Tumgik
#caz müziği ve hüzün
yesilkursunasker · 1 year
Text
Her yere yetişilir, hiçbir şeye geç kalınmaz ama .. Çocuğum beni bağışla . Ahmet Abi sen de bağışla . Boynu bükük duruyorsam eğer  içimden öyle geldiği için değil , ama hiç değil . Ah güzel Ahmet abim benim . İnsan yaşadığı yere benzer . O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer . Suyunda yüzen balığa , toprağını iten çiçeğe , dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine , konyanın beyaz  antebin kırmızı düzlüğüne benzer . Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir . Denize benzer ki dalgalıdır bakışları . Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına .. Öylesine benzer ki , Ve avlularına  (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) , Ve sözlerine   (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) .. Ve bir gün birinin adres sormasına benzer . Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne .. Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına . Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına , minibüslerine, gecekondularına .. Hasretine, yalanına benzer. Anısı işsizliktir, acısı bilincidir. Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan. Gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir. Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden. Dirseğin iskemleye dayalı -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -- Cıgara paketinde yazılar resimler.. Resimler: cezaevleri, resimler: özlem, resimler: eskidenberi..
Ve bir kaşın yukarı kalkık. Sevmen acele, dostluğun çabuk. Bakıyorum da simdi o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi? Biz eskiden seninle istasyonları dolaşırdık bir bir. O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar, Nazilli kokardı. Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası, kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen. Kadının ütülü patiskalardan bir teni upuzun boynu kirpikleri.. Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki. Sofranı kurardı. Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı. Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi. Çocuklar doğururdu. Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi. O çocuklar büyüyecek. O çocuklar büyüyecek, o çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi. Umudu dürt umutsuzluğu yatıştır.
Diyeceğim şu ki yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler. Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler.. Trenler tıklım tıklım. Trenler cepheye giden trenler gibi. İşçiler; Almanya yolcusu işçiler. Kadınlar; kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi. Ellerinde bavullar, fileler, kolonyalar, su şişeleri, paketler.. Onlar ki, hepsi bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler.
Ah güzel Ahmet Abim benim. Gördün mü bak dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar. Ve dağılmış pazar yerlerine memleket. Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile. Gelse de öyle sürekli değil. Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün. O kadar çabuk, o kadar kısa. İşte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar? Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?
Mendilimde kan sesleri.
14 notes · View notes
kunyekultursanat · 3 years
Text
Caz Müziği ve Hüzün
Caz Müziği ve Hüzün
Behçet Necatigil (Mehmet Behçet Gönül)’den ilhamla söyleyeyim bazı aşklar nasıl bazı yaşları beklerse kimi dizeler de anlaşılmak için bazı zamanları bekler imiş… Usta şairimiz Edip Cansever’in bir dizesi; “Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün” işte bu dizeyi de ilk kehribar tanesi gözlerine bakıp da yutkunduğum, içime ateşin düştüğü o gün not almış, yazmışım defterime… Yıllar geçmiş ve ben…
Tumblr media
View On WordPress
3 notes · View notes
pervanehaa · 2 years
Text
“dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket.
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de öyle sürekli değil,
bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün.
o kadar çabuk o kadar kısa...”
• mendilimde kan sesleri | edip cansever
33 notes · View notes
azicikyasliyimama · 2 years
Text
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Edip Cansever
14 notes · View notes
cesur-derin-gece · 4 years
Photo
Tumblr media
“ Her yere yetişilir   Hiçbir şeye geç kalınmaz ama   Çocuğum beni bağışla   Ahmet Abi sen de bağışla   Boynu bükük duruyorsam eğer   İçimden öyle geldiği için değil   Ama hiç değil   Ah güzel Ahmet abim benim   İnsan yaşadığı yere benzer   O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer   Suyunda yüzen balığa   Toprağını iten çiçeğe   Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine   Konyanın beyaz   Antebin kırmızı düzlüğüne benzer   Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir   Denize benzer ki dalgalıdır bakışları   Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına   Öylesine benzer ki   Ve avlularına   (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)   Ve sözlerine   (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)   Ve bir gün birinin adres sormasına benzer   Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne   Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına   Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına   Minibüslerine, gecekondularına   Hasretine, yalanına benzer Anısı işsizliktir Acısı bilincidir Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -- Cıgara paketinde yazılar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenberi Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele Dostluğun çabuk Bakıyorum da simdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler Almanya yolcusu işçiler Kadınlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri. Edip CANSEVER 
42 notes · View notes
hislere-yolculuk · 4 years
Video
... Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa işte o kadar." Mendilimde Kan Sesleri /Edip Cansever 🌺 Ölüm yıldönümünde rahmet ile anıyorum... . #edipcansever #aykiriduygular https://www.instagram.com/p/CAuYzS1lZF45xxZj-jT1FcDB2kTDErgRmtI_x00/?igshid=1iyujse0vv7ce
6 notes · View notes
ehli-kalem · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media
"..Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri."
