Tumgik
#Biz yenilmeden
unutulankral · 2 years
Text
Karadağ’da Yaz
Uzun süren soğuk günlerin ardından yaz nihayet kapımızda. Dolayısıyla tatil planları da her şeye rağmen yapılmakta. Bir yakınımın tatil dolayısıyla gitmek istediği Karadağ’ı bana sorunca ona yazdığım tavsiye notu bir gezi yazısına dönüştü. Bana da burada paylaşmak düştü. Güzel bir yolculuğa çıkmaya hazır olun, başlıyoruz…
Karadağ seyahati birçok şekilde gerçekleştirilebilir. Biri Arnavutluk’un kuzey kenti İşkodra’dan araçla vizesiz bir şekilde sınırdan geçmektir. Diğeri ise uçakla Tivat’a veya başkent Podgorica’ya inip güneye doğru devam etmektir. Ben arabayla seyahat ettiğim için ilk seçeneği yazmak istiyorum.
Arnavutluk sınırından geçer geçmez Bar şehri, Karadağ’ın güzel aynası elmas Adriyatik (Jadransko More) ile karşılaştığımız ilk yer olacaktır. Şirin bir kıyı kenti olan bu yer karşı kıyıdaki İtalyan Bari şehriyle uzaktan en yakın arkadaşlardır. Güney de ise Boşnakların ve özellikle Arnavutların yaşadığı müslüman şehir Ulcinj (Ulçin) yer alır. Daha kozmopolit bir şehir olan Ulcinj’de çan ve ezan seslerini aynı anda duymak mümkün. Şehrin tarihi mimarisi ise sadece kartal yuvası gibi konumlanan mahallelerinden ibaret olması ile beraber, kıyıya doğru uzanan ana caddede 20.yy yapıları bulunur. Arnavutların işlettiği Bonita restaurantta Pljeskavica yemek bu şehre ziyaret için bana göre en önemli nedendir. Büyük bir halk plajı bulunur ve deniz biraz dalgalı olup, kalabalık olur. Burada denize girmektense denizi izleyip bir maccihiato içmek bana göre şehre ziyaret edenlerin ikinci farzı olmalı. Sadece farza değil günaha da davet adettendir. Ayrıca bu şehirde Ada Bojana isminde bir çıplaklar kampı vardır.
Tumblr media
Kuzeye doğru devam edelim. Güneyden sırasıyla Ulcin ve Bar şehirlerini geçtikten sonra St. Stefan’a ulaşırız. Harika yarım ada manzarasıyla yol kenarında bulanan bir restaurantta mola verip güzel bir espresso içmeye değer. Daha sonra ise tatil mabedi Budva’ya doğru yola çıkabiliriz.
Kako Budva druga nema! (Budva gibi, ikincisi daha yok!) İşte lafı gediğine oturtmak diye buna denir. Budva; tarihi kale-içi, gündüz plajları, gece hayatı ile enfes bir tatilin kapısını aralar. Açık hava klüpleri, kale-içi butikleri, harikulade deniziyle gençlerin ve pravoslav diasporasının (Sırp, Rus) tatil için en çok tercih ettiği yerlerin başında gelir. Balkanlara gitmişken yenilmeden, içilmeden dönülmesi kattiyen memnu olan şeyler vardır. Bunların başında köfte türevleri, kahve ve dondurma gelir. Köfte türevlerini ise en iyi Boşnaklar icra ederler. İşte tam burada bir Boşnak restaurantı bulmalı! Kendinizi yormayın, Çako buldu: Restaurant Sarajevo. Budva’da domuz etinden yapılan bir şey yemek istemiyorsanız kendinizi geleneksel olmayan fast-foodlara veya bir tavuk filetosuna hapsetmeyin. Balkanlar, gelenektir, gelenekseldir. Her noktada farklı bir renk ve tüm renklerin oluşturduğu bir hümanist harmoniler dünyasıdır! Sabah burek yemeye, akşam ise güzel bir ćevapi (parmak köfte) veya pljeskavica (büyük yuvarlak köfte) yemeye gidilebilir. Ayrıca deniz kıyısındaki balık restaurantı Jadran Restaurant otantik ambiyansı ile eski Yugoslavya’dan izler taşır; burası bir yaz akşamı yemeği için güzel tercih olabilir. Gece hayatı ise Perla’dan akar, kale-dibi kokteyl klüplere oradan ise kale-içi barlara kadar uzanır. Bir orta çağ şehrinin kale duvarında müziğin ve Adriyatik yelinin etkisiyle alkol içmeden sarhoş olabilirsiniz. Fiyatlar ise birçok Avrupa şehrine nazaran uygundur. Biz Türkler için, Avrupa kıtasında (Balkanlar’ın da aslında tümüyle farklı bir kıta olarak anılması hiç şüphesiz yerinde olacaktır.) vizesiz gidilebilecek ve sıcak bir denize kıyısı olan iki ülkeden (Arnavutluk) biri Karadağ’dır. Karadağ ise Budva’dır.
