…SEVGİLİM İHANET…
Kelimelerin hastalıkları varsa eğer,”ihanet” mutlaka cüzzamlı olmakla suçlanmıştır.Oysa, soluğumuz kadar yakındır da biz onu bambaşka yerlerde ve kendimizden çok uzakta bilmeyi yeğleriz.İhanet hayatımızın ta kendisidir,dikkatli bakın, göreceksiniz.
İhanet daima iki uçlu.Gerçekleşmesi için bir muhatap gerekli ve bu yanıyla aşka benziyor.Bu yüzden değil mi ki ihaneti yaşayanlar,büyük aşkları yaşayanlar kadar ünlü ve daima çift isimle anılıyor bu öyküler.Habil ile Kabil söz gelimi.Leylâ ile Mecnun .En trajik olanı galiba İsa’nın son akşam yemeği ve İşte insan. Hıristiyan batıda her şey bu çok eski ihanetin etrafında döner ve çarmıhlar artık daima omuzlardadır.Sezar’ı asıl öldüren yediği hançerden daha çok Brütüs’ün,olmaması gerektiğine inandığı bir yerdeki mevcudiyetini görmesidir.Genç Osman için de öyle. Evvelâ sarayının kapısını emanet ettiği bostancılar ardına kadar açarlar bâb-ı hümayunu ihtilâlcilere,ardından o kadar güvenerek sığındığı Yeniçeriler emanete ihanet ederek alıverirler “Osman Çelebi”nin canını.Gerçi Yeniçeriler çok çaba sarf etmişlerdir ama artık kaldırılmış bulunan 28.ortanın adı yoklamalarda her okunuşunda yeri göğü inleterek yok olsun diye bağırmaları bile alınlarındaki bu ihanet lekesini temizlemeye yetmez. Esasen Genç Osman’a ihanet edenler arasında kısacık saltanatında tutulan güneş ve yüzlerce yıldan beri ilk kez donan Boğaz sularının da kendine özgü bir yeri olması gerek.Halk, ölümüne o kadar çok ağlayacağı padişahın ,sağlığında uğursuzluğuna inanmıştır.
Osmanlı’yı kuşkusuz çok az şey Kırım Hanı Murad Giray’ın Viyana kapılarındaki ihaneti kadar yaralamıştır.Üstelik Giray, bilerek yapmaktadır:Bilirim,dine sığmaz,ihanettir cümlesini sarf etmiş olması bile tutmakla yükümlü bulunduğu köprüyü müttefik kuvvetlere hoyratça açmasına mani olamaz.
Osmanlı’yı çokça meşgul eden eşine az rastlanır bir başka ihanet de Abdülmecid’in dördüncü ikbali Serefraz’ın yarattığı ve neredeyse bir milli gaileye dönüşen “aile faciası”dır. Fazlasıyla kıskanan ve kıskanılan bir kadın olan Serefraz, Dolmabahçe’den ayrılarak Yıldız Kasrı’na yerleşmiştir. Sık sık kasra gelen Abdülmecid’i içeri almakta çok cömert davranmayan dördüncü ikbal üstelik Küçük Fesli lâkabıyla tanınan bir Ermeni delikanlısının aşkına karşılık vermektedir.Hanedana mensup bir kadının açık ihaneti özellikle sarayı çok rahatsız eder.Ailesi tarafından Adalar’a kaçırılan delikanlının Sultan’a duyduğu aşk yüzünden tekrar İstanbul’a dönmesi ise saray mensupları tarafından öldürülmesinden başkaca bir sonuç vermez.Ailesi delikanlının İngiliz,Fransız ve Rus sefaretlerine baş vurarak takibat açılmasını isterler ve mesele İstanbul’u uzun zaman meşgul eder.Bazı kaynaklarda rastlamamıza rağmen bu hikâye oldukça inanılmaz.Asıl inanılmaz olansa bunca hadiseden sonra Serefraz’ın hâlâ padişah nezdindeki kıymetini muhafaza edebilmiş olması.
İhanet Osmanlı hanedanından hiç uzak değil.Bütün saraylar kadar Osmanlı sarayının da içinde.Yavuz’un kızı Fatma Sultan, bir kişiye düştüm ki beni kelb hesabına saymaz…bir hil‘atini görmedim,bir kaftanını giymedim.Dul avret gibi dirilürüm cümleleriyle evliliğinin ve düşlerinin ihanetine uğradığını ,çok sade bir lisanla ve döneminde her hangi bir genç kadının yapabileceği tek şeyi yaparak babasına aktarır.
