Tumgik
bilemiyorum-altann · 1 month
Text
Zekanin olmadığı yerlerde görsellik önem kazanır, cehaletin hüküm sürdüğü yerlerde ise sadece 'algılar' galip çıkar.
#bilemiyorumaltan 12.03.24#
2 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 2 months
Text
Gerçeklerin bu kadar farkında olmak sanıldığı kadar iyi bir şey degildir. Gerceklerin cok farkinda olmak erdemli insanlarin cehennemidir. Farkindalik, rotanizi bir nebze olsun iyiye, güzele ve mutluluğa cevirmede yardimci olabilir. Ancak bunun fazlasi ise aslinda mutluluga asla ulasamayacaginiz gerçekliğinin 'şüphesine' düşürebilir. O zamanda 'ne icin ugrasiyorum ki ben' caresizligine kavuşup bir seylerin peşinden kosmaya gerek yok, nasilsa hakikat bundan ötesi olmayacaktir sonucuna vardiracaktir.
Dedim ya fazla farkindalik erdemli insanlarin cehennemidir diye bunu her düşündüğümde bu işin tersini yaşama istegim tetikleniyor; her seyi olağanca kabul etseydim eğer ayni erdem ve ahlak ile bir nebze olsun bu hayatta cenneti aralayabilir miydim acaba? İnsan düşünmeden edemiyor!
#bilemiyorumaltan 12.03.24#
2 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 2 months
Text
Genç yaşta yaşanan büyük aşkların hep yarım kalması ve 20 sene sonra dahi pişmanlık yaratmasının sebebi şudur: evet, henüz hayatta yerimiz, elimizde bir mesleğimiz ve olgunluğumuz yok, büyük kararlar alamıyoruz ve bu yuzden aşk adına çok şey kaybebiliyoruz ama unuttuğumuz bir sey var hayat da kimseye kepçeyle aşk dağıtmıyor ama biz kararlari alirken sanki ayni aşkı hayat boyu bulabilecekmişiz gibi davraniyoruz.
İşte bu yuzden küçükken yaşanan aşklar daha büyüktür. Ve hep atladigimiz bir sey vardir, aslinda yetersizken yaşadığımız duygular en içten olanıdır ve ölene kadar da aynısı bulunamaz.
#bilemiyorumaltan 28.10.21
11 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 2 months
Text
Hiç kimse çirkin degil,
Ama kimse doğal da değil,
Öyle bir dönem!
2 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 4 months
Text
Instagram insanlara kendilerini onemli hissetme ve hissettirme kabiliyetini kazandırdı. Gerçekte bir hiç olan bir şahıs orada lord olabiliyor. Ve insanlar gerçekte ne olduklarını unutmaya başlıyor. Unuttukça da mutlu oluyorlar. Kendileriyle yuzlesmedikleri surecede problem olmuyor. Yani bu platform insanlara 2. bir insan olma şansı tanıyor. İste bu yuzden bu kadar popüler. Ama nereye kadar? İnsanin kendini inkar etmesi kisa surer, balonun patlamasi ise ufacik bir igneye bakar!
2 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 4 months
Text
En çok istedigimiz seyler, en istemedigimiz anlarda gerçekleşir. En sabirsiz beklentilerimiz, beklentiyi unuttugumuzda olur. En hevesli zamanlarimizda basarmaya calistiklarimiz, hevesimiz gecince basariya ulaşır. Yani hayat bizle bir çeşit oyun oynar. Onun icin oyun olan ise bizim icin kaos olabilmektedir. Denge esastir ancak kaos dengenin bir parcasidir.
Hayatimizda hicbir sey kaostan siyrilip dort dörtlük ilerleyemez. Hani bazen deriz ya " şu an ki durumum 5 sene once olacakti var ya.." diye. İnanin olsaydi degisen bir sey olmayacakti. Cunku biz yine 5 sene onceki biz olacaktik, ayni hatalari yapacaktik ve kaos gerekeni yine yapacakti. Yani diyecegim o ki bir seyler icin cabalamak , basariya ulasmak icin kosmak yorulmak terlemek lazimdir evet. Ancak kendimizden olmaya, fazla fedakarliga girmeye ve hayattan çok fazla ödün vermeye gerek yoktur. Ben her zaman şunu bilirim, herkesin bir kapasitesi vardır ve eger cabaliyorsan karsiliginida en fazla kapasiten kadar alirsin. Bu durum beklentileri de azaltacagi icin yipratici olmaktan da çıkacaktır.
Kısacası cok çalış, sadece istediğin şeye koş ama olmayacakmış gibi yorul!
#bilemiyorumaltan 02.1.24
3 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 5 months
Text
"Ben sensiz bin gece kan içtim,
Sen sensiz bir gece kalmadin ki
Mazursun" demiş şair.
2 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 7 months
Text
Anımsıyorum bende mutluydum bir zamanlar kalabalıklar içinde. Benim de etrafimda coşkulu insanlar ve keyifli anlar vardı. Hatirliyorum insanlar benim icinde bana ozel bir seyler yapıyorlardı. Ama simdi en son ne zaman ağız dolusu güldüğümü bile hatırlamıyorum. En fazla bir kisi daha oluyor gördüğüm, o da aynadaki yansimam oluyor.