Şahsi fikrim Budva’da konaklamalı ve daha sonra bir araç vasıtasıyla 25 km uzaklıktaki Kotor’u mutlaka ziyaret etmeli. Boka Kotorska (Kotor Körfezi) doğal güzelliğiyle sizi büyüler. Ülkenin isminin neden “Karadağ” olduğunu burada anlarsınız. Kıyı kenarında bu harika manzaranın eşliğinde soğuk bir şeyler içmek, muhteşem bir terapi gibi olacaktır. Dağların arasından bir tablonun içindeymiş hissi veren girintili-çıkıntılı kıyılar, körfezin ortasında kurulan bu şehri ziyaret etmemiz için en yeterli sebeplerden biridir. Kotor şehrinin merkezi kale-içidir. Kale-içi harika taş yapılar, birçok medeniyetin izlerini hala taşır. Kotor’a bir de 6.yy’da Venedikliler tarafından yapılmış şehri tümüyle tepeden gören St. Giovanni kalesi üzerinden bakmak mutlaka bu şehirde listemizde olması gereken gidilecek önemli noktalardan biridir.
Kotor’da güzel bir gün geçirdikten sonra biraz kararsız kalabileceğiniz bir durum olabilir. Ya kuzeye Perast’a ya da batıya Tivat’a doğru yola çıkmalısınız. Tivat’ı tercih ettiğinizi düşünelim. Perast’a ne yazık ki ben gidememiştim. Kesinlikle gitmeli.
İnsanoğlunun lüks ve ihtişam tutkusu Tivat’taki yat limanının temsilinde büyüleyici haliyle mevcut. Yat limanını çevreleyen en iyi malzemelerle inşa edilmiş lüks yeni yapıların altında mağazalar, restaurantlar ve cafe-restaurantlar mevcut. Gözlemlediğim kadarıyla denize girmek için bir plaj bulunmuyor. Tivat daha çok alışverişin ve lüksün adresi diyebiliriz. Şimdilerde inşa edilen Galataport’un çok daha üst düzey hali olarak da tanımlamak fena bir örnek sayılmaz. Kotor-Tivat arası ise 11 km. İkisine de Budva’dan günübirlik gezilerle ziyaret gerçekleştirilebilir.
Kuzeyinden güneyine, baştan çıkarıcı Adriyatik’in refakatinde, ‘karadağ’ların gölgesinde, nüfusu az ama gönlü bol insanların samimi misafirperverlikleri arasında harika bir tatil için Karadağ kesinlikle keşfe değer. 🇲🇪
10 notes · View notes
motorhikayesi · 5 years
Video
youtube
Medeniyet Adrenaline yenilmeden, insanca tepkiler ve anlayış. Biz kaporta içindeyiz, motosikletçilere bir şey olmasın (mealen aktardım).
1 note · View note
mucahitbasarir · 2 years
Photo
Tumblr media
... ''Sorular..! Sorunlardan beslenir. Sorunlar..! Sorunlu kişiliklerden... Kişilikler, kim olduğumuzu bulamadığımızda; Sorun olur ve de çözülmediğinde Sorunlar yumağına döner. Çözüm için ötelemeden, ötesini görüp, öteki olmanın parazit hastalığına yenilmeden Biz olduğumuzu görmeliyiz. -Biz...!!! SorunLar yüzeyine dökülmüş kireç çözücü gibidir... ... ''Hep Aynı Hikâye..'' adlı Denemeden ... -McHT Bşrr- (Göztepe, Konak) https://www.instagram.com/p/CcHi-AKKim8/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
marmalaise · 3 years
Photo
Tumblr media
Süper Lig'in 33. haftasında Trabzonspor ile Hes Kablo Kayseripor karşılaştı. Müsabaka 1-1 beraberlikle sonuçlandı.
Maçın ardından açıklamalarda bulunan Hes Kablo Kayseripor Teknik Direktör Hamza Hamzaoğlu, 1 puanın kıymetli olduğunu belirterek, “Her şeyden önce bugün Trabzon'da Trabzonspor ile oynayıp aldığımız 1 puan bizim için çok çok kıymetli. Maçın başında skoru yakaladık, öne geçtik. Bu bizi geride oynamaya mecbur bıraktı. Trabzonspor üzerimize geldi. Biz koruyarak, onlar hücum ederek oynamaya çalıştılar. 1-1'den sonra da galibiyet için yüklendiler. Biz de gol aradık. Rakibin direkten dönen topları vardı. Doğan oldukça iyi günündeydi. Her şeye rağmen 1-1'lik sonuç olumlu. Geçen hafta sahamızda şimdi burada. Yenilmeden devam edersek arada bazı maçları kazanacak gücümüz var. Kayseri'ye Kayserispor'a hayırlı olsun” dedi.
