Tumgik
avkatbey · 3 years
Note
avukat bey stajyer avukatların cübbe giyemeceği noktasın da ki yazınıza katılmıyorum. Nitekim barolar birliği meslek kuralları madde 20'de bu durum yazmaktadır. Stajyer Avukatlarda cübbe giyebilirler. Yazınızı düzeltirseniz ve de girer yazarsanız yeni stajeryerlerin yanlış yönlendirilmemesi adına sevinirim.
uygulamada stajyerler cübbe giymiyor. iyi günler. 
0 notes
avkatbey · 4 years
Text
BİR BAHTSIZ İŞÇİDİR SAFFET
Tumblr media
Giriş: Bu yazım, ne kadar kısaltmaya çalışsam da biraz uzun oldu. Bu yazı, başta meslektaşlarım olan avukatlar, hakimler ve savcılar (hukukçular), daha sonra hukuk fakültesi öğrencileri ve hukuka, yargılama sistemine, avukat hikayelerine ilgi duyan kişilere hitaben yazılmıştır. Hukuki bazı teknik konulara hakim olmayan kişiler için dipnotlar ile elimden geldiğince açıklama yapmaya çalıştım ama yine de hukuka uzak olan insanların zorlanabileceği noktalar olabilir, baştan uyarmış olayım. Ayrıca hikayedeki kişinin ismini değiştirdim ve dosya bilgilerini yazmadım ki kişinin mahremiyeti zedelenmesin. Zaten uzun olan yazıyı bir de uzun girizgah ile daha da uzatmadan buyrun hikayeye;
Hikayemizin kahramanı Saffet, Gaziosmanpaşa-Topkapı-Aksaray güzergahı üzerinde 8 yıl boyunca dolmuş şoförlüğü yaptıktan sonra 2014 haziran ayında işten çıkarılmıştır. Hizmet süresi boyunca fazla mesai ile çalışmış, doğru düzgün yıllık izin kullanamamıştır. Üstelik işten çıkarılırken ne bir ihbar öneli ne de kıdem tazminatı verilmiştir.
Tüm bu olanlara sinirlenen ve hakkını aramak isteyen Saffet, avukat yazıhanesinin yolunu tutar. Ancak Saffet, açmak istediği davanın ilerde kendisine mide ağrıları yaşatacak, saç baş yolduracak bir sarmala döneceğinden habersizdir. Avukatla görüşme yapıp vekalet çıkartan Saffet, işi avukata emanet ederek kenara çekilir; artık top avukattadır. Kasım 2014 tarihinde İstanbul (Çağlayan) İş Mahkemesi’nde fazla çalışma, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı talepli işçilik alacakları (kısmi) davası açılır. (1)
Bu dava, hem görev hem de yetki konusunda sıkıntı çekmektedir. Yetki konusunda, işyeri sabit olmadığı için Gaziosmanpaşa’da mı yoksa İstanbul (Çağlayan) Mahkemesi’nde mi açılacağı tartışma konusudur. (2) Davacı vekili, işin yoğunluğunun Aksaray’da olduğuna kanaat getirmiş olacak ki İstanbul (Çağlayan) Mahkemesi’nde açmıştır. Öte yandan görev konusunda ise işçi, minibüs şoförü olduğu için İş Kanunu’na tabi olup olmadığında da tartışma bulunmaktadır. (3)  Davacı vekili, bu konuda da iyimser ve aslında haklı bir yaklaşımla davayı, Asliye Hukuk değil; İş Mahkemesi’nde açmıştır. Şimdi devreye kötü niyetli, zalim, davalı vekili giriyor. Davalı işveren ve dolayısıyla da onun vekili genelde davayı uzatmak ister. Ama olayımızdaki avukat işi biraz abartıyor. Cevap dilekçesi ile görev ve yetki başta olmak üzere yerli yersiz her türlü itirazı yaptıktan sonra dosyanın esası hakkında da her şeyi inkar ediyor. Etsin tabi, hakkıdır. Fakat dosyanın öyle bir kötü şansı vardır ki, işler davalı vekilinin beklediğinden de sarpa saracaktır. Kasım 2014’te açılan davanın ilk duruşması 2015 Mart ayında yapılır. İlk duruşmada hakim ön incelemeyi tamamlar ve tahkikat aşamasına geçer. Ancak kafasına, davalı vekilinin yaptığı yetki itirazı takılır, ben bunu bir inceleyeyim der ve duruşmayı 3 gün sonrasına erteler. 3 gün sonra duruşmaya başlanır ve hakim ilk bombayı patlatır; mahkememiz yetkisizdir o yüzden davayı reddediyorum.
Yetkisiz mahkeme kararı üzerine yapılacak iş, yetkili mahkeme nerede ise dosyayı oraya taşımaktır. Davalı vekili zaten bunu istemiyor muydu? Yetkisizlik itirazı yapmıştı ya hani, yetkisizlik kararı verilsin istiyordu ya hani? İstediği olmamış mıydı? Olmamış ki, hakim kararını yazdıktan sonra davalı vekili, kararı 2015 Haziran’da temyiz eder. Her karar, itiraz edilebilir niteliktedir zaten. (4) Ama insan kendi lehine verilen kararı ne için temyiz eder? (5) Tabi ki zaman kazanmak için. Temyiz gerekçesi de komiktir; mahkeme neden görevsizlik itirazımızı önce incelemedi de önce yetkisizlik kararı verdi?
Bu şekilde dosya ilk kez Yargıtay yüzü görmüş olur. Neyse ki yetkisizlik/görevsizlik kararlarının temyiz incelemesi çok uzun sürmüyor. Yargıtay, davalı tarafın temyiz sebebinden saparak mahkeme kararını şu gerekçe ile bozdu: mahkeme olarak önce görev konusunda araştırma yapman ve görevli olup olmadığını incelemen gerekirdi. Bu şekilde dosya 2015 Aralık’ta bozularak mahkemeye geri gelir. Dosyanın ilk kez Yargıtay’a gidip gelmesi toplamda 8 ay sürmüş oldu.
