Tumgik
#ek eylemler
tanitimbilgi · 3 months
Text
Telsiz İletişiminin Çeşitleri ve Kullanım Alanları
Telsiz iletişim, günümüzde birçok sektörde güvenilir ve etkili iletişim sağlamak için yaygın olarak kullanılan bir araçtır. Profesyonel telsizler, bas konuş telsiz ve lisanslı telsizler gibi çeşitli telsiz iletişim sistemleri, farklı ihtiyaçları karşılamak üzere tasarlanmıştır.
Profesyonel telsizler, genellikle acil durum müdahale ekipleri, güvenlik görevlileri ve endüstriyel işletmeler tarafından kullanılır. Bu telsizler, geniş kapsama alanı, güvenilirlik ve özel iletişim kanalları gibi özelliklerle donatılmıştır. Acil durum durumlarında hızlı ve koordineli eylemler için idealdirler.
Bas konuş telsizler, kullanımı kolay ve hızlı bir iletişim sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. Bu telsizler, kullanıcıların sadece bir düğmeye basarak iletişim kurmalarını sağlar ve genellikle küçük işletmeler, etkinlik yöneticileri ve hobi grupları gibi alanlarda yaygın olarak kullanılır.
Lisanslı telsiz, belirli bir frekans bandında çalışmak için lisans gerektiren telsiz iletişim sistemleridir. Bu telsizler, frekansların düzenlenmesi ve karışıklığın önlenmesi için yetkilendirilmiş kullanıcılar tarafından kullanılır. Büyük organizasyonlar, kamuya açık etkinlikler ve hükümet birimleri gibi kurumlar lisanslı telsiz sistemlerini tercih ederler.
Her tür telsiz iletişim sistemi, belirli bir ihtiyaca yönelik olarak tasarlanmıştır ve kullanıcılarına farklı avantajlar sunar. Profesyonel telsizler, güvenilirlik ve geniş kapsama alanı sağlarken, bas konuş telsizler kolay kullanım ve hızlı iletişim imkanı sunar. Lisanslı telsizler ise frekans yönetimi ve karışıklık önleme konusunda ek güvence sağlar. Her biri kendi alanında önemli bir iletişim aracı olan bu telsiz türleri, etkin iletişim ve koordinasyon için vazgeçilmezdir.
0 notes
futbolpenceresi · 3 months
Text
FUTBOLUN TARTISMALI POZISYONLARI ve KRITERLERI
ADALET ASALETİN TEMELİDİR
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Bu güzel yazıda müslümanlar için söylenenler büyük ve asil olduğunu iddia eden taraftarlar ve camiaları için de geçerlidir. Tabii ki bu, olması gerekendir. Olanın ne olduğunu ise hepimiz her an görüyor ve yaşıyoruz.
FUTBOLUN TEMEL KRİTERLERİ
Futbol oyununda ve hemen hemen her oyunda geçerli olan iki temel kriter olduğunu düşünüyoruz. Adalet ve Seyir Zevki.
Futbolda ve hemen hemen yaşamın her alanında her durumda uyulması, gözetilmesi gereken temel ilke adalete uygunluktur. Herhangi bir durumun içinde olan tarafların hiçbirinin hakkının yenmemesi gerekir.
Tabii neyin hak, neyin hak olmadığı, hangi eylemlerin haklılık hangilerinin haksızlık içerdiği, yarattığı ayrı bir tartışma konusudur.
Bu iki ilkeden adalete uygunluk daha önceliklidir. Bir kararın, eylemin, hareketin değerlendirilmesinde önce adalete uygun olup olmadığına bakılmalıdır. İkinci ilkeye uygunluk sadece adalete uygunluk koşulunu sağlayan, bu elemeyi geçen eylemlere, hareketlere uygulanabilir. Daha doğrusu, tabiri caizse, eylem kümesi önce adalet filtresinden geçirilir, bu filtreden geçen eylemler de ikinci ilkenin filtresinden geçirilir. Her iki filtreyi de geçen eylemler istenen, teşvik edilen, tasvip edilen eylemler kümesini oluşturur.
Futbol oyunununun ikinci temel kriteri seyir zevkine uygunluktur. Seyircinin ve seyir zevkini arttıran, maksimize eden hareketler, eylemler teşvik edilmeli, desteklenmeli, ödüllendirilmelidir.
Hücum futbolu, gol sayısını arttırma, yıldız oyuncuları koruma gibi hedefler aslında amaçlar değil, araçlardır. Bu araçların hizmet ettiği temel amaç seyir sevkine uygunluk ilkesidir.
HAKEM ve YORUMCU HAKEM
Tartışmalı pozisyonların değerlendirilmesinde ve pozisyonlara ilişkin alınan kararlarda da bu iki ilkeye uyulması gerekir. Ama bir pozisyon hakkında verilen kararın adil olup olmadığı da belli ilkelere (aksiyomlara/postulatlara) bağlıdır. Ayrıca hakemlerin hangi hareketlerin, eylemlerin seyir zevkine katkı yaptığını da bilmesi, süzmesi, ve buna karar verecek futbol kültürüne ve bilgisine sahip olması gerekir.
Adaletin, adaletsizliğin saptanmasında kullanılacak "aksiyomlar" da futbol otoriteleri, uzmanları tarafından belirlenmelidir.
Futbol maçını yöneten hakem de, tartışmalı pozisyonları değerlendiren hakem yorumcusu da bu aksiyomlara dayanarak yaptığı çıkarımlar sonucunda teoremler (kararlar/yorumlar) üretmelidir.
Futbol hakemlerinin de hakem yorumcularının da sadece oyunun kurallarını bilmesi yeterli değildir, bu, zorunlu koşuldur ama buna ek olarak bu insanların analitik becerilerinin de gelişmiş olması gerekir.
HAKEMLERİN DAVRANIŞSAL ZAAFLARI
Hakemler de, hakem yorumcuları da insanlara özgü zaaflara sahiptir. Taraftar baskısı, büyük klüplerin ağırlıkları ve etkileme çabaları, maç alamamanın yarattığı maddi baskılar, kararları yönlendirmeye çalışan farklı odaklar ve son zamanlarda ortaya çıkan büyük klüplerin trol organizasyonlarının çabaları gibi konular futbol dünyasına özgü gerçeklerdir.
Ama bir yandan da hakem ve hakem yorumcuları bütün insanların sahip olduğu bazı zihinsel ve duygusal zaaflara da sahiptir. Bunların başında algılarımızı yönlendiren, seçmeyi etkileyen zihinsel kalıplar ve paradigmalar gelir.
