Tumgik
#ben niye yaşamak zorundayım
sinekkapan · 8 months
Text
mal aptal geri zekalı sinirli negatif bezmiş mutsuz etrafa üzüntü saçan insanlardan nefret eden soğuk nevale pislik halime geri döndüm
3 notes · View notes
simays-world · 1 year
Text
Döndüm dolaştım yine buraya geldim içimi dökmek için ben niye bunları yaşamak zorundayım neden o duyguları hissetmek zorundayım istemiyorum oyle olmayı istemiyorum geçirmek istemiyorum hiç bişey yapmak istemiyorum ölsem arkamdan kim üzülür sizce
9 notes · View notes
hypnogaja · 2 years
Text
her saniye ölüme yaklaşıyorum. bi bilinmezliğe hızlı ama kısa adımlar atarak ilerliyorum. tamam. hiçbir sebebi yok. evren bana takık da değil, tek ilginç özelliği varolmak olan birine durduk yere takmak oldukça saçma olurdu. peki neden her şey bu kadar ters gitmek zorundaydı. neden elimdeki son mutluluğu da kaybettim ve bundan sonra ne sunulsa kaçacak gibi hissediyorum. bunlar soru değil. o yüzden soru işareti koymuyorum. kim net bi cevap verebilir ki zaten. öylesine sorular. sinirimi bozan, yaşamla arama giren aptal sorular. başka insanların yanında kötü hissediyorum. kendimle olduğumda daha kötü. katlanamıyorum kendime. katlanamadığım bi elemanın bedenine sıkışıp kaldım ve onunla yaşamak zorundayım. ve şartlar da bu durumu kolaylaştırmıyor. saçmalığa bak ya. kimsenin kalacağına inanmıyorum. batırıyorum her şeyi. hatalı ürün falan mıyım ben. madem hatalıyım niye hala farkıma varmadılar, beni neden imha etmiyorlar? böyle devam edecekse etmesin istiyorum. bozulmuş bi meyve gibiyim. ama belki gübre olarak kullanılabilirim? belki benim sayemde bi çiçek doğar. hahahahahhahahhaha çok saçma
3 notes · View notes
acid-gramma · 4 years
Note
of burada ailevi sorunlarını anlatanların yazdıklarını "niye anlatıyorsunuz her şeyinizi açık açık ortalığa döküyorsunuz" diye iç geçirerek okuyorum ama gerçekten dayanamıyorum artık sormam gerekiyor: babamla yaşıyorum ve toxic bir babaya sahibim, birkaç yıl daha onunla yaşamak zorundayım, beni sürekli aşağı çekmeye çalışıyor ve yılan gibi bir insan yüzüme gülüyor ama asla iyiliğimi düşünmüyor ben akıl sağlığımı kaybetmeden 2 yıl nasıl katlanabilirim bu ruh hastası adama??
Az muhatap ol, yani en azından gerektiği kadarını ver istediğini vermen gerekiyorsa yine ver. O ikili oynuyorsa sen de oyna. Zaman bi sekilde akıyor sen istemesen de o iki yıl bir şekilde geçecek. Hasarsız atlamak için güçlü olmak lazım, güçlü olduğunu kanıtla kendine
14 notes · View notes
samimiyetsiz · 3 years
Text
nefret ettiğim kaçıncı gün neden dediğim kaçıncı zaman birşeyler hep aynı mi kalacak diye baktigim uzun uzun yollar birşeyler elimden tutsa bu kadar zor olurmuydu beee niye ben hak etmiyor muyum neden ben bunları yaşamak zorundayım neden benim arkamda tek bir kişi bile yanımda yok kahroluyorum hergun insanlardan bir kez daha nefret ediyorum hergun sebeb arıyorum uyanmak için neden bu kadar zor neden herşeyi düşünüyor ve kaldıramaz haldeyim birşeylerin üstünden atlayıp geçemiyorum neden hep her adımda arkama bakıyorum tiksinç insanlar gibi olamıyorum ben de umursamaz neden kalbim bu kadar ağır basıyor neden açıyı derinden hissediyorum
2 notes · View notes
susturulus · 3 years
Text
- söyle ne istiyorsun benden? Bu gördüğüm kim? Niye kaçmak zorundayım senden, istemiyorum işte seni, bırak artık yakamı, git, senin bir zamanlar var olduğunu bile unutacağım kadar uzaklaş benden. Konuşsana. Bunu yapmana gerek bile yok aslında senin susmalarindaki anlamları bile bilirim ben. Ben, senin en karanlık arzularını bile bilirim. Belki belki bu yüzden...
(gülerek lafını keser)
+ en karanlık arzularım mı? Sen benim adımı bile söylerken tereddütte kalırsın. En karanlık arzularımı bilirmiş. Sen benim gözlerime bakmaktan cekinirsin, dur, dur korkarsın mi demeliydim yoksa. Ne görmekten korkuyorsun. Gözlerime bakınca beni görmekten mi korkuyorsun? Hayır, ben sana söyleyeyim sen kendini görmekten korkuyorsun. İnsan kendini gormeyince sevmesi daha kolay oluyor değil mi? Kendini daha iyi hissediyorsun, daha çok seviyorsun, daha uyumlu hissediyorsun. Sen iyi biri olmak istemiyorsun zaten iyi biri gibi hissetmek istiyorsun. Her gün takintigin maskelerin üzerinde eğrelti durduğunu bu iyi insan tavırlarının sahteligini görmekten mi korkuyorsun? Sen, sen tam anlamıyla bir korkaksın. Ben seni tanıyorum en büyük korkun da bu değil mi? Senin görmekten çekindiğin her gün başkalarında görüp yalnız kalınca işlediğin ayıpların, tüm kusularin, zayıflıklarin ben ben onların hepsini biliyorum. Gözlerini kaçırma. Seni bu kadar iyi tanımam mi seni korkutuyor, hayır, hayır seni korkutan benden bu denli kacmani sağlayan tek şey bilmen, sen de biliyorsun: ben, sen olmayı daha çok hakediyorum. Buraya bak tüm bunları söylerken tüm karanlık arzularından bahsederken yüzüne yapışmış iğrenç gülümsemeyi bile ben görüyorum. Bakan benim çünkü sen güneşli günlerde sana kendini hatırlatıyor diye gölgeden bile kaçarken. Kendin olmamak için bu kadar uğraşırken. Yüzlerini görünce bile midenin bulandigi insanlara arkadaşım deyip aptalca bulduğun fikirleri aralarında yer bulmak amacıyla savunurken ben seninle göz göze gelmeye çalışıyorum. Biliyorsun seni bu kadar korkutan da bu gerçek olan benim, ben olmalıyım sen ise yansıma dahi olamazsın güneşte belirip kaybolan gölgemiz bile daha çok sendir. İnsan nasıl bu kadar uzak olabilir kendinden. Korkak olursa ancak korkak olursa.
- yanılıyorsun ben, ben korkak değilim. Sadece sen fazla yakınsın bana her an orada duruyorsun. Belki belki de sen ben olmak için daha iyi olabilirsin ama ben bu dünyada olan benim ve ben seni unutarak iyi bir insan olmaya çalışıyorum. Akıl işi değil söylediklerin eğer yaparsam söylersem yapayalnız kalırım bu hayatta. Yalvarırım izin ver izin ver de yaşayayım.
+ hah hâlâ yalnızlıktan bahsediyorsun. Sen bu dünyada ne istediğinden bile bir haber diğer insanların isteklerine kendini kaptırıp fırtınaya yakalanan bir yaprak gibi savruluyorsun yaşamak dediğin bu değildir bunu bile bilmiyorsun. Sen hiçbir şeyi haketmiyorsun.
- seninle yalnız kalmaktan kaçınmanın sebebi bu işte. Haketmedigimi ne kadar iğrenç bı insan olduğumu söyleyip duruyorsun. Haketmiyorum belki ne gelir elden yaşayan benim ne yapabilirim. O kadar da iğrenç değilim üstelik beni seven insanlar var. Evet, evet varlar beni seviyorlar. Muhakkak seviyorlar. Sayıları öyle çok değil belki ama varlar eksikliğimi hissederler.
+ ah hâlâ kandırmaya çalışıyorsun kendini. Yapma bu eski banyoda yalnız ikimiz varız ve ikimizde yalan soyledigini biliyoruz. Onlar seni sevmiyorlar sen bile sevmiyorsun ki kendini bu kadar kaçmaya çalışmanın diğer nedeni bu değil mi? Tanidikca nefret edeceklerinden korkuyorsun sende böyle olmuştu çünkü. Ne yazık senin gerçek benim yansıma olmam. Ama ikimizde biliyoruz son verebilirsin buna. Gözlerinde görebiliyorum sende çok önceden düşünmüşsün bu fikri. Yaşamanın bu olduğuna sen de inanmıyorsun üstelik. Bir talihsizlik ki var olmuşsun sonlandir bunu kurtar ikimizi.
