Tumgik
#sosyalizmin alfabesi
doriangray1789 · 6 months
Text
"Açlıktan kıvranan işsiz bir insan özgür müdür? Okuması yazması olmayan, bilgisiz, kültür ve kitap dünyasının dışında bırakılmış bir insan özgür müdür? Yılın elli iki haftasında bir işe zincirlenmiş, birkaç gün bile tatil yapma olanağı olmayan bir insan özgür müdür? Sürekli geçim derdiyle boğuşan bir insan özgür müdür? Hep işinden olma korkusu içinde yaşayan bir insan özgür müdür? Yetenekleri olduğu halde bunları geliştirme olanağı olmayan bir insan özgür müdür?"
Leo Huberman "Sosyalizmin Alfabesi"
5 notes · View notes
korayaker · 2 years
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek  kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
  POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov  Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği  George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes · View notes
emreerolblog · 28 days
Text
“Sosyalizmin Alfabesi”, açık, anlaşılır ve bilgilendirici bir kitap.
0 notes
Text
Tumblr media
Leo Huberman
25 notes · View notes
nesrin-c · 4 years
Text
Tumblr media
#ÖğretmenimErdost *
#27Şubat2020 *
#SonerYalçın *
Sadece benim değil; kaç kuşağın yetişmesinde büyük katkısı oldu..
Ortaokuldaydım. Elimde “Felsefenin Temel İlkeleri” kitabı var; Georges
Politzer'ın yazdığı…
İkinci kitabım, “Sosyalizmin Alfabesi” oldu; Leo Huberman'ın yazdığı…
Sonra arkası geldi…
Hepsini yayınlayan Sol Yayınları idi..
Hepsinin arkasındaki isim, yayınevini 1965 yılında kuran Muzaffer İlhan
Erdost idi...
Sosyalizmin editörü...
Denizlerin, Mahirlerin, 68 Kuşağı'nın “Kitapçı Muzaffer Abisi...”
Büyük uyanışın öğretmeni...
Kaç nesli “eşitlik, özgürlük, adalet” gibi evrensel değerlerle buluşturan
kılavuz...
Aydınlanma tarihimizin hümanist neferi...
Ülkemizin yüz akı bir aydın; her daim emperyalist kuşatmaya direnen yoldaş...
Kendini ülkesine feda eden devrimci; halkını koşulsuz seven adanmış
sımsıcak yürek...
Cumhuriyet'in, laikliğin, demokratikleşmenin ve kuşkusuz Atatürk'ün yılmaz savunucusu...
Ulusal demokratik devrim idealinin yorulmaz emekçisi...
Dava adamı; sürek avlarına, gözaltılara, işkencelere, hapislere rağmen
zorbalığa boyun eğmedi. Zamana yenilmedi...
Yaşamın tüm fırtınalarına rağmen hep insan kaldı...
Muzaffer İlhan Erdost…
Bir bilge...
.
KİTABIN BEDELİ:
Bizim sol tarihimiz, düşünce zorbalarına kurban verdiğimiz devrimcilerin
tarihidir...
Muzaffer Erdost, adına “İlhan” ismini ekledi yıllar sonra...
2 Kasım 1980...
Muzaffer Erdost gözaltına alındı. Emniyette kâğıt gösterildi; “Delil
bulunmadığı takdirde derin uygulama yapılsın.!” Derin uygulama, “ağır
işkence yapın” demek...
Üç dört gün ağabeyi bırakılmayınca İlhan Erdost, Emniyet'e geldi. Onu da gözaltına aldılar...
Gerekçe aynıydı; “Basımevinde çok sayıda yasak sol yayın bulundurmak.!”
Yalandı, hepsi yasaldı...
Tutuklandılar. Ankara Mamak 1 No'lu Cezaevine götürüleceklerdi…
Odada kayıtlarını yaptılar, saçlarını kestiler, fotoğraflarını çektiler. Ve
birden…
Ellerindeki sopalarla odaya giren askerler iki kardeşi dövmeye başladı.
İşkence yol boyunca da sürecekti…
Zaten askerlerden biri telefon etmişti; “C Blok'a gidecek iki tutuklu var, büyük cemse gönder.!” Bunun anlamı yolda dayağın sürecek olmasıydı…
Bu kadar işkencenin sebebini astsubay açıkladı: “İçerisi sizin
zehirlediklerinizle dolu...”
Coplanıp tekmelenerek cemseye bindirildiler. Araç içinde iki asker Muzaffer Erdost'u, iki askeri İlhan Erdost'u dövmeyi sürdürdü…
İlhan Erdost yüzükoyun düştü; “kalk” diye tekmelediler. Kaldırıp dövdüler...
Bazen aracı durdurup iki kardeşi aşağı indirdiler. Hazır ola geçirip yürüttüler...
İlhan Erdost, “Küçük kızımı uyandırmadan geldim, bizi dövdürmeyin komutan” dedi astsubaya. Dinlemediler. İşkence yeniden başladı…
İlhan Erdost yine yüzükoyun kapaklandı. Yine kaldırdılar. Yine hazır ola
geçirdiler. İşkence hiç bitmedi. Dövülerek koğuştan içeri atıldılar...
İlhan Erdost “Midem bulanıyor kusacağım” diye doğruca pencereye doğru giderken yığılıp kaldı. Biri, “şekerli su getirin” diye bağırdı.
Muzaffer Erdost'u ranzaya yatırdılar, nefes nefeseydi…
Biraz sonra İlhan Erdost'u, göğsü soyulmuş olarak iki kişinin kollarında
ağabeyinin yanına getirdiler. Göz göze geldi iki kardeş. O anda İlhan Erdost, dizinin üzerine çömeldi ve yere yığıldı…
“İlhan… İlhan…” diye bağırdı ağabeyi…
Ölmüştü kardeşi…
Sol'un tarihi kanla yazılmıştır...
Kitabın bedeliydi bu can…
.
MEZAR BAŞINDA:
22 Şubat 2020
Karşıyaka Mezarlığı...
Muzaffer İlhan Erdost rahatsızdı. Ama her daim yanında olan avukatı
rahmetli Halit Çelenk'in eşi Şekibe Çelenk'in cenazesine gitmemezlik
yapamazdı...
Saat 18.30. Mezarın başında konuşma yaptı:
-“ Başkomutan, tarih yazılmaz, yapılır, der. Yaptığımız şanlı tarihimiz vardı, kirli bir tarihimiz de oldu. Kanlı Pazar gibi, kanlı 1 Mayıs gibi, 12 Mart, 12 Eylül gibi. Bizim yaptığımız bir tarih değil, bize yaptırılan tarihti bu. Giz içinde bir tarihti ya da binlerce giz'in tarihiydi...
Bu gizli tarihin karşısında, karşı cephede, gecenin yıldızından şafak
vaktinin ağartısıyla aydınlanan bir başka tarih de vardı: Emeğin ve
emekçilerin tarihi...
Namluların üstüne çevrildiği bu yabanıl cangılda, kalem tutmuş, kitap
çatmış, tırpan sallamış, çekiç vurmuş olanların, insanı, kanın karanlığından insanın aydınlığına çıkaracak olan sosyalizmin cephesi vardı…”
Muzaffer İlhan Erdost…
Önceki gün sonsuzluğa yürüdü...
Tarihimizin en soluklu devrimcilerinden biriydi...
Tek kirliliğe bulaşmamış hayatı, hepimize örnekti...
48 notes · View notes
belkidebirharfimben · 4 years
Text
Kur'an'da neden 'inek' isminde bir sûre var?
Bu yazıya da gülünçlü bir hatıramla başlayayım. 90'ların ortası. Ortaokuldayım. Galiba birinci sınıftayım. Şimdiki sisteme çok hâkim değilim, amma o vakitler ilkokul beş yıl, ortaokul da üç yıldı. İlkokulda yabancı dil eğitimi olmazdı. Ortaokulda başlardı. İngilizce tabii. Başka yabancı dil yok. Onun da zaten öğretmeni yok. İdareten Pakize Altınmeşe isminde bir hocamız giriyor. Branşı matematikti galiba. O kısmı net anımsamıyorum. Her neyse. Tabii "Konuş!" desen İngilizce konuşamıyor lakin azıcık malumatı var. Yaşıyorsa Allah afiyet versin. Sevdiğimiz bir hocamızdı. Hocayı seviyoruz ama her yaptığını da sevmiyoruz elbette. Serde öğrencilik var. Öhöm! Birşeylerden şikayetçi olmak lazım. İsyansız olmaz. Efendim, ben de hocamın kelime egzersizlerinden şikayetçiyim, çünkü İngilizce kelime haznem iki elin parmağını geçmiyor. (Şimdi de çok iyi durumda olduğu söylenemez.) Fakat hocayı durdurabilmek ne mümkün! Branşı matematik değilmiş de dünyaya yabancı dil öğretmek için gelmiş gibi alıyor kartları eline gezdire gezdire herkese soruyor. Kartlar dediğim, işte, üzerinde resim olup arkasında İngilizcesi yazan şeyler. Siz söyledikten sonra çevirip arkasını gösteriyor. Doğru-yanlış anlamış oluyorsunuz. Birgün yine başladı gezdirmeye. Hey yüce Allahım. Ama bu defa başka birşey yapıyor. O kartı gösteriyor siz de kartta gördüğünüz şeyi "It is a bilmem ne nane!" diye cümle içinde kullanıyorsunuz. Neyse. Sora sora döndü dolaştı. Gelip başıma dikildi. Sınıf da kırk kişi falan. Yani öyle kolay kolay dönüp dolaşamazsınız. Üstelik ben döngünün sonlanacağı yerdeyim. Ya nasip! Belki de zil çalar. Yok efendim. Bahtı insanın dostu olacak. Çalmadı. Hoca da elindeki kartı bana gösterdi. Ben de elbette cehaletimin bana verdiği yetkiye dayanarak sordum: "Hocam bu ne?" Bunu iki şekilde de soruyorum. 1) O resimdeki şey ne? Öyle bir çizer çalışmış ki kartı, Allah nazarlardan saklasın, resim sürrealist çizgiler taşıyor. Bir Picasso da Türkiye'den çıksın. Karşısında değilim. Ama neden şimdi? Ve neden ben? Evet. Resmi birçok şeye benzetiyorum yani sizin anlayacağınız. İhtimaller bir sürü. Aslında ne olduğunu da öğrenmeliyim. 