Tumgik
doriangray1789 · 2 days
Text
Kafasında harcadığı zaman, dünyada harcadığı zamandan daha fazlaydı
Tumblr media
4 notes · View notes
doriangray1789 · 2 days
Text
“Sadece söylediklerinin doğru olmasına değil, aynı zamanda konuştuğun kişinin de bu doğruya katlanabilecek olmasına dikkat et.”
—Michel Foucault
8 notes · View notes
doriangray1789 · 4 days
Text
BU GÖNDERİ BOŞA GİTMESİN… İSTEYEN KENDİ SAYFASINDA KENDİ ADIYLA YAYINLASIN - Kİ GENİŞ KİTLEYE ULAŞAIN
youtube
bunu mutlaka dinleyin …. O zaman cumhuriyetin değerini anlarsınız
6 notes · View notes
doriangray1789 · 4 days
Text
“KİN GERÇEKLERİ GÖREN GÖZLERİ BİLE KÖR EDER”
Hacı Bayram Veli
Bir ara onu konu alan bir yazı yazmak isterim… zira tasavvuf felsefesinin önemli isimlerinden olan bu zat, eserlerini TÜRKÇE vermiş TÜRKÇENİN yaygınlaşmasını sağlamıştır…
“İNSANLIĞINIZI KORUYUNUZ” “KONUŞURKEN GÜRLEMEYİNİZ, CAHİLLERDEN SAKININIZ, ÖFKE VE HİDDET, İNSANI DÜŞÜNMEDEN SAPTIRIR. ADALET GÜZELDİR, ADALET YÖNETİCİDE OLURSA DAHA DA GÜZELDİR” diyen bir düşünürdü
İlime sahip çıkılması ilimle uğraşanların el üstünde tutulmasının gerekliliğini salık vermiş bir düşünür
Tumblr media
3 notes · View notes
doriangray1789 · 4 days
Text
VATANDAŞ
TAHSİN YÜCEL
değişik bir kitap bu. 1954'te on sayfalık bir öykü olarak ortaya çıkmış, on sene sonra fransızca olarak daha uzun ve kapsamlı bir öyküye dönüşmüş, 1975'te roman haline gelmiş, 1996'da bazı ekleme ve değişikliklerle son halini almış. tahsin yücel'in önsözde belirttiği gibi "dünya, yaşam ve insan üstüne bir söylem" bu anlatı. bir don kişot havası seziliyor okudukça. devlet memuru şaban baş'ın volkan taş'a dönüşümü ve siyaset - toplum yaşamında görülen her türlü çürümeye, kirliliğe, yozlaşmaya karşı tek kişilik isyanı. anlatı da değil; bir masal belki de, günümüzde hangi babayiğit kariyeri, parayı reddedip "graffiti yazarı postmodern don kişot " olmayı tercih eder ki…
Pazarcıların “gel vatandaş gel” anlamından farklı bir inceleme…Bir kişi düşünün, korkak mı korkak, pısırık, utangaç, hafif kaçık ama yaşamı, insanları çözmüş. Hayatın keşmekeşinde boğulmamak ya da kaybolmamak için umumi tuvaletlere yazıyor düşüncelerini bu " Vatandaş". Bir akşam vakti biriyle karşılaşıyor ve onunla konuşmaya başlıyor, yaşam, insanlar, haksızlıklar üzerine sabaha kadar süren bir söylev…
“Ne yaparsın, her zaman aynı kolaylıkla katlanılmıyor yanlızlığa: gün oluyor, kurşun gibi çöküyor üzerime, soluğumu kesiyor. ben, okudukça, öğrendikçe, söylenlerden kurtuluyor, düşten düşünceye geliyordum; okudukça, öğrendikçe, insanları geçmek değil, insanlara doğru gitmek gerektiğini anlıyordum. doğruların evi yoktu artık, yurtsuz, yuvasız kalmışlardı." İki türlü vatandaş bile istemiyordu bu adamlar, arılar, karıncalar gibi değişmez vatandaşlardı istedikleri, aynı elden bile değil , aynı çarktan çıkmış uyruklardı. Bu durumda, kendi karşılıksız ve değişmez söylemleri dışında, hiçbir söyleme hak tanımayacakları kesindi: Bu nokta da, bana kalırsa özgürlüğün sona erip köleliğin başladığı yerdi.”
