Demokrasi Türkiye İslamcılığını eritiyor.
Siz halâ demokrasinin faziletlerinden mi söz ediyorsunuz, Peki İslam'ın faziletleri ne işe yarar?
Kur'an Partizanların hayatından çıktığı için ve Kur'an'ı yalnız bıraktığımız için kaybediyoruz.
Yazın AB'ye neden girmemeliyiz.
Yazın kimliklerden İslam neden gizlendi?
Yazın Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Masonluğun kabulü olduğunu.
Yazın Müslümanların şimdi gördüğü baskıları.
Neden susuyorduk?
Aişe ile ilgili İslam dışı kanunlar yapıldığında?
Neden susuyorduk, Diyanet Müslümanları parçalayıp fişlerken?
Neden susuyorduk İHL'lerinde ahlakın ayaklar altında olduğunda.
Selefiliğe karşı Hükümeti uyarıyordunuz, ne oldu şimdi, kim kime kaldı?
Hepimiz büyük bir yanılgıdayız. Allah'ın hükümlerini yazmak bizim Diyanet'in iftira ve tezyif dolu raporlarında dinimizi istihfafa konu edildi. Neden kimse konuşmuyor. Özellikle bu raporda adı geçenler. Neden susuyorlar? Acaba buna çıkıp bir cevap verirler mi?
Yok yok yok.
Müslümanlık iddiasında olanlar, namuslu olnaktan korkmamalı.
Hükmü olmayanın hakkı da yoktur.
Otuz yıl önce beni felaket tellallığı ve karamsarlıkla suçlayanlar lütfen dönüşümlerine bir baksınlar.
Şeytan bile Müslümanların sapmasından kaçıyor.
Allah'ın-haşâ- elinden dünyayı ve hükmü almak isteyenler görün akıbetinizi.
Üzlüyormusunuz?
Evet, ama neye?
Allah doğru söyler.
Demokrat ve liberal Müslümanlar ise yalan söyler.
Müslümanlar bu ülkeyi bize vatan kıldı.
Bu ülkede batıcılar İslama söver.
Hırsızlar dağı taşı talan eder. Yağmanın adı ekonomi ve kalkınma olur. Anadolu insanı ölüyor Anadolu İslamı da yok oluyor.
Diyanet buyursun "tesettür"e hakaret edenler hakkında bir hutbe irad etsin.Ya da faiz yiyenlerin ve meşru görenlerin hükmünü açıklasın.
Etliye sütlüye dokunmayan; adeta zihin uyuşturucu hutbelerden ve hipnozdan Müslümanlar bıktı.
Ya uyanın, ya nereye de gidecekseniz çekin gidin.
Diyanet'in Müslümanlarca ( ismi geçenlerce de) önemsenmeyen polisiye raporunda biz aşağılanırken, Diyanet Camilerde din ve ahlaktan söz edemez.Hakkımı helal etmiyorum ve Allah katında raporu karalayanlardan şikayetçiyim.
Müslümansanız, Allah ve Rasulü'nün hükmünü siz söyleyin.
Laik İslam düşmanları niye bu kadar azgınlaşıyorlar ki?
Metroda viyak ciyak bağıran laik kadın, daha namuslu ve iffetli olduğu için ya da kendisinden daha iffetsiz olan birine mi bağırıyor.
Kahrolası demokrasi bir bizi korumuyor.
Her köpek efendisi için havlarmış.
Diyanet İşleri Başkanılığı metroda tesettürlü bir kadına sataşan dekolteli bir kadını neden kınamıyor?
Fakat dekolte cinsel tahrik nedenlerinden biridir diyen ilahiyat prof.unu yukarıdan aşağıya herkes telin etti.
Niye?
Bize namaz kıldırıp dinimizi yalnız bırakıyorsunuz.
Hocalarımız (ilim adamları, Camii hocaları değil, yanlış anlaşılmasın) Neden ahkama taalluk eden ayetleri hep unutturuyorlar? Dünyalık cezası olduğu için değil mi? Ya Allah yarın sorarsa, siz benim ayetlerimi neden unutturdunuz derse?
