Tumgik
#naripera
alyaalexandrovic · 10 months
Text
"İnsanlar ne derse desin, ne yaparsa yapsın, ben iyiliğe mahkumum. Tıpkı zümrüt yeşilinin, altın renginin ya da morun hep söylediği gibi: "Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, kendim olup gerçek renklerimi göstermek zorundayım.”
diyor Marcus Aurelius. Yani bir nevi sana taş atana, sen gül at, diyor. Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında geçen “Herkes Yediğinden İkram Eder” hikayesindeki misal Yavuz gibi karşısındakine her koşulda lokum sunuyor.
Peki sen ey muhattabım, sana yapılan bir kötülüğe karşı nasıl bir tavır benimserdin? İntikam almayı mı yeğlerdin yoksa intikamı, kötülüğün seviyesine inmek olarak görüp rakibine merhamet mi ederdin?
Sana kötülük yapanı onun yaptığından daha ileri seviye ve daha zekice düşünülmüş bir kötülük tasarlayarak mı mat edersin yoksa iyilikle şaşırtıp ters köşe bir matı mı seçersin?
Bunların hiçbirini tercih etmeyip kayıtsız kalmayı da tercih edebilirsin tabii.
2 notes · View notes
alyaalexandrovic · 10 months
Text
Tumblr media
“Hayatta öğrenebileceğin en harika şey: yalnızca sevmek ve karşılığında sevilmek olacaktır.”
🥀
Moulin Rouge Film İncelemesi: Psikolojik Tepkisellik mi Aşk mı?
**Bu yazı Moulin Rouge filminin psikolojik açıdan incelenmesini içerir. Moulin Rouge filmini izlemediyseniz veya bir filmi izlemeden önce analiz okumayı sevmeyenlerdenseniz okumaya devam etmemenizi öneririm, bol miktarda spoiler içerir. Popüler şarkıların uyarlamalarıyla, renklerin etkileyici kullanımıyla izleyiciyi hem güldüren hem ağlatan hem de imgelerin kullanımıyla şaşırtan müzikal film; Moulin Rouge. Klasik bir aşk üçgeni senaryosu, izleyelim...
Tumblr media
Popüler şarkıların uyarlamalarıyla, renklerin etkileyici kullanımıyla izleyiciyi hem güldüren hem ağlatan hem de imgelerin kullanımıyla şaşırtan müzikal film; Moulin Rouge. Klasik bir aşk üçgeni senaryosu, izleyelim zaman geçsin derseniz keyif alacağınız bir film ve filmde psikolojik ögelere de oldukça yer verilmiş.
Bir yanda 1900lerin Parisinde maceracı bir yazar olan Christian, bir yanda ekonomik gücü ve unvanı ile The Duke (Dük), ikisinin arasında da dönemin en ünlü gece kulübü olan Moulin Rouge’un en gözdesi, Christian’ın deyimiyle “Aşkını erkeklere satan bir fahişe” Satin…
Tumblr media
Satin, zengin bir eş bulup kankan dansçısı olarak sürdürdüğü yaşamını değiştirmek istemektedir. Filmdeki her şarkının anlamlı bir hikayesi olduğu gibi, Sparkling Diamonds şarkısı da Satin’in hayata bakışını göstermektedir ve Dük’ün kendisini artist yapacağına inanmaktadır. Satin, tesadüfler sonucunda odasında Dük sandığı Christian ile karşılaşır ve macera başlar.
Christian, Satin’i gerçek aşkın varlığına ikna etmeye çalışsa da Satin “I am a material girl” diyerek onu reddeder. Bu reddetmeden sonra Satin’in gerçek aşka kapılması çok sürmez, Christian’a tutulur ama bir yandan da Moulin Rouge’u kurtarabilmek için Dük ile beraber olmak zorunluluğu oluşmuştur. Hikaye böyle akar gider…
Tumblr media Tumblr media
Renkler içinde insanı büyüleyen bu filme psikanalitik yaklaşımla baktığımızda Eros ve Logos’un savaşını görmekteyiz. Film sadece aşkın değil ölümün de hikayesini anlatır. İki temel dürtü; Cinsellik ve şiddet, aşk ve ölüm… İki kavramı da göstermek için en güzel yol: “Rouge” yani kırmızının kullanımı… Satin’in kızıl olması, dekorun kırmızılarla dolu olması, Red Lights göndermeleri, Roxanne, Meet me in the Red Room gibi şarkılardaki kırmızı renk film boyunca hep baskındır. Kırmızı; aşkın, günahın, tutkunun ve ölümün rengidir.
Tumblr media
Filmde özellikle sosyal psikoloji temelli birçok kurama rastlanıyor. Sternberg’in Üçgen Aşk Kuramı’ndan, Festinger��in Bilişsel Çelişki Kuramı’na, kıskançlık ve saldırganlık konularından Sosyal Değiş Tokuş Kuramı’na kadar birçok konunun işlendiğini açıkça görebilirsiniz. İzlerken önünüze bir sosyal psikoloji kitabı koyup “Aaa bundan da örnek varmış” diyebileceğiniz bir film.
