Tumgik
#uzam
grkmmm · 7 months
Text
Bir an gelir, insan artık hiç acı duymaz olur. Duyarlılık biter, bilinç körelir, zaman ve uzam kavramı tümüyle yitirilir.
11 notes · View notes
varolmayanin-guncesi · 7 months
Text
Orada, aynada bir suret göredüşüyor. Uçurum yok gözden başka. Arındıkça sonsuzanıyor bir yanılgı ve ayna kırığa-sığınıyor. Odanın uzanışı ayrı bir uzam ama yeri yokluyor hiçlik.
18 notes · View notes
kaanozer · 7 months
Text
Canavarın Fistanı
Tumblr media
Toprağa çağrılı bedenlerini kuşlar kirletmişti. Durgun örtünün bekçisi bu renklenmeyle hoşnut, Göğe bakanlara gösterdi ellerini. Bir gün giydi çiçekli fistanını ve dağa çıktı canavar. Sonra otlar şaşkındı, görmüyorlardı gerideki çorak tepeler zorluğunu, Görmüyorlardı giysisindeki acı dokusunu ve bun kımıltısını. Birlikçi eller, otlar ve canavar çevirdiler güneşi yolundan, Gün kuşu parçalandı. Canavar yaydı fistanını üzerine, eller, otlar ve kuş ölüsünün. Kalan yıldızlarla ay oldu altında, karanlığın duruk özdeği. Aşk için değildi artık uyanıklığı gecenin bir dünya için bir dünya yeni...
* * *
Hiçbir gergefe sığmayan uzam, yakalayamadığımız tan!
Neydi dürdüğümüz karanlığında ormanın; kanın ak suyun al mı süzülmesi?
Kurumak yeter övüncünde yalnızlığımızın. Geri almak gümüş alaşımını varlıktan Yeter, dinlemek her ağışı kımıltısız!
Kim önce uyanır balığın gözünde? Uzaklığı kesin güneşin bekleyişinde?
Akıyor su uz saydamlıklar karında, Dirimi deliyor, zamanını ılımın... Bu deniz, bu gök... Bize çok, zor yine buluşmak!
* * *
Burdan böyle baktığımda gömütsü ince boşluğa bilemem martılar neye göre toplanırlar bilemem dizlerim neden çözülür böylesine güçsüzleşir dolaşımı kanımın uyuşurum bunca değişken mavinin görümünde uçarım ve karşı kıyı tehdit okunu kırdıkça sunağım orasıdır pek sık çiçeklerle ve cesetlerle giderim iyice daha sunmaya...
Ödünç aldım kokunu kendi tenimde, sen kokuyor yüzeyi bedenimin, her gözeneği.
Açar açmaz arkı daldı bir kelebek içeri, Döndün sandım beyazı görünce, Birleştirerek tenimden yayılan koku ile uçanın sonsuzluk imgesini.
Tutuyorum sevi çanını ellerimde, Vurgusu ben'e dönük, yankısı çocukluğa. Kendi ışıltısı deviniyor kendinde katlanarak doyumu töze doğru yayılıyor başkayla aramızdaki kimsesizliğe.
Şimdi hayır derken sevişiyorum seviyle ben.
Ağustos, 81 Nilgün Marmara, Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1977—1987)
4 notes · View notes
bohemkokusu · 10 months
Text
"Dünyanın tüm zaafları tembellikten ya da ilgisizlikten değil, aşırı gayretkeşlikten kaynaklanır. Normal hayat koşullarına ağır bir ritim, yumuşak bir ahenk gerekir. Ama insan zamanı hızlandırdı ve anların birbirini takip etmesinden yola çıkarak soluksuz kalacağı ve terleyeceği bir uzam yarattı. Ne olduğu bilinmeyen bir şeyin ardından açgözlülükle koşa koşa artık duramaz haldedir; yazgıya susamış bu kanlı canlı hayvan kendi acelesinden kör kütük sarhoştur. Elinden gelen devasa çalışma, neden buna boyun eğdiğini kimse bilmediğinden mümkündür sadece."
5 notes · View notes
doriangray1789 · 2 years
Text
BİRAZCIK WİTTGENSTEİN OKUMASI YAPALIM..
1-Dünya, olduğu gibi olan her şeydir. 2-Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil. 3-Dünya olgular yoluyla belirlenir, ve şu yolla ki, bu, bütün olgulardır. 4-Çünkü, olguların toplamı, neyin olduğu gibi olduğunu,aynı zamanda da bütün nelerin olduğu gibi olmadığını belirler. 5-Mantıksal uzam içindeki olgular, dünyadır. 6-Dünya olgulara ayrılır. 7-Biri olduğu gibi olabilir ya da olmayabilir,bütün geri kalanlar ise aynı kalabilir. Olduğu gibi olan, olgu, olgu bağlamlarının öyle varolmasıdır.Olgu bağlamı, nesnelerin (olanların, şeylerin) bir bağlantısıdır. 8-Şey için özsel olan, bir olgu bağlamının oluşturucu öğesi olabilmektir. 9-Mantıkta hiçbirşey rastlantısal değildir: Şey,olgu bağlamında yer alabiliyorsa, olgu bağlamının olanağının şeyde zaten önceden ayırdedilmiş olması gerekir. 10-Sanki kendi başına varolabilen şeye, sonradan bir olgu durumu uygun düşseydi, bu bir rastlantıymış gibi görünebilirdi.Şeyler olgu bağlamlarının içinde yer alabiliyorsa, bu, onlarda zaten bulunmalıdır.(Mantıksal olan birşey, yalnızca olanaklı olamaz. Mantık her bir olanağı ele alır, bütün olanaklar da onun olgularıdır.) Kaynak: Tractatus
Tumblr media
5 notes · View notes
mantikutayr · 2 years
Photo
Tumblr media
ponty, bu yedi ‘sohbeti’ bir radyo programı için kaleme aldı ve 1948′de radyoda okudu. bu sohbetleri bir dizi gibi tasarlayıp her bölümüne bir başlık verdi: 1. algılanan dünya ve bilimin dünyası; 2. algılanan dünyayı bulgulamak: uzam; 3. algılanan dünyayı bulgulamak: duyu nesneleri; 4. algılanan dünyayı bulgulamak: hayvanlık; 5. dışarıdan görünen insan; 6. sanat ve algı dünyası; 7. klasik dünya ile modern dünya. 
