ta kendisidir. Bir asıra onlarca halka ezayı / felaketi / soykırımı bahşetmiş, çürümenin dibinde bir kere olsun o halk ne diyor, neden bahsediyor kulak dahi verilmemiş bir zeminde kaçıncı sınamadır bu hal, şu tahakküm, o cerahat. Biliyor musunuz?
Takvim yaprakları üçer beşer devriliyor. Genel geçer değil doğrudan bir yıkım sofrasında o katran karanlığı içerisinde ne gün, ne de yarın bırakılıyor. Hiçbir surette yaşama yer, bir anlığına dahi bir odak bırakmayan cerahat sarmalına ülke deniliyor. Bütünüyle zorbalığın, apaçık bir biçimde zulmün, hiçbir odak bırakmamacasına saldırgan bir tahayyüller toplamı içinde demokrasinin yerle bir edilmesine devam olunuyor. 1876’da temellendirme çabasına düşülen bir anayasa taslağının yazılabildiği, herkesin hakkının her bir durumda ötekisine verildiği / sorgulanabildiği, imkanların gözetildiği bir zeminde bunca zaman sonra havanda su dövülen, darbeci kenan paşalarının yamalı bohçasının ardına saklanarak var edilmiş ucubelik bir metinle kuşatılan yerin meselesidir bir yandan da anlattığımız. Düzeni var eden, onu şimdilerde sahiplenen, yarını gasp etmeye heveskar olan, bir yandan da etraflıca sözü / eylemi ve itirazları yok etmeye çalışan bir cenahın yeni yüzyılı bugünkü kadar karanlığa çıkacaktır, meram bunadır. Cerahat güncellemesinin memleketi taşıdığı odak, 2022 yılı özelinde, son yirmi bir yılın da en pik noktasıdır. Bütün bu heyula, bunca gümbürtü içerisinde demokrasinin varlığı hiçleştirilip, silik bir mesele evrilmektedir. Seçimi kaosla, yıldırı ve tahakkümle bir kere daha kendisinin kılmaya çalışan o birlikteliğe karşı müşterek bir itirazı var edemezsek hep birlikte, ayrısız gayrısız ulaşılacak liman dipsiz bir karanlıktır. Dipsiz bir bataklıktır. Artık farkında mıyız, gemi su alalı çok oldu...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Cumartesi Anneleri 700. Hafta Eyleminden Bir Kesit – Vedat ARIK – Cumhuriyet Gazetesi - Evrensel
1 note · View note
devrimcikadinlar · 4 years
Photo
Tumblr media
TEMİZLİK MALZEMELERİ VERİLMEYEN TUTUKLULAR, BULAŞIK DETERJANIYLA YIKANIYOR.
Görülmüştür Ekibi
14 Mayıs 2020
Korona vakalarının arttığı İstanbul Silivri Cezaevindeki hak ihlallerine bir yenisi daha eklendi. Temizlik malzemeleri verilmeyen tutuklular, bulaşık deterjanıyla yıkanıyor.
BOLD – Koronavirüs salgını nedeniyle Silivri Cezaevinde son günlerde sıkıntılı günler yaşanıyor. Bakırköy Savcılığının yaptığı resmi açıklamaya göre 44 tutuklu ve hükümlünün testi pozitif çıktı. Ancak hasta sayısının çok daha fazla olduğu iddia ediliyor. Sağlık, yemek, temizlik haklarından yoksun bırakılan tutuklu aileleri de yeterli açıklama yapılmadığı için panik içinde.
HDP Kocaeli Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, kendisine ulaşan 27 mahpus yakınının mesaj ve mektuplarında yazdığı bilgilerin doğru olup olmadığının araştırılması için TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna 27 dilekçe ve Adalet Bakanlığına soru önergesi verdi.
Özellikle vaka iddialarının odağı haline gelen Silivri 7 Nolu Kapalı Cezaevinde kalan bir mahpus yakınının ifadesine göre tutuklular bulaşık deterjanı ve soğuk su ile banyo yapmaya mecbur bırakıldı. Mahpus yakını, “43 kişilik koğuşta 30 kişide ishal, kusma gibi şikayetler var. Haftalardır kantin sorunu yaşıyorlar. Sabun, şampuan ve peçete verilmiyor, bulaşık deterjanı ve soğuk suyla yıkanıyorlar.” dedi.
CEZAEVİ YÖNETİMİ SALGINI YÖNETEMİYOR Bir basın açıklaması yapan Gergerlioğlu, “Silivri Cezaevinde özellikle 7. ve 8. bölümde son 1 haftada birçok Kovid-19 vakası oldu ve yayılım gösteriyor. Koğuşlarda hemen hemen herkeste Covid-19 çıktı! Cezaevi yönetimi olayı yönetemiyor. Cezaevlerine zaten infaz yasası sonrası bir moral bozukluğu arttı, kantin ihtiyaçlarının karşılanamaması ve ardından immün direnç düşüklüğü sonrasında Kovid-19 vakalarının artması manidar!” diye konuştu.
KOĞUŞLAR ARASI DEĞİŞİM SALGINI ARTIRDI Yeni infaz yasası sonrasında açık cezaevlerinin boşalması sonrası yemek kalitesinin düşmesiyle de bu vakaların arttığını belirten Gergerlioğlu, “Birçok kişide ilk testler negatif çıkmasına rağmen sonraki testler pozitif çıkabiliyor. Sadece test sayısına güvenilmemesi gerektiği ortaya çıkıyor. Koğuşlar arası yapılan değişimlerin bulaşımı artırdığını görüyoruz. Bu uygulama çok amatörce sonucu düşünülmeden yapılmış belli ki. Zaten koğuşlarda salgın başladığında durdurmak mümkün değil. 7 kişilik koğuşlarda 35 kişi kalırken karantinaya ayrılan koğuşlar dolayısıyla koğuşlar daha da artmıştı. 7 kişilik yerlerde 45 kişi kalıyor. Balık istifi şeklinde kalınan bu yerlerde salgını durdurmak mümkün değil. Adalet Bakanlığı ve Bakırköy savcılığı halen bir açıklama yapmıyor. Adalet Bakanlığı ilk baştan itibaren hiç güven vermeyen bir şekilde bu olayı yönetiyor.” ifadelerini kullandı.
