Hayattan çok bir şey beklemeyen, kendi halinde, ruhsal anlamda mazoşist-vari ve acı çekmenin garip çekiciliğini hisseden, yer yer sebepsiz, anlamsız acılar çekebilen, izlemek yerine okumayı tercih eden, hayatının ve düşüncelerinin dönüm noktasını, askerde iken psikoloji üzerine kitaplar okuyarak bulan, bu dönüm noktasının kendini bir felakete sürüklediğinin farkında ama bundan ve bu düşüncelerden vazgeçemeyen, melankolik , gönül ilişkilerinde başarısız, sevmeyi beceremeyen(sevgisini kendine dert edinen), ailesine gönülden ve güçlü bir bağ ile bağlı, maddiyat ile ilgisi olmayan, düşüncelerinin farklı olmasını yargılayan insanları anlamaya çalışan ama münakaşaya girmekten kaçınan, mantığı duygularından baskın olan , yalnızlıktan övgüyle bahseden ya da bahsetmek zorunda kalan, biraz asabi, genelde iyi niyetli bazen de fevri çıkışları olan kendi dünyasında yaşayan biri.
Kötü geçen gecenin sabahında gelen güzel haberdin
Geldiğin gibi ani oldu gidişin
Hazırlıksız ve habersizdim
İyi ki varsın derken, iyi düşünmeliydim
Nankörlük moda şimdi
Ederin bu kadarmış bilemedim!
Sen gibilerin değer yargısı olsaydı
Kalmazdı bir semt isminde vefa!
Adil olsaydı bu dünya!
Fedakâr olan çeker miydi cefa?
Sen gibiler sürebilir miydi sefa?
Ne güzel anlatmış derdimi Neşet baba
Ah yalan dünya…
Acılarımı paylaştıklarım bir bir gittiler
Tekrar müsaade ettiklerim, affettiklerim neredeler?
Dara düşmenin kırgınlığıyla yazıyorum bu gece
İlk kez düştüğüm bu çukura yabancıyım
Tecrübesizliğin zirvesinden bakıyorum hatalarıma
Her anı dün gibi yakınımda
Yalnızca anılar kaldı
Gidenleri unutmak yakışırdı bana
Düşmem sandığım çukurdan yazıyorum
Güvendiğim kim varsa, bıraktım arkamda
Yalnızlığın dibini sıyırdım!
Bu gece.. İyi niyetimi öldürdüm
Ben de güzel olan her şeyi gömdüm toprağa
Benliğimi kaybettim düştüğüm çukurda!
Bir gün düşersem, elimden tutan olur sandım
Düşersem, en azından merak ederler sanmıştım
Yanılmışım…
Hiç beklemediğim insanları gördüm çukurun başında
Yanlış insanlar biriktirmişim kendime…
Herkesi kendim gibi sanmamın cezası
Ağır olsa da boyun eğiyorum kaderime..
Vefa penceresi kapandı
Ölen birinin kalemiyim
Yitirdim artık benliğimi
Meşru sayılmasaydı insanların kalleşliği
Kalmazdı vefa sıradan bir semt ismi!
Cinayetin arka sokağı sayılır, sırtımda kalan izleri…
Sırtımı dayadıklarım bıraktılar beni kaderime
Bu çukurdan çıkabilirsem, nasıl bakacaklar yüzüme?
Bu çukurun toprağı artık cebimde
İyilik ektim, sevgi ve güven biçerim sanmıştım!
Yanılmışım…
Bu toprak onların hatırası
Hatıralarım elimde, biriktirdim unutmamak için!
Ruhumda onların el izleri!
Bu toprakta bıraktım gençliğimi!
Bu toprak yaralarımı sarmaz
Bu toprak, unutmamak içindi…
Toprağa gidecek olan bedenler
Bir avuç toprak için kırıyor birbirini
O topraklar hepimizindi oysa
Sonunda karışacak bedenlerimiz
Bir karış toprağa…
Yürüdüğüm yolu küçümseme
Önüm karanlık!
Sonu yok bu yolun
Korkmuyor yürüyorum
Korkmuyorum artık eksikliğinden
Yarınım yokmuş gibi
Kıyamet kopacakmış gibi
Sensizliğin üzerine yürüyorum!
Her insanın bir maskesi vardır. Yeni tanıştığım insanlara karşı istemsiz büründüğüm maskemin farkındayım. Bu farklı ben için takındığım tavra maske demek zorundayım çünkü başka türlü anlatamam. Farkında olduğum kadarını, yani daha samimi olduğum insanlara karşı davranışlarımdan farklı olan davranışlarımı yeni tanıştığım insanlara anlatıyorum. Anlatıyorum çünkü ilerleyen süreçte daha samimi olduğumuzda bana değiştin dememeli diye düşünüyorum. Fazla ince mi düşünüyorum bilmiyorum ama ikili ilişkilerin en önemli unsurlarından biri saygı diğeri ise şeffaflık yani gerçekliktir bence. Tabi gel gör ki bu dürüstlükte cezasız kalmıyor bu zamanda:) Ben ne kadar dürüst olursam olayım karşımda ki insan özünde ne ise öyle olmaya devam ediyor çaktırmamaya çalışarak:) Diyeceğim hepimizin takındığı maskeleri vardır. Önemli olan o maskeyi gizlemeden kendini, özünü anlatabildiğin kadar anlatmalıdır insan. ‘İnsan’ diyorum ki insan olan zaten göz göre göre kimseyi kandırmaz. Buradan tüm gerçek insanlara selamlar, saygılar..
Derdimi anlatsam dağlara
Kaybolur muyum açtığın yarada?
Derman kalmadı ayaklarımda
Ağlasam ne fayda?