- haklısın senden kurtulmak için düşündüm bunu birçok kere ama ne kadar acınası da olsa seviyorum yaşamayı. Birgün kalkamama düşüncesi kalbimi sıkılaştıriyor. Üstelik sen ne kadar ikna etmeye çalışsan da beni korkuyorsun kabul etmemden. Gördün mü o kadar da yabancı değilim aslında sana ben de görüyorum seni tanıyorum.
+ bununla mi ikna edeceksin beni? Belki haklısın korkuyorum bu düşünceden ama iğrenç bı bağımlılık gibi saplandigimizdan yaşamaya dair bu korkum daha fazla. Bitsin istiyorum hem beceremedigin de ortada. Ayrıca kötü birisin sen kötüden de beter iğrenç birisin bitmesi daha iyi olur inan bana.
- neden nefret ediyorsun benden bu kadar? Konuşma artık dayanamıyorum sesine. Cevap falan da verme. Git bırak peşimi demek istemiştim unutayım senin varlığını ama yine..
(bağırır)
+ anlamıyor musun? Neden bu inadın? Bırakamıyorum sen bensin. İnsan kendini nasıl unutur? Başkası olmaya çalıştın uyum sağlamaya ne değişti? Yalnız kaldığın her an benimlesin. Madem bu kadar istiyorsun gitmemi bitir. Kurtar beni yaşamak dediğin çöplükten ve sen de kurtul kendinden.
(aglamaya başlar)
- tek yolu bu mu? Gidemez misin gerçekten? Bazı bazı günler sen de demiyor musun yaşamak guzel diye? Sevemez misin beni?
+ seni sevmeyen ben miyim gerçekten? Ben seni tanıyorum. Kendini sevmeyen sensin. Yapacaksın bu sefer sen de biliyorsun yetmedi mi?
- ben özür dilerim senden. Gözlerimi kaçırirsam gidersin sandım kaybolursun. Görmezsem gerçekler şekil değiştirir sandım. Baksana haklısın gözyaşlarım akarken dudaklarım gülümsüyor. İğrenç bır insanım ben.
(gözlerini aynadan çeker)
0 notes
e-pifiz · 6 years
Note
Vejeteryan mısın bilmiyorum, vejeteryan insanlara da bir şey demiyorum ama onların bazı tavırlarını anlamıyorum. Doğada birçok hayvan etçil onların doğası gereği normal oluyorda bizler için niye olmaması gerekiyor. Sonuçta bir aslanda avını rızasını alarak yemiyor hayatta kalmak için onu yemeye ihtiyacı var tamam et yemedende hayatta kalabiliriz ama yani yememizin ne gibi bir zararı var? Kaldı ki kırmızı etin sağlığımıza etkilerini de duyuyoruz. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Doğanın bir dengesi vardır. Yaşamak için öldürürsün, hayvanı veya bitkiyi... İhtiyaçların çerçevesinde doğa kendisiyle savaşmana izin verir. Ben de ihtiyaçlarım çerçevesinde doğayı kullanırım, kullanmak zorundayım çünkü ben doğaya tabi olan basit bir primatım ama ihtiyaçlarım dışarısında doğayı keyfim için yontmam, yontulmasına da müsade etmem. Ayrıca durum şu ki sapiens hayvanı kullanacağı zamana kadar öldürmüyor ama yaşamasına da müsade etmiyor zindan hayatı yaşatıp hayvanlara onlarca ölüm değerinde eziyetler ediyor tüket ya da tüketme bunu durdurmamız gerekiyor. Ve sapiensin nüfusu ve gücü diğer hayvanlara karşı çok daha üstün, bizim diyetimiz kitlesel yok oluşlara yavaş yavaş sebep olabilir ki oluyor, bir noktada ait olduğumuz doğayı düşünüp diyetimizi kontrollü ve en az zararlı hale getirmeliyiz. Sorun tüketici olmak değil, bilinçsiz tüketici olmak bana göre.
15 notes · View notes
elansooth · 7 years
Text
Deneme, Yanılma 1, 2...
Türkiye'deki gay erkekler flörtleşmeyi bilmiyor. Ben de buna dahilim.
İki haftadır gerçekten beni çok heyecanlandıran iki farklı kişi ile -mesafeli- bir flörtleşme süreci yaşadım. Tip itibariyle, ikisi de benim için uzun zamandır karşılaştığım en iyi profillerdeki erkeklerdi. İlki, başka bir şehirde, kariyer sahibi benden 5 yaş küçük biriydi. Diğeri, İstanbul'un -her açıdan bana ters bir semtinde- yaşayan, kariyeri olmayan, benimle yaşıt biriydi. İkisi de benimle telefon uygulaması üzerinden, "sana aşığım" girizgahıyla tanışmıştı. Beni canlı olarak görmemiş, benim sesimi duymamış; jestlerimi, mimiklerimi; tenimi, kokumu bilmeyen insanların 2 - 3 fotoğrafıma bakarak bana aşklarını itiraf etmelerini samimiyetsiz bulmuşumdur her zaman. Kafalarındaki "ideal erkeği" yaratmaları ve benimle tanıştıktan sonra o sürreal kişiyi bana dayatmaya çalışmaları; hayallerindeki modele uymayan yanlarım için de beni suçlamaları hem çok saygısızca, hem yorucu, hem de -öncelikle benim için olmak üzere- iki taraf için aslında sadece vakit kaybı. Neden bu insanlar "seni çok beğendim, daha yakından tanımak isterim" gibi bir mentalite ile yaklaşamıyor, cidden anlamakta zorlanıyorum. Her ikisi de artık flört statüsünde değil. Başka şehirde yaşayan ile ciddi derecede sert bir kopma yaşayıp, ardından yeniden konuşmaya başlayarak "birbirinden hoşlanan arkadaş" statüsüne geçmiş durumdayız. Her türlü ortamda irtibat halindeyiz ancak öncelikle fiziksel imkansızlıklar sebebiyle aramızda ciddi bir şeyin yaşanamayacağını idrak etmiş durumdayız. Ayrıca bu kişinin birazdan anlatacağım diğer çocuktan daha fazla beni çektiğini ve heyecanlandırdığını da belirtmeliyim. Bu arkadaşın babasını ve iki kardeşini kanserden kaybetmiş olması ve artık hayatındaki tek akrabası olan annesiyle yaşamak zorunda olması ona bambaşka bir olgunluk, tecrübe ve hayata bakış açısı kazandırmış durumda, belirtmek zorundayım.
İstanbul'un başka bir semtinde yaşayan, benimle yaşıt olan arkadaşın hayatı daha ilginç. Bu arkadaş da anladığım kadarıyla babasını kaybetmiş, ailesinden ablası ve annesi var. Annesiyle beraber yaşamakta. Aslında güzel bir mesleği olmakla beraber, mesleğini hiç yapmamış; kendi işini kurmuş birkaç defa ve tutarsız bir kazanç/kariyer hayatına sahip. Bununla beraber son derece bana ve yaşantıma uyumsuz bir semtte yaşıyor olması ve dahası ciddi düzeyde uyuşturucu kullanıyor olması, yani müptela olması ciddi sorun teşkil etmekte. Uyuşturucu kullanan insanları her zaman itici bulmuşumdur. Çünkü hayat öncelikleri; hayata, durumlara ve insanlara bakış açıları hep diğer insanlardan -olumsuz şekilde- farklı olur. Ben hayatı ciddiye alan biriyim ve bu tür alışkanlığa sahip kişilerle sağlıklı ve düzeyli bir ilişkiye sahip olmadığımı tecrübelerle öğrendim.
Tecrübeler...Bu iki arkadaşla uzun süreli ve duygusal bir iletişime devam edemiyor oluşumun sebebi tecrübelerim. Evet, ikisini de bir çok konuda durdurdum, kendimden uzaklaştırdım. Kabul ediyorum. Uzak şehirde yaşayan avukat arkadaşın olayı, hem benden yaşça küçük, hem kendisini yeni yeni kabullenmiş hem de erkeklerle tecrübesiz biri olmasıydı. Buna rağmen kaderinin ona yaşattıklarından ötürü son derece olgundu ve sürpriz bir şekilde espri anlayışımız, hayat, din, politika görüşlerimiz ve daha birçok konuda benimle aynı düzeyde zeka ve anlayışa sahipti. Sesi, tipi ve diğer özellikleri heyecan veriyordu üstelik.
Diğer arkadaş tip itibariyle ortalama üstü bir çekiciliğe sahipti, bununla beraber sesi beni çekmemişti, üstelik bakımsız görünüyordu. Giyimi, kıyafetleri, saçı vb imaj unsurları vasattı. Olgun bir karakterde olduğunu söyleyebilirim ama avukat arkadaşla aynı büyük soruna o da sahipti:
"Hayatı sadece kendi algılarınla yaşamak."