2) Ne olduğunu öğrenmem de yetmiyor. O şeyin İngilizcesini de bilmeliyim. Bilmeliyim ki, 'şak' diye terkibin içine yerleştirip, muhterem hocamın dudaklarını saadetten kulaklarına vardırmalıyım. İnşaallah. Epey de heyecan var tabii. Hocam nihayet soruma cevap verdi: "Bardak!" Bakınız, bugünkü aklımla elbette gerekli tahlili yapabiliyorum, hocanın hangi soruya cevap verdiğini anlayabiliyorum. Ama o günlerde bu işler böyle kolay değildi. Ben de cevabı hocamın 'gördüğüm şeyin İngilizcesini söylediğine' yordum. Ve mal bulmuş mağribî gibi cevabı yapıştırdım: "It is a bardak!" Artık size hocanın nasıl güldüğünü mü anlatayım, arkadaşların kahkahaları mı tasvir edeyim, mevzuun yıllar sonra bile arkadaşlar arasında hatırlatıldığını mı aktarayım, işte öyle bir felaket oldu. Hatta Pakize Hanım o günden sonra ne zaman beni görse gülümserdi. Kartlar mevzuu mühim. Şimdilerde küçükler için de böyle şeyler üretiliyor. Bizimkiler pek küçük değildi. Ama bunlar iskambil kağıdı büyüklüğünde şeyler. Düzen aynı. Resimler-kelimeler. Çocuklara resimleri vasıtasıyla kelimeleri öğretiyorlar. (Renkleri öğretenleri de var.) Demek işçilik değişse de öğrenmenin başı değişmiyor. Bir dil öğreneceksen önce kelimelerini öğrenmelisin. Eğer bir ilim öğreneceksen o zaman da o ilmin kavramlarını bilmelisin. Vaktiyle Sosyalizmin Alfabesi diye bir kitap okumuştum. Solculuğun en çok kullanılan kavramlarını tek tek anlatan yazılardan oluşuyordu. 'Komünizm' ile 'sosyalizmin' birbirinden farklı şeyler olduğunu ilk o kitaptan öğrendiğimi anımsıyorum. Daha başka şeyler de öğrenmiştim. Fakat hızlı geçelim. Geçenlerde bir vesile ile Kur'an'daki sûre isimlerine bakarken bu kartlar meselesi geldi aklıma. Sonra da Âdem aleyhisselamın kıssasını düşündüm. Hani şu tâlim-i esma ve Âdem'e secde mevzularını. 20. Söz'de de geçer. Bediüzzaman bu kıssanın insanın meleklere sırr-ı tefevvukunu anlattığını söyler. İnsan meleklerden üstündür. Çünkü meleklerin bilmediği isimleri de bilir. Bu isimleri/kelimeleri iki yönden de düşünebiliriz. 1) İnsan donanımı itibariyle meleklerden daha fazla 'şey' de tanıyabilir. Bu da yeteneklerinde vardır. 2) Fakat bundan daha önemlisi: Cenab-ı Hakkı daha fazla yönüyle/ismiyle de tefekkür edebilir. Bu 'bilebilme' potansiyeli nedeniyle işte meşhur kıssada meleklere galip gelmiş ve onları Rablerine karşı hayranlıkla söyletmiştir: “Senin bize öğrettiklerinden başka bilgimiz yoktur. Herşeyi bilen ve herşeyi hikmetle yapan Sensin.” 20. Söz benim Kur'an'a bakışımı çok etkileyen bir metindir. Bu tabiri kullanmak ne kadar doğru bilemiyorum ama âdeta 'çakralarımı açmıştır.' İşte onun hemen başında İblis'in kalbe attığı sorular böyle dillendirilir: "Dersiniz: 'Kur'ân mu'cizedir; hem nihayetsiz belâğattedir; hem umuma her vakitte hidayettir.' Halbuki, şöyle bazı hâdisât-ı cüz'iyeyi tarihvâri bir surette musırrâne tekrar etmekte ne mânâ var? Bir ineği kesmek gibi bir vakıa-i cüz'iyeyi, o kadar mühim tavsifatla böyle zikretmek, hattâ o sûre-i azîmeye de 'el-Bakara' tesmiye etmekte ne münasebet var? Hem de Âdem'e secde olan hadise sırf bir emr-i gaybîdir. Akıl ona yol bulamaz. Kavî bir imandan sonra teslim ve iz'an edilebilir. Halbuki Kur'ân umum ehl-i akla ders veriyor..." Meraklısını esere havale ederek buradan sadece şu soruyu tırnaklayacağım bugün: "O sûre-i azîmeye de 'el-Bakara' tesmiye etmekte ne münasebet var?" Aslında bu soruyu Kur'an sûreleri sayısınca çoğaltabiliriz. Çünkü Kur'an sûrelerinin isimleri hep böyle. Yani tek kelimelik. Tek kavramlık. Hatta internette şöyle bir karıştırdığınız zaman ateistlerin bu durumu da mevzu ettiği paylaşımlara rastlayabiliyorsunuz. Yani soruyorlar: "Bu nasıl Allah kelamı ki sûre adları inek, örümcek, arı vs. Böyle bölümlendirmesi olan kitap mı olur? Veyahut böyle bir kitap ciddiye mi alınır?" Elbette modern çağın çocukları saygı duyulası bilginin ancak akademik başlıklar altında sunulabileceğine inanıyorlar. Schopenhauer'ın kitap isimleri gibi: Yeterli Sebebin Dörtlü Kökü. Ancak Kur'an kainatı yaratan Allah tarafından vahyedildiği için, elbette, 'şefkatli bir uyumun' kokusunu barındırıyor. Bu kainatta ayet olarak önünüze serilmiş 'şeyler' birer 'isim' olarak da Kur'an'da kendilerini gösteriyorlar. 114 isim. 114 kavram. 114 kelime. 114 kart gibi. İlk emri "Yaratan Rabbinin adıyla oku!" olan vahyin okumayı yeni söken insancıklara yaptırdığı bir egzersiz. Başlıyorsunuz. "Okunacak olan nedir?" diye mushafı ilk kez elinize aldığınızda isimler gözünüze çarpıyor. Fatiha, Bakara, Âl-i İmran, Nisa, Maide... Kaçacak yeriniz yok. Okunacaklar olarak herşey parıldıyor. Metin hayata göndermeler yapıyor. Kainata hangi başlıklar atılmışsa Kur'an'a da onlar isim olarak serpilmiş. İki kitap da aynı yerleri gösteriyor. Bu uyumdur. Hem uyumdur hem metoddur. Yolun yordamıdır. İslam yoluna girenin bir tahayyüle/tasavvura gömülüp şahitliklerini ötelemesi mümkün değildir. "Bunlar uğraşmaya değmez küçük şeylerdir!" diyerek âlem-i şahadeti küçük göremez. Okunacakların ilk kelimeleri onlardır. Tâlimin ilk egzersizleri bu küçük(!) şeylerle yapılmıştır. Yani ki bu kitap 'şeyleri sıradanlığa gömmenin' dersi değildir. 'Şeyleri sıradanlıktan çıkarmanın' eğitimidir. Madem ki Kur'an'da geçmiştir. Artık onu küçük göremezsin. Ardında bırakamazsın. Döner varırsın. Düşünürsün. Çünkü tekrar tekrar onu hatmedersin. Arkadaşım, eğer görebilirsen, buradan bir azamet parlıyor. Kur'an, içinde her neyi anarsa, ona kainatta rastlayışımızı da büyütüyor. Yani Kur'an'da 'inek' diye bir sûre varsa bu da senin için. Gözündeki perdeye takılıp onu küçük görme diye. Evet. Evet. Aynen öyle. Ayetlerin öyle bir yazı karakteri var ki küçük görüldükçe okunmazlar.
2 notes · View notes
marcovaldoca · 5 years
Text
BİR ŞİİRİN ANATOMİSİ
Tumblr media
Şiirlerle büyüdüm desem abartmış olmayacağım sanırım. Çocukluğum, Ahmed Arif’in kendi sesinden şiirlerini dinleyerek geçti. 13 yaş civarımda neredeyse bütün şiirleri ezberimde bir çocuktum! Ortanca ağabeyim, kıyıya köşeye alıntılardı Nazım’ın 835 satırını. Kelimeleri, kitapları gözlemlemenin verdiği böylesi bir heyecanla ezberlerdim altın mısraları…
Sanırım 16 yaşındayım… Kitapların müthiş dünyasına henüz bir ‘bilinçli’ genç olarak giriyorum. Hiç unutmam, lisemin kütüphanesinden ödünç aldığım İnce Memed serisini okuyorum o vakit. Yalnız, öyle müthiş bir heyecanla okumuştum ki, kitabı bitirmek için 3 gün okula gitmemiştim! Ve öyle ki, hayatıma etki eden en önemli kitap olmuştu.
Aynı dönem, elime iki kitap daha tutuşturmuşum, nereye gidersem gideyim yanımda taşıyorum ‘’En kısa boşluklar dahi göz geçirmek için bir fırsat olabilir!’’ diyerek… Sosyalizmin Alfabesi ve Komünist Manifesto.
Kızılay’ın en kalabalık sokağından geçerken rast geliyorum genç bir şaire. İlk başta ismi dikkatimi çekiyor: Arkadaş! Çoğu insanın yaşayacağı şaşkınlığı es geçiyorum ve ‘’Ne kadar güzel bir isim’’ diyorum anlamını birkaç saniye zihnimde dolaştırmadan önce ve sonra ekliyorum: ‘’Ne güzel, anlamlı bir isim!’’ Kitaba biraz göz geçirdikten sonra öğreniyorum; Kendi kulağına fısıldamış Arkadaş ismini.  25 yaşındaymış kaybettiğimizde… Yirmi beş! Her gün, eve gidip gelirken yanından geçtiğim okulun bir öğrencisiymiş.  Her şiiri kendini geliştirerek ilerliyor sayfalar ilerlerken. Ve ilerlerken yine sayfalar, toplumsal nesnelliğe bürünüyor. Evrim-devrim ilişkisi/ diyalektiğini keşfediyor Arkadaş. ‘’Adak şiiri evrimden devrime geçişin eşik noktası olmalı.‘’ diyeceğim çok sonraları.
Eve doğru yürüyorum, Hukuk fakültesi merdivenlerinde bir sigara molası verirken tekrar açıyorum kitabı. Bir fotoğrafı dikkatimi çekiyor; tanıdık bir mekân: Hemen arkamda! Dönüp bir tebessüm ediyorum.
Tumblr media
Birkaç yıl sonra aklıma düşüveriyor o şiiri: Ferhat. ‘’ En kısa zamanda bu şiir hakkında yazmalıyım!’’ diyorum. Gel zaman- git zaman, geç kalmış bir yazıyla, ölümsüz kalacak o şiiri yazacağım şimdi…
‘’kara yeller ak yerleri dövende
Sevdanı yüreğine kuşat
Al sesimi vur kanının gümbürtüsüne
Zamanıdır dağları delmenin, Ferhat’’
Müthiş bir başlangıç! Toplumsal hareketin en yoğun, en devrimci dönemleri, büyük bir gericilikle kuşatılıyor, boğuluyor. Mayakovski’nin sevdasından bahsediyor Arkadaş: ‘’En büyük aşk, sosyalizmdir!’’ Bilinçli bir hareketin uyuma sürüklediği militanların yürek ve bayrak birliğine erişmek amaç. İki nehrin vuslatına hareket ediyor; birazdan çağlayan olup gürül gürül akacak bir birliktelik. Ferhat ve Şirin’in aşk hikâyesini devrimcileştirmek! Sıradan bir aşk hikâyesinin kahramanını militanlaştırmak! İşte, şiir bu olsa gerek! Ferhat da Şirin de birdir Arkadaş’ın şiirinde.