Kararın bozulmasının ardından mahkeme ilk duruşmayı Ocak 2016’da yapar. Duruşmada hakim, görev konusunda araştırma yapmaya karar verir. Belli yerlere müzekkere yazarak, gelen cevaplardan görevli mahkemenin kendisi olduğuna kanaat getirir. Bu sırada davacı işçi vekili hakimi, yetkili olduğu konusunda da ikna eder. Dosyayı ilk incelediğinde yetkisiz olduğunu ve bu sebeple de davayı reddedip dosyanın Yargıtay’a gitmesine sebep olan hakim, bu sefer yetkili olduğuna ikna olmuştur. Kendini yetkili ve görevli gören hakim artık normal bir şekilde dosyanın esasına girmiştir. Fakat bahtsızlıklar Saffet’in dosyasını rahat bırakmamaktadır. Bu sefer de 15 Temmuz darbe girişimi olmuştur. 15 Temmuz sonrası mahkeme hakimi terörist denilerek görevden uzaklaştırılmış ve tutuklanmıştır. Mahkemeye bir süre geçici hakimler baktıktan sonra asıl görevli hakim tayin olur. Dosyayı eline alan hakim, önceki hakim gibi kendini görevli ve yetkili görmüş olacak ki yargılamaya devam etmiştir. İlgili yerlere müzekkereler yazılmış, tanıklar dinlenmiş, bilirkişi raporları alınmıştır. Dosya artık ıslaha hazırdır. (6) 2018 Ocak ayında davacı vekili ıslah dilekçesi ile kısmi olarak açtığı davasının 5.000 TL değerini, bilirkişi raporunda belirtilen 75.000 TL’ye arttırmıştır.  
Bahtsız Saffet’in dosyasına bir darbe de yeni hakimden gelir. Yeni gelen hakim, kafası ancak 1,5 senede dank etmiş olacak ki dosyayı tekrar inceler ve  2018 Mart ayında der ki: “yetki konusunu aşmıştık ama içime sinmedi bence hala bu mahkeme yetkisiz; dolayısıyla davanızı reddediyorum”. Buyur burdan yak! Yeni hakim pek yaman çıktı; dün başka, bugün başka diyor. Bu kadar bahtsızlık olur mu yahu diye dert yanarken bilin bakalım davalı vekili ne yaptı? Evet evet, tahmin edeceğiniz üzere davalı taraf bu kararı da temyiz etti! Yine lehine olan kararı temyiz, yine kötü niyet. Temyiz sebebi ise yine aynı; neden önce görevsizlik kararı vermedin de yetkisizlik kararı verdin?
Yukarda da bahsettiğim üzere Yargıtay yetkisizlik/görevsizlik incelemelerini hızlı yapıyor. Dosyayı inceleyen Yargıtay, mahkeme kararını doğru buluyor ve kararı 2018 Ekim ayında onuyor. Dosyanın gidip gelmesi 7 ay sürmüştür. Madem İstanbul (Çağlayan) İş Mahkemesi yetkisiz; o halde yetkili mahkeme neresi? Normalde Gaziosmanpaşa olması lazım ama Gaziosmanpaşa’da İş Mahkemesi olmadığı için HSK kararı ile Gaziosmanpaşa Adliyesi’nin yargı çevresine giren iş davalarına Bakırköy İş Mahkemeleri yetkilidir. Dolayısıyla ikinci kez temyiz incelemesinden geçen dosyamız, Bakırköy İş Mahkemesine doğru yola çıkar. Bu noktada şunu sormak lazım, yahu madem bu dosya yetkisizdi bu konuda Yargıtay, dosya kendisine ilk geldiği zaman neden bir karar vermedi? Bu soru, uzun tartışmalara götürür o yüzden hikayemize devam edelim. Bakırköy İş Mahkemesi’ne gelen dosya, işinin ehli bir hakimin eline geçmiştir. Tecrübeli hakim dosyayı şöyle bir inceler ve kararını hazırlar. İlk duruşma günü 2019 Mart ayındadır. Duruşmaya ben gitmiştim. Bu dosyaya dahil olmam da zaten o duruşma ile olmuştur. Duruşmaya gittiğimde davalı vekili gelmemişti ve mazeret göndermişti. Ben davalı tarafın kötü niyetli olduğunu söyleyerek mazeretin reddine ve davamızın kabulüne karar verilmesini talep ettim. Gerçekten de yapılacak başka bir işlem kalmamıştı dosyada; her şey hazırdı, karar verilebilirdi. Hakim de bana hak vermişti, mazereti reddetti ve davanın kabulüne karar verdi. Ama ufak bir detay vardı kararda. Öyle bir detay ki, saç baş yolma vaktinin geldiğini bağırıyordu. İşte asıl bomba şimdi geliyor; temyizden sonra ıslah yapılamaz!
04/02/1948 tarih ve 1944/10 E. – 1948/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına göre her ne sebeple olursa olsun bozmadan sonra ıslah yapmaya imkan yoktur. Belirtilen karar özetle bunu demektedir. Biz de ıslahı temyizden sonra yaptığımıza göre hakimin bu kararı dosyaya tatbik etmesi anlaşılabilir. Ancak belirtilen içtihadı birleştirme kararının hülasasında ıslah müessesinin Yargıtay bozmadan sonra da kullanılabileceğinin kabulü halinde ıslahın, bozma kararıyla kazanılan hakları ihlal edebileceği gibi tamamen ıslah suretiyle davanın değiştirilmesi hallerinde de işin sonuçlanması güçleşir denmiştir. Bizim dosyamızda ise ilk bozma kararı ile kazanılmış bir hak olmadığı gibi ilk bozmadan sonra yapılan ıslahla da yalnızca dava değeri artırılmış olup, davanın uzamasına sebebiyet de verilmemiştir. İçtihadı birleştirme kararı ile tesis edilen durum aslında bizim dosyamıza uymamaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu, 2015/1 E. 2016/1 K. sayılı ve 06.05.2016 tarihli kararı ile bu meseleyi tekrar gündeme almış, uzun uzun tartışmış ve oy çokluğu ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı içtihadına devam edileceğine karar vermiştir.