Ozan Köse  
0 notes
lappeldelavide · 4 years
Photo
Tumblr media
bul beni kaybolduğum bu derin uçurumda ara beni sor bilenlere nefesim kesiliyor ellerim eksik içim dışım eksik paramparçayım bul beni kalmadım bende bile karışmışken sana bir ekim sabahı nasıl yaralar bilmezmiş gibi bakma gözlerime bul beni silikleşiyorum hayattan içimden silinmeden ben bul beni söylediğin ezgiler hâla çınlarken kulaklarımda silinmezken saniyeler gözlerimden zihnim bulanmadan daha fazla bul beni seni bul ben de bizi savrulmadan daha fazla eksilmeden biz birbirimizi eksiltmeden daha fazla zor korkuyordum oysa korkuyordun korkulara yenilmek zor tabi bir bocalama yenilgisi bir yanılgı olmadan bul beni tütün bile saramıyor parmaklarım yaraları nasıl saralım az da içmeye başlamıştım başlamıştık yokluğunda kızdığın her şey tam da tahminindeki gibi fazla fazla biz az iken, azalmış iken belki de nasıllara nedenlere yenilmeden bulmalısın beni kaybolmadan ◈ Simge · Ekim’15
Via: @belkibirazflu
1 note · View note
aytenkul · 7 years
Photo
Tumblr media
Çiçek Meselesi
Beyazıt’ta bir akşam vakti adımlarımıza sadece sokak lambaları şahitlik ediyordu. Konuşursak ziyan olacak kelimeler hatırına susuyorduk. Gülmedik, ağlamadık da… Haklı bir ayrılığı paylaşacaktık bu kez. Hiç kimseyi özlemek bu kadar güzel olmayacaktı. Farkındaydık. “Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimden buna dayanmalıyım.” (İsmet Özel) Haklı gerekçelerle uğurladığımı coşkuyla karşılamalıyım.
Vakte yenilmeden on yıl boyunca yan yana yürüdük. Onsuz geçireceğim altı ayın bir esamesi olmamalıydı. Yıllarca bakıcıyla büyüyen beni, annem tekrar o kapıdan bırakıyordu sanki. Geleceğinden emindim ama bu beni İstanbul’a emanet bırakılmış gibi hissettirmekten alıkoyamıyordu. Olayın haklı gerekçesinden ötürü ağlamak duruma inkâr ve isyan karıştırma tehlikesi arz ediyordu. Sarp bir güvercin düşüyordu yüreğimden buna -nasıl- dayanayım.
Teslimiyet ve kabulleniş.
Gece, içindeki tüm pisliği kusmuş dükkânlar, çiseleyen yağmur, çöp toplayan abiler ve bizim sessizliğimiz. Konuşmaya hala yeltenmiyorduk, tuhaf bir şekilde bu sessizlik bize yetiyordu. İkimizin de bildiği tek şey anlık verilen kararlardan; en çok deli olduğumuz zamanlardan hiç pişman olmadık. O yüzden sorgulamadık, sormadık hatta belki de ilk defa hiç düşünmedik.
Karar, eylem, veda…
Üç gün… Bu kadar hızlı olmasaydı belki de bir ömür aynı muhabbete beraber keşke diyecektik. Ben mühendis olacaktım diyecektim, o gülüp gözlerimin içine bakacaktı. Beraber iç geçirecektik sonra. Bir büyük kavgadır yaşamak dediğin. En çok da kendiyle insanın. Ütopyalar kuracak, ütopyalar yıkacaktık beraber.
Dönüş.
Kendi rüyasına uğurladık çiçeğimi. Gözlerim hep ışıldayan gözlerini bekleyecekti. En çok biz sevinecektik. Kekre İstanbul o zaman ekşi olacaktı. Biz tatlı sevmeyiz prensip olarak diyecek gülecektik. Bu sefer beyazları beraber giyecek, beraber şikâyet edecektik bu düzenden. Yine beraber ağlayacaktık zira acıya düşkünlüğümüzü de kimse inkâr edemeyecekti. En çokta aynı gökyüzüne bakıp beraber şükredecektik. Biz Allah’ın falsolu kullarıydık. Farkındaydık. Yüreğimizden düşen güvercini o gün beraber uçuracaktık, buna hep inanacaktık.