Kendimi kaybettim ben, kendi davamda..
Bulamazsın artık arasan da..
Gidiyorum işte ben de sıra
Sevdiklerim..
Onurumla yaşadım bu hayatta.
Bir sizi üzmeyi yediremedim gururuma!
Gözyaşı istemem..
Başınız dik durun siz de arkamda!
Sevdiklerim..
Ağlamak yok! Acıtır bu ruhumu, üzülmeyin bana.
Mutluluk hep uzaktı, umudum kalmamıştı yarınlara.
Kızmayın n'olur, alışamamıştım zaten bu hayata.
Söz geçiremedim, içimde ki çocuğa!
Bilirsiniz beni, yaktım gençliğimi sevdiğim biri uğruna.
Pişman mıyım diye sormayın
Yine olsa yine giderim hak bildiğim yolda..
Sevdiklerim..
Beni tebessümle uğurlayın son yolculuğuma.
Varlığımdan kimseye yoktu bir fayda.
Kızmayın n'olur, durduramadım zamanı, büyüdüm..
Oysa ben çok masumdum, kalamadım çocukluğumda
Ağlamak yok! Ağlamayın bana.
İncitir bu gururumu.. Kalmasın gözüm arkada...
Sevdiklerim..
Ben yokum artık hayat denen yokuşta
Bir annem vardı, kaldı ardımda
İçi yanar onun
Dünya bir yana, evlatları bir yana
Yokum ama kaldı ruhum annemin yarasında
Merhem olun n'olur,
Kanarım onun bir damla gözyaşına
İçim dağlandı annem gelince aklıma
Annem Sultan'ım benim..
Bekliyor olacağım seni
Ziyan olsam da diğer dünyada
Siz de ağlamayın, n'olur bana..
Ölümü aydınlık görüyorum
Gecelerim puslu, önümü göremesem de yürüyorum
Sahtelik dolu aydınlıkta gözüm olmadı
Önünü aydınlık görenlerden olmadım hiç!
Manzaram griydi en iyi ihtimalle.
Bazen…
Siyaha bürünürdü gündüzüm
Hasrettim beyazın aydınlığına,
Özlemekten yoruldum!
Yarına kızgındım, bugün ne getirir bilmeden
Yok ettiğim geleceğim içimde yara kaldı!
Öfkeliyim ve derdim kendimle!
Karamsarlığım tercih değildi
Bir yaşanmışlıklarım
Bir de adanmışlıklarım karartmıştı gözlerimi!
Kaygılı bakışlarım..
Mücadele ettim kendimle
Onca yıl nasıl geçti anlamadım.
Kabullenmekten başka yol bırakmadı zaman!
Anladım! Yıllar acımıyor, acıtıyordu yalnızca!
Kabullenmek zayıflık mıdır?
Asla!
Sindiremiyorum yaşamı, üzüntü ve gözyaşını..
Sürekli değişen ruh halimi sevemiyorum!
Olur olmaz sızlayan vicdanım?
Onu asla affetmiyorum!
Kabullenmek kötü müdür yani?
Mücadeleden, kendimle savaşmaktan yoruldum!
Zamanı tutamazken, zamansız kavgalarım mıydı iyi olan?
İntiharı cebinde gezen benim
Eleştirmek çok kolay değil mi?
Düşüncesizce kelimeleri savuruşlarınız
Bilinçsiz davranışlarınız..
İçi boş süslü cümleleriniz ve yalandan sevmeleriniz var!
İnsanlıktan uzak bencillikleriniz..
Aldırmıyorum kimseye…
Odamın dört köşe duvarları
Olanlar yetmezmiş gibi..
Onlarda geliyor üzerime!
Kendimle savaşımın son çeyreğinden yazıyorum.
Tükettim var olan gücümü!
Kimseye zararım dokunmadı diye mi düşüyorum yoksa?
Ben tükendim…
İyiliğin arka sokağından yazıyorum..
Rüyalarım çıkmaz sokağa vuran dolunay
Tozlu sokak lambasının, sönük kalan ışığıyım bu gece
Gözüm yok ki fazlasında..
Çabam sönmemek için ve tek derdim huzur
Sizin derdiniz ne benimle?
Durduramadım!
İçimde çığ gibi büyüdü huzursuzluğum!
Yakalandım!
Kaçmak gelmedi aklıma, henüz çocuktum..
Bir parça huzur bulduğum her limanda savruldum!
Çok savunmasızdım..
İşlediniz içime nefreti!
Öfkem büyüdükçe agresiflikle suçlandım
Suçlandığım her gün, yenildim öfkeme!
Döngü devam ettikçe, kapandım içime
Bana, ne’ zaman’ acıdı ne de içinizden bir insan!
Geldiniz üzerime hep birlikte
Yarattığınız ben, buyum işte..
Tutamadığım zamandan, bir umut bekliyorum..
Cevaplar biriktiriyorum kendime!
Bekliyorum kalan zamanı, ufacık bir ümitle
Yardımlarınızı görmemek mümkün mü?
Açtığınız yaraların izleri sızlar yüreğimde!
Hayatın koyu tarafındayım!
Cevaplar arıyorum zifirime!
Zihnim dolu düşünüyorum..
Yüreğim kabuk bağladı, kanıyorum içime
Gözyaşım değil dökülen
Eski bir yara izi, derin ve koyu kırmızı
Derdime dermanım kalmadı
Kar beyazı düşlerimde, bembeyazdır şimdi ölüm!
İşim yok sizinle!
İşim yok, önü aydınlatılan, zihniyeti kararmış kimseyle!
Karanlıkta büyüdüm ben, geçmişim gözümün önünde…
Geleceğim zaten hayaldi
Gerçeklerle yüzleşeceğim bu gece…