Biz Nisan 2019 tarihinde Bakırköy İş Mahkemesinin kararını temyiz ettik. Saffet’in talihsizlikleri bitmek bilmiyordu. Bakırköy İş Mahkemesi kalemi, mahkemenin kararında açıkça “temyiz yolu açık olmak üzere” şeklinde belirtilmiş olmasına ve bizim de açık açık kararı temyiz ettiğimizi belirtmiş olmamıza rağmen her nasılsa dosyayı Yargıtay’a değil, Bölge Adliye Mahkemesi’ne (BAM) göndermeyi başardı. Biz durumu fark ettiğimizde dosya BAM’a gitmişti çoktan. BAM, dosyanın yanlışlıkla kendisine geldiğini görüp Yargıtay’a gönderilmek üzere ilk derece mahkemesine (Bakırköy’e) iadesine karar verdi. Ancak bu sefer de BAM’daki memurların tembelliği tutası geldi. Dosyayı bir türlü ilk derece mahkemesine gönderemediler. Dosya aylardır Bölge Adliye Mahkemesinde bekliyor. Daha ilk derece mahkemesine gidecek de, ilk derece mahkemesi temyiz formu hazırlayacak da, dosyayı posta yoluyla Ankara’ya gönderecek de, dosya Yargıtay’da inceleme sırası bekleyecek de, karar verilecek falan filan. Yani daha en az 1-2 senesi var.
2014 haziran ayında işten çıkarılan Saffet, en iyi ihtimalle 2021 yılında davasının sonucunu görebilecek. Başından türlü türlü sıkıntılar geçti ve muhtemelen yüzü gülmeyecek.
DİPNOTLAR;
(1) HMK 109. maddesinde tanımlanan kısmi dava; davacının talebi eğer bölünebiliyorsa bunu kısım kısım isteyebilir. Yani mesela 10.000 lira alacağınız var ama davayı 1.000 lira kısmi dava olarak açıyorsunuz. Kısmi davanın çeşitli avantajları olsa da genelde davacı alacağını baştan hesaplamakta zorlanıyorsa ya da alacağın tamamını ispat etmekte tereddüt yaşıyorsa bu yola başvurur.
(2) Şöyle ki; davanın açılacağı yer mahkemesini belirlerken işçinin işini yaptığı yere bakmamız gerekiyor. Ancak işçi şoför; Gaziosmanpa’dan kalkıyor Aksaray’a gidiyor. Bu işçinin işyeri GOP’ta mı diyeceğiz yoksa Aksaray’da mı? İlkini kabul edersek GOP Mahkemesinde, ikincisini kabul edersek İstanbul Merkez Mahkemesinde dava açmamız gerekecek. Yargıtay bir kararında her iki mahkemeden istediğini seçebileceğini ancak işin yoğunlaştığı bir bölge varsa oranın yetkili olacağını belirtmiştir. Davayı açan avukat, işin yoğunluğunun ikinci bölgede olduğuna kanaat getirerek davayı İstanbul (Çağlayan) Mahkemesinde açmıştır.
(3) İş Kanunu, esnaf faaliyetinde kalıp da 3ten az kişinin çalıştığı işyerlerinde uygulanmaz. Dolayısıyla özellikle taşıma sektöründe (taksi, dolmuş, otobüs işlerinde) çalışan işçilerin İş Kanunu kapsamına girip girmediği çoğu kez tartışılır. İş kanununa (ya da basın iş kanununa ya da deniz iş kanununa) tabi olmayan işçilerin hakları, Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmelerine ilişkin 393. ve devamı maddelerinde aranır. Genel kanun olan Borçlar kanunun uygulanması halinde görevli mahkeme ise özel mahkeme olan İş mahkemeleri değil genel Asliye Hukuk Mahkemeleri’dir. Ancak bu karışıklık, 1/1/2018’den itibaren yürürlüğe giren İş Mahkemeleri kanunu ile çözülmüştür. Buna göre artık hangi kanunun uygulandığına bakılmaksızın her türlü iş ilişkisi, İş Mahkemelerinde görülecektir.
(4) Bazı kesin kararlar istisnadır. Örneğin 2019 yılı itibariyle ilk derece mahkemesinin konusu 4.400 TL değerinin altında bir tutar için olan davalarda verdiği kararlar kesindir, istinaf edilemez (haliyle temyiz de edilemez. 
(5) O tarihte yani 2015 yılında henüz istinaf mahkemeleri (bölge adliye veya idare mahkemeleri) henüz kurulmamıştı. 20 Temmuz 2016 yılına kadar kanunyolu olarak yalnızca temyiz (Yargıtay) vardı. O yüzden mahkemenin kararı incelenmek üzere doğrudan Yargıtay’a gitti. Ek bir bilgi daha vereyim; istinaf mahkemeleri kurulmadan önce açılmış bir davada verilen karar bir kere olsun Yargıtay incelemesinden geçtiyse, daha sonra istinaf mahkemeleri kurulduktan sonra tekrar kanunyoluna başvurulacağı zaman yine dosya Yargıtay’a gider. 
(6) Islah, özellikle davacı açısından çok faydalı bir araçtır. Kelime anlamı olarak düzeltmek anlamına gelir diyebiliriz. Yargılama açısından özelliği ise, davanın başında değerini düşük gösterdiğin davanın, bilirkişi raporu ile talep edebileceğini düşündüğün asıl tutara yükseltme imkanı sağlamasıdır. Yukarıda kısmi davayı anlatmıştım; kısmi davalarda ıslah aracı sıkça kullanılır.