Tahsin Yücel “Yalan” adlı eserinde şöyle demişti: “cehennemde olduğunu düşünüyorsan bunda senin de payın var” işte “vatandaş” eserinde buraya nasıl geldiğini bilip sorgulayan bir yazarın içimde olduğu hayatın sorgulamasını görüyoruz
“Bir gecede bir ev diken yabanıl gücün bir kez bu eve yerlestikten sonra, çok daha büyük şeyler yapacağını, toplumu ve ülkeyi geliştirip yenileyecegini söylediler. Adamlar gerçekten yenilediler her şeyi, adaleti, onuru, ekini, sanatı, dini her şeyi. Sonra senin kendini cehennemde sanmana yol açan yeni yaşama biçimi çıktı.”
Tumblr media
ENVER GÖKÇE’nin de VATANDAŞ adlı bir şiiri vardır:
VATANDAŞNe, bizden geri, deniz aşırı şarkılar, Ne tadılır ne bölünür nimetler bizsiz. İnan kardeşim inan Ne yalan bu dünya, Ne insan fani... Acılar görmüşüz, geceler görmüşüz, ölmeyi görmüşüz. Aydınlıklar görmüşüz, kahramanlar, dostlar görmüşüz. Görmüyor musun, görmüyor musun? Ellerimiz ellerimizde... gidiyoruz.Sizlerden söz açıyorum Teklifsiz, pervasız, işkilsiz. Ateşe vurulu batıl ve eski kitaplar Sizden öte... Neler varsa Mesut insanlık için bühtan edici Sizden öte...Ve bir yanda yıkılmış zulmün kalası Bir yanda salınır devasa gövden. Bir yanda sevmediklerin, Bir yanda demir pencere, bir yanda tarih Bir yanda sen. Yani bir yanda Yüzyıllar boyunca saflarında Yangınlar çıkardıklarımız. Bir yanda - hayal etmesi zor - Ferah ve cömert dünyamız Ve mürettip, hasatçı, öğrenci, öğretmenKınadık, yüz çevirdik, düşman kesildik Şol aşkı bilmezlenenlere. Dünyalar durdukça mesuduz Bu dünya üzerinde. Yaşamak aşkına, yıldızlar aşkına Demir ve ekmek aşkına mesuduz... Hey dağlara taşlara kar eden türküm Aşikar etsen de kendini Şöyle bir sular gibi salsak, boy versek Uzun ömrümüzü, yiğit ömrümüzü, taze ömrümüzü, Sefil ömrümüzü, deli ömrümüzü, gelin ömrümüzü... Güneşte güneşlesek Dal kırsak, toplasak, ateşlesek Broy broy desek dağlarda Gül gülistan içinde görseler bizi.İster öv, ister yer, ister sev beni Güneşin taşlarda mavileştiği Nehir boylarınca söylenir Sevinç şarkılarım yoksa da Şimdi, bütün kederli ezgileri Ümide kurban ediyorum. Satırlarımla olsa da çok mu, bir de ben seni Bizden olan bütün dünya şairleri gibi Yadediyorum.Sen ne hakim, ne evliya, ne kul, köle, ne şövalyesin Sen yirminci yüzyıl insanı! Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim Ekmeğim benim, Gülüm, bağım, bostanım benim : VATANDAŞ.
Tumblr media
Enver Gökçe’nin kim olduğunu da siz araştırın
2 notes · View notes
doriangray1789 · 4 days
Text
youtube
bunu mutlaka dinleyin …. O zaman cumhuriyetin değerini anlarsınız
6 notes · View notes
doriangray1789 · 5 days
Text
”Kendinde akıl olmayanı akılla yönetemezsin.”