Futbol dünyamızın önde gelen figürlerinden Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar bu duygusal zaaflara, tabiri caizse duygusal kalıplara sahip olan önemli örneklerdir. TRT spor kanalında yorum yapan Bünyamin Gezer ise duygusal açıdan daha dengeli ve sağlıklı görünmektedir. (Bizce)
Erman Toroğlu'nu yönlendiren "duygusal kalıp" üç büyüklere karşı duyduğu antipatidir. (Yine bizce). Erman Toroğlu'nu yönlendiren temel zihinsel kalıp ya da paradigma ise hakemlerin güvenilmez oluşudur.
Bu zaafların prizmasından geçerek gerçeği çarpıtan en yakın tarihli Erman Toroğlu yorumu, Fenerbahçe maçındaki çok konuşulan ve VAR'ın uzun süre incelediği ofsayt şüphesine konu olan pozisyondaki yorumudur.
Erman Toroğlu, Dzeko'nun ayak parmaklarının önde olduğunu (çok GÜLÜNÇ) öne sürmüş ve VAR'ın uzun süre incelemesini bahane ederek bu pozisyonun ofsayt olduğunu iddia etmiştir.
Bu yorumda bahsettiğimiz iki zaaf da iş başındadır. Erman Toroğlu'nun büyük klüplere karşı sahip olduğu (antipati) duygusal kalıbı, parmak uçlarına kadar sirayet etmiştir. Hakemlere karşı duyduğu güvensizlikten oluşan zihinsel kalıp da onu hakemlerin bu pozisyonda taraflı olduğu düşüncesine(hakemler fesat zihinsel kalıbı) hapsetmiştir.
Ahmet Çakar'ı esir alan temel duygusal kalıp ise düşmanlığa varan Galatasaray antipatisidir. Galatasaray ve onun rakipleri hakkındaki yorumları hep bu duygusal kalıbın prizmasından süzülerek bizlere ulaşmaktadır.
Ahmet Çakar Galatasaray söz konusu olduğunda, duygusal kalıbına (Galatasaray düşmanlığı) uygun (Galatasaray aleyhine) olguları seçmekte, abartmakta, bunlara zum yapmakta, buna karşılık Galatasaray lehine olan olguları elemekte, hasır altı etmekte, önemsizleştirmekte, yok saymakta, belki de zaafları nedeniyle gör(e)mediği için hiç gündeme getirmemektedir.
Üç kişinin "Bu sene şu takımı şampiyon yapalım" şeklinde konuşmasının olduğu kasetle ilgili olarak verdiği örnekte Galatasaray'ın adını zikretmesi kurnazlık ve ahlaksızlıktır (bize göre).
Her şeyden önce, böyle bir çete varsa, bu çetenin bütün şampiyon olan takımlar için de benzer şeyleri yaptığı kuşkusunu hasır altı etmektedir. Galatasaray'ın şampiyon olmadığı senelerde de bu çetenin Galatasaray aleyhine hareket ettiği bilgisini (Galatasaray lehine) örtbas ederken, bu çetenin Galatasaray'ı şampiyon yapmaya karar verdiğini (Galatasaray aleyhine) ima etmekte ve öne çıkarmaktadır.
Bu, Denizli'deki "teşvik çantalı" sezonun teşvik çantasını öne çıkarıp, ona (buzdağının üstü) zum yapıp, Mahfi Eğilmez gibi saygın bir Fenerbahçe'li aydının bile (zihinsel ve duygusal zaaflarından kaynaklanıyor büyük olasılıkla) bahaneler ürettiği o sezon boyunca Fenerbahçe'nin lehine yapılan sayısız hakem hatasını ve o hatalarla şampiyonluk potasında kaldığını (buzdağının altı) örtbas etmesine benzemektedir.
Bu bir tür yargısız infazdır. Katilin, cinayet işlediği ana odaklanıp, sadece onu göstererek idam kararı vermekten farkı yoktur bunun.
Ahmet Çakar'ın bir başka incisi Galatasaray'ın son kırk yılın en çok kollanan takımı olduğu iddiasıdır. Bu iddia için Ahmet Çakar ayrıntılı veriler vermek bir yana hiçbir veri vermemektedir ki teşvik çantalı sezon örneğinde olduğu gibi verdiği bölük pörçük veriler de (Galatasaray düşmanı) duygusal kalıbının prizmasından geçmiş çarpıtılmış, yanlı verilerdir.
Elbette bir X takımı son N yılın en çok kollanan takımı olabilir. Ama bunun somut verilerle, istatistiklerle desteklenmesi gerekir. Aksi halde ahlaksızca yapılan bir manipülasyondan başka bir şey olmaz bu yönde yapılan bir iddia.
Ahmet Çakar'ın Galatasaray lehine hatalar yapıldığı algısını pekiştirmek için yaptığı hilelerden biri de diğer takımların lehine yapılan hatalardan söz etmemesi ya da onları gündeme getirmemesidir. Mesela Ahmet Çakar'ın Aziz Yıldırım'ın Mustafa Denizli mi şampiyon yaptı, ben yaptım çıkışı üstüne bir şey söylediğini hiç duymadık.
Yine kulağı krater büyüklüğünde delik Çakar'ın, Beşiktaş yöneticisi İbrahim Altınsay'ın Radikal gazetesinde üstü kapalı eleştirdiği program yoldaşı Sinan Engin'in kar��ştırdığı haltlardan habersiz olması imkansızken bunların sözünü bile ettiğini duymadık.
Tabii teşvik çantası da, o mu şampiyon yaptı ben yaptım çıkışı da, tahminimizce, bizler için söylenti ve dedikodudan ibaret olmasına karşın, işin içindekiler için, büyük olasılıkla, bilinen yaşanmış gerçeklerdir.
SON TARTIŞMALAR
Bu son bölümde, nispeten soyut bir şekilde dillendirdiğimiz hakem kararları ve adalete uygunluk ilkeleri için son maçlarda yaşanan pozisyonlar ve TRT Spor yorumcuları Bünyamin Gezer ve Tarık Üstün'ün yorumları üstünden vaka analizleri yapacağız.
İlk ele acağımız pozisyon, Galatasaray İstanbulspor maçında İcardi'ye yapılan hereket için penaltı kararının verildiği pozisyon. Bizce, bizim adalet "aksiyomlarımıza" göre bu pozisyon kesinlikle penaltı değil.