Fakat muhteşem ihanetleriyle Kanuni yine -bir Osmanlı trajedisi varsa- baş roldedir.İlki elbet Şehzade Mustafa etrafında biçimlenir.Nizam-ı âlem uğruna şehzade katline izin veren kanunname bir yana,Mustafa’nın katli esnasında Kanuni’nin başını çadır aralığından uzattığı rivayeti ve bunu böyle de gösteren minyatür asıl ihaneti vurgulamakta.Ve ihanete tepkiyi.Az rastlanır bir düğünle Kanuni’nin resmi eşi olmayı çok kolay başaran ve vak’anüvislere bakılırsa nikâhtan sonra muhteşem kocasının ihanetine hiç uğramayan Hürrem’in Kanuni’yi bu ihanete hazırlaması çok kolay olmamış olmalı.Ama aynı şey sadece ecel celâlilerinin aldığı Mustafa Han ile sınırlı kalmayacak ve Hürrem, isminin başındaki makbul sıfatı kısa zamanda maktul’e dönüveren İbrahim Paşa’nın öyküsüne de girecektir. Makbul İbrahim Paşa , damatların başka kadınlarla düşüp kalkması katiyen yasaklandığı halde ;Yavuz’un kızı,Kanuni’nin kardeşi gibi bir sultan olan eşine ,Muhsine adlı bir kadınla ihanet etmektedir.Kuşku yok ki,İbrahim’in sonunun hazırlanmasında bu ihanetin payı hiçti.O, seher semasında çokça ışık saçmaya başlayan bir yıldızcıktı ve muhteşem bir güneşin kaçınılmaz ihanetine uğradı.Her türlü ihtimale açık bir ikbal yolunu ayakları dibine sererken daha başlangıçta Kanuni , İbrahim Paşa’ya , kendi sağlığında bir zarar gelmeyeceğine dair yemin etmişti.Bu yüzden katline karar vermesi çok kolay olmadı.Kanuni hakkında bir eser sahibi bulunan Fairfax Downey’e bakılırsa, uyuyan kimse hayatta değildir,uyku ölüme benzer ve insan o esnada hayatla kendisini bağlayan her hangi bir bağdan müberra bulunur mealindeki ayetden hareketle İbrahim
Paşa, Kanuni uyuduğu bir esnada maktul edildi.Fakat Paşa kim bilir kendisini ölmeden önce öldüren bu ihanete uğradığı esnada,Kanuni’nin uyumakta olduğu yan taraftaki odasında aniden uyandığı ve onu Hürrem Sultan’ın teskin ettiği rivayet olunur.
Edebiyatımız,tümüyle sanat ve edebiyat ihanet güzellemeleriyle doludur.En masumları Suat ve Necip’tir kuşkusuz ve Eylül bir ihanetin öyküsü. Duygularda da kalsa ihanetin kirinin mutlak temizlenmesi gereği Mehmed Rauf’u da etkiler.Romanın sonu Mehmed Rauf’un yapabileceği en uygun şekilde gelirken ve o kadar acıdığımız ve anladığımız dahası masumiyetine tanıklık edebileceğimiz Suat ve Necib’in günahını bu dünyada ateş temizlerken ,biz galiba hangisinin daha az dürüst olduğunu düşünmek zorunda kalırız : Romanın kuralarının mı,yaşamın kuralarının mı?
İhanetin ism-i faili sabıkalı bir kelime:Hain.Ama ihanetin ism-i faili hain ise eğer bütün o Lady Makbetler,Fintenler,Therese Raquınler, Bihterler’le birlikte bizzat yazarına göre göre içindeki mücadele herhangi bir meydan savaşında bir komutanın verdiği mücadeleden daha az olmayan Vadideki Zambak’ın Henriette’i ,Halide Edib’in Seviye Talip’i,Suat ve Necip ,oyunu toplumun kurallarına göre değil de kendi vicdanının ve erdeminin kurallarına göre oynamaya kalktığı için kaybeden Anna hep hainlerdir.Bu iki grubu ayıran ve onları gözümüzde bayağı veya masum kılan şeyse,yazarın bakış açısından başka bir şey değildir çoğu kez.Çünkü yazar,bütün düşüncelerimizi yönlendirebilecek bir büyücüdür.
