Tumgik
#kim yanan
ah-yanan · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
[220909] YANAN WEIBO UPDATE ×
🏇🏇🏇 ​​​
19 notes · View notes
emeraldbabygirl · 7 months
Text
Bruh we lost 3/4 of the tree line this day :( I saw that YeoOne posted a letter to his insta but I just thought he was going into the military r.i.p Pentagon Never forgetti mum’s spaghetti they ain’t dead but it’s a shame. Based on past big groups that have multiple members leave I think this the end for PentaG’s :(
7 notes · View notes
dadaszdkh · 6 months
Text
Hərkəsin içində susmaqdan qorxduğu bir hiss var elə ki boş boş bir yerə baxıb düşünəndə,ya da özünü hansısa bir işığa göz dikmişkən tapanda susmamaq üçün əlindən gələn hərşeyi edir ancaq çox dərin yaraları olan birinin heç vaxt danışacaq bir gücü olmaz dərdlərindən nələrinsə yarımçıq qalması insanı yerlə bir edər həyatını davam etdirə bilmədikcə tükənərsən hərşeydən yorulmuş kimi,heç kim kimi dolaşarsan bir qucaq gərəkər bəzən,sarılıb unutmaq üçün bir şirin söz də bəs edər,yaranı ovutmaq üçün və bir gülərüz lazımdı,sənin yanan ürəyini soyutmaq üçün.
59 notes · View notes
istekligurbetci · 9 months
Text
Üçlü Evlilik Teklifi! (Fatma 21 Y., İstanbul)
Merhaba, adım Fatma, ama herkes Fatoş der. 21 yaşında, 1.65 boyunda, 70 kiloda, güzel sayılabilir bir kadınım. 18 yaşımda ilk evliliğimi yapmış, ama çocuk doğuramadan 2 yıl geçmişti. Doktorlar kusurun benden olduğunu söyleyince, kocam ailesinin baskılarına dayanamayıp beni boşadı. 20 yaşımda dul kalmıştım. Memleketime dönmek istemediğim için mecburen çalışmak zorundaydım. Birkaç iş deneyimi yaşadım, ama hepsinde de patron olacak şerefsizler beni sikmenin derdinde olduklarından işi bıraktım. Aslında ben de 7 aydır yaraksızlıktan yanan amımı siktirmek istiyordum, ama milletin orospusu da olmak istemiyordum...
Mutlaka karşıma doğru düzgün bir patron çıkar diye iş aramaya devam ettim. Sonunda bir hazır giyim mağazasında iş buldum. Mağaza sahibi Evren, 28 yaşında, yakışıklı çok kibar, erkek güzeli derler ya öyle, parlakça, yakışıklı birisiydi. Benden başka iki kadın çalışan daha vardı mağazada. Birkaç gün sonra o iki kadın çalışanla samimi olmuştuk. Onların Evren'e hayranlıkla baktıklarını görüyordum. Hatta birisi dul olmasına rağmen, "Bu gün istese evlenirim bu adamla!" deyince konu açılmış ve Evren'in de boşanmış olduğunu öğrenmiştim...
İlerleyen haftalarda Evren benimle daha bir ilgilenmeye başlamıştı. Bunun farkına varan mesai arkadaşlarım bana soğuk davranmaya başlamışlardı. Adam önceki patronlarım gibi beni sikmek için uğraşmıyordu, sanki beni daha iyi tanımak istiyordu. Ben de bundan rahatsız olmuyordum...
Mağazada çalışmaya başlayalı iki aydan fazla olmuştu. Bir gün mağazaya 50'li yaşlarda, yaşına göre oldukça güzel ve sexy, türbanlı bir kadın geldi. Evren'le konuşuyor, arada dönüp bana bakıyordu. Ben meraklanmıştım, kim bu kadın, niye bana bakıyor diye. Ama çok sürmedi, kadın yanıma gelip, "Merhaba Fatma, ben Evren'in annesi Sultan, seninle hususi bir mesele konuşmak istiyorum. Karşıdaki kafede biraz oturalım mı?" deyince çok şaşırdım.
Şaşkınlığım geçince, "Tabii, olur, konuşalım!" dedim, ama bir yandan da meraktan geberiyordum acaba benimle ne konuşacak diye. Mağazanın karşısındaki kafede kahvelerimizi yudumlarken kadın söze girdi, "Bak kızım, Evren senden çok bahsetti, seninle evlenmek istiyor, ama sana açılamamış. Sen de dulsun, o da dul, eğer olumluysan akşam Evren'le bir yerde oturup konuşun. Anlaşırsanız, ki annesi olarak seni çok beğendim, çok isterim evlenmenizi!" deyince ben tabii şok içinde ne diyeceğimi bilemedim.
Kendime gelince, "Sultan teyze, ama şunu bilmeniz lazım ki benim çocuğum olmuyor. Yani kısırım, eski kocamla bu yüzden boşandım. Oğlunuzla evlenmek istesem bile tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorum!" dedim. O da, "Biliyorum güzel kızım. Ben senin durumunu araştırıp her şeyini öğrendim. Onun için karşında oturmuş oğlumla evlen diyorum. Bizim de senden çocuk beklentimiz yok. Oğlumun da özel durumundan dolayı çocuğu olmuyor. Eğer oğlumla evlenmeyi kabul ediyorsan, bu meseleyi kendi aranızda konuşursunuz artık!" dedi. Ben de, "Evren bey çok iyi bir insan, evlenmek isterim!" dedim.