Bo pozisyonda top İstanbulspor'lu oyuncunun önünde, oyuncu uzaklaştırmak için hamle yapmaya başlıyor, hamlesini tamamlamadan arkadan gelen İcardi, ayağını daha yükseğe uzatarak topla, topa vurma hareketini yapan defans oyuncusunun arasına sokuyor. Pozisyonun devamında hareketini tamamlayan defans oyuncusunun ayağı İcardi'in ayağına çarpıyor ve dengesinin bozulmasına neden oluyor.
Saliseler, saniyeler içinde olup biten bu pozisyonda her şeyden önce top defans oyuncusunun hakimiyet alanı içinde. Sonra bu oyuncunun arkadan gelen oyuncuyu görmesi imkansız. Arkadan araya sokulan ayağa karşı kendisinin daha önce başlamış hareketini durduracak refleksi göstermesi de imkansız. O yüzden bu pozisyonun, değil penaltı, faul ile bile değerlendirilmesi adalete aykırıdır.
Duygusal açıdan son derece sağlıklı bir yapıya sahip olan yetkin hakem yorumcusu Bünyamin Gezer'in de dahil olduğu TRT Spor yorumcularının üçü de bu pozisyona penaltı dedi. Masa başındaki hakem yorumcusu bile hata yaparken seyirci baskısı dahil bir sürü faktörün cenderesi altında anlık kararlar veren sahadaki hakemin hata yapması da son derece normal karşılanmalı.
İnceleyeceğimiz ikinci pozisyon yine aynı maçta yaşanan ve Kerem Atürkoğlu'na yapılan hareket için penaltı çalınan pozisyon. Bizce bu karar da yanlış. Kesinlikle penaltı da değil, faul de.
Bu pozisyonda hem defans oyuncusu hem de Kerem son derece hızlı bir şekilde topa doğru koşuyor. Kerem arkadan geliyor ve defans oyuncusunun önüne geçiyor. Yine defans oyuncusu başlamış olan hareketine, hemen bitiremediği için devam ediyor ve önünde yavaşlayan Kerem'e vücudunun bir yerleriyle çarpıyor ve zaten dengesiz ve kontrolsüz bir şekilde oraya gelmiş olan Kerem düşüyor.
Yine bu pozisyonda top defans oyuncusunun kontrol alanı içinde. Oyuncunun topa doğru başlamış bir hareketi (koşu) var. Bu pozisyonda da hücum oyuncusu arkadan hızla geliyor ve önüne geçiyor. Defans oyuncusunun onu görmesi ve gördüğü anda kendi koşusunu frenleme refleksini göstermesi imkansız. Bu pozisyonda da değil penaltı, faul kararı bile adalete uygun değil.
İnceleyeceğimiz üçüncü pozisyon son Galatasaray Ankaragücü maçındaki yine Kerem'in içinde olduğu ve defans oyuncusunun dengesini bozarak topu taca atmasına neden olduğu pozisyon.
Bu pozisyonda da her iki oyuncu, en ufak müdahalede dengelerinin bozularak düşmeleri olasılığının yüksek olduğu bir şekilde hızla koşuyor. Yine defans oyuncusu önde ve avantajlı. Kerem'in, hızla koşarken sağ koluyla yaptığı bir temas var. Defans oyuncusu can havliyle topu taca gönderiyor ve yere düşerek taklalar atıyor.
Bu pozisyonda Kerem'in yaptığı temasın gücü hakkında fikir edinemiyoruz. Defans oyuncusunun düşmesinde bu temasın katkısı olmuşsa karar faul olmalı, ama oyuncularımızın abartılı düşme aldatmaları da olduğu için bu pozisyon hakkında kesin bir karar veremiyoruz.
Pozisyon faul olsa bile araya taç atışı girdiği için, ve taç atışında rakip takımın savunma pozisyonu alacak yeterince zamanı olduğu için sonucunda gol olsa bile buradaki adaletsizliğin çok vahim olmadığı sonucuna varıyoruz.
İnceleyeceğimiz bir diğer pozisyon yine son Galatasaray Ankaragücü maçında Kemer Demirbay'ın kaleci Bahadır'ın karnına tekme atmasıyla sonuçlanan pozisyon. Bu pozisyon da temel mantık açısından İcardi ve Kerem'e verilen penaltılardaki pozisyonların benzeri.
Bu pozisyonda da Kerem kaleye sırtı dönük olarak hareketine başlıyor, çok kısa bir süre sonra veya eş anlı olarak Bahadır da topa hamle yapmaya başlıyor. Bahadır hamlesini daha önce bitiriyor ve Kerem geç kaldığı için hem ıska geçiyor hem de Bahadır'a tekme atmış oluyor.
Bizce bu pozisyon, yine aynı değerlendirme mantığına, ölçütlerine göre, değil kırmızı sarı kartlık bile değil ama faul. Bünyamin Gezer de aynı görüşte. Tarık Üstün ise önce kırmızıyla başladı, sonra sarı kart konusunda ısrarını sürdürdü.
Burada hemen bir parantez açalım. Tarık Üstün, tahminimize göre kırmızı kart diyecekti ama Bünyamin Gezer'in aşırı uçtaki sarı kart bile değil kararından etkilendiği ve kendisi de net bir şekilde emin olamadığı için orta yolda karar kıldı.
Tarık Üstün, kendi kararından emin olduğu durumlarda Bünyamin Gezer'e şiddetle karşı çıkmakta ve ısrarını sürdürmektedir. Ama kararından emin olamadığını düşündüğümüz bu durumda Muzaffer Şerif'in gruba uyum deneyindeki gibi ona (gruba) uyum sağlayarak orta yolda karar kılmıştır. https://psikologo.com/muzaffer-serifin-otokinetik-etki-deneyi/ Deneyin ikinci bölümünde bir grup halinde laboratuvara alınan katılımcılar, yargılarını yüksek sesle belirtmişlerdir. Başta farklı farklı mesafeler olmak üzere cevaplar oluşturan katılımcıların, bir süre sonra kendi aralarında bir standart geliştirdikleri görülmüştür. Katılımcılar, kendi standartlarından vazgeçerek grupla uyumlu cevaplar vermeye başlamış, tahminlerini yakınlaştırmışlardır. Belirsiz bir durumda katılımcılar gruba uyum sağlama eğilimindedirler.