Hayat cok acimasiz. Ben bu hale nasıl düştüm, kısmen biliyorum ama bu kadarini hakedecek ne yaptim bilmiyorum. Her gün bunu sorguluyorum, bir neden bir amaç bir bahane arıyorum ama yok. Durum çaresiz. Gercekler ise cok pis vuruyor insanin suratına. Tabi ki Tercihler. Tercihler, terk eden bir baba gibi de olabilir sarip sarmalayan anne gibi de. Benim tercihlerim terk eden bir baba gibi olmali yoksa bu denli piç kalmazdim bu hayatta.
Bu işin neresinden dönülür bilmiyorum. Mutsuzluk baki kaldi bünyede, aşamiyorum. 1. kattayim ama kacamiyorum. İpim bile var sarkitabiliyorum sokağa. Ama cesaret edemiyorum. Bu gidişle o ipi sokaktan cekip tavana asacagim galiba, geçmişi özlemle, geleceği iple çekeceğim aşağıya...
#bilemiyorumaltan 7.10.23
3 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 7 months
Text
Hayatta olmak, hayatın içinde olmak demek degildir. Bu, sokaktaki binlerce hayatin icinde olmak yerine evde oturmaya benzer. Bazen bu karanlığı kendimiz yaratiriz bazen de ailevi ve çevresel etkenler yüzünden bu hale düşeriz. Ama emin olun en çok kendimiz yaratırız.
Eğer fazlaca yalniz kaliyorsak, bir merhabamiz bile yoksa, ihtiyaç dışında çalmıyorsa eğer o telefon, geçmiş olsun, hayatın dışına çoktan atılmışız demektir.
#bilemiyorumaltan 7.10.23
4 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Yasarken anlamiyoruz aslinda geçmiste ne kadar sansli oldugumuzu. Kıymetini bilmek icin uzerinden epey bir zaman geçmesi gerek. Ne kadar mutlu oldugumuzu ve de ne kadar yalniz olmadığımızı. Belki de bu yuzdendir benim retro sevgim. Hayatimin belli bi donemine takilip kalmışlığımdır aslinda hasretim. Simdiki zamanda bu yuzdendir bu kadar mutsuzluğum. Elindeyken avucunda tutamamak ama daha da kötüsü elinde ne tuttuğunu bilmemek..Ne acı.
Tadi tuzu gercekten yok şu hayatın artik. Bir daha o sokaklarda olamayacağımı bilmek, bir daha oyle gulemeyecegimi, sevemeyecegimi, oylesine anlamli ve doygun sevisemeyecegimi, bir daha tamamen kendim olamayacagimi bilmek, kahrediyor beni. Eskinin kokusu geliyor burnuma hep. 2005 baharinin mesela;nar cicegi,sokak saticilari, kosebasindaki cicekci, guzel bir kadin, özgür bir sokak... Bir 99 gecesi mesela; temmuz sicagi, kirli bir bar, kirli bir bardakta icilen bira ve elde yarim sigara, sahnede uzun sacli universiteli rockci, etrafta dostlar,duman,kahkaha,parfumler...Bir 2008 kışı mesela; ailelerden uzak sevgiliyle elde sarap, yoklukta ne kadar mutlu olunabilirse o derece mutlu olabilme yarışı, icinde gelecege dair sohbet ve gecenin sonunda gercek bir sevisme, o ter, o ses, o gicirti ve finaldeki gulumseme... o "zaman"larin kokusu, değişmez ve bulunamaz bir daha. Atmosferde kayboldular. Ama biz o anların atmosfere gidip bir daha gelmeyeceğini bilmiyorduk asla.
Geri donemiyorsun işte ileri de gidemiyorsun. İki uçlu dunyamin koridorunda sıkıştım adeta. Korkum, bundan sonrası. Ne olacak simdi? Yolu mu kaybedecegiz tamamen, yoksa kendimizi mi? Bir seyler kaybedilmeli artik. Çünkü bedel odenmedikçe hayat ilerlemiyor.
#bilemiyorumaltan 21.3.22
11 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Bu ülkede, baskı altında ve babası tarafından sevgisiz büyütülen kadınlar ile aşırı serbest büyütülen erkeklerin, bu şekilde yetiştirilmesine son verilmediği müddetçe, ne kültürel, ne eğitim ne de ahlaki açıdan düze çıkamayız.
#bilemiyorumaltan 17.03.23
11 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Dogru yerde, dogru insanlarla, sizi siz yapan bir işi yapmıyorsanız eğer, istediğiniz kadar başarılı olun, sizinle ayni dili konuşmayanların dünyasında ulaştığınız her başarının, aslinda hezimet olduğunu göreceksinizdir.
#bilemiyorumaltan
10 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Bazı anlar beni mahvediyor; gitmek isteyip de gidemedigim, yapmak isteyip de yapamadigim ve cesaret edemedigim... Bana en büyük zarar yine BENİM.
