Tumgik
zsuluoglu-blog · 6 years
Text
KIL OLDUM ABİ
Bu ara şu lazer illetine takmış durumdayım. Ya anlamıyorum şu moda denen şeyi. Yanlış anlamayın ben de her türk kızı gibi paramla hem rezil oluyorum hem acı çekiyorum. Yani tabi ki o lazere gidiyorum ve her seansta delice yanmış tavuk derisi kokusu ve o lazer cihazının atış sesi eşliğinde düşünmeden edemiyorum. Binlerce yıl önce hayatta kalmak için en önemli şey olan KIL nasıl oldu da bu kadar ivme kaybederek istenmeyen piç evlat john snow olabildi. (Dikkat Spoiler içerir) O istemediğiniz kıllar, yaktığınız köklerinden yeniden doğacak! Ev yok, bark yok göçebe hayatı tam gaz olan dönemlerde, öğle vakti güneş tepede iken deriyi korur, akşam vakti hava soğuk iken sıcak tutar ne kadar kıllıysan o kadar istenilen kadınsın o dönem, mağara camiyasında kılsız tüysüz kadına bırak sperm sümük atmaz o zaman ki godzillalar… Şimdi hep, evrim boyunca güçlü ve sağlıklı olan ayakta kalmış ise bu demek oluyor ki kıllı abilerle, kıllı ablalar üremiş. Yani kıllılık geni gen havuzumuza hakim. Sıçam o havuza ayrı mesele ama çoğunlukta… Peki hangi noktada ne olmuş, kim dürtmüş de bu göçmen tüysüzlüğü rağbet görmüş. Lütfen mayalar çıksın bana bunu açıklasın milleti şirinceye toplamak kolay tabi. Yani ne olmuş olabilir ki zibilyon yıldır atalarından gelen ‘kıllı hatunu seç adamım’ mesajı silinmiş. Ayak serçe parmağımın üstündeki kıla bile nefretim neden ya. Orama da lazer burama da lazer. Neymiş kaymak gibi tüysüz olacakmışım. Moda bu şimdi eyvallah. Peki bu moda yıllar içinde değişiyorsa ve bundan bin yıl sonra yine kıllı hatun moda olursa, benim lazer paramı kim iade edecek? Torunlarımın bebelerine bile iadeye açığım para paradır ama bence bunun arkasında lazer sektörü var. Küçümsenmiycek kadar büyük sektör o alexsadred var ya. Bu sisteme bi dur demenin zamanı geldi de geçiyor. Bu sisteme çomak sokmanın tam zamanı değil mi? Dedi ve yarın 14:30'daki seansına tıpış tıpış gitti. Sevgiler
Tumblr media
1 note · View note
zsuluoglu-blog · 7 years
Text
Küçük Bir Tüme Varım Denemesi
Özlemek aslında özlediğin o şeyi yaşatmaktır. Yaşayan bir şey de hep var olacaktır. Enerji yok olmaz ilkesi yani özlem hep yaşayacaktır içimizde. O şeye duyulan özlemin bitmesinin tek yolu, yeni bir özlemdir. Sadece tek şeyi gerçekten özlersin. Aynı anda birden fazla özlem mümkün değildir. Biri hep bir kafa boyu önde olacaktır. Evrim gereği güçlü olan yaşayacak, diğerleri yok olacaktır. O yüzden ilk sıradaki özlem bitsin istiyorsan, ondan daha fazlası olmalı ki onun önüne geçip ikinciliğe yani hiçliğe düşürsün. Bu demek oluyor ki bazen özlemi istememek aslında daha büyük özlemi istemektir. Elinizdeki özlemle yetinmek, onu yaşatmak, daha az özlemek demektir. Sonuç; ya elindeki özlemi sürdür ya da hep daha fazla özlem ile yaşa. Sevgiler...!
Tumblr media
1 note · View note
zsuluoglu-blog · 7 years
Text
Chiron Ananı da Al Git!