Bu üç tartışmalı pozisyon (İcardi'ye yapılan faul ve penaltı, Kerem Aktürkoğlu'na yapılan faul ve penaltı, Kerem Demirbay'ın yaptığı rövaşata ve faul) mantıksal açıdan birbirinin kopyasıdır. İki rakip oyuncu aynı anda ya da saliseler seviyesinde farklarla arka arkaya hareket yapmaya başlıyor, defans oyuncusu ve Kerem Demirbay, rakip oyuncuyu görmeden kendi hareketini tamamlarken son anda veya sonradan pozisyona dahil olan rakibe dengesini bozacak şekilde temas ediyorlar.
Birbirinin kopyası olan bu pozisyonlarda verilecek kararların, tutarlılık açısından da birbirinin kopyası olması gerekmektedir. Ayrıca bu kararların aynı zamanda doğru, yani adil olması gerekmektedir.
Mertens'in kendini abartılı şekilde yere attığı ve defans oyuncusuna sarı kart verilen pozisyon da inceleyeceğimiz pozisyonlardan biri. Bu pozisyonda defans oyuncusu topu bırakıp Mertens'i elle uzak tutmaya odaklanıyor ama bunun net bir faul olup olmadığından emin değiliz.
Bu pozisyonu buraya almamızın nedeni Bünyamin Gezer'in çelişkili yorumu ve mantığa uymayan bazı olgular. Gezer bu pozisyonun net bir gol pozisyonu olduğunu ve son adam durumunu içerdiğini söyleyip faul kararıyla birlikte kırmızı kart da verilmesi gerektiğini söyledi.
Buradaki çelişki, Gezer'in hem net gol pozisyonu olduğunu söylemesi hem de pozisyonda faul olmadığını söylemesi. Eğer net gol pozisyonu varsa Mertens gol atmaya gitmek yerine neden kendini yere atsın. Mantık, Gezer'in net gol pozisyonu öncülü doğruysa pozisyonun da faul olması gerektiğine işaret ediyor. Mertens'in kendini abartılı bir şekilde yere atması da hakemin faul vermeyeceğini düşünmesinden, sezmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Bünyamin Gezer sadece çelişkili yorumlarda bulunmuyor, tutarsız yorumlar da yapıyor. Örneğin Kerem Demirbay'ın Bahadır'a tekme attığı pozisyon ile İcardi'ye İstanbulspor maçında yapılan harekete verilen penaltı kararının olduğu pozsiyon mantıksal olarak birbirinin kopyası ama Gezer'in kararları birbirinin tam tersi.
Kerem arkası dönük ve kaleciyi görmüyor. Kerem ve kaleci topa karşı aynı anda harekete geçiyor. İcardi'nin pozisyonunda da defans oyuncusu arkadan gelen İcardi'yi görmüyor ya da gördüğünde çok geç, her şey saliseler içinde olup bitiyor. Defans oyuncusuyla İcardi bu pozisyonda da topa karşı aynı anda herekete geçiyor. Hatta defans oyuncusu salisele önce başlıyor harekete ama İcardi sonra başlamasına rağmen daha çabuk bitiriyor hamlesini.
Tabii tutarlılık tek başına yeterli bir özellik değil. Tuarlılığın içeriğinin doğru olması daha önemli, çünkü yanlışda da tutarlı olabilir insanlar. Örneğin Tarık Üstün, İcardi'nin penaltı pozisyonunda ve Kerem Demirbay'ın önce kırmızı sonra sarı kart dediği pozisyonlarında tutarlı davranıyor. Mantıksal açıdan birbirinin kopyası olan iki pozisyonu da cezalandırıyor ama bu yanlış bir karar, dolayısıyla Tarık Üstün'ün bu tutarlılığı yanlışta tutarlılık cinsinden bir tutarlılık.
SONUÇ YERİNE
Evet, bir dizi soyut kavram, bir dizi pozisyon inceledik. Masa başındaki hakem yorumcularının bile anlaşamadığını, çelişik kararlar verdiğini gördük. Kötü niyetli ve taraflı hakemlerin olması da bizim zehirli futbol floramızın gerçeği ama çok büyük baskılar altında anlık kararların verildiği hakemlik de zor zenaat gerçekten ve futbol oyununda sık sık dürüst hataların yapılması da kaçınılmaz.
0 notes
gamerbulten · 3 months
Link
Boss Rush Nedir? Bu içeriğimizde oyunlarda boss rush teri...
0 notes
benimpencerelerim · 8 months
Text
FUTBOLUN TARTISMALI POZISYONLARI ve KRITERLERI
ADALET ASALETİN TEMELİDİR
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Bu güzel yazıda müslümanlar için söylenenler büyük ve asil olduğunu iddia eden taraftarlar ve camiaları için de geçerlidir. Tabii ki bu, olması gerekendir. Olanın ne olduğunu ise hepimiz her an görüyor ve yaşıyoruz.
FUTBOLUN TEMEL KRİTERLERİ
Futbol oyununda ve hemen hemen her oyunda geçerli olan iki temel kriter olduğunu düşünüyoruz. Adalet ve Seyir Zevki.
Futbolda ve hemen hemen yaşamın her alanında her durumda uyulması, gözetilmesi gereken temel ilke adalete uygunluktur. Herhangi bir durumun içinde olan tarafların hiçbirinin hakkının yenmemesi gerekir.
Tabii neyin hak, neyin hak olmadığı, hangi eylemlerin haklılık hangilerinin haksızlık içerdiği, yarattığı ayrı bir tartışma konusudur.
Bu iki ilkeden adalete uygunluk daha önceliklidir. Bir kararın, eylemin, hareketin değerlendirilmesinde önce adalete uygun olup olmadığına bakılmalıdır. İkinci ilkeye uygunluk sadece adalete uygunluk koşulunu sağlayan, bu elemeyi geçen eylemlere, hareketlere uygulanabilir. Daha doğrusu, tabiri caizse, eylem kümesi önce adalet filtresinden geçirilir, bu filtreden geçen eylemler de ikinci ilkenin filtresinden geçirilir. Her iki filtreyi de geçen eylemler istenen, teşvik edilen, tasvip edilen eylemler kümesini oluşturur.
Futbol oyunununun ikinci temel kriteri seyir zevkine uygunluktur. Seyircinin ve seyir zevkini arttıran, maksimize eden hareketler, eylemler teşvik edilmeli, desteklenmeli, ödüllendirilmelidir.