‘‘duyularımızın yol açtığı yanılgılardan kurtulup şeylerin gerçek doğasına erişmek ancak bilimcilerin yöntemli bilgisi, ölçüm ve deneyleriyle olabilecek bir şey değil mi?’‘ 
‘‘her gözlemin gözlemcinin konumuna sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösteriyor ve mutlak bir gözlemci düşüncesini bir yana bırakıyor.’‘ 
‘‘..modern düşünce zor, ağduyuya aykırı geliyor ama modern düşünce doğruluk diye bir derdi olduğu için bunu yapıyor.’‘ 
‘‘bakınız, modern resimdeki araştırmalar biliminkilerle ilginç bir biçimde öerüşüyor. klasik eğitimde desenle renk birbirinden ayrılır: nesnenin uzamsal şeması çizilir, sonra da bu şema renklerle doldurulurdu. oysa cezanne şöyle diyor: insan renk sürdüğü ölçüde desen çizer.’‘ 
‘‘yenilerde jean paulhan’ın dediği gibi modern resmin uzamı, gönül gözüyle görülen uzamdır.’‘ 
‘‘deneyim alanımızda pek çok nitelik var ki vücudumuzda uyandırdıkları tepkilerden soyutlanınca neredeyse hiçbir anlama gelmezler.’‘ 
‘‘..bilimde, resimde, felsefede klasikten moderne geçince, algılanan dünyanın sanki uykusundan uyandığına tanık oluyoruz.’‘ 
‘‘mekanik biyoloji ne derse desin, sonuçta içinde yaşadığımız dünya yalnızca şeylerden ve uzamdan oluşmuyor..’‘
‘‘algı dünyasını inceleyince ne öğrendik gerçekten? ..algı dünyasında şeyleri ve şeylerin görünme biçimlerini birbirinden ayırmak olanaksızdır.’‘ 
4 notes · View notes
pathoslogos · 6 months
Text
mayıs 2023-hegel
Felsefe tarihseldir. Hegel'den önce zihinsel olarak algılanırdı. Hegel sinematografi gibi yaklaşıyor, her değişim continuum içinde bilinemez, olmakta olduğunda bilgi edinemeyiz. Ancak başka bir formda olaylar tezahür ettiğinde kavrarız. Tamamlanmış olan şimdide değildir. Tüm olgular geçmişe aittir.
Modernitenin filozofu, konusu bu, dizgisel felsefe. Asıl nesnesi özgürlük. Çelişkiler, çatışmalarla örtükten açığa doğru. Dynamus'un kinesis yani hareket olarak ortaya çıkması netleşir, bilince çıkar. hegel'in felsefesi süreç içinde kavranabilir. İnsan bilinci için hiçbir şey örtük kalmamalı. Doğa karşısında bilmeye olan özgüvenini geliştirmelidir.
Diyalektik felsefe
2bilinç: özneler arası ilişki, iki bilincin tartışıyor, konuşuyor olması. Bilinç nesneyi artık konu edinmiyor(duyusal değil) duyu ötesi artık. Bir bilinç bir başka bilinci bilmek istediğinde ortada hareket halinde olan, değişen düşünce..
Bir şeyin tamamlanması=ortadan kalkması, yok olması, ölmesi, mutlak ölüm değil, tüm varoluş göreli
Kendi öz nitelikleri ortadan kalkıyor, başka bir şeye dönüşüyor.
Phenix. yanıyor, küllerinden yeniden diriliyor
Eidos=Hakikat, hakikatten özgür olarak ilerliyor, sine qua non
Kavranış=Bütünlüğüne ulaşmış olan
gerçek0episteme (nedenselliği olan)
Yanılsama=doxa
Gerçek insan, özgürlük öz istencin bireyin olumsallığında (keyfiliğinde)
Bu şekilde değil, haklar, yasalar şeklinde dışarıya taşıyor, öznelerle ilişkilerini taşıyarak dışsal
soyut(ilişkisiz, koşulsuz)=örtük,
somut, açığa çıkan, koşullanmalar ile kendindeki gücü açığa vurma
süreçsiz sonuçlar anlamsız , süreç sonucun içeriğidir.
Hukuk dizgesi edimselleştirilmiş özgürlük alanıdır. (sistemleştirilmiş)
edim=act, actual, özgürlüğün somut olması
Geist(Dünya tini) kültür, psikolojide gestalt, bütünlük, kendi ile varolan(bilinç), kendi kendine belirlenmiş. Platon'a göre autokinesis.