...
Edip Cansever,Mendilimde Kan Sesleri
25 notes · View notes
bizmutsuzoluruz · 6 years
Quote
MENDİLİMDE KAN SESLERİ Her yere yetişilir   Hiçbir şeye geç kalınmaz ama   Çocuğum beni bağışla   Ahmet abi sen de bağışla   Boynu bükük duruyorsam eğer   İçimden öyle geldiği için değil   Ama hiç değil   Ah güzel Ahmet abim benim   İnsan yaşadığı yere benzer   O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer   Suyunda yüzen balığa   Toprağını iten çiçeğe   Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine   Konya'nın beyaz   Antebin kırmızı düzlüğüne benzer   Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir   Denize benzer ki dalgalıdır bakışları   Evlerine, sokaklarına, köşe başlarına   Öylesine benzer ki   Ve avlularına   (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)   Ve sözlerine   (Yani bir cep aynası alım-satımına belki)   Ve bir gün birinin adres sormasına benzer   Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne   Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına   Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına   Minibüslerine, gecekondularına   Hasretine, yalanına benzer Anısı işsizliktir Acısı bilincidir Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı -- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -- Cıgara paketinde yazılar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskiden beri Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele Dostluğun çabuk Bakıyorum da simdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet abi Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi Çocuklar doğururdu Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet abi Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi Hayalsiz yaşıyoruz neredeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler Almanya yolcusu işçiler Kadınlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet abim benim Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar. Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.
Edip Cansever
3 notes · View notes
leonsevgisi · 3 years
Text
Mendilimde Kan Sesleri
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı ıssızlıktır
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben -
Cigara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenleri
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
- Edip Cansever
0 notes
hafifsaganak · 4 years
Text
"Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler...
Ah güzel Ahmet Abim benim,
Gördün mü bak,
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar.
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket.
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile, gelse de,
Öyle sürekli değil.
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün,
O kadar çabuk,
O kadar kısa,
İşte o kadar."
0 notes
Text
“ah güzel ahmet abim benim gördün mü bak dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar ve dağılmış pazar yerlerine memleket gelmiyor içimden hüzünlenmek bile gelse de öyle sürekli değil bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün o kadar çabuk o kadar kısa işte o kadar ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar mendilimde kan sesleri”
31 notes · View notes
kendinefransizkadin · 7 years
Text
Pis rakı içen kadınlar
