L'Enfance Nue, Maurice Pialat, 1968
67 notes
·
View notes
ARAKÇILAR – AİLE OLMAK İÇİN AİLE OLMAK MI GEREKİR ?
2004 yılında aşırı zengin Cannes seçkisi içerisinde, dönemin politik gündemi sayesinde Michael Moore’un, Fahrenheit 9/11 filmi Altın Palmiye’yi alırken Koreeda’nın Kimse Farketmiyor’u (Dare mo shiranai) o sene hak ettiği ödülü alamadı, Kimse Farketmiyor’dan 14 yıl sonra Koreeda yine bir aile draması ile geç gelen Altın Palmiye’sine, Arakçılar ile kavuştu. Bu hafta, Koreeda’nın 21. yy. devleti ve toplumu eksenindeki yeni filmini incelemeye çalışacağım.
Arakçılar’daki aile, yazının başlığından da anlaşılacağı üzere kan bağı olmayan bir aile. Hikaye ise Osamu ve Shota’nın marketten yaptıkları hırsızlığın ertesinde ev yolunda, Yuri ile karşılaşmaları üzerine şekilleniyor. Daha sonrasında öğreneceğimiz üzere, Shota’yı yasal olmayan yollarla evlat edinen Osamu ve Nobuyo çifti, Yuri’nin haline dayanamayıp, onu da eve alıyorlar. Kimse Farketmiyor ve Bitmeyen Yürüyüş’te (Aruitemo aruitemo), anne ve babanın varlık-yokluk ve eksikliğine odaklanan Koreeda bu sefer ise aile kavramının neye göre doğru olup olamayacağına dair sorulara odaklanıyor. Bireyin verdiği kararların, yanlış olup olmadığı bir diğer soru, bunun cevabı ise seyirciye bırakılıyor. Biz seyirciler ise filmi kendi dünya doğrularımıza ve ideolojilerimize göre yorumlayarak izliyoruz. Basit olarak açıklarsak, hırsızlık kötü bir şey midir ? Mutsuz ve umursanmayan bir çocuğu alıp eve götürmek doğru mudur ? Bu iki soru dışında da aile, annelik her şey seyircinin tasarrufuna bırakılmış sorular filmdeki. Bu soruların dışında iç mekan ve perspektif filmin önemli bir alanı. Bir bahçenin ve eski bir göletin ortasındaki ev, filme sinematografik açılardan o kadar farklı pencereler sağlıyor ki; bir aile sonradan yaratılabilir mi, bu ev ile pekala yaratılabilir. Mekanın çeşitliliği ve derinliği, bütün karakterlerin ailedeki konumunu ve aynı zamanda bir aradalığı yakalamayı da başarıyor. Hem iç hem dış mekan çekimleri, bütünlüklü olarak Koreeda’nın bu açıdan zirvesi, diğer filmlerine nazaran filmin ekstra başarısında da bu etken. Ev kışın bir sığınak mutluluğu, yazın ise arzu ve oyun.
Koreeda filmden çıkanların; bu devletin, sistemin hatası gibi söylemlerde bulunmasının hata olacağını savunuyor. Evet bu onu da içeren bir film ancak kendilerini böyle hissetmeye zorlamamaları da önemli diyor. Aslında buradan bu filmin bir portre ve dışarıdan bir gözlem halinde olduğunu unutmamak gerektiği ortaya çıkıyor. Bunun için Koreeda filmlerini izlemiş olmak önemli, Kimse Farketmiyor’da da küçük kardeşin ölümü ve Koreeda’nın bunu olabildiğince yalınlıkla zorlamadan işlemesi iyi bir örnekti. Belki de büyük fark bu sefer filmin Shota gibi bir isyancıya sahip olması, bulunduğu durumu kabullenmeyip çözmeye çalışan veya kurtulmaya çalışan bir çocuğun olması. Daha önce ki örneklerde ise tam tersi, olan durumu hiç değilse devam ettirmeye çalışan karakterler vardı. Yine Kimse Farketmiyor’da bir anne figürü eksikliği temelken, Arakçılar’da Nobuyo’nun anneliği filmin kendi içinde sorgulanıyor. Özellikle memurun Nobuyo’ya, anne olmak için doğurmak gerekir demesi ve ardından Nobuyo’nun tepkileri, Koreeda’nın kendini nerede konumlandırdığını da bize biraz gösteriyor. Ki şu zamana kadar, Koreeda’nın filmlerinde anne hep bir sorun olarak önümüzde, burda da Yuri’nin annesi bu konumda ancak Nobuyo örneği bu sefer Koreeda’yı kurtarıyor; buradan didaktik ve anne şöyle olmalı böyle olmalı gibi yorumlardan soyutlayan ve sevgiyi ön plana koyan bir Koreeda görüyoruz. En başından beri dediğim bu sonradan olan ailenin, mutluluğunu bozan devlet ise kriminalize ediliyor filmde. Koreeda bunu şu an ki hükümete veya devlete özel bir şey olmadığını söylüyor ki haklı da aslında ama bu filmin kendi içerisinde, karakterlerin belirli noktaya erişebilmeleri için de gerekli olduğu sonlarda anlaşılıyor.