Doğa tarafından belirlenemez. İnsan istencinin kendi edimleri ile doğaya dönüşerek inşa ettiği. İkinci bir doğa inşa etme gesit görevi yani kültür inşası. Tinin dışlaşması doğada değil, tarihte yani zamandadır. Doğa=uzam, kültür=zaman, doğa dışarıdan bilince gelir.
"İnsan zamandır"Hegel.
Özgürlük kavramında temellenirse zorunluluk, iki kavramı eş kullanıyor Hegel. Zorunluluk belirlenim/determination gerektirir. Analitik değil, yani önermeyi tümel olarak koyup sonradan analiz edenler.
Platon 'cesaret bir erdemdir.' Korku çalış! 'Atatürk , size ölmeyi emrediyorum.
En örtük/ en ilişkisiz ancak yitik değil.
En yakın olan=topos=zemin=sıçrama tahtası
1 ilk soyutlama=isim=nomos : kavramın zemini, dış dünyadaki nesne değil, ona verdiğimzi isim. o şeyden ayrılmak için araya isim koyma, ilk aşama. İsim koyduğunda duyusal gerçeklikten simgeye taşıma, bilince taşıma. Dil olmadığında şuur yok. (Peki hayvanlar şuursuz mu?)
Platon, Eros, güzelliği doğurmak, afrodit erosu doğuruyor. anne rahmi(örtük) eros/çocuk (açık): doğurma, küvve olarak çocuk var, ancak doğumla tezahür ediyor.
"Her kavrayış cinayettir."Öldürmeden kavrayamıyoruz, öldürmezsen gelişemezsin. Kelam=kavram=bilinç=kendi ile kurulan
Dış dünya bilince anlam katmıyor, bilinç kendi kavrayışları ile, idrak: dış dünyadan yakalayıp kendine konu yapma'
Gerçeklik evriliyor, bilincimizin konumu ile mutlak gerçeklik ele geçmiyor. sattık/varlık
Düşüncenin kendisini her bildiğinde yeni form! cogito ergos tükenmez=düşünme yeteneği
Gerçeklik pozitif mi/diyalektik mi? Tüm toplumlarda aşama aşama ortaya çıkan gerçekliğin bir görüngüsüdür. Gerçeklik ortaya çıkmak istediğinde farklı formlarda tezahür eder ancak tüketilemez. Daiam Marx daha sonra bunu yasa, dinamik diyalektiğin kuvvetler çelişkisinin kendisi der. (işçi-işveren-toplum-meta=sistem) Bu sistemin içinde işçi-işveren çelişkisi var, üretime yabancılaşma. Hakikat ve gerçeklik aynı değil. Göreli tezahürlerdir! Zorunluluk, tarihsel olguların kendini dönüştürmesinin adı, felsefeyi bilim olarak kavrama.
Yasayı değiştiremiyorsam, koşulları değiştiririm ya hızlandırırım ya yavaşlatırım, yani sürece etki ederim.
0 notes
ilkokulum · 9 months
Text
Uzamsal İlişkiler 1. Sınıf Matematik Uzamsal ilişkiler kelimesini nesnelerin yerini ifade edebilmek için kullanırız. 1. sınıf matematik dersinde uzamsal ilişkiler ne demek sorusuna "bir nesnenin altında, üstünde, uzakta, yakında, içinde, dışında, sağında, solunda, etrafında, önünde, arkasında gibi kelimelerle yerini anlatabilmektir" şeklinde cevap verebiliriz. Uzamsal ilişkiler konusunu öğrenek nesnelerin, varlıkların diğer nesnelere göre ne yönde olduğunu daha net anlayabiliriz. Hazırlamış olduğumuz 1. sınıf uzamsal ilişkiler etkinlik çalışmaları ile öğrencilerimiz eğlenceli bir şekilde yer yön ifadelerini öğrenecekler. Uzam... https://ilkokulum.com.tr/uzamsal-iliskiler-1-sinif-matematik 📚 Özgün İlkokul 1, 2, 3 ve 4. Sınıf Etkinlikleri 🔐 İçeriklerimizi Pdf olarak web sitemizden ÜCRETSİZ bir şekilde indirebilirsiniz. #ilkokul #ilkokuletkinlik #uzaktaneğitim #matematik #türkçe #hayatbilgisi #1sınıf #etkinlik #5n1k #toplama #okumaetkinliği #boyama #eğitim #ögrenci #2sınıftürkçe #3sınıfmatematik #okumayazma #bilsem
0 notes
mavibirbahce · 10 months
Text
"Diskroninin esas sorumlusu, zamanın atomlaşması. Zamanın eskisine göre çok daha hızlı geçtiği hissi de bundan kaynaklanıyor. Bu zamansal dağılma nedeniyle, süremin deneyimlenmesi de imkansızlaşıyor. Hiçbir şey zamanı tutmuyor. Yaşam bir sürem tesis eden düzenleyici yapılarda veya koordinatlarda yerleşik değil artık. İnsanların özdeşleştiği şeyler de devamsız ve geçici. Dolayısıyla, insan da radikal bir kalımsızlıktan mustarip. Yaşamın atomlaşmasına, atomlaşmış kimlikler eşlik ediyor. İnsanın elinde kendinden, küçük bir benlikten başka bir şey yok. Uzam ve zamanda, hatta dünyada, birlikte-varoluşta radikal bir kayba tabiyiz. Dünya yoksunluğu bir diskroni belirtisi. İnsanı, bütün gücüyle sağlıklı tutmaya çalıştığı küçük, önemsiz bedenine ufaltıyor. Bundan başka hiçbir şeyi yok insanın. Kırılgan bedeninin sağlığı dünyanın ve Tanrı’nın yerini alıyor. Hiçbir şey ölümden uzun ömürlü değil. Dolayısıyla bugün ölmek, çok zor. Ve insanlar, yaşlanmadan yaş alıyor." Byung-Chul Han, Zamanın Kokusu, s.9-10
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
Düş Kırımına Karşı Direniş...