Bugün şiron (chiron) diye bir illet öğrendim ki sormayın gitsin. Kendisi tam bir başbelası. Hani her ailede bir akraba vardır ya tam karaktersiz bir yavşaktır. Atsan atılmaz, sattan satılmaz. İşte bu şiron anladığım kadarı ile böyle bir şey. Hayatınızın sonuna kadar sorunlu olan bir alan düşünün kiminin ailesi, kiminin işi, kiminin de ilişkisi… Şimdi size bunun kadersel olduğunu ve hayatınızın sonuna kadar bunun sizinle geleceğini, asla çözülemiyeceğini, ciğer, dalak, böbrek ne varsa bunun yolunda dağlayacağınızı söylesem. Güya şiron bir astroid yani gezegen bile değil hadsiz. Herkesin doğum haritasında 12 tane ev (alan) var. Bu mutlaka bir eve yani bir konuyu içeren alana denk geliyor. Bu alanın içine edip bırakıyor. İşin kötü tarafı kadersel olduğu için çözümü yok. Ben de severim böyle boş astroloji okumayı. Bana biraz bulmaca gibi gelir oldum olası. Bir gün Hakan Kırkoğlu kendisini twitter'dan severek ve beğenerek takip ediyorum. Doğum haritasına nasıl bakılır kısaca onu yazmış. Baktım ben de.. dürttü şeytan baktım orda bi tipitip, bi sikimsonik sembol var. Bu neymiş dedim ki aman allah evlerden ırak. Cinnetin adı şiron. Benim de 7. Evde. Acep 7.ev ne olaki dedim. Dım dım dım dııım (kaybeden yarışmacı arka fon müziği) ilişki evi… Yani olmuyorsa zorlama anacım diyor şiron, öyle gelmiş böyle gider kızkurusu diyor, seni gidi küçük gelin ünzile anca amcanın düğününde gelinlik giyersin sen diyor, arkadaşlarına taktığın o çeyrekler var ya heh nah geri döner diyor, daha dur çocuklarına taktığın maşallahlar var ya onları anca subhanallah diye tesbih çekerken duyarsın diyor, kısırlaştırdığın kedinin bile yavrusu olamayacağı için zaten nine olman aya ayak basmandan daha zor diyor, çeyiz için biriktirdiklerinle antikacı aç sen anacım diyor, diyor kızı diyor yani… sizin anlaycağınız insan bununla yaşayamaz yaa. Bazen bilmemek ve ümit etmek insanı zinde tutan tek şeydir. Bunda ne umut var ne de ümit. Yapacak bi şey var mı? Yok. Geçmişten gelen kaderin bu senin çek çekebilirsen. Yok ebesinin… Çekmek istemiyorsan ne yapacaksın. Köşeyi dönsen ölüm düz gitsen hayat gölgeler içinde gölgesiz yaşayacaksın. Yani siz siz olun çok kurcalamayın anacım insanın başına ne gelirse ya meraktan ya…Sevgiler
Tumblr media
2 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
36 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 7 years
Text
Ex-Aşkım Bana Neler Ettin
Asıl konu eskiler. Direk giriş yapmayı severim. Zaten burada benden başka kimsenin olmaması işimi kolaylaştırıyor. İnsan var olduğundan beri eski sevgiliyi takip etme vardır kesin. Kimse ben yapmıyorum demesin arkadaşlar evvela samimiyet (ayı dergisinden alıntıdır). İster anaokulunda olun, ister plazada, ister mavi yakalı olun, ister ev teyzesi her fırsatta bir yoklarız ne alemde diye ismi lazım değiller. Yontma taş devrinde adamın yonttuğu taşları bulup bakan, çaktırmadan geri yerine koyan, mağaraya gidip ateş başında hiç bir şey olmamış gibi et pişirmeye devam eden, orta çağda acaba vebaya yakalandı mı hayırsız diye merak eden, kölelik resmi olarak kaldırılınca şanslı piç benden ayrıldın ya özgürsün şimdi diye atarlanan atalarımdan gelen “takip” geni, tabi ki binlerce yıl evrim geçirip yerini “stalk” genine bıraktı. Bakem demet akalın şarkısı paylaşmış mı ile de evrimini sürdürüyor. Neyse ben de bu kervana katıldım. Aldım elime sazı. facebook senin, tweet benim, dağlara taşlara stalklıyordum ki kardeşinin evlendiği bir resim gördüm. Kızı etiketlemişler. Onun sayfasına girdim derken kızda sosyal medya hesabı, denizde kum. Maşallah faceler, tivitler, bloglar, tumblelar… hepsi de açık. Hiç