Elbette hayatı kendi algıladığımız şekilde yaşayacağız. 5 duyu organımıza göre yaşamaktayız çoğu zaman. Dolayısıyla bu çok doğal. Ancak hislerimiz, duygusal tetiklenmeler, empati, aşk vb. soyut kavramlarla yaklaşılması gereken nice durum var ki flörtleşme tam olarak bu durumlardan bir tanesi. Hepimizin yaşına ve/veya yaşantısına paralel düzeyde tecrübesi mevcut. İnsanlara, olaylara bakış açılarımız değişiyor ve gelişiyor. Gay camiasında bu durum daha da çetrefilli. Yeni birini tanımak, saygı duymak, alışmak, kendine ve hayatına entegre etmek yaşlandıkça zorlaşıyor. İnsanlar kendi doğrularını, kendi algıladıklarını sana dayatıyor; seni keşfetmiyor; seni kendi bildiklerine göre değerlendiriyor ve ona göre tanımlıyor. Seni sen olarak değil “kendi bildiği gibi” biliyor. İşte ikisiyle de, ayrı ayrı, bu sebepten çatıştık. İlki ile toplarladık, kim bilir belki de gelecekte hayat bizi başka bir yere bile götürebilir. Ama ikincisinde koptuk ki açıkçası buna üzüldüğümü de söyleyemeyeceğim.
Ben ilişkilerin bir alış-veriş olduğuna inanıyorum. Ama ne alıp ne vereceğini bilmediğin bir şekilde. Sevdiğini tanımak, keşfetmek böyle bir şey. Ama bu süreçteki adımlar da hassas, sevecen; aynı zamanda meraklı ve istekli de olmalı. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi saf ve temiz; ama tecrübeli bir usta gibi de işini bilerek ilerlemeli. Ben onları iri ufaklı konularda yargıladım, yaftaladım; onlar da beni. Beğenmekle başlayan, sevgiye evrilebilecek hisler iritasyona dönüşüverdi. Anlaşamadık. İletişemedik. Avukat beyle iletişim halindeyken enerjim daha yüksekti, kendimi daha uzun ve ayrıntılı ifade edebildim, kurtardım ilişkiyi. Ama diğerinde buna enerjim de yoktu, isteğim de. Sanırım buna değer de görmedim. Yani beni çeken 2 özelliği vardı; biri 190 cm boyu diğeri de mavi gözleri. Onun dışında gün içerinde birkaç saniyelik heyecan yaratmaktan öteye gidemeyen biriydi. Burç uyumuna ya da uyumsuzluğuna da inanıyorum ben. Koç burcu biriyle bir şey yaşamam cidden mümkün değildi.
Yazışarak, yüz yüze görüşmeden ilerleyemiyor bu gibi tanışmalar. Yıllardır söylerim. Her seferinde haklı çıkıyorum. İkisine de ayrı ayrı, defalarca kez "kanlı, canlı, yüz yüze tanışmalı ve sohbet etmeli" dememe rağmen olamadı. Avukat beye bu konuda söyleyecek bir sözüm yok, işi ve uzaklığı engeldi. Diğer arkadaşın beni "anlayamıyor" olması sebebiyle buluşma randevumuzu yokuşa sürmesi ve telefon üzerinden keyifsiz, yaralayıcı, sert konuşmalar yapıyor olmamız sohbetimizin buluşmadan bitmesine sebep oldu. Üzülmedim, keza o da üzgün olmadığını belirtti. Birbirimize uygun değilmişiz, sevindim. Konuşmaya başladığımızın ertesi günü, daha buluşmadan, öpüşmeden, sevişmeden daha aramızda bir "ilişki" adı bile geçmeden "hornetin hala niye açık!? kapat onu!" diye hesap soran birinden çok da bir şey beklememek gerekli demek ki.
Hey Liseli! Merhaba!
****** Gayler seks arıyor ilişki yaşayamıyor diyordum; bu sabah bir aydınlanma yaşadım. Evet, ilişki istemiyorlar. Ama salt seks de değil olayları. Böyle kas yapalım, vücut sergileyelim, başkalarının vücutlarına bakalım, sonra beğenelim, sevişelim. Estetik pragmatism.
****** Bir aydır terapiye gidiyorum. Öncelikli olarak eşcinsel kimliğim içerisinde oturtamadığım, kendimce handikap olarak gördüğüm ve tek başıma aşamadığım şeyleri konuşmak, profesyonel bir yol gösterici ile beraber aşmak üzere başladım terapiye. İyi de geldiğini söyleyebilirim, bugüne kadar sesli olarak söyleyemediğim şeyleri söylemek; insana kendini değişmeye ve gelişmeye açık, cesur, istekli kılıyor. Bununla beraber, Türkiye'deki eşcinsel nüfusa farklı pencereden bakmaya, daha objektif ve nötr bir tarzla eleştirmeye başladığımı da fark ettim.
Eskiden biraz daha acımasız iken, artık daha anlayışlı gibi hissediyorum kendimi. Bir çok eşcinsel aslında sosyolojik bir vaka. Kümülatif bir travmanın tümdengelim ile ulaşılan birer elemanı aslında her bir gay birey. Hepsi ama az ama çok travma taşıyor içinde.
- Rollerine dair kafaları karışık, maskülen görünmeye çalışıp, aktif olduğunu söyleyip aslında feminen olmak ya da pasif olmak istiyorlar;
- Aslında vücudu, yüzü; belki zekası hatta sosyo-ekonomik konumu, belki de bilinmeyen başka özellikleriyle kendini "özgüvensiz" hisseden kişilerin bir çıkış noktası olarak vücut geliştirmeyi seçmiş olmaları, gelişmiş vücutlarıyla insanları küçümseyerek aslında pasif-agresif taraflarını tatmin etmeleri,
- Bir ya da birkaç başarısız duygusal ilişki yaşadıktan sonra eşcinsel ilişkileri yok sayacak, hayatından çıkaracak kadar drama-queen, duygusal tipler,
- Anlaşılamayacak kadar çok escort eşcinselin olması. Parayla vücudunu satan eşcinsel erkekler. Aslında mesleği ve başka hayatları olmasına rağmen, yani ihtiyaçları olmamasına rağmen, vücuduyla para kazanan "ruhu fahişe" erkekler.
- Muhtemelen sosyo-ekonomik mevkilerinden ötürü bir veya birkaç kez kullanılan, bu yüzden parasını, diğer insanları küçümsemek/ezmek için kullanan takıntılı profiller. "Sadece Elit" arayan gruba mensup kişiler.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Daha önce de bahsettiğim gibi, hepsi sosyolojik, antropoliojik birer vaka. Bunun en büyük sebeninin "ataerkil" toplumsal yapıya dayanan, erkek egemen bir kültüre sahip olmamıza bağlayabiliriz. Erkeğin toplumdaki yapısı, 20. yy'da öğrenilen eşcinsellik tanımına uymadığı için, 21. yy'da bu gibi karakter çatışmaları yaşanmakta. Halbuki 21. yy'da müthiş bir hızla organik yapısı evrilen eşcinsellik, birçok ülkede hızla tabuları yıkıp, yasal olarak birçok konuda eşit haklara sahip olmayı başarabilmişken, özellikle 2002 sonrası Türkiye'de egemen olan siyasi parti ve toplumsal görüşler sebebiyle, aynı hızla, aynı yere doğru evrilememiştir diyebiliriz.
3 notes · View notes
Tüm gürültü patırtıya rağmen gözlerim baktığı yerdeki şeylerle ilgilenmiyor. Kulaklarım duyduklarını ilginç bulmuyor. Sanırım hala kafamın içinde bir yerlerdeyim. Bana güven veren tek bir insan var. Ona karşı da yüzde yüz dürüst olamamak çok yorucu. İnsanı en çok kıran şey kendine yaptığı en büyük haksızlık sanırım bu taşın altında bir yerden çıkıcaktır. Çıksa n’olur? Çıkmasa ne.. Bir filmden sanırım bir replik hatırlıyorum. “sen hasarlısın” Ne zaman beni acıtacak muhteşem bir fikre rastlasam namlusunda hazır mermisi olan bir silah gibi kafama ateşledim. Yeşil yoldaki zenci gibiyim. Hatta onun acı veren hormonlarını üreten bez benim. Ne kadar mutluluk yaşasam da ne kadar unutsam da hüznü bir an gelip gene tüm bakiyeyi sıfırlamayı başarıyor. Ben bu günlere kadar nasıl yaşadım? Hayret edilecek şey doğrusu. Emin olduğum tek şey şu çok zor yaşadım. Rızam dışında yaşadım. Vazgeçmek üzerine nerden baksan 10 yıl önce vermiştim kararımı. İçimden bir ses hep “beni asarak öldüreceksiniz padişahım” demek istiyor. Ama akıllıca olanı ya da benim akıl yürütme şeklime göre doğru olanı ifade etmekten o kadar yoruldum ki susmayı tercih etmem gerektiğini düşünüyorum. Halbuki sen kimsin amına koyayım? Sen kimsin ya? Ben neden bu insanlarla yaşamak zorundayım? Kendi kendime yetemiyor muyum?