8 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Bölüm:3 Demet!
(Not: Bu gerçek hikayenin sonunu mutlaka okuyun!)
Demet! Bu girizgaha, ah ulan Demet! diyerek başlamak istiyorum. Hayatımın en güzel yerinde hayatıma girip en olmayacak zamanında hayatımdan çıkan, beni hayatın tersinde bırakan ve geri kalan hayatımın yol haritasını, farkında olmadan geleceğime işleyen yegane kadına bir ‘ah’ çekmeden başlamak olmaz.
Yıllar yıllar önce, memleketimin güzel havasını, arkadaşların hasını ve yaralı aşkım irem’i (bkz. Bölüm:2 İrem) geride bırakıp biraz buruk ve tedirgin biraz da heyecanlı bir şekilde tuttum üniversitenin yolunu. Üniversiteyi zar zor kazandım ama fena üniversite de değildi, ülkenin en büyük ilk on beş üniversitesinden biri, kampüsü vs. çok geniş ve imkanları gayet iyi. Bu yüzden keyfim biraz yerinde ama yeni bir hayata başlarken neyle karşılaşacağını bilememenin belirsizliği de üzerimde. İnsanlara kolay alışabilen hızlı iletişim kurup samimi olabilen bir insan değilim. Bu yüzden arkadaş konularında ilk başlarda sorunlar yaşadım. Ancak sınıfıma çabuk alıştım. Genelde temiz yüzlü insanlar vardı. Memleketçilik burada da işe yaradı ve yeni hemşerilerimle tanıştım. (Bunlardan bir tanesi hala hayatımda olan sevdiğim dostlarımdan biridir.) İnsanlarla tanıştıkça, kaynaştıkça, üniversitenin yolunu yordamını öğrendikçe daha çok sevmeye başladım. Ama canımı sıkan bir detay vardı. Yurt!. Yurdumu hiç sevmiyordum. En az bir sene dayanmam lazımdı ama nasıl dayanacağımı bilemiyordum. Askeri bir düzen vardı ve ben en özgür olmamız gereken yerde askeri düzende yaşamak istemiyordum. Yaklaşık 2-3 ay sonra dikey geçişle biri geldi odamıza. Hem de hemşerim çıktı. Çok sıcakkanlı olgun, yaşı benden biraz daha büyük ama birçok konuda ortak noktamız olan kaliteli bir insandı. Ve bu arkadaş sayesinde yurt benim için biraz daha çekilir olmuştu.
Gel zaman git zaman, alıştım artık okula ve insanlara, bir parçam olmaya başlamıştı bu şehir. Sınıfıma ilk adım attığımda göz göze geldiğim biri vardı, adı Merve!. Merve benim yaralarımdan biridir, uzatmayacağım ama merveden bahsetmeden geçmem ona haksızlık olur. Merve oralı biriydi, bu yüzden ailesi, arkadaşları bir düzeni vardı, bizim gibi serkeş yaşamıyordu. Ona yaklaşırken hep daha dikkatli, itidalli davranırdım. Fiziksel olarak bembeyaz bir ten, tel tel dökülen ve asla kabarmam diyen bebek saçlar, yanakları doğal pembe, ela göz, çok kibar tavırlar ve dişil bir enerjisi vardı yani aurası çok farklıydı. İnsanın kol kanat geresi, alıp içine sokası geliyordu. Bir arkadaş grubumuz oluşmuştu ve merve de arada gelip giderdi bu gruba. Kimse anlamamıştı ona farklı gözle baktığımı ama bir gün kendim aptal gibi açık etmiştim: Bir gün sabah ilk derse gireceğiz, kapının önünde sigara içiyoruz, merve ve arkadaşı geldi, mervenin arkadaşı yani arife ayça, “arkadaşlar bakın bakalım merve de ne değişiklik var dedi” herkes baktı kimse anlamadı, oysa ki ben daha uzaktayken anlamıştım. Saçlarının ucundan yaklaşık 1-1.5 cm kestirmiş kırıklar düzelmiş ve saç uçları eşitlenmişti. ‘Saçlarını ucundan kestirmiş, kırıkları aldırmış’ diyiverdim. Herkes şok oldu ve merve artık ona nasıl baktığımı biliyordu. Biliyordu bilmesine ama uzun süre benim cesaretsizliğim yüzünden arkadaş olarak hatta iyi bir arkadaş olarak ilişkimiz sürdü. Merve’nin Süleyman diye eski bir erkek arkadaşı vardı anladığım kadarıyla da sürüncemedeydi yani her an Süleyman geri dönebilir, merve elimden kaçabilirdi. Merve hikayesi burada kalsın sonra geri döneceğiz.