mahremdir dememiş aklına ne gelmişse yazmış. Sonuç; ben çok uzun süredir eski elticiğimi ve gelecekte de eltim olmayacak birini takip eden ama bunu kimseye söylemeyen bir bağımlıyım. Hoşbuldum. Kızın, vejeteryan olmasından tut, nerede okuduğu, nereli olduğu, kedisinin adı, erkek yeğeni, bokundaki boncuğu, kocasının bile zar zor bileceği herşeyi öğrendim. Kız aslında benim artık en yakın arkdaşım ama onun henüz haberi yok. O kadar samimiyiz. İşi gücü geçtim, evini bile öğrendim desem. (Evinin altındaki eczanenin resmini koymuş instagrama google'la yazdım çıktı) Bu arada ilk amaç eski sevgili ile alakalı birşeyler çıkarmıydı. Ben amaçtan çoktan çıktım. Olay, bildiğin sapıklığa döndü. Sonra sakince telefonu yere bıraktım, ellerimi başımın arkasına koyup yüzüstü yere yattım. Ve neden stalk canısı diye düşünmeye başladım. Düşündükçe iş karmaşık bir hal aldı. Acaba unutmak istenilen sevgili aslında eltide mi yaşatıldı ya da benim hayalini kurduklarımın belki onun hayatında görmek ve takip ederek yaşamış gibi olmak ya da hala sevgiliye dair içimde kalanların mum gibi hafif hafif yanmasını mı sağlamak? “Asla sahip olamayacakalarına dön bi bak istedim"deki o "dönüp bakma” mı? Zor olan ayrılık kısmını daha da zorlaştırmak mı? Geçmişten kopmama isteği mi? Bilmiyorum hangisi ama herkes geçmişinden birşeyler taşır. Kimi küçük bir kese, kimi ise koca bavul, tekerleği olmayanından. Aslında bırakmak çok kolay gibi gözükür ama bırakmak bi yana dursun, ekler de ekleriz üstüne yükümüzü. İşte bence benim elti olayı da bu. Yani yük eklemekten başka bir işe yaramıyor. Ne salakça diyordum ki sonra aklıma eskilerden okuduğum bir hikaye geldi. Sakıp Sabancı'nın bir kitabı vardı orda geçmişti yanlış hatırlamıyorsam. Eskiden köyden kasabaya, şehire gitmek zor günler alıyor. Hele geceleri güvenli de değil. Dedesi yolda yürürken ceplerine önce taş koyarmış oldukça ağır taşlar onlarla yürümek tabi baya zor, dayanabildiği kadar onlarla yürürmüş, ta ki tükendiği noktada taşların hepsini atarmış. Kuş gibi hafiflermiş tabi artık yol yürümek çok daha kolay ve keyifli olurmuş ki bu sayede mola vermeden tek seferde daha kısa sürede çok uzun yol alırmış. Gece karanlığına kalmadan. Şuraya bağlıycam bazen böyle yükler yüklemek salakça ve dayanılmaz olabilir ta ki bütün enerjiniz bitene kadar sonra o yüklerin hepsinden kurtulmak insana çok iyi gelir, hayatta kısa sürede çok ve keyifli bir yol alabilmemizi sağlar. Güvensiz karanlıklara kalmadan. Ama burada olay o ceplerdeki taşları vakti gelince atmakta. Bir adım daha fazla taşımak bazen yola devam edememeye, bazen de çok daha uzun süre mola vermeye sebep olabilir.
Tumblr media
3 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
“Arzu ettiğin şeyler beklemekten vazgeçtiğin anda gerçekleşir. Bu; hayatın ‘sen bakarken soyunamıyorum’ deme şeklidir.  " Shutter Island (2010) Daha fazlası için Filmlerde öyle olur sayfasını takip edin.. 
861 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
… Büyükler sayılara bayılırlar. Yeni bir arkadaş edindiniz diyelim: onun hakkında hiçbir zaman asıl sormaları gerekenleri sormazlar. “Sesi nasıl?” demezler örneğin, ya da. “Hangi oyunları sever? Kelebek koleksiyonu var mı?” diye sormazlar. Onun yerine. “Kaç yaşında?” derler. “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?” Ancak bu sayılarla tanıyabileceklerini sanırlar arkadaşınızı.
Küçük Prens
#küçükprens #kafkaokur
488 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 8 years
Photo
Tumblr media
Dünya edebiyatının en önemli yazarlarından Fyodor Dostoyevski 135 yıl önce bugün aramızdan ayrılmıştı. Saygıyla anıyoruz.