Hücum futbolu, gol sayısını arttırma, yıldız oyuncuları koruma gibi hedefler aslında amaçlar değil, araçlardır. Bu araçların hizmet ettiği temel amaç seyir sevkine uygunluk ilkesidir.
HAKEM ve YORUMCU HAKEM
Tartışmalı pozisyonların değerlendirilmesinde ve pozisyonlara ilişkin alınan kararlarda da bu iki ilkeye uyulması gerekir. Ama bir pozisyon hakkında verilen kararın adil olup olmadığı da belli ilkelere (aksiyomlara/postulatlara) bağlıdır. Ayrıca hakemlerin hangi hareketlerin, eylemlerin seyir zevkine katkı yaptığını da bilmesi, süzmesi, ve buna karar verecek futbol kültürüne ve bilgisine sahip olması gerekir.
Adaletin, adaletsizliğin saptanmasında kullanılacak "aksiyomlar" da futbol otoriteleri, uzmanları tarafından belirlenmelidir.
Futbol maçını yöneten hakem de, tartışmalı pozisyonları değerlendiren hakem yorumcusu da bu aksiyomlara dayanarak yaptığı çıkarımlar sonucunda teoremler (kararlar/yorumlar) üretmelidir.
Futbol hakemlerinin de hakem yorumcularının da sadece oyunun kurallarını bilmesi yeterli değildir, bu, zorunlu koşuldur ama buna ek olarak bu insanların analitik becerilerinin de gelişmiş olması gerekir.
HAKEMLERİN DAVRANIŞSAL ZAAFLARI
Hakemler de, hakem yorumcuları da insanlara özgü zaaflara sahiptir. Taraftar baskısı, büyük klüplerin ağırlıkları ve etkileme çabaları, maç alamamanın yarattığı maddi baskılar, kararları yönlendirmeye çalışan farklı odaklar ve son zamanlarda ortaya çıkan büyük klüplerin trol organizasyonlarının çabaları gibi konular futbol dünyasına özgü gerçeklerdir.
Ama bir yandan da hakem ve hakem yorumcuları bütün insanların sahip olduğu bazı zihinsel ve duygusal zaaflara da sahiptir. Bunların başında algılarımızı yönlendiren, seçmeyi etkileyen zihinsel kalıplar ve paradigmalar gelir.
Futbol dünyamızın önde gelen figürlerinden Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar bu duygusal zaaflara, tabiri caizse duygusal kalıplara sahip olan önemli örneklerdir. TRT spor kanalında yorum yapan Bünyamin Gezer ise duygusal açıdan daha dengeli ve sağlıklı görünmektedir. (Bizce)
Erman Toroğlu'nu yönlendiren "duygusal kalıp" üç büyüklere karşı duyduğu antipatidir. (Yine bizce). Erman Toroğlu'nu yönlendiren temel zihinsel kalıp ya da paradigma ise hakemlerin güvenilmez oluşudur.
Bu zaafların prizmasından geçerek gerçeği çarpıtan en yakın tarihli Erman Toroğlu yorumu, Fenerbahçe maçındaki çok konuşulan ve VAR'ın uzun süre incelediği ofsayt şüphesine konu olan pozisyondaki yorumudur.
Erman Toroğlu, Dzeko'nun ayak parmaklarının önde olduğunu (çok GÜLÜNÇ) öne sürmüş ve VAR'ın uzun süre incelemesini bahane ederek bu pozisyonun ofsayt olduğunu iddia etmiştir.
Bu yorumda bahsettiğimiz iki zaaf da iş başındadır. Erman Toroğlu'nun büyük klüplere karşı sahip olduğu (antipati) duygusal kalıbı, parmak uçlarına kadar sirayet etmiştir. Hakemlere karşı duyduğu güvensizlikten oluşan zihinsel kalıp da onu hakemlerin bu pozisyonda taraflı olduğu düşüncesine(hakemler fesat zihinsel kalıbı) hapsetmiştir.
Ahmet Çakar'ı esir alan temel duygusal kalıp ise düşmanlığa varan Galatasaray antipatisidir. Galatasaray ve onun rakipleri hakkındaki yorumları hep bu duygusal kalıbın prizmasından süzülerek bizlere ulaşmaktadır.
Ahmet Çakar Galatasaray söz konusu olduğunda, duygusal kalıbına (Galatasaray düşmanlığı) uygun (Galatasaray aleyhine) olguları seçmekte, abartmakta, bunlara zum yapmakta, buna karşılık Galatasaray lehine olan olguları elemekte, hasır altı etmekte, önemsizleştirmekte, yok saymakta, belki de zaafları nedeniyle gör(e)mediği için hiç gündeme getirmemektedir.
Üç kişinin "Bu sene şu takımı şampiyon yapalım" şeklinde konuşmasının olduğu kasetle ilgili olarak verdiği örnekte Galatasaray'ın adını zikretmesi kurnazlık ve ahlaksızlıktır (bize göre).
Her şeyden önce, böyle bir çete varsa, bu çetenin bütün şampiyon olan takımlar için de benzer şeyleri yaptığı kuşkusunu hasır altı etmektedir. Galatasaray'ın şampiyon olmadığı senelerde de bu çetenin Galatasaray aleyhine hareket ettiği bilgisini (Galatasaray lehine) örtbas ederken, bu çetenin Galatasaray'ı şampiyon yapmaya karar verdiğini (Galatasaray aleyhine) ima etmekte ve öne çıkarmaktadır.
Bu, Denizli'deki "teşvik çantalı" sezonun teşvik çantasını öne çıkarıp, ona (buzdağının üstü) zum yapıp, Mahfi Eğilmez gibi saygın bir Fenerbahçe'li aydının bile (zihinsel ve duygusal zaaflarından kaynaklanıyor büyük olasılıkla) bahaneler ürettiği o sezon boyunca Fenerbahçe'nin lehine yapılan sayısız hakem hatasını ve o hatalarla şampiyonluk potasında kaldığını (buzdağının altı) örtbas etmesine benzemektedir.
Bu bir tür yargısız infazdır. Katilin, cinayet işlediği ana odaklanıp, sadece onu göstererek idam kararı vermekten farkı yoktur bunun.
Ahmet Çakar'ın bir başka incisi Galatasaray'ın son kırk yılın en çok kollanan takımı olduğu iddiasıdır. Bu iddia için Ahmet Çakar ayrıntılı veriler vermek bir yana hiçbir veri vermemektedir ki teşvik çantalı sezon örneğinde olduğu gibi verdiği bölük pörçük veriler de (Galatasaray düşmanı) duygusal kalıbının prizmasından geçmiş çarpıtılmış, yanlı verilerdir.