ORADA ÖLÜME TERK EDİLDİLER Gergerlioğlu şöyle devam etti: “Birçok vakayı biz haber verdik kamuoyuna. Bizden sonra Adalet Bakanlığı açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu son yayılımlar konusunda da halen bir açıklama yok. Mahpus ve mahpus yakınları çok kötü bir psikoloji altında. Burada ölüyoruz diyen pek çok mahpusun bilgisi bana ulaştı. Mahpus yakınları, eşleri, çocukları, anneleri, babaları çok tedirgin, çok öfkeli ve karamsar bir şekilde beni arıyorlar. Orada ölüme terk edildiler diyorlar. Bu çok ağır bir psikoloji yetkilileri empati yapmaya davet ediyorum. Bir an evvel şeffaf bir açıklamayla gerçek sayılarla birlikte bir açıklama yapmaya davet ediyorum.”
KAÇ MAHPUSUN TESTİ POZİTİF ÇIKTI BİLİNMİYOR Gergerlioğlu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün cevaplaması için şu soruları sordu:
Silivri Cezaevinde Covid-19 teşhisi koyulan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan kaçı yoğun bakımda kaçı entübe durumdadır? Silivri Cezaevinde Korona sebebiyle yaşamını yitiren mahpus sayısı kaçtır?
Silivri Cezaevinde 7 kişilik koğuşta 45 kişinin kaldığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğruysa salgın döneminde buna nasıl izin verilmiştir?
Silivri Cezaevinde Kovid-19 vakasını azaltmak için Korona semptomları taşıyan mahpuslara test yapılmadığı iddiası doğru mudur?
Şu ana kadar test yapılan mahpus sayısı kaçtır? Bu mahpuslardan negatif çıkanların kaçına tekrar test yapılmıştır?
Açık Cezaevlerinin boşaltılması sebebiyle Cezaevlerinde yemek sorunlarının yaşandığı kalitesiz yemekler sebebiyle mahpusların immün dirençlerinin düştüğü ve Koronaya yakalandıkları iddiaları doğru mudur?
İddialar her gün basında ve sosyal medyada dolaşırken Adalet Bakanlığı ve Bakırköy Savcılığının bir açıklama yapmamasının sebepleri nelerdir?
Adalet Bakanlığı ailelerin tedirginliğini gidermek için herhangi bir tatmin edici açıklama yapacak mıdır?
Gergerlioğlu önergede kendisine ulaşan 27 tutuklu aile yakınının mesajlarına da yer verdi:
OĞLUM ATEŞ NEDENİYLE İKİ KEZ REVİRE GÖTÜRÜLDÜ 1: “Z. A. Silivri 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Annesi ile yaptığı telefon görüşmesinde; ateşinin olduğunu bu nedenle 2 defa revire götürüldüğünü daha sonra çağrılan ambulansta mahpustan ambulansın içinde bir örnek alındığını ancak niçin örnek alındığına dair mahpusa bilgi verilmediğini ve hastaneye götürülmeden koğuşuna geri gönderildiğini aktarmıştır.”
15 KİŞİLİK KOĞUŞTA 45 KİŞİ KALIYORLAR 2: “Abim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Geçen hafta yaptığımız telefon görüşmesinde yemeklerin az verildiğini söylemişti. Koronavirüs nedeniyle abimin hayatından endişe etmekteyiz. 15 kişilik koğuşta 45 kişi kalıyorlar ve açık cezaevindeki tahliyeler nedeniyle yemekler çok sıkıntılıymış. Zaten 45 kişilik koğuşa 15 kişilik yemek geliyordu yemekler kötü olduğundan yenilecek durumda değilmiş.”
EŞİME ÜÇ AYDIR İLAÇLARI VERİLMİYOR 3: “Eşim Y.A. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Kendisi alerjik astım hastası kendisinin 3 aydır ilaçları verilmiyor. Kendisi her yere dilekçe yazdı ancak hiçbir sonuç yok. Eşimin Kovid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
KİŞİSEL EŞYALARINA EL KONULDU 4: “Silivri 9 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalanların defter, kalem, kitap, radyo ve kişisel eşyalarına el konulmuş. Avukat görüşü de yasaklanmış. Yakınımın sağlığından da Kovid-19 nedeniyle endişe ediyorum.”
BULAŞIK DETERJANI VE SOĞUK SU İLE BANYO YAPILIYOR 5: “Silivri 7 No’lu Kapalı Cezaevi’nde mahpusların 43 kişi kaldıkları, içeride salgın olduğu, ishal, kusma gibi şikayetlerle 30 kişi aynı sıkıntıyı yaşadığı, haftalardır kantin sorunu olduğu, sabun, şampuan ve peçete verilmediği, bulaşık deterjanıyla banyo yapıldığı, mahpusların soğuk su da yıkandığı.”
C-7’DE BİR KİŞİ POZİTİF ÇIKTI 6: “Silivri 7 No’lu Cezaevi’nde C-7 koğuşunda bir kişi de Kovid-19 testi maalesef pozitif çıkmıştır. Koğuşta bulunan 45 kişi büyük risk altındadır. Koğuştaki diğer mahpuslara da bulaşmasından korkuyoruz.”
7: “Eşim Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde tutuklu olarak bulunmaktadır. Telefonla görüşmeler 10 dakika bile sürmeden kapanıyor, aynı telefonu yüzlerce kişi kullanıyor, karantina odaları açmak için boşaltılan koğuşlar sonucu bir koğuşta 44 kişiler şu anda.”
EŞİMİN TESTİ POZİTİF ÇIKTI, KENDİSİNDEN HABER ALAMIYORUM 8: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Covid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. Bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
İNSANİ İHTİYAÇLARDAN YOKSUNUZ 9: “Silivri Kapalı Cezaevi’nde hükümlü olarak yatan kardeşim R.G. 06.04.2020 tarihinde yapmış olduğu telefon görüşmesinde her türlü insani ihtiyaçtan yoksun olduklarını, 7 kişilik koğuşta 29 kişinin tutulduğunu, beslenme ihtiyaçları ve temizlik malzemelerinin eksik verildiğini aktarmıştır.”