Sonra mağazaya döndük. Annesiyle konuşan Evren'in gözünün içi gülüyordu bana bakarken. Tabii diğer kadınlar merak ve kıskançlıktan çatlıyordu. Annesi gidince, Evren bana gülümseyerek ve göstererek telefonunu eline aldı ve "Akşam en sona kal, beraber çıkalım!" diye mesaj attı. Ben de, "Tamam!" deyip mesajı onayladım. Sonra Evren'e bakıp düşünmeye başladım. Daha ne konuşacağız acaba, sonuçta annesine kabul ettiğimi söylemiştim. Bu akşam hemen sikişir miyiz acaba gibi herşeyi düşünüyordum. Alev Alev yanan amım artık sikilmek ve aylardır unuttuğum orgazmı yaşamak istiyordu. Evet, bu akşam ne yapıp edip Evren'le mutlaka sikişmeliydim. Kendimi bu fikre sabitleyerek akşamı zor ettim.
Akşam birlikte çıktık. Arabasına ilk defa biniyordum, arabanın içi de dışı gibi çok güzeldi. Beni oldukça lüks bir içkili restorana götürdü. Hayatım boyunca böylesine lüks bir restoran görmemiştim. Garsonlar etrafımızda fır dönüyordu. Bana sürekli, "Başka bir arzunuz var mı hanım efendi?" diye soruyorlardı. Kendimi şimdiden patron karısı olarak hayal etmeye başlamıştım...
Yemeklerimizi yeyip içkilerimizi içerken, Evren, benden çok hoşlandığını, annesinin de beni çok beğendiğini, beni şimdiden gelin olarak gördüğünü falan anlatıyordu. Hayatımda biradan başka bir içki içmemiştim, şimdi adını bile duymadığım içkilerden içiyordum. Bardağım boşaldıkça, iki metre ilerimizde dikilen garson hemen koşar adım gelip dolduruyordu. Kafam iyice güzelleşmişti bile...
Ben Evren'e çocuk konusunu açtığımda, o konuyu bildiğini, kendi özel durumundan dolayı böyle bir beklentisinin olmadığını söyledi. Ben iyice meraklanmıştım, "Annen de senin özel durumdan bahsetti, nedir bu özel durum, öğrenebilir miyim?" deyince, "Hadi kalkalım, o meseleyi de arabada konuşuruz!" deyip hesabı istedi. Ödediği hesabı görünce küçük dilimi yutacaktım, nerdeyse benim aylık maaşım kadardı...
Arabaya bindik, restoranın otoparkından çıktığımızda, "Bak Fatma, önceki karım sağolsun bu durumumu ifşa etmeden, kimseye duyurmadan, oturup anlaşarak ayrıldık. Benim seks konusunda sıkıntılarım var, yani yapamıyorum. Bu demek değil ki seni kadınlığını yaşamaktan alıkoyacağım. Eğer evlenirsek, beraber belirlediğimiz biriyle birlikte olup kadınlığını yaşaman için gerekli özgürlüğü vereceğim sana!" dedi.
Bu anlattığını hayretler içinde ve büyük hayal kırıklığı ile dinledikten sonra bir süre düşündüm. Sikilmek hayaliyle bindiğim arabanın içinde, sikişemediğini ve beni başkasına siktirebileceğini söyleyen bir erkek vardı kaşımda. Tamam, mağazası, arabası, villası ve çok parası vardı Evren'in, ama ben sikilmek de istiyordum.
"Bak Evren, çok iyi bir insansın, açık sözlülüğün için de teşekkür ederim. Ama ben bu gün senin yanına bir yuva kurmak, hatta bu gece senin olmak için geldim. Aylardır dulum ve elime erkek eli değmedi, bu gece senin elin değsin istedim, ama yapamam diyorsun. Peki, diyelim evlendik, beni kimin becermesini istersin? Eminim aklında biri vardır?" derken kendimi siktirmeyi o an öyle çok istiyordum ki, kimi dese verecek haldeydim.
Evren de, "Evet aklımda biri var, eniştem Hasan. Hem sekste sana istediğinin çok çok fazlasını verir, hem de aileden biri olduğu için dikkat çekmez. İstersen arayıp tanıştırayım sizi, ne dersin?" dedi. Ben de, "Anlatsana önce, nasıl biri?" dedim. Evren, "Eniştem 35 yaşında, 1.85 boyunda, güreşçi, kaslı vücudu var, kadın olsam benim bile altına yatacağım tam bir aygır. Yani senin kadınlığını sonuna kadar yaşayabileceğin biri!" diye anlatırken amım vıcık vıcık sulanmıştı bile. O yüzden, "Tamam, ara tanışalım, dediğin gibiyse, hoşuma da giderse olabilir!" dedim. Aradı, sonra da arabayla gidip aldık eniştesini.
Ama adamı görünce dibim düşmüştü adeta. Evren, eniştesine, "Enişte bak seni Fatma'yla tanıştırayım, bahsetmiştim sana, olayı da biliyorsun, şimdi iş sende!" dedi. Arka koltukta oturan Hasan da elini tokalaşmak için öne uzattı ve "Merhaba Fatma, kayınço çok bahsetti senden, ama güzelliğini eksik anlatmış!" dedi. Ben de, "Teşekkür ederim Hasan, gördüğüm kadarıyla seni de bana eksik anlatmış!" deyince eniştesini beğendiğimi anlayan Evren, "Tamam bu iş oldu o halde! Haa, Fatma istersen sen de arkaya geç, villaya kadar biraz daha tanıyın birbirinizi!" derken resmen duygularıma tercüman olmuştu.
Ben arkaya geçer geçmez Hasan beni çekip kucağına oturtup dudaklarıma yapıştı. Ben de kıtlıktan çıkmış gibi öpüyordum onun dudaklarını. Bir süre öpüştükten sonra dudaklarını dudaklarımdan kurtarıp, "Kayınço bu karı yanıyor resmen!" dedi. Ben de, "Bırak kayınçoyu, sev beni aslanım, evet yanıyorum, söndür ateşimi!" deyip dudaklarına yeniden saldırdım. Dudaklarımdan kurtulan Hasan, "Dur yavrum, acele yok, yavaş yavaş, hem benim şartlarım ağırdır, sekste sınırım yoktur, razıysan başlayalım!" dedi. Ben o anki ruh haliyle, "Ne şartın varsa kabul, hadi sev beni, sik beni artık!" deyince bu sefer o yapıştı dudaklarıma.