0 notes
avkatbey · 5 years
Text
İlam vekalet ücretine icra vekalet ücreti
Tumblr media
Yazılarım çoğunlukla avukat meslektaşlarıma veya hukuk fakültesi öğrencisi kardeşlerime hitap etmektedir. Bu yazımda da bu şekilde doğrudan meslekle ilgili önemli gördüğüm bir Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararından alıntı yaparak kısa bir açıklama yapacağım. 
Örneğin bir davada avukat olarak davalı vekilliği yapmaktasınız ve davayı kısmen ya da tamamen reddettirdiniz; size bir vekalet ücreti doğacak ve bu vekalet ücreti doğrudan ilama dayalı. Bu ücretin tahsili için yapacağınız icra takibinde icra vekalet ücreti talep edebilecek misiniz? Birçok tecrübeli meslektaş ne yapacağını biliyordur tabi ama ben ve benim gibi işi işte öğrenen avukatlar, “yahu faize faiz işletmek gibi, vekalet ücretine vekalet ücreti mi talep edeceğiz” diye tereddüt ve duraksama yaşayabilir. Aslında bu mesele pek de bariz, sarih değilmiş ki, HGK kararına bile konu olmuş. Fazla uzatmadan ve yorum katmadan, kararın ilgili bölümünü alıntılasam kâfi diye düşünüyorum;
“Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine konu ilamda yer alan vekâlet ücretinin icra yolu ile talep edilmesi nedeniyle icra vekâlet ücreti talep edilme­sinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mülga 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’mn 423 mad­desinde vekâlet ücretinin bir yargılama gideri olduğu belirtilmiştir. Sonradan yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 323/1 -(ğ) maddesinde de ben­zer düzenleme yer almaktadır.
Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 424. maddesindeki düzenleme uyarınca, yargılama gideri olarak hükmolunan vekâlet ücreti, ancak iki tarat arasında geçerli olacaktır. (6100 sayılı HMK m.330).
Somut olaydaki ilamların yerine getirilmesine ilişkin icra takibi, icra emrine konu ilamın alacaklısı taraf lehine başlatılmış olduğundan, söz konusu ilamda yer alan ve yargılama gideri sayılan vekâlet ücreti için, icra aşamasında icra vekâlet ücreti talep edilmesinde yukarıda açıklanan yasal düzenleme uyarınca bir usulsüzlük bulunmamak­tadır.
Bu itibarla, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.“ (T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2012/ 12-1470 Karar: 2013 / 563 Karar Tarihi: 17.04.2013)
0 notes
avkatbey · 8 years
Text
Cübbeler, Cübbelerimiz...
Tumblr media
Bir avukatın alamet-i farikasındandır cübbe (diğer alameti farikalarından bazıları: evrak çantası, “av” plakalı aracı vs.). Düğmesiz, cepsiz, kendi siyah, kenarları ve kol uçları yeşil, yakası kırmızıdır; yaka dibinde sarı bir şerit bulunur. Renklere başkaca anlamlar yüklemek mümkün tabi, lakin hakim görüş şu şekildedir: yeşil, hukuk davalarını; kırmızı, ceza davalarını; sarı, idare davalarını; siyah ise adaleti temsil eder. Her avukat, hakim ve savcı duruşmada cübbe giymek zorundadır. Avukatın cübbesinin cebinin olmaması kamu hizmeti gördüğünü, düğmesiz olması bağımsız olduğunu, her cübbenin aynı olması ise her avukatın yasalar ve adli makamlar önünde eşit olduğunu ifade eder. 
Stajyer avukatlar cübbe giyemezler ama sulh hukuk ve icra mahkemelerinde duruşmalara girebiliyorlar. Dolayısıyla kendisi söylemese bile, cübbesiz oluşundan stajyer olduğunu belli eder stajyerler. İlk cübbemi ruhsat töreninde ruhsatımı baro başkanımız Ümit Kocasakal’dan alırken giymiştim. O zamandan, yakın bir zamana kadar duruşmaya gireceğim zaman öncesinde adliyedeki baro odasına gidip kiralardım. Evet yukarıda cübbenin asaletinden, avukatın alamet-i farikası olduğundan, ondan bundan bahsettikten sonra, ben dahil birçok avukatın kendi cübbesine sahip olmayıp veya kendi cübbesi olsa bile üşenip adliyeye götürmeyip, baro odasından yüzlerce kişinin giydiği anonim cübbeyi kullanması, yazımı okuyan genç dimağlarda şok etkisi yaratabilir. 
Adliyede bulunan baro odalarında şuan için 1 TL karşılığında kiralanan cübbeler bulunur. Farklı ebatlarda cübbeler mevcuttur ancak baro odasına gittiğinizde tek bir cübbe kaldığını görünce size çuval gibi de olsa, çok küçük de olsa o cübbeyi giymeye mecbursunuzdur. Adliyede cübbenin içinde kaybolmuş mini minnacık avukatlar görürseniz şaşırmayın, sebebi budur. Barodan cübbe kiralamanın bir kötü yanı da pek hijyenik olmamalarıdır. Zira az evvel bahsettiğim üzere bu anonim cübbeleri yüzlerce avukat giymektedir. Kullandığınız cübbenin bir önceki kullanıcısının temizliğine dikkat etmeyen ve/veya çokça terleyen biri olabileceğini hesaba katmanız gerek. Adliyede giydiği cübbenin yakalarını aşağıya doğru katlamış (böylece cübbenin kirli yakasının tenine değmesini engelleyen) avukatlar görürseniz şaşırmayın sebebi budur. Ayrıca bazen baro odasında cübbe bitebiliyor, eğer ki duruşmaya yetişmeye çalışıyorsanız vay halinize! Duruşmalar genelde salı, çarşamba ve perşembe günlerine yığılır. Bu günlerde hem adliye girişlerinde vatandaş kuyruğu hem de baro odasında oluşan cübbe kuyruğu göze çarpar. Tüm bunların yanında barodan cübbe kiralamanın tek güzel yanı ofisten adliyeye taşımamaktır. Ama bahsettiğim kötü yanlarından dolayı yakın zamanda kendi cübbemi satın aldım. Duruşma olduğu zaman cübbemi katlayıp çantama koyar, adliyeye taşırım. Kafa rahat. 