Yetemiyorum. İnsanım ben. Acizim. Bir insanın en kısa vadeli hayali kayserinin bilmem hangi şelalesinin yakınındaki sazan balığı çiftliğinde rakısını açıp alevilerle bağlama türkü muharrem ertaş kıyamet koparıp ağlamak olabilir mi? Benim öyle. Sanırım bu benim dert çekme kodum. Başka denemeler benliğimle hep ters düşecek. İstanbul’a geldiğimde abidik gubidik insanlarla birlikte bir camiaya girdim diye buranın kültürünü emip içselleştirmek mümkün mü olacaktı? Ne bileyim belki mümkündür. Ama buranın kültürüne sokayım. Burda ne bir kültür var ne güven duygusu ne sıcaklık. Geldiğimden beri üşüyor korkuyor ve hayal kırıklığı yaşıyorum. Başardığın saniyede nefret edilen sıçtığında sırtı sıvazlanarak “kendi durumuna şükür edenlere” örnek teşkil eden bir obje oluyorsun. Ben niye ihtiyaç duyuyorum ki tüm bunlara? Annemi babamı salmışım geçmişimi salmışım her sene bir şeyleri kaybetmeyi zaten göze almışım peki bunları niye takıyorum abi? Yrramı yesinler. Rest rest rest. Hadi bakalım. Şu hayatta bir çocuk şımarıklığıyla yani en dürüst idlerimle üç şeyi istedim. Birisi patenlerdi. Diğeri .... whatever. ikinci sıraya koymak bile tehlikeli. İnsanda 5 dkkalık donuk düşünmeler yaratan her şey çok zararlı. Bu gidişatla max 2 sene daha hissedebilirim. Sonra robotlaşma sürecimi başarırım. Kesinlikle doğru yoldayım. Bu kadar neşe keder umarım bir gün hepsi geçer. Bekle beni BlackRock. Go go go!! https://www.youtube.com/watch?v=151wxT9XjsE
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
Kılıçdaroğlu: İşsizliğin olduğu yerde huzur olmaz
Tumblr media
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Konuşmasının başında "Uzel Makina mağduru" işçileri tarafından Atatürk portresi hediye edilen Kılıçdaroğlu, "Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunlar çözülebilir ama çözmeyenler var. Biz bu sorunları çözeceğiz. Bunun sözünü veriyoruz. Bizim makam, mevki, para, saray beklentimiz yok. Tek beklentimiz var: Bu memlekette herkes huzur içirde yaşasın." diye konuştu. Demokrasiyi mutlaka getireceklerini, Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırma konusunda ne gerekiyorsa yapacaklarını dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bu memlekette huzuru da barışı da kardeşliği de getireceğiz." dedi. İşçilerin sorunlarıyla ilgili işçi konfederasyonlarının bir araya gelmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Konfederasyon, bir siyasal partinin arka bahçesi olmamalı. Birilerinin arka bahçesi olacaksa işçilerin arka bahçesi olmalı." diye konuştu. Eski Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal'ın vefatından duyduğu üzüntüyü dile getiren Kılıçdaroğlu, "Binlerce öğrenci yetiştirdi. Bir demokrasi, güzelik, bilim abidesiydi. Toplumun her kesimi bir şekliyle saygı duyardı. Özelleştirmelere karşı büyük mücadeleler verdi. İşçilerin haklarını sonuna kadar savundu. Uluslararası birçok ödülün sahibi de oldu. Bütün bunların hepsi bir kenara Mümtaz hoca Türk akademik dünyasının yetiştirdiği mümtaz kişilerden biriydi. Allah'tan rahmet diliyoruz". dedi. 10 Kasım'da Atatürk'ün ebediyete intikalinin 81. yılı dolayısıyla anmalarının gerçekleştirildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Mustafa Kemal'i anmak, anlamak farklı bir şeydir. Mustafa Kemal deyince gardrop Atatürkçülüğünü anlamıyoruz. 12 Eylül askerlerinin öğrettiğini anlamıyoruz. Mustafa Kemal demek üretim, alınteri demektir. Mustafa Kemal demek, 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunun kaçırdığı sanayi devrimini yakalamak demektir; her alanda üretmek ve çalışmak demektir. Mustafa Kemal demek genç Türkiye Cumhuriyetini bütün dünyaya kabul ettirmek demektir. Gazi Mustafa Kemal'i böyle anlayacağız ve anacağız." değerlendirmesinde bulundu. "Mustafa Kemal demek kendi silah sanayini yabancı ülkeye peşkeş çekmemek demektir." diyen Kılıçdaroğlu, Sakarya'daki Tank Palet Fabrikasıyla ilgili sorular sorduğunu hatırlattı. Kılıçdaroğlu, "Bu fabrikanın değeri 20 milyar dolar. Avrupanın en büyük tank üretim merkezlerinden birisi. Bunu 25 yıllığına BMC Grubuna yani Ethem Sancak'a ve Katar ordusuna verdi. İhaleyi ne zaman nerede yaptın? Bunu bilmeye hakkım var. 82 milyonun vergisi var o fabrikada. Nerede ihale yaptın? İhale ilamı nerede yayımlandı? 'Öğrenemezsin' diyorlar. Niçin? Sen kalktın oradaki bütün devlet sırlarını Katar ordusuna verdin. Niye, hangi gerekçeyle veriyorsun? Ben bunu hepimizin adına sormak zorundayım. 20 milyar dolarlık fabrikayı kime peşkeş çektiniz?" sorularını yöneltti. "Harcadığınız her kuruşun hesabını veremeyeceksen siyaset yapmayacaksın" Adalet, dürüstlük ve temiz siyaseti getireceklerini belirterek, "Harcadığınız her kuruşun hesabını veremeyeceksen siyaset yapmayacaksın." diyen Kılıçdaroğlu, Sakarya'daki Tank Palet Fabrikası ile ilgili firmaya yüzde 12,5 kar garantisi verildiğini öne sürdü. Daha yatırım yapılmadan yüzde 20 avans ödendiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, "Kimin fabrikasını kime veriyorsun? Bir de üstüne para veriyorsun." diye konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "İşletme hakkı devri sözleşmesini diline dolayanlar sürekli ortalığı karıştırmaya devam ediyorlar. Bu işin istismarını yapanlara sorun, satış nedir, işletme devri nedir? Satış söz konusu değil. Yüzde 50 Katar, yüzde 50 Türk ortaklık var. Dürüst olun samimi olun." dediğini aktaran Kılıçdaroğlu, "Ben dürüst ve samimi olduğuma inanıyorum ama sen dürüst değilsin, samimi değilsin." dedi. Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sen 25 yıllığına kiraladığın Tank Palet Fabrikası için kaç lira aldın? Hiçbir şey almadı. 5 kuruş dahi almadı. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı için sana soruyorum; 20 milyar dolarlık fabrikayı kiraladın. Kaç lira aldın? Türk Telekomda da işletme devri oldu. 6,4 milyar dolar alındı. Satış değil, kiralama da değil, bunun adı peşkeştir. Bunun partili yanı yok. Bu sorunun cevabını bekliyorum. MHP de beklesin, Saadet Partisi de beklesin, AK Parti de beklesin, hepsi beklesin. 25 yıllığına kaça verdin sen bunu? Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinde böyle bir rezalet görülmemiştir. Böyle bir soygun, böyle bir ahlaksızlık görülmemiştir. Bana 'diline doladı' diyorlar. Ne diyeyim? 'İyi oldu' mu diyeyim? Böyle bir soygun düzeni dünyanın hiçbir tarafında görülmemiştir. Herkesin hakkını arayacağım. AK Parti'lilerin de MHP'lilerin de hakkını aramak, tüyü bitmemiş yetimin de hakkını aramak bana düştü, yani CHP'lilere düştü. Adaleti, dürüstlüğü, temiz siyaseti bu ülkeyi getireceğiz. Harcadığınız her kuruşun hesabını veremeyeceksen siyaset yapmayacaksın." "15 Temmuz için şehit aileleri ve gazileri için toplanan paralar nereye gitti?" sorsunu yönelten Kılıçdaroğlu, "Parayı toplayan vakfın adresi yok, telefonu yok. Para nerede? Para yok. 