Ama ne yapışma, dudaklarımdan sonra boynumu ve kulak memelerimi yalarken aldığım haz, yarak hasretiyle yanan amıma Hasan'ın sertleşen sikiyle yaptığı baskıyla dayanılmaz bir zevke dönüşüyordu. Bir an önce içime girmesi için acelece üstünden inip onu eşofman ve boxerinden kurtardım. Damarlı yarağı kazık gibi duruyordu. Tangamı çıkarıp yarağın üstüne oturup içime almak amacıyla tekrar kucağına geöecektim ki, "Dur bakayım yavrum, acele etme, yalamadan am sikmem ben!" deyip beni sırtüstü koltuğa uzattı. Telefonun ışığıyla biraz amımı inceleyen Hasan, "Fatoş bu ne küçük bir amcık böyle bebeğim!" dedi.
Ön tarafta arabayı kullanan Evren de, "Kafa çıkmamış am getirdim sana eniştem, bak keyfine, mutlu et Fatoşumuzu!" diye konuşurken, eski kocamın bile yapmadığını Hasan yapacaktı. Amıma yumuldu, öyle bir yalıyor, öyle somururuyor du ki, ben kendimi kontrol edemiyor, Hasan'ın ağzına bütün am suyumu boşaltırken vücudumdaki müthiş orgazm titremesini durduramıyordum. Hasan ağzı ve diliyle iki dakikada beni orgazm etmiş, üstelik hiç iğrenmeden bütün am suyumu içmişti adeta...
Titremelerim geçince, Hasan, dibinden tuttuğu yarrağı sallayarak, "Gel yavrum, şimdi sıra sende, al ağzına yala sikimi!" dedi. Yarısını ancak ağzıma gömdüğüm kalın ve damarlı yarağını yalamaya başladım hemen. Bir eliyle kafama bastırıp hepsini ağzıma sokmaya çalışırcasına ağzımı siken Hasan diğer elinin işaret ve orta parmağıyla amımı parmaklıyor, baş parmağıyla göt deliğime sert bir masaj yapıyordu. Bu da bana daha önce hiç yaşamadığım değişik bir duygu ve zevk veriyordu...
Ağzımda daha da büyüyen yarak sona yaklaşmıştı. Hasan, "Ağzına geliyorum Fatoşum, bütün döllerimi yutacaksın!" der demez ağzımın içine öyle bir patladı ki, boğulacağım sandım. Daha önce hiç döl yutmamış olsam da şimdi yutmam gerekiyordu, çünkü o benim am sularımı yalayıp yutmuştu. Döllerini yuttuktan sonra taşaklarına akan son birkaç damlayı da dilimle ağzıma alıp yuttum. İlk defa olduğu için midem biraz kalktı, ama tadı güzeldi.
Hasan, "Harikaydın yavrum, şimdi gel bakayım kucağıma!" deyip sertliğini muhafaza eden yarağı daracık amıma biraz uğraştan sonra yerleştirmişti. Canım biraz yanmış, zor almıştım kol gibi yarrağı. İçimde hareketsiz duran yarrağı amımla sıkıp bırakıyordum. Bu yaptığım Hasan'ı daha bir zevklendirmiş olacak ki, iki eliyle belimden kavrayıp beni yukarı aşağı hareket ettirmeye başladı. Ben de oturup kalkma ritmimi giderek hızlandırdım, ikinci orgazmıma yaklaşıyordum...
Hasan, "Ohhh, yavrum benim, daracıksın yavrum, daracık. Ömrümde siktiğim en dar, en güzel am. Evren bak müstakbel karını sikiyorum burada, hoşuna gidiyor mu, hee? Söyle lan ibne, söyle avradını siktiğim. Nasıl sikiyorum bak Fatoşumuza, nasıl inliyor çığlık çığlığa. Bir an önce evlenin de her gün sikeyim bu amcığı!" dedi. Evren de, "Süpersin enişte, devam, beline kuvvet, Fatoşumuzu mutlu olsun, kökle eniştem, kökle dibine dibine!" dedi. Bu konuşmalar beni daha azdırmış, artık zangır zangır titreyen vücuduma engel olamıyor ve hayatımın sikişini yaşıyordum. Ben de başladım, "Sik Hasan'ım, sik aslanım, ayhh, oyhhh, süper, süpersin, ohhhhhh!" diyerek orgazm oldum...
Ama içimdeki yarağın boşalmaya halen niyeti yoktu. Beni 10 dakika daha sikip sonunda o da içime ılık ılık döllerini boşalttı. Ama ben de iyi yorulmuştum. Evren, "Nasıl aşkım, beğendin mi eniştemi, iyi sikti mi seni? Evlenecek misin benimle?" dedi. Ben de, "Beğenmek ne, bayıldım aşkım, yarından tezi yok nikah işlemine başla, bir ömür yerim ben bu yarağı!" dedim...
Villaya varınca ilk işim duşa girmek oldu. Benden sonra da Hasan duşunu aldı ve tekrar sevişmeye başladık. Bu sefer Evren'in yatak odasında çok daha rahattık. Evren de niye soyunduysa çıplak oturup bizi izliyordu. Ben ise kaslı erkeğimi ikinci raunda hazırlıyor, yalamadık bir yerini bırakmıyordum. Beni sikecek yarağını kazık gibi yapmıştım. Hasan da beni yatağa sırtüstü yatırıp üzerine düşeni kusursuz yapmış, sekse aç bedenimi hazırlamıştı. İri yarağını daracık amıma bu kez daha kolay geçirip, bacaklarımı omzuna alıp en derinime, sert, kararlı ve tempolu pompalamaya başlamıştı...