AŞKIN Metafiziği
2 notes · View notes
doriangray1789 · 7 days
Text
'Mış'' gibi olandan büyük bir tiksinti duydum hep. Bu biraz retinanın ardına bakabilmekle, perdenin ardında gizli olanla yüzleşebilmekle alakalı sanırım. Buna kendinden başlama acımasızlığını kaç kişi gösterebilir? İnsanın gerçekten ama gerçekten kendiyle muhatap olduğu, olabildiği an'ının sancısına kaç kişi katlanabilir? Hep söylerim; insan beyninin içi fokurdayan kazanlarla doludur. Kimin kendi kazanında ne kaynattığını bilebilmek çetin bir iştir. Ama biz ''mış'' gibilere alışmış insanlarız. Mış gibi.. Gerçek olanın yüzüne, hayali maskeler takmanın uzmanlığı.. Bu uzmanlık zamanla sanrılara dönüşüyor üstelik. Maskelediğin yüzü unutuyorsun. Çizdiğin, hayal mahsulü maskeyi kendi gerçekliğin ilan ediyorsun. Kendi hakikatinin çirkinliğine katlanamıyorsun çünkü. Kendi hakikatinle harp edemiyorsun çünkü. İnsanın kendiyle olan harbini, hiç başlamadan maskelerinin lehine sonuçlandırmasından daha adice ne olabilir? Ayna karşısında görülmesinden, bilinmesinden büyük rahatsızlık duyacağın surat şekilleri ve mimikleriyle kendine bakarken, kendi şarlatanın olurken seni rahatlatan tek şeyin kapının kitli olduğunu kim kendine itiraf edebilir? Bilinmiyorsa ''mış'' gibidir. Kendi performans imparatorluğunun seks tanrıçası olmuşların, mastürbasyon bağımlısı ruhlarıyla yüzleşebilmeleri, kendi otonom karakterlerine dürüst olabilmeleri ne kadar mümkün olabilir? Gerçi gereği yok. Çünkü bilinene kadar ''mış'' gibidir. ''Mış'' gibi olandan büyük bir tiksinti duydum hep. O yüzden kendi sarhoş kusmuğumu saklamadım. İsteyene, çıkarmasını bilene, ardını gerçekten merak edene kartondan maskelerimi de indirdim hep. Orada gerçek “benliğim”, güdülerim, fantezilerim, bilgilerim, hakikatlerimle karşılaştılar. Bu tip öğrenme hallerinin, hazmı zordur. Taş çiğnetir insana. Öyle ahlak sakızı çiğneyip, erdem aromasıyla baş döndürme benzemez. İçindeki kötülüğü tanımamışsan, onu tanımak için bir gün olsa bile kendine dürüst olmamışsan, maskelerini çıkarabilme kontrolünü ve özgürlüğünü kazanmış insanları asla anlayamazsın. Onların davranışları ve hayatlarını, kendi ağzında çevirdiğin ahlak sakızına meze yaparsın. Maskenizi, önce kendinize karşı indirin.. Özgürlükle karşılaşacaksınız...
Tumblr media
Yeteneği, çok çalışmayla kıyaslamama sebebim, değersiz oluşu değil. Kıyaslayamayacağımız kadar az oluşu. Zeka konusunda da aynı problemi yaşadığımızı sanıyorum. ''Yetenek ve zeka, çok çalışmayı teğet geçerek görece hedefe ulaşmanın en kısa yolu'' gibi bir anlayışla zehirlenmiş olabiliriz. Bir konuda yeteneği olduğunu düşünen insanların, vasatın biraz üstü hallerine yakından şahitlik ettim. Zeki olduğunu söylemese bile ima eden, bu fikrini çeşitli yollarla empoze edenlerin ortalama üstü zekalarına maruz kaldım. Sonra anladım ki algımızı, ortamın mesajı belirliyor. Kimsenin hiçbir şey bilmediği bir ortamda, biraz mürekkep koklamış biri pek ala zeki kabul edilebiliyor. Topun icadından haberi olmayanların olduğu bir ortamda, iki defa top sektirebilen Messi sanılabiliyor. Bu o kadar sorunlu bir saha ki.. Sosyal yaşantımızı, işimizi, ilişkilerimizi, arkadaşlıklarımızı, aile içindeki dinamiklerimizi ve pek çok şeyi yakından ilgilendiriyor. Çünkü zeki veya yetenekli kabul edilmiş kişinin, çevresine ilan ettiği bir iktidar alanı var. Bu iktidar alanı, bir süre sonra onun mülkü haline geliyor. O alana ayak basan herkesin, öncelikle o mülkün sahibi yetenek veya zeka veya her ikisini birden barındıran imparatora secde etmesi bekleniyor. Daha yetenekliyim, daha zekiyim iddiasından azade bir psikolojiyle değerlendirme ve bu değerlendirme sonucunda ikna olmama, itiraz etme yolunu seçenlerin karşılaşacakları tek şey, gerçekten zeki yada gerçekten yetenekli insanların tercih edecekleri bir iletişim metodu veya üslubu değil maalesef.. Maskenin ardında etten başka hiçbir şeyi olmayanların, ölümlü olup olmadıklarını deneyin. Kaybetseniz dahi, kazanacaksınız..