Tumblr media
Bir düş kırımı şablonu var ediliyor. Her güne içkin kılınan madun siyaset hamle ve alenen eylemlerinin yekunu ümidin berhava olunduğu bir düş kırıklığı halini mütemadiyen yine, yeniden var ediyor. Biyopolitik tehdit döngüsünün, denetim, gözetim ve tahakküm üçlüsü ve bunların tamamlayıcısı olagelen zorbalık mefhumunun bütünlüğünde hayat un ufak ediliyor. Behemehal, anbean her gün bu hat geliştiriliyor. Yirmi bir yıllı bir iktidar halinin deneyiminin, bizatihi sıradana karşıt, seçilmiş, öncelenmiş ve ayrıcalıklı kılınmış olanlara hizmetkar, kalanlara ise teslimiyetçiliğin dayatıldığı bir uzamda ortamda ortaya çıkan her şey zaten başlı başına bir düş kırımını önceler. Mütemadiyen cerahat duraksamayan tehdit ve tahakküm bitimsiz nefret ve linç döngülerinde yaşam tarumar edilendir. Doğru adamla yola devam bahsi bunun bir tamamlayıcısı, devamlılığının da ikrarıdır. Yirmi bir yılın ol cerahatle dönüştürüldüğü, kesintisiz bir vesayet haline rehin edildiği ve tam teşekküllü bir otokrat rejimin güncellendiği afaki bir meseleyken bir beş sene daha talep olunur. Arasız, kesintisiz kılınan her eylem, düzenleme ve yapımla birlikte bu devinim güncellenir. Baş amirin, yeni ülke tiradı bizatihi düş kırıklığının ta kendisinden kendine yön çizen bir halin taşıyıcısıdır. Yolunu, yönünü bunca karanlığa denk düşüren / kesiştiren bir yer imgesinin kapkaranlık temsili sabitimiz kılınır öyle veya böyle.
Bütünüyle bir seçim imgesi sunulurken, sanki yüz üç yıldır demokrasi söz konusuymuş gibi, yine yeniden ezberlerden mavralar okunur. Atıldı mı mangalda kül bırakılmadan var edilen taahhüt silsilesi, vaatler birer ikişer müjdeler ile göz boyanmaya çalışılırken arasız, duraksız bir yönetim biçemi olarak düş kırıklığının güncelliği söz konusu edilir. Düzlemi simsiyah kılan o aklın eyledikleri kurucu temsilden, partilerden partilere devredilmiş olan tüm o sağcı söylem bütünüyle birlikte yeniden şekillendirildiği uzam / düzlemde yaraların kesintisiz kanatılması tek gailesine çabalanan meseldir. Demokrasinin henüz adımlamaya bile çalışılmadığı bir düzlemin ortasında sağcı / yıkıcı söylemin ezber edilmiş olagelen her türden ırkçı / ayrımcı nefret söylemi ve eyleminin beraberliğinde bir kere daha boşluk imal edilir. Eşitlik, adalet, hürriyet, söz hakkı, yaşamda var olma hakkı, evrensel yazılı ve sözlü pek çok hakkaniyetin, verilmiş olan değerin yerle yeksan edildiği bir düzlemde her şeyin yolunda / rutininde olduğunun yanılgısı devamlı öne sürülendir. Bu kadar pespaye, bu kadar çürümüş bir halde, biteviye ekran şaklabanları, madun siyasetin temsil diye var ettiği çoktan aklını zikrini millete kapatmış bizim doğrumuz var gerisi her şey yalan her şey riyaya çıkar mefhumunun her nasıl ülkeyi bir cendereye dönüştürdüğü kendiliğinden görünürdür artık. Bir düş kırımı sahnesinin imge değil, doğrudan yaşatılan bir hakikatin ta kendisine dönüşümü kesintisizdir.
Bunca yaranın ortasında var edilmiş olagelen her türden tahakküm, denetim ve gözetimin bir kere daha o mutlak temsili / teslim alma adına biçimlendirdiği görünürdür. Ak parti ve Mehape ikilisinin tüm küçük paydaşı olanlarla kurduğu çeteleşmiş, ezberleriyle yolunu ve yönünü belirleyen, her fecaati kendi bekaları adında bir fırsat olarak gören bilen anlayan ve uygulayan zihni garabetliğinin en az üç hafta, en fazla bir beş yıl daha öreceği çoraplar var edeceği eşikler ol düş kırımı menzilini de kısadan bildirir. Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yeşil Sol Parti’nin Moda Sahne’de düzenlediği gençlik forumunda, iktidarın gençlere yıkım bıraktığı belirtilerek, 14 Mayıs seçimlerine işaret edilerek, “Bu nefret ortamını ortadan kaldırmalıyız” mesajı verildi.