Bir müddet bu pozisyonda siktikten sonra bacaklarımı beline dolamamı ve boynuna sarılmamı isteyen azgın boğam artık götümü avuçlayıp beni ayakta odanın içinde gezdire gezdire sikiyordu. Evren'in önüne geldiğimizde, "Kayınço yakından izle, karının amına nasıl giriyor yarağım. İyi bak kayınçom, am böyle sikilir!" demesine, Evren de, "Devam et eniştem, çok uyumlu gidiyorsunuz!" diye cevap verdi.
Ben içime giren kalın yarağın tadını çıkarırken Evren'in göt deliğime dilini değdirip yalamasıyla yaşadığım zevk farklı bir seviyeye gelmişti. Amımda kalınca bir yarak işlerken götümde bir dil beni uçuruyordu. Adamlar bana daha önce hiç yaşamadığım zevkleri yaşatıyordu. Daha fazla dayanamayıp orgazm oldum, ama onlar devam ediyordu. Evren'in parmağını götüme sokmasıyla hafif bir acıyla irkildim. Amımdaki zevk götümdeki o hafif acıyı bastırıyor, artık farklı bir zevk yaşıyordum...
Az sonra Hasan beni kucağından indirip yatağa domalttı. Amımı artık bu pozisyonda sikiyordu. Ama ben götümdeki parmağın verdiği zevkin eksikliğini hissedip, "Götümü parmaklayın!" diye haykırdım. Bunun üzerine amımdan çıkan Hasan'ın, "Kayınço gel karının amını yala!" demesiyle Evren gelip 69 pozisyonunda altıma uzandı. Evren amımı yalarken Hasan da götümü yalıyordu. Bir süre sonra Hasan götümü yalamayı bırakıp çekmeceleri karıştırdı. Sonra deliğime birşey sürüp önce bir parmağını, ardından ikinci ve derken üçüncü parmağını soktu. Bu sefer acıyı oldukça hissediyordum, yine de amımdaki zevk götümdeki acıya galip geliyordu...
Göt deliğimi bir süre üç parmağıyla genişleten Hasan sonunda parmaklarını çekip yarağının başını bakire göt deliğime dayadı. Başının girmesiyle bile dayanılmaz bir acıyla deliğimi sıkabildiğim kadar sıkıp kalanını sokmasını engellemek istiyordum. Hasan yüklenmeye devam ediyordu, yarısın sıkmuştu. Bense acıyla, "Çıkar aşkım ne olur, öleceğim, kurban olayım çıkar, alamıyorum!" diye resmen yalvarmaya başlamıştım. Hasan, "Tamam yavrum, çıkıyorum, sakin ol, rahatla!" diyerek öne doğru eğilip kulak mememi emmesiyle ve Evren'in altımda amıma diliyle verdiği zevk birleşmişti. Hasan'ın yarağını hafif geri çekmesi beni rahatlatıp gevşetmişti. Bunu anlayan Hasan tam çıkarmadığı sikini birden nasıl köklediyse dibine kadar oturttu. Benim halimi sormayın, tahmin edersiniz, şehirde olsaydık bütün apartman başımıza toplanırdı herhalde.
Hasan ise, "Tamam Fatoşum, tamam güzelim, hepsi girdi, merak etme hepsi bu kadardı, birazdan alışacaksın!" derken hiç hareket etmiyordu. Ama Evren alttan amımı yalamaya devam ediyordu. Hasan'ın götümü sikmekten vaz geçeceğini hiç sanmıyordum. Götümdeki acı hafifleyince, "Hadi erkeğim, olan oldu köküne kadar yedik yarağı, sik artık!" dedim. Teslim olmuş bir şekilde boşalmasını bekleycektim. Hasan'ım götüme ufaktan girip çıkmaya başladı. Alıştığımı anlayınca da artık sertçe sikiyordu. Hasan, "Ohhh, daracık, ölürüm ben bu göte! Kayınço bak, karının kızlığını bozdum!" deyip keyifle götümü sikerken, ben de çığlık çığlığa acıyla karışık zevkin farklı bir tonuyla tanışıyordum...
Herhalde yarım saatten fazla sikti götümü. Sonunda böğüre böğüre bütün döllerini götümün içine boşaltan Hasan'ım içimden çıkmadan kucakladığı gibi beni banyoya götürüdü. Beni kendi elleriyle yıkayıp temizledi. Havluyla beni kurularken, "Canını yaktıysam özür dilerim aşkım!" dedi. Ben de, "Özür dilemene gerek yok aşkım, amım da götüm de senindir bundan sonra, istediğini yap bana!" dedim. Ama resmen adama aşık olmuştum, hatta kölesi olabilir bir haldeydim. Bir kadın daha nasıl sikilebilirdi ki?
Yatak odasına döndüğümüzde, Evren elinde bir tektaş pırlanta yüzükle önümde diz çöktü ve "Ee, ne diyorsun aşkım, benimle evlenecek misin? İkimizin de karısı olacak mısın?" diye sordu. Yüzükteki pırlantanın büyüklüğü aklımı başımdan almıştı, sevinçten uçacaktım nerdeyse. Tabii ki kabul ettim ve parmağımı uzattım, Evren de yüzüğü taktı...