10: “15 Temmuz mağduru eşim M.K. Silivri L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu. Covid-19’dan ve cezaevindeki şartlardan dolayı eşimin hayatından endişeliyim.”
11: “M.E. Silivri L Tipi 5 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Ailesinin aktarımlarına göre; mahpusun hastalık belirtilerinden kuru öksürük şikayetleri olduğunu, kaldığı koğuşta kronik hastaların bulunduğunu, kişisel temizlik malzemelerin verilmediğini, düzenli olarak soğuk ve sıcak suyun akmadığını, koronavirüs salgınıyla ilgili yeterli bilgi verilmediğini, yemekhanelerde temizlik, hijyen ve sosyal mesafe kuralına uyulmadığını, yemeklerin sağlıksız ve kötü çıktığını, karantina odalarının bulunmadığını iletmiştir.”
12: “Eşim M.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle eşimin hayatından çok endişeliyiz.”
13: “Sayın vekilim, eşim M.A. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümözlü. 2016 yılının Ekim ayında tutuklandı. O tarihten beri Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. İstinaf Mahkemesi kararı onadı. Bu kez Yargıtay’a başvurduk ancak son 2 senedir Yargıtay’dan bir cevap gelmedi. 2020 Haziran sonunda cezasının müddeti dolup çıkması gerekiyor ama Yargıtay herhangi bir karara varmadığı için bekliyoruz. Bu durum beni çok tedirgin ediyor. Kesinleşmemiş bir cezayı yatmasına rağmen çıkma ihtimali düşük. Üstelik şimdi de salgın hastalık var ve üzüntümüz kat kat arttı.”
EŞİM SOLUNUM CİHAZIYLA YAŞIYOR 14: “Eşim A.G. Silivri 1 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Eşim Hava Harp Okulu’nda Kurmay Albay rütbesiyle Dekan olarak görevini icra ediyordu. 15.07.2016 günü 100’lerce personelinin şahitliğiyle görevinin başında, yerinden ayrılmamış ve kimseye de emir vermemiş olmasına rağmen o günden beri tutuklu. Müebbetle yargılanıyor ve dosyası Yargıtay’da. Bu olay öncesi uyku apnesi rahatsızlığından dolayı tedavi görüyordu. Bu uzun süreçte eşimin rahatsızlığı da ilerledi ve solunum cihazı kullanması yönünde rapor edildi, solum cihazı aldık ve yaklaşık 1,5-2 yıldır solunum cihazı kullanıyor. Toplumunda yaşamış olduğu malum Kovid-19’dan dolayı içerideki şartlar çok daha zorlaşmıştır. Eşim solunum cihazı ile de nefes alması zorlaşmış. 40 kişilik odalarda 2 tane tuvalet ve 2 tane duşların olması hiçbir şekilde önlem alınmayan hijyen ve sağlanmayan temizlik malzemelerinin de olmayışı içerideki durumu çok ama çok fazla durumu ve şartları kötüleştirmiştir. Eşimin hayatından endişe ediyorum.” ifadeleri yer almıştır.
15: “Eşim H.K. Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşim dün telefon görüşmesinde hepimiz koğuş olarak eklem ağrısı çekiyoruz ve birkaç arkadaşını da hastaneye götürmüşler. Neden götürdüklerinin bilgisini de vermiyorlar. Eşimin Covid-19 nedeniyle hayatından endişe ediyorum.”
16: “Eşim F.T. Silivri 7 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nde 19 aydır hükümlü. Eşim şeker hastası ve bu süreçte Kovid-19 riskinden dolayı hayatından endişeliyiz. Koğuşu çok kalabalık 45 kişi kalıyorlar.”
17: “Eşim E. S. Silivri 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşimde yüksek tansiyon olduğu için Kovid-19 Salgınında risk grubuna giriyor. Eşimin hayatından endişeleniyorum.”
EŞİMİN İKİNCİ TESTİ POZİTİF ÇIKTI 18: “Eşim R.K. Silivri 8 No’lu L Tipi Cezaevi C-6 koğuşunda kalmaktaydı. Eşimin ilk Kovid-19 test sonucu negatif. Bugün sabah ise E-Nabız’da 2. bir test sonucu vardı ve sonuç pozitif çıkmış ama cezaevini aradığımda 2. Bir test yapılmadığını, daha sonra yapılacağını söylediler. E-Nabız’da pozitif görünen bir test var ama cezaevi 2. Test yapılmadığını söylüyor. Dün aradığımda test sonucu negatif olduğu için C-1 koğuşuna alındığını ve salı sabah yani bugün telefon görüşü olacağını söylediler fakat bugün cezaevini aradığımda pazar telefon görüşü olduğunu söylediler. Eşimden haber alamıyorum ve çok endişeliyim.”
19: “Eşim A. A. İstanbul Silivri Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kovid-19 nedeniyle sağlığından endişeliyim.”
KANSER, ŞEKER, TANSİYON, HEPATİT-B HASTALARI VAR 20: “Z. K.; Silivri L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesinde; mahpuslar arasında yüksek ateş kuru öksürük ve boğaz ağrıları baş göstermiş durumda olduğunu ancak revire çıkarılmadıklarını sadece ateşleri ölçülüp geri koğuşlarına gönderildiklerini, koğuşta ve cezaevi genelinde yaşlı ve kronik rahatsızlıkları olan kişi sayısı çok yüksek olup Koah, kanser, şeker, tansiyon, Hepatit-b ve bunun gibi rahatsızlıkları olan hasta mahpusların bulunulduğunu, koğuşlar kalabalık olduğu için sosyal mesafe bir yana ranzaların dip dibe olduğunu ve aynı masada yemek yediklerini, eldiven, maske ve benzeri koruyucu hiçbir malzeme verilmediğini iletmiştir.”