Gençlik Devirecek Platformu, İstanbul Kadıköy’de bulunan Moda Sahne’de forum düzenledi. Foruma, Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul 3. Bölge Milletvekili adayı Kerem Fırtına’nın katıldığı foruma, üniversite gençleri yoğun ilgi gösterdi. Forumun yapıldığı Moda Sahne salonuna, “Bu Mayıs’ta gençlik devirecek, Haydi 1 Mayıs’a” yazılı pankart asıldı.
‘İktidar Gençlere Yıkım Bıraktı’
Musa Piroğlu, AKP iktidarında tüm kazanımların ortadan kaldırıldığını ifade ederek, “İktidar gençlere yıkım bıraktı. Okulda işsizlikle boğulacaksınız, sınavlarda başarılı olacaksınız ama mülakatla uğraşacaksınız. İdarenin iki dudağı arasında olan bir sistem var. 300 bin atanamayan öğretmenler özel okullarda kötü koşullarda çalışıyor. Bu bütün sektörler için böyle” dedi.
Gelecek Ortadan Kaldırıldı
Türkiye’de bütün üniversitelerin çökertildiğini dile getiren Piroğlu, “Gelecek ortadan kaldırıldı. Gençliğe yaşam alanı bırakılmadı. Yaşam koşulları çökertildi. Ağır bir rejim ortamı kuruldu, insanlar nefes alamaz hale getirildi. Üniversite kapılarına güvenlik noktaları kurdular. Devlet üniversiteleri daha kötü durumda. Bu seçim gençliğin karar vereceği bir seçim olacak. İktidara karşı bir tepki var. Bu tepkinin organize olması gerekiyor. Bu dayatılan cehennemden çıkmak zorundayız” şeklinde konuştu.
Türkiye Çözümsüzlükler Ülkesi
Yeşil Sol Parti Milletvekili adayı Kerem Fırtına, değişimin insanın kendisinden başlaması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye çözümsüzlükler ülkesi, ben çözümsüzlükler ülkesinde büyüyen bir gencim. Ülkemizde kadim bir sorunun üstünü kapata kapata bu günlere kadar getirdik. Tayyip Erdoğan kötülüğü karşısında boğuluyoruz, bunun sebebi Tayyip Erdoğan rejimi öncesi, elbette bu düzenin oturduğu tekçi düzenden çok da uzak değil. Sadece uygulamalar sertleşti. Buna zemin hazırlayan bir dönemden geldik buralara” ifadelerini kullandı.
Demokratik Anayasa İhtiyacı
Fırtına, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz birlikte değiştirirsek değişir diyen bir partiyiz. Hiçbir şey kendiliğinden değişmeyecek. En önemli işimiz 14 Mayıs. Tayyip Erdoğan devrildikten sonra iş bitmeyecek. 15 Mayıs sabahında burası gül bahçesi olmayacak. Biz haklı olanız, ülkenin bu hale gelmesine karşı çözüm üreten insanlarız. Bize nefret asla lazım olmayan bir şey. Beraber yaşamaya devam edeceğiz. Tayyip Erdoğan gittiğinde onu seven insanlar bu ülkeden gitmeyecek. Düşünceleri de ertesi gün değişmeyecek. Önümüzde uzun bir yol var. Demokratik bir anayasaya ihtiyacımız var. Bu tüm sorunların kaynağında yatıyor. Temelde bizim anayasa sorunumuz var. Tayyip Erdoğan rejiminin devrilmesi bizi ileriye götürmeyecek. Tekrar bizim şikayetçi olduğumuz yüz yıllık sisteme götürecek. İlerlememiz gerekiyor. Bu ülkenin anayasasını demokratik bir şekilde düzenlemediğimiz sürece faşizmin yolu devam edecektir. Bu yüzden Yeşil Sol Parti milletvekili sayısının önemini belirtiyoruz.
Gençlerin Sorumluluğu Var
Demokratik Cumhuriyet’in yasalarının hazırlanması, güvence altına alınması için ön koşul, 14 Mayıs’ta en yüksek sayıda Yeşil Sol Parti’yi Meclis’e gönderme görevidir. Tayyip Erdoğan’ın sağladığı kutuplaşmayı ortadan kaldırmak gençlere düşüyor. Biz gençler olarak her şeyden önce sorumluluğumuz var. Tavrımızı değiştirmekle yükümlüyüz. Bu nefret ortamını ortadan kaldırmakla yükümlüyüz.”