Çok merak etmeyin kimsenin gazaplanmasına gerek yok..
Müslümanlar İslamla değil köhnemiş, cahil, kaba, firasetsiz, cesaretsiz ve derinliksiz; tevhidi dışlamış "din ticareti" ve dinin "maşa" edinilmesi sonucu AKP'ye bu yetkileri verdiler.Allah hepinize soracak.
Bera'yı unuttunuz.
Bu hezeyanlar; AKP'Yİ de İslamı da Türkiye'de ebediyen yıkacak kadar tehlikeli.
Gözünüz aydın AKP'yi uyarmayan DİN Prof.ları Din uzmanları (!)
"Referanduma katılmamak belki Kur'an'a aykırıdır" diyen fıkıhçılar.
Alın size demokratik dininiz (!)
https://t.co/6YtmbpQJKP
Bizi kaybettiğiniz günü kazanmak sanmıştınız..
Halbuki kazanma ahiret yurdunu kaybetmenin adı değildi.
Dekolte,
Merdiven altı din eğitimi,
Asansör çıkışı,
Alimleri aşağılama,
Alimlerin dini söylemleriyle aşağılaması,
Din'in -haşâ-paspas edinilmesi, İslam'ın kimliklerde gizlenmesi!
Mehmet Emin Akın
1 note
·
View note
Bu konuda hadisi şerif bulunmaktadır. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir." (Buhârî, Ezân 30; Müslim, Mesâcid 249. Ayrıca bk. Nesâî, İmâmet 42; İbni Mâce, Mesâcid 16)
Cemaatle kılınan namazın evde veya çarşıda tek başına kılınan namazdan yirmi beş kat başka bir rivayette yirmi yedi kat daha faziletlidir.
İbnu Hacer, cemaatle kılman namazın sevabının münferid kılınan namaza nisbetle yirmi beş kat artışının sebebini, cemaate katılmaktan hâsıl olan yirmi beş ayrı faziletle izah eder ve bu faziletleri bir bir sayar. Cemaatle kılınan namazın kadrini anlamamıza yardımcı olacağı ümidiyle aynen kaydediyoruz. Kaydedilen her husus, rivayetlerden alınmadır. Bu sebeple açıklama fevkalade isabetlidir:
1. Namazı cemaatle kılma niyetiyle müezzine icabet ermek.
2. Vaktin evvelinde, erkenden gitmek.
3. Sükûnetle mescide yürümek.
4. Mescide dua ederek girmek.
5. Girince tahiyyetü 'l-mescid namazı kılmak (Hanefîlerde sünnetler bunun yerini tutar).
6. Cemaati beklemek.
7. Meleklerin, musalli için rahmet duaları ve istiğfarları.
8. Meleklerin musalli lehine şehadetleri.
9. İkâmete icabet.
10. İkâmet sırasında kaçtığı için şeytandan selâmette kalmak.
11. İmamın iftitah tekbirini bekleyerek durmak veya imamı hangi halde bulduysa hemen dâhil olmak.
12. İmamın ifiitah tekbirine yetişmek.
13. Safların düzeltilip, aradaki açıklıkların giderilmesi.
14. İmam "semi'allahu lîmen hamideh" deyince ona "Rabbena ve Ieke'l-hamd diyerek." cevap vermek.
15. Umumiyetle sehivden emniyette kalmak ve hata hâlinde imamın, tesbîh veya açma (feth) yoluyla uyarılması.
16. Münferid kılanı meşgul eden birçok şeyden uzak kalarak huşûya kavuşma.
17. Daha düzgün bir kıyafette olmak.
18. Meleklerin kanatlarıyla kuşatması.
19. Kıraatin güzelleşmesi ve namazın erkân ve âdabının öğrenilmesi antrenmanı. (Cemaate gitmekle bunlar hâsıl olur.)
20. İslâm 'm mühim bir şiarını izhar etmek.
21. İbâdet için toplanmada şeytanın burnunun sürtünmesi, kulluğa boyun eğme, tembelin gayrete gelmesi vardır.
22. Münafıklara has bir sıfattan ve "namazı terketti" şeklinde, hakkında düşülecek bir sûizandan selamet bulmak (uzakta kalmak).
