Tumgik
#Şükrü Argın
dipnotski · 6 months
Text
Kolektif – Bir Büyük Dönüşümden Kesitler (2023)
Ülkesinde yeri olmadığını düşünen, ülkesini artık sevmeyen, tanıyamayan ve hatta ülkesine artık katlanamayan insanların sayısı, Türkiye’de çok can yakıcı bir biçimde deneyimlense de, dünyanın pek çok yerinde hızla artıyor. Bu kitlesel yabancılaşmanın hem sebeplerinden hem de semptomlarından biri, anaakım partilerin üzerinde anlaştıkları temel değer ve kuralları ifade eden siyasi merkezin çok…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
geldimgidiyorum · 3 years
Text
Daha önce söylemiştim (söylemiş miydim?) okuduklarım, seyrettiklerim, dinlediklerim arasında köprü kurmayı, o köprülerden geçerek yeni yollara çıkmayı seviyorum. Hayli seviyorum. Bugün, temizlik sırasında eski dergilerimi düzenlerken, Express’in Aralık 2017 (158.) sayısını elime alınca, Şükrü Argın’ın Kendimize Ait Bir Roma başlıklı (Cemal Kafadar’ın Kendine Ait Bir Roma adlı kitabına atıfla) yazısını yeniden okudum. Yazı oldukça uzun, incelikli, müthiş bir çalışma. Aman yarabbi... Amery’den giriyor, elbette Cemal Kafadar’a uzanıyor. Arendt sağdan, Nietzsche soldan, Kant bir yanda, Locke beri tarafta. Allahım o da ne, Gılgamış Destanı duruyor heyula gibi tam ortada, derken Primo Levi... İnanmazsınız, aynı yazıda Adnan Menderes’in bile adı geçiyor. Hepsini öyle güzel harmanlamış ki işte böyle seneler sonra tekrar tekrar okumalık. Evlatlara bırakılacak miras bildiğin.
Neyse, yazının bir yerinde -hatta tam olarak derginin 51. sayfasında- şöyle diyor Argın:
//Çocuklar ve gençler, yeni bir yurt edinmek bakımından yaşlılardan çok daha elverişli bir durumdadır, çünkü ellerinde bu yeri “çocukluklarının ve gençliklerinin ülkesi” kılma umudu vardır. Bu yeni yer onlar için hayatlarını yazabilecekleri bir tür tabula rasa gibidir yani.
Fakat yaşlandıkça kaçınılmaz olarak buranın bir tabula rasa olmadığını, başkalarına ait bir “çocukluk ve gençlik ülkesi” olduğunu fark edeceklerdir. Ya da daha kötüsü, birileri onlara -yeri ve zamanı geldiğinde- bu “hakikati”, yani aslında buraya ait olmadıklarını bir şekilde hissettirecektir. Tıpkı 1935’te Nürnberg Yasaları’nın Amery’ye yaptığı, hatta hatırlatmak ve hissettirmekle yetinmeyip bizzat bildirdiği gibi.//
İşte tam burada aklıma düştü; Milan Kundera yazmıştı Gülüşün ve Unutuşun Kitabı’nda:
//Mirek, tarihi, tıpkı Komünist Partisi’nin, tüm siyasal partilerin, tüm ulusların ve insanların yaptığı gibi yeniden yazmak istemişti. Çok daha iyi bir geleceğin yaratılmak istendiği söyleniyordu bağrıla çağrıla. Oysa bu doğru değildi. Gelecek kimsenin umurunda olmayan, ilgisiz bir boşluktur. Geçmiş ise yaşam doludur, kızdırır, başkaldırtır, yaralar. O kadar ki, bu yüzden onu yok etmek ya da yeniden yaratmak isteriz. Geleceğe egemen olmak istenilmesinin nedeni, geçmişi değiştirecek güce sahip olmaktan başka bir şey değildir. Fotoğraf stüdyolarına girerek fotoğrafları rötuş edebilmek ve yaşam öyküleriyle tarihi yeniden yazabilmek içindir tüm kavgalar.// s. 34
Kundera’ya bu satırları için sitemlerimi ayrıca iletsem de, Argın’ın sözlerinin başka bir bağlamda söylendiğinin de farkında olarak, ikisinin karşısına oturmuş sohbet eder gibi olduğum için memnunum halimden... Ama en sona sakladığım ve kalbime dokunan ise canım Onur’un (Onur Orhan) Edebiyat Atölyesi dergisindeki yazısından:
//Kimse dünyaya sığmaz, çünkü dünya dündedir. O aşağıdadır ve aynı zamanda beridedir. Hem bir geçmiştir hem geleceğe mesafedir. Beri ötede olmayandır, yakındır, bir el, göz mesafesinde. Beri, temizlenmiş, paklanmış, kurtulmuş olandır; beriden azade...//
2 notes · View notes
aksnameh · 7 years
Quote
Bu dönüşümün en açık göstergesi, yayıncılığın bir sektör haline gelişidir. Caddelere bakan küçük kitabevlerinin yerini alışveriş merkezleri içine kapanmış büyük ‘bookstore’ların alması bu sürecin oldukça manidar göstergelerinden biri olarak alınabilir. Eskiden bir nevi ‘kanaat önderi’ gibi iş gören kitapçının yerini ‘tezgâhtar’a, ya da daha yerinde bir ifadeyle ‘satış elemanı’na bırakması basit bir dönüşüm değildi. Yayıncılığın, dolayısıyla edebiyatın üzerine nasıl bir ‘alev topu’nun düştüğünü görmek için, herhangi bir ‘bookstore’a uğrayıp oradaki raf dizaynına şöyle bir göz atmak bile yeterlidir. ‘Çok satanlar’, ‘yeni çıkanlar’ ve ‘diğerleri’... Bu üç temel kategori ‘eleştiri’ denen kurumun da çöküşüne işaret eder; şimdi belirleyici olan, edebiyatın ‘muhafız birlikleri’ değil, Piyasa’nın ‘taarruz birlikleri’dir.
Şükrü Argın
0 notes
Text
Bir+Bir Express Sayı:149 pdf indir
Express dergisi Şubat sayısında da derinlikli söyleşi ve yazılarla ülke ve dünya gündemini tartışıyor. Tim Cunningham’le Sınır Tanımayan Palyaçolar, Erman Akçay ve Elif Yıldız’la yeni nesil fanzinler, Biraradayız-Buradayız inisiyatifi, Halkevleri genel başkanı Oya Ersoy ve ÖDP genel başkanı Alper Taş’la referandum-hayır kampanyası üzerine yapılan söyleşilerin yanı sıra, Şükrü Argın, Ümit Akçay, Banu Güven ve Ragıp Duran’ın yazıları ve John Berger dosyası dergide yer alan konular arasında.
Bir+Bir Express Sayı:149 pdf indir oku
0 notes
Text
Bir+Bir Express Sayı:149 pdf indir
Express dergisi Şubat sayısında da derinlikli söyleşi ve yazılarla ülke ve dünya gündemini tartışıyor. Tim Cunningham’le Sınır Tanımayan Palyaçolar, Erman Akçay ve Elif Yıldız’la yeni nesil fanzinler, Biraradayız-Buradayız inisiyatifi, Halkevleri genel başkanı Oya Ersoy ve ÖDP genel başkanı Alper Taş’la referandum-hayır kampanyası üzerine yapılan söyleşilerin yanı sıra, Şükrü Argın, Ümit Akçay, Banu Güven ve Ragıp Duran’ın yazıları ve John Berger dosyası dergide yer alan konular arasında.
Bir+Bir Express Sayı:149 pdf indir oku
0 notes