Birey, sahip olduğu iki düşüncenin çatıştığı durumlarda bu çatışmanın yarattığı rahatsızlığı azaltmak için çeşitli yollara başvurur, buna da bilişsel çelişki denir. Yapmak zorunda olduğu seçimlerde Satin’in bilişsel çelişki yaşadığını izliyoruz. Çelişen bilişlerin önemini azaltma yolu olarak Christian’ın: “Hayatta en önemli olan şey sevmek ve karşılığında sevilmektir.” sözünü benimsemeyi ve buna göre yaşamayı seçer. Davranışlarını bu yeni bilişine göre şekillendirir. Bilişsel çelişkiyi azaltmak için seçtiğimiz seçeneğin olumlu yanlarını yüceltirken olumsuz yanlarını küçümseriz ki Satin’in yaptığı da tam olarak budur. Seçimler üzerine olan bu filmde görebileceğimiz konulardan biri de seçimlerimizden bahseden tepkisellik teorisidir.
Peki nedir bu tepkisellik teorisi?
Zaten yapmayı planladığınız bir şeyi sırf başka biri söyledi diye yapmamaya karar verdiğiniz oldu mu? Rahat rahat otururken aile bireylerinizden birinin “Hadi git ders çalış.” dediğinde çalışmaya dayalı bütün içsel motivasyonunuzun yıkıldığı, yine aile bireylerinizden biri çoraplarınızı giymenizi söylediğinde üşümenize rağmen giymek istemediğiniz zamanlar oldu mu? Peki bunun nedeni ne olabilir, inatçı veya dik başlı biri olmanız mı?
Tepkisellik teorisi, bu durumu bireyin kişiliğininin bir parçası ile açıklamaktan ziyade diyor ki: Birey, seçmekte özgür olduğunu düşündüğü bir davranış engellendiğinde veya ne yapması gerektiği söylendiğinde doğan tepkisellik nedeniyle tehdit edilen davranışı istediği gibi yapar. (Miron &Brehm, 2006).
Satin Dük’ü seçmesi için zorlanır, eğer Dük’ü seçmezse Dük, Moulin Rouge’u kapattıracaktır. Satin’in akıl hocası Zidler, onun Christianla yakınlaşmasını fark eder ve Satin’e “Gideceksin ve Christiandan ayrılacaksın, Dük seni bu hayatı yaşamaktan kurtaracak, senin bir yazar parçasıyla işin olamaz.” der. Satin’in bu sözler üzerine Christian’a daha da bağlandığını görüyoruz.
Yine bu teoriye göre, birey seçim özgürlüğü elde edemediği davranışın çekiciliğini azaltır ve başta reddettiği davranışın çekiciliğini arttırabilir. (Miron & Brehm, 2006).
Satin, Dük ile olması gerektiğini düşünüyordu ve bu konuda seçim özgürlüğü yoktu. Seçim özgürlüğüne sahip olmaması sebebiyle de aslında maddiyatın o kadar da önemli olmadığına, hayatta en önemli şeyin sevgi olduğuna kendini inandırmış olabilir. İki seçenek arasında kendi özgür iradesiyle hareket edebileceği tek seçenek Christian’dır.
Tumblr media
Bir kişi iki çekici alternatif arasında seçim yaptığında, daha çekici olanı seçmeyi düşündüğü için tepkisellik yaşayacak ve sonuç olarak diğer alternatifi daha çekici bulmaya başlayacaktır (Miron & Brehm, 2006).
Christian ve Satin’in fil odasında karşılaştıkları sahnede Satin, etkilendiği bu adamın Dük olmadığını öğrendiğinde hayal kırıklığı yaşar çünkü Dük parası ve unvanıyla ona o güne kadar hayal ettiği yaşamı verecek kişidir ve böylece daha çekici gelen alternatiftir. Satin maddeye önem veren bir kadın olmasına rağmen ona bunları sunmayan Christian’ı seçmeye bu şekilde karar verir.
Birey özgür seçim yapamazsa hayal kırıklığı doğar, bu da saldırganlığa yol açar, saldırganlığın en önemli sebeplerinden birinin ise engellenme olduğunu biliyoruz.
Tumblr media
Satin ve Christian’ın özgür tercihleri Montmartre’den kaçıp gitmek olsa da Satin verem olduğunu öğrenir ve ölüm özgürce bir seçim yapabileceği bir konu değildir fakat Christian’ı ölümden kurtarmak Satin’in özgürce seçebileceği bir seçenektir. Bu yüzden Christian’dan ayrılır. Christian’ın beraber olmak için planlar yaptığı kadının Dük’ü seçmesiyle engellenme yaşaması buna bağlı olarak hayal kırıklığı ve saldırganlık tepkisi göstermesi; Dük’ün de aynı şekilde kandırıldığını ve planlarının engellendiğini fark etmesiyle karşı saftakileri öldürmeye varan planlar yapmaya başlaması seçim özgürlükleri elinden alınan iki adamın tepkiselliğini gösterir bizlere.