'Kılıçdaroğlu bu soruları niye soruyorsun?' diyorlar. Ben bu soruları sormazsam CHP Genel Başkanlığında, bu kürsüde, Bu Mecliste benim ne işim var?" diye konuştu. İşsizlik Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "17 yılda 9 milyon kişiye iş imkanı sağlandığını" söylediğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Okuduğun zaman memlekette işsizlik yok, büyük başarı var." dedi. AK Parti döneminde 15 istihdam paketi açıklandığını, her pakette işsizliğin daha da büyüdüğünü öne süren Kılıçdaroğlu, "5 reform paketi açıkladılar, bir şey çıkmadı. İşsizlikte dünya üçüncüsüyüz. Paket üstüne paket açıklıyorlar. Erdoğan'a bir tavsiyem olacak: Sen paket açıklayacağına bir paket yapacaksın. Damadı paketleyeceksin, kapının önüne koyacaksın." ifadesini kullandı. "Saraydakiler yiyor, 82 milyon seyrediyor. Bereket kıyamet kopmuyor ama bu gerçeği herkesin görmesi lazım." diyen Kemal Kılıçdaroğlu, "Saraydakilerin tuzu kuru, keyfi yerinde, lale devri yaşıyorlar. Hiçbir dertleri yok. Cepler tıka basa para dolu. Şimdi orada çalışan bir grubun aylığına yüzde 500 zam yapmışlar. İyi yapmışlar, az bile yapmışlar." değerlendirmesinde bulundu. Türkiye İş Kurumunun rakamlarına göre, 2003'ten 2018'e toplam işsiz sayısının yüzde 497; genç işsizlerin yüzde 524, kadın işsizlerin yüzde 1430, diplomalı işsizlerin yüzde 1968 arttığını söyleyen Kılıçdaroğlu, "(17 yılda büyük hamleler yaptık, 9 milyon kişiye iş sağladık) diyor. Peki bunlar kim? Nedir bu tablo?" sorusunu yöneltti. Türkiye'nin huzura ihtiyacı olduğunu, işsizliğin olduğu yede huzur olmayacağını dile getiren Kılıçdaroğlu, 137 bin kişinin de ülkeyi terk ettiğini kaydetti. Kemal Kılıçdaroğlu, gerçek işsiz sayısının 8 milyon 112 kişi olduğunu belirterek, kışın bu sayının daha da artacağını savundu. "Huzurla ve birlikte yaşamak istiyoruz" "Artık yeter" demeleri gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu, çocukların yatağa aç girmemesini, herkesin aşının, işinin olmasını istediklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, sarayda oturanların halktan tamamen kopmuş vaziyette olduğunu ileri sürdü. Huzurla ve birlikte yaşamak istediklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bunun CHP'nin söylemi olmadığını, Anayasa'da da yer aldığını belirtti. Kılıçdaroğlu, "adaletin bulunmadığını, hapishanelerin tıka basa dolu olduğunu, parası, kayınpederi, siyasi arkası olanın dışarıda; garibanın, avukat tutamayanın içeride olduğunu" iddia etti.  Kılıçdaroğlu, "Hangi adaletten, hangi huzurdan söz ediyoruz? Kendini yakan, kendini asan var. Şimdi sıra toplu intiharlara geldi. Toplumda huzur kalmadı, endişe var. Toplumda, hep birlikte bu endişeyi taşıyoruz. Bu memleket nereye gidecek diye düşünmeye başladık." dedi. Anayasa'ya göre devletin temel amaç ve görevinin, toplumun huzur ve mutluluğunu sağlamak olduğuna işaret eden Kılıçdaroğlu, "Kim huzurlu, kim mutlu, hangi toplum mutlu?" diye sordu. Kılıçdaroğlu, Anayasa'da, hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağının öngörüldüğünü ancak saraydakilerin tamamının imtiyazlı olduğunu ileri sürdü.  İşsizliğin tam bir sosyal yaraya dönüştüğünü ifade eden Kılıçdaroğlu, bütün kötülüklerin anasının işsizlik olduğunu, "geçinemiyorum" diyen milyonlarca kişi bulunduğunu savundu. "Hangi Müslümanlık anlayışında var?" Kişi başına aylık geliri 673 lira olan 8 milyon 647 bin 283 kişi olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kişi başına gelir 10 bin doları aşmıştı, bu 673 lira ne? Yani 100 dolar. 8 milyon 647 bin 283 kişi ayda 100 dolar alacak, sarayda oturanlar on binlerce dolar alacak. Sarayda oturanlar ayda 673 lirayla beslensinler, ne olacak bakalım. Ekmek, tuz, şeker, çay mı alıyorlar, kira mı ödüyorlar? Sarayda özel bir sosyete var, bir eli yağda, bir eli balda. Aile boyu çalışıyorlar, anne, baba, damat, kayınpeder orada. 82 milyon ayrı bir yerde, bir avuç sosyete ayrı bir yerde. 17 yıldır bu memlekette 673 lira kişi başına geliri olan 8,5 milyon kişi varsa kim bunun sorumlusu? Birileri yiyecek, içecek, birileri açlığa mahkum kalacak. Böyle bir rezalet hangi inançta, hangi Müslümanlık anlayışında, hangi kitapta var. 17 yıldır ne oldu? İşsizlik, yoksulluk, fakirlik arttı, fiyatlar, enflasyon malum, Türk Lirası dolar karşısında güneş görmüş kar gibi eriyor. Hani Türkiye uçacaktı, Türkiye dünyaya meydan okuyordu? Sorumlusu kim? Ülkeyi 17 yıldır böyle yönettiler. Bir ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetirlerse sonuç böyle olur." "Eğer bağışıklık sistemi çökmeye başlarsa..." Türkiye'nin bağışıklık sisteminin çöktüğünü iddia eden Kılıçdaroğlu, eğer bir ülkenin bağışıklık sistemi çökmeye başlarsa o toplumda kaygıların en üst noktaya çıkacağını söyledi. İşsizliğin, ahlaksızlığın, yoksulluğun, sefaletin bu noktada olduğu bir ülkede, bağışıklık sisteminin çökeceğini ifade eden Kılıçdaroğlu, "Erdoğan bunları düşünemez, düşünme kapasitesi yok. Artık sorunları çözemez, çözme kapasitesi yok. Türkiye sorun yaşıyor. Türkiye yönetilmiyor, savruluyor. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Bu sorunları çözeceğiz." değerlendirmesinde bulundu.k "Yoksulları kullanarak..." Bu sorunların yaşanmaması için daha önce aile sigortasını gündeme getirdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Aile sigortası olsaydı, her eve en az asgari düzeyde bir gelir garantisi verilseydi, insanlar daha huzurlu, mutlu olamaz mıydı? Makarna vereceğinize kadının banka hesabına 2 bin 20 lira yatırsaydınız daha iyi olmaz mıydı?" dedi. Aile sigortasının ILO'nun 102 sayılı sözleşmesinde yer aldığını, Türkiye'nin de 1971'de bu sözleşmede öngörülen 9 sigorta dalını uygulama sözü verdiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Neden aile sigortası uygulanmıyor. Çünkü saray sosyetesinin yoksulluğu bitirmek değil yoksulları kullanarak oy devşirme hesabı var. 'Ben onları bir lokma, bir hırkaya mecbur edeyim, gelip bana yalvarsınlar, bana oy versinler ben de onların yoksulluğunu gidermeden, sürekli bana mecbur bırakayım.' Oylarınızı düşünerek verin, CHP'ye verin, iktidar yapın. Bu fakirliği, fukaralığı yok edeceğiz, bütün ülkede huzuru, bereketi sağlayacağız." diye konuştu. "Ona cevap ver" Egemen güçler dünyada bir operasyon yapmak istediğinde, taşeron kullandığını belirten Kılıçdaroğlu, Suriye olayında taşeron olarak sarayın kullanıldığını, Türkiye'nin Suriye bataklığına sokulduğunu öne sürdü. Kılıçdaroğlu, "Egemen güçlerin oltasına takılırsanız egemen güçler sizi kullanmaya ve talimat vermeye çalışırlar. Trump, 'Papazı bırakacaksınız yoksa seni mahvederim' dedi. Erdoğan, 'Bu can, bu tende kaldıkça papazı alamazsın' dedi. Sonra papazı teslim etti; o can da ten de orada duruyor. Söz, namus, şeref, haysiyet, adalet nerede? Taşeron demek aynı zamanda şamar oğlanına dönmek demektir. Yakayı, yuları kaptırmışsın. Kendisine 7 soru sordum, niye mektubu iade etmedin dedim. Kardeşim senin malvarlığını ben de bütün dünyada biliyor. Korkma ona adam gibi cevap ver." sözlerini sarf etti. "Baltayı taşa vurmak" BM'nin kabul ettiği devletlerin egemen eşitliği kuralı bulunduğunu, BM'de otururken aynı eşitlik kuralına göre oturulduğunu anımsatan Kılıçdaroğlu, bu ilkeden yola çıkarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da kendisine gelen bu mektubu, yine büyükelçiyle iade etmesi gerektiğini belirtti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Macaristan dönüşünde gazetecilere yaptığı açıklamada, "Elimizde malum mektup var. Bu mektubu ben Sayın Trump'a takdim edeceğim." dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, "Kendisine 'akıllı ol' diyen adama takdim edecek." dedi. Kılıçdaroğlu, "takdim" kelimesinin bir üst makama, bir büyüğe arz etmek anlamına geldiğini söyleyerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Erdoğan, 'Türk milletinin şanına, şerefine hakaret eden mektubu Sayın Trump'a takdim edeceğim' diyor. Baltayı taşa vurmak budur. Eğer siz Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde Dışişleri Bakanlığını tamamen devre dışı bırakırsanız, saraydaki bir avuç azınlıkla bu memleketi yönetirseniz siz bu memleketin şanını, şerefini koruyamazsınız. Sizin, şanla, şerefle hiçbir ilginiz yoktur. Eğer sen bu mektubu 'Trump'a takdim edeceğim' diye gideceksen senin bu memlekette yerin de yoktur, bu memlekete faydan da yoktur. Ne demek takdim edeceğim? Beni üzen Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni temsil eden bir Cumhurbaşkanı'nın, bu memleketin şanına ve şerefine bu kadar ağır bir gölgeyi düşürmesidir." Read the full article
0 notes
bilmiyorumki · 4 years
Text
23 temmuz 2020
Ben dayanamıyorum artık.