23. İmamın selamına mukabele.
24. Zikir ve dua için teşkil edilen cemaatten ve kâmillerin bereketinin nakıslara sirayetinden istifade.
25. Komşular arasında ülfet ve kaynaşma nizamının kurulması ve namaz vakitlerine dayanışma husulü."
Bu yirmi beş hasletten her biri hakkında hadislerde ya bir emir, ya bir teşvik gelmiştir. Geriye kalan iki haslet de cehri namazlarla ilgidir:
1. İmam okurken susup dinlemek.
2. İmam (Fatiha'yı okuyup velâ'd-dallin deyince meleklerin "âmin"ine tevafuk etmek maksadıyla âmin demektir. Böylece, yirmi yedinin cehri namazla ilgili olduğu görüşü tereccüh eder (üstünlük kazanır). "
Yine Müslimde geçen bir hadiste Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur.
"Yatsıyı kim bir cemaat içinde kılarsa sanki gecenin yarısını ihya etmiş olur. Kim de yatsıyı ve sabahı bir cemaat içinde kılarsa geceyi ihya etmiş olur."Seyahatlerde ilk tedbir, namaz vakitlerinde durmayacağını tahmin ettiğiniz vasıtaya abdestli olarak binmektir. Çünkü her şeyden önce abdest varsa, mecbur kalınca hemen namazı kılma imkânı da vardır. Abdest yoksa fırsat olsa da namaz kılma imkânı yok demektir.
Bunu böylece ifade ettikten sonra, yolculuk sırasında bilinmesi gereken bazı mühim maddeler şöyle sıralanabilir:
1. Seyahatlerde içinde yolculuk yapılan vasıtanın, namaz vakti çıkmadan bir yerde duracağı ümit ediliyorsa namaz için beklenmelidir. Vakit içinde vasıtanın durduğu yerde hemen inip namazı normal şekilde kılmak tercih edilmelidir. Çünkü yerde kılınan namaz tamdır. Vasıta içinde koltukta kılınan ise eksiktir. Kıyamı, secdesi yarımdır. Tamı kılmak mümkün iken elbette yarımı tercih etmek uygun olmaz. Bu sebeple, sorumlulara namaz kılmak için müsait yerde durmasını teklif etmeli, vaktin sonunda da olsa namazları yerde kılmaya gayret gösterilmelidir.
2. Vasıtanın durmayacağına kanaat kesinleşmiş, vaktin sonuna doğru da yaklaşılmışsa, artık daha fazla beklemeye sebep yoktur. Namazı kazaya bırakmaktansa hemen oturulan koltukta mümkün olan nasılsa öylece kılınmalıdır. Koltuktaki oturuş namazda kıyam, biraz eğilmek rüku, biraz daha aşağıya eğilmek de secde olarak kabul edilir. Bu sırada başın öndeki koltuğa dayanması gibi bir mecburiyet olmaz. Başın ayakların ucuna bakıyor şekilde boşluğa secde etmesi yeterlidir.
3. Koltukta namaza başlarken ilk tekbiri kıbleye yönelik olarak almak güzel bir başlangıç olur. Ancak bu mümkün olmuyorsa kıbleye yönelme mecburiyeti kalkar. Böylece, otobüste abdestli bulunan kimse vaktin sonuna yaklaşınca namazını oturduğu yerde kolayca kılar.
4. Bütün bu kolaylıklara rağmen, yine de namazını vasıta içinde kılma fırsatını kaçırmış olan kimse için yapılacak iş, kılamadığı bu namazı en kısa zamanda hemen kaza etmektir.
5. Yolculuklarda kılınamayan namazlar, sonradan kaza edilirken yolcu namazı olarak kaza edilir. Yani seferi hükmünü almış kişiler yolculukta kazaya kalan namazlarını seferde oluğu gibi kısa kılarlar. Borç ne kadar ise kaza edilecek namaz da o kadar olur.
Sorularla İslamiyetAnnen var mı senin?
- Var tabiî.
- Ne iş yapar?
- Çamaşıra gidiyor.