21: “Ömer Bey ben İlhan Sevinç Silivri Cezaevinde oğlu olan bir babayım, bu salgınla ilgili bilginiz vardır. Sıkıntılar olduğunu duyuyoruz biz sesimizi duyuramıyoruz bizim sesimiz olun lütfen.”
“7 NOLU B8 KOĞUŞUNDA HERKES KORONA OLMUŞ” 22: “Ömer Bey babam cezaevinde, dün babam ile telefonda görüştük 7 Nolu B8 koğuşunda herkes korona olmuş ilaçlar gitmiyor, hastaneye kaldırılmıyorlar.”
7 NOLU’DA VİRÜS YAYILIYOR 23: Silivri 7 Nolu kapalı cezaevi C7 koğuşunda kalıyordu. Koğuştan Enes adlı Harbiyeli öğrencinin testi pozitif çıkmış. Ama koğuştakilere test bile yapılmamış. 6 Mayıs’a kadar sadece ateşleri ölçülmüş. 7 Mayıs’ta eşimin Kovid 19 testi pozitif çıkmış. Silivri 7 Nolu da Kovid 19 hızla yayılıyor. Eşim yemeklerin az geldiğini söyledi. Kantinden ise istediklerimiz gelmiyor dedi. Bugün ise konuşamadım. Koğuşları değiştirmişler. Haber bile alamıyoruz. Silivri’yi arıyoruz telefonu meşgule alıyorlar”
GARDİYANLAR KORKUDAN BAYILAN KİŞİYE DOKUNAMADI 24: “Eşim E. T. Silivri 7 Nolu’da B8 koğuşunda kalmakta. Bugün telefon görüşmemizde söyledikleri şöyle: Birçok kişide yüksek ateş yok ama halsizlik, öksürük, eklem ağrısı, göz burun akıntısı var 1 haftadır. 6 kişi birkaç gündür test yapılsın kronik hastalığım var diye dilekçe yazıyorlar. Bu sabah sadece 2 kişiyi götürüyorlar hastaneye. Yemek yok denecek kadar az birkaç gündür ekmek de yeterli gelmiyor. Bazı arkadaşlar hem hastalık hem açlık sebebiyle oruçlarını dahi tutamıyorlar. Geçen bir arkadaş merdivenlerde bayıldı. Memurlar geldiler ama korkudan adama ellerini bile sürmediler. Müdahale edilmediğinden açlıktan mı hastalıktan mı bilemiyoruz. Kısıtlamalar hat safhada.”
25: “Bir şey almak zaten zordu şimdi hiç yok tedbir amaçlıymış. Para ile dahi kendilerine bir şey alma imkânı tanınmıyor. Bu insanlar nasıl dengeli ve yeterli beslenecek de salgına karşı bağışıklıklarını güçlendirecek sayın vekilim. Sesimize ses olun lütfen. Biz aileler dışarıda onlar dört duvar arasında her an endişe merak ve korku ile yaşamaktan yorulduk. En temel hakları olan yaşam hakkını istiyoruz ve bunun i��in de yapılması gerekenleri sorumlu mercilerden talep ediyorum, eşim ve arkadaşları adına.”
10 GÜNDÜR RAPORLU İLAÇLARI VERİLMEDİ 26: “Abim H. O. Silivri 8 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Abimle konuştuğumuzda Kovid-19 testi pozitif çıkan hastalar olduğu ve onlarla temas halinde olduklarını, cezaevi yönetiminden test yapılmasını talep ettiklerini ve olumsuz cevap geldiğini söyledi. Abim koğuşlarda çok kalabalık kaldıklarını söylüyor. Abimin hayatından endişe ediyoruz. Abimin isteği üzerine test yapılmasını istiyoruz.”
27: “Eşim Silivri 7 Nolu B8 koğuşunda. Bu hafta telefon görüşünde 10 gündür raporlu ilacını vermediklerini söyledi. Kendisi 1998’den beri raporlu Hipoparatiroidi hastası. E-nabızdan sürekli kontrol ederim. 4 Mayıs’ta ilaçları reçete edilmiş ama verilmemiş. Koğuştan, haberiniz de olmuştur. Bayılan hastalık belirtisi gösteren 2 kişi çıkarıldı. Testlerinin negatif olduğunu beyan ediyor 7 No, aradığımızda. Yalnız B6’ya geçmiş biri ve bu bizi şüphelendiriyor. Kronik hastalığı bulunduğu için daha bir elzem bizim için. Olası, doz düşüklüğünden, hipoparatiroidi hastalığının semptomlarından biri görülür de Covid diye yanlış yönlendirilirse diye endişeleniyorum.”
https://gorulmustur.org/icerik/temizlik-malzemeleri-verilmeyen-tutuklular-bulasik-deterjaniyla-yikaniyor?fbclid=IwAR2EGUWfYJogxmpfm7JUzhbCVRX_Q6d0CHQpY8AURHxzhlyadRsaD_4ZVyg
5 notes · View notes
acikkonusalim · 3 years
Photo
Tumblr media
Avrupa’nın 9 şehrinde eylemler sürüyor: "Hasta tutsaklara özgürlük" https://t.co/hPxBRRtHz6 https://www.instagram.com/p/CVqC-VTM6cF/?utm_medium=tumblr
0 notes
halkinsesitv · 5 years
Text
Yunanistan Halk Cephesi Barkın Timtik İçin Türkiye Konsolosluğu Önündeydi
28.06.2019 Tarihinde Yunanistan Halk Cepheliler Halkın Avukatı Barkın Timtik için Atina’da bulunan Türkiye elçiliği önündeydiler.
Halkın Avukatlığının yapmanın suç olmadığı ve hasta tutsakların derhal serbest bırakılması gerektiği ve Barkın Timtik’in derhal serbest bırakılması istendi.
Yunanca yazılı olan bildiri metni okunduktan sonra Yunanca ve Türkçe “Barkın Timtik’e Özgürlük, Hasta Tutsaklara Özgürlük, Halkın Avukatlarına Özgürlük” sloganları haykırıldı. Eylem boyunca çevreden geçen vatandaşlara bildiri dağıtıldı.
Yunanistan sol örgütlerinden de katılım sağlanan eyleme 20 kişi katıldı.