 ‘’Dağların başı yaslı
Ferhat’ın sevdası kan ağlar
Yüreğin sağlam, bileğin güçlü Ferhat
İstersen dağlar dağlar...’’
Dağlar isyanlarla ve katliamlarla dolu… Nurhak, Kızıldere… Sevdalılar yani Ferhat’lar; Mahirler, Sinanlar düşmüşler. Sevda ve sevdalılar kan ağlamakta. Homeros’un Sisifos’u koca kayayı nasıl sırtlamışsa, Ferhat' İmkânsız bir aşk hikâyesinin, imkânsızı isteyen Ferhatları, yüreği sağlam ve bileği güçlüler uzun ve sancılı yolun başında oldukları bilinciyle hareket halindeler: Ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını bilerek.
‘‘Ateşi üfle Ferhat
Körüğü iyi kullan
Bu can bunca hasrete dayanır
Soludukça içimde sevdan’’
Eller, bilinçler, sesler… Bizi bir yapan emek ve bütün yaşam dağın ötesine geçmek için kullanılmalı. Dağın ötesi devrimdir. Dağı delmek için bütün materyaller kullanılacaktır! Bir kaşıkla olsa dahi o dağ delinecektir! Dağın ardını görmeye ömür yetmeyecek belki ama bu sevda her Ferhat’ın yüreğinde yaşayacaktır.
‘’sevdan ki bir yakıcı kuştur yüreğimde
Gümbürder zulme karşı kan gibi
Ölürsem dağlar için ölürüm Ferhat
Kalırsam vuruşkan şahan gibi’’
  Yakıcı bir kuştur: ateş sarar her yeri! Mücadele, her ne olursa olsun büyüyecek ve elbet kazanan biz olacağız! ‘’Gümbürder’’ kelimesi basit bir seçim değildir Arkadaş’ta; hiç azalmayacak bir ritmin izdüşümüdür dizelerinde. Sevda, dağların sevdasında somutlaşmıştır. Bitmeyecek kavganın umudu dağlardadır. Dağ, sosyalizm ulaşma mücadelesinin içinde yıkılacak ve yıkılmaya yüz tutacak her şeydir: en zorlu, en imkânsız olan şeyin ta kendisi! İşte şimdi, ne yapılacağı bellidir.
https://www.youtube.com/watch?v=ep8NBIC4TCE
6 notes · View notes
hetesiya · 2 years
Text
Occo Mahabad: SSCB’de Kürtlere Yönelik Alfabe, Eğitim ve Kültür Çalışmaları / Occo Mahabad
SSCB’de Kürtlere Yönelik Alfabe, Eğitim ve Kültür Çalışmaları
Occo Mahabad
Kürtlere ve Kürtçeye ilgi Rusya'da II. Katerina döneminde başlar. 1787 yılında Rusya Bilimler Akademisi üyesi Simon Pallas önderliğinde hazırlanan bütün dillerin karşılaştırmalı sözlüğünde 276 Kürtçe sözcük de bulunur.[1] Pallas ile başlayan Kürt çalışmalarının doruk noktası 1860 yılında St.Petersburg'da kurulan Kürdoloji Enstitüsü olmuştur. Bu enstitü Kürtlerle ilgili dünyada açılan ilk resmi kurumdur.[2]
1900'lü yıllara gelene dek başta Aleksandr Auguste Jaba, Veliaminov-Zernov, F. Charmoy, K. Mikeşin, Prym, Socin ve İ. N. Berezin gibi birçok araştırmacı Kürt dili, kültürü ve edebiyatı üzerine çalışmalarda bulundu.
Kürtler bugüne kadar ilkçağda kullanılmış Sümer[3] alfabesiyle birlikte Pehlevi, Avesta, Arami, Yunan[4], Bin-u Şad ve Masi Surati[5], Arap, Yezidi, Ermeni, Kiril ve Latin alfabelerini kullandılar.
Kürtçe alfabe oluşturma fikri ve kararı Sovyetlerden çok önce Rusya İmparatorluğunda 1913 yılında başlar. Ruslar alfabenin hazırlanması görevini Hovsep Orbeli'ye verirler. Orbeli bu amaç doğrultusunda Kürtçe konuşulan bölgelerde incelemelerde bulunur. Fakat 1. Dünya Savaşının başlaması nedeniyle bu alfabenin uygulanması aşaması gerçekleştirilemez. Savaştan sonra ortaya çıkan Bolşevik Ekim Devrimiyle de bu proje bir daha uygulanamaz. Orbeli’nin hazırladığı alfabe, daha sonra 1919 - 1920’de Bitlis Kürtlerinden Halil Hayali ve Mehmet Emin tarafından Latin harfleriyle hazırlanan Kürtçe alfabe projesinin temelini oluşturmuştur.[6]
1917 Ekim Devrimiyle Bolşeviklerin iktidara gelmesi Rusya'da yeni bir dönemi başlatır. Sosyalizm ve Sovyet sistemi ezilen halklar ve uluslar için umut olmaya başlar. Sosyalist sistemin ilk kadroları yeni sosyalist Anayurdun inşası amacıyla canla başla çalışmaya başlarlar. Şovenizmin çok önceleri zehirlediği kitleler bütün halklar kardeştir ilkesi doğrultusunda bir arada Sosyalist idealler için çaba sarf ederler. Mücadelenin saflarında emek veren Kürt komünistleri de yeni Anayurdun inşası için var güçleriyle omuz omuza yeni saflardaki yerlerini alırlar. Kürt komünistleri Ferik Polatbekov ve Erebê Şemo da Sosyalizmin inşası için emek veren kadrolar arasındadır.
Hakob Hazaryan - (Lazo) Alfabesi: 1921
1920'li yılların sonunda Ermenistan'da Sovyet hükümeti kurulur. Azınlık Haklarının korunması ilkesi gereği Ermenistan'ın yeni Sovyet hükümeti 23 Mart 1921'de Anadilde eğitim verecek okulların açılması kararı alır. Ermenistan'da yaşayan Kürtler için 1921 yılında bir alfabe hazırlanmasına karar verilir.[7] İlk alfabe Ermeni alfabesinin karakterleriyle Kürtçe dilinde 1921 yılında Lazo lakaplı Hakob Hazaryan (1869 – 1926) tarafından hazırlanır. Kürtçeyi çok iyi derecede bilen Lazo lakaplı Hazaryan Doğubeyazıt Ermenilerindendir. Kürt dostu olarak bilinen Lazo, Ermenistan’da yayınlanan yazı ve makalelerini Beyazidi mahlasıyla yayınlamıştır.[8] 1926 yılında Hamo Beknazaryan'ın yönettiği Kürtlerin yaşamını konu edinen Zerê adlı filmin senaryosunu Lazo yazmıştır.[9]
23 Nisan 1921’de Ermenistan hükümetince bütün okulların 1. ve 2. Sınıflarında ana dilde eğitim görülmesi kararı alınır. Bu amaçla alfabe hazırlama işi Lazo’ya verilir. Lazo hazırladığı alfabe kitabına Yezidi Kürtler için kutsal bir kelime olan Şems (Güneş) ismini verir. Şems kitabı ilk defa Ermenistan'ın Eçmiadzin şehrinde 1921 yılında basılır. İlk Kürt okulu Ermenistan'da 1921 yılında faaliyete girer. Okullarda eğitim verebilecek yetişmiş Kürt öğretmenlerin bulunmaması nedeniyle ilk dönem açılan Kürt okullarında Ermeni öğretmenler Kürtçe dersler vermiştir. Kürtçeyi anadilleri gibi iyi konuşan bu Ermeniler, dili soykırımdan önce Kürtlerle birlikte yaşayarak öğrenen kişilerdi. 1929 yılına gelindiğinde Ermenistan ve diğer Sovyet Cumhuriyetlerinde elliden fazla Kürt okulu açılmıştır. Şems kitabı ile Ermenistan’da yaşayan Kürt çocukları 1929 yılına kadar eğitim görmüşlerdir.[10]
Ermenistan’da yaşayan Kürtlerin büyük çoğunluğunun Yezidi olmasının ana sebebi 1.Dünya savaşı sırasında ve sonrasında yaşadıkları katliamlardır. O dönem Ermenilerle birlikte gayrımüslim halklara karşı yapılan toplu katliamlar, Yezidilik inancına sahip Kürtlerinde bulundukları bölgelerden Kafkas ülkelerine göç etmelerine sebep olmuştur. Göç edenlerin büyük kısmı Ermenistan'a yerleşir. Ermeniler, Yezidi Kürtler, Asuri ve Süryaniler'in aynı dönemde katledilmeleri, aralarında sosyal ve duygusal anlamda güçlü bağların oluşmasına neden olmuştur. Bu güçlü bağlar Sovyetler döneminde eğitim başta olmak üzere kültür, sanat, edebiyat, siyaset ve toplumsal yaşamın her alanında kendisini hissettirmiştir.
1922 yılında Lazo ve Ahmedê Mirazî'nin girişimleri ile Gürcistan Tiflis’te Kürtçe eğitim veren 103 nolu okul hükümet tarafından açılır. Bu okullarda birçok öğrenciye Lazo ve eşi tarafından eğitim verilir. Kürtçe dersler Lazo, Ermenice dersler ise eşi Olga Hazaryan tarafından öğretilir. Soykırım günlerinin annesiz babasız, ailesiz bıraktığı, sokaklarda ya da yetimhanelerde kalan Kürt çocukları bu 103 nolu okulda eğitim görmüşlerdir. Bu okuldan mezun olan Qanadê Kurdo, Çerkez Bakayev, Heciyê Cindî, Cerdoyê Genco, Semend Siyabendov gibi simalar Kürt toplumuna yıllarca hizmet etmişlerdir.
Gürcistan’da Kürt çocuklarının eğitimi için farklı bölgelerde okullar açılmıştır. Okuma yazma bilmeyen yetişkinler için Gürcistan’da Eğitimsizliği Tasfiye Merkezleri açılır. Bu eğitim süreci özellikle Kürt köylerinde olmak üzere 1930’lu yıllara kadar devam etmiştir. 1935 yılı başlarında yapılan bir araştırmaya göre yaklaşık 5 bin Kürt okuma yazma öğrenmiştir. Okuma yazma bilmeyen Kürt yetişkinler için aynı çalışmalar Ermenistan’da da yapılmıştır.
Museyib Ahundov Alfabesi
Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti içerisinde 1923 yılında kurulan Kızıl Kürdistan ile birlikte burada yaşayan Kürtler, Kürtçe eğitim verilen çok az sayıdaki okulda eğitim çalışmalarına başlamıştır.
Hejarê Şamil’in aktardığına göre, Kızıl Kürdistan’da Kürtçe eğitim Laçin’in Minkend köyü sakini olan öğretmen Museyib Ahundov’un hazırladığı Latince Kürt alfabe kitabı esasında yapılmıştır.[11]
Maalesef Kürt kamuoyu Ahundov’un hazırladığı Latince Kürt alfabesi hakkında yeterli bilgiye sahip değil. Bu bilgileri yazar Hejarê Şamil’in Diyaspora Kürtleri adlı çalışmasından öğrenmekteyiz. Şamil, Ahundov’un bu alfabeyi kaç yılında hazırladığı, alfabenin kaç harften oluştuğu ya da hangi parti organlarının kararlarıyla hazırladığına dair bilgi vermemekte. Bu yüzden Şamil’in yazdıklarından öte objektif ve doyurucu bilgilere sahip değiliz.
Ahundov 1886 yılında Zengezer ilçesine bağlı Minkend köyünde dünyaya gelir. Kuzey Azerbaycan'da Sovyet hükümetinin kurulmasından sonra 1920'lerde çeşitli görevlerde bulunur. 1930'larda Şuşa Pedagoji Koleji'nde Kürtçe bölümü başkanı olarak çalışır. Bu dönemde Minkend ve çevre köylerdeki gençlerin eğitimine yardımcı olur. Museyib Ahundov'un "Nisan Meyveleri" adlı şiir kitabı, edebiyatla yakından ilgili devlet yayınevi AzerNashr tarafından 1936 yılında Kürtçe yayınlanmıştır. 1973 yılında yaşamını yitiren Museyib Ahundov'a 2. derece SSCB'nin en yüksek ödülü olan Kızıl Bayrak İşçi Nişanı (Azerbaycan SSR) verilmiştir. Kızıl Kürdistan'ın 8 Nisan 1929 yılında feshedilmesiyle eğitim faaliyetleri sekteye uğramıştır.
Daha önce nüfus cüzdanlarında Kürt ibaresi yazılırken 1936 yılından sonra Azerbaycan’da kimliklerden Kürt ifadesi kaldırılarak yerine Azerbaycanlı yazılmaya başlanmıştır. Kimlik bilgilerinin bilinçli bir şekilde tahrif edilme pratiği 1938’de sonuçlandırılır. Bu uygulamalarla Azerbaycan’da yaşayan Kürtler dahil diğer azınlık halkların varlıklarının yok sayılması süreci sonraki yıllarda hızlanarak devam eder.
Kürtçe kitapların 1938 yılına kadar aralıklı da olsa basıldığını görüyoruz, 1936 yılından sonra ise Kürtçe kitap bastırmak deveye hendek atlatmaktan daha zor bir hale getirilmiştir. 1923-1938 yılları arasında Azerbaycan’da 27 Kürtçe kitap basılmıştır. 1940'lı yıllardan günümüze Kürtler ve diğer azınlık halklar sistematik olarak Azerbaycan devleti tarafından bilinçli bir şekilde asimilasyona uğratılmışlardır.
1921’deki nüfus sayımına göre Azerbaycan S.S.C.’nin köylerinde yaşayan 32.780 kişi Kürttür. 1926’da yaklaşık 41 bin kişi (Azerbaycan nüfusunun % 1,8’i) Kürt olduğu halde, 1937 nüfus sayımı verilerinde Azerbaycan S.S.C.’ndeki Kürtlerin sayısının doğal bir artış yerine, 10,8 bin kişiye düştüğü ortaya çıkmıştır. Sonraki yıllarda ise Kürtler neredeyse buharlaşarak yok olmuşlardır. 1939’da Kürtlerin sayısı toplam olarak sadece 6 bin (% 0,2), 1959’da 1.500 kişi, 1970’te 5.500 (% 0,1) idi. 1979’daki nüfus sayımından sonra Azerbaycan’da “artık Kürtlerin olmadığı” açıklanmıştır.[12]
İşin ilginç ve çok da sorgulanmayan yönü, 1940’lardan Sovyetler’in yıkılışına kadar SSCB yönetimi, Lenin’in ortaya koyduğu ezilen uluslar ve azınlıkların korunması ilkesine aykırı olarak bu asimilasyon politikalarına göz yummuştur.
Aynı asimilasyon politikaları Azerbaycan kadar şiddetli olmasa da Özbekistan ve Türkmenistan tarafından da yürütülmüştür.
Şemo - Marogulov Alfabesi: 1928
Sovyetler döneminde Kürtlere en büyük destek Ermenistan hükümeti tarafından verilir. Kafkasya Kürtlerinin Birinci Konferansı, 1925’te Hecixelil köyünde (Ermenistan, Leninakan kazası, şimdi Aragats nahiyesinin Saxkahovit köyü); ikinci konferansı 1926’da Talin nahiyesinde geçekleşir. Birinci konferansa 76, ikinci konferansa 96 kişi katılır. Buraya Gürcistan ve Azerbaycan Kürtlerinden delegeler de gelir.[13]
1925 yılında Ermenistan'a bağlı Leninakan'da düzenlenen kongrede Kürtlerin yoğun yaşadığı Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan gibi Sovyet ülkelerinde kullanılmak üzere Latin harfleri temelinde bir alfabe hazırlanması kongre yönetimi tarafından Ermenistan Sovyet hükümetinden talep edilir. Çok lokal olan ve Kürtçenin tüm seslerini karşılamayan 39 harften oluşan Lazo'nun alfabesi yerine hazırlanacak alfabe görevi İsahak Marogulov ve Erebê Şemo'ya verilir.
İsahak Marogulov'un ailesi 19. yüzyılda İran’dan Ermenistan’a göç ederek Erivan’ın Dıvin köyüne yerleşir. Asuri kökenli olan Marogulov 1868 yılında dünyaya gelir. Beş yaşında annesini kaybeden İsahak’ı babası Fahred büyütür. Öğretmen okulunu bitirdikten sonra 1888 yılında Nahçıvan’ın Şaxtaxte köyünde, daha sonra 1893 yılında Qemerli köyünde öğretmenlik yapar. İsahak Marogulov daha çocukken her yıl ailesi ile birlikte kaldığı Elegez yaylalarında Kürtlerle birlikte yaşadığı için Kürtçeyi anadili gibi öğrenmiştir. Sovyet Kürtleri arasında saygın bir yere sahip olan Marogulov 6 Eylül 1933’te yaşamını yitirmiştir.[14] [15] [16] [17]
Erebe Şemo ise 1897 yılında Rusya İmparatorluğu'na bağlı Kars Oblastı'nın Susuz köyünde dünyaya gelir. 1916 yılında demiryolu işçiliği yaptığı sırada Erzurum'da Bolşeviklerle tanışır. Askerlere komünist propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklanır ve Sarıkamış cezaevine gönderilir. 1917-1920 yılları arasında Kızıl Muhafız olarak Kuzey Kafkasya’da savaşır ve Ekim Devrimi'nin örgütleyicilerinden biri olur. Ermenice, Osmanlıca, Rusça, Gürcüce, Almanca ve Azericeyi anadili gibi konuşup yazmayı öğrenir. 1918 yılının Mayıs ayında Rusya Komünist Partisi’ne üye olur. 1931-1932 yılları arasında okuduğu Leningrad Tarih Felsefe Dilbilim ve Edebiyat Enstitüsü'nde Kürdoloji bölümünde doçent olur. Erebê Şemo 1935 yılında Latin alfabesiyle yazılan ilk Kürtçe roman olan Şivanê Kurmanca - Kürt Çoban'ı yazar. Aşot Hovhannisyan'a yazdığı, Ermenistan'daki Kürtlerin kültür ve edebiyatının geliştirilmesi gerektiği yönündeki mektuba istinaden Hovhannisyan'ın yakın arkadaşı ve karşı devrimci olduğuna karar verilerek Ocak 1937 başlarında Leningrad'da tutuklanır ve Sibirya’ya sürgün edilir. 1959 yılında Rejisörlüğünü C. Jamharyan'ın üstlendiği Ermenistan Kürtleri adlı bir filmin senaryosunu yazar. Ardında birçok eser ve çalışma bırakarak 1978 yılında vefat eden Erebe Şemo, Erivan'daki Panteon mezarlığında toprağa verilmiştir.[18] [19] [20]
Marogulov - Şemo ikilisinin iki yıllık bir çalışmadan sonra 1928 yılında tamamladıkları ilk Latin alfabesiyle hazırlanmış ‘’Kendi Kendine Kurmanci Öğrenme’’ kitabı Kürt ve Ermeni bilim adamları tarafından oluşturulan özel alfabe komisyonu tarafından uygun görülerek yayınlanır. 1929 yılından itibaren Ermenistan'da Kürtçe eğitim veren bütün okullarda bu Latin Alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Ermenistan dışında Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan ve diğer Sovyet Cumhuriyetlerinde de bu alfabe ile eğitim verilmiştir.
Sovyet devlet basımevi 1929-1932 yılları arasında başta pedagoji okulunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere, matematik, fizik, doğa bilimleri ve coğrafya olmak üzere yirmi bir Kürtçe ders kitabı basmıştır.
1930 yılında Ermenistan’da Riya Teze - Yeni Yol gazetesi bu alfabeyle yayın faaliyetlerine başlar. Gazete Ermenistan Komünist Partisi'nin Kürtçe yayın organıydı. İlk sayısı dört sayfalık olarak basılan gazete, iki haftada bir 600 kopya ile yayımlanıyordu. Kevork Paris, Hraçya Koçar ve Harûtyûn Mkirtçyan, dönemin Sovyet yönetimi tarafından gazetenin ilk yöneticileri olarak tayin edilir. Paris, Koçar ve Mıgırdıçyan Kürtçeyi anadilleri kadar iyi bilen kişilerdi. Bunların 4 Yıllık editörlüğünden sonra, gazetenin yönetimi Kürtlere devredilir. 1934 yılında ilk Kürt editör olan Cerdoyê Genco bu göreve atanır. Gazete, Sovyetler Birliği'ndeki Büyük Temizlik döneminden hemen önce 1937 yılında kapatılır. Uzun bir suskunluk döneminin ardından Stalin'in ölümünden iki yıl sonra 1955 yılında, Mîroyê Esed (Miro Asadoviç Mstoyan) editörlüğünde tekrar yayın hayatına başlar.
1930 yılında Ermenistan Yazarlar Birliği bünyesinde Kürt Yazarlar Birliği oluşturularak Kürt ve Ermeni yazarlar arasında dostluk ve dayanışma ilişkileri arttırılır.
Sovyetler'de Kürdolojiyle ilgili ilk çalışmalar 1931 yılında Leningrad Devlet Üniversitesi İranoloji Kürsüsü bünyesinde bir Kürt Semineri oluşturulmasıyla başlar. Bu seminerden sonra 1934 yılında Ermenistan'ın başkenti Erivan'da Birinci Kürdoloji Kongresi düzenlenir. Kürt olmayan araştırmacıların yanısıra, bu kongreye Erebê Şemo, Emînê Evdal, Heciyê Cindî, Ahmedê Mırazî, Çeto Bakaev, Qanatê Kurdo gibi Kürt olan yazar ve araştırmacılarda katılır.
1931'de, Kürt dili ve edebiyatı öğretmenleri yetiştirilmek üzere Erivan'da Trans Kafkasya Eğitim Akademisi açılır. Ermenistan’daki Kürt Pedagoji Teknik Okulu 6 yılda 100 civarında öğretmen yetiştirmiştir.
1931/32 yıllarında Ermenistan'da 27 Kürt okulu açılır, 1937 yılına kadar bu sayı 48’e ulaşır. Ermenistan’da 1929 ve 1932 yılları arasında toplam 21 okul kitabı basılır.[21]
Alfabenin değişmesinin ardından 1931-1940 öğretim yılları arasında Ermenistan’da yetişmiş yüzlerce Kürt öğretmen ve 48 tane Kürt okulu eğitim vermekteydi. Bu okullarda eğitim gören binlerce öğrenci vardı. 1930’dan 1940 yılına kadar Kürt toplumu içerisinde eğitim faaliyetleri hiç olmadığı kadar yaygınlaşmıştır.
1937 yılında ilk Kürt Devlet Tiyatrosu Sovyet Ermenistan’a bağlı, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Elegez’de kurulur. Tiyatronun başkanlığına Qundexsazê köyünden Celatê Koto, rejisörlüğüne Solak Nikogosyan, edebi danışmanlığına ünlü Ermeni aktör Mıkırtiç Canan getirilir. Tiyatro 1947 yılında kapatılır.[22]
Azerbaycan’da 1932’de Şura Kürdistanı (Sovyet Kürdistanı) isminde Azerice ve Kürtçe gazete Laçin’de yayınlanır. Gazetenin Kürtçe bölümünü Kamallı köyü sakini öğretmen İbrahimê Allaverdi yönetir. Bu gazete 1962 yılına kadar yayınını sürdürmüştür. 1932’de Dağlık Karabağ’da Şuşa Pedagoji Yüksek Okulu’nda Kürtçe bir bölüm oluşturulmuştur. Okulun ilk müdürü, ilk Halk Yazarı unvanını alan, SSCB emek kahramanı, Azerbaycan’ın en büyük romancısı sayılan Kürt Süleyman Rehimov’dur. Rehimov eşi Kalem Hanımla birlikte yeni kadroların yetişmesinde büyük emekler vermiştir.[23]
Gürcistan’da 1925’lerden itibaren okuma yazma bilmeyenler için açılan iki okuldan 1935 yılına kadar 5 bine yakın kişi Kürtçe öğrenmiştir.
Gürcistan'da 1928 yılında Ahmedê Mirazî’nin çabalarıyla tiyatro çalışmaları yapılır. Mırazi, Tiflis’te kurduğu tiyatro grubunda hem oyunculuk hem rejisörlük yaparak tiyatro oyunları yazar. Mırazi, yazdığı “Zemanê Çûyî” (Geçmiş Zaman) oyununun ilk gösterimlerini tiyatro grubuyla birlikte Tiflis’te yapar.
Gürcistan Tiflis’te 1935 yılında Kafkas Araştırmaları Enstitüsü’nde Kürdoloji bölümü açılmış ve pedagoji faaliyetleri bu bölümde yapılmıştır.[24]
Türkmenistan'da 1930 ve 1938 yılları arasında sadece altı tane kitap yayınlanır ve bu kitaplar sadece ders kitaplarıydı.[25]
Heciyê Cindî’nin Kril Alfabesi: 1944
Stalin önderliği, milyonlarca insanı ölüm, sürgün ve yoksulluğa itecek Büyük Temizlik öncesi bazı kararlar alır. Bu kararlardan biri de bütün Sovyet Cumhuriyetlerinde adım adım Kiril alfabesine geçilmesidir. Bu amaç doğrultusunda Ermenistan Sovyet Hükümeti 1941 yılında 909 sayılı kararla kullanılan Latin alfabesini iptal edip, Kiril alfabesini kullanma zorunluluğu getirir.
Kiril alfabesini Kürtçeye uyarlama görevi Heciyê Cindî'ye verilir. Bu görevde G. Xapantsyan, H. Açaryan, W. Nadirî, E. Evdal ve N. Maxmûdov gibi isimlerde Cindî'ye yardımcı olurlar. Cindî çalışmalarını 1944 yılında tamamlar ve Sovyet Ermenistan Hükümetine sunar. Aynı yıl hükümet tarafından onaylanan alfabenin matbaada basılıp tüm okullara dağıtımı 1946 yılında gerçekleşir.
Heciyê Cindî 1908 tarihinde Yezidi bir ailenin çocuğu olarak o dönem Rus İmparatorluğu toprağı olan Kars Oblastı'nın Yemençayır köyünde dünyaya gelir. Tüm ailesini hastalık ve katliamlar yüzünden kaybeder. 1919'da Aleksandropol'daki Amerikan yetimhanesine yerleştirilir, ardından 1926'da Leninakan'a gönderilir. 1929-30 yılları arasında Qundexsaz ve Elegez'in köylerinde öğretmenlik yapar. 1930 yılında Sovyet Kürt gazetesi Riya Teze’nin kültür servisinde çalışır. Eşi Zeyneva İbo ile birlikte Erivan Radyosu Kürtçe bölümünde spikerlik yapar. 1930 yılında Erivan Filoloji Fakültesine başlar. 18 Mart 1937 tarihinde Büyük Temizlik kapsamında casusluk ve karşı-devrimcilik suçlamalarıyla hapse atılır. Bazı Ermeni aydınların girişimleriyle bir yıl sonra serbest bırakılır. 1940 yılında Kürt Folkloru üzerine doktora yapar. 1959 yılında Ermenistan Bilimler Akademisinin Doğu Bilimleri bölümünde çalışmaya başlar. 8 yıl Kürdoloji bölümü başkanlığı yapar. Folklor ve edebiyat üzerine 15 kitap yayınlar. Okullardaki eğitim faaliyetleri için 33 ders kitabı hazırlar. Heciyê Cindî 1 Mayıs 1990 tarihinde Ermenistan’da yaşamını yitirir. [26] [27] [28]
Heciyê Cindî’nin hazırladığı alfabe Kürtçe eğitim verilen bütün Cumhuriyetlerde kullanılır. Gazeteler, kitaplar ve ders materyalleri de artık bu alfabeyle hazırlanır. Sovyetlerin 1991 yılında dağılmasıyla birlikte kimi Cumhuriyetlerde Kiril alfabesiyle birlikte Latin alfabesi de kullanılmaya başlanmıştır.
Stalinist rejimin Leninist dönemden farklı olarak ezilen uluslar ve azınlıklara yönelik ciddi bir politika değişikliğine gittiği görülmektedir. 1936 yılında oluşturulan yeni anayasa ile milli eğitim politikası değiştirilerek bütün Sovyet Cumhuriyetlerinde Rusça eğitim yapma zorunluluğu getirilmiştir. Bu yüzden etnik gruplar ve azınlık dillere ait kurumlar işlevsiz hale getirilmiştir. Halk olmaktan kaynaklanan en doğal hakları ya engellenmiş ya da yasaklanmıştır. Her yasak uygulama Karşı Devrim Faaliyetleri ya da Devrim Düşmanları gibi yuvarlak laflarla sürdürülebilir bir hale getirilmiştir.
SSCB’de 1921-1947 yılları arasında yayınlanmış Kürtçe kitapların sayısı göz önüne alındığında bu gerçek daha iyi anlaşılacaktır. Kimi eksikliklerine rağmen Taels’ın Kürtçe kitaplara ilişkin hazırladığı aşağıdaki raporu incelendiğinde 1939-1945 yılları arasında korkunç bir eğitsel ve kültürel karanlık dönemi yaşandığı ortaya çıkmaktadır.
SSCB’de 1921-1947 yılları arasında yayımlanmış Kürtçe kitapların sayısı:[29]
Basım Yılı
Kitap Sayısı
Basım Yılı
Kitap Sayısı
1921
1
1934
30
1922-1928
0
1935
30
1929
2
1936
27
1930
6
1937
31
1931
12
1938
1
1932
19
1939-1945
0
1933
24
1946
3
Dikkat edilirse 1939 ve 1945 yılları arası Stalin dönemi baskıları kitap basımı ve eğitim çalışmalarınada yansımıştır. 1939 ve 1945 yılları arasında hiç kitap basılmadığı görülmektedir. Kürtlere yönelik eğitsel, kültürel, edebi, sanatsal ve toplumsal çalışmaların Stalin’in ölümünden sonra canlandığını ve kademeli olarak arttığını hatırlatmakta yarar var. Kürt edebiyatı en verimli yıllarını 1955 yıllarından sonra yaşamıştır. Şiir, roman, öykü ve diğer tarzlarda eser veren hatırı sayılır düzeyde bir yazar kesimi yetişmiştir.
Alfabe ve eğitim çalışmaları Sovyet Kürtleri arasında edebiyatın gelişmesine büyük katkılarda bulunur. İlk dönem yetişen yazarlar arasında Erebê Şemo, Heciyê Cindî, Emînê Evdal, Ahmedê Mîrazî, Casimê Celîl, Cerdoye Genco, Weziri Nadirî, Etarê Şero gibi simalar yazınsal çalışmalarıyla Kürt toplumu içerisinde önemli bir yere sahip olmuşlardır.
İkinci Dünya Savaşından sonra başlayan ve Sovyetlerin yıkılışına denk gelen ikinci dönemde ise Eliyê Ebdilrehman, Nado Maxmûdov, Mîroyê Esed, Xelîl Muradov, Şikoyê Hesen, Fêrîkê Usiv, Mîkayêlê Reşît, Sehîdê îbo, Simoyê Şemo, Karlênê Çaçanî, Egîtê Şemsî, Rîzaliyê Reşît, Ordixanê Celîl, Bariyê Bala, Wezîrê Eşo, Emerîkê Serdar, Egîtê Xudo, Ahmedê Hepo, Sîma Semend, Ahmedê Gogê,Tosinê Reşît, Elîxanê Memê, Cerdoye Esed, Babayê Keleş, Çerkezê Reş gibi isimler eserleriyle Kürt edebiyatına hayat vermişlerdir.
1930 yılında kurulan Riya Teze gazetesinin yayını Karşı Devrime hizmet edebilir gerekçesiyle 1937 yılında durdurulmuştur. Gazete Stalin’in ölümünden sonra 1955 yılında Mîroyê Esed editörlüğünde tekrar faaliyete girmiştir.
Ermenistan’da Erivan Radyosu Kürtçe bölümü 1955 yılında haftada üç gün ve onbeş dakika olmak üzere test yayınına başlar. İlk iki yıl radyonun sorumluluğunu Casimê Celîl yapar. Moskova’da toplanan heyetin aldığı karar ile 1957 yılından 1981 yılına kadar başkanlığını yapacak olan Xelîlê Çaçan göreve getirilir. Sovyetler Birliği'nin 1991 yılında dağılması ile radyonun finansmanı kesilir ve sınır dışı yayın yapmasına olanak sağlayan radyo vericileri kaldırılır.
1955 ve 1991 yılları arasında radyoda birçok tiyatro oyunu radyofonik olarak seslendirilir. Kürtçe destan, efsane ve öykülere yer verilir. Sovyetlerde yaşayan dengbejler ve müzisyenler bir araya getirilerek sesleri kaydedilir ve dinleyicilere yönelik müzik programları düzenlenir. Karapete Xaço, Aram Tigran, Kubara Xudo, Şeroye Bıro, Susıka Sımo gibi birçok sanatçı halk tarafından tanınır ve sevilerek dinlenir. Radyo sayesinde Kürt kültürü ve sanatı en ücra bölgelere ulaşır.
1959 yılında Leningrad'da Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi Doğubilimleri Enstitüsü'nün Leningrad Dalı bünyesinde Kürdoloji Bölümü açılır. Tanınmış Doğubilimci İ.A.Orbeli'nin çaba ve öncülüğünde kurulan bölüme yine Orbeli'nin kendisi başkan olarak atanır. Orbeli'nin 1961 yılında ölmesinden sonra yerine başkan olarak Qanatê Kurdo atanır. Değerli bir Kürdolog ve araştırmacı olan Qanatê Kurdo 1985 yılına kadar bu bölümde başkan olarak görev yapar.
1978 yılında Gürcistan Radyosu Kürtçe Bölümü açılır. Radyo Keremê Anqosî'nin yönetiminde 2004 yılına kadar hizmet verir. 1978’de Gürcistan Devlet Radyosu’nda Kürtçe bölümünü kuran Anqosi, Tiflis hükümeti tarafından şeref madalyası ile ödüllendirilir. Radyo kapandıktan üç yıl sonra, 2007 yılının son aylarında bu defa da Radyo Ronkayî adıyla yeniden açılır. Radyonun spikerliğini Bella Sturki yapmaktadır.
1937 ve 1955 yılları arasında Kürtler eğitim başta olmak üzere kültür, sanat, edebiyat ve toplumsal yaşamda Stalin döneminin baskıları nedeniyle kendilerini ifade edememişlerdir. Kürtçe eğitim en asgari seviyeye indirilmiş, tiyatro faaliyetleri engellenmiş, gazete çıkarılması yasaklanmış, radyo kurulmasına izin verilmemiş, kitap çıkarmak çok zor hale getirilmiş, Lenin’in inandığı azınlıkların korunması ve geliştirilmesi ilkesine aykırı olarak her türlü yasak ve baskı yöntemi Karşı Devrim Faaliyetleri bahanesiyle devreye sokulmuştur.
Marksist Leninist çizgiden sapmış aşırı otoriter, proleter demokrasinin rafa kaldırıldığı Stalinist rejim, kimi çevreler tarafından özeleştiri yapılmadan gözü kapalı doğru kabul edilmiş, meşrulaştırılmış ve teorize edilmiştir.
Ben her zaman en büyük erdemin yanlış ve hatalarımızı görerek özeleştiri yapmaktan geçtiğine inananlardanım. Özeleştiri yapmaktan korkmayın. Özeleştiri sizi doğruya ulaştırıp geliştirebilecek tek yöntemdir.
Bakın ne tür bir rejime inanırsanız inanın demokrasiyle birlikte, düşünce ve fikir hürriyetini korumanız ve bunun yaşamasını sağlamanız gerekmektedir. Yoksa totaliterleşerek yok olmaya mahkum olursunuz. Toplumu boğarak güçlü ve özgür olamazsınız. Eninde sonunda çürüyerek yok olmaya mahkum olursunuz.
En büyük kazanımlarını Lenin döneminde elde eden Kürtler, Stalin'in otoriter uygulamalarıyla birçok kazanımları yitirdiler. Stalin'den sonra iktidara gelen Kruşçev ve Brejnev dönemlerinde tekrar toparlanan Kürtler, Sovyetler Birliğinin Gorbaçov eliyle 25 Aralık 1991'de resmen dağıtılmasıyla Sovyet Cumhuriyetlerinde var olan kazanımlarını yeniden teker teker kaybettiler. Yükselen nasyonalist hareketler halklar arasında ciddi sorunlar ve çatışmalar ortaya çıkardı.
Bütün eksik ve yanlış uygulamalarına rağmen Sovyet Sosyalizmi Kürtler için büyük kazanımlar yaratmıştır. Günümüzün egemen ulus burjuva milliyetçiliğinin karanlığında, sosyalizm hala ezilen uluslar ve halklar için en büyük umut ve inanç kaynağı olmaya devam etmektedir. Tarih bizlere günahı sevabıyla Sovyet Sosyalist deneyiminden öğrenecek çok şey bırakmıştır.
[1] Bazil Nikitin, Kürtler: Sosyolojik ve Tarihi İnceleme, İstanbul: Özgürlük Yolu Yayınları 1976, s.202.
[2] Halfin, 19. Yüzyılda Kürdistan Üzerine Mücadeleler, Ankara: Komal Yayınevi, 1976, s.14-15.
[3] Sıddîq Borekeyî Sefîzade, Mêjûy Wêjey Kurdî, Tebrîz, s. I, 17-18.
[4] Cemal Reşîd Ahmed, Zuhûru’l-Kurd fi’t-tarîh, İkinci baskı, Erbil, 2005, s. 122-124.
[5] Feqî Huseyn Sağniç, Dîroka Wêjeya Kurdî, Enstîtuya Kurdî, İstanbul, 2002, s. 27-28.
[6] Celile Celil, Kürt Aydınlanması, s.121.
[7] Eskerê Boyik, Nura Elegezê, Çend Dîdem ji Edebyata Kurdên Ermenîstanê, Weşanên Dengê Êzîdiyan, s. 12.
[8] Dr. Tosinê Reşîd: Ji dîroka Alfeba (ABC) Kurdî.
[9] Peter Rollberg. Historical Dictionary of Russian and Soviet Cinema. s. 95-97.
[10] Nado Mahmudov, Kürd halkı, Erivan, 1959, s.224.
[11] Hejarê Şamîl, Diyaspora Kürtleri Notları, s.42.
[12] David Babayan, Kızıl Kürdistan, Oluşum ve lağvedilişinin jeopolitik yönleri.
[13] Hejarê Şamîl, Diyaspora Kürtleri Notları, s.47. / Ayrıca bknz: Nado Mahmudov, Kürd halkı, Erivan, 1959, s, 226. / Bknz: Marksizım-Leninizm Enstitüsü (MLE) Ermeni şubesi arşivi, şube 1, özel dosya (ÖD) 4, dosya 291. belge 38.
[14] Dr. Eskerê Boyîk, Nûra Elegezê Çend dîdemji edebiyeta Kurdên Ermenistanê, s.27.
[15] Cerdoyê Genco û hevpeyvîna wî bi Îsahak Marogulov, Rya Teze, 1933.
[16] Hevpeyvîna Xorhırdayin Hayatsan bi Îsahak Marogulov.
[17] Ji Casimê Celîl re Name, 1929.
0 notes
hbedebiyatsanat · 7 years
Photo
Tumblr media
ERDOĞAN'IN KÜLTÜR İKTİDARI VE KATAR !
Erdoğan metafizik kafa yapısına sahip, gerici yobaz bir politikacı, lider, başkan ya da hem parti hem de devlet başkanı bir kişilik sergiliyor. Bu kişiliğinden dolayı kendi ve insanlık tarihine diyalektik bir bakış açısı, bilimsel soyutlama yolu ile bakamadığı için gelecek açısından tutarlı hiçbir öngörüde bulunamıyor. “Ecdâdım” dediği Osmanlı tarihinden de, İslam dininin yaşanmış ve yaşanmakta olanlarından da, düşman olarak görmüş olduğu bizim, yani reel sosyalizm tarihinden de hiç ama hiçbir ders çıkartmamış.
Osmanlı'nın anadilsiz, anavatansız imparatorluk kurmasını, Erdoğan’ın onu bir “kültür iktidarı” olarak görüp nitelemesi ile uğramış olduğu akıbetini analiz edemiyor. Düşman olarak gördüğü reel sosyalizmin sayfalarından birisi olan Mao’nun sosyalizm yolunda yaptığı “kültür devriminin”, Çin’in kapitalist dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumuna gelmesi sonucu nasıl ve neden çöktüğünü algılayamıyor. Ha keza Lenin’ in hem devlet hem parti başkanı sistemi, Komsomol gençlik, Kızıl Ordu, işçi sendikaları, Sovyetler Birliği vb. yapılanmaları ile yaratmış olduğu kültür devrimi ile sosyalizmi sağlama bağladığını sandığı Rusya’nın emperyalist dünyanın iki süper gücünden birisi konumuna gelmesini ne görebilmiş ne de bu tarihi gerçeklere kafa yormuştur.
Yormadığı için de “kültür iktidarı kurmayı” amaçladığını söylemiştir. Kiminle? Kendi metafizik kafa yapısı, aynı kafa yapısına sahip, sorgulamacı, şüpheci olmayan yandaşlar çağ ve insanlık dışı sistemin meliki Katar meliki, Mısır Hizbullah’ı, Filistin Hamas’ı, El Kaide, El Nusra gibi cihatçı ve şeriatçı yapılarla… Bu müttefik ve partnerleri ile Türkiye’de “kültür iktidarı” kuracak(!) Aslında yukarıda örnek vermiş olduğum, Mao’nun “Kültür devrimi” ile Lenin’in Sovyet devrimini kalıcılaştıracağına inandığı “sosyalist“ devrim örneklerinin, Erdoğan’ın yapmak istediği “Kültür iktidarı” konusu ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Olmadığı gibi Erdoğan’ın cehaletin cüreti ile “kültür iktidarı” dediği hayal dünyasında bir milyon kat daha ikna edici espriye sahip olmalarına rağmen Mao ve Lenin’in söz konusu devrimleri bile hayatta yer bulup tutunamadığı halde Erdoğan’ın “kültür iktidarı” hayatın hiçbir kenarında yer alabilir mi?
Erdoğan “kültür iktidarı” diye “ecdadım” dediği Osmanlı kültüründen söz ediyorsa anadili, anavatanı olmayan Osmanlı’nın sözü edilecek bir kültürü yoktu. Kültür bir üst yapı kurumudur. Ekonomik altyapıya göre oluşur ve ona denk bir düzlemde gelişir. Osmanlı bir çok uygar ülke ya da ülkeleri işgal edip, ilhak ederek vergi adı altında haraca bağlayarak bir ekonomik altyapı oluşturuyordu. İşgal etmiş olduğu ülkeye B. Britanya, Rusya imparatorlukları gibi kendi anadilini, kültürünü taşıyamıyordu. Çünkü ne anadili ne de kültürü vardı. İşgal ettiği bazı ülkelere İslam kültürünü taşıyordu. İslam kültürü bir Osmanlı kültürü değildi. Arap-İslam kültürü idi. Anadili olmayanın doğal olarak kültürü de olmaz. Çünkü kültür ekonomik altyapı ve onun üst yapısı olan dilin bir ürünü olarak oluşur. Osmanlı'nın ana dili olmadığı için üst yapı kurumu olarak Arap alfabesi, Arap-İslam kültürü ile “Osmanlıca” diye sahte bir dil yaratıldı. Osmanlı çökünce “Osmanlıca” da onunla birlikte tarihin çöplüğünde kayboldu. Mao’nun yapmış olduğu “kültür devriminin” anadili vardı, ama Mao’nun altyapı kurumu olarak görüp sandığı ekonomik yapı sosyalist ekonomi değildi. Mao o dönemin Çin'inde egemen olan feodal üretim ilişkisine sosyalist üretim ilişkisi egemenmiş gibi sosyalist bir “kültür devrimi” yaptı. O nedenle Mao’nun sosyalizm sandığı ekonomik altyapının sosyalist olmaması, buna rağmen sosyalizm olarak niteleyerek, tabir yerindeyse olmayan çocuğa don biçerek yapmış olduğu “kültür devrimi” Mao ölünce, olmayan bir ekonomik altyapı ile birlikte tarihe karıştı.
Lenin’in: Sosyalist devrim ve sosyalist iktidarı da öyleydi. Lenin “proletarya diktatörlüğü” adına devletin zoru ile kurmuş olduğu bir nevi devlet kapitalizmi denebilecek devlet sosyalizmi olan ekonomik altyapıyı sosyalist ekonomik yapı olarak sanıp, devrim ve iktidarı bu altyapı üzerine inşa etti. Söz konusu ekonomik altyapı Boris Yeltsin'ler, Putin'ler üretince devrim ve sosyalizm de tarihe karıştı. Bütün bunlar bir yana, T. Cumhuriyeti'nin yakın tarihi olan Kemalizm’e bakın. Mustafa Kemal hem parti, hem de devlet başkanı yani Cumhurbaşkanı oldu. Kemalist ideoloji ile birlikte amaç edindiği “Batı medeniyeti” temelli laisizm kültürünü çarpıtarak da olsa iktidar yaptı. Bu kültürü gerçek anlamı ile değil sahte yöntemlerle uygulamaya çalıştığı için Türkiye yarım asırdır AB’nin kapısında bekliyor.
Kemalizm’le oluşan devlet yapısı, ideolojisi, iktidar olan kültürü Erdoğan’ı üretti. Erdoğan Kemalizm’i ulusal modernizenin “muasır medeniyetler“ amacından kopartıp, ideolojisini, iktidardaki kültür ile birlikte çöpe attı. Şimdi de kendisi Mustafa Kemal’in “muasır medeniyetlerden” taklit etmiş olduğu ulusal modernizenin ismini “Rabia” olarak değiştirip, siyaseti: Katar, El Kaide, El Nusra, Mısır Hizbullah’ı, Filistin Hamas’ı gibi çağ ve insanlık dışı kültür ve ideolojilere çevirerek bir “kültür” yaratıp onu da “iktidar” yapmaya çalışıyor.
Devletin istikametini Mustafa Kemal’in çevirmiş olduğu “Batı medeniyetlerinden” doğuya, Katar’a, Suudi Arabistan’a çeviriyor. Bu kültürü "iktidar" yapmak istiyor. Söz konusu ”kültür iktidarını” kurabilmek için 'arena', 'kupa' vb. gibi batı isimlerini yasaklayıp, yerine Arap kavramlarını koyarak yapmak istiyor. Bir şeyin ismini değiştirerek o şeyin değişeceğini sanıyor. Arapların dil şovenizmi hastalığı ile kendi ürünleri olmayan televizyon, telefon gibi teknik araçların ismini değiştirip, yerine Arapça isimler koyarak egolarını yüksek tutmaya çalışıyorlar. Böylece söz konusu teknik araç ve gereçleri kendi ürünleri saydıkları gibi Erdoğan da aynı kafayla Batı’nın ürettiği, onun ürünü olan mal, meta kültür ve sanatların ismini değiştirerek "kültür iktidarı" kurdum diye egosunu yükseltmek istiyor. Tam bir psikopat gibi kendini kompleksten kurtarmaya çalışıyor. “Mustafa Kemal de yapmadı mı” diyerek onu taklit edip hem parti, hem devlet başkanı olmayı kafaya koyduktan sonra devletin istikametini de Mustafa Kemal’in çevirmiş olduğu “Muasır medeniyetlerden” Körfez medeniyetine, Arap İslam medeniyetine çevirdi.
Avrupa medeniyeti Türkiye’ye sanayi taşıma harekatı ile sanayi ve teknoloji taşırken Arap-İslam Körfez medeniyeti ise petro-dolarların ürünü olan beton binalar taşıdı. Batı’nın Kopenhag kriterleri yerine Arap-İslam medeniyeti: Erdoğan’la birlikte kurnazlık, yalan, dolan, hırsızlık, çalıp çırpmak, dolandırmak, kadına, çocuğa tecavüz etmek, tecavüzün adını “bademleme” olarak değiştirmek gibi kriterler taşıdı. Erdoğan devletin istikametini “Batı medeniyetlerinden”, iktidarını kurmak istediği, kendisinin çakma kültürü olan Arap-İslam medeniyetlerine çevirdikten sonra tecavüzün yerine “bademlemeyi” koyarken, “kriterlerin” yerine de İslam ya da Müslüman “kardeşliğini” koydu.
Bir zamanlar Beşar Esat’la “kardeş” oldu, sonra da bugünkü hale getirdi, Kuveyt Emiri'nin küçük oğlunun elini öptü, Suudi Arabistan’la Müslüman-İslam kardeşliği kurdu, Katar’a asker konuşlandırdı. NATO üyesi olan Alman askerlerini İncirlik'ten kovdu. Katar’la bozuştuğu Arap ülkeleri arasında arabuluculuğa soyundu. Buna karşın: BAE Katar’ı eleştirirken İran’ın yanında Türkiye’nin ismini de zikrederek Katar’ı: Yabancılar “Arap olmayan yabancılarla” işbirliği yapmakla, ülkesinde “Türk askerini” barındırmakla suçladı. “Biz kendi aramızda anlaşalım, sorunlarımızı kendimiz çözelim” diye açıklama yaptı. Üstelik bu haber yandaş basında yer aldı.
Söz konusu olay: Erdoğan’ın “Müslüman kardeşliği” ayağı ile Arap-İslam dünyasını uyutacağını sanarken, Arapların kendisini -boş ver Müslümanı- adam olarak bile görmediklerini net olarak gösteriyor. Tıpkı Arapların Osmanlı'yı Farsların baskısından korunmak için Arabistan’a davet edip, sonra da “Etrak be idrak” diyerek alay edip aşağılayarak İngilizlerle işbirliği yapıp, “Arabistanlı Lawrence”ın öncülüğünde Osmanlı'yı çökerttikleri gibi bir tarihi sürecin benzeri yaşanıyor.
Erdoğan kadar öngörüsüz, perspektifsiz, ideolojik, teorik yetenekten yoksun bir lider görülmemiştir. Önce AB ve ABD ile “ılımlı İslam” konusunda anlaşan, bu bağlamda BOP eş başkanlığını üstlenen, süreç içerisinde yapmış olduğu hırsızlıklar, yolsuzluklar, irtikap vb. ile korkunç bir servet yapan Erdoğan, biriktirmiş olduğu servetini kolay hazmedebilmek, Batı'nın: demokrasi, insan hakları gibi yüzeysel baskısından uzaklaşmak için kendi çakma kültürü olan Arap-İslam kültürüne yanaştı, yetmedi; onu “iktidar” yapmaya başladı.
Osmanlı, imparatorluk için Arap-İslam dünyasına sığınırken Erdoğan da çaldıklarını yutmak için sığınmaya çalışıyor. Arap-İslam dünyası ya da Erdoğan’ın deyimi ile “medeniyeti”, Osmanlı'ya yapmış olduğunun aynısını Erdoğan’a da tekrarlıyor. Görülerek bilindiği gibi Suriye konusunda kara çulun üstüne oturdu, Irak'ta da öyle, Mısır’dan söz etmek bile gereksiz. Libya ha keza. Yeryüzünde kalakala: Katar, Mısır Müslüman Kardeşler'i, Filistin Hamas’ı gibi çağdışı güçlerle birlikte kaldı. Erdoğan’ın dört elle sarılmış olduğu Katar olayında görüldüğü gibi şimdi BAE’de Erdoğan’ı “yabancı” olarak niteleyip dışlıyor. Tabi ki tarih tekerrür etmiyor, fakat Erdoğan’ın “iktidar” yapmak istediği Arap-İslam kültüründe Osmanlı benzeri bir tarih yaşanacak gibi gözüküyor.
Teslim Töre 10 Haziran 2017
7 notes · View notes
plutondagezegen · 7 years
Note
Bazıları okumaz Atilla ilhanı görüşlerinden dolayı ne yazık !
Bir şairi yada bir yazarı sırf görüşü farklı diye okumamak kadar saçma birşey yoktur çünkü önemli olan sağcı yada solcu olması değil duyguları ve sende bıraktığı tesirlerdir ama ne yazık ki günümüzde bazı insanlar solcu ise sağcı bir yazarı sağcı ise solcu bir yazarı okumamak gibi saçma bir politika içine giriyorlar yada bazıları okuduğuna göre eleştiriyor ön yargılı yaklaşıyorlar yaşadığım bir şeyi anlatayım :
Ben bir ara Sosyalizmin Alfabesi diye bir kitap okuyordum sonra işte kitabı gören hocalar böyle bir yan yan baktı birisi solcu mu olucaksın başımıza ? dedi bir diğeri okulda siyasi içerikli birşey okuma evde oku dedi oysa aynı hocalar Atsız kitabını okuyan arkadaşlara en ufak bir uyarıda yada yan bir bakışta bulunmadılar ( burda kesinlikle o kitabın okunmasını eleştirmiyorum yanlış anlaşılmasın ) Benim ağrıma gidende burda kendi görüşünden olmayanı yargılamak ötekileştirmeye çalışmak oysa bunlar önemli değil önemli olan karşındakinin hayata bakış açısı sağcı yada solcu olması değil!
1 note · View note
halkinsesitv · 5 years
Text
Yeni kitap okuyalım: Halk Sanatçılığının Alfabesi
Halk Sanatçılığının Alfabesi
HALKIN ÖRGÜTLÜ SANATÇILARI YENİLMEZ
GİRİŞ
Dünya devrim tarihinde eşine az rastlanır bir sanat deneyimine sahip olan Sanat Cephesi’nin onlarca yıllık deneyiminden bir derleme yaptık. Sosyalizmin ustalarının sanata dair yazılarından faydalandık.
1980 öncesinden itibaren Devrimci Hareket kültür sanat çalışmalarına ciddi bir önem vermeye başlamıştı. Tavır Dergisi 1980 yılında yayınlanmaya başladı. 12 Eylül Askeri Cuntası bu sanat faaliyetini engelleyemedi. Halkın sanatçıları hapishanelerde de beste, şiir, edebiyat çalışmalarına devam ettiler.
Hapishaneler 1985 yılında kurulan Grup Yorum’a da besteleri, şiirleri, eleştirileriyle destek verdiler. Ve 1990’lı yıllara geldiğimizde artık sanatın her alanında üretim yapan bir Sanat Cephesi örgütlendi. Ortaköy Kültür Merkezi sanatın önemli bir merkezi haline gelmişti. Grup Yorum, Tavır Dergisi, Ortaköy Halk Sahnesi, FOSEM kurumlaşmıştı. Özgürlük Türküsü ve Grup Ekin albümler yaptı. 1996 Ölüm Orucunda, şehit düşen Kültür Merkezi emekçisi Ayçe İdil Erkmen’in adını alarak, Sanat Cephesi İdil Kültür Merkezi adıyla yoluna devam ediyor.
Kitap bir derleme çalışmasıdır. Onlarca yılın deneyimini, birikimini bulacaksınız. Yıllar boyunca Sanat Cephesi içinde yer almış emekçilerin birikiminden derlenmiş bir kitaptır. Bazı yazılar tekrar gözden geçirildi, düzeltmeler yapıldı.  
Bu kitabın hedefi, Sanat Cephesi ideolojisinin yenilmezliğini bir kez daha göstermektir. Faşizmin tüm saldırılarına rağmen, emperyalizmin engellemelerine rağmen Sanat Cephesi’nin üretimleri tüm dünyaya yayılıyor. Halkın sanatını yapmak için, ezilen yoksulların sesi olmak için okuyalım. Sanat Cephesi tarihimizden öğrenmek için okuyalım. Geleceğin sanatını halkın çocukları yapıyorlar. Bu kitap halk çocuklarının, halkın sanatçısı olmak için başvuracakları mütevazı bir kaynak niteliğindedir. Sanatın tüm dalları için temel bir başvuru kaynağı olacaktır. Onlarca yılın pratik deneyimlerini, ideolojik tartışmalarını bulacaksınız bu kitapta. Burjuva sanatının çürümüşlüğünü göreceğiz.
Okuyalım, göreceğiz ki, tüm devrimci sanatçı şehitlerimiz yanımızdadır. Tüm ustalarımız, önderlerimiz yanımızdadır. Okuyalım göreceğiz ki gelecek bizimdir, gelecek halkın sanatçılarınındır. Çünkü dünyanın en ölümsüz varlığı halktır.
Okuyalım. Çünkü gelecek sosyalizmdedir…
Biz Sosyalizmin Sanatını Yapıyoruz…
Kitabın PDF’sini indirmek için TIKLAYIN.
Halkın Sesi TV http://bit.ly/2Ce72KH
0 notes
lenuagevert-blog · 6 years
Text
Birtakım Dostluklar
Birtakım vicdanlı, inançlı gençler olarak üniversite kampüsüne ilk adımını atıp o ilk demokratik öğrenci standını görene kadar, birçok öğrenci kulübünü denemiş ama istediği ortamı, istediği kafaları yakalayamamış dostlarım, çeşitli sol fraksiyonlara dağılarak içlerindeki bitip tükenmeyeceiğini düşündükleri ateşle kendilerini, birtakım kelimelerin oluşturduğu jargon ile birtakım dostların oluşturduğu komün evlerde aynı tencereye ekmek banarken bulurlar.
Sonrasında bu dostlarının -veya jargona göre yoldaşlarının- karşılarında yaptığı ateşli tartışmaları görüp bir şekilde bu tartışmalara dahil olmak isteyen ve yoldaşlarının, konuşurlarken gösterdikleri saygıya rağmen tartışmalara katılmak için kendilerini yetersiz gören dostlarım, teorik olarak yeterli konuma gelmeyi bir görev bilirler ve tartışma sonunda evlere dağılırken kendi kafalarında tartışmanın galibi saydıkları(en çok değişik sol jargonunu kullanan) yoldaşına yanaşıp, bu işe başlamak için bir kitap önerisi isteyip içten bir gülümseme eşliğinde "Sosyalizmin Alfabesi" yanıtını aldıktan sonra kafasının içinde birtakım kendini hoş eden düşüncelere dalıp hızlı adımlarla evinin ya da kyk yurdunun yolunu tutarlar.
Hayatları değişmeye başlamıştır artık dostlarımın bazı iradelere sahip olmuşlardır; bulaşığın siyasi boyutunu, aşkın yüceliğini anlatan şiirleri daha iyi anlamaya başlamışlardır. Tekel sigarasını bırakıp tütüne başlamışlardır saçları, sakalları uzamış yeşil parkalarının rengi solmuştur, mor rengine gereğinden fazla değer vermişlerdir, erkeğin egemenliğini, ailein yıpratıcı yönünü teorik birtakım sözlerle kendilerine içselleştirmişlerdir. Komün evlerde yapılan goygoyları, politik keşmekeşe alternatif, yaz günü soğuk bir bira etkisi olarak bakar hale gelmişlerdir dostlarım. Ve bu goygoyların teorik konuşmalara hazırlayıcı niteliğini de unutmayan dostlarım, teoriden çok goygoyun önemliliğini anlamıştır. Bu değişimin bu ana kadar hep iyikilerini düşünüp yoldaşlarıyla geçirdiği vakitlerin kendine çok şey kattığı düşüncesini, siyasi dedikodunun acımasızlığı ile kendi hakkında çıkan söylentileri öğreninceye kadar içlerinde sürdüren dostlarım artık bir yaşına daha girip devrimci demokrat kamuoyunda bir yaşına daha girip mertebe atlamıştır.
Artık sahip oldukları bazı iradeler dostlarımı zorlar hale gelmiştir: mesela içten içe yandıkları bir karşı cins yoldaşları vardır ama yoldaşlık bilinci iradesi ağır basmıştır. Ya da basamamıştır. Kafasını kostiğe bulaşmış, yarım parmak eldivenlerinin içindeki ellerinin arasına almış, kara kara düşünen dostlarım, cesaretlerini toplama peşinde, günler içinde onlarca paket sigara tüketmiş, duygu dolu ama iradesine de sahip çıktıkları için gururlulardır. Veya bulaşığın siyasi boyutunu görüp sömestr tatillerinde evlerine döndüklerinde annelerine zaman zaman yaptıkları "bulaşığı ben yıkarım" tekliflerinin ret ile karşılandığı ve bu ret karşısında ısrarcı olmadığı için de içi içini yiyen dostlarım bazı şeyleri içselleştirmeye karar vermeleri gerektiğini düşünürler. Ve okuduğu şehirlere döndüklerinde bunu bir özeleştiri olarak yoldaşlarına sunup bir şeylerin farkında olan bir devrimci imajını kazanırlar. Veyahut bu iradelerin en önemli olanı da yoldaşları ile çıktıkları evlerde, ev gelir-giderlerinin sorumluluğunun bilinmesi iradesidir yoldaşlarına karşı sekter tutum almayı gerektiren bu irade zor ama hayatı öğreten bir iradedir. Geceleri sigara şarap eşliğinde yapılan goygoyların sabahına evin düzeni sağlama görevini üstelenen dostlarım çevresi tarafından biraz daha saygınlık kazanarak yavaş yavaş merdivenin basamaklarını tırmanır hatta bu iradeye sahip olan dostlarım yoldaşları tarafindan parmakla gösterilir. Yani zorlandıkları ama alnının akıyla çıktıkları sınavlardan geçip hayatı öğrendiklerini düşünürler.
Üniversite hayatının gelecek kaygısı bedenlerini sardığı döneminde yani 3. ve 4. sınıflarda siyasi boyutta olan yaşamlarını apolitik lümpen olarak adlandıran yaşama entegre etmek için ellerinde birçok sebep olan dostlarım derslerine sıkı sıkı sarılıp mezun olma peşinde koşarken, geride kalan 3 sene içinde öğrendiği veya tecrübe edindiği bilgilerin bu yaşama uyumunda birtakım sıkıntılar yaşayıp, yaşamına açtıkları 3-4 senelik parantezi kapatmaya yeltenirler. Bir kısmı kapar, bir kısmı o parantezi noktalarla, virgüllerle uzatır. Parantezi kapatanlar ise şuan yeni bir jargon ile sistemin oluşturduğu sınırların farklı şehirlerinde sabah 8 akşam 5'e tamah ederler. Bazıları da yoktur aramızda yeni parantezler açıp kahramanlık efsanelerine konu olmuşlardır..
0 notes
korayaker · 1 year
Text
SİYASET Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kuattscki Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Ssosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Konut Sorunu Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sosvyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması Arthur Schopenhauer- Eristik Diyalektik
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği  POSTMODERN FELSEFE john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Jean Baudrillard Neden herşey hala yok olup gitmedi Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitır Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk Orhan pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jean Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Hakkı Naşit Uluğ Dersim Medeniyete Açılıyor
4 notes · View notes
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Leo Huberman
18 notes · View notes
kirmizikadin · 10 years
Quote
İşin aslı aranırsa, işçiler için demokrat X ya da cumhuriyetçi Y arasında bir seçim yapmak, kapitalist sınıfın hangi özel temsilcisinin, kongrede, kapitalist sınıfın yararına yasalar yapacağı konusunda bir seçim yapma özgürlüğünden başka bir şey değildir.
Leo Huberman - Sosyalizmin Alfabesi
19 notes · View notes
ruhsaldalgalanma · 11 years
Text
Amerikalıların çoğunun sosyalizm konusunda bildikleri tek şey, ondan hoşlanmadıklarıdır.
0 notes