- Sen ne olacaksın büyüyünce? - Ben mi? dedi. Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık. -Ben, dedi, boyacı olacağım.
- Ne boyacısı?
- Kundura boyacısı.
- Neden kundura boyacısı?
- Ya ne olayım? - Doktor ol, dedim. - Olmam, dedi. - Neden ?
- Olmam işte. - Neden ama? - Doktoru sevmem ki. - Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu ?
- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan.
- Ama annen iyileşti.
- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün, yemek yemedim ben.
- Peki, dedim, öğretmen ol. - Ben mektebe gitmiyorum ki. - Neden?
- Öğretmen beni dövüyor. - Neden?
- Yaramazlık ediyorum da ondan.
- Sen de yaramazlık yapma.
- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki.
- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim.
- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Bir kaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem mektepten kovdular.
- Çok fena yapmışsın.
- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. - Ne olmak istiyorsun ya?
- Boyacı olacağım dedim ya.
Sait Faik AbasıyanıkDüne kadar aboneydin harama;
Hep derdin ki: ''Sözüm geçer parama.''
Şimdi musallada, boşa arama ;
Banka vezneleri yok tabutların ,
Söyle, biraz avans versin putların !
Tapular bıraktın, valiz dolusu,
Vârisler şimdiden, kurdular pusu.
Niye getirmedin ? Hayret doğrusu ;
Gerçi, bagajları yok tabutların,
Bir taksi tutardı, sana putların...
Ahlâk felsefende, çağdaşlık maşa,
Üçbeş fâhişeyle, güreştin başa.
Haydi.. Bu gece de, kaçamak yaşa;
Gümüş şamdanları, yok tabutların,
Söyle, birkaç mum getirsin putların !
Hep aşkta kazandın(!),verdin kumarda,
''Dolaşmalı'' derdin, ''rakı damarda''
Biraz ayıldın mı bu son şamarda ?
Amerikan barı, yok tabutların,
Söyle de cin tonik versin putların !
Nerde şimdi, beş yıldızlı oteller ?
O hüzzam faslına, dem tutan teller ?
Nerde, o rakseden incecik beller ?
Dansözü, şantözü yok tabutların ,
Zil takıp oynasın, şimdi putların !
Yaşarken, sen de bir saplantı vardı;
Minâreler, sanki sana batardı.
Hele sabahları, tepen atardı;
Gördün ya.. Konforu yok tabutların,
Söyle de, bir döşek sersin putların !
Hani, "Kur'ân" diyen, sence yobazdı,
Hani, O yobaza, her zulüm azdı
Az önce mezarcı, yerini kazdı ;
Tahliye kapısı, yok tabutların ,
Söyle de bir avukat, tutsun putların.
Ne kadar büyüktü dindara kinin.
Hacıya, hocaya uzardı dilin.
Konuşsana mevtâ ! Bitti mi pilin ?
Oksijen tüpleri yok tabutların,
Söyle de bir nefes versin putların.
''Uyandım'' diyorsun, lâkin boşuna;
Gördün.. Bakmıyorlar hiç göz yaşına
Ey mevtâ !. Kaldın mı, yalnız başına?
İmdat düğmeleri, yok tabutların,
Üzülme.. Kurtarır (!) seni putlarınŞuayb peygamber zamanında bir adam,
"Allah benim birçok ayıbımı ve günahımı görüyor, suçlarımı biliyor, fakat lutuf ve keremiyle beni hesaba çekmiyor." dedi.
Hak Teâlâ Şuayb aleyhisselâma, o adamı şöyle uyarmasını emretti:
"Ey aklı kıt, doğru yolu bırakıp çöllere düşen zavallı! Bulunduğun durumunu tam tersine söylüyorsun. Sen kaç kere ceza aldın, farkında değilsin. Nefsinin isteklerinin esiri oluşsun, haberin yok. Ayağından başına kendini günahlara zincirlemişsin. Kalbin paslanmış, ilâhî sırları göremiyorsun. Bu neye bezer biliyor musun?
Demirci zenci olursa, duman onun yüzünde iz bırakmaz. Çünkü yüzünün rengi dumanla, isle aynıdır. Fakat beyaz tenli bir adam demircilik yaparsa, isin ve dumanın etkisiyle yüzü kararır."