Ortaya çıkan düş kırımı iklimine karşı itirazlardan birisidir şu yukarıda okuduğunuz o haber metninde çıkagelen. Düzeni var eden, şimdisine ipotek koyanların suna geldiği her hamlenin biraz daha kalıcı / biraz daha ezici / biraz daha sınırlandırıcı olmasına dair itiraz hakkının neden mühim olduğu yaşatılanların karanlığından barizdir. İtiraz edilmeyecekse sonrasının olmadığı, dibinin bırakılmadığı bir karanlık hepimize pay edilecektir. Kürd özgürlük hareketinin yıllar yılıdır savuna geldiği, anlatarak, cesaretle savunarak, birlikte ve beraberce kotarılabilecek bir cumhuriyet idesinin neden elzem olduğu hem aday olan Fırtına’nın, hem de şu anda vekil Piroğlu’nun demeçlerinde barizdir. Bir asırdır süre giden deneyimin, denetim, gözetim ve sadece tahakkümden ibaret kılınmasına karşılık, nihayetinde sivil düşünün neden elzem olduğunun altı kalınca çizilir bir kere daha. Uzun sözün kısası, düş kırıklığını var eden, sistem budur diyenlere karşı alternatiflerin sadece birlikte, Türkiyeli halkların birlikteliğinde mümkün olabileceğinin bir başka evresi açıkta ilam olunur. Duyanı var mıdır ola? Bir düş kırımı menzili güncellemesine devam edilirken hayat elden, umut akıldan, söz ikrar edilen temsilden alıkonulurken, hayatlara en aleni hallerde saldırılar güncellenirken birliktelik için daha neyin var olması gereklidir, hangi sınavın, sınamanın? Duyanı var mıdır ola?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Sedat SUNA – EPA / EFE via Balkan Insight
0 notes
veveylat · 1 year
Text
DUVARLAR
İçerisi karışık. Toparlasa toparlasa ancak bir şair toparlayabilir. İçerisi? İnsanın kendine ait iç özel alanı mı, sadece kendisinin bildiği, kimsenin hiçbir zaman göremediği... Bir ev mi, evin içinde bir oda mı? İş yeri belki de. Bunlardan başka çok farklı kavramlarla da ilişkilendirilebilen bir mekân mı? Uzam, hayır. Tadilat nedeniyle kapalıyız, yazabilir şair hayatının duvarlarına. Bir önceki ilan, cenaze dolayısıyla kapalıyız! İçerisinde yıkım söküm işleri yapıyordur. Spot ışıkları yerleştiriyordur tavanlarına, duvarlarına alçı çekiyordur, zemini granitle, parkeyle yeniliyordur. Mobilyaları yenileri ile değiştiriyordur. Müdavimlerini de yenileyecektir. Atlar sürecektir içeri, terden sırılsıklam olana kadar koşturacak atlar... Hey çocuk, diye bağıracaktır, hey arkadaş, çaya beklerim. Bir şairin içidir, benim içim, diyecektir. Yalansız, dolansız, hilesiz. Sahibindengillere ilan verecektir; elden geçirilmiş, köşe başı, sevgiye, saygıya, umuda, emeğe yürüme mesafesinde... Bunu emlak danışmanına anlattım, gülünç buldu, ona yüzyıllar önce de yeryüzünde emlakçıların var olup olmadığını sordum. Güldü, "Yüzyıllar önce?" Bin tanrılı il! Emlakçılığın kökeni bence buradaydı. Bunu bir doktor söylemişti, ona da bir hastası. Hasta, krallara saray sattığını iddia ediyordu. Bir defteri varmış hastanın, bu defterde kralların adları, kralların damgaları... Daha öncesinde metafizik alanda yapmış emlakçılığı. Esasında hep emlakçıymış. Zamanla dükkânın camlarına satılık saray ilanları yerleştirmiş. Krallarla sözleşmeler imzalamış. Hatta bir kralla parasını alamadığı için arası açılmış. Kral, defterde yazdığına göre, onun üzerine ordusunu göndermiş. Bu orduya karşı koyamayacağını bildiği için kralın borcunu düşmek zorunda kalmış, onu tanıyan yakın çevresi, doktora, onun bu krala çok kızgın olduğunu söylemiş. Doktor, onunla karşılaştığında kendini hep kral gibi hissediyormuş. Emlakçı, her görüşmede, doktora elindeki saraylardan bahsedip birini satmak istiyormuş. "Her zaman bana bir saray satmak istiyor." dedi. "Beni bir krala yakışır hürmetle karşılıyor, yerlere kadar eğiliyor, hâlimi hatırımı sorduktan sonra konuyu hemen saray işine getiriyor, alıcı gibi göründüğümde, dışarı çıkıyoruz, hastaneyi saray olarak anlatıyor, kapıların ne kadar sağlam olduğundan bahsediyor ve içeride kaç bin asker beslenebileceğini... Hastaları saray görevlileri ya da asker olarak görüyor. Bir defasında sarayı satın aldım, sözleşme hazırladı bunun için. Özel bir sözleşme. İmzaladım defteri yalnız çok çabuk unutuyor. Birkaç hafta sonra yine aynı döngü. Hastanedeki herkese yapıyor bunu. Aynı isimdekileri birinci, ikinci, üçüncü... diye sıralıyor."
"Üzücü," diye sürdürdü doktor sözlerini. "İnsanı bu kategoride görme isteğine nasıl ulaştığını bilemiyorum. Bilinçaltında insana dair düşüncesi çok üzücü. Bu duruma nasıl geldiğini anlamaya çalışıyorum. Kendisinden başka herkese krallık vadediyor. Bu etiketle herkesi kendi sarayında hayal ediyor. Duvarlar, diyor bütün alıcılara, çok sağlam, burayı alırsanız duvarlarınız çok sağlam olacak, diyor, kendisini sarayda düşünmüyor ama herkese saray satmak istiyor... Bu sarayın duvarlarını düşününüz efendim, diyor, ardından yine duvarlarınız çok sağlam olacak, diyor. Hep duvarlarınız, diyor. En özel hastam bu..."