Halkın Avukatı Barkın Timtik Derhal Serbest Bırakılsın!
Halkın Avukatlığını yapmak suç değil onurdur. Barkın Timtik yoksul gecekondu halkının, işçilerin, öğrencilerin avukatlığını yapmıştır. Para, şan, şöhret yerine halkın onurlu mücadelesinin neferi olmuştur. Vücudunda çıkan kitle kanser riski taşımaktadır. Barkın Timtik tecrit koşullarında tedavi edilemez, Barkın Timtik’in kendi güvendiği doktorlar tarafından tedavi edilmelidir. 
Barkın Timtik’e Özgürlük!
Halkın Avukatları Onurumuzdur!
Yunanistan Halk Cephesi
youtube
Halkın Sesi TV https://ift.tt/2Jd3gEW
0 notes
seslimeram · 5 years
Text
Can Kırıklarıyla Soluk Alabilmek...
Tumblr media
Bütünü oluşturan etmenlerin alelacele yağmalandığı bir güncellikten geçiyoruz. İnsan hak ve hukukunun, eşitlik ve adalet tahayyülünün, söz söyleme hürriyetinin kısası ahir zaman dahilinde demokrasi tahayyülünün her nasıl içten içe yerle bir edildiğine tanık yazılıyoruz bugün, iş bu gün! Bütün harap viran kılınıyor. Ne ses, ne söz geriye bu zeminde yaşamda muhafaza ediliyor. Ateş, su, toprak, hava nasıl insanın varlığı için elzemse en az o kadar, onlar kadar mühim olan demokrasi tahayyülü yok yere değil hem sahiden hem de bilerek, isteyerek tırpanlanıyor, yerle yeksan ediliyor. Cerahat bir menzili kuşatırken yaşam hakkı elden çalınıyor, düşünsellik iğdiş ediliyor. Geçmişle hemhal olunup bir kez daha sıradan insanın hakkı / hukuku lağvediliyor.
Neoliberalizmin azgın sularında her gün ekonomik dar boğazın bir dönemecinden geçilip durulurken, fakirlik bile lüksün kılınıyor. Hayat hakkı, var olma mücadelesi ekonomimiz iyiye gidiyor tekerlemesinin arasında çiğ çiğ yenilip yutuluyor. Vergilendirmeler bilinen tüm ihtimallerin ötesine taşınıyor. Bir cep telefonuna satın alınan ürünün bedeli kadarlık vergi, bir arabaya tam da arabanın fiyatının üzerinde yüklemeler, içki ve sigaraya kadarki eksiksiz taarruzlar, bunları bir kenara bıraktığınızda temel gıda maddeleri ve sağlık için elzem olan hizmetlerin fiyatlandırmalarının zam değil güncelleme diye geçiştirildiği bir yerde ekonomik dar boğaz hepimizi kuşatıyor. Bayram seyran gümbürtüsü kenara geçtiği vakit, gündelik sorunlarla baş başa kalındığında hiçbir yaraya merhem olmayan ol iktidar tahayyüllerinin birer ikişer yaşam alışkanlıklarını heder ettiği ortaya çıkıyor. Her gününü bir kez daha cehennemi kılan menzilin adı yeni kalıyor geriye, çürütme istenci halen eski!
Bir menzilin tastamam dönüşümü fikriyat kadar bu hayati olan mesellerdeki talanları da bir biçimde muhafaza ederek, güncelleyerek ilerleniyor. Geleceksiz, bir şimdisiz, bariz bir halde yarınsız bir öksüz ülkenin imalinde hakkın da hukukun da, aşın ve ekmeğin o suyun elden çalınması güncelleniyor. Yeni, büyük, güçlü nidaları zikredilirken giderek çok daha çoraklaşan bir ülke hali var ediliyor. Yeni, güçlü, büyük, başka bir ülkenin tahayyülü hala zikredilirken menzil başa göçertiliyor. Dört bir yanı acı, hemen her yönü ağu, hemen her yerde hayatla (ilişkisi) bağ kurmayan, düşündürmeyen, sindirmeyen, sorgulamayan bir yurt hali gerçekliğin ta kendisi kılınıyor. Bugün şu ahval yıkımlarıyla, yağmalarıyla, hiç ama hiç bitmeyen bir süreklikteki eksiltme hali ve yoksunlaştırma edimleriyle güncellenip yola devam ettiriliyor.
Müştereklerin, bir menzilde hayatın bütünü oluşturan her edim, eylem ve biçimle birlikte düşünce yeni ülke şablonu dahilinde yerle bir ediliyor. Yeni denilirken hayatın eskitilmesi kesintisiz bir hakikat kılınıyor. Cerahatin dört yanı kuşattığı yerde sözün, meramın üstü çizilmeye devam ediliyor artık. Birbiriyle ardışık ve süreğen kılınmış bir yer, ülke, saha, zemin tahayyülünde sıradanın hakları talan olunuyor kesintisiz bir biçimde. Bir ülkeyi değil bariz bir teslimiyet sahasının varlığıdır yeniden ve yeniden güncellenen. Bir ülkenin değil doğusundan batısına kadar bir cerahat nüvesinin güncellene bilirliğidir mesele. Doğa katliamları, hayatı muhafaza edilmesi zikredilirken yaratılan yepyeni kırılmaların başında yer alır. Şirketlere peşkeş çekilen topraklar, biraz daha maddiyat için zehirlenip, kaynakların çalınmasının sorun teşkil olunmadığı bir sahanın varlığı güncellenir. Siyanür ile çalışan madenler, maden ocaklarının yerle bir ettiği daha önceki deneyimler, çoraklığı ve kuraklığı ile memleketin iklim dengesinin şaşırtan yıkımlarla dahasıyla hep daha fena ve kötüsüyle bir ülkede kırılmaların sonu getirilmez. Ekonomik ve bariz gündelik yıkımın ardından çıkagelen şu mesel bile nasıl bir tahayyülle kuşatıldığımızı göstere gelir.