Ertesi gün de Evren'le yıldırım nikahıyla evlendim. Sonradan anlattı Evren, benden önceki karısına da bana yaptıkları teklifi yapmışlar, ama karısı kabul etmemiş ve boşanmışlar. Önemsemedim, Evren'le resmi olarak karı kocayız artık. Hiç bir maddi sıkıntım kalmadığı gibi villada yaşıyorum, altımda lüks bir araba var, hep lüks mekanlarda takılıyorum, yani 'Patron Karısı' oldum. Hasan da seks ihtiyacımı gideren gayrı resmi kocam oldu. Kısaca çok mutluyum. Alan razı, veren razı, gerisi kimin umurunda?
[Fatma]
69 notes · View notes
ruhumbipolar · 6 months
Text
herkes bir parça alıp gitti gençlikten ömürden, sonra uzaklardan izleyip gülümsediler yaptıklarına kim geldi ki kim dönüp bir kez olsun baktı yakıp yıktığı eve. kim vicdanına yenilip su tuttu yanan bu yaraya.
33 notes · View notes
Text
🥺😔
"Yanan kandili söndürün 'Zeynep geçiyor' gölgesini görmesinler" diyen asr-ı saadet çınarlarının; daha fazla beğeni almak uğruna yatak odasında açılmadık çekmece bırakmayan nesillerinin 'kim daha çok evini çekip paylaşacak' yarışlarını izliyoruz.
Yağmur ibiç, Ahir Zamanda Fıtrat Mücadelesi, s.228
34 notes · View notes
barbeduperenoel · 3 months
Text
26.
Kitaplarım kadar defterlerim de çoktur benim. Yazıp yazıp bıraktığım yazıların arasında, bir türlü bitmeyen sayfaların kaybolduğu raflarda saklı olan hissel anıların kaybı, odamı dağlamaktadır. Duyulması gerekenler değil olması gerekenler yazılı olduğundan kimi zaman şaşan dünyanın dengesizliği bitmeyen defterlerin sonusuzluğunda yitip gitmiş veya öylece sallanmaktadır. Benim düşüşlerim hep buralardadır. Bu nedenle parmak uçlarımdaki kesikler, dizlerimdeki morarıp saramış yerleri yoklarken onu bir tuval misali kullanmakta, bir baş yapıta imza atarken saklanması gerekenleri kalıcılaştırmaktadır. Belki de bu nedenle yaşadığım zaman hiç buralarda olmamaktadır. Aklım, dedikleri gibi bir karış havadadır. Aşık olduğum ne bir siluet ne de gölgede saklanan bir et parçasındadır. İsteklerim tam buradadır. Ancak, direkt olarak söylenemeyecek kadar nadidane ve anlaşılmak isteyen parçalar olduklarından bir türlü dudaklarımdan isteklerim dökülememektedir. Benim sıkışıklığım, bu dört duvar arasında olmaktan çok uzun zaman önce çıkmış, daha somut ancak kimselerin duyumsayamayacağı kadar soyut bir yapıda olduğundan sızılarım kale alınmaz olmuştur. Bu acı gerçekten de benim tarafımdan mı oluşturulmuştur? Kurtulabileceğim hiç mi bir açıklık yoktur? Bu sızı; yüreğimi ellerimin arasına alıp var gücümle sıkıştırsam da en ücra köşelerde paralasam da kemiklerimin içine- yerinde düzgün dursun diye- sıkıştırsam da hatta kırılsa da bütün kemiklerim baştan ayağa bin parça, ruhum bile eşlik etse bu çöküşe dinmeyecek gibidir. Kurtuluş gerçekten bir başkasından elde edilemeyecek bir parça mıdır? İnsan hep mi kendi ayaklarının üzerinde durmalı, kendisini doğru düzgün iyileştirmeyeceğini bilmesine rağmen çabalamalıdır? Bizler, henüz bilmezken neyin ne olduğunu deneyeceğimiz tedavi yolların etkili olmasının yüzdesi, sıfırın yanına gelecek olan virgülden ne kadar daha sonra değiştirecektir rakamını? Atmak istediğim çığlıkları saysam sizlere yıldızlardan daha çok olur gibi göğüs kafesimde biriken nefesle. Aldığım ve verdiğim nefeslerin ağırlığını hesaplayabilir misiniz bu benzetmeyle? Söyleyeceklerimle bile sızlmaktayım baştan ayağa. Durumun ciddiyetine ne kadar daha vurgu yapabilirim, fikir verin bana! Yalvarırım, kurtarsın biri beni buradan. Çok da ücra, kokutucu bir yerde bulunmam öyle. Erişilemeyecek kadar da yol katetmeniz gerekmez. Ellerimi uzatsam hemen yanımda, parmak uçlarımın bir adım ötesinde ancak galaksiler kadar uzakta olan sizlerleyim ben, tam karşınızda. Olması gereken yerde, bir milim hareket etmeden. Bana söylendiği gibi kendimi belli etmeden, anlaşılmayı beklerken için için ağlamakta, kimi zaman mahfetmekteyim yanaklarıma tutturulan mandalların şeklini. Kim bilirdi bir insanın gözlerindekilerin dökülmemesi adına verilen savaşta içi kadar yanan gözlerinin mutluluk diye tutturulan dudaklarının kıvrımında ölüp ölüp dirileceğini? Kim bilirdi verilen bir savaşın, bin bir türlü ölüm şekline tabi tutulan tek vücut içerisinde sıkışıp kalan halkın dökülen kanlarının sonucunda, hiçbir cesete rastlanmayacağını? İnanılır gibi değildir. Belki de bu nedenle kimselere inandıramadığım acımın ciddiyeti anlaşılamamktadır. Vazgeçişim belki de bu yüzdendir. Can çekişlerim belki de bu nedenle gün yüzünden uzak, bir başına bir yastık altında, öylece bırakılan bedenin sarmalandığı yorganında, sıkı sıkıya tutulan tutamlarında can bulmaktadır. Böylece bir insan daha anlaşılmadan sadece yitip gidecek gücü kendisinde bulacaktır.