3 notes · View notes
doriangray1789 · 7 days
Text
SİKKİM EYALET HÜKÜMETİ
Sikkim Eyalet Hükûmeti olarak da bilinen Sikkim Hükûmeti…
Hindistan'ın Sikkim eyaletinin ve 6 ilçesinin üst düzey yürütme otoritesidir. Ulusal Anayasa tarafından eyaleti yöneten yasama, yürütme ve yargı makamı olarak oluşturulmuştur. Vali, devletin başı olarak hareket eder ve sözde yürütme otoritesinin en yüksek figürüdür. Ancak de facto hükûmet başkanı ve icra kurulu başkanı Başbakan'dır. Gangtok, Sikkim'in başkentidir ve Vidhan Sabha (Yasama Meclisi), sekreterlik ve Sikkim Yüksek Mahkemesi'ne ev sahipliği yapar.
Sikkim, Hindistan'ın bir eyaletidir. Nepal'in doğusu, Bhutan'ın batısı, Çin'in güneyindedir. Hindistan’da yerel kıyafetleriyle ünlü sikk erkekleri de var sanırım bunlarında kütüğü sikkin denen bölge… Eskiden sikkim sürgün yeri imiş “sikkin’e kadar yolun var” sözü de buradan geliyormuş… Aklıma bizim “domalan” köyü geldi… aşağı domalan yukarı domalan kardeş köyleri gibi Hindistan’da da böyle garip yerler var.. doğduğun yeri seçemiyorsun..
kütük nere hemşerim
“aşağı domalan” diyebilirmisin..? Diyemezsin ama naparsın kütük orası..
Şimdi Hindistan’da Kİ Hintli için bu garip gelmez ama düşünsene oranın başbakanısın, uluslararası bşr sempozyumdasın ve seni anons ediyorlar
sikkim başbakanı teşrif etti…
Yani ne bileyim.. ya orada kaymakam olsaydın? Yada yöresel ürün pazarında ürünlerini satmaya kalksan tabelana ne yazıcan? Dimi ya…haline şükret…zam da neymiş haysiyet önemlidir…
https://x.com/Repcic_11/status/1781549600496664650
3 notes · View notes
doriangray1789 · 8 days
Text
Aslında kardeşim, ciaobella çok güzel yazmış… bende bir iki kelam etmek istediğimden ek yazı ile paylaşmak istedim…
KÖY ENSTİTÜLERİ
Nasırlı bir el'de Tolstoy..
Köy enstitüleri,uzun yıllar süren ulusal savaşın ardından,ülkenin sahip olduğu yüksek miktarda kırsal nüfus ve düşük eğitim düzeyi göz önünde bulundurularak planlanmış ve Türkiye'nin modernleşme sürecinin en önemli vagonlarından biri olan kırdan başlayan bir kalkınma vizyonudur.
1930' ların Türkiye'si;
1-) Yakın zamanda savaştan çıkmış.
2-) Eğitim ve ekonomi alanlarında köklü problemleri olan.
3-) Milli gelirin oldukça düşük olduğu.
4-) Tarımsal üretim düzeyinin düşük olduğu
5-) Sanayileşme süreci savaş nedeniyle aksamış.
6-) Teknolojik yetersizlikleri olan.
7-) Dış borçlar ile boğuşan bir haldedir.