Niceliği ve niteliği her dem ayrıştırmalara ve ırkçılığa çıkan hamleler de bu hallerle birlikte güncellenir. Bir ülkede yaşam edimi ehvenden kopartılmaktadır. Hayat istenci iş bu topraklarda gümbürtüye konulmaktadır. Hiç ama hiçbir konuda hesap vermeyen, aslen doğrudan vermeyeceğini zikreden muktedirin fecaati bu bahsin ardından hep daha derin ol yaraları var eder / etmektedir. Bir menzilde bütünü oluşturan etmenlerin alaşağı edildiği, elementlerin paramparça olunduğu bir düzlemde sahiden de hayat her ne yana düşer, sahiden?
Cerahat kendi güncelliğini muhafaza ederken, bu sınırların bir kader olduğu vurgulanıp durulurken, kader değil kederin son kertede insan eliyle var edilmiş cerahatin süreğen kılınması bir yana hayat ediminin kapsamının daraltılması güncellenendir. Mesellerin her yönünü ele alırsanız alın, bir odakta bu cüretle, bu istençle hakir görmenin yerle yeksan edip bir de hayal kırıklıklarını güncellemenin yollarını arşınlar muktedir. Bir zamansal döngüde, bir ülke sathı mahallinde, bir toprak parçasında cürüm bu cüretle birlikte imal olunandır. Bir hayat iminin geriye konulmaması kesintisizdir. Bugün bu satıh dahilinde var edilen şey geçmişin hiçbir yere gitmediğinin tam aksine buralarda her gün yeniden biçimlendirildiğinin de aynasıdır.
Karın tokluğuna yaşam zikredilirken hayatın bu bahisten de geriye düşürülmesi hali, can kırıklarıyla beraber savunmasız bir geleceğe teslimiyet güncellenir. Neoliberal hareketin, eylemenin, en sert, en düşmanca, en ayrımcı ve yıkıcı tahayyülleri bir asır sonra yeniden iş bu topraklardadır, iyi de yol / yön her nereyedir? Cerahat bir menzili kuşatırken yaşam hakkının derdest olunması hali istenç değil sonuçtur. Baş Amir ve şürekasının yeni ülkesi istikameti / varlığı bu hallerle içkin kılınandır. Biyopolitik cenderenin boyutu yaratılmış o düş kırımı menzilini de ifşa etmektedir.
Kaz Dağlarından Munzur’a, Şırnak’tan, Kuzey Ormanlarına yaratılan, güncellenen o doğa tahribatının, Hasankeyf’ten İstanbul’a kadar hemen her odaktaki talandan, memleketin bir ucundan diğerine, Bakur Kürdistan’ından işgal edilmiş Suriye topraklarına kadarki bölüm dahilinde güncellenen devletin gölgelemelerine hayat bu sahanlıkta bütün kazanımların zayi kılındığı bir tahayyüle sıkıştırılır. Cerahat artık öylesine pek bir istençle güncellene gelen bir meseldir ki hayat mefhumu sorgulanmaz, sorgulattırılmaz.
Ekranlarda allı pullu bildirimler halen yapılırken sirayet eden, güncel kılınıp devamlılığı sağlama alınan ülke şablonu onu var eden tüm sıradan insanı kuşatır. Ses, söz, nefes artık tutsak olunandır. Ses, söz, nefes bariz bir döngüde yerle bir edilmeye sevk edilendir artık. Bir kez yazgı denilen sahanın her nasıl / her ne şekilde icra olunduğu meseli açıktır artık alenidir. Bir kırım düzeninin sabit olunduğu yerde hayatın esamesinin okunmayacağı iş bu raddede belirgin kılınır. Burası hayatın tükenişe sevk edildiği bir çukurdur. Hemen hiç mübalağa taşımayan, bir yoruma girmeye gerek kalmadan var edilen, hakikatin ta kendisi bu kadar keskindir. Hayat bu mudur?
Genel geçer değil doğrudan bir yıkımın mihmandarlığı güncelleniyor. Cerahat ülküsünün daimi kılındığı yerde hayatlar çalınıyor, bir biçimde bu hale devam deniliyor. Bir ayrıksı hal değil doğrudan güncel kılınan hamlelerle hayatın ta kendisi paramparça edilmeye hala devam olunuyor. “Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, cezaevindeki hasta tutukluların sağlık durumlarına dikkat çekmek amacıyla 258’inci haftada bir kez daha bir araya geldi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi önünde yapılan eylemde konuşan İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, İç Anadolu Bölgesi’ndeki cezaevlerinde durumu ağır ve cezaevinde kalması mümkün olmayan 24 tutuklu başta olmak üzere toplam 117 hasta tutuklu bulunduğunu aktardı.
Bu yılın Ağustos ayına kadar cezaevlerinde 24 tutuklunun yaşamını yitirdiğini belirten Çevirmen, “Bunların 10’u hasta mahpuslardı. Bu ölümlerin hepsinin önüne geçilebilirdi ancak gerekli olan müdahaleler zamanında yapılmayarak hastalar adeta ölüme terk edildiler” dedi.
Çevirmen, şöyle konuştu: “Büyük bir sorun olan ve kamuoyunun vicdanını kanatan hasta mahpusların yaşamış oldukları sıkıntılar çözüm üretilmeden ortada durmaktadır. Teşhis ve tedavisi yapılmadan adeta işkence çektirilen, hapishanede hayatını kaybeden ya da ölümüne ramak kala bırakılıp kısa sürede hayatını kaybeden insanların olduğu bir toplum, adalete olan inancını da kaybeder. Türkiye hapishanelerinde bulunan hasta mahpusların acil ve kalıcı tedavilerinin yapılması, hapishane koşullarında tedavisi yapılamayan/yapılmayan hasta mahpusların da acilen infazlarının durdurulması gerekmektedir. Adli Tıp Kurumu siyasi olarak verdiği kararlardan vazgeçmeli, tam teşekküllü hastanelerin ve üniversite hastanelerinin verdiği raporlar kabul edilmelidir.”