13 notes · View notes
1-ruhubozuk · 8 months
Text
Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü.
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir?
Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş gözkapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir?
Başlangıçta olan ve herşeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip, Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı?
İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?
Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:
'Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.'
Yiğit bir genç karşılık verdi:
'Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.'
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.'
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:
'Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.'
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:
'Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.'
Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
'Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.'
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:
'Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.'
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:
'Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.'
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:
'Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.'
Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
'Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.'
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at...'
15 notes · View notes
yasamsallik · 10 months
Text
Tumblr media
Onat Kutlar’ın Sivas Katliamı Üzerine Yazdığı Bir Mektup: “Sen Ne Müslümansın Ne de Sivaslı"
"Sen insan bile değilsin. Gözü dönmüş bir katil, bir yaratıksın. Sen, yüreği insan ve yurt sevgisi ile çarpan, tüm yaşamını ulusal edebiyatın en güzel eserlerini incelemeye, araştırmaya, değerlendirmeye adamış, kırk yıllık dostum o değerli yazar Asım Bezirci‘yi yakmadın.
Sen,”Baza, baza! Çi hest-ü baza!“, “Gel, gel! Kim olursan ol gene gel! İster Kafir ol ister putperest gene gel! Bizim dergahımız umutsuzluk dergahı değildir!…” diyen kutbu Hazret-i Mevlana‘yı yaktın.
Sen nasıl Müslüman olabilirsin? Yaktığın, göz göre göre, sırıtarak ve alkışlayarak yaktığın o mazlum yiğit, dürüst arkadaşım, o büyük cura ustası, halk ozanı, Sivas’lı Nesimi Çimen değildi.
Sen, bir toz tanesinde alemleri gören, yüce tanrının bir sureti iken senin gibi biri marifeti ile derisi yüzülerek aslına dönen Seyyit Nesimi‘yi bir kez daha yaktın.
Sen nasıl Sivaslısın?
Sen, “Kavaklar” şiirinin dizeleri, Sezen‘in sesiyle dalga dalga tüm Anadolu’ ya yayılan; yıllarını inanılmaz bir özveri güzelliği ile Anadolu kentlerinde öğrencilerine adayan, Türkçenin en iyi çağdaş ozanlarından Metin Altıok‘u vahşice yaktığını sanıyorsun.
Ey zavallı gafil hayvan, yaktığın Yunus‘tur.
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil…”
diye yüzlerce yıl öncesinden seslenen Yunus Emre‘yi yaktın.
Yunus Emre’yi yakana Müslüman demek, İslam’a hakarettir.
İslam’a asıl hakareti sen ettin.
Sen, Cumhuriyet Türkiye’ sinin genç şairlerini, Behçet Aysan’ı Orhan Kaynar‘ı, kız-erkek gencecik çocuklarımızı, geleceğimiz olan geçlerimizi, üstlerine benzin dökerek hunharca yakmakla kalmadın.
Kurtuluş Savaşımızın ilk kongrelerinin şanlı ve onurlu kenti Sivas’ı yaktın.
Ey soysuz! Sen nasıl Sivas’ lı olabilirsin?
Sen, uğursuz zebani ateşinle bizim koca bir geçmişimizi yakmaya kalkıştın.
Koca bir uygarlık olan geçmişimizi, barbar ve ilkel kavimlerin karanlık geçmişlerine benzetmek için. Atının ayağı surları geçerken tüm dinlere, ırklara, inançlara güvence veren Fatih Sultan Mehmet‘in anısını; Itri‘den şeyh Galib‘e, şeyh Hamdullah‘dan Koca Sinan‘a, Baki Efendi‘den Süleyman Çelebi‘ye sevdiğimiz, değer verdiğimiz, gözümüz gibi koruduğumuz sonsuz bir kültürü bir hayvan gibi hiçe sayarak, yaratıkların en eşrefi otuz yedi canı yakarak yok ettin. Ortaçağ engizisyon papazları gibi.
Sen Müslüman olabilir misin?
Sen benim çocukluğumu, ilk gençliğimi yakmaya kalktın. Serin bayram sabahlarımı; cami sebillerindeki barışçı güvercinleri, babalarımızın alçakgönüllü mezarlarındaki selvileri, inançlı, nur yüzlü analarımızın hiç eksilmeyen dualarını, bir küfür gibi fırlattığın ateşle yakmaya kalkıştın.
Ey benim çocukluk arkadaşım Sezai Karakoç, aynı gençlik yıllarının şairi İsmet Özel, bu yaratık Müslümansa, siz nesiniz?
Ey benim elli yıllık ömrümün sakin, alçakgönüllü yüzü yerde, inançlı Anadolu halkı, sesime bir yankı verin.
Deyin ki hep beraber:
“Hayır! Müslüman bu değildir. O bir avuç gözü dönmüş katil bizden olamaz!“
Ey Sivas’lılar! Asıl siz yükseltin sesinizi. Anadolu’nun en eski töresi olan, ocağına misafir olana düşman bile olsa saygı gösterme geleneğini bir yana bırakıp, konuklarını kor ateşte yakan bu alçakların sizden olmadığını söyleyin.
Belki yanan yüreğimize bir merhem olur."