Aynen zenci demirci gibi, kötülüğü âdet haline getiren insan, işlediği günahı görmez ve vizdan azabı çekmez.
Beyaz tenli demircinin yüzünde, anında duman lekesinin görüldüğü gibi iyilik üzere yaşayan gönlü temiz biri günahın tesirini anlar." Yâ rabbi, ben pişmanım" diyerek tövbe eder.
***
"Demirin paslandığı gibi kalpler de paslanır" buyuran Peygamber Efendimiz'e ashap sormuş:
"Onun cilası nedir yâ Resûlallah?" Peygamber Efendimiz (s.a.v),
"Zikrullahtır." buyurmuştur.
Kalplerimizi tövbe ve zikir ile temizleyip silmeliyiz. Günah işlediğimizde vicdan azabı çekmiyorsak, Allah'a iltica etmeliyiz. dualarınızda bizide unutmayın Allah razı olsun"Her kim haksız olarak öldürülürse onun velisine yetki verdik. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona yeterince yardım olunmuştur" (el-İsrâ, 17/33).
"Biz Tevrat'ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir" (el-Mâide, 5/45).
Kısas hükümlerinin önceki semâvî dinlerde de bulunduğunu Kur'ân-ı Kerîm bildirmektedir. Yahudilerin mukaddes kitabı Tevrat'ta bugün konu ile ilgili şu kurallar yer almaktadır:
"Bir kimseyi vurarak öldüren kimse, mutlaka öldürülecektir" (Çıkış: 21/13).
"Bir kimsenin komşusuna kini olur ve onu hile ile öldürürse, öldürülmesi için onu mizbahından bile alacaksın" (Çıkış: 21/14).
"Bir kimse bir adamı öldürürse mutlaka öldürülecektir " (Levililer: 24/17).
Kasten ve taammüden öldürmenin kısası gerektirdiği konusunda görüş birliği olmakla birlikte kasıt ve taammüdün karinesi üzerinde görüş ayrılığı vardır. Ebû Hanîfe'ye göre, bir uzvu bedenden ayırabilecek bir silâh veya âlet ile işlenen öldürme fiili, kasten ve amden işlenmiş sayılır. Keskin demir, taş, ağaç ve benzerleri ile bir kimseyi öldürmek gibi. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed'e göre, ister öldürücü âlet ile olsun, ister ölüme götüren bir eylem ve fiille olsun, işlenen öldürme suçu "kasten" sayılır. Denize atmak, yüksek bir yerden düşürmek ve zehirlemek bunlar arasında sayılabilir. İmam Şâfiî'ye göre, bedene batan veya kesici âletlerde olduğu gibi genellikle ölümü doğurabilecek bir şeyle öldürmek de "taammüden öldürme" kapsamına girer (el-Kâsânî, Bedâyiu's Sanâyi', Beyrut 1401/1982, VII, 233 vd.).
İslâm hukukçuları yukarıda verdiğimiz ayet ve hadislere dayanarak, kasten öldürme ve yaralamalarda kısasın uygulanacağında görüş birliği içindedir. Ancak, İslâm'da kısas şahsî şikâyete bağlı bir ceza olarak kabul edilmiş, âmme cezası sayılmamıştır. Çünkü kamu düzeni sadece suçlu ile mağdur taraf arasında bozulmuştur. Onlar anlaşır, barışır ve helalleşirlerse Devlet düzenini ilgilendiren sakıncalar ortadan kalkmış olur. Bu nedenle, kendisine karşı müessir fiil işlenen kimse veya ölüm hâlinde, ölenin velisi affederse kısas düşer (bk. el-Kâsânı, a.g.e., VII, 241 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, İstanbul 1333, II, 330; Abdulkadir Udeh, et-Teşrîu'l Cinî'l-İslamî, Kahire 1959, I, 79, 663 vd.).