Her avukatın, avukatlık cübbesine, bir bez parçasından öte, mesleğin haysiyetini temsil etmesinden dolayı saygı göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Ancak bazı meslektaşlarımın cübbesini çıkarıp koluna astığında cübbenin bir kısmının yere sürüldüğünü veya cübbesi üzerindeyken tuvalete girdiğini görüyorum. Bu durum beni gerçekten üzüyor, gördüğüm yerde uyarmaya çalışıyorum. Cübbeye saygın yoksa, mesleğe saygın yoktur; mesleğe saygın yoksa kendine saygın yoktur ve kendisine saygısı olmayan insandan topluma yararlı olması beklenemez. 
2 notes · View notes
avkatbey · 8 years
Text
Meslekte Utanç Verici Olaylar (Vol 1)
Tumblr media
Sene 2012, yaz ayları. Ben avukatlık stajımın ikinci yarısına yeni başladım. Normalde çoğu kişi stajının başında bir hukuk bürosunda çalışmaya başlar. Hatta öğrenciyken çalışanlar da vardır ki ben hep imrenmişimdir onlara. Ben ise hem tembellikten hem de başka özel sebeplerden dolayı ancak stajımın ikinci yarısında çalışmaya başlayabildim. Stajda iş bulmak kolaydır, işveren size hem az para verir hem de sigorta primi ödemez sizin için. Kârlı bir durum. Neyse ben de çok zorlanmadan bir yerde çalışmaya başladım, sonradan farkettim ki çalışma şartları diğer yerlere göre baya iyiymiş. Ben tabi o zamana kadar hiç birşey görmemiştim avukatlığa dair. Okulda öğrendiklerimiz işin ruhudur, özüdür size hukuk mantığını aşılamak için vardır. Ben okuldayken de iyi bir öğrenci olmadığım için hem işin ruhunu bilmiyordum hem de pratiğini, baya baya boş bir stajyerdim. Bana önce icra takibini öğrettiler. Bak bu çektir bu senettir, takip talebi şudur, ödeme emri şu işe yarar falan. Bir kaç gün sonra bana verdiler evrakları git takibi aç dediler. O zamanlar İstanbul Anadolu yakasında adliyeler birleşmemişti, Kadıköy'de birkaç tane adliye vardı, icra daireleri Hasanpaşa'daki adliyedeydi. Hasanpaşa adliyesinde icra takibini açtım, vakit öğleye doğru geliyordu, öğleden sonra Baro'da staj derslerim vardı, Avrupa yakasına geçmek üzere vapura bindim gidiyorum. Yanımda arkadaşlarım var, ortam da biraz gürültülü. O sırada ofisten patron avukat aradı ve bana yeni açtığım takibin dayanağını sordu "çek mi bono mu?". Ben de telefonu omuzumla kulağım arasına sıkıştırıp, çantamdan bizde kalan icra dosyasını çıkardım ve dayanağı aramaya başladım. Takip dayanağını buldum ve şöyle bir baktım. Tabi ben o zaman kadar çek bono falan görmemişim, yeni yeni öğreniyorum. Çeki az çok tanımıştım, takip dayanağına baktığımda çek olmadığını hemen anladım ama bonoya da çok benzetemedim. Takip dayanağı aslında faturaydı ama o an hem cahillik hem gürültü hem avukatın telefonda yaptığı psikolojik baskıdan (çek mi bono mu, çek mi bono mu?) cevap olarak bono dedim. Yanı çek olmadığına göre bonodur ne olacak ki başka diye de düşünmüş olabilirim bilmiyorum. Aslında bu son anlattıklarım çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşmişti. Bizim avukat cevabı alınca telefonu kapattı. Ben de arkadaşlarımla muhabbete geri döndüm. Biraz sonra avukat beni tekrar aradı, bişeyler diyip kızıyor ama anlamıyorum pek. Avukat aslında iyi huylu, pek kızmayan biri ama bu olaydan dolayı çok kızmıştı. Meğer benden bono cevabını alınca borçluyu aramış, "hakkında icra takibi başlattık, senet var ödememişsin, öde" falan gibisinden sıkıştırmaya çalışmış. Tabi borçlu da, sen nası avukatsın faturayı senet mi sandın diye küçük düşürücü ama bir yandan da haklı söylemlerde bulunmuş. İşte bunun üzerine avukat da beni geri aramıştı. Avukatın kızması değil de benim faturayı bonoyla karıştırmış olmamdır asıl beni yerin dibine sokan. Elbette ikisinin farkını biliyordum ama nasıl oldu da karıştırdım hala anlayamıyorum. İşte bu da böyle bir anımdır.
2 notes · View notes
avkatbey · 8 years
Text
Avukatlık ücretinin barıştırıcı kuvveti
Tumblr media
Hali hazırda iş davasını takip ettiğim bir müvekkilim bir gün bana gelip boşanma davalarına bakıp bakmadığımı sordu. Henüz yeni avukat olduğum için dava ayrımı yapmıyordum, önüme ne iş gelse alıyordum, o yüzden olumlu yanıt verip dinlemeye başladım. Eşiyle artık anlaşamadıklarını, durumu eşine de anlattığını, boşanmak istediklerini söyledi. Boşanmanın anlaşmalı olarak gerçekleşmesi halinde avukatlık ücreti olarak ne talep ettiğimi sordu. Ben de, zaten müvekkilim olduğu ve dolayısıyla bu iş için başka avukata gitmeyeceğini bildiğimden ücreti biraz yüksek söyledim. Aslında söylediğim ücret tam olarak hakkıydı bu tür davaların ama benim gibi yeni bir avukata bu ücreti çok görüyor halkımız. Çok olduğunu söyledi ama pazarlık yapmadı, kabul etti ve detayları eşiyle birlikte ayrıntılı olarak daha sonra konuşmak üzere ayrıldık. Ardından bu konu için onu ne zaman arasam hep bir bahane buldu. Aradan bir ay kadar geçtikten sonra ben de artık mevzusunu açmak istemiyordum. Daha sonra facebook’tan eşi ve çocuklarıyla birlikte mutlu bir pazar gezmesinde çekilmiş fotoğraflarını gördüm. Altına yorum yazdım: “Allah mutluluğunuzu daim etsin”. Bunu yazarken gerçekten de hislerimde samimiydim. Belki ücreti düşük tutup davayı alsaydım şimdi bir aile birliği daha yitip gitmiş olacaktı. Farkına varmadan hayır işlemiş oldum sanırım. İşi alamadığım ve dolayısıyla parasından da olduğum için asla üzülmüyorum, aksine müvekkilimin evliliğini korumuş olmasına sevindim bile. 