Ayten Kul
İnsan Dergi Beşinci Sayı
1 note · View note
Text
Herşeyden daha gerçek bir rüyaydı. Yaşadığımız şu son zamanlardan daha gerçek. Çünkü yaşadık biz bunu çünkü birbirimizi öperken gülüşüyorduk çünkü dünyanın en önemli olayı o an onu öpebilmek oluyordu. Çünkü hayat ancak dudaklarıyla buluşunca anlam kazanıyordu. Biz bir zamanlar birlikteydik. Birey olmanın gururuna yenilmeden önce biz tektik ve çok güzeldik. Ama hala kokusu başımı döndürür hala bi gülümseyişi bana dünyaları unutturur. Çünkü bu aşk benim küçük kıyametim ben bu aşkla öleceğim
0 notes
mamiilendin · 6 years
Text
Vazgeçtim, Başım önde... Gidiyorum uzaklara, kimsenin dokunamayacağı, ulaşamayacağı, üzemeyeceği, kıramayacağı bir yere. Çok uzaklara...
Sana, her seni seviyorum diyene aldanma safsındır sen güzel kız.
Neden vazgeçtim biliyor musun? Olmuyor ulan. Benim sevgim sana yetmiyor. Olmicak duaya amin diyorum, bir gün olur diye amin demeye devam ediyorum. Ama kendimden de gidiyorum. "Hiç tanımaz tenim, ellerini bilmez yüreğim bilmez yüreğini. Ahh... bu koku, bu ten, bu dokunuş, ah bu delilik sarsar bedenimi. "Yok olmak zamanı şimdi..." Senin saç teline zarar gelsin istemem bilirsin, ben yanıp kül olayım ama senin saçının teline zarar gelmesin. Ben hep -Nasılsın, sorusuna -İyiyim diyerek yalan söyledim. Ama kimse de nasıl olduğumu hissetmedi. Aylar geçti hayla seviyorum, senin beni sevmediğini bile bile seviyorum. İmkansız olduğumuzu bile bile çok seviyorum. İnadına yenilmeden gel demeyi o kadar çok isterdim ki, diyemiyorum. Ben çok uzaklara gidiyorum... Paramparçayım, ama sana tek bir zarar vermeden gidiyorum, çok seviyorum ama gitmem gerekiyor. Sevdim seni bir kere, vazgeçemiyorum. Bu can bu bedenden çıkınca vazgeçerim ancak... Bir fırtına tuttu beni sürükleyip götürüyor sevdiğim... Hani o bizim kavuşmalarımız vardı ya sevdiğim, mahşere kaldı yarim, biz hiç bir zaman kavuşamicağız her şeye olan inancımı yitirdim... Buralar yalan, gidiyorum. Kalmak için bir sebebim yok, arıyorum ama bulamıyorum. Evim olmanı istemiştim, sen bana evden çok deniz kenarında ki bır kıyı kenarı olmayı tercih ettin. Dalgaların sertçe, acımadan vurduğu kıyı kenarı. Her geçen gün yaramı daha çok kanatan. Gidiyorum, gitmekten başka bir çarem yok...
"🌹🍷22:27🍷🌹"
🌙🍁🍂🌙
0 notes
adhaberoku · 6 years
Text
HTSPOR yazarları, Fenerbahçe-Galatasaray maçını değerlendirdi
New Post has been published on https://damhaber.com/2018/03/18/htspor-yazarlari-fenerbahce-galatasaray-macini-degerlendirdi/
HTSPOR yazarları, Fenerbahçe-Galatasaray maçını değerlendirdi
Fenerbahçe ile Galatasaray, Spor Toto Süper Lig’in 26. haftasında karşı karşıya geldi. Mücadele birçok gol pozisyonuna sahne olurken maç 0-0’lık eşitlikle tamamlandı. Galatasaray’ın Kadıköy’deki galibiyet hasreti 19 yıla çıkarken sarı-kırmızılılar, lider geldiği Fenerbahçe deplasmanından, lider ayrılmayı başardı. HTSpor Yazarları, Fenerbahçe-Galatasaray derbisini yorumladı
HALİL ÖZER: YILDIZLAR VE HAYALETLER
Belki sonuç golsüz berabere. Ama 90 dakikada çok hikâye var.
Örneğin kaleciler…
Bir yanda Muslera, bir yanda Volkan.
İkisi maçın net olarak yıldızı.
Büyük takım kalecisi nasıl olur çok iyi gösterdiler. Ve savunmalar… Skrtel ile Neustadter ve Serdar ile Maicon.