Sınıfımda Selin diye sevdiğim bir dostum vardı, arkadaş grubumuz birdi ve aynı yurttaydık. Bu yüzden sürekli birlikteydik, e haliyle grup halinde fotoğraflarımız da vardı. Bir gün Selin sırıta sırıta geldi yanıma. N’oldu dedim niye sırıtıyorsun? iibf-Kamu yönetiminde bir arkadaş var senin fotoğrafını görmüş-beğenmiş görüşmek ister misin diye soruyor. Baktım fotoğraflarına, hoş bir kıza benziyordu, yakından tanımak istedim ve görüşmeyi kabul ettim. O günü hiç unutamıyorum: Daha vakit var diye en sevdiğim dostum hemşerim Umut’la en sevdiğimiz kafeye gidip o gelene kadar kahve sigara yapalım dedik. Biraz heyecanlıyım tabi, umut sakin ol falan diyor hissettirme diyor, ki ben öyle heyecanlanacak biri değilimdir umut bunu bilir o yüzden şaşırıyor. Ama içimde garip bir his var tarif edemediğim, bu da heyecan yaratıyor bende. Neyse mesaj geldi “5 dk’ya oradayım.” Umut dedim kız geliyor, sen kalk. Umut gitti, ben bir sigara daha yaktım. Sigarayı tam söndürürken sokağın başından, üstünde beyaz ceket, içinde koyu renk bir bluz, altında beyaz bir keten ve ayağında beyaz bir converse olan 1.70 cm boylarında bir kız saçlarını savurakak döndü. İşte Demet geliyordu, hayatıma ne yapacağından habersiz, kendinden emin bir şekilde hayatıma dahil olmaya geliyordu. Geldi masaya, güler yüzle kocaman bir merhaba dedi, elimi sıktı ve karşıma oturdu. Bıcır bıcırdı. Çok mu güzeldi, hayır, sadece güzeldi. Çok mu alımlıydı hayır, sadece biraz çekiciydi. Ama inanılmaz bir enerjisi vardı, yaydığı enerji kafedeki herkesi etkileyecek güçteydi ve bu beni de çok etkiledi. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi uzun uzun konuştuk, gülüştük. Sonra ben çağırmadan umut geldi, yeterlan konuştuğunuz sıkıldım napıyonuz dedi ve oturdu masaya.(Umut çok fırlama, pozitif enerjisi yüksek ve çok sempatik biridir. Bunu da yeri gelmişken söyleyim.) Umut da masaya dahil olunca kahkalar arttı hepimizin enerjisi birbirine geçmişti. Öğlen buluşmuştuk ama hava kararmıştı neredeyse. Kalktık, demet yurda dönecekti, onu bıraktık. Dönüşte umutlara içmeye geçecektik, umut bana sevimli sevimli bakıp, olur bu iş kankaaaa! dedi. Evet ben de hissetmiştim, bu iş olacaktı.
Bu arada demetle konuşmadan birkaç gün öncesine dair merve ile ilgili bir durumu açıklamam gerekiyor. Bu kısımdan size bahsetmedim ama biz son zamanlarda merveyle çok daha yakınlaşmıştık sürekli mesajlaşıyor, sabah beraber gidiyor akşam beraber çıkıyorduk, birbirimizden sürekli haberdardık. Sevgili değildik, açılmaya o cesaret edemiyor ben de cesaret edemiyordum. Zaten Süleyman faktörü vardı, arada adı geçince bozuluyordum. Sonra bir Cuma akşamı dersten çıkıyoruz merveyi arıyorum açmıyor, etrafa bakıyorum yok. Umut da hadi gidelim deyip duruyor. Tamam dedim hadi gidelim. Tam giderken arkadan mahire seslendi sınıftan arkadaş, imalı imalı ‘bekleme dedi Süleyman geldi onla gidecek.’ başımdan kaynar sular döküldü. Rengim attı, bir sigara yaktım otobüse doğru giderken, o sırada merveyi bir arabaya binerken gördüm. İçinde genç biri vardı, süleymandı galiba. Beni görmedi, bastılar gittiler, bizde arabanın tozuna bakakaldık. Eve giderken 8 tane bira aldım, bir pakette sigara. Sabaha kadar içtim. Geceye doğru merve aradı, mesaj attı vs. ama dönmedim. İlişki açısından bitmişti benim için. Arkadaş olarak kalırmıydık, sonra duruma bakacaktım artık. Sonraki günler geldi gitti bir şeyler açıklamaya çalıştı ama istemedim. Hep susturdum. Ona sadece, merve dedim ben seni her şeyden önce insan olarak çok seviyorum saçma bir beklentiye girdim, bu benim hatam, bundan sonra iyi bir arkadaşım olarak hayatımda olmanı isterim dedim. Kısık bir sesle ‘saçma değildi’ dedi, duymazlıktan geldim. Sonra uzun yıllar hatta askere gidene kadar merve benim dostum, sırdaşım olarak kaldı. Süleymanla çok mutlu değildi ama aile baskısıyla ilişkisi devam ediyordu. Ona alışkanlığı vardı ama beni sevdiğinden yıllar içinde emin olmuştum. Yani beklentim saçma değildi sadece zamansızdı. Askerden sonrada izini kaybettim, istanbul’da hemşirelik okuyordu ama bulamadım, umarım mutludur, çünkü o da hayatıma çok güzel şeyler kattı.