Düzenleme Notu: Bu blogu oluşturduktan sonra farkettiğim, blog isminin aynısı bir karikatür serisi varmış. Facebook’ta çizerle tanışıp konuştuktan sonra kendisi bu yazımı okumuş ve bu yazı ile ilgili karikatür hazırlamış yazı ekine bahsi geçen karikatürün bağlantı adresini ekliyorum. Bu da avkat bey’in facebook sayfası: https://www.facebook.com/avkatbey
Tumblr media
2 notes · View notes
avkatbey · 9 years
Text
Ağır Ceza Duruşmaları
Tumblr media
Dün bir ağırceza mahkemesinde duruşmam vardı. Duruşma saati 10:23′tü ben de hafiften geç kalmış gibiydim. Alelacele baro odasından cübbemi kapıp duruşma salonunun kapısına koştum. Duruşma saatine 2-3 dakika vardı, yetiştiğime sevindim önce. Duruşma listesi kapının üzerine veya yakınında bir duvara asılır. Genelde iki sayfa falan olur bu kağıt. Ancak bu mahkemenin en az 6-7 sayfası vardı. 61 duruşma yazılıydı ve benim sıram 36′da. Her bir duruşma 2 dakikalık aralıklarla görülecekti kağıtta belirtildiğine göre. Mahkemenin hesabı böyle olmasına rağmen, gerçekte işler böyle gitmiyor tabi ki. 10:23′teki duruşmam tam 4 saatlik bir bekleyişin ardından alındı. Salona girdim, sanık müdafiiydim, yerimi aldım, dosyamı çıkarıp masanın üzerine koydum ki, kapağını açmaya fırsat bulmadan duruşma bitti. Sanık yakalamalıydı ve yakalanamamıştı, dolayısıyla “Sanık hakkındaki yakalama emrinin devamına, infazının beklenmesin..” ara kararından başka yapacak birşey yoktu. Duruşmanın çabuk bitmesine diyeceğim yok tabi ama benden önceki duruşmaların böyle uzaması can sıkıcı oluyor. Pazartesi günleri genelde yakalamalı dosyalar için ayrılır böyle durumların yaşanması beklenmedik bir durum değil. Ancak sair günlerdeki normal duruşmaların da uzuun uzun beklemelerle geçtiğini biliyorum. Ben her seferinde tam zamanında alınacakmış gibi duruşmaya yetişirim ama her seferinde de en az yarım saat bazen de 4 saat beklerim (dün beklediğim süre rekorum oldu şuan). Ünlü bir avukatın dediği gibi “Bir gariptir ceza avukatlığı...”
1 note · View note
avkatbey · 9 years
Text
Tembel bir öğrencinin gözünden Kamil Yıldırım
Kamil Yıldırım, ben Marmara Hukuk'ta talebe iken Medeni Usul Hukuku derslerini verirdi. Bence okulun en önemli ve en zor dersi budur. Dersin zor olması hem kendindendir hem de Kamil hocadan kaynaklanır. Çok değişik anılarım vardır kendisiyle. Kamil Bey usul hukuku dersinden başka bir ara milletler arası hukuk benzeri bir seçmeli derse de giriyordu. yıl 2008, ben 2. sınıf öğrencisiyim, bilmeden bir anlık gafletle bu dersi seçmiş bulundum. derse girdiğimizde kamil hocayı farkedince benim kafa yerine geldi. ancak korktuğum kadar değildi, kamil hoca derste anılarını anlatarak vakit geçiriyordu ve sınav için de endişelenmemiz gerektiği imasında bulunuyordu. o zamanlar marmara hukukta ilk dönem bir sınav olurdunuz (vize), ikinci dönem de yine bir sınav olurdunuz (final), finalden de kalırsan bütünlemeye girerdiniz. neyse vize sınavında 2 sayfalık not verdi, bundan soracağım dedi. o iki sayfalık not, anlaması, idrak etmesi çok zor bir metin içeriyordu, ezberlemekten başka çare yok. biz de yarım yamalak ezberleyerek girdik sınava, herkes aşağı yukarı tatmin edici not almıştı. ikinci dönem sonu yine sınav vakit yaklaşırken bir not daha verdi, bu sefer 20 sayfalık bir metin. işin ciddiye bindiğini anladık ve vizdeki nota değil de bu 20 sayfalık nota çalıştık. normal olan da budur zaten, fakat gel gör ki hoca gitti yine vizedeki o iki sayfalık nottan sordu soruları ve ben çakozladım kaldım sınavdan. neyse sorun değil bütte veririz diye düşündüm. büt zamanı geldi, tek derdim seçimlik ders değil tabi ki diğer dersler de var, dolayısıyla seçimlik dersi göz ardı ettim son günün akşamına kadar çalışmadım. işte o akşam çalışmaya başlarken farkettim ki bende o iki sayfalık not yok ve kamil hocanın yine o nottan sınav yapacağından emindim. o dersi seçen arkadaşlarımı aradım akşamın geç vakitlerinde, kimisi memlekette kimisi diskolarda kimisi başkaca bütlerin derdinde ama kimse seçimlik dersin sınavına hazırlanmıyor çünkü seçimlik dersten kalmayı başaran bir ben vardım arkadaşlarım arasında. neyse zar zor birinde o iki sayfalık notun olduğu teyidini aldım ve gece saat 12 civarı arkadaşın evine gittim, notu ararken terden sırıl sıklam oldum (yazın en sıcak ayları), notu aldım geri döndüm, tam oturdum çalışacağım yorgunluktan uyuya kaldım. 