"Rakıyı içen kadın gülüyorsa, o gülüşün ardında en az dokuz roman, on dört tane de film repliği yatar. Rakıyı içen kadının gülüşünde, bu dünyanın en zararsız mutluluğu vardır çünkü; büyük gülerler, büyük susarlar... Rakı içen kadın, rakıyı çok sık içmez. Ama rakıyı içtiği an, bil ki içme zamanı gelmiştir ve konuştuklarında net konuşurlar.. O kadınlar keyfine doyum olmayan bir akşamüstü sonrasında, bir kıyıda köşede, gecesefası gibi açarlar. O kadınlar, afet-i devrandır. Ve, rakı içen kadının elleri güzeldir. O kadınlar, senden başkasını severlerken bile seni incitmezler. Rakı içen kadın, cihanda sulhtur: ağdalı değil, nağmeli sever. Rakı içen kadın güzeldir, masasındakiler de..." diye yazdığı söylenir Can Yücel'in. Bir kadın rakı içmeye karar verdiyse o gün mutlaka bir şey olacaktır. Belki bakışlarını değiştirmeye karar vermiştir ve bakışlarının çok özlediği biri vardır yakınında yahut çok uzaklarda. Okyanusa sis indi mi oradan size uzanan şey mavi bir melek midir, laciverdini gizleyen bir köpek balığı mı? Kadın, gözlerinde bir okyanus taşır rakı masasında. Deniz nasıl kabarırsa kadının da gözleri kabarır. Rakı ise utanır, geri çekilir. Rakı içen kadın herkesten gizlediği bir yerin hayali ile yaşar. Bazen masumiyettir o yerdeki lisan, bazen dürüstlüğün kanat gerdiği bir hüzün adası. Konuşulanla yaşanılan aynıdır, eşittir. Rakı içen kadın sebebi, neticesi ne olursa olsun o yerin hayalinde güzel bir ömür sürer. Sanat müziği ile tango kardeştir orada. Caz ile türkü iç içedir. Ayakkabılarının topuklarını sertçe vurarak dans ederken bir anda çıkartır ayakkabılarını ve doğuyu kuşatan bir oryantalin kıvraklığına bırakır kalbindeki müziği. Rakı içen kadın herkesin dansa kalktığı gecelerde sevdiği insandan gelecek bir haber için ölmeye hazırdır. Savaşan Amazonlar gibi o da sevdiği uğruna ata binmiş, kılıç kuşanmıştır. Cesaretin aşka düşen gölgesinde "aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" diye mırıldanmanın tam da sırasıdır. Rakı içen kadının günlükleri bulunamaz. O günlükler bazen bir sonbaharın sayfalarında tutulmuştur, bazen yalnızlığın sayfalarında titrek bir el yazısıyla kendi sırlarına gömülmüştür. Her klakson sesinde duran arabanın açılan kapısında beliren kimdir -onu izler, her tıkırtıda uzaklardan seslenen birinin yüzünü seçmeye çalışır. Sürekli bekler rakı içen kadınlar. Gelecek kişinin sadece gelmiş olması bile yetecektir işte. Bir bağışlanma dileği ile gelen, hatalarını anlamış, her şeyi düzeltmeye hazır bir sevgili, eski bir eş midir acaba o? Yıllar öncesinden yaralı bir hayalet gibi kadının önünde diz çökmeyi ümit etmektedir. Rakı içen kadınlar camlardan baktıklarında onu görürler. Toz, duman, sis aralanır ve yaralı hayalet belirir karanlıkta. Rakı içen kadınlar gelen o kişiyi asla bağışlamazlar. Yaşanılanlardan geriye artık kırık dökük kalp çarpıntıları kalmıştır çünkü. Tereddüt kaybolmuş, tahtını onura bırakmıştır. Dilenecek özrün manası tarihe karışmıştır işte; kadehine usulca dokunurken kadın, hatıralardaki bir varlığın tenini düşünür. Kendini kahraman sananlar hep yenilir. Kendi gövdesine, kendi ruhuna karşı savaşını kaybedenler kalkıp gelebilecek yüreklerini yakmışlardır. Rakı içen kadının belli belirsiz gülümsemesi bundandır. İnandığı doğrularda yanılmamış ama inandığı doğrularda aşklarını kurtaramamıştır. "Aşk için ölmeli" koskocaman bir ayrılığa dönüşürken "aşk o zaman aşk" ise zaferden çok bozgundur hafızalarda. Kazanan olmamıştır. Rakı içen bir kadın görürseniz, onun gözlerindeki derinlikte parlayan mücevherin ışıltısından sakın kaçmayın. Hatıralarıyla barışık her kadın birdenbire ağlayabilecek kadar sahicidir çünkü.
125 notes · View notes
yurekbali · 4 years
Text
Tumblr media
“Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar, diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar, mendilimde kan sesleri.” “Mendilimde Kan Sesleri” Edip Cansever’in çok çok güzel şiirlerinden bir tanesidir. Ki kalbini şiirin kıyısında bırakmış herkes bilir bu şiiri. Edip Cansever’in bir Ahmet Abi’si vardı bir zamanlar. İşçi bir babanın oğlu olan ve Kayseri’de, memleketinde Komünist Ahmet diye tanınan “Ahmet Gayretli” (1926 - 25 Mart 2015). Ahmet Gayretli’ye ithaf edilen şiirdir “Mendilimde Kan Sesleri”. Peki, kimdir bu Ahmet Gayretli... Değerli yazarlarımızdan Erdal Öz çok merak eder bu şiirde adı geçen Ahmet Abi’nin kim olduğunu. Ve şöyle öğrenir... Erdal Öz, cezaevinden çıktıktan sonra Edip Cansever’le görüşmek ve “Mendilimde Kan Sesleri” şiirinde geçen Ahmet Abi’nin kim olduğunu öğrenmek ister. Bir fırsatını bulur, doğruca Kapalıçarşı’ya, Edip Cansever’in antikacı dükkânına gider. Edip Cansever her zamanki gibi basık tavanlı üst kattaki çalışma masasının başındadır. Kapalıçarşı’dan Bebek’e geçerler. Cam kıyısında bir masaya otururlar. Balık, salata, rakı... Erdal Öz’ün çok özel bir soru soracağının farkındadır. Sözü döndürüp dolaştırıp “Mendilimde Kan Sesleri”ne getirir. Şiirden bölümler okur. Edip Cansever hem şaşırır hem sevinir. Bir ara bu Ahmet Abi’nin kim olduğunu sorar Erdal Öz. “Tanımak ister misin?” der Edip Cansever. Hesabı isterler. “Kalk, seni Ahmet Abi’ye götüreceğim.” der. “Şimdi mi?” “Kalk!” der. Kalkarlar. Edip Cansever küçük bir motor kiralar. Motorcu’ya, “Göksu’ya götür bizi,” der. İstanbul Boğazı’nı hiç konuşmadan motorun patpatlarıyla geçerler. İki yanlı yalıların arasından Göksu koyuna girerler. İskeleye yanaşırlar. Atlarlar motordan. Edip Cansever Ahmet Abi’yi sorar. “Bugün hiç görünmedi, evindedir.” der, kayıkçılardan biri. Yürürler. Dik bir yokuşu tırmanırlar. Yokuşun tam tepesinde alçak taş duvarlı küçük bir avlunun önünde dururlar. Avluda kocaman beyaz bir sandal, avlunun ötesinde de küçücük tek katlı sıradan bir ev. “Ahmet Abi” diye seslenir Edip Cansever. Kapıdaki zile basar. Avlunun içindeki küçük evin kapısı açılır. Bir hanım çıkar kapıya. “Ahmet Abi evde mi?” der Cansever. Kadın, Edip Cansever’i tanır. “Edip, canım, sen misin?” deyip gelir, kapıyı gıcırtıyla açar, sarılır Cansever’e. “Gelin gelin, Ahmet evde” der. İçeriye, “Ahmet, bak kim geldi!” diye seslenir. Karşılarında uzunca boylu, yapılı, yanık yüzlü Ahmet Abi belirir. Sarılırlar. Edip Cansever, Erdal Öz’le Ahmet Abi’yi tanıştırır. Ahmet Abi onları bahçeye buyur eder. “Durun hele!” der, içeri almaz onları. Girip iskemlelerle çıkar gelir. “Hanım, hemen bir masa hazırla!” diye seslenir. Az sonra toprak avluda küçük tahta bir masanın başındadırlar. Önce rakıyla su gelir. Üç beyaz bardağı havaya kaldırıp tokuştururlar. Karısı, tez elden masayı beyaz peynirle, domatesle, salatayla donatıverir. Erdal Öz, aklına gelen şu dizeleri okur: “Ve sana Ahmet abi / uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki / sofranı kurardı / elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı...” Ahmet Abi, heyecanlanır. “Yav, kimsin sen arkadaş, tanıtsana kendini!” der. O zaman, Erdal Öz’ün cezaevinden yeni çıktığını, uçak kaçırma suçuyla uzun süre hapis yattığını, Denizler’le buluştuğunu, onlarla buluşup notlar aldığını anlatır Edip Cansever. Ahmet Abi’nin Erdal Öz’e bakışı bir anda değişir. Güveni artar. Konu, Denizler’e, sonra Mahirler’e gelir. Mahir Çayan’la Hüseyin Cevahir, cezaevinden kaçmış, sonra Maltepe’de kıstırılmıştır. Hüseyin Cevahir acımasızca öldürülmüş, Mahir Çayan ağır yaralanmıştır. Kızıldere’ye ölmeye gider gibi giden Mahir Çayan’ın ölümüyle iyice sarsılmıştır. Söz, Kızıldere’ye, Mahir’e gelince Ahmet Abi öfkelenir. “Eşşoğlu eşekler!” der. “Var mıydı, o kadar yakışıklı ölmek yani? O cezaevinden kaçmayı başardınız. Ulan ne diye mahalle aralarında dolaşıp saklanırsınız. Ulan, burada Ahmet Abi’niz ne güne duruyor? Gelecektiniz, bulacaktınız Ahmet Abi’nizi, sonrası kolaydı. Ahmet Abi’niz atacaktı sizi takasına, ver elini Karadeniz. Ne asker yakalardı sizi ne polis. Kurtulacaktınız. Ne diye apartman aralarında kabadayılık yaptınız? Takır takır taradılar sizi! Yazık değil mi ulan bizlere? İçimiz kan ağlıyor şimdi.” Erdal Öz, Ahmet Abi’nin gözlerinde beliren iki damla yaşı hiç unutmaz. Ahmet Abi, 1951’de TKP tutuklamalarında hapis yatmış, çıktıktan sonra da her 1 Mayıs gözaltına alınmış, bir “eski tüfek”tir. Edip Cansever Ahmet Abi’yi Çiçek Pasajı’nda bir içki sofrasında tanımış, hem anlattıklarından hem