Mehmet Akgül
Ateşle
0 not
0 notes
sanathaberleri · 1 year
Link
0 notes
almanyalilar · 1 year
Text
0 notes
mulahazat · 1 year
Text
Çıkıp zaman ve uzam algımı yitirene dek yürümek istiyorum
0 notes
jotem · 2 years
Text
MELIH CEVDET ANDAY'IN, DON JUAN ÖĞRETİLERİ KİTAPLARI İÇİN TANITIM YAZISI
Bitkiler*
Bir kaktüs türü üzerine ilk sistemli araştırmayı 1886 yılında Ludwig Lewin yayınlamışti. Daha sonra Alman bilim adamının adı ni alan Anholonium Lewinil, bilim alanında yepyeni bir buluştu. Oy sa aynı bitki Meksika ve Güneybatı Amerika yerlilerinin ve ilkel dinlerin çok eskilerden beri tanıdıkları bir dosttu; bir dosttan da öteydi. Yeni Dünyaya ayak basan ilk Ispanyol gezginlerinden biri nin sözlerine göre, "Kızilderililer bir bitkinin Peyot adını verdikleri kökünü yiyorlar ve kutsal bir varlıkmışcasına ona tapıyorlardı."
Aldous Huxley'in, "Sezgi Kapıları" adı ile İnci Erçetin'ce Türk çeye çevrilen küçük kitabı söyle başlıyordu ve daha ilk tümcesi ile beni kendine çekmişti. Bitkilerin gizini oldum olası merak etmişim dir. Burada ise konu, çok daha ilginç boyutlara ulaşıyordu. Bilineni özetleyeyim: Bilginler, peyot kökünden, "meskalin" adını verdikleri bir kimyasal maddeyi ayırmayı başardıktan sonra ortaya şaşırtıcı bir durum çıkıyor; çavdar mahmuzundan elde edilen ve çok güçlü bir sannı verici olan liserjik asitin (LSD) biyokimyasal yapı bakımından meskalin ile yöndeş olduğu ortaya çıkıyor. Meskalin üzerine deney ler başlıiyor. Ünlü İngiliz romanci Aldous Huxley de, kobay olmayı istiyor bu deneylerde ve eşini yanına alıp araştırıcı hekimin labora tuvarına gidiyor. "Meskalini yuttuktan yarım saat sonra, altın sarısı ışınların yavaş yavaş dans ettiğini sezdim" diye anlatmaya başlıyor başından geçenleri... Ona göre zararsız ya da az zararlı bir madde dir meskalin, bilinci değiştirir ve bilmeli ki, her birimiz çok ufak bir ölçüsü bilincimizde geniş çapta değişimler doğuran kimyasal bir maddeyi vücudumuzda üretebiliyoruz. Bu değişimlerin birtakımı şi zofreni olaylarında da görülebilir. Yoksa zihinsel bozukluğun nede ni kimyasal bozukluk mu? Elbet ortaya daha başka sorular da çıkı yor: Beyin nedir? Bilinç nedir? Bir deli ile aklı başında dediğimiz adam arasındaki ayırt nerden kaynaklanıyor? Dâhi ne demek?
Aldous Huxley, normal bilincimizin indirgenmiş bir bilinç oldu ğu kanısındadır. Başka bir deyişle bellek ve algılama yetenekleri miz bizi Özgür Zihin'in çok aşağısında tutmaktadır. Meskalin alın diktan sonra değişimler ise, görsel izlenimlerin yoğunlaşması, herşe ye karşı ilgisizlik, normal dediğimiz durumda olağan bulduğumuz şeylerin ve eylemlerin olağanüstülüğü gibi belirtilerle kendini gös termektedir. Ayrıca uzam-zaman ulamları (kategori) da ortadan kalkmaktadır.
Bu kitabı okuduktan sonra, bir gün yolda karşılaştığım ve ken disine peyot konusunu açtığım sayın Sevgi Sanlı, çok önem verdiği bir kitabın sözünü etti bana; "The Teachings of Don Juan" adındaki bu kitap, Amerikalı bilgin Carlos Castaneda'min, California Üniver sitesi'nde antropoloji öğrencisi iken (1960), ilâç yapılan bitkiler üs tüne Güney Batı Amerika yerlileri arasındaki araştırmalarından kaynaklanan, heyecan verici, üç ciltlik bilimsel bir Sayın Sevgi Sanlı, Carlos Castaneda'nın kitabını zahmet edip bizim gaze teye gönderdi ertesi günü, ben de merakla okumaya koyuldum he men.
Don Juan, Carlos Castaneda'ya, bitkiler konusunda uzman di ye tanıtılan bir kızılderili. Tipkı Aldous Huxley'in peyot iğnesi (mes kalin) yiyip deneylere bedeni ile katılması gibi, Carlos Castenada da, yerli uzman Don Juan'in verdiği bilgilerle yetinmeyip, sanrısal (hallusinojenik) bitkilerin etkisini kendinde dener. Bunlar peyot, humito, totula gibi hekimin laboratuvarındaki durumdan çok değişik tir. Çünkü kızılderililer arasında bu otlar, sağlığa yararlı, hastalıkla n iyi eden ilaçlar yapımı için kullanılmaktan çok başka ve çok daha üstün güçleri içeren birer dost ve hatta tanni durumundadırlar. Araş tinc Castaneda'nın ilginç davranışı ise, bu üstün güçteki bitkilerin inanılmaz etkilerine kendini açarak, bildiğimiz gerçekliğin dışında ki başka bir gerçekliği (non-ordinary reality) yaşamasıdır. Böyle bir deneyin kızılderili olmayan, üstelik aydinlar sınıfından biri için hiç de kolay olmayacağım söylemeğe gerek var mi? Gerçekten de, ki zılderili ile araştırmacı arasında dostluk kurulması uzun zaman alır ve Don Juan öğretmeğe hiç de hevesli değildir. Carlos Castaneda' nun inanmasını ve kimi gerçekleri kendi kendine bulmasını bekler. Uygarlar arasında bir kimyasal madde olan "meskalin", ilkel toplu mun inamışında "meskalito" adlı bir tanrıdır artık; onunla konuşulur, ondan alınan güç denenebilir ve o size türlü kılık ve biçimde kendi- ni gösterir. Castaneda'ya kara bir köpek olarak görünmüştü.