İnanılmaz konsantreydiler.
Tekmeye kafa koydular, topların önüne ölümüne yattılar. Dördü de stoperlik dersi verdi.
Ve tabii kayıplar…
Örneğin Giuliano.
Dakika 81… Arkadaş sen Brezilya Milli Takım oyuncususun.
O yakaladığın pozisyonu atacaksın. Oradan sadece aşırtmayla gol atacağını hissedeceksin, bileceksin.
Ve tabii Mehmet Ekici, Souza, Topal ve Dirar ile Belhanda, Feghouli ve Selçuk.
Değil psikolojik, fizik ve kimya olarak da bu maça kesinlikle hazır değillerdi. Ruh gibi oynadılar, hayalet gibi gezindiler. Kısacası birkaç kişinin üstüne binen bir maç oldu. Tabii bir de heyecan ile adrenalin… En üst düzeydeydi.
FENERBAHÇE’NİN KADIKÖY’DE BİLEĞİ BÜKÜLMÜYOR
Fenerbahçe, Galatasaray’a karşı iç sahada 1999 yılından bu yana kaybetmiyor. Sahasında son derbi yenilgisini 17 Nisan 2005’te Beşiktaş’a karşı alan Fenerbahçe, Galatasaray’la Kadıköy’de oynadığı son 22 maçta 15 galibiyet, 7 beraberlik elde etti. Fenerbahçe, Beşiktaş’a karşı da Ülker Stadı’nda oynadığı son 13 yıldaki 15 maçta yenilgi yüzü görmedi.
  Fenerbahçe takımı bütün sezon boyunca bulabileceği en yüksek sayıdaki seyirciyi sadece bu maçta buldu. Bir daha da bulamaz.
Ve bir an gözlerime inanamadım. Aykut Hoca çift forvet yapıp oyuna Valbuena’yı aldı. Tam “Hocanın gözü döndü” ya da “Cesaret hapı içti” derken çok fazla değil, birkaç dakika sonra Soldado’yu oyundan aldı ve aslına döndü! Fenerbahçe bu yıl şampiyonluğu verirse -ki bence artık çok zor- bundan sadece Aykut Hoca’nın futbol çekingenliği ile korkaklığı sorumlu olacaktır.
Bir de şu gerçek var… Galatasaray’ın bu tip üst düzey maçları kazanması çok zor. Çünkü özellikle yabancı oyuncular kendi sahaları hariç oyuna yeterli ağırlıklarını koyamıyorlar. Dün oyunun 65 ile 80 dakikası arasında Galatasaray sanki 10 kişi oynadı. Fenerbahçe bu bölümde oyunu alıp götürebilirdi. Halbuki Galatasaray’ın belki de son 19 yılda yenebileceği en dişine göre rakip vardı karşısında. Ama başaramadılar. Artık uzun süre de zor gözüküyor. Çünkü ben önümüzdeki yıllarda, bir daha bu kadar kalitesiz bir Fenerbahçe Futbol Takımı’nın olacağını düşünmüyorum.
Sonuç olarak; Galatasaray rakibi ile arasındaki farkı korudu. Ama artık lig iki takım arasında olmuyor. Arkadan bela gibi takımlar geliyor. O yüzden bu iki puan kaybı sadece Fenerbahçe’ye değil, Galatasaray’ın hanesine de yazar.
FAİR-PLAY
Maç içinde çok sert bir mücadele vardı. Ama iki takım asla ve asla futbol dışı davranmadı. Bu özlediğimiz bir futbol gösterisiydi.
SERDAR ALİ ÇELİKLER: DOĞRUSU DA YANLIŞI DA OLMADI
İlk 40 dakika adeta dağ fare doğurdu. Doğru dürüst atak yoktu. Kör dövüşü şeklinde geçti, Bülent Yıldırım da sarı kart vermeme adına kendini sıkınca faullü kötü bir oyun sergilendi.
Aykut Kocaman hep söylediği “Doğru oyun” mantalitesi ile sahadaydı. Ekici sağ önde Aatif’ın yerine; Soldado da Fernandao’nun yerindeydi. Neden Soldado tercihi yapılmıştı, pek anlayamadım. Ama klasik olarak ceza alanında çoğalamayan bir F.Bahçe vardı.
G.Saray ise istediği tempoyu ayarlamıştı. Beraberlik onları bozmazdı ve bunun bilinciyle oynadı. İlk devrede Gomis’in 2 sağ çapraz şutu dışında üretim sağlanamadı. F.Bahçe’nin ise Soldado’nun bloklanan şutu ile Ekici’nin Muslera tarafından çelinen topu vardı.