Anna Karenina romanı karlı bir günde ve bir tren istasyonunda başlar.Bir başka karlı günde ve bir başka tren istasyonunda biter.İlkinde Anna,toplumun saygıdeğer bulduğu sadık bir eş,iyi bir annedir.Ve çok güzel bir kadın.Sonunda ise, aristokrat Rus toplumunun gizlice yaşanmasını rahatlıkla onayladığı yasak aşkını, meşru zemine çekemediği noktada , gizlice yaşamayı onuruna yediremeyerek açıkça yaşadığı için dışlanmış bir kadın.Artık iyi bir eş ve iyi bir anne değildir.Ama yine çok güzel bir kadın.Kendi güzelliğinin ihanetine uğrayacağı yılların hızla yaklaştığının farkında,usulca bırakır kendisini bir trenin tekerlekleri altına.Çünkü güzellik ihanet eder ve doğrudur kadının iki kez öldüğü.
Tolstoy,Anna Karenina’yı içindeki Anna Karenina’nın aynı olarak anlatabilmiş midir,bilinmez ama kaç yazar,kaç şair dil’in kendisine ihanetinden müşteki değildir?Kuşkusuz hiç. Hamid’in yakalayamadığı,ancak susmak veya pek karanlık bir şey söylemek olarak tanımladığı bir şiir,dilin ihanetine karşı geliştirilmiş bir müdafaa maskesi değil midir?Akif,ağlarım ağlatamam hissederim söyleyemem /dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım mısralarını ağlarken , Orhan Veli anlatamıyorum çığlığıyla anlatmaya çalışırken hep bu ihanetten müşteki değil midirler?Haşim şiiri anlaşılmaktan ziyade duyulmak zeminine çekerken,Ahmet Cemil şiir lisanını baştan ayağa bir insan,adeta konuşan bir ruh olarak tanımlarken aynı şeyi söylemiyorlar mı?Şiire kadar uzanmaya gerek yok.Derdimiz hep anlatamamak ve anlaşılamamak değil mi?Ben öyle demek istemedim cümlesi ile başlayan boğucu koridorların aşılması ne kadar zordur.Ardından gelen böyle demek istedimler de daha fazla ifadeye muktedir değildir. Üstelik bize hep ihanet eden dile rağmen bizi en iyi anlayacak olanı beklemiyor muyuz sürekli?Ve bizi en iyi anlayacak olanı bulduğumuzu zannettiğimiz her defasında yeni bir ihanete hoş geldin demiyor muyuz?Ve o her defasında yanlış kişi çıkmıyor mu?
Gerçek şu ki ,kalplerin dili olsaydı,dilin ihanetine uğramadan birbirlerine daha çok şey anlatabilirlerdi.Belki Cocteau’nün bahsettiği gibi bir şairi yanlış anladığımız için sevmekten vazgeçebilmemiz için de, Paul Eluard’ın görüşünün gerçek olması ve bizim artık kelimelere ihtiyaç kalmadan şiiri kafa ile okuyabileceğimiz günlerin gelmesi gerekli.Ama galiba o zaman da ne şiir kalır,ne nesir.
Sevgilim dil’in ihaneti,sevgilim şiir çünkü.
Ve sevgilim ihanet.
Sevgilim ihanet,çünkü hayatın kendisi bir ihanete dönüşür yüzümüzde ter damlaları belirdiğinde ve ayaklarımız suya değdiğinde.Bir de bakarız ki birileri,bizimle hiç ilgisi olmayan birileri bizim için enine boyuna ölçerek hem de, bir oyun hazırlamışlar ve al demişler,yaşa,işte senin hayatın.Sesleri ne kadar ılık ve inandırıcıdır oysa.Ne kadar güven verici.Ve biz ayaklarımız suya değecek kadar kısa geçen bir zaman içinde,hayatımızın ihanetine uğradığımızı fark ederek çığlıklar atmaya başlarız.Bu çığlıklarımızı pek de ciddiye almayarak ,yaşıyor ve tahammül edebiliyorsan senindir biçimindeki imalarını dostun ciddiye ne kadar alsak da,içimizdeki fotoğrafın dışımızdakinden farklı olduğu gerçeği hiç bir zaman değişmez.