Nüfus yaklaşık 16 milyon ve bu rakamın %80'i köylerde yaşamaktadır. Ülkenin %80'i okuma yazma bilmemektedir.Öğrenim yaşına gelmiş 1,8 milyon çocuğun %70'i okula bile gitmemektedir. Harf devrimi sebebiyle bir gecede cahil kalacak bir okuma yazma düzeyi yok anlayacağınız!
Eğitim düzeyinin yanı sıra, kır'da ki üretim düzeyi de oldukça düşüktür. Var olan üretim ise eski teknikler ve bilinç eksikliği ile hasbelkader yapılmaktadır.
Bu tablonun değiştirilmesi amacı ile kısa ve sloganik olsa da '' Köylüyü, köy için '' yetiştirme projesi olan köy enstitülerinin kurulması kararı alındı. Benim bir çırpıda alındığını söylediğim bu karar, ardında çok detaylı tespitler ve idealist zihinler taşır!
Bu proje esasında Bulgaristan Çiftçi partisi, Aleksandar Stamboliyski döneminde ortaya çıkan bir denemedir. Bulgaristan çiftçi partisinin bu denemeyi ortaya koyduğu dönem incelendiğinde, koşullarının bizimle aynı olmasa bile benzerlikler gösterdiği gözlemlenebilir.
Köy enstitüleri yalnızca eğitim kurumları değil '' hiçlikten üretmek'' ve '' yaşayarak ve uygulayarak öğrenme'' ilkelerini temel alan bir modeldir. Bu anlamda enstitüler yalnızca eğitim alanı değil, aynı zaman da yaşam alanıdır da. Ulusal bir kalkınma hamlesi ile bölgeler belirledi, bu bölgelerde '' kampüs '' modeli benimsendi. Belirlenen bu bölgelerin yaşam alanı da olabilmesi adına işlevselliği göz önünde bulunduruldu ve bir eğitim-öğretim seferberliği başlatıldı.
1930'lu yıllarda, devlet eliyle başlatılan; '' Planlı endüstrileşme'' hareketlerine paralel olarak '' köyü planlı olarak kalkındırma '' hareketi başlatılmıştır.
Dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, eğitimcilere danışarak İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü görevine getirmiştir.
Tonguç 20 yıllık bir plan taslağı hazırlamıştır! Her sene değişen sınav ve eğitim sisteminden başı dönmüş bir neslin evladı olarak okurken içim acıyor. Tekrarlamakta fayda var.
Tonguç 20 yıllık bir plan taslağı hazırlamıştır! Plana göre 1954 yılına gelindiğinde;
1-) Öğretmen.
2-) Sağlık hizmeti teknisyeni.
3-) Tarım teknisyeni ulaşmamış köy kalmayacaktır.
10 yıllık süre zarfında hedeflenen öğretmen sayısı 37,955 ve eğitmen sayısı 7455'tir! Bu rakama % 98,3 lük bir oran ile ulaşılmıştır! Bu sistem eğitmiştir. Öğretmiştir. Kazandırmıştır. Üretmiştir. Cahil bırakmış, yakmış, yıkmış, yok etmiş değildir!
Köy enstitüleri ile ilgili bilgisel serisini tabloyu görebilmek, daha iyi algılayabilmek, hangi karanlığı yırttığımızı göz önüne sermek, ne ile savaştığımızı hafızalara kazımak ve zihnimizde ki aydınlığı ortaya koymak için istatistiksel bir mantık ile başlattım.
Ülkemiz de hemen her konuda olduğu gibi Köy enstitüleri meselesi de salt dramatize edilerek, içeriği ve amacı ile hiç ilgilenmeyerek, bir çeşit ağlama kültürüne malzeme ediliyor. Bu yazı'nın, oluşturulan matem hali sobasına odun olmaması için çaba sarfettim.
belki devam ederim…
Tumblr media
Geliştirerek devam ettirebilseydik bambaşka seviyelerde bir ulke manzarası olurdu..Kör karanlığa mahkum kalmazdık..İçinde yetişen pırıl pırıl kafalar bilim ,sanat,edebiyat aşkı ile gelecek nesillere yön verirdi..
Nesiller kapsamlı ders programlarıyla kendi ozguvenlerini kazanıp hepsi bir Fakir baykurt evrenselliginde ,Mahmut Makal tadında ,Talip Apaydin güzelliğinde yetiştirdi ..