Carlos Castaneda'nın yapıtımın bu birinci cildi 1968 yılıda, "A Separate Reality" adlı ikinci cildi 1971 yılında, "Journey to Ixtlan" adlı üçüncü cildi ise 1972 yılında basılmış. Demek araştırma aşağı yukarı on yıl sürüyor. Bu süre içinde genç bir bilgin, büyücü dünyası min kendine özgü gerçekliğine sızmağa çalışıyor. Bunun uyandıraca ği tepkileri tasarlamak hiç de güç olmasa gerektir. Time dergisi 1973 martındaki bir sayısında konuya büyük yer verdi. Üç cildin de best-seller olması, gerçi Carlos Castaneda'yı zengin etmiştir, ama dedikodu da o ölçüde büyük olmuştur. Önce şunu belirtmek gereke cek ki, bu kitapları bir çekinti reklamı saymak ve başanısını ona bağlamak yanlış olur. Ancak kuşkular inanılmaz boyutlara erişti; öy le ki, olayın doğruluğu ve kişilerin gerçekliği bile tartışma konusu edildi.
Fakat Carlos Castaneda, yalnızca Don Juan'in söylediklerini değil, onun öncülüğünde vardığı aydınlanma dönemini de açıklama ği sürdürdü. Bilgeliğe erdikten sonra, artık çeşitli bitki köklerinin büyülü gücüne gerekseme duymadan da, bu herkese açık olmayan gerçekliği görebiliyordu. Yeter ki, sadece gözleri ile görüp aklı ile kavramakla kalmasın, bütün vücudunu bir algılayıcı olarak kullana Örneğin, nerede bulunursanız bulunun, size uygun, en rahat edeceğiniz, böylece de algılarımızı en üst düzeye çıkarabileceğiniz belli bir nokta vardır, bunu ancak deneyerek bulabilirsiniz. Nitekim Carlos Castenada, Don Juan'ın evinde geçirdiği ilk gece, kendi ye rini bulabilmek için sababa kadar yerlerde süründüğünü anlatıyor. Aneak, bitkilerin olağanüstü gücünden yararlanabilmek için, bir oğ retmenin (mürşidin) aracılığı ile, size dostluk gösterecek otu bulma niz gereklidir. Bu ise, her şeyden önce, inanmakla gerçekleşebilir. Bir yabancı için çok güç, neredeyse olanaksız bir iş bu. Bunun için değil midir, Time dergisindeki yazıda Carlos Castaneda'nın Don Juan'ı bulmasının, Dante'nin Beatrice'i bulmasına benzetilmesi! Anadolu inançlarındaki "şeyh"in yerini ansıyalim. Film önerilerini. geri çeviren Carlos Castaneda, "Don Juan'ın yerinde Anthony Qu inn'i görmek istemem" demiş.
Buraya kadar yazdıklarından, meskalin yolu ile edinilen olağa nüstü gücün ve algılanan olağandışı dünyanın bilimle çatışık durum da olması, elbette birtakım sorulara kapı açacaktır. Bilim öncesi dö nemin insanlarında böyle bir çatışıklık söz konusu olamazdı; çünkü o dönem evrenine bilinemez güçlerin egemen olduğuna inamlırdı. Bundan ötürü de insanoğlu korkular içinde yaşıyordu. Bugün şizof renlerin içe kapanık yaşamı, koruyucu bilinçten yoksun düşmeleri ile açıklanmaktadır. Ancak meskalin uyuşturucu ve keyif verici de ğildir; deneylerin gösterdiğine göre, bu kimyasal madde, deyim ye rinde ise, bilinci aralamaktadır. Burada önemli olan şudur; Peyotist dalga geçmiyor, yine dünyada bulunan bir madde aracılığı ile dün yaya başka bir mantıkla bakmağa başlıyor. Korkutucu bir şeydir bu, bilincimiz bizi ondan korumaktadır.
Bu olay, kimi eski sorunları yeniden güncel kılıyor; sözgelişi, özdeş bir beyin taşımalarına karşın, deliler, dâhiler ve normal de diklerimiz arasındaki ayırtlar hangi nedenlerden kaynaklanmakta dir? Dil ve alışılan davranışlar, insanların gerçekten anlaşmalarını sağlamaya yetiyor mu? Yoksa, kimi düşünürlerin ileri sürdükleri gi bi her insan bir ada midir?
Yüce uygarlığımızın, bitkiler karşısında şaşkına döneceğini düşünmek beni güldürüyor.
Melih Cevdet Anday
0 notes