Dönelim Demet’e. Biz o akşam dahil konuşmaya başladık. Adını koymaya gerek yoktu, 3-4 gün sonra ne olduğumuz artık belliydi, tutulmuştuk birbirimize ve ben İrem’den sonra ilk defa bu kadar iyi hissediyordum kendimi. Umutla demet de çok iyi kanka olmuşlardı, arada Sami de gelirdi ve biz dördümüz ((bazen saminin sevgilisi Tuğçe (hemşerim) de katılırdı. ) çok iyi ortamlar yarattık, çok şey yaşadık, bunları yazmaya kalksam, 2-3 cilt gideri var. Her şey iyi gidiyordu, artık o benim bir parçamdı bundan kuşku yoktu. En zor zamanlarımızda da en iyi zamanlarımızda da hep birlikteydik. Memleketlere gitme zamanı geldiğinde de kopmadık, hatta birkaç sefer bizim memlekete geldi, bizim evde kaldı ailemle tanıştı ve o bizimkileri, bizimkilerde onu çok sevdi. Hatta bir gün onu yolcu edip eve döndüğümde masamın kenarına iliştirilmiş, birbirine yapıştırılarak uzun bir kağıt elde edilmiş olan bir blok notlar bütünü gördüm. Demet kağıt bulamayınca bana bu şekilde mektup yazmıştı. Mektupta kısaca çok iyi bir ailem olduğunu, çok şanslı olduğumu ve beni çok sevdiğinden bahsetmişti. O yaz da bitti, biz okula geri döndük. Kaldığımız yerden, daha ayakları yere sağlam basarak ve de daha ciddiyetle devam ettik. Bir ara aynı evde yaşadık, kedi aldık, mutluyduk yani ama size bir faktörden bahsetmem gerekiyor. Demet dobra biriydi. Hadi yapalım’cı insanlar vardır ya, o da öyleydi. Anı yaşamayı severdi. Ama ben öyle değildim, daha ihtiyatlı bir tarzım vardı. Zaman zaman Demet’in bundan sıkılacağını ve benden uzaklaşacağını düşünüyordum ve de korkuyordum. Ama beni öyle seviyordu ki bunu o kadar güzel belli ediyordu ki sonra bu kaygılarım hemen kayboluyordu.
Benim okulum bitmek üzereydi demetin daha 1 senesi vardı. Şüphesiz aklım orada kalacaktı. İkimiz de çok hüzünlüydük. Benim canımdan can gidiyordu ama hemen yeni planlar yapıp birlikte olmanın yollarını ve geleceğe dair yol haritası çizmeye çalışıyordum. Nitekim memlekete döndüm ve kpss’ye hazırlanmaya başladım. İyi hazırlanıp, kazanıp demeti de çalıştığım memlekete çekmenin yollarına bakmalıydım. İyi bir hırsla başladım çalışmaya. Demetle de fena gitmiyordu. Ama sonra uzaklık sancıları baş göstermeye başladı. Demet farklılaşıyordu. Hissediyorum. Değişiyordu. Bir de olaya geniş açıdan bakarsak durum şöyleydi; demet üniversite hayatına devam eden, özgür, yiyip içip eğlenen biriyken, ben; evin içinde gece gündüz ders çalışan bir ezik olmuştum. Kadınlar güçlü erkeklerden hoşlanır. Ve ben gücümü ezikliğe bırakmıştım.
Aradan 5 ay geçmişti, kavgalarımız sıklaşmıştı ama burnumda tütüyordu, dayanamadım, içimdeki şüphelerle bastım gittim yanına. Gittim ama benim özlemimin yarısını göremedim onda. Bir şeyler saklıyor gibiydi ama çokta iyi oyuncuydu durumu toparlıyordu hemen. Ben birkaç gün kaldım yanında, içimden bir ses bir daha onu göremeyeceksin diyordu. Çok iyi geçmemişti tatilimiz. Gitmeden birkaç saat önce çekti beni odasına götürdü, bir süre seviştik ve ben o sevişmenin son sevişme olduğunu anladım, bu yüzden çekebildiğim kadar çektim kokusunu içime.