Film pazarlanış noktasında, suç ailesi olarak pazarlanıyor olsa da, aslında filmin gerçekliği bu değil, Koreeda’nın temel sebebi de bu değil. Film Koreeda’nın yıllardır yaptığı geleneksel Japon ailesi ile yaptığı savaş noktasında bir doruk noktası. Temel de pragmatist sebeplerden doğan bu aile, neo-liberal bir ekonomide yaşama savaşı veriyor. Ve asıl nokta şu, gerçek aileleri ve bağı olan insanlardan ihanete uğramış bu 6 kişilik aile, Koreeda’nın filmlerindeki parçalanmış ve aileden hasar almış karakterlerin sonunda bir mutluluğu yakalayışı. O yüzden Koreeda’nın, modern bir Ozu olduğuna dair yapılan benzetmeleri de doğru bulmuyorum, evet ortak yanları var ama kaygıları ve teknikleri farklı. Koreeda’nın kendi filmografisinde, Arakçılar’ın edindiği konumu ise şuradan anlayabiliriz; aile, devlet güçlerine yakalandıktan sonra Yuri bir resim çiziyor, resimde denize gittikleri gün var yani bu kan bağı olmayan ailenin, aile konumuna eriştiği günü çiziyor. Yine de Koreeda filmin sonunda gerçekçi çizgiden ve kendi arayışının sonuçlandığı noktayı da şöyle çizmeyi başarıyor, Yuri kendini Osamu’nun onu bulduğu noktada annesinden yoksun bir şekilde oyun oynarken buluyor, Osamu Shota’nın peşinden koşuyor ve bütün karakterler, yine kendi yalnızlıkları içerisinde, eski günlere tutunmaya çalışıyorlar.
Anıl Boydağ
1 note
·
View note
2017 Yapım Yılı Filmlerinde Eksik Kalanlar
Geçen sene en iyi film listesini hazırlarken, hali hazırdaki çoğu filmi izleyememiştim, şimdi onları sıralı bir şekilde sizlerle paylaşmak istedim:
1) God’s Own Country dir. Frances Lee
2) Love After Love dir. Russell Harbaugh
3) Columbus dir. Kogonada
4) Sweet Country dir. Warwick Thornton
5) Wajib dir. Annemarie Jacir
6) Sarı Sıcak dir. Fikret Reyhan
7) Inxeba dir. John Trengove
8) Chemi Bednieri Ojakhi dir. Nana Ekvtimishvili, Simon Groß
9) Disobedience dir. Sebastian Lelio
10) Casting JonBenet dir. Kitty Green
11) Mr. Roosevelt dir. Noel Wells
12) Small Town Crime dir. Eshom Nelms, Ian Nelms
13) The Light of the Moon dir. Jessica M. Thompson
12 notes
·
View notes
LAS HEREDERAS - HER ŞEYDEN BİRAZ
Marcelo Martinessi'nin, Las Herederas filmi, Uluslararası Berlin Film Festivali'nde aldığı ödüllerden sonra merakla beklenir bir hal aldı. Geçen haftalarda Türkiye'de de vizyona giren filmi, sizin için biraz irdelemek istedim.
