bir gece caddenin en karanlık, nihan yerinde rastladım ben sana. o gün, sımsıkı sarıldığın acılarınla oturuyordun o kaldırım kenarında. yanına oturdum. ben sana baktım. sen önüne. sen bana baktın. ben önüme. acıyla yontulmuş yüzün, yaşlı bir güvercin gibi düşer dizlerimin üzerine. karmaşa kelimeler, gülüşlerin çehresinde kurumuş gözyaşları, çürümüş harfler ve dudakların anlamsız titreyişi... her biri için boynuna sarılıp mükedder dolu gözyaşları döktüm. elimi yanağına koydum. alnındaki yarayı, geçmek bilmeyen acılarından ve saçlarından öptüm; aramızdaki bağın beni anlamasına yetecek kadar. sen sevgiyi hak ediyorsun. sana bu cümleyi kurduğumda ağlamaya başladın. o kadar çok ağladın ki burnun kanadı. elbisem kirlendi. elbisemi kirlettiğin için sinirli değilim, bunun için sinirli olamam. sinir olduğum şey, bu yaşına kadar, hiç kimse, bir kişinin bile sana bu cümleyi kurmaması...