2-3 gibi uyandığımda "aman boşver nasını satayım, sabah çalışırım nasıl olsa 2 sayfa" dedim ve yatağıma geçtim. sabah kalkdığımda sınavın 9da olduğunu, çalışmaya vakit olmadığını farkettim. doğru düzgün anlayamadan sınava girdim ve yine kaldım. sonraki sene (3. sınıf) ders seçimi yaparken alttan almak zorunda olduğum bu milletler arası özel hukuk dersini içim buruk bir şekilde ders seçim formuna yazacaktım ki bir de ne göreyim? daha doğrusu göremeyeyim? o ders kaldırılmış, artık verilmiyor. içime bir sevinç doldu, bir dersten kurtulduğumu düşünerek diğer dersleri yazıp öğrenci işlerine teslim ettim formu. arkadaşlarıma da bu durumdan bahsederken biri neşemin üzerine acı biber sosu döktü: "olm seçimlik ders lan bu, biri olmazsa başka bi seçimlik ders seçmek zorundasın ehu ehu". mecbur döndüm farklı bir seçimlik ders seçtim. bu seferki kolay; kriminoloji! velhasıl-ı kelam, çok parlak bir öğrencilik hayatım olduğu söylenemez. kamil hoca iyi veya kötü diyemem, başta ben kötü olduktan sonra, başkalarını yargılamaya, hüküm vermeye hakkım olamaz. hele ki kendini ispatlamış bir profösörü eleştirmek hiç haddim değil. şu bir gerçektir ki; kamil yıldırım vb hocalar (bkz: ibrahim kaboğlu) 18 yaşındaki bir öğrenciye 2-3 kat gömlek fazla gelmektedir. ben şahsım adına, dersi (usul hukuku, anayasa hukuku) anlayamadığım için geçemezdim. diğer öğrenciler için birşey diyemem.
2 notes · View notes
avkatbey · 9 years
Text
Tembel bir öğrencinin gözünden İbrahim Kaboğlu
bir marmara hukuk mezunu olarak, ibrahim hocadan ders almış olmayı kendim için şans kabul ederim. hoş derslerinden çok birşey anlamazdım ama hoca efendinin kalitesi tartışma kabul etmez bir gerçektir. bir kaç anımı anlatmak isterim: - hoca derste tahtaya illaki birşeyler yazardı, en olmadı ismini yazardı bilmem niye. bir gün yine derse başlarken kalemi eline aldı, ancak tahtaya birşey yazamadı, zira kalem çoktan bitmişti. döndü sınıfa "yok mu başka kalem?" sınıftan ses yok tabi. ulan öğrenci adam defter taşımaya üşenir bir de yanında tahta kalemi mi taşıyacak? neyse ben ders arasında gittim kırtasiyeden o kalemden aldım. ikinci derse girdik, hoca kalemin bittiğini unutarak tekrar eline aldı kalemi, tahtaya yazmaya çalıştı bitmiş olduğunu farkedince "hay allah" dedi kalemi bıraktı. işte o anda belki gözüne girerim umuduyla "hocam bende var kalem dedim" ve amfinin en arkasından takır tukur yürüyerek kürsüye yaklaştım kalemi hocaya verdim. hoca da iltifat olarak "işte bakın, ne kadar da mütedebbir bir öğrenci" dedi. okul hayatım boyunca hocayla geçen tek diyaloğum budur. bu durumun bana bir katkısı oldu mu peki? elbette hayır, hoca kalemi verdikten 1 sn sonra benim yüzümü unuttu, (ismimi zaten sormamıştı) ben derse yine de ısınamadım, sınavlardan üç sene boyunca hep kaldım. bir başka anım ise şöyle; -ibrahim hocanın bir adeti vardı, her derse başladığında "önceki hafta derste ne işledik, kim özetleyecek" diye sorardı ve koca amfide tek tük el kaldıran olurdu, onlar da zaten inek tipli öğrencilerdi. ben hali hazırda işlenen dersi bile anlayamazken önceki haftanın dersini özetlemem mümkün değildi. ancak bir seferinde çok içime oturdu bu durum "neden bir özet de ben yapmıyorum, benim onlardan neyim eksik, anne bana neden özet almıyorsun" dedim kendi kendime ve bir sonraki ders için hazırlandım, önceki dersi ezberledim, tabir yerindeyse yaladım yuttum. dönem sonuna yaklaşıyorduk artık sınava bir kaç hafta kalmış, son derslerimizi yapıyorduk. hoca sınıfa girer, şöyle bir salınır dolaşır, sınıfa döner, derse başlar ve malum soruyu sorması beklenirken şunu sorar "dönem başından bu yana işlediğimiz dersleri kim özetleyecek". ben şok!.. böyle şansın, ta alnına koyayım dedim. girmiyorum ulan bu derse, dedim ve bir daha da o derse girmedim. sonuç ne mi oldu? 1. sınıf dersi olan anayasa hukuku dersini her sene sınavlarına girmeme rağmen 3. sınıfın bütünde ancak verebildim. 3. sınıfın sonunda dahi nasıl geçtiğimi inanın bilmiyorum, hoca muhtemelen acımıştır bana öyle geçirmiştir. yoksa imkanı yok yani benim o dersten bir şey anlayıp ta sınav kağıdını hakkıyla doldurabilmemin. - yine bir sınav arefesinde de ibrahim hoca, son derste sınava ilişkin ders işleyeceğini, sınavla ilgili ders yapacağını söyledi. o dersi çok net hatırlıyorum birinci öğretim olsun ikinci öğretim olsun o sınava girecek bütün öğrenciler (çok çok eskiden beri alttan alan öğrenciler dahil) okulun en büyük amfisine doluştuk, normal zamanda yarısı dolmayan amfide oturacak sıra kalmadı, sıraların aralarındaki koridorlar doldu, taştı, amfinin üç kapısı açık, dışardan öğrenciler kafalarını uzatıyorlar. marmara üniversitesini bilenler gözlerinde canlandırmışlardır çoktan. neyse böyle bir katılım var derse ve ibrahim hoca gelir, derse başlar, eline kendi yazdığı anayasa hukuku kitabını alır, içindekiler kısmını açar. "eee şu önemli, ııı bu da önemli, eee bu da çok önemli tabii" diye diye içindekiler kısmından bütün bir kitabın başlıklarını saydı, neredeyse hepsi için önemli dedi ve ardından çıktı gitti. herkes şok. derse asistanlar ve diğer öğretim görevlileri devam etti ancak bir tüyo alabilmiş değildik. hoca sınav öncesi yine şakasını yapmıştı.