318 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 8 years
Text
YANACAKSIN
Size bir cenazenin özetini yapmamı ister misiniz? "En çok kim ağladı?" Olay başından sonuna bundan ibarettir. İllaki hepimiz çok yakınımızı kaybetmiş yada kaybedeceğiz. Kaybedenler beni onaylarken, kaybedecek olanlar sadece ileri tarihli bir haklıymış ile bekleyecekler bir sonraki durakta. Her ölüm anidir ya, bizimki de öyle idi ani geldi ve ani gitti ama bütün o kargaşa, kalabalık, gürültü sadece bu cümle ile özletlendi kafamda. Diğer toplumları bilemem ama biz doğu toplumlarında maalesef sadece mutluluğun değil, acının da bokunu çıkarıp gösterişini yapmazsak bir rahat edememe durumu var. Diğerleri, tırnak içinde aslında eş, dost, akraba yani canın ciğerin bir nevi; işte o diğerleri, seni üstünü başını yırtıp, hönküre hönküre ağlarken gördüklerinde, sen acını tam anlamı ile yaşamış oluyorsun. Yani hani elhamdülillah müslümanız ya, yapılması gereken sessizce kuran okuyup, tesbih çekmek ya, işte o hiç üzülmedi olarak algılanır. Ve cenazaye katılamayan bir aile büyüğün gelir 5 gün sonra ne hal sorar ne de hatır sadece sana "en çok kim ağladı?" diye sorar. Önce anlamazsın şöyle bir 3sn kadar suratına bakarsın ardından bu yazdıkalarım kafanda döner dolaşır. Hani 5 vakit namazlıyız ya elhamdülillah, hani başımız kapalı ya elhamdülillah, hani o gavurlar cenazelerini gömmez yakar ya mazallah, biz onlardan olmayan şanslı doğanlardanız ya biiznillah, işte sana gelen ilk soru bir şeye ihtiyacın var mı, kaç hatim okundu eksik var mı değil, hepsini geçtim "nasılsın yavrum, iyi misin?" de değil, sadece budur "en çok kim ağladı".İşte biz müslüman doğduğu halde böyle şuursuz olduğu için gavurdan daha çok yanacağız aslında, bizim başımız değil merhametimiz, kalbimiz kapalı olduğu için yanacağız aslında, biz ölülerimizi değil daha ölmeden bu dünyada dirilerimizi yakarız da işte tam da bu sebebten yanacağız aslında....
Tumblr media
1 note · View note
zsuluoglu-blog · 9 years
Photo
Tumblr media
Aldous Huxley
242 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Text
"Dostum, her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun?"
132 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Text
“Ben doğru dürüst konuşamadığım, konuşmaktan tat almadığım birine âşık olamam. Konuşmak için de ortak bir dil, ortak bir duyarlılık gerekir değil mi? Ortak dili bulmanın zorluğundan söz ediyorum. Kibir değil bu!”
262 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Photo
Tumblr media
Bir maden kazası olmuştu, evindeydi. Haberi duyar duymaz sefer tasına yemeğini koydu ve makam aracına binerek, kazanın olduğu madene doğru yola çıktı, yolu uzun, yol şartları zordu. Umursamadı ve kazadan saatler sonra kaza olan madene ulaştı. Derhal talimat verdi ve kendisi için madenci kıyafeti istedi…
- “Aman efendim…” dediler.Umursamadı, kıyafeti yeniden istedi, gelen kıyafeti giydi ve kurtarma çalışmalarına destek vermek için madene doğru yürüyerek, gönüllü madencilerin arasında gözden kayboldu!
Bu kişi, Bülent Ecevit'ti. Türkiye Cumhuriyeti başbakanıydı. 4 gün o madende bir işçi gibi gönüllü olarak çalıştı. Madende kaldığı dört günü mazeret izni olarak, kaleme aldığı bir dilekçeyle…
O ay ki maaşından düşürttü.
*Şair, yazarlığıyla ve aydın kişiliğiyle anımsadığımız şimdiki hiçbir politikacının eline su dökemeyeceği, siyasette dürüstlüğün simgesi Bülent Ecevit'in aramızdan ayrılışının bugün 9.yılı..
Saygıyla, özlemle..
198 notes · View notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Video
Merak etmeyin öyle "bu adam benim babam" edebiyatı patlatım ağdalı cümleler kurup duygusala bağlamayacağım. zaten oldum olası sevmem acı ile popilerite sahibi olmayı. Aksine acısını paylaşmamaktan hatta paylaştıkça çoğalacağına inanalardanım. Acım benim içimde, benim dokunulmazım, mabedim, konuşulmadıkça kutsalım. Hep öyle idi, öyle de kalacak ve önce yakacak ama sonra sadece sıcak tutacak. Zaten inanmanın en güzel yanı da budur; yok olmadığını, bir gün, bir yerde buluşacağını, aslında sevgiliye kavuştuğunu bildiğin için üzülmek değil sevinmek gerekir çünkü şeb-i aruzdur. Sevdiğim bir adamın da söylediği gibi " bir kaç saat sonra ölecek, hiç birimiz tabi bilmemiz mümkün değil..." Eski bir dostu sayesinde elime geçen Hikayenin tamamını dinlemek isteyenlere  https://youtu.be/m1A-CYdVPD4
0 notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Photo
Tumblr media
Antoine de Saint-Exupéry - Küçük Prens
1K notes · View notes
zsuluoglu-blog · 9 years
Photo
Tumblr media
Oğuz Atay
509 notes · View notes