İçimde şüphelerle döndüm memlekete. Aynı çalışma temposuna devam ettim. Demetle de konuşma sıklığımız azalmıştı. Ama ben derse odaklandım ve çalışmayı bırakmadım. Sonra sık kavga etmeye başladık. Şehir değiştirmeye başladı ve haber vermez oldu. Bir şeyler saklıyordu ama sormaya korkuyordum. Gerçekler korktuğum gibi çıkarsa hem ruhsal olarak kendimi kaybederdim hem de sınavı. Biz öyle ya da böyle sınav haftasına geldik. Sınava 3 gün kalmıştı, arıyorum açmıyor, mesaj atıyorum dönmüyordu. O gün beni adeta çıldırtmıştı. Merak ediyorum, şüpheleniyorum, aklımdan binbir türlü şey geçiyordu. En son kuzeninin yanına geçmişti o kadarını biliyorum. Kuzenini de tanımadığım için numarası bende yoktu. Derken yatma saatine yakın aradı. Hemen nerdesin, napıyorsun, niye haber vermiyorsun diye sıraladım. Karşımdaki ses o kadar isteksiz ve yabancıydı ki duyacaklarım beni korkutuyordu. Ondan bir açıklama beklerken, “artık bitsin, bu böyle gitmeyecek” dedi. Tamam dedim ama bana nedenini söyle buna hakkım var neden diye bağırdım. “Konuşmak istemiyorum kendine iyi bak” dedi ve kapattı. Telefonun ekranına bakakaldım. Yıkılmıştım. Tarif edilemez bir acıydı bu. Kendimi yerden yere atmak, içimde ne var ne yok sökmek, yakmak, yıkmak istiyordum. Aklımdan bir çok şey geçiyordu ama ihanet ettiğinden emindim. Fakat yine de bunu duymalıydım. Kuzenime gidiyorum durumu da muhtemelen yalandı. O gün bir daha aramadım. Aklımda o geceye dair kalan en net şey galiba hayatımda ağladığım en uzun gecenin bu gece olacağıydı.
Sabah uyandım. Hayatımın sınavına 2 gün kaldı ama ben bende değilim. Aslında çok iyi puanlar alıyordum, muhtemelen istediğim şehre yerleşebilirdim. Ancak bu durum her şeyi değiştirdi. Mental olarak mahvolmuşken sınavdan iyi puan almam mümkün değildi. (Ah be demet, sınava 3 gün kala yapılacak iş miydi bu! Şu yaptığınla hayatımla oynadın, sen bu kadar kötü değildin!..) Etrafımdakiler durumumu farkediyor ama sormuyorlardı. Sınav gecesi düşünmekten, ağlamaktan kendimi alamadım. Sabah uykusuz bir şekilde 6 ya doğru kalktım yataktan, masamın başına geçtim. Bir kağıt bir de kalem alıp Demet’in asla göremeyeceği uzun bir veda mektubu yazdım. Elveda dedim, kendi kendime, elveda…
Sınavım haliyle çok iyi geçmemişti. Düşünsenize, sınava giren kaç kişi sabaha kadar ağlayıp, sabahın ilk ışıklarında onu terk eden eski sevgilisine veda mektubu yazmıştır. Bu yüzden pek umudum yoktu. Ama istediğim şehirleri olmasa da bazı şehirleri kazanacak kadar puan alacağımın da farkındaydım. Nitekim de öyle oldu.
Sınavdan sonra, büyük bir boşluğa düştüm. Gece gündüz çalıştığım sınavla birlikte Demet de yoktu artık. Sağolsun arkadaşlarım hiç yalnız bırakmadı beni. Sigaram ve Alkolüm de. Bir de vefalı dostum olan gitarım. Evet, beni en iyi tedavi eden şeylerden biri de müzikti. Gitar benim bir parçam gibidir. Sınav zamanı biraz ayrı kaldık ama şimdi yine şarkı çalacağız, söyleyeceğiz ve söz yazıp beste yapacağız. Bu acıyı atmam lazımdı. Bunun en iyi tedavilerinden biri de yazmak ve gitar çalmaktı. Ben bu ikisini birleştirip beste yapıyordum. Uzun yıllardır beste yapıyorum zaten. Bu acıyı da ancak besteyle içimden atabilirdim. En azından bu benim için bir feryat biçimiydi. En iyi bestelerimi Demet’in sayesinde yaptım diyebilirim. Sağolsun öyle bir acı bıraktı ki en iyi besteler en acı hikeyelerden geliyordu sonuçta. Arkadaşlarım çok içince onu aramamdan korkuyordu. Biliyorsunuz ki ihanetini kulaklarımla duyamamıştım o gün. Ve yarım kalmışlık vardı. Hesap soramadım henüz. Yüzüne doğru haykıramadım. Bunlar içimde kalmamalıydı. Ama aramakta istemiyordum, yeltenince de arkadaşlarım alıyordu telefonu elimden.
Bir şarkı yazmıştım. Çok beğenildi. Diğer arkadaşlarım da müzikle uğraştığı için, gel bunu kayıt altına alalım, yayınlayalım hem uğraş olur hem de insanlar dinler dedi. Olur dedim. Bir yandan içiyor bir yandan prova yapıyorduk. Yaklaşık 10 saatin sonunda kayıt çıkmıştı. Güzel de olmuştu. İçime sindi. Yayınladık. Hala da vardır youtube’ da arada açar dinlerim. (kimliğim ortaya çıkmasın diye şarkının ismini veremiyorum.) O akşam kafaya koymuştum, arayacaktım Demet’i. Arkadaşlar sigaraya çıkınca kaptım telefonu ve son defa aradım. Uyuyordu, uyandı. Sesi şaşkın geliyordu. Müsait misin 3 dk ayır bana bir daha sesimi duymayacaksın dedim. Tamam dedi. Öncelikle sınava 3 gün kala bunu yaptığın için seni hiç affetmeyeceğim dedim. Ama bu geçti artık, sana tek bir şey soracağım dedim, beni aldattın mı? “ Evet, hayatımda başka biri var” dedi. Bu kadar soğukkanlı söylemesini beklemiyordum. Bilsem de ondan duymak yaramı deşmek gibi oldu. Bunu duyunca çılgına döndüm tabi ve o sinirle ağzıma geleni saydım, seni hiç affetmeyeceğim, bana yaşattığını misliyle yaşa, iki yakan bir araya gelmesin, bu yaptıkların çoluğundan çocuğundan çıksın, minvalinde ağır laflar ettim ve suratına kapattım, dakikalarca ağladım. Ve işte o an yeni bir hayata başlamam gerektiğini anlamıştım. Demet o dakika bitmişti, yeni hayatıma merhaba deyip, önüme bakmalıydım artık.