Önce anılarımız ihanet eder bize,teker teker bırakıp giderler.Her ihanet bir terk ediştir çünkü.Üstelik ne kadar kendisi olarak kalacağını vaad etse de ne dönen aynı kalır,ne bekleyen.Öyleyse her gidiş bir ihanettir,her ihanet bir gidiş.
Baharla yorumlamaya kalkarız hayatı kimileri.Baharın kendisi de bütün ihtişamına rağmen koskoca bir ihanete dönüşür.Beşir Ayvazoğlu,her ne kadar çiçeklerin faniliği onların bizi mutlu eden güzelliklerinin garantisidir derse de,felsefi boyutta sağlam duran bu görüş, saltanatını ilân eden duygu olunca,o kadar ikna edici değildir.Çok kısa bir zamana sığdırılmış bir gül fırtınası,siz her ne kadar bir güle dönüşebilmeyi mantıksızca ve çılgınca bekleseniz de geçer gider.Mehtabı ve yıldızı da terkisine alarak.Kent git gide küçülür,yok olur.Geriye ne bahar kalır,ne gül,ne şiir.
Hafızamızın ihaneti de hiç zor değildir.En gerektiği anda dilimizin ucuna geliveren bir iki mısraın sislendiği veya tümüyle silindiği anlar ne acıdır.Veya her anını ve görüntüsünü hıfzetmeye,zihnimize kazımaya çalışsak da çok sevgili bir beraberlikten geriye kopuk cümleler ve görüntülerle salt bir duygu yumağından başka bir şey kalmaz.Üstelik o duygu yumağı da yeteri kadar açık değildir ve bir gün,ve bir gün silikleşen bir hayali de beraberine alarak sessiz sedasız çekip gider.
Hayret bile edemeyiz.
Yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti hiç gecikmez.Her gün aynada gördüğümüz o çehrenin on yıl önceki biz olduğuna kimi inandırabiliriz?Dahası on yıl sonraki biz de bu değilizdir.Hiç gecikmez yüzümüzün ve bedenimizin ihaneti. Cemil Meriç’i gözleri terkeder,Beethoven’i kulakları. Son ihaneti kalbimiz yapar.Bir gün,hiç nedeni yokken bir gün usulca duruverir.Oysa kul yapısı bir cihaz hâlâ ses vermektedir veya şairin dediği gibi kolumuzdaki saat hâlâ işlemektedir .
Üstelik sevgilimiz de ihanet eder bize.Aniden,belki sebepsiz ve ne kolayca başka ve tanınmayacak bir şeye dönüşür.Artık o gitmiştir ve yok olmuştur.Padişahlar cariye çıkar , cariyeler halayık.Oysa biz ona gelebilmek için ne çok şey terk etmişizdir.Bir başka deyişle ne çok ihanet etmişizdir.
Sonra aşkın kendisi .Uğrunda karşılıklı ihanetlere kalkıştığımız ve katlandığımız aşkın kendisi.Hiç zor değildir ihaneti.Hiç bitmeyeceğini sandığımız,bizi var ettiğine inandığımız,Cemil Meriç’in ifadesiyle gizlideki dörtte üçümüzü görünür kılan aşk hiç sebepsiz,hiç ölmeyeceğini sandığımız bir yerde bizi arkamızdan bıçaklar ve usulca çekip gider. Birden gözümüzdeki perde kalkar,bütün çirkinlikler ve çıplaklıklar görünür,cennetten kovuluruz.Utanç kalır geriye,pişmanlık.Oysa aşk pişman olmamak diye tanımlanır.Şarkılar ihanet eder,eskisi kadar güzel değildirler.Şiirler yere yığılır birden,kanatları kopar gecenin.
Rüzgâr küçülür,yağmur fazlalık gelir bize.
Ve ışık söner.Geride kalan her şey sarıya boyanır .
Ama ihanetin bir rengi varsa mutlak gri olmalıdır.
Dostların ihaneti kadar hiç bir şey acı değildir.Ve nedense hep de böyle olur ve biz ,bize en son ihanet edeceğini sandığımız kişinin ihanetine uğrarız ansızın.Artık bir parça Sezar olmuşuzdur.Bir yıldızlar kalır geriye,onlar da gözyaşlarının sıcaklığını duyamayacağımız kadar uzaktadırlar.Oturup hem kendimiz hem yıldızlar için ağlarız,göz yaşlarımız tükenir.Dostların ihaneti kadar hiç bir şey acı değildir çünkü.Hocam Kaya Bilgegil’in kim bilir sigarasına hitaben söyleyebilmek için kaç dostunun ihanetine uğraması gerektiği şu mısrada olduğu gibi:
Zehir de olsan insanların ihaneti kadar acı değilsin.