Elbette bir X takımı son N yılın en çok kollanan takımı olabilir. Ama bunun somut verilerle, istatistiklerle desteklenmesi gerekir. Aksi halde ahlaksızca yapılan bir manipülasyondan başka bir şey olmaz bu yönde yapılan bir iddia.
Ahmet Çakar'ın Galatasaray lehine hatalar yapıldığı algısını pekiştirmek için yaptığı hilelerden biri de diğer takımların lehine yapılan hatalardan söz etmemesi ya da onları gündeme getirmemesidir. Mesela Ahmet Çakar'ın Aziz Yıldırım'ın Mustafa Denizli mi şampiyon yaptı, ben yaptım çıkışı üstüne bir şey söylediğini hiç duymadık.
Yine kulağı krater büyüklüğünde delik Çakar'ın, Beşiktaş yöneticisi İbrahim Altınsay'ın Radikal gazetesinde üstü kapalı eleştirdiği program yoldaşı Sinan Engin'in karıştırdığı haltlardan habersiz olması imkansızken bunların sözünü bile ettiğini duymadık.
Tabii teşvik çantası da, o mu şampiyon yaptı ben yaptım çıkışı da, tahminimizce, bizler için söylenti ve dedikodudan ibaret olmasına karşın, işin içindekiler için, büyük olasılıkla, bilinen yaşanmış gerçeklerdir.
SON TARTIŞMALAR
Bu son bölümde, nispeten soyut bir şekilde dillendirdiğimiz hakem kararları ve adalete uygunluk ilkeleri için son maçlarda yaşanan pozisyonlar ve TRT Spor yorumcuları Bünyamin Gezer ve Tarık Üstün'ün yorumları üstünden vaka analizleri yapacağız.
İlk ele acağımız pozisyon, Galatasaray İstanbulspor maçında İcardi'ye yapılan hereket için penaltı kararının verildiği pozisyon. Bizce, bizim adalet "aksiyomlarımıza" göre bu pozisyon kesinlikle penaltı değil.
Bo pozisyonda top İstanbulspor'lu oyuncunun önünde, oyuncu uzaklaştırmak için hamle yapmaya başlıyor, hamlesini tamamlamadan arkadan gelen İcardi, ayağını daha yükseğe uzatarak topla, topa vurma hareketini yapan defans oyuncusunun arasına sokuyor. Pozisyonun devamında hareketini tamamlayan defans oyuncusunun ayağı İcardi'in ayağına çarpıyor ve dengesinin bozulmasına neden oluyor.
Saliseler, saniyeler içinde olup biten bu pozisyonda her şeyden önce top defans oyuncusunun hakimiyet alanı içinde. Sonra bu oyuncunun arkadan gelen oyuncuyu görmesi imkansız. Arkadan araya sokulan ayağa karşı kendisinin daha önce başlamış hareketini durduracak refleksi göstermesi de imkansız. O yüzden bu pozisyonun, değil penaltı, faul ile bile değerlendirilmesi adalete aykırıdır.
Duygusal açıdan son derece sağlıklı bir yapıya sahip olan yetkin hakem yorumcusu Bünyamin Gezer'in de dahil olduğu TRT Spor yorumcularının üçü de bu pozisyona penaltı dedi. Masa başındaki hakem yorumcusu bile hata yaparken seyirci baskısı dahil bir sürü faktörün cenderesi altında anlık kararlar veren sahadaki hakemin hata yapması da son derece normal karşılanmalı.
İnceleyeceğimiz ikinci pozisyon yine aynı maçta yaşanan ve Kerem Atürkoğlu'na yapılan hareket için penaltı çalınan pozisyon. Bizce bu karar da yanlış. Kesinlikle penaltı da değil, faul de.
Bu pozisyonda hem defans oyuncusu hem de Kerem son derece hızlı bir şekilde topa doğru koşuyor. Kerem arkadan geliyor ve defans oyuncusunun önüne geçiyor. Yine defans oyuncusu başlamış olan hareketine, hemen bitiremediği için devam ediyor ve önünde yavaşlayan Kerem'e vücudunun bir yerleriyle çarpıyor ve zaten dengesiz ve kontrolsüz bir şekilde oraya gelmiş olan Kerem düşüyor.
Yine bu pozisyonda top defans oyuncusunun kontrol alanı içinde. Oyuncunun topa doğru başlamış bir hareketi (koşu) var. Bu pozisyonda da hücum oyuncusu arkadan hızla geliyor ve önüne geçiyor. Defans oyuncusunun onu görmesi ve gördüğü anda kendi koşusunu frenleme refleksini göstermesi imkansız. Bu pozisyonda da değil penaltı, faul kararı bile adalete uygun değil.
İnceleyeceğimiz üçüncü pozisyon son Galatasaray Ankaragücü maçındaki yine Kerem'in içinde olduğu ve defans oyuncusunun dengesini bozarak topu taca atmasına neden olduğu pozisyon.
Bu pozisyonda da her iki oyuncu, en ufak müdahalede dengelerinin bozularak düşmeleri olasılığının yüksek olduğu bir şekilde hızla koşuyor. Yine defans oyuncusu önde ve avantajlı. Kerem'in, hızla koşarken sağ koluyla yaptığı bir temas var. Defans oyuncusu can havliyle topu taca gönderiyor ve yere düşerek taklalar atıyor.
Bu pozisyonda Kerem'in yaptığı temasın gücü hakkında fikir edinemiyoruz. Defans oyuncusunun düşmesinde bu temasın katkısı olmuşsa karar faul olmalı, ama oyuncularımızın abartılı düşme aldatmaları da olduğu için bu pozisyon hakkında kesin bir karar veremiyoruz.
Pozisyon faul olsa bile araya taç atışı girdiği için, ve taç atışında rakip takımın savunma pozisyonu alacak yeterince zamanı olduğu için sonucunda gol olsa bile buradaki adaletsizliğin çok vahim olmadığı sonucuna varıyoruz.
İnceleyeceğimiz bir diğer pozisyon yine son Galatasaray Ankaragücü maçında Kemer Demirbay'ın kaleci Bahadır'ın karnına tekme atmasıyla sonuçlanan pozisyon. Bu pozisyon da temel mantık açısından İcardi ve Kerem'e verilen penaltılardaki pozisyonların benzeri.