2. yarı ise G.Saray daha cesaretliydi. G.Saray sinmeyip cesurca çıkışlar yapınca F.Bahçe’nin kompakt yapısını bozdu. Nagatomo’nun şutu, Garry ve Gomis ortaklığında bloklanan şutlar derken ev sahibi yenilme korkusuna girdi. Aykut Kocaman bu dakikalarda kendi adına ‘yanlış oyun’a döndü. 4-2-4’ye döndü. Öndeki dörtlü Fernandao-Soldado-Giu ve Alper idi. Kocaman’a göre ‘yanlış oyun’ takıma biraz daha fazla atak şansı tanıdı ama G.Saray adına da kontra imkanları verdi.
KADIKÖY’DE HİÇ KAYBETMEDİ
Fenerbahçe, teknik direktör Aykut Kocaman yönetiminde Kadıköy’de oynadığı 10 derbiyi de kaybetmedi. Sarı-lacivertliler, Kocaman döneminde Ülker Stadı’nda çıktığı 10 derbide 5 galibiyet, 5 beraberlik elde etti. Kocaman’ın Fenerbahçe’si Galatasaray karşısında iç sahada bir galibiyet alırken, 4 derbide beraberlikle sonuçlandı. Fenerbahçe, Aykut Kocaman’ın teknik direktörlüğünde Beşiktaş’a karşı ise Kadıköy’de 4 galibiyet alırken, bir maç da berabere bitti.
Alper, Fernandao ve sonra Giu’nun pozisyonlarında Muslera skoru tuttu. Valbuena’nın da oyuna dahili ile Kocaman, “Ya herru ya merru”ya döndü. Bu andan itibaren G.Saray momentumu aldı. Son 10 dakikada Belhanda ve Tolga ile çok net pozisyonlarda golleri atamadılar.
Maicon’un direkten dönen topu da şanssızlıktı. Aslında maç biraz daha G.Saray’a yakındı.
Lider, 6 puan farkla geldiği bu zor deplasmanından istediğini aldı. F.Bahçe açısından ise tek teselli 19 yıl sonra yine yenilmemek olabilir.
Ama şunu unutmamak lazım. Bu statta 4. beraberlik de yine Aykut Kocaman’ın yönettiği takımdan geldi.
G.Saray muhtemelen şampiyonluğun en önemli adayı haline geldi. Bence Beşiktaş ile G.Saray yarışı seyredeceğiz. F.Bahçe ise ümitsiz bir durumu sonuna kadar zorlamaya çalışacaktır ama bu dakikadan itibaren oyuncuların da en az bir kısmı işin bittiğini düşünecektir.
Ali Yıldırım-Aykut Kocaman ikilisinden oluşan futbol projesi bir kez daha başarısızlıkla sonuçlanacak gibi gözüküyor. Aslında başarısız olan da çöken de tükenen de Aziz Yıldırım zihniyeti. Haziran başında o zihniyet değişmeden futbol şubesinin değişmesi de çok bir şey fark ettirmeyecektir.
Bülent Yıldırım klasik ve beklendiği ve dahi istendiği gibi maçı yönetmedi ama mükemmel idare-i maslahat yaptı.
VOLKAN VE MUSLERA
Her iki kaleci de gayet iyi oynadı. Volkan biraz kötü olsa G.Saray kazanırdı. Muslera ise Alper’in kafa vuruşu ve Fernandao’nun çapraz vuruşunda çok başarılıydı.
MEHMET EKİCİ
Kötü bir performans sergiledi.
FAİK ÇETİNER: YENMEDEN GALİP YENİLMEDEN MAĞLUP
Aykut Kocaman’ın Fernandao ve Aatif’ı yanına oturtup Soldado ve Mehmet Ekici ile maça başlaması şu demektir: “Biz kazanmak zorundayız.” Gerçekten de yıllardır Kadıköy’de ezeli rakibine yenilmeyen Fenerbahçe, tüm hesaplarını galibiyet üzerine yapmıştı. Bırakın yenilgiyi, beraberlik bile zirve yarışına ‘veda’ demekti.
Fatih Terim de yıllar sonra takımının alacağı bir galibiyetle hem tarihe geçmek hem de şampiyonluk yolunda ezeli rakibini saf dışı bırakmak istiyordu. Bunu istiyor olsa da takımının sahadaki görüntüsü öncelikle kaybetmemekti.
F.Bahçe önde baskı yapıyor, G.Saray ise rakibe geniş alanlar bırakmayıp oyunu kilitlemeye çalışıyordu. İlk yarı boyunca iki tarafın da üçer şutu vardı. İsabetsiz şutlar, cılız pozisyonlar sonunda da ilk yarı golsüz kapandı.