Las Herederas, yaklaşık 30 yıldır ilişkileri olan ve zengin ailelerden gelen lezbiyen çift Chela ve Chiquita'nın yaşadıkları maddi zorlukların arasında, değişen ilişkilerini anlatıyor. Chiquita, hapise düşerek hikayenin merkezinden biraz daha uzakta kaldığı sırada, Chela ise ana karakterimiz oluyor. Chela ve Chiquita, borçları ödemek için evdeki eşyalarını satarlarken, Chiquita'nın hapise girmesiyle birlikte, Chela belirli tesadüfler sonucunda, zengin yaşlı kadınlara taksicilik yapmaya başlıyor. Burdaki ironik kısım, Martinessi'nin açıklamalarında gizli; Martinessi, Paraguay'da, bilinçli bir işçi sınıfının olmadığını ve bu sınıfın yaptığı tek şeyin, zengin doğanlar veya böyle bir lükse sahip olanlar için hizmet etmek olduğunu söylüyor. Aslında Martinessi, burda Chela'nın onlara hizmet etmesiyle birlikte bir, karşıtlık ortaya koyup, çok yabancı olduğu bir duruma uyum sağlarken hayatındaki kritik değişimleri bir süzgecin içine koyuyor. Ancak ana konu, Chela'nın yıllar sonra ortaya çıkan arzuları ve Chiquita'dan uzaklaşıp onu daha serbest bırakacağını düşündüğü Angy'e yakınlaşmasını ele almaya devam ediyor.
Martinessi ilginç bir cast seçiminde de bulunmuş, Ana Brun'un(Chela) ilk oyunculuk deneyimi, diğer oyuncularda, bir kaç filmde küçük rol veya yıllarca tiyatro oyunculuğu yapmış oyuncular, Ana Ivanova(Angy) belki de en tanınan isim . Özellikle Ana Brun ve Margarita Irun'un(Chiquita) rollerine hazırlık sürecinde, onlarla sürekli prova yapmış. Orijinal de Paraguay'da yaşamadığı için sürekli seyahatler arasında provalara devam etmişler, baya da emek barındıran bir film. Ana Brun seçimi ise, gerçekten zengin birinin rolü oynamasını istediği içinmiş. Ana Brun, mastürbasyon sahnesi de dahil, bir çok sahnede çekimlerde zorlanmış ama bir şekilde ikna etmişler. Martinessi aynı zamanda, sinema tarihi olmayan bir ülke için bunu yaratmanın zor olduğundan bahsediyor ancak görünürde, özellikle avrupada gördüğü eğitimin de sayesinde, artacak fonlarla beraber, iyi filmler yapmaya devam edecek gibi görünüyor.
Başlığın sebebi ve Las Herederas'ın ana sorunu, her şeyden biraz barındırıp hiçbir şeyin tam olmaması aslında. Orta yaş krizindeki bir ilişkinin sallantıları ve yıkılışı; dar bir perspektiften de olsa, Paraguay'daki sınıfsal yansımalar, bir yandan arzu ve kadın olmak. Bunların hepsi bir potada eritilmeye çalışılırken, hiç birinden tam olarak istediğimizi alamıyoruz. Müthiş bir ilk yönetmenlik ve sinematografi, filmin genelinde olan yalınlık ve sadelik ise artı noktaları. Martinessi uzun zaman önce Paraguay'dan ayrıldığı için, belirli derecede bir yabancılığı var bu biraz seziliyor ama temel sıkıntı bu değil. Eleştirmenlerin film hakkında ortak noktası da, sınıfsal ilişkilerin ve arzunun, filmde son derece yalın ve aynı zamanda mükemmeliği koruyan bir şekilde anlatmış olması. Bir diğer artı da, kadınların yönettiği bir hikaye ki bunu bulabilmek kolay değil. Eleştirmenlerin aksine ben, Paraguay'ı yansıtsa da, bunu yüzeysel bir şekilde yaptığını düşünüyorum. Yine de izlenmesi gereken, değerli bir hikaye ve film.
Anıl Boydağ
Kaynaklar: https://www.theupcoming.co.uk/2018/02/25/las-herederas-the-heiresses-an-interview-with-director-marcelo-martinessi/
1 note
·
View note