Yıllarca asla ama asla bir daha Demet’e ulaşmaya çalışmadım. Kimseye de sormadım. Unuttuğum için değil. Acısı baki kaldı kalmasına ama ona ulaşarak artık kendime ihanet edemezdim. Bu sosyal medya olayları çoğalınca bile adını arattırıp hiç bakmadım. Ama bundan yaklaşık 6 ay önce (sene şu an 2023)  arkadaşım Tuğçe’nin (saminin sevgilisi olan, şimdi evliler) paylaştığı fotoğrafın altındaki yorumlarda tesadüfen bunun adını gördüm. Merak bu ya girdim baktım. Bi enterasan oldum ne yalan söyleyim. Duygusal anlamda değil ama sanki öldü sandığım bir arkadaşımın yaşadığını öğrenmiş gibi oldum. Tam bir instagram anne’si olmuş. Memleketi olan Kayseri’de yaşıyor,8 aylık bir erkek bebeği, Doçent bir kocası var. Kendisi de besyo’dan doktora yapmış daha yeni. Güzel, huzurlu ve mutlu bir aile tablosu gördüm. Sevindim onun adına, gerçekten. Sonra sayfayı kapatıp, hayatıma döndüm.
Dönelim günümüze. 6 Şubat 2023’te peş peşe 7’nin üzerinde deprem oldu. Yaklaşık 10 il etkilendi ve bu illerden biri de benim memleketim. Ben orada yaşamıyorum ama ailem orada, bu yüzden kalbim orda attı uzunca bir süre. Neyse ki herkes iyi. Depremin olduğu hafta hepimiz çok duygusalız, üzüntülüyüz ne yapabiliriz nasıl faydamız olur diye uğraşıyoruz. Bunlarla uğraşırken sosyal medyadan bir mesaj geldi. Baktım “ Demetxxxx sana mesaj göndermek istiyor” yazıyor. Kabul ettim. Bir baktım tam 10 sene sonra demet bana uzun bir mesaj yazmıştı. Ben depremden dolayı iyi misin diye soracak heralde diye düşünürken o bambaşka bir şey yazmıştı. “merhaba, sana uzun uzun yazmak istemiyorum ama çok müşkül durumdayım, senden sadece bir şey isteyeceğim, sen bana o ayrıldığımız gün çok ağır laflar söylemiştin bu benim hiç aklımdan çıkmadı ve çocuğum doğduğundan beride bunu düşünüyorum, lütfen bana hakkını helal et, bunu duymaya çok ihtiyacım var lütfen helal et” diye bitirmişti yazıyı. Ben de ona, demet dedim merhaba, artık her şey geçmişte kaldı, biz düşman değiliz, yolu yolumdan geçmiş birisin, ne olursa olsun senin kötülüğünü isteyecek biri değilim, sinirle söylemiş olduğum ağır sözler olabilir ancak bunu içten söylemeyeceğimi ve kötü biri olmadığımı sen bilirsin. Umarım çocuğun iyidir, bu her şeyden önemli ve yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle, yapmaktan sakınmam. Duymak istediğini sona sakladım, eğer içini rahatlatacaksa hakkım sana helaldir, dedim ve gönderdim. Cevap geldi:“Senin iyi biri olduğunu biliyorum, teşekkür ederim bunu duymam lazımdı, oğlum hasta doğdu, kucağıma almam zaman aldı, depremde çok korktuk evde çocukla yalnızdım ve şu an dahi salondan mutfağa geçmeye korkuyorum, yıllardır söylediklerini düşünüyorum ve beni kırmadığın için sana çok teşekkür ediyorum” dedi ve bitirdi. Etkilenmiştim. Çünkü bebek/çocuk söz konusu olunca bende akan sular durur. Üzülmüştüm. Umarım çocuğun için her şey daha iyi olur demekle yetindim. Bir daha da konuşmadık.