Fakat en korkuncu,en dayanılmazı kendi kendimize ihanetimizdir.Kendi kendimizi hiç terk etmeyeceğimizi sanırken bir gün bakarız ki tükenmiş,yok olmuşuz.Eski doğrular terk edilen doğrulardır.Yerine koyulacak yeni doğrularımız varsa bir hainizdir,o da yoksa sadece bir hiç.Oysa yanı başımızda hiç dönmeyenler,dönse de tükenmeyenler bahar goncaları gibi boy vermektedirler ve kentin sokakları sabahın saat sıfır dörtlerinde yeni şarkılara ve şiirlere gebedir.Uyku bizi kollarına çeker.
Uyku.
Sevgilim uyku.
CÜMLE KAPISI - NAZAN BEKİROĞLU
2 notes
·
View notes
Daha 11 Yaşındaydı: Çocuk işçi, asansör kabinine sıkışarak yaşamını kaybetti
Adana'da bir tekstil imalathanesinde çalıştığı iddia edilen, 11 yaşındaki Ahmet Avan, asansör kabiniyle duvar arasına sıkışarak hayatını kaybetti.
Çocuk işçi, asansör kabinine sıkışarak yaşamını kaybetti
Alınan bilgiye göre, 11 yaşındaki Ahmet Avan, merkez Seyhan ilçesi Kocavezir Mahallesi'ndeki bir tekstil atölyesinin asansör kabiniyle duvar arasına sıkıştı.
İşçilerin durumu fark etmesi üzerine olay yerine itfaiye ekipleri yönlendirildi. Ekiplerin sıkıştığı yerden çıkardığı çocuğun yaşamını yitirdiği belirlendi. Çocuğun cenazesi, otopsi için Adana Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.
Adana iş güvenliği raporu
Adana'da yaşanan iş kazaları ve meslek hastalıkları
Adana ve çevresinde resmi iş sağlığı ve güvenliği kayıtlarına göre 2013’den bu yana 56.981 iş kazası, 393 iş cinayeti yaşanmış, 34 kişiye meslek hastalığı tanısı konmuştur. 2022 yılında iş kazası geçiren kişi sayısı 10.196 olmuş, kayıp gün sayısı ise 93.955 olarak kayıtlara girmiştir. Bununla birlikte 2022 yılında 1’i kadın 43 kişi iş cinayetleri sonucu yaşamını yitirmiştir. Yine 2022 yılında 7 kişiye meslek hastalığı tanısı konmuştur.
Read the full article
0 notes
Hamilelere yazı sağlıklı geçirme tavsiyeleri
https://pazaryerigundem.com/haber/176243/hamilelere-yazi-saglikli-gecirme-tavsiyeleri/
Hamilelere yazı sağlıklı geçirme tavsiyeleri
Yaz dönemine denk gelen hamilelik süreci bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Hamilelerin sıcak ve nemli havalara karşı önlem alması ve bilinçli olması gerekiyor.
İSTANBUL (İGFA) – Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Meltem Çam, “Özellikle su ve mineral kaybının yüksek olduğu sıcak günlerde sıvı alımı, hafif beslenme tarzı ve uygun saatlerde egzersiz önemli” uyarısında bulundu.
Hamilelikte kilo artışıyla birlikte gelen hareketsizlik, bebeği aç bırakmama düşüncesiyle yapılan beslenme hataları ve yeterli miktarda su içmeyi ihmal etme gibi faktörlerin sıcak havalarda daha ciddi sorunlar yaratabildiğine dikkat çeken Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Meltem Çam, “Eğer hamile kadının vücut ısısı 38.5-39 derece olursa dehidratasyon yani susuz kalma ve sıcak çarpması gibi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Sıvı kaybı, ‘Braxton Hicks’ denilen kasılmaların da nedeni. Bu nedenle özenli ve bilinçli bir yaz hamileliğiyle sıcağın olumsuz etkilerinden hem hamilelerin hem de doğacak bebeklerin korunması mümkün” dedi.