Bu kadar kokuşmuşluğun olduğu dünyada nefes alamıyorum. Neden yaşadığımı bilmiyorum, neden bunlara maruz kalmak zorundayım? Neden bu kadar leş bu insan ırkı?
Volkan uzun. Senin o sikini kopartıp ağzına sokup akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmak istiyorum. Kaburganı kırmak istiyorum. Kıçına demir sopalardan sokup iç organlarını deşmek istiyorum. İlk önce ağzındaki sikinden çığlık atamazsın, daha sonra halin kalmaz baygın yatarsın? He? Nasıl olur!
Ben bu dünyada nefes alamıyorum. Yatıyordum. Sabah erken kalmıştım. Yataktaydım. Uyumadan önce twitterda dolaşayım dedim. O hayvancağızın fotoğraflarını gördüğümden beri krize girdim tanrı yok diye. Neden yaşıyorum diye. Ne anlamı var? Bunca kötülüğü çekmek zorunda mı o hayvanlar, o masum bebekler, güçsüzler, ezilenler, açlık çekenler, o küçük kız çocukları, küçük erkek çocukları, ankaradaki liseli ayşe; neden yaşamak zorunda kalıyorlar böyle bi hayatı? Neden mecbur bırakılıyorlar tecavüze uğramaya, öldürülmeye, evinin önünde bıçaklanmaya, parkta takip edilmeye, otobüste tekme yemeye, mültecinin teki tarafından küçücük çocugun gözünü çıkarılmasına ? Ne bu? Nasıl bir dünya bu? Niye bazı canlılar bu korkunç hayatı yaşamak zorunda? Neden böyle ölmek zorundalar?
Kadermiş! Testmiş! Sınavmış! Sokayım testine! Bizi sınamak içinmiş! Sokarım ben öyle tanrıya.
İslamınıza da sokayım. İnancınıza da. Gerizekalılar. Mal sürüleri. Siyasetinize de sokayım. Hayvan hakları yasasını yürürlülüğe sokmak, kaç senedir, ne kadar zor olabilir? Vasıfsızlar. Ayasofyanıza sokayım. Çok önemliydi ya çünkü, ülke camiden geçilmiyor gibi ayasofya da cami olsun tartışmanıza sokayım. Primatlar sizi.
Benim iki kedim var. Onların başına böyle bir şey geldiğini düşününce delirecek gibi oluyorum. O hayvanın nasıl acı çektiğini düşünüyorum.
Siz nasıl insanlarsınız?
Beyin kimyasıyla alakalı bütün olay sanırım. Canilerin duyguları yok. Düşünemiyorlar. Gelişmemişler. Empati yapamıyorlar. Yalnızca içgüdüden ibaretler.
Başka türlüsünü aklım almıyor. Ben canı yanan birine karşı üzülüyorsam ama o öldürecek kadar umursamıyorsa defolu insandır o. Gelişimini tamamlayamamış insan olamamış.
0 notes
darkandsans · 5 years
Text
Kendimi uykuya boğmak istiyorum. Başka elimden gelecek herşeyden vazgeçtim. Fiziksel olarak seni özlemek Bi yana dursun bir de psikolojik olarak da yok olman çok üzücü, kırıcı, delirtici. Kanımdaki alkolun etkileri belki bunlar. Bu göz yaşları.. Hangisi bilmiyorum ama dayanamıyorum kaçmak istiyorum yada seni. Sen olamayacağına göre kaçmak mecburiyetim sanırım. Kaçmak için kovalayan olması gerekir mi bilmiyorum. Ama insan kendinden kaçabilir bence, yada gerçeklerden yada acıdan.. Anlam vermeye çalışıyorum. Beynimde birsürü şey dönüyor. Acıyla harmanlanıyor. Sinirleniyorum. Hepsini hissediyorum aynı anda. Ama en ağır basan yine sevgin. İşte bundan kaçamam da. Uyumak mı? Rüyalarımdasın. Napıcağım bilmiyorum elim kolum bağlı bekliyorum. Kendime saçma sapan süreler koyuyorum beklemem gereken süre için. Acı çok tanıdık. Yada hiç gitmedi ben sadece sen olduğun sürece uzağım ondan. Olmadığın her saniye işte acı geri dönüyor. Bilmiyorum amına koyayım hiçbişey bilmiyorum. Niye böylesin bilmiyorum. Canımı bu kadar yakmanın bir nedeni olmalı. Beni artık özlemiyor olmanın Bi nedeni olmalı. Bana aşkım bile demiyor oluşunun bir nedeni olmalı. İkimizi, seni toplamaya çalışıyorum. Eski seni istiyorum. Eski bizi istiyorum. Ben burdayım aynı. Ama tek başıma duruyorum. Hiçbir şey bilmiyorum. Dönüp dolaşıp buraya çıkıyorum işte. Sana sormak istiyorum ama yapamıyorum da. Bende mi hata. Yada hatalar. Bunu da bilmiyorum. Benden deli gibi uzaklaşıyorsun. Gözlerimin önünde seni kaybediyorum. Seni,, herşeyimi kaybediyorum. Gülüşümü,mutluluğumu,aydınlığımı,,,, sevgilimi.... Eğer yarın bana içten sarılmazsan yada ne biliyim elimi sıkı sıkı tutmazsan, hissedemezsem bişeyleri yanında emin olacağım. Konuşucaz. Sonuçtan çok korkuyorum Barış çok korkuyorum. Ben seni çok seviyorum istemiyorum sensiz Bi hayat düşünemem ki zaten. Beklemek zorundayım ama katlanmak çok zor. Canım deli gibi acıyo çok acıyo. Aynı şeyleri geveleyip duruyorum.. Çünkü bilmiyorum. Sanki ayrılalım demene saatler var. Sanki gitmene saatler var. Nasıl yaparım bilmiyorum. Yaşamak olmaz ama o bunu biliyorum. Ayaklarına kapanasım var yemin ediyorum. Beni bırakma lütfen
0 notes
emin-peri-blog · 7 years
Text
Kendi Yüreğimin Gurbeti
Ben sanmıştım seni… Yabancılaştıramadım seni yüreğime, engeller koymaya çalıştım kalbime, mesafeleri yar ettim gönlüme, şimdi kendi yüreğimin gurbetinde ölüyorum işte…
Sen uzaksın artık bana… Yüreğin uzak, sesin uzak, kokun uzak, hatta artık bedenin bile uzak… Yanımdasın, yakınımdasın ama kırıldıktan sonra bu gönül; şu saatten sonra gelsen neye yarar. Biliyor musun ben senin adını gurbet koydum artık. Sıla koydum. Acı koydum. Hasret koydum. İnanır mısın ben senin adını ölüm bile koydum… Şimdi ise kendi yüreğimin gurbetinde adını oluşturan tüm harflere zincir koydum…
Tutsak olmuş bir sevdanın peşinden koştum hiç durmadan. Gitme demek istedim ama çıkmadı şu kelime dökülmedi gönül dilimden. Aslında özledim demekte istemiştim ama kelimelere sığdıramadım bu kelimeyi… Şimdi; özledim seni. Sana dokunmayı, boynundan bir öpücük almayı o arada kokunu doyasıya içime çekmeyi, her çekişte içime içime bir ayaz gibi işleyişini özledim. Şimdi ise kendi yüreğimin gurbetin de özlemin adını acı koydum…
Sen benim sadece dostum değil hayatım oldun. Çünkü ben seni hayatımın tam ortasına koydum… Ki senin yerin herkesi kıskandırsın… Acı ama unutulmamış anılar içimi çok yakıyordu. Kimseyle paylaşamıyordum, korkuyordum… Mesafeler katran karası olsa da çıkıp geldim. Beni dinlemenizi istedim… Çünkü size güvendim. Çünkü siz hayatıma anlam katan tek insandınız. Anlamsız hayatın ne demek olduğunu biliyor musun? An acısı da bu kadar anlamsız bir hayatı yaşamak zorundayım.