Tumblr media
Hayatı boyunca birileri tarafından seçimleri konusunda yönlendirilmiş bir kadın özgür bireysel seçimini yapabilmişken ve sonunda sevgilisine kavuşmuşken seçme özgürlüğü olmayan bir hastalığın elinde ölüp gider.
Yazardan ufak bir not: Kadınlık özellikle o dönemin ataerkilliğinde bir eğlence ve sömürü nesnesiyken Cristian’ın Satin’e olan sonsuz aşkı ve Satin’in aldığı kararlar kadının özgürleşmesinin sembolleri gibiydi.
Bu yazı Hacettepe Üniversitesi Sosyal Psikoloji ve Sinema dersinde hazırladığım bir analizden uyarlanmıştır.
Kaynak: Miron, A. M., & Brehm, J. W. (2006). Reactance Theory – 40 Years Later. Zeitschrift für Sozialpsychologie, 37(1), 9-18
4 notes · View notes
alyaalexandrovic · 10 months
Text
Tumblr media
Bulutsuz ülkelerin ve yıldızsız gökleri
Gecesi gibi yürüyor güzellikte;
Karanlığın en karası, en beyazı ışığın
Buluşmuş edasında, gözlerinde;
Göğün görkemli günden bile esirgediği
Meyvelerin kadife ışığı teninde.
Işık biraz azalsa, biraz gölgelense yüz,
Kuzguni saç örgülerini dalgalandıran
Ya da gelip usulca çizgilerine konan
Tarifsiz güzelliğin solduğunu görürüz;
O yumuşak, saf yerde konaklayıp geceler
Tatlı, duru, tertemiz düşünceler.
O yumuşak, o dingin, tatlı ve dokunaklı
Alnının üzerinde, yanağında;
Kıvanç dolu gülüşler ve ışıl ışıl renkler
Anlatır, ölümlü, yalan dünyada
Güvenle ve erinç içinde geçen günleri;
Yüreğinde hep masum bir sevgi!
Lord Byron
1 note · View note
alyaalexandrovic · 10 months
Text
Suriyeliler için yayınlanan suç haberlerinden dolayı ülkedeki tüm mültecilere karşı içimde nefretvari bir kuşatma oluşmuştu. Bir an önce tabiri caizse hepsinin defolup ülkelerine gitmelerini istiyordum, ki büyük bir çoğunluğunun hala defolup gitmesi taraftarıyım fakat
bu muameleyi hak etmeyen Suriyeli mülteciler de var yani en azından bugün otobüste fark ettim onu, ayaktaydı, sırt çantasının tek kulpu yırtıktı, yırtık olmayan tarafıyla taşıyordu çantayı ve çantasından çıkardığı kenarları altın varaklı ajandasından sayfaları nahifçe çevirip notlarını okumaya başladı, bir farklılık sezdim: Yazıları sağdan sola doğru okuyordu ve ajandaya dikkat ettiğimde el yazısı bu notların Arapça olduğunu fark ettim. Daha sonra telefonunu çıkarıp sosyal medyaya göz attığında ana ekranı yine Arapça yazılarla kaplıydı ve çekingen bir yapısı vardı sanki izlendiğini biliyordu. Bakışlarımı hissettiğini biliyordum, onu gözlemliyordum bana bakmasa bile yan tarafında duran benim onu gözlediğimi hissettiğini biliyordum, içimde garip bir merhamet duygusu uyandırıyordu, ilk başta garipseyerek ve merakla fakat sonra merhametle inceledim onu, yine de onu incitmemek için bakışlarımı başka yöne doğrulttum.
Onun gördüğü muameleyi ve horlanmayı hissedebiliyordum, ayrıca ben de bu ön yargıyla yaklaşmıştım “onlara”.
Ben ki gerçekten hiddetliydim, nerede bir Suriyeli görsem burada bulunmaması gereken ahlaksız, aşağılık ve sürekli üreyen varlıklar olarak algılıyordum onları, insan zihni genellemeleri yaparken kurunun yanında daima yaş da yanar misali etiketlemeler yapıyor çünkü böylesi daha kolay zihnimiz için, zihin kestirmeleri daima sever.
Ajandasını çantasına koydu, pencereden etrafa telaşlı bir şekilde bakmaya başladı ve birden bakışlarını bana çevirip doğru yerde olup olmadığını sordu. Şaşırdım, bir an afalladım sonra gideceği yeri benim de bilmediğimi söyledim. Başka birine yönelttim bana sorduğu soruyu, sonra bir başkası ona bu konuda açıklama yaptı.
Hali, tavrı oldukça nahif, temkinliydi. Kim olursa olsun, ilim için çabalayan insanlarına saygım büyük. Zorlu koşullara rağmen mücadele eden ve kendini geliştirmeye gayret gösteren herkese büyük bir saygı ve merhamet duyuyorum. Böyle insanlar bir kazanımdır fakat diğerleri için aynı şey geçerli değil ve çoğunluk ne yazık ki kötü davranışları ile bu insanları gölgeliyor…
1 note · View note