Kısas affedilince, ayrıca diyet hakkının da düşüp düşmediği, suçlunun rızası olmadan diyet istenip istenemeyeceği konusunda iki görüş vardır:
Ebû Flanîfe ve İmam Mâlik'e göre, öldürülenin velisi ya kısas ister, ya da affeder. Veli, suçlu ile diyet üzerine anlaşmazdan önce kısas hakkından vazgeçerse, diyet isteme hakkı da kendiliğinden düşmüş olur. İmam Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise; velî seçimlik hakka sahiptir. Ya kısas uygulanmasını ister, ya da kısası affeder ve diyet alır. Affetmenin anlamı kısasın diyete dönüşmesi demektir ve bu, suçu işleyenin rızâsına da bağlı değildir (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 241; eş-Şevkanî, a.g.e., VII, 7 vd.; Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1986, I, 136, 137).
Ölen kimseye bedel olarak verilen mal veya nakit paraya "diyet" denir. Bu, öldürülenin mirasçılarına verilmesi gereken mâlî bir bedeldir. Yaralama, uzvu koparma veya sakatlama gibi müessir fiillerde mağdura verilmesi gereken bedele erş adı verilir. Diyet ismi kimi zaman erş yerine de kullanılır. Elin diyeti gibi (İbn Âbidîn, Reddü'l-Muhtâr, Mısır 1307, V, 504; el-Meydânî, el-Lübâb, Kahire 1374).
Hz. Peygamber ve ilk dört halife döneminde belirlenen diyet miktarları şu mal veya nakit paralardan birisidir: a) Yüz deve, b) Bin dinar (miskal) altın, c) On veya onikibin dirhem gümüş, d) İkiyüz tane sığır, e) İkibin koyun, f) İkiyüz takım elbise (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 254; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 504; İbn Hazm, el-Muhallâ, Kahire 1350-1352, X, 759).
Yaralamaların tazminatı olan erş miktarlarından bir bölümü hadisle belirlenmiştir. Meselâ; el kesme suçunun erş'i, tam diyetin yarısıdır, diş kırmada erş, tam diyetin onda biri kadardır. Prensip olarak; vücutta tek bulunan organlar için tam diyet, çift organların her biri için yarım diyet, dört tane olanların her biri için dörtte bir diyet gerekir. Nass'larda tayin ve takdir edilmeyen durumlarda, tazminatın miktarını hâkim belirler (bk. Eş-Şevkânî, a.g.e., VII, 61 vd.; el-Kâsânî, a.g.e., VII, 252 vd.; İbn Kudâme, a.g.e., VIII, 57-58).
Kur'ân-ı Kerîm'de; "...göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır" (el-Maide, 5/45) buyurularak, ölümün dışında kalan müessir fiillere de kısas hükmü getirilmiştir.
Hz. Peygamber devrinde bir kadın bir câriyenin dişini kırmış, câriye tarafı diyeti kabul etmeyerek, kısasta israr etmişti. Ashâb-ı kiramdan Enes b. en-Nadr, kısâsen dişin kırılmasına karşı çıkınca, Rasûlüllah (s.a.s); "Ey Enes!. Allâh'ın kitabında ceza kısastır" buyurmuştur. Câriye tarafının suçluyu affettiğini bildirmesi üzerine Allah Rasûlü onların bu affı sebebiyle kazandıkları manevi dereceyi şöyle ifade buyurmuştur: "Allâh'ın öyle kulları vardır ki Allah'a yemin etse, Allah onu yemininde yalancı çıkarmaz" (es-Şevkânî, a.g.e., VII, 26, 27).
Yaralama ve sakatlamalarda kısasın uygulanabilmesi için, suçun kasten işlenmesi yanında şu şartların da bulunması gerekir:
a. İki yer arasında eşitlik,
b. Eşitliği sağlamanın mümkün olması;
c. Daha fazla veya daha eksik bir uygulama ile zulüm yapılmaması.
Bu çeşit suçlarda af, kısasın diyete dönüşmesini sağlar (bk. el-Kasânî, a.g.e., VII, 297; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 485).
Mafsalından kesilen veya kesilmediği halde sakatlanan kollar ve bacaklar, kemiğe kadar dayanıp, kemiği ortaya çıkaran yaralarda da kısas uygulanır (Ömer Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, İstanbul 1976, III, 80 vd.)