Ben seninle tanıdım acının en hüzünlü yanını. Kendimde duydum hiç söylenmemiş gizli yalanları… Öğrendim hiçbir zaman unutamayacaklarımı. Ben sendeyken hissettim gözyaşlarının ıslaklığını. İlk kez sende gördüm acının bir insana bu kadar çok yakıştığını. Ve bana bakan masum gözlerinde gördüm hüzün dolu yüzünün en güzel yanını.
Bana hüzünle ve sevgiyle bakan gözlerin bugün benim için bir kere gülsün olur mu. Sen bana öyle bakarken içimde bir şeyler koptu sanki. Kendi acımı unutup oturup senin için ağladım bu sefer… O günden beri günlerimin hiçbir anlamı yok biliyor musun? Niye mi; seni üzdüğüme üzüldüm, beni üzgün gördüğün için üzüldüm. Önceden her şey çok farklıydı, kimseye ihtiyacım olmazdı. Alışmıştım artık yalnızlığa… Ta ki senin kadar iyi bir dostu tanıyana kadar. Yanımda olmasan da yaşadığını bilmek bile bana mutluluk verirken o hüzünlü gözlerin bana bakışı her şeyi değiştirdi. Nedense artık yanında olup sana bir nebze olsun destek olmak istiyor yüreğim.
Ben seni sevginin tüm isimleriyle sevdim biliyor musun… Sana olan sevgime hiçbir zaman bir ismi layık görmedim. Ki göremem de zaten; o kadar değersiz bir insan değilsin benim için. Değer demişken; şah damarını bilirmisin. Bir insanı öldürmek istediğinde oraya bir bıçak sallamak yeter… Sen de benim şah damarımsın.
Neyse bu kadar zırva yeter değil mi? Sen okumaktan ben yazmaktan sıkıldım. Her zaman hakkını bana helal edeceğin günü bekleyeceğim. Çünkü seni üzdüm… Hayat bir güldür elbet solacak. Bir gün sırtıma kara topraklar dolacak. Mezar taşımda sevilmeden seviyordu yazacak. Ve bu cansız yazılar benden size hatıra kalacak…
Adem KOÇAKER
1 note · View note
dmlslc · 7 years
Text
Hayalet
Acı niye hiç bitmez? Cevabı asla bulunamayan soru Nasıl olurda bazen hiç yokmuşçasına hissettirip Gecenin en berrak yerinde bir anda çıkıverir deliğinden Gerçekten berrak olan gecelerim oldu Az beride Orada bir yerde gerçekten her şey temizdi Sonra... Çıktı deliğinden hayalet Yine yaktı, kül etti her şeyi Uyuyamıyorum Bu eski bir bilgi Ama yenileri var Gecenin bilmem kaçında kalkıp, aptal şeyler yaparmış insan Öğrendiğim iyi olmadı Kendimi yaşarmış gibi hissetmiyorum Zaten yaşamak bu olmamalı Değişiyorum Aynı kalanlardan da memnun değilim Hayatımın bir adım sonrasını ben bile tahmin edemezken İnsanlara sözler veriyorum İnsanlara umut veriyorum Umut... Ne kadar değerli O gidince İnsan hiç nefes alamıyormuş Aslında Bulmuştum Şimdi niye tekrar kaybettim? Üstelik, Bir daha ona ulaşacağımdan da emin değilim Bir sabah uyanıp kalbimin bir daha acımaması için, Her gece zorla uyuyorum Sonra gündüzleri sanki olmayacakmış gibi Gece olunca yine aynı Yine aynı yerinde Biraz bile azalmamış... Yapamıyorum Daha fazla ilerleyemiyorum Ama yapmak zorundayım Bu benim yaşamam için tek şansım Ama ben yapamıyorum Ne zaman bu kadar tükendim Ne zaman böyle biri oldum ben? Kendimi kendim bile anlayamıyorum Anlatamıyorum Anlamlandıramıyorum... Acım hep taze İlk günmüşçesine Benden alın bunu Biri beni bundan kurtarsın Biri beni benden kurtarsın. Dayanamıyorum. Başlangıcın sonunda Sondan mutluyken Ve başı isteyerek yapmışken... Hayır Üzgünüm, Henüz hala tam olarak delirmedim Ve evet Umutsuzluğun ortasında, Acının en hissedilir anında, Acımdan mutluyum Ve umutsuzluğumdan hoşnut Hayır Hala delirmedim.
0 notes
Cevapsız Sorular...
Ağlamak istiyorum ama ağlıyamıyorum. Tam boğazım da birikiyor, ama haykıramıyorum, anlatamıyorum derdimi hiç kimseye, kimse de sormuyormuş, anlamıyormuş, çıkaramıyormuş, dibi görünmeyen bu kuyudan beni. Yolun sonundayım, burası çıkmaz sokak, ne bir adım atabiliyorum, ne de bir adım geri gelebiliyorum. Ben her adım attığım da ayaklarım, sanki bir boşlukta yürüyormuşum gibi, ben adım attıkça, ‘’düş’’ecekmişim gibi hissediyorum, bir uçurumdayım sanki, yavaş yavaş yaklaşıyorum o uçuruma;
doğru ya! 
ben zaten, o uçurumdan çoktan düştüm, ve büyük bir hızla, da o uçurum taşlarına çarpa çarpa yuvarlanıyorum da zaten. Ben yuvarlandıkça, bedenim yara bere için de kalıyor,  içimde ki acılar, her geçen gün daha da çok birikiyor, biriktikçe bu beden  kanamaya, yara almaya devam ediyor, çürüyor. Sinirleniyorum bu duruma kızıyorum da, ben her sinirlendiğim de her kızdığım da etrafıma çevreme değil, ona buna hiç değil, kapalı kapılar ardın da ben kendime zarar veriyorum. Kendimle yüzleşiyorum, kendimle hesaplaşıyorum, çok düşünüyorum, neden, niye, niçin sorularını çok soruyorum kendime, kendi kendimle mukayese ediyorum bu yaşadıklarımı, yaradana soruyorum, neden, niçin diye, bütün bunların bir açıklaması olmalı değil mi ama? Bütün bunlar boşuna yaşanmıyor sonuçta. Bu acılar, bu sıkıntılar, bu yorgunluklar, bu mutsuzluklar, elbette ki, bir açıklamsı vardır diye düşünüyorum. Gökler de bulunan bu büyük gücün bir gerekli sebebi vardır elbet, çünki eşitsizlik ve adaletsizlik çok fazla var! Sonra beğinimi kurcalayan, tonlarca cevapsız soruyla birlikte, odamdan çıkıyorum. Ben her adım attıkça içimde ki o  kişi daha da hapis ediyor beni içine, kurtulmamı istemiyor, ayrılmıyor benden. Peki ama neden? Kim bu ne istiyor benden, neden hala bura da, ne için uğraşıyor benimle, yetmedi mi aldığın, çaldığın, dağıttığın, yetmedi mi söyle! Bir ara kayboluyorsun iyi hissediyorum kendi mi, sonra birden tekrar çıkıyorsun, kötü oluyorum. Neden ben senin peşinden sürüklenmek zorundayım, neden? Artık dayanamıyorum. Kendi içim de savaşıyorum, kendi içim de biriktiriyorum seni çünki kurtulamıyacağımı biliyorum artık. O kadar çok içime atıyorum ki, artık bu içime attıklarım, biriktirdiklerim, beni her geçen gün daha da eziyor, kurtulamıyorum bu yığınlardan, nefes alamıyorum. Ben her kurtuldukça, çabaladıkça üstüne bir yenisi daha ekleniyor, daha da ağırlaşıyor, kurtulmama izin vermiyor. Peki ama neden? nedenler gerçekten çok fazla var hayatım da..
İçim de kalan birikmişlikleri, atamıyorum, içim de kaldıkça bana azap vermeye, acı çektirmeye devam ediyor. Kurtulmak mümkün olmuyor. Ben susuzken, içimden ne haykırışlar, ne kıyametler, ne fırtınalar, kopuyor haberiniz yok! 
Anlamıyacaksınız da zaten, biliyorum.. ki ben ne zaman, konuşsam, yine bir şey oluyor, istemesem bile, muhtaç oluyor, ellerinize düşüyorum..