Maçın ikinci bölümünde de atak oynayan, pozisyon bulan taraf F.Bahçe’ydi. G.Saray ise ani ataklarla golü düşündü. Skoru değiştirecek fırsatlar yakaladı ama Volkan’ı geçemedi.
Bu yarıda Aykut Kocaman’ın hamleleri vardır. Mehmet Ekici, Dirar, Soldado dışarı alınıp; Alper, Fernandao ve son olarak da Valbuena sahaya sürüldü. Bilhassa Valbuena’nın girişinden sonra F.Bahçe’nin rakip kale önünde daha etkili olduğunu gördük. Muslera kalesinde devleşirken, Nagatomo kusursuz oynadı.
Aykut Kocaman’a sormak gerek… Bu Valbuena 15 dakikalık oyuncu mu? İlk maçta rakip 10 kişi kalmışken onu oyundan çıkarıyorsun, bu maçta da en etkili silahını bitime doğru sahaya sürüyorsun.
İnanılır gibi değil. Sonuç olarak; G.Saray her ne kadar kazanmak istiyorsa da beraberliğe takla attı. F.Bahçe kazanmak istiyordu. Maçı kaybetmedi ama kahroldu. İşin özeti… G.Saray, yenmeden galip. F.Bahçe yenilmeden mağlup.
BÜLENT YAVUZ: VERİLMEYEN KART VE PENALTILAR VAR
Bülent Yıldırım, cesur olsa Soldado’nun ve Skrtel’in yerde kaldığı pozisyonlarda penaltı çalabilirdi. Çok sert oynayan Ekici, henüz 12. dakikada kırmızı kart görebilirdi. Serdar Aziz-Soldado arasındaki itişmeyi ise görmediği için devam ettirdi
F.BAHÇE-G.SARAY derbisinde görev yapan hakem Bülent Yıldırım, her iki takıma da yaranamadı. Böyle bir maçta kaybeden veya istediğini alamayan, her zaman kabahatin büyük bir bölümünü hakeme bağlar. Şimdi verdiği kararlara bakalım:
DAKİKA 9: Ceza alanı içerisindeki hava topu mücadelesinde Feghouli’nin, iki eli de Soldado’nun omuzlarında. Topla oynama niyeti olmayan Cezayirli’nin bu hareketine hakem ‘devam’ dedi. Aslında bu tür hareketler ceza alanları içerisinde hakemler tarafından oldukça hoş karşılanıyor. Ancak bu pozisyon biraz fazla gibiydi. Soldado’nun top yokken çekilmesine düdük çalıp penaltı vermek için biraz cesur olmak gerekir. 
DAKİKA 12: Mehmet Ekici, Feghouli’ye öyle bir müdahalede bulundu ki; hakem kırmızı çıkarsa daha oyunun başında F.Bahçe 10 kişi kalırdı. Ekici o dakikaya kadar da çok sert müdahalelerde bulunmuştu. Hakem oyunun başı olduğu için görmezlikten geldi. Hadi kırmızı göstermedi diyelim. Sarı gösterse, maçın iplerini eline geçiririr, ‘Sıkıysa oyunu bozun da göreyim’ mesajını verebilirdi. Yapamadı.
Serdar’ın çekmesi var
DAKİKA 24: Serdar Aziz’in, ceza alanında Skrtel’e kural dışı itme, çekme, yani sportmenlik dışı müdahaleleri vardı. Dedim ya… Türkiye’de ve Avrupa’da bu tür pozisyonlar hakemler tarafından kabul görüyor. Yıldırım oyunun başındaki yorumunu burada da ‘devam’dan yana kullandı.
Fernando’ya çok yakındı
DAKİKA 46: Fernando’nun Giuliano’nun ayak bileğine topun üzerinden yaptığı müdahale şiddet ve acımasızlık içeriyordu. Hakem yakındı. Günahı vebali boynuna… Demek ki çok şiddetli görmedi. Kırmızı göstermedi. Bu, hakemin yorumuyla alakalıydı.
DAKİKA 54: Rodrigues’in ceza alanı içerisine gönderdiği top Mehmet Topal’ın eliyle buluştu. Burada hakemin ‘devam’ kararı doğruydu. Zira Topal’ın kolu doğal konumdaydı.