kişiliğinden çok etkilenmiş ve onu şiirine taşımıştır. “Mendilimde Kan Sesleri” bir kavga şiiri değil, genç ölümlerden artakalan yaranın etkili bir biçimde aktarıldığı bir ağıttır. Darmadağın edilen gencecik insanların adına yazılan Mendilimde Kan Sesleri, “sosyalist gerçekçi” bir şiir de değildir. O günlerde ve sonraları, içinde “Deniz, Mahir, Ulaş” sözcüklerinin sıkça geçtiği “sosyalist gerçekçi” pek çok şiir yazılır; ancak bunlardan hiçbiri Edip Cansever’in şiiri kadar, okurun içini acıtmaz. * * * Mendilimde Kan Sesleri / Edip Cansever Her yere yetişilir, hiçbir şeye geç kalınmaz ama çocuğum beni bağışla, Ahmet abi sen de bağışla. Boynu bükük duruyorsam eğer içimden böyle geldiği için değil, ama hiç değil. Ah güzel Ahmet abim benim, insan yaşadığı yere benzer, o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer, suyunda yüzen balığa, toprağını iten çiçeğe, dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine, Konya’nın beyaz, Antep’in kırmızı düzlüğüne benzer, göğüne benzer ki gözyaşları mavidir, denizine benzer ki dalgalıdır bakışları, evlerine, sokaklarına, köşe başlarına öylesine benzer ki, ve avlularına (bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) ve sözlerine (yani bir cep aynası alım-satımına belki) ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer, sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne, camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına, öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına, minibüslerine, gecekondularına, hasretine, yalanına benzer, anısı ıssızlıktır, acısı bilincidir, bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan, gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir, ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet abi. Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden dirseğin iskemleye dayalı, - bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben. - Cıgara paketinde yazılar resimler, resimler; cezaevleri, resimler; özlem, resimler; eskidenberi, ve bir kaşın yukarı kalkık, sevmen acele, dostluğun çabuk, bakıyorum da şimdi o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet abi, biz eskiden seninle istasyonları dolaşırdık bir bir, o zamanlar Malatya kokardı istasyonlar, Nazilli kokardı ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası, kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen, kadının ütülü patiskalardan bir teni, upuzun boynu, kirpikleri... Ve sana Ahmet abi, uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki, sofranı kurardı, elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı, cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi, çocuklar doğururdu ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi. O çocuklar büyüyecek, o çocuklar büyüyecek o çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet abi, umudu dürt, umutsuzluğu yatıştır, diyeceğim şu ki yok olan bir şeylere de benzerdi o zaman trenler, oysa o kadar kullanışlı ki şimdi, hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse çocuklar, kadınlar, erkekler, trenler tıklım tıklım, trenler cepheye giden trenler gibi, işçiler, Almanya yolcusu işçiler, kadınlar, kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi, ellerinde bavullar, fileler, kolonyalar, su şişeleri, paketler, onlar ki, hepsi bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler. Ah güzel Ahmet abim benim, gördün mü bak, dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar ve dağılmış pazar yerlerine memleket, gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile, gelse de öyle sürekli değil, bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün, o kadar çabuk, o kadar kısa, işte o kadar. Ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar, diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar, mendilimde kan sesleri. - Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri (Sonrası Kalır, I, Bütün Şiirleri) - Görsel: Şiirde adı geçen Ahmet Abi (Ahmet Gayretli) ve Edip Cansever
60 notes · View notes
sessizkadinblog · 7 years
Text
Mendilimde Kan Sesleri
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
.
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi.
.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da şimdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
.
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar.
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar.
Mendilimde kan sesleri.
- Edip Cansever
18 notes · View notes
erenist · 7 years
Quote
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar.
6 notes · View notes