1 note · View note
avkatbey · 9 years
Text
Sokak Ticareti
5 Haziran 2009, sıcak bir yaz günü, henüz 18 yaşında üniversite ikinci sınıf öğrencisiyim. Üsküdar sahilindeyim. Bir parfüm satıcısı çingene yaklaştı yanıma ve beklenen ticaretine başladı. Gencin elindeki sahte armani parfüm, baştaki ticari vasfını git gide yitirip bir baskı aracına dönüşüyordu. Ben ise defalarca söylediğim "parfüm kullanmıyorum" yalanım fayda etmeyince işi öğrenci olduğuma, dolayısıyla parfüme para veremeyeceğime bağladım. Hazırlıksızdım bahane bulamıyordum söyleyecek. Gencin de sebeplere takılmadığını farkettim biraz sonra, ne olursa olsun satmalıyım derdindeydi o. Biraz sonra ticari vasfını çoktan kaybetmiş olan parfümün fiyatı yarısının da altına düşecek ve saldırı gücünü arttıracaktı. Bu durumda genç,parfümü kesin alacağımı düşünmüş olmalı. Ama ben arkadaş ortamlarında bu tür anılar anlatılırken, gururla almamayı,"onlar"a para kaptırmamayı başarabildiğimi anlatabilmek istiyordum. Bunu düşünürken genç, parfüm için son restini çekiyordu " tamam abi al bendenden olsun ver beş milyon senin olsun". Almamakta inat ettim, susuyordum,sabrediyordum. Bakışları değişti. Hızlı hızlı beni süzüyordu,kavga etsek beni alt edebilir mi onu düşünüyordu herhalde. O an aklımda son yaptığım kavgada attığım sağ yumruğum belirdi. Ardından kefeleri tartıp durum değerlendirmesi yaptığımda, benim kefemde okkalı sağ yumruğum,onun kefesinde ise çingene olmanın verdiği yırtıklık, civarda dolaşan, akrabası olması muhtemel diğer çingeneler ve cebinden ayırmayacağını tahmin ettiğim "emanet" lakaplı bıçağı vardı. Kefelerin orantısızlığını görünce kavga fikrim bulanıklaşıp dağıldı. Biraz daha sabretmeye karar verdim. Sırada başka bir numarası vardı. Bu sefer de hasta yakını için yardım etmemi istiyordu. Yardımın fiyatı açık indirime 5 lira olarak girdi.giderek düşüyordu,susuyordum. Ailesi olması muhtemel çingeneler (boyacı,gül satıcısı ve diğer parfüm satıcıları vs.) hafiften toplanıyormuş hissi uyandırdı bende. Bunalmaya başladım. Bu rezilliği bitirmek istiyordum. Teklif ettiği son fiyatı yardım niteliğinde eline verip oradan uzaklaşmak istedim. "beş yüz bin, bi milyon, bişey ver artık" diyordu. Elimi cebime soktum. Elimde bir liranın büyüklüğünü ve diğer ufaklıkların küçüklüğünü hissettim. Ufaklıkları çıkartıp eline bıraktım. Eline bıraktığım ufaklıklara kısa bir süre baktı. Anlaşılan beğenmemişti. Yarım saatlik yersiz emeğinin karşılığını alamamanın siniriyle bana da kısa bir süre bakıp,"neyse" der gibi bir ifade takındı."helal et, helal olsun abi" dedi ardından. Yaptığı bu rezil işi meşrulaştırma çabası içinde görünmek istiyordu belliki. Cevap vermedim,uzaklaştı. Ardından baktım, çok da umursamadığı bu meşruiyeti ona temelli ulaşılmaz kıldım mırıldanarak."haram zıkkım olsun lan"...
2 notes · View notes
avkatbey · 9 years
Text
Blog Yazılarına Başlangıç
Uzun yıllardır blog yazma merakı içindeydim ama elimde materyal olmadığı için blog da boş kalacaktı o yüzden bir türlü başlayamamıştım. Çoğu zaman da blog isimi düşünürken vazgeçtim. İstediğim isimler alınmış olunca, istemediğim blog ismiyle devam etmek de pek sıcak gelmiyordu açıkçası.  Bu iş biraz da günlük yazmaya benziyor bence. Günlük yazmak için de çok teşebbüsüm oldu, çoğusu başarısızlıkla sonuçlandı ama 3 sene önce tekrar denedim ve 3 senedir günlük yazıyorum. Günlük yazarken bazen bu  yazdıklarımı bir blogda yazsam nasıl olur diye düşündüğüm olmuştur. Biraz da budur beni blog yazarı olmaya iten. Blogda yazmayı planladığım yazılar, avukatlık mesleği başta ve öncelikli olmak üzere gündem, hukuk ve hayatla alakalı olacak. Yani yelpazeyi baya geniş tutuyorum ki kafama göre yazabileyim. 
Kendim Hakkında;
Bir kaç sene bağlı avukatlık yaptıktan sonra halihazırda kendi işinin patronu taze bir avukatım. 
1 note · View note