Bu pozisyonda da Kerem kaleye sırtı dönük olarak hareketine başlıyor, çok kısa bir süre sonra veya eş anlı olarak Bahadır da topa hamle yapmaya başlıyor. Bahadır hamlesini daha önce bitiriyor ve Kerem geç kaldığı için hem ıska geçiyor hem de Bahadır'a tekme atmış oluyor.
Bizce bu pozisyon, yine aynı değerlendirme mantığına, ölçütlerine göre, değil kırmızı sarı kartlık bile değil ama faul. Bünyamin Gezer de aynı görüşte. Tarık Üstün ise önce kırmızıyla başladı, sonra sarı kart konusunda ısrarını sürdürdü.
Burada hemen bir parantez açalım. Tarık Üstün, tahminimize göre kırmızı kart diyecekti ama Bünyamin Gezer'in aşırı uçtaki sarı kart bile değil kararından etkilendiği ve kendisi de net bir şekilde emin olamadığı için orta yolda karar kıldı.
Tarık Üstün, kendi kararından emin olduğu durumlarda Bünyamin Gezer'e şiddetle karşı çıkmakta ve ısrarını sürdürmektedir. Ama kararından emin olamadığını düşündüğümüz bu durumda Muzaffer Şerif'in gruba uyum deneyindeki gibi ona (gruba) uyum sağlayarak orta yolda karar kılmıştır. https://psikologo.com/muzaffer-serifin-otokinetik-etki-deneyi/ Deneyin ikinci bölümünde bir grup halinde laboratuvara alınan katılımcılar, yargılarını yüksek sesle belirtmişlerdir. Başta farklı farklı mesafeler olmak üzere cevaplar oluşturan katılımcıların, bir süre sonra kendi aralarında bir standart geliştirdikleri görülmüştür. Katılımcılar, kendi standartlarından vazgeçerek grupla uyumlu cevaplar vermeye başlamış, tahminlerini yakınlaştırmışlardır. Belirsiz bir durumda katılımcılar gruba uyum sağlama eğilimindedirler.
Bu üç tartışmalı pozisyon (İcardi'ye yapılan faul ve penaltı, Kerem Aktürkoğlu'na yapılan faul ve penaltı, Kerem Demirbay'ın yaptığı rövaşata ve faul) mantıksal açıdan birbirinin kopyasıdır. İki rakip oyuncu aynı anda ya da saliseler seviyesinde farklarla arka arkaya hareket yapmaya başlıyor, defans oyuncusu ve Kerem Demirbay, rakip oyuncuyu görmeden kendi hareketini tamamlarken son anda veya sonradan pozisyona dahil olan rakibe dengesini bozacak şekilde temas ediyorlar.
Birbirinin kopyası olan bu pozisyonlarda verilecek kararların, tutarlılık açısından da birbirinin kopyası olması gerekmektedir. Ayrıca bu kararların aynı zamanda doğru, yani adil olması gerekmektedir.
Mertens'in kendini abartılı şekilde yere attığı ve defans oyuncusuna sarı kart verilen pozisyon da inceleyeceğimiz pozisyonlardan biri. Bu pozisyonda defans oyuncusu topu bırakıp Mertens'i elle uzak tutmaya odaklanıyor ama bunun net bir faul olup olmadığından emin değiliz.
Bu pozisyonu buraya almamızın nedeni Bünyamin Gezer'in çelişkili yorumu ve mantığa uymayan bazı olgular. Gezer bu pozisyonun net bir gol pozisyonu olduğunu ve son adam durumunu içerdiğini söyleyip faul kararıyla birlikte kırmızı kart da verilmesi gerektiğini söyledi.
Buradaki çelişki, Gezer'in hem net gol pozisyonu olduğunu söylemesi hem de pozisyonda faul olmadığını söylemesi. Eğer net gol pozisyonu varsa Mertens gol atmaya gitmek yerine neden kendini yere atsın. Mantık, Gezer'in net gol pozisyonu öncülü doğruysa pozisyonun da faul olması gerektiğine işaret ediyor. Mertens'in kendini abartılı bir şekilde yere atması da hakemin faul vermeyeceğini düşünmesinden, sezmesinden kaynaklanıyor olabilir.
Bünyamin Gezer sadece çelişkili yorumlarda bulunmuyor, tutarsız yorumlar da yapıyor. Örneğin Kerem Demirbay'ın Bahadır'a tekme attığı pozisyon ile İcardi'ye İstanbulspor maçında yapılan harekete verilen penaltı kararının olduğu pozsiyon mantıksal olarak birbirinin kopyası ama Gezer'in kararları birbirinin tam tersi.
Kerem arkası dönük ve kaleciyi görmüyor. Kerem ve kaleci topa karşı aynı anda harekete geçiyor. İcardi'nin pozisyonunda da defans oyuncusu arkadan gelen İcardi'yi görmüyor ya da gördüğünde çok geç, her şey saliseler içinde olup bitiyor. Defans oyuncusuyla İcardi bu pozisyonda da topa karşı aynı anda herekete geçiyor. Hatta defans oyuncusu salisele önce başlıyor harekete ama İcardi sonra başlamasına rağmen daha çabuk bitiriyor hamlesini.
Tabii tutarlılık tek başına yeterli bir özellik değil. Tuarlılığın içeriğinin doğru olması daha önemli, çünkü yanlışda da tutarlı olabilir insanlar. Örneğin Tarık Üstün, İcardi'nin penaltı pozisyonunda ve Kerem Demirbay'ın önce kırmızı sonra sarı kart dediği pozisyonlarında tutarlı davranıyor. Mantıksal açıdan birbirinin kopyası olan iki pozisyonu da cezalandırıyor ama bu yanlış bir karar, dolayısıyla Tarık Üstün'ün bu tutarlılığı yanlışta tutarlılık cinsinden bir tutarlılık.
SONUÇ YERİNE
Evet, bir dizi soyut kavram, bir dizi pozisyon inceledik. Masa başındaki hakem yorumcularının bile anlaşamadığını, çelişik kararlar verdiğini gördük. Kötü niyetli ve taraflı hakemlerin olması da bizim zehirli futbol floramızın gerçeği ama çok büyük baskılar altında anlık kararların verildiği hakemlik de zor zenaat gerçekten ve futbol oyununda sık sık dürüst hataların yapılması da kaçınılmaz.