Kasten adam öldürme fiilinden dolayı kısas uygulanabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:
a. Suçu işleyenin âkıl ve bâliğ olması gerekir. Akıl hastası veya küçük çocuk işlediği bir cinayetten dolayı diyetle yükümlü tutulursa da, kısas hükümleri uygulanmaz. Bunların kasten işleyecekleri suç, hata hükmünde olup, bundan dolayı mirastan ve vasiyetten de mahrum olmazlar.
b. Öldürme fiilinin kasten işlenmesi gerekir. Bir kimseyi hata veya sibh-i amd suretiyle öldüren kimseye kısas uygulanmaz.
c. Katilin, suçu serbest iradesiyle işlemiş olması gerekir. Öldürülme veya bir uzvun sakatlanması gibi bir zorlama (ikrah-i mülcî) altında işlenen suçlarda, Ebû Hanife ve imam Muhammed'e göre, kısas veya diyet zorlayan üzerine gerekir. Ebû Yusuf'a göre, burada zorlayana yalnız, üç yılda ödenmek üzere diyet lâzım gelir. İmam Züfer'e göre ise, zorlama, kısasa engel değildir.
d. Öldürülen, öldürenin fer'i, yani çocuk veya torunlarından biri olmamalıdır. Oğlunu, kızını veya torununu öldüren kimse için diyet, ta'zîr ve mirastan mahrumluk gibi hükümler uygulanırsa da, kısas gerekmez. Hadîs-i şerîtte; "Babaya, çocuğundan dolayı kısas uygulanmaz" buyurulmuştur (bk. Tirmizî, Diyat, 9; Dârimî, Diyat, 6; Ahmed b. Hanbel, I, 16, 22).
Ancak baba, anne, dede ve nine gibi usûlünden birisini kasten öldüren kimse hakkında kısas uygulanır.Başarılı kadın;
Güvenilen, şükreden dua eden kadındır..
Öğrenen, öğreten, bilinçli ve faydalı şeyler okuyandır...
Haramlara karşı dikkatli olup, haramlardan taraf kendisini koruyabilendir... Sıla-i rahime dikkat ederek,
kul hakkı, komşu hakkı ve eşinin haklarını koruyabilen kadındır..
.
Başarılı kadının boş vakti yoktur...
Her anı ibadet, hizmet ve islami faaliyetlerle doludur...
Çalışkandır, temizdir ve de sabırlıdır...
Lüks ve israfı yoktur.. Yemek masasına yiyebileceğinden fazlasını, giysi dolabına giyebileceğinden fazlasını koymaz. !
.
Televizyon dizileri, magazin dergileri, müzik onun evine uğramaz.!
Sabah uyandığı zaman bakara suresini açarak hem dinler hem de işini yapar... Dışarıdan gelecek insi ve cinni şeytanları kovmuş olarak gününe hayırla başlar...
Evinde çocuğuna öğretmen, eşine öğrenci olur...
.
Başarılı kadın;Namazlarını geciktirmez..Sade bir yaşamı vardır..
Eşine sıkıntı vermez.. Eşinin eve geldiği vakit onu temiz kıyafetlerle ve güler yüzle karşılar.. Eli açık ve misafir perverdir...
Evi her daim düzenli ve temizdir..
İslam davasında büyük rolünün olduğunu bilir ve durmadan islam uğrunda birşeyler yapmaya çalışır. Sergüşt kadınlar gibi devamlı sokaklarda, çarşı pazarlarda dolaşmaz. !
.
Başarılı kadın erişilmez bir kale gibidir.
Kiminle ve nerede ne konuşması gerektiğini iyi bilir...
Merhametlidir, yumuşak kalplidir. İnsanları yargılamaz,
kusurları örtendir. Nezaket sahibidir yeri geldiğinde teşekkür etmesini de özür dilemesini de bilir...
.
Asiye'den sabrı, Meryem'den iffeti alır...
Hatice'den vefayı, Aişe'den sadakatı alır...
Gıybet etmez, gıybet dinlemez, gıybet edilen ortamda bulunmaz.!
0 notes