İşte sırf bu yüzden, susuyorum, işte, bu yüzden haykıramıyorum, anlatamıyorum derdimi hiç kimseye. Çünki ben sustukça susmaya mecbur kaldıkça, içimde ki bu boşluk daha da derinleşip büyüyor. Bu günler nasıl geçiyor, nasıl nefes alıyorum, nasıl uyuyorum, nasıl dayanıyorum, evimin duvarların da nasıl eziliyorum, göremediğim bir güç nasıl sürüklüyor beni, duvardan duvara nasıl çarpıyor, hangi hızla beni yerden yere sürüklüyor, bilemiyorum. Ama bu şey hep, rüyalarım da kabuslarım da bana nefes aldırmıyor, sıkıştırıyor beni, ruhumu benliğimi, rüyalarım da boğuştuğum, beni hep derinlere, sürükleyen, hapis eden, o sıkıntı. Sonra uyandığım da, aynı derinliğe indiğimi yine fark ediyorum, kurtulamıyorum, Bu öyle, güçlü ki, kendine öyle bir çekiyor ki beni,  asla izin vermiyor kurtulmama, hapis ediyor beni kendine. Sonra aynı rüya da aynı büyük, boşluktayım. 
Ben bu boşlukta yuvarlanırken, her geçen gün, daha da derine iniyorum, ben derine indikçe, etrafım da göremediğim, bir çok şey bana çarparak zarar veriyor, kanatıyor beni, bu durum hiç durmadan tekrarlıyor kendini. 
Kolumu her yukarı doğru çıkardığım da, anlamlandıramadığım, yüzünü göremediğim, o gizemli şey beni aşşağıya çekiyor. Direniyorum, direniyorum, ama kurtulamıyorum. Bu şey hep rüyalarım da, rüyalarımın içerisin de var olmaya devam ediyor.
Bu duruma, sinirleniyorum, kızıyorum, ama ben sinirlensem de kızsam da, ne fayda kime ne kim takar ki bu saatten sonra beni, kimin umrun da.
Ben acı çekmişim, ağlamışım, ruhum yara almış, mutsuzum,  eksiğim kime ne ki, sıkıntılıyım, boşluktayım, kaybolmuşum, kime ne! Etrafım da iyi niyetini kaybetmiş, anlayışlarını yitirmiş, kişiler, çoğunlukla etrafım da. Dayanamıyorum, sorunlarım, içimi kemiriyor, sonra da ruhuma acı çektiriyor.
Hayata dair, sorunlarım daha da birikiyor, bu sorulara her cevap bulamadığım zaman, boğazımda ki düğüm, daha da büyüyor, beğinimi yiyor, aklımı kaçırcak gibi oluyorum, evimin duvarları daha çok üstüme geliyor, ruhum sıkışyor, biliyorum oda kurtulmak istiyor bu bedenden bunu da anlıyorum, tam yeter artık diye bağırmak istiyorum, ama bağıramıyorum. En yakınım da olup da
bana acı çektiren insanlara, gereken cevabı vermek istiyorum, ama yapamıyorum, birşeyler engelliyor beni, susmamı istiyor sanki benden, hayır sırası değil şimdi olmaz diyor. Madem şimdi olmazsa ne zaman hangi, zaman, bu zaman da olmazsa, bu zamanımı da böye susmuş ezilmiş, haykıramamış, derdini anlatamamış, bir hiç olarak geçireceksem hiç geçirmeyeyim daha iyi.
Neden yaşıyorum, bu insanlar neden bana yarar yerine, hep zarar veriyorlar,  amaçları ne, beni en sonun da çıldırtıp, ruhlar köyüne göndermek mi! Eğer öyleyse ben zaten bedenlerini kaybetmiş, ruhlarıyla hayatta kalmaya çalışan, bir ütopya da yaşıyorum.. 
Aldığım her nefes, haram bana. Derdimi kime anlatsam hep aynı lafları duyuyorum. Ağlama, üzülme, olan olmuş giden gitmiş, ağlaman onu geri getirmeyecek, yeter artık üzüldüğün boşuna yıpratıyorsun kendini. Gibi laflardan, yoruldum, sıkıldım, ve bunaldım.
Bi insan nasıl böyle bir düşünceye, girer. Hiç mi anlamanız yok! Her şey bu dünyayla mı sınırlı? Bu dünyadan başka bir yer yok mu?
Bizim bu dünyaya gelmemizin bir sebebi ( neden) yok mu! Elbette var.
Bu evren de bulunan her şey bir amaç ( neden) için, yaratılmadı mı? 
Bu dünyaya, gelen her bir canlı, amaçsız mı geliyor. Hem bu dünyanın sistemi, bu kural üzerine oturtulmadı mı? 
Canlılar, doğar büyür, ve ölür. neden bu düzen unutulmaya çalışılıyor, neden her bir günümüzü ölümsüzmüşüz gibi, yaşamaya çalışıyoruz. 
Neden ne için dengesizleştiriyoruz birbirimizi.
Bu ‘’ ölüm ‘’ kelimesi, cansız bedene toprak atılmakla mı son bulucak!
Gerçek sevenler birbirine kavuşmıyacaklar mı? Sizin anlayış şekliniz bumu?
Siz bu zihinle mi besleniyorsunuz? o zaman gerçek dünya denilen bu kavram algısı zihinleriniz de oluşmadı mı? Her şey boşuna mı? Verilen kayıplar, yaşanan sıkıntılar, çekilen acılar, boşmuş o zaman, bir amacı yokmuş sizin için.
Çünki sizn zihinleriniz bu basma kalıplarla, ezilmiş. Anlamsız yaşıyormuşuz, boş yaşıyormuşuz, o zaman...
Ama benim algım da yaşanılan her bir acının, çekilen her bir derdin de, bir nedeni var. Hiç bir şey, sebepsiz değil bunu da biliyorum. Ama yine de sizin bu giden gitmiştir, geri gelmez artık, kelimelerinizden çok sıkıldım. Ben sizi, pek bilmem ama, gerçek sevenlerin, birbirlerine yürekten bağlı olanların, gerçekten inananların, buluşacağı, bu yalan dünya da acı için de kayıplar, verenlerin, aklından hiç çıkarmayanların, gerçek dünyanın varlığına inanların, bu düşünceden, vazgeçmeyenlerin, bu gerçek dünya da bulunan güzellikler diyarına, gitmeyi fazlasıyla, hak ettiklerini düşünüyorum. 
Sevdiğim kişiyle ben de yaşıyamadığım, o güzellikleri yaşamak, yarım kalan hayallerimizi de tamamlamak istiyorum. Birlikte olmak istiyorum çok mu bir şey istiyorum acaba. Yarım kalan bu nefesi, ben seninle almak istiyorum çünki, bunları yaşıyacağımız, bir yerin var olduğuna ben hep inandım, ya da inanmaya çalıştım. 
Siz bu düşünceden çıksanız da çıkmasanız da, ne derseniz deyin, ne düşünürseniz düşünün, ben inanıyorum ki, gerçek sevenler, orada buluşacaklar. Siz ve sizin gibi düşünenler ise, nasıl bu dünya da, bu dünyanın güzelliğine kapılıp, cenneti yaşıyorsa, kimimiz ise, bu dünyanın güzelliği içerisin de, acılar yaşıyorsak, mutsuzsak, sıkıntılar, peşimizi hiç bırakmıyorsa eğer, benim bu bahsettiğim, o güzellikler diyarı, sizin bilemediğiniz kadar, düşünemediğiniz kadar, bu dünya da göremediğiniz kadar güzel...
Tıpkı bu bahsi geçen, olaylar da anlattığım gibi, bu kişiler, gerçeklere gözlerini kapatıp, bütün gerçeklerin burası olduğunu, düşünenler, siz düşünün, düşünün, düşünmeye devam edin, sizin dediğiniz gibi olsun herşey. 
Ama gün gelicek, biz o dünyanın, bu sahte dünya da olamıyacak kadar, gerçek güzelliklerini yaşarken, siz de bu dünya da, haksız yere elde ettiğiniz, o sahte mutluluğunuzla, bir ömür boyu mutluluk yaşamayı planlarken, biz de kendi masalımızın, gerçeklerini, çoktan yaşıyor, olucaz..
Siz de bize bu dünya da azap çektirenler, kıskançlık yapıp, içimiz de yeşerttiğimiz, mutluluğumuzu bozmaya çalışanlar, çünki size hakkımı asla ve asla helal etmiyorum...
çünki sizler en mutlu günlerimizin katilisiniz..
Yalancısınız, riyakarsınız, sahte ve ikiyüzlüsünüz..
Ama her neyse, biz o gerçek dünya da, bu dünya da yaşıyamadığımız, güzellikleri, yaşarken, e siz de bir zahmet, acısını, yaşayın...
0 notes