0 notes
gundembuca · 10 months
Text
Buca Belediyesinde Grev Mutlu Sona Erdi
Tumblr media
Buca Belediyesi'nde çalışan ve maaşlarında iyileştirme taleplerinin karşılıksız bırakıldığı gerekçesiyle DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası 5 Nolu Şubesi üyesi işçilerin başlattığı iş bırakma eylemi, anlaşma sağlanması üzerine sona erdi. Olumlu görüşmeler sonuç verdi DİSK Genel İş Sendikası 5 Nolu Şube Başkanı Savaş Aras, yaptığı açıklamada, Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç ile gerçekleştirdikleri görüşmelerin olumlu sonuçlandığını ifade etti. Başkan Aras, yapılan anlaşmaya göre en düşük işçi maaşının 19 bin 600 liraya yükseltildiğini, günlük yemek ücretlerinin 110 liraya, gıda kartı ücretinin ise 1500 liraya çıkarıldığını belirtti. Bu iyileştirmeler sayesinde işçilerin haklarına daha iyi bir şekilde sahip çıkılacağını vurguladı.
Tumblr media
İşçiler görevlerine döndü
Anlaşmanın sağlanmasının ardından işçilerin iş bırakma eylemini sonlandırarak görevlerine döndüğü belirtildi. İşçilerin iş bırakma eylemi sonrası çöplerin toplanmaması nedeniyle ilçenin bazı cadde ve sokaklarında çöp yığınları oluşmuştu. Anlaşmanın sağlanmasıyla birlikte, ilçenin temizlik durumunun hızla normale döneceği ve çöp sorununun çözüme kavuşacağı bekleniyor. Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç Sosyal Medya Hesabından "Emek en yüce değerdir" bunun bilinciyle emekçilerimizi ülkemizdeki ağır ekonomik şartlara ezdirmedik. Ek zam talep görüşmelerini ortak mutabakat ile tamamladık. Belediyemizdeki en düşük işçi geliri bugünden itibaren 21.100 TL olarak belirledik. Şu andan itibaren eylemler sona ermiştir. Bundan sonra daha güçlü, daha büyük bir şevkle #YarınınBucası için çalışmaya devam edeceğiz. Hayırlı, uğurlu olsun... ifadelerini kullanarak grev in sona erdiğini duyurdu. https://www.youtube.com/watch?v=0TxGFNuZItg Read the full article
0 notes
mehmetkali · 11 months
Text
Havacılık kariyerinin zor yönleri
Havacılık kariyerinin zor yönleri
  Havacılık işleri öçok renkli ve heyecan verici olabilirken, bazı olumsuz yönleri de vardır. İşte havacılık kariyerlerinin bazı olumsuz yönleri:
Uzun saatler ve düzensiz çalışma programları: Mühendisler, teknisyenler, pilotlar, kabin memurları ve diğer havacılık profesyonelleri genellikle uzun saatler, hafta sonları ve tatillerde çalışırlar. Ayrıca, vardiya çalışması ve sık değişen programlarla uğraşmak zorunda kalabilirler, bu da tutarlı bir iş-yaşam dengesi sağlamayı zorlaştırır. Her an program değişebilir çünkü havacılık hiç durmadan çalışan bir hizmet setörüdür.
İş güvencesi sorunu: Havacılık endüstrisi ekonomik dalgalanmalara, küresel olaylara ve düzenlemelerdeki değişikliklere son derece duyarlıdır. Havacılık bu tür durumlarda lüks tüketim gibi görülebilir. Bu bazen iş kayıplarına, maaş kesintilerine veya çalışma koşullarında değişikliklere yol açabilir ve bu da iş güvenliğini bu alanda daha az istikrarlı hale getirir. Havacılık dışarıdan çok kazançlı bir sektör gibi görülmektedir, fakat sektörün genelinde dengeli bir kazanım yoktur. Pandemide havacılık durduğunda bazı çalışanlar vasıfsız işlerde bile çalışmak zorunda kalmışlardır.
Fiziksel ve mental stres: Havacılıkta çalışmak fiziksel açıdan zorlayıcı olabilir; ağır bagaj kaldırma, uzun süre ayakta durma ve sınırlı alanlarda çalışma gibi görevleri içerebilir. Ek olarak, havacılık profesyonelleri genellikle yolcuların güvenliğinden sorumludur, bu da zihinsel olarak yorucu olabilir. Sonuç olarak havacılıktaki yapılan eylemler insan hayatına mâl olabilecek sonuçları vardır.
Sağlık riskleri: Kabin ekibi ve pilotlar, zaman içinde sağlıkları üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilecek daha yüksek seviyelerde radyasyona, gürültüye ve hava basıncı değişikliklerine maruz kalabilirler. Uzun mesafeli uçuşlar uyku düzenini bozabilir ve sirkadiyen ritim bozuklukları geliştirme riskini artırabilir. Havacılıkta zamanla yarışılır ve temel öğe can güvenliğidir. O yüzden sorumluluk alanlarında ciddi sorumluluklar doğrultusunda yoğun stress te olmaktadır.
Sınırlı sosyal hayat: Çoğu havacılık işiyle ilişkili düzensiz çalışma saatleri ve sık seyahat, sosyal hayatı ve kişisel ilişkileri sürdürmeyi zorlaştırabilir. Genelde bir araya gelindiğinde dsohbet bir şekilde hep işe gelir.
Eğitim ve sertifikasyon gereksinimleri: Havacılık işleri genellikle kapsamlı eğitim, sertifikalar ve sürekli eğitim gerektirir. Bu, zaman alıcı, pahalı ve rekabetçi olabilir.
Çevresel endişeler: Havacılık endüstrisinin çevre üzerinde önemli bir etkisi vardır, bunlar sera gazı emisyonları ve gürültü kirliliği gibi faktörleri içerir. Çevreye duyarlı olanlar için bu bir endişe kaynağı olabilir.
Rekabet: Havacılık endüstrisi son derece rekabetçidir ve iş arayanlar mevcut pozisyonlar için yoğun rekabetle karşılaşabilirler. Özellikle kariyerlerine yeni başlayanlar için bu stres ve belirsizliğe yol açabilir.
Yüksek maliyetler: Havacılık eğitimi, lisanslar, sertifikalar ve gereken diğer gereksinimler yüksek maliyetli olabilir. Özellikle bağımsız olarak bu maliyetleri karşılamak zorunda olan bireyler için finansal bir zorluk olabilir.
Aşırı çalışma baskısı: Havacılık endüstrisinde çalışanlar, zaman zaman aşırı çalışma baskısı altında olabilirler. Yorgunluk ve stres, hata yapma