Sonra ne oldu ?
Her gelen geçen iktidar kendi anladigi dar ve gerici anlayışı kadrolaşma gördü..
Sonuç ise ortada zaten .
Bugün dahi bir Fakir baykurt okuyup şiirini dinlerseniz yüreğinize güneş dogar..
Böyle güzelliklerin yetistigi eğitim kurumuydu..
Kuruluşunun yıldönümü kutlu olsun..
Tumblr media
13 notes · View notes
doriangray1789 · 8 days
Text
Aslında oligarklar, o işçi gettolarından, cehennem uçurumunun dibinden kükreyen canavardan, kendi yarattığı o hayvandan ölümüne korkuyor. Çünkü onlar, içlerindeki maymunla kaplanın ölmesine müsaade etmeyecekler.” Demir Ökçe, Jack London’ın çok sevdiğim bir romanıdır.
Okumanızı öneriyorum.
Tumblr media
4 notes · View notes
doriangray1789 · 9 days
Text
Büyük devrimler davranış ve düşünce devrimlerdir. Bir hükümetin adının değişmesi halkın zihniyetini değiştirmez. Bir ulusun kurumlarını yıkmak, o ulusun ruhunu yeniden şekillendirmek değildir.
Tumblr media
6 notes · View notes
doriangray1789 · 9 days
Text
DİJİTAL PEYGAMBERLER.. Sosyal medya fenomenleri
Sesli düşünce
Hayat çelişkilerle dolu. Temel, kesin ve derin çelişkiler. Bir vehim ki insan, bu alanın dışına çıkabildiğini iddia eder. Dışında olmanın da doğru olduğu ön kabulünü vitrinine koyar. Bu fikir ''zor olanın daha iyi olduğu'' kazığı kadar büyük bir kazık. Ben bu fikre yürekten inanmış insanların, zekasal süreçlerde hiç emek harcamamış insanlar olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize.. Ne büyük bir iddia.. Ne büyük bir sav.. ''Benim çelişkilerim yok.'' Bu sözü edebilmek, gerçekten buna inanabilmek, ne korkunç bir boşluk. Tersinden aynı noktaya varmış olmanın da iç rahatlatan bir yanı yok. ''Benim çelişkilerim var'' dememiş olmak da insanı aynı çiçekli yoldan yürütüp, ardından su döktürür. Sosyal medyanın en çok takipçi toplayan, potasyum yemiş çiçek gibi bir anda coşan, en çok etkileşim alan hesapları kimler? Dijital peygamberler!
Rastlamışsınızdır.. Ülkeyi, dünyayı, kişisel yaşamlarımızı, siyasi ve ekonomik gelişmeleri, tabiat olaylarını, geleceği, her şeyi ama her şeyi bize haftalar öncesinden yazan dijital peygamberlerimiz var artık. Peygamberimiz gelecekten bir haberi vahiy olarak alır. Sonra bunu Sosyal medyada yazar. Buraya kadar bence bir sorun yok! Sorun bundan sonrası. Yüksek seviyelerde manipülasyon yapma becerisi olan ve bilgiyi edinmemiş de üretmiş gibi sunabilen bu hesapların peşine kimler takılıyor? Sekülerler!
Daha düne kadar hepiniz deist değil miydiniz? Düne kadar Kadıköy'de sahilde çimenlerin üstünde peygamber yok mastürbasyonu çekmiyor muydunuz? Hatta bu deizm ilahiyatlara, imam hatiplere, muhafazakar ailelerin çocuklarına kadar ulaşmamış mıydı? Ne çabuk yolunuzdan döndünüz.. Ama çok güzeldi. Güzeldir! Marjinallik, marjinalin yanında sütsüz yulaf gibidir. Yutana kadar iflahın kesilir. Fakat herkesin temel bir düşünce ya da inanç bağlamında mutabakata vardığı bir noktada marjinal olmak.. Hakikatten çok iyi hissettirir. Yulafa ılık bir süt döktürür. Biraz muz, biraz çilek doğratır.. Üzerine Frenk üzümü serpiştirir.. Bu şekliyle çok lezzetlidir. O alanda aldığın olumsuz tepkiler, eleştiriler marjinallik ruhunu okşar. Ohhh ne güzel..
Kardeşim neden bahsediyorsun? Diyene bir örnek: iyi eğitim almış bir kaç dil bilen, tanımlarda,seküler bir aile içinde büyümüş denen bir arkadaşıma İki saate yakın, boğa insanı gibi bir insan tipinin olmadığını izah etmem üzerinden seneler geçti ama başarısız oldum zira hala burçları okur . Sekülerin tutucu olanı da hiç çekilmiyor. Evlerden ırak.. Yani, bunlara - topluma faydalı ne yapıyorsun diye sorsan
hızlı yürüyorum… diyecek
Toplumsallaşma jean baudrillard'a göre "artık" üretip, onu yok etmek demekse. toplumsalın görevi artığın yararsız bir şekilde tüketilmesini sağlayarak bireylerin kendi yaşamlarını yararlı bir şekilde yönetmelerini sağlamaya çalışmak değilmidir
toplumsal; bir hak, bir gereksinim, bir hizmeti yalnızca ve yalnızca bir kullanım değeridir. insanı misafir edip, kucaklayan bir yapıdır.
Her konuda dünyanın geri kalanıyla farklı yönlere gitme rahatsızlığımız devam ediyor anlayacağınız. Anadolu'da bu tip durumlar için çok güzel, bir o kadar da ağır bir söz vardır. Derler ki;
''Ananı kadı öptüyse, derdini kime anlatacaksın?''
2 notes · View notes
doriangray1789 · 9 days
Text
BEYPAZARI MEDEN SUYU Beypazarı Doğal Maden Suyu
Maden sularımızda “bor” bulunduğu iddiası bana bir zamanlar zeytin yağına karşı emperyalizmin verdiği savaş sürecini hatırlattı.. (zeytin yağı yiyemem ama basmalı fistan yiyemem gibi)
Bor madeni zaten bir çok meyvede var kemikler içinde önemli(kemik gelişimde önemli bir rolü var kemik erimesinin de tedavisinde zaten kullanılıyor) …
Ayrıca, Beypazarı maden suyu, içinde “grafen” olmayan tek maden suyudur ve içinde silikat mevcuttur… Silakt, vücuttan alüminyumu attırır..
Araştırmacıların çalışmalarında kolon kanseri hücrelerinin temizlenmesinde bor oksit bileşenlerinin kullanılmasının da sağlıklı dokulara daha az zarar verdiği de kanıtlandı…
Vakti zamanında ABD de kurşun ile ilgili olumlu reklamlar yapılıp kullanımı teşvik ediliyordu neden zira ürün sahibi firmalar, ROCKFELLER grubuna aitti…tek bir kişi çıkıp kurşun zararlı dediğinde karşısında parayla tutulmuş bilim insanlarından oluşan ordu vardı yıllarca kurşunun yararından bahsedip durdular yani bilim insanının ağzından çıkanlara da günümüzde dikkat etmeli satılık kalem çok…
BEYPAZARI MADEN SUYU KÖTÜLENİR SONRA BİR BAKARSIN BUDA İSRAİLLİLERE SATILMIŞ..
Coca cola gibi ürünler için bu bilim adamlarının bir lafı var mı? Ya da Katı margarine? Ya da McDonald’s için..?
Anca diş fırçalarındaki kıl sayısını sayarlar.. yahu bunların 2 açılı diş fırçası varken 3 açlıyı keşfetmeleri için 8 tanesinin bir odada bilgisayar basinda aylarca çalışması gerekti ama bir bakmışsın hooop Beypazarı zararlı… neden? İçinde bor var.. sktirin lan…yani Fransa’nın şarabı, Almanya’nın birasi,İsviçre’nin bilim adamı meşur…?!
Kardeşim istedikleri sonuca ulaşamayınca bilgisayarlarının monitörüne vuran bilimadamları bunlar….
Ayrıca Bu haberin AA da yer alması da bende ikinci şüpheyi doğurdu -> depremden sonra yaşanılanlar ile “Kızılay” a oluşan tepki neticesinde “Beypazarı” maden suyuna olan ilgi patladı…
Kardeşim ben düzenli olarak günde 2 şişe Beypazarı maden suyu içerim..
Vitamin takviyesi için bor vereceksin sonradan vay maden suyunda bor çıktı diyeceksin.. pışşşıklkk … 👇👇👇👇👇
NESTLE FİRMASI ÜLKEDE BİR ÇOK SU VE MADEN SUYU FİRMASI SAHİBİ OLDU PEKİ NESTLENİN KÜTÜĞÜ NERESİ-> İSVİÇRE…
YANI BİR DAHA DÜŞÜN KARDEŞİM
Yahu ABD DE, AVRUPADA BOR KAPSÜLÜ SATILIYOR…
Kısacası-> nestle, novartis, roche gibi köklü şirketleriyle besin, gıda ve pharma'da, teknolojiden bankacılığa çeşitlilikle tüm alanlarda aktif olan zengin mi zengin isviçrenin araştırma, geliştirme, bilim ve bilim enstitüleri gibi alanlarda ki bilinen ve bilinmeyen çalışmalarıyla verimliliğine de en güzel örnektirler, sürekli gelişim ve değişim halinde olmanın, varlıklarını koruyor olmanın, köklü şirket ve kuruluşlara sahip olmalarının bir nedeni var… bu nedeni bir de farklı açılardan düşünüp değerlendirin derim
3 notes · View notes
doriangray1789 · 9 days
Text
Bilime önem vermezsen, başkaları yapay zeka'da çağ atlarken, sen su şişesine arapça fısıldarsın….
Dünyada ileri ulusların 4 kutsal kitabı vardır -matematik
fizik
kima
biyoloji… yani bilim…
Dünya değişiyor.
Bugün ne konuşuyor dünya? Big Data konuşuyor. Blockchain konuşuyor. Metavers, ChatGBT vb konuşuyor.. evrende yeni keşifler oluyor
Çağ uzay çağından bilgisayar oradan yapay zeka çağına açılıyor.. sürekli bir gelişim içinde ve bunu sürdürülebilir kılmanın yollarını arıyor
Elinde bilmi teknolojiyi tutanlar orataya katma değeri yüksek ürün koyanlar başarıyor…
Her yıl milyarlarca doları yazılım firmalarına akıtıyoruz… sürekli beyin göçü veriyoruz… bir uyurgezer halimiz var…
Diğeri, TANRI ile senin aranda, inanırsın ya da inanmazsın aklınla mantığınlq duygularınla vs.yapacağın seçim ve bunun sonucu yalnız sana bağlıdır…
Deist ol, ateist ol, agnostik ol, nihilist ol vb. demiyorum, ya da tam tersi, sufi ol, yobaz ol, çok dindar ol da demiyorum… sözümü iyi anla.. ister materyalist ol İSTER oryantalist… bana ne..
biilme ve ilme gereken önemi vermezsen rüzgarda sallanan yaprak gibi, onun bunun pinpon topu olursun,sonra elinde ne dinin kalır, ne kültürün, ne dilin, ne de toprağın.. hepsini alırlar elinden…demedi demeyin
Tumblr media
16 notes · View notes
doriangray1789 · 9 days
Text
iyi dileklerini ileten herkese çok teşekkür ederim.. şu sıralar tedavilerle uğraşıyorum… bu nedenle tumblr’a da bir süre ara verdim… nadiren bir kaç yazı paylaşımı yapıp çıkıyorum, sadece bu süre içinde denk gelen/akışa düşen yazıları okuyabiliyorum…
durumum iyi… bir kaç patalojik örnek daha alındı… bugün de kolonoskopi ve endoskopi oldum…
Tumblr media
13 notes · View notes
doriangray1789 · 11 days
Text
Ezanlar susmayacak.. Bayraklar inmeyecek. Istakozlar pişecek. Şaraplar içilecek. Monaco da gezilecek…..???
Kasaptan etsiz kemik alıp, Senede iki kere pikniğe gidip tavuk kanat kızartıp tatil yaptığını zanneden kişilere gel de ıstakoz yemek için Monaco da retaurant kapatıp 8500 Euro'luk şarap içenleri anlat .
5 notes · View notes