1993
Onat Kutlar
Asım Bezirci’ye Saygı
39 notes · View notes
kusurum · 8 months
Text
sana gelmeyi hâlâ çok istiyorum. evim yandı ama mühim değil, sen daha eşikten geçmemiştin. henüz kapımı çalmamıştın ve her şey kül olup gittiğinde adımların sokağıma ulaşmamıştı bile. ayak seslerini duydum. tüm bu karmaşanın arasında senin sesini duydum. hemen koştum acı acı çalan sirenleri susturdum. ağıt yakan kadınları kovdum. sen geleceksin diye küle dönen evimin bahçesini sulamaya başladım. çiçekler gözüne daha güzel gözüksün istedim. yanan ev gibi ben de küle döndüm. sanırım bu yüzden ben değilsem de bana ait bir şeyler gözünü kamaştırsın istedim. aklını bir şeylerle çelebilirsem belki iki dakika fazla oturursun yanımda diye düşündüm. sana rağmen değil senin için yaptım tüm bunları. aslında evi de çok güzel döşemiştim ama senin görmene fırsat kalmadan yandı işte. kim yaptı diye peşine düşmedim. bunun için çok öfkeli olmam gerekiyordu ama senin sesini duyunca her şeyi unuttum. sana duyduğum hislerimden başka her hissi rafa kaldırdım. orada tozlansınlar ve ben hiç hatırlama gereksinimi duymayayim istedim. böyle olsaydı her şey ne kadar güzel olurdu değil mi? sen gelseydin ben dönüp arkamdaki enkaza bir kez olsun bakmazdım. tutardım ellerinden hadi gidelim her nereye istersen derdim. ama ev derdin, önemi yok derdim. önemi kalmazdı büyük küçük her ayrıntının. dağlara çıkalım, denizlere açılalım ne bileyim ormanlarda koşalım ama ne yapacaksak beraber yapalım. o eve noldu diye düşünmek aklımın ucuna bile gelmezdi sana yemin ederim. bir şeyleri unutmaya meyilli bir kafam var zaten ama bak bana rağmen seni unutmadım, unutamadım bir türlü. ceketimi asmaktan çekiniyorum hâlâ. gözlerim senin ceketini arıyor her defasında. bir bulabilsem hevesle asıcam ben de ceketimi senin ceketinin üzerine. çocukça heyecanlarımı kurban etmemek için çok direniyorum. büyümemi isteyenler oluyor, fazla olgunsun diyenler oluyor, neden susuyorsun diyenler ve hatta hiç susmuyorsun diyenler bile oluyor. herkese yapbozun bir parçasını göstermekle yetiniyorum. belli ki onlar da bununla yetinmesini biliyorlar. ortama başka bir yabancı girdiğinde benim için o öyle diyorlar. konu kapanıyor. herkes bir parçamı seçiyor. korkma son parça senin hesabı değil bu mevzu. bozuk yapboz parçalarını hatırla. dağıtıyorum işte bir şekilde. bize yalnızca doğrular kalacak. tek seferde bütünleşicez. ne eksik parça ne bozuk parça. fazlası olursa karışmam ona göre. ayak seslerini duyalı ne kadar oldu bilmiyorum. bana fazla geliyor. sanki her an kalabalık yeniden üstüme çullanacak. kadınlar ağıt yakacak ve sirenler susmayacak. tüm bu curcunadan korkuyorum. çabuk gel olur mu?
9 notes · View notes
ah-yanan · 1 year
Text
[221106] YANAN WEIBO UPDATE ×
cover #1
13 notes · View notes
emeraldbabygirl · 2 years
Text
It’s taken me like forever to watch pentagons comeback but I finally watched it, please hold your applause, and it’s nice. I like the dark colors and the sets and things. I really love that Shinwon grew his hair out, the tree line looks great with long hair 3/4 now just need nan-nan to grow his hair out. Yuto unfortunately cut his hair and he looked great with long hair.
Anyway, the boy is back. Jinho looked stunning and vocals as perfect as ever. I remember when he cried on kingdom before going in and I cried too. It felt so weird having him go in cause he didn’t seem old enough yet. Glad he’s back and doing what he excels at. I have missed Pentagon a lot those crazy kids. Hongseok and Kino’s vocals were wonderful and ‘sparkling night’ that song is so gentle and nice to listen too. I love nan-nan in the green suit in ‘feelin like’ tho, his lil bean arms. The tree line looked amazing, Wooseok in specs and dark blue hair and I love when Wooseok sings he’s got such a lovely voice. I love how many genre’s pentagon has done over the years and they do such a great job with everything, very hardworking boys. Also also Yeoone just gets more and more beautiful each day ya’know? He’s gonna be one of those guys that grows up and when he’s like late 30’s/early 40’s people are gonna be like ‘he fine fine’ ya’know how some idols just age so beautifully? Yeoone’s one of them for sure.
4 notes · View notes
ilhoonftw · 7 months
Text
kms kim myungsoo infinite L
kys kino yanan shinwon of pentagon
8 notes · View notes
leilamirze · 2 years
Text
Hərkəsin içində susmaqdan qorxduğu bir hiss var. Elə ki boş boş bir yerə baxıb düşünəndə,ya da özünü hansısa bir işığa göz dikmişkən tapanda.. Susmamaq üçün əlindən gələn hərşeyi edir. Ancaq çox dərin yaraları olan birinin heç vaxt danışacaq bir gücü olmaz dərdlərindən. Nələrinsə yarımçıq qalması insanı yerlə bir edər. Həyatını davam etdirə bilmədikcə tükənərsən. Hərşeydən yorulmuş kimi,heç kim kimi dolaşarsan. Bir qucaq gərəkər bəzən,sarılıb unutmaq üçün. Bir şirin söz də bəs edər,yaranı ovutmaq üçün. Və bir gülərüz lazımdı,sənin yanan ürəyini soyutmaq üçün...
66 notes · View notes
guzeliksende · 15 hours
Text
Saçının her telinde nefesinden bir buğunun sıcaklığını hisederken İçinde kopan fırtınaları nasıl görmez ki insan. Sırtını dönsen de güneşe. Yüreğin değil mi o alev alev yanan. Söylesene hangi çiçeğin kokusunda şimdi nefesin. Hangi saksının kenarına düşmüş bir yaprakta rehin kaldı gözlerin Nereye gider o acemi adımlar. Durup durup yüzüne astığın o gülüşler hangi infazlara kurulu.