Soldado’ya kart çıkmalıydı
DAKİKA 55: Hakem, topu ve topun oynandığı yeri takip ederken, Serdar Aziz-Soldado mücadelesi yaşandı. Soldado pozisyon almak için uğraşırken, Serdar elleriyle çekme gayreti içerisindeydi. Sinirlenen İspanyol oyuncu da karşılık verdi. Yüzde 100 inanıyorum ki; hakem bu pozisyonu görmedi. Burada yardımcı ya da 4. hakemlerden biri bu pozisyona katkı verebilirlerdi. Hakemin görmediği bir pozisyon için fal açması doğru olmazdı. Ancak penaltı verilmediği gerekçesiyle hakeme kabaca müdahalede bulunan Soldado’ya kesin sarı kart gösterilmeliydi. 
Valbuena ucuz kurtuldu
Fenerbahçe’nin attığı ve iptal edilen gol tartışmasız ofsayttı. Müsabaka bitti bitiyor derken, Valbuena’nın Maicon’a müdahalesi en az Fernando’nun Giuliano’ya müdahalesi kadar sertti. Hakem bunu da gözünden kaçırdı, Valbuena ucuz kurtuldu.
Kaynak:HaberTürk
0 notes
insandergi-blog · 7 years
Text
Çiçek Meselesi
   Beyazıt’ta bir akşam vakti adımlarımıza sadece sokak lambaları şahitlik ediyordu. Konuşursak ziyan olacak kelimeler hatırına susuyorduk. Gülmedik, ağlamadıkta… Haklı bir ayrılığı paylaşacaktık bu kez. Hiç kimseyi özlemek bu kadar güzel olmayacaktı. Farkındaydık. “Sarp bir güvercin düşüyor yüreğimden buna dayanmalıyım.” (İsmet Özel) Haklı gerekçelerle uğurladığımı coşkuyla karşılamalıyım. 
  Vakte yenilmeden on yıl boyunca yan yana yürüdük. Onsuz geçireceğim altı ayın bir esamesi olmamalıydı. Yıllarca bakıcıyla büyüyen beni, annem tekrar o kapıdan bırakıyordu sanki. Geleceğinden emindim ama bu beni İstanbul’a emanet bırakılmış gibi hissettirmekten alıkoyamıyordu. Olayın haklı gerekçesinden ötürü ağlamak duruma inkâr ve isyan karıştırma tehlikesi arz ediyordu. Sarp bir güvercin düşüyordu yüreğimden buna -nasıl- dayanayım. 
Teslimiyet ve kabulleniş. 
Gece, içindeki tüm pisliği kusmuş dükkânlar, çiseleyen yağmur, çöp toplayan abiler ve bizim sessizliğimiz. Konuşmaya hala yeltenmiyorduk, tuhaf bir şekilde bu sessizlik bize yetiyordu. İkimizin de bildiği tek şey anlık verilen kararlardan; en çok deli olduğumuz zamanlardan hiç pişman olmadık. O yüzden sorgulamadık, sormadık hatta belki de ilk defa hiç düşünmedik. 
Karar, eylem, veda… 
Üç gün… Bu kadar hızlı olmasaydı belki de bir ömür aynı muhabbete beraber keşke diyecektik. Ben mühendis olacaktım diyecektim, o gülüp gözlerimin içine bakacaktı. Beraber iç geçirecektik sonra. Bir büyük kavgadır yaşamak dediğin. En çokta kendiyle insanın. Ütopyalar kuracak, ütopyalar yıkacaktık beraber. 
Dönüş.
 Kendi rüyasına uğurladık çiçeğimizi. Evlat gibiydi; gözlerimiz hep ışıldayan gözlerini bekleyecekti. En çok biz sevinecektik. Kekre İstanbul o zaman ekşi olacaktı. Biz tatlı sevmeyiz prensip olarak diyecek gülecektik. Bu sefer beyazları beraber giyecek, beraber şikâyet edecektik bu düzenden. Yine beraber ağlayacaktık zira acıya düşkünlüğümüzü de kimse inkâr edemeyecekti. En çokta aynı gökyüzüne bakıp beraber şükredecektik. Biz Allah’ın falsolu kullarıydık. Farkındaydık. Yüreğimizden düşen güvercini o gün beraber uçuracaktık, buna hep inanacaktık.
 Ayten Kul
0 notes
vukub-ilim · 1 month
Text
Sana Ne Dedi Zaman
Geç kalma yarına,Onu sevmeden,Sevilmeden,Kalırdı aklımda,O tükenmeden,Biz yenilmeden, Belki bende haklıysam,Bir yanım hep uzaksa,Kurtulduğum tuzaklar,Sahi ne oldu sonra, Sana ne dedi zaman,Sana ne dedi zamanBana yetmedi,Gülmedim bir dahaSevmedi bizi hiç zamanSana ne dedi zamanSana ne dedi zamanBana yetmediGülmedim bir dahaSevmedi bizi hiç zamanBelki bende haklıysamBir yanım hep uzaksaKurtulduğum…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes