Ülkede yeni yıl maaş oranları vs. konuşulurken gözüme çarpan bir alıntı;
"Kölelere asla özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler ki çalışmaya devam etsinler."
(Charles Bukowski)
Türkiye'deki insana bakış açısı budur. Herşey zihniyet meselesi. Büyük şehirlerde, fiyakalı ofislerde, gösterişli plazalarda, gözalıcı binalarda çalışsanız da vaziyet yine ağalık düzenidir. Bir zamanlar nasıl ki köylerde ağalar ve marabalar varsa, bugünün şehirlerinde de şirket ağaları ve maraba işçiler var, pek çoğumuz gibi. Anlayacağınız sömürülmeye devam...
“Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”
Emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, barışın, laikliğin hâkim olduğu bir gelecek için 1 Mayıs alanlarında, barıştan, eşitlik ve özgürlükten yana olan tüm halkımızla omuz omuza olacağız.
Yaşasın işçilerin emekçilerin uluslararası birlik dayanışma ve mücadele günü!
Yaşasın 1 Mayıs!
"The Assistant, sinema sektöründe ihtişamlı bir yönetici koltuğuna sahip bir adamın asistanlığını yürüten Jane’in yıllar gibi geçen bir gününe odaklanıyor. Gün ışımadan işe koyulan Jane, gün bittikten sonra işten çıkıyor. Güneşin aydınlığından çok uzakta, boğucu bir ofiste, olup biten her şey Jane’i çepeçevre sararken, onun tanık olduğu şeyler bu kurmaca filmin ötesinde, artık herkesin bildiği bir gerçekliğe dokunuyor."
"Harvey Weinstein’ın korkunç eylemlerinin ifşasıyla başlayan #MeToo hareketinden esinlenmekle birlikte, The Assistant, yaşanan korkunç olayların sadece bir “canavar”ın kötülükleri değil, o canavar(lar)ı yaratan ve koruyan sistemin neticesi olduğunu göstermeyi amaçlayan sakin ama güçlü bir yapım."
"Jane, sektörde tutunabilmek için son derece istekli ve hevesliyken, içine dâhil olduğu sömürü düzeni onun bu çabası ve bir gün iyi bir yapımcı olma hayaliyle besleniyor. Bu zincirde Jane daha çok ve en çok çalışması gereken kişi olduğuna belli ki çoktan inanmış ya da inanmak zorunda kalmış ki günlük rutin dâhilinde birbirinden alakasız gibi görünen tüm işleri yapmayı kabul ediyor. Ancak karanlık güçlere sahip kan emen bir canavar gibi ofisin içinde yaşayan ve filmin izleyicisine asla gösterilmeyen yöneticinin tam da bu yoğun iş düzenine ihtiyacı var, çünkü ancak böylece ne Jane ne de diğerleri onun insanlık dışı faaliyetlerini sorgulayacak vakti bulamayacak. Dahası bu yoğun çalışma rutini normalleşirse geriye kalan her şeyin de normalleşmesine öncülük edebilecek. Zaten gücünden kimsenin şüphe duymadığı bu “görünmez” yönetici çalışanlarının her hareketini kontrol ediyor ve eğer kendisinin hoşuna gitmeyecek bir şey yapılırsa gücüne daha da güç katmak için ona yalvaran özür mailleri bekliyor – ya da daha da korkuncu, çalışanları kendi iradeleri dâhilinde bunu yapmaları gerektiğini düşünüyor. Film boyunca birçok kadının deneyimlerinden geriye kalan ufak tefek kanıtları birleştirerek, yöneticisinin sektörde çalışmak için kendisine gelen kadınlara cinsel saldırıda bulunduğu kanaatine varan Jane, yapması gerektiği gibi insan kaynaklarına olan biteni anlatmak istiyor. Elindeki kanıtların yetersiz olduğunu söyleyen bu bir başka erkek çalışan, sahnenin sonunda Jane’in içini rahatlatacak bir şey söylediğini zannederken, bu şiddet ve istismar ağının ne kadar güçlü olduğunu da açık ediyor."
“Fakat en kötü durumlarda bile her işçi hayatta kalabilmek için küçük bir lüksünden vazgeçmeyi tercih eder; barınaksız kalacağına bir domuz ahırında yaşamayı, çıplak dolaşmaktansa paçavralar içinde gezmeyi, açlıktan ölmektense patates perhizini uygulamayı tercih edecektir. Hiçbir işi olmayan birçokları gibi sokağa düşüp dünyanın gözleri önünde ölmektense, yarım bir ücret ve iyi günlerin umuduyla yetinecektir. Hiçbir şeyin biraz fazlası demek olan bu küçük şey asgari ücrettir.”
Ekonomik kriz ile birlikte beslenmeden sağlığa her alanda yoksunluk çeken çocuklar, eğitimde olmaları gereken yaşlarda, ağır koşullarda, çalışma hayatında bulunmak zorunda kalıyor. Sadece 15-17 yaş çocuk işgücü verilerini açıklayan Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre çocuk işçi ve çocuk istihdamı hızla yükselirken, 2021-2023 arası toplam çocuk nüfus 153 bin, çocuk istihdamı ise 239 bin arttı. 2021 yılında 520 bin olan çocuk istihdamı 2023’te 759 bine ulaştı.
TÜİK: Türkiye'de 759 bin çocuk işçi var
‘Çocuk evliliğini bitirmeliyiz’
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yaptıı açıklamada çocuk yoksulluğu, çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikler başta olmak üzere, toplumsal eşitsizliklerin bitirilmesi gerektiğine işaret edildi.
HER 5 ÇOCUKTAN 1’İ
TÜİK’in ‘İstatistiklerle Çocuk 2023’ verilerini derleyen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi’nin (DİSK-AR) yayınladığı rapor, çocuk işgücündeki korkunç tabloyu gözler önüne seriyor. Verilere göre, 2021 yılında yüzde 14 olan çocuk istihdamı oranı 2023 yılında yaklaşık 6 puan artarak yüzde 19.6’ya ulaştı. TÜİK’e göre, 15-17 yaş arası çocukların yüzde 22.1’i işgücüne katılırken, çocuk işgücünün yüzde 32.2’sini erkek çocuklar, yüzde 11.5’ini kız çocukları oluşturdu. Türkiye’de geçen yıl 22 milyon 206 bin 34 ile nüfusun yüzde 26’sını çocuklar oluştururken, çocuklarda ortaöğretimi bitirme oranı ise yüzde 80.5 oldu. DİSK-AR değerlendirmesinde, TÜİK verilerinin çocuk istihdamının gerçek boyutlarını yansıtmadığına dikkat çekildi. Açıklamada TÜİK’in 2019’dan sonra 15 yaş altı çocuk işgücü verilerini yayınlamadığı belirtildi.
Read the full article