Yaşadıklarının benim ah’larım yüzünden olduğunu düşünmesi, çocuğunun durumunu da buna bağlaması ne kadar acı. Beni hiç tanımamış. Ve manevi olarak sığınacak bir kurtuluş ararken taa 10 sene önceki “bana” kadar gelmiş. Garip hissettim kendimi, iyi olsun herkes özelliklede çocuklar…
Hatırlarsanız sınava 3 gün kala beni terk ettiğinde bunun acı faturasını yaşayacağımı söylemiştim. Öyle de oldu. Atandım atanmasına ama O 3 gün yüzünden ne istediğim yere gidebildim, ne aileme yakın olabildim ne de arkadaşlarıma. Bu 3 gün benim ömrüme bedel oldu. Çünkü ben bu şehirden bir daha kurtulamayacağım. Aidiyetlerime bir daha kavuşamayacağım. Sevdiklerimin en kötü anına da en iyi anına da en son ben tanık olacağım. Uzakta, yalnız ve çaresiz kalacağım. Öyleyim zaten, yıllar içinde aidiyetimi kaybediyor, herkes ve her şeyden uzak kalıyorum. Bedeli ağır oldu yani o 3 günün. Neyse, yapacak bir şey yok artık başkaları iyi olmaya, mutlu yaşamaya devam etsin, ben mutsuzluğa alışkınım…
Yazar notu: Bunları yazmak benim için hiç kolay olmuyor, anılarım depreşiyor, zaman zaman üzülüyor ve derin duygulara girip sık sık ara veriyorum. Bu yüzden bir yazının bitmesi aylar sürebiliyor. Atladığım detaylar illa ki var ama gerçeğin ham hali işte bu başımdan geçenlerdir. Herkese okuduğu için teşekkür ediyor, mutlu hayatlar diliyorum.
#bilemiyorumaltan 09.03.2023
3 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Yakın ilişki kurduğunuz insanların hayatındaki zorlukları sürekli sizin ona yardımınızla üstesinden gelmesi sizi hayatından daha rahat çıkarmasına sebep olur. Çünkü geriye dönüp baktığında siz ona sadece zayıflıklarını hatırlatırsınız. Bu yüzden sizi sürekli etrafinda görmek ona iyi gelmez.Yani insanlarin hayatını çokta kolaylaştırmamak gerekir. Kim olursa olsun, sürekli anası, babası, dostu gibi davranmak yerine, eşit bir ilişki kurmak daha sağlıklı ilişkiler kurmanızı sağlar.
#bilemiyorumaltan
4 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Şu an, elinizdekilerle mutlu değilseniz eğer, muhtemelen, ulaşmak istediklerinize ulaştığınızda da yeterince mutlu olamayacaksiniz.
#bilemiyorumaltan
3 notes · View notes
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Bizim millettin cok pis iki huyu var. Birincisi, atom bombasinin dusmesine sahit olsa gelecek ay her seyi unutur. İkincisi, bir zulüm veya üzücü olay karşısında verdigi tepkiler kendi vicdanini rahatlatabildigi kadardir. Yani sorun çözülmüş mu takip etmez, somut bir sey yapar mi yapmaz, sadece vicdanini rahatlatici bir iki sey yapar tamam onun icin bitti o is, halloldu!
Uzuntu karsinda insanlar birden cok tepki gosterebilir ama genel olarak iki ayri yerde toplayabiliriz.Bir, uzulen kisi bunu derinden hisseder ve hemen ne yapabilirim telasina duser. İki, uzulen kisi diğer insanlarin ne yaptigina bakar ve gundemden geri kalmamak adina o da aynini yapar. Bu ikinci tipler instagramla birlikte daha kolay ve hizli cogaldi. Ornegin bir hayvan vahseti var diyelim videosu mevcut.Oncelikle bok varmis gibi hemen herkes bunu paylasmaya basliyor. Ya siz aklinizi mi yitirdiniz, bu platformlari artik 8-9 yasinda cocuklar kullaniyor ve izliyor. Onlari nasil etkiliyecegini hic dusun muyor musunuz. Bir de sansürsüz yayinlaniyor. Bir diger konu ve benim en tilt olduğum konu bu, neymis efendim vahsete karsi sende hayvan dostunu bilmem ne etiketi ile paylas boyle zincirleme tepki olsun. Ya siz gercekten kafayi mi yediniz. Bu mu tepki. Bunu yapinca he sey bitiyor mu. Yoksa sadece siz vicdaninizi rahatlatip iyi bi uyku mu uyuyorsunuz. Bir sonraki hikayede cok eglendiginize gore zaten sızmışınızdır! Bu sacmalik cok ciddi bir seymis gibi gerceklikten uzak bir romantizmle yapiliyor ve biz bu yuzden dogru ve cesur tepkileri dogru zamanda yeri inleterek yapmadigimiz icin bu olaylar sık sık olmaya devam ediyor ve edecek! O hayvani acimasizca öldüren adam sen hikayene british fold koydun diye yapmaktan vazgecmeyecek, veya cok ceza almayacak veya adam gibi bir yasa cikmayacak.
Sizi bilmiyorum ama ben bu çağdan etimle kemigimle nefret ettim. Bu delilik halinin bitmesini dilesem de artarak devam edecegine adim gibi eminim!
4 notes · View notes