Geceler iki bakış arası bir mesafe aslında İki sesin birbirini öpmesi her vuslat Her dokunuş bir yaralanma olsa da Ruhların dansına eşlik etmekte bütün mesele
Senden başka kim bilebilir susturduğun sözleri. Alfabenden çıkarıp attığın kelimeleri senden iyi kim söyleyebilir Bu bakış yalnız senin mi sanıyorsun. Kaç tanrının elleri değdi kirpiklerine Kaç mabette kutsandın Kaç sunakta yıkandı kanın. Söylesene İlk kez mi yenik düştün
Sen ,ay'la güneş ortası Sen yüzlerce yıldızı toplayan zerre. Bin yılların ötesinden bu dilindeki ses. Bu kulakları sağır eden sessizlik. Bu gözlerine asılı kalmış zaman. Sus artık.
Seviş benimle.
Yarımsız kadın .
Tumblr media
6 notes · View notes
iinaniiel · 2 months
Text
//////
ne sen dolup taşarsın, ne benden nuh olur. sevgilim, hala düzeltemedim kalbimi. her şey daha da kötüye gidiyor fakat mutlu rolünü çok iyi oynuyorum. hiç itirazım kalmadı hayata, dargın bile değilim. kendime bile aldırmıyorum artık. nelerden uzaklaşıyorum, nelerden uzaklaştık, neler uzak böyle. görsen nasıl, biz bile kendimize. kalbi kesip geçenin bıraktığı kesik kabuk bağlamaz, insan bir vakit sonra katılaşır acılara da ağlamaz. anlam arama bunda, dilersen hiç bakma inan umrumda değil. aklıma dolanma, karşıma çıkma, beni arama, şarjım yüzde bir. kanımda yürüyen öfke ordusu sen çarpı ikidir. tabii ki o mükemmel şiirlerden sonra bu sikik bir şiirdir. sen de öylesindir belki, ben fazla büyütmüşümdür gözümde seni. senin de gözünde fazla büyüttüğün başkaları gibi. sanki her şey naylondan iyiydi. sana kandığım için kendime öyle öfkeliyim ki, kurşunlara dizdireyim istiyorum yüreğimi. öyle hemen yerini arama, konu sen değilsin tabii ki. konu ne zaman senden geçerse oradan koşar adım kaçacağım. çünkü yakışıklı bu benim kaçmam. çünkü ben hep bir şeylerden yoksundum, şiirlerim bile kalmamıştı, ellerim bile yokluk içindeydi param yoktu, babam yoktu tüm dünya üzerime geliyordu ama kahrolası gözlerim hala seni arıyordu. hani bilirsin, sevdiğin kişiyle asla karşı karşıya gelmek istemezsin. o değil de ona olan sevgin korkutur içini, öyle bir şey. ama tabii sen bunlardan anlamazsın. bu yazı instagramdan geçmez, senden de geçmez artık. çünkü öyle yazıyordu sokaklarda hoş günümüzü yalan sayana boş günümüzde harcarız, ne büyük laf ama! harcanan ve sürekli harcanan çocukların cevabı, bir cevap niteliğinde hayata. hiç unutmuyorum bir sokakta da "trilyon olsanız bir gecede harcarım" yazıyordu. kim bilir hangi para babası yaktı canını. alçak dağlarında yalandan yaşama öyle, sokaklar yalan söylemez. aslında sokaklar artık bir şey söylemiyor. tamam, ben de bir şey söylemek istemiyorum. tamam. şekilciliğine kandığımız dünyada, dertler bir şekilde hep derya. bu ekranlara yansımayacak ama, sandalımızda gözü kalmış hayat deryası ve ah. ama sevin, bir gün her şeyden vazgeçişimi seninle nasıl kutlayamadığımızın şiirini de yazacağım. kıyıya vuran gemilerden nasıl jilet yapıldığını, ş harfine tam olarak basamayan ağzımı, karanlığın dibini, ölülerin adını, türkülerin tadını, dibe bile vuramamanın ağrısını anlatacağım. konu yine senden geçmeyecek. sana neden olmaz diyemediğimi de anlatacağım, çünkü kavmime senden iyi bir felaket bulamam. fakat ne hikmetse sende bir efsunluk yokmuş, seni efsunlu gören, galiba kendi içimdi. inandığım sevgin, hiçbir şeyi iyi etmedi. son olarak lütfen bir bekleyiş içine girme. beni itilmiş bir köpek gibi hissettiren şey, beni iyi etti. sana olan her şeyimi tükettim, biraz da senin sayende bunun için teşekkür ederim. bu kaydı bir belge diye saklı tutuyorum, belki bir kanıt, bir yerlerde bir gün böyle hissetmiştim derim belki. sana gelince, hala bir şeyler beklediğini biliyorum. belki de bekleme listende adım geçmez bulursam iyi. seni şaşırtmak istemem ama büyük bir hayal kırıklığı olabilirim. bir müddet kendi yağımda kavrulmayı deneyeceğim. belki şiirleri de yanıma alırım, çok güzel dostlarım var birkaç gün onlarda kalırım. ama beklenilmenin ağırlığı altında ezilirim, yine sana eğmem yüreğimi. beni sana bekletmezler gerçi. doğru. dilediğin bir hayata, dilediğin arabaya, yanında olana, birlikte kafelerde dolandığına, ve Allah'a emanet ol. ekmek bölmeyi bilmeyen ellerini kendime dert etmekten caydığımı bir selam gibi iletirim. ben yanan aşkın renklerine kanacak adam değilim. her şeye rağmen hoşçakal...
//////
2 notes · View notes