Dr. Meltem Çam, yaz sıcaklarında hamilelerin bu süreci daha sağlıklı ve konforlu atlatmaları için şu önerilerde bulundu:
KIYAFET
Pamuklu, hafif, ince ve özellikle açık renkli kıyafetler seçilmeli. Dışarı çıkarken güneş gözlüğü kullanılmalı. Rahat ve terletmeyen ayakkabılar tercih edilmeli. Uzun süre ayakta durulmamalı ve otururken ayaklar hafif yükseltilmeli.
BESLENME
Hafif, yağsız ve sebze ağırlıklı beslenilmeli. Aşırı tuzlu yiyeceklerden kaçınılmalı ve bol su tüketilmeli. Kişinin alması gereken günlük su miktarı kayba göre ayarlanmalı. Özellikle dış mekanlarda sıvı kaybı artacağı için böyle durumlarda saatte en az 1 bardak su içmeye özen gösterilmeli.
SERİNLEME
Soğuk suda vücut dinlendirilmeli. Bu önlem gün içinde fazla terlemenin önüne geçer. Ayrıca aşırı terlemenin sıcak havalarda mantar enfeksiyonlarına yol açabildiği de unutulmamalı.
TATİL
Tatile çıkmadan önce anne adayının tüm rutin sağlık kontrolleri tamamlanmalı. Tatilde dikkat edilecekler konusunda da mutlaka doktora danışılmalı.
EGZERSİZ
Egzersiz için sabahın erken saatleri veya akşam saatleri tercih edilmeli. Yüzme, hamileler için en iyi aktivitelerden biri bu yüzden fırsat buldukça yüzmeye çalışılmalı.
GÜNEŞ
Direkt güneş ışınlarından kaçınmak önemli. Öğle saatlerinde uzun süreler dışarıda vakit geçirilmemeli ve dışarı çıkarken en az 30 faktörlü güneş koruyucusu kullanılmalı.
Tüm bu önlemler çoğul gebeliklerde de geçerli. Annenin yükü çoğul gebeliklerde daha fazla olacağı için tüm bu önerilere daha dikkatli ve özenle uyulmalı.
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
Kadın hastalıkları , Burun estetiği , Genel cerrahi
Sağlıklı ve güvenilir bir gelecek için doğru adrestesiniz! www.bilgehastanesi.com.tr, kadın hastalıkları, estetik cerrahi ve genel cerrahi alanlarında hizmet veren öncü bir sağlık kuruluşudur. Değerli hastalarımıza en üst düzeyde sağlık hizmeti sunmak için alanında uzman hekimlerimizle birlikte çalışıyoruz. Kadın sağlığı konusunda titizlikle çalışan uzmanlarımız, kadın hastalıkları alanında geniş bir yelpazede hizmet sunmaktadır. Doğum öncesi ve sonrası bakım, jinekolojik muayeneler, tüp bebek tedavileri ve daha birçok konuda hastalarımıza destek olmaktayız. Hastalarımızın sağlıklı bir yaşam sürmeleri için gereken her türlü tedavi ve destek Bilge Hastanesi'nde mevcuttur. Burun estetiği
Estetik cerrahi konusunda da Bilge Hastanesi güvenilir ve başarılı bir referanstır. Uzman estetik cerrahlarımızla yüz estetiği, meme estetiği, vücut şekillendirme gibi birçok estetik cerrahi operasyonu başarılı bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Hastalarımızın bireysel tercihlerini ve beklentilerini ön planda tutarak en doğal sonuçları elde etmek için çalışıyoruz. Ayrıca genel cerrahi alanında da uzman ekibimiz tarafından ciddi hastalıkların tanı ve tedavisi yapılmaktadır. Ameliyatlar öncesi ve sonrasında hastalarımıza gerekli tüm destek ve bilgilendirme sağlanmaktadır. Bilge Hastanesi, hasta odaklı yaklaşımı, modern tıbbi donanımı ve alanında uzman hekimleriyle sizlere en iyi sağlık hizmetini sunmak için çalışmaktadır. Sağlığınıza değer veren, güvenilir ve uzman bir sağlık kuruluşu arıyorsanız, www.bilgehastanesi.com.tr adresimizi ziyaret ederek detaylı bilgi alabilir ya da randevu alabilirsiniz.
0 notes