Tumblr media
Genel geçer değil kalıcı bir halde memleketin (öyle anılanın) yaşamla bağlarının eksik, gedik koyulması güncellene gelendir. Bir menzil şartlarında yaşatma istencinin sakat / hatalı / defolu koyulması hali bir kez daha içerideki tutsaklara reva görülenlerle sabit kılınır. Bu kadar kinci, bunca bariz nefret söylemiyle hemhal olan iktidarın, erkanın ol muktedirin yeni ülkesi bizatihi dünü günceller. Dününde her ne yapılmışsa fenalıklar namına bugün de aynen o sularda dolaşmak güncellenir. Doğasından insan yaşamına kasta, kentlerin talan edilmesinden yaşanacak kent / yer / yurt koyulmamasına süreğen ve iç içe geçmiş olan yıldırı halini ulaştığı menzil düşündürücüdür. Bir katran karasına saplı kalmış yer ülke midir hala?
İki eli olmayan KOAH hastası tutsak Ergin Aktaş’ın durumu giderek ağırlaşıyor. Tutulduğu kötü koşullar nedeniyle tüberküloza yakalanan ve kan kusan Aktaş, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK)  4 kez verdiği  “cezaevinde kalamaz” raporlarına rağmen tahliye edilmiyor. ANF’den Zeynep Kuray’a açıklamalarda bulunan Aktaş, Torununun göz göre göre ölüme terk edilmesine isyan ederek, bu işkencenin derhal sonlandırılmasını istedi.
Torununun sağlık durumunun giderek ağırlaştığını ancak hastaneye kaldırılmadığına dikkat çeken Aktaş, biri yatalak, biri belinden aşağı felç olan iki tutsakla birlikte kaldığını ve iki eli olmadığı için de ihtiyaçlarını tek başına karşılayamadığını vurguladı. Ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılan ve 8 yıldır mahpus olan torun Ergin Aktaş’ı yalnız bırakmayan 73 yaşındaki Aktaş, yıllardır oturduğu Van’dan o cezaevinden diğerine gidiyor. 26 torunu arasında Ergin’in yerinin başka olduğunu ifade eden Aktaş, “O benim oğlum gibi. Her ziyaretimde daha da eridiğini görmek beni kahrediyor. Raporlara rağmen neden tahliye edilmiyor? İki eli yok, ilaçlarını bile alamıyor; ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Niye hâlâ cezaevinde tutuluyor? Niye tedavi edilmiyor? Bıraksınlar, oğluma ben hizmet edeyim, ben ona bakayım” diye feryat etti. Emine Aktaş, torununun ve tüm hasta tutsakların serbest bırakılmasını istedi.
Mezopotamya Ajansı'na bağlanalım: Baba Tahsin Aktaş, “Oğlum Erzurum Cezaevi’ndeyken rapor için İstanbul’a götürüldü. Burada ATK tarafından her iki kolu olmadığı için ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu verildi. Daha sonra devreye emniyet girdi. Bunun üzerine emniyet, Ergin için ‘Topluma zarar verebilir’ diye bilgi vermiş. Bugüne kadar 4 kez ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu alan iki kolu olmayan biri topluma nasıl bir zarar verebilir ki? Emniyetin raporunu dikkate alan savcı sürekli reddediyor” dedi.
Tutuklu Aktaş’ın kaldığı Silivri Cezaevi’nden rapor için Metris Cezaevi’ne götürüldüğünü söyleyen baba Aktaş, oğluyla ilgili şunları aktardı: “Ergin, İzmir Menemen Cezaevi’nde iki yılından fazla tek hücrede kaldı. İki kolu olmayan biri uzun bir süre tek başına hücrede kaldığında ne kadar ihtiyaçlarını karşılayabilir ki? İzmir’de o süreçte hastalığı daha çok ilerledi. 6 metre dört duvar arasında kalıyordu. Tuvaletin bazen çok kötü koktuğunu ve kendisini rahatsız ettiğini söylüyordu. Bundan kaynaklı burada KOAH ve zatürre (pnömoni) hastalığı oluştu. Daha sonra Silivri Cezaevi’ne götürüldü. Burada bir koğuşta üç kişi kalıyorlardı. Arkadaşları ona bakıyordu. Burada ilaçlarını düzgün kullanıyordu. Durumu biraz iyiye gidiyordu. Yaklaşık 15 gündür Metris Cezaevi’ne götürüldü. Burada 3 kişi kalıyorlar. Ama diğer 2 kişi de hastadır. Kendilerine bakamıyorlar ve Ergin burada ilaçlarını düzgün alamadığı için hastalığı ilerliyor. Ciğerinde su toplama, verem ve damarlarında incelme oluşmuş.”
Oğlunun 5’inci kez rapor için İstanbul’a götürüldüğünün altını çizen baba Aktaş, şunları söyledi: “Daha önce ‘Cezaevinde kalamaz’ raporu veren biri, Ergin’e ‘Seni daha bırakmadılar mı?’ diye sormuş. O da ‘Halimi görüyorsun daha bırakmadılar’ demiş. Savcılık emniyetin hazırladığı ‘Topluma zarar verir’ bilgisine karşı tahliye etmiyor. Ergin’in iki kolu yok ve birçok hastalığı var. Nasıl topluma zarar verebilir ki? Kendi ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanıyor. Ailesi olarak bırakılıp dışarıda tedavisini görmesini istiyoruz. Çünkü o koşullarda hastalığı daha çok ilerliyor.”
Adalet Bakanlığı’na seslenen baba Aktaş, “İki kolu olmayan birinin cezaevinde kalması doğru değil ve biran önce serbest bırakılmalıdır” dedi.
Hayat istencinin ayaklar altına alınıp çiğnenmesinde bir sınırın bulunmadığı yer artık öte ya da uzakta değil tam da burnumuzun ucunda var edilmektedir. Cerahatin güncelliği bir yana, oluşturulan yıkımın ta kendisi herkes için düşündürücüdür. Hasta tutsakların yaşam çabalarına vurulan ketler, işkencenin türlüsü ile bir menzilin yaşam ihtimallerinin her ne şekilde devlet eliyle yıkıldığının ifşası artık kesintisizdir. Bunca cüretin ortasında Aktaş’ın yaşadıklarının akıbeti her ne olacak, acılarına bir çözüm, özgürlüğüne bir adım atması sağlanabilecek midir, meseledir, bu ülkenin ortaklaştırması gereken mesellerinden birisidir.
Binlerce yıldır var edilen yaşama karşıtlığın artık gizlisiz saklısız meydana çıkartıldığı şu güncellik içerisinde hayat her ne olacaktır? Kesin, kati ve geri dönülemeyecek bir halden ötesini var etmek, çürümeyi sabit kılmak adına eylenenlerle yaşatmazlık mefhumundaki o istenç güncellene gelirken yeni ne kadar yenidir? İçerisi, dışarısı, o konu şu bahis öteki ya da buradaki meram bir şeyleri izah ettirmeye çalışırken asıl meselin hayat olduğu konusu eksiksiz önemini muhafaza etmektedir. Güncelliğimiz, var edilmiş ülke hepimize yaraları var etmekten öte, hepimizde eksiltmelerden öte, bir yarınsız kalma halini de güncelleye gelmektedir, sorguluyor musunuz? Can kırıklarıyla birlikte soluk alabilmek imkansıza koşuluyor, artık anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller: Monochrome - Evi MARKA – Kiosk Of Democracy
1 note · View note
isvicreninsesi · 2 years
Text
İsviçre'de 'hasta tutsaklara özgürlük' eylemleri
İsviçre’de ‘hasta tutsaklara özgürlük’ eylemleri
İSVİÇRENİNSESİ- Türkiye hapishanelerinde tutsaklara yönelik zülme, şüpheli tutsak ölümlerine ve tedavileri engellenen hasta tutsakların durumlarına dikkat çekmek için İsviçre’nin beş merkezinde eylemler gerçekleştirildi. Eylemlerde ayrıca 10’uncu yılına giren Roboskî Katliamı’nda yaşamını yitirenler anılırken, Roboskî için adalet istendi. Avrupa Demokratik Güç Birliği (ADGB) İsviçre’nin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
halkinsesitv · 5 years
Text
Grup Yorum Latin Amerika Peru-Lima’da 17 Nisan 2019’da Konser Verdi
Ne AKP faşizmi ne de Avrupa Emperyalizminin vize yasakları Grup Yorum’u durdurmaya yetmiyor. Grup Yorum üzerindeki tüm baskılara rağmen yeni gelenekler yaratmaya devam ediyor. Tarihinde ilk defa Latin Amerika’da konser verdi.
Güney Amerika’da bulunan, Peru’da 17 Nisan Siyasi Tutsaklara Özgürlük günüdür.
Bugün çerçevesinde Peru Özgür Tutsaklar Sivil Derneği- ACEPP (Asociacion civil de excarcelados politicos del Peru) düzenlediği uluslararası etkinliğe Grup Yorum da davetli olarak katıldı. İki gün süren etkinliğe Grup YORUM katıldı. Türkiye’deki siyasi tutuklamaları ve faşizmi anlattı. Grup Yorum 17 Nisan’da da bir konser verdi.
Peru’nun başkenti Lima’ya iner inmez Grup Yorum Facebook üzerinden kısa bir video mesajı yayınladı, şöyle dediler;
“Peru’dan sevgiler selamlar;
Biz Peru’ya geldik çünkü burada siyasi tutsaklar için yapılacak etkinlikte, ülkemizdeki 1984, 1996, 2000’deki Ölüm Orucu Direnişlerini anlatacağız. Türkiye hapishanelerindeki tutsaklarımızın tavırlarını anlatacağız, Grup Yorum tutsaklarını anlatacağız. Ve Grup Yorum üzerindeki son süreçteki baskıları anlatacağız.
Avrupa’da uluslararası bir konser düzenlemeyi düşünüyoruz. Peru ve Latin Amerika ülkelerinden dostlarımızı davet etmeyi ve bu konseri onlarla birlikte örgütlemeyi hedefliyoruz” diyerek selamlarını iletmişlerdi.
Mesajlarını ve konser görüntülerini paylaşıyor, biz de Grup Yorum Her Yerde, Grup Yorum Susturulamaz, Selam olsun halkın sanatçılarına diyoruz.”
Peru'daki konserde halaylar, türküler ve marşlarını okudular. Kitlenin şarkılara eşliği görülmeye değerdi. Güneş Bile Yasak şarkısına yerel halaylarıyla katıldılar. Sloganlarla destek verdiler. Çav Bella, Hasta Siempre şarkılarını hep birlikte okudular. Ülkemizdeki konserlerin coşkusunu aratmayan bir enerjiyle izledi Perulular. Alkışlarla katıldılar ve sürekli ayaktaydılar.
Emperyalizme karşı siyasi tutsaklarla dayanışma içinde yer alan Grup YORUM enternasyonalizmin en güzel örneklerinden birisini verdi.
Grup Yorum’a yönelik baskıların en yoğun olduğu dönemi yaşıyoruz. Üyeleri defalarca tutuklandı ve halen 5 üyesi tutuklu. 6 üyelerinin başına ödül kondu. Avrupa emperyalizmi tüm Avrupa’ya giriş yasakları koydu. Ülkemizde sürekli konser yasakları var.
Ancak tüm bunlar Grup Yorum’u durduramıyor. Türkiye ve Avrupa’da bu süre içinde 24 konser verdiler. Tarihindeki en üretken dönemi yaşıyor ve 27 beste yayınladılar. Şimdi de Latin Amerika konserinde görüyoruz.
Grup Yorum yine yol açıyor, halkımızın kavga türkülerini en gür şekilde söylemeye devam ediyor. Anadolu halkının umudunu dünya halklarına taşımaya devam ediyor.
Grup Yorum’u Avrupa Emperyalizmin Vize Yasakları Durduramıyor!
AKP Faşizminin Tutuklamaları, Başlarına Ödül Koymaları Sökmüyor!
Grup Yorum
Halkın Sesi TV http://bit.ly/2J2H0zd
0 notes
devrimcikadinlar · 5 years
Link
Hasta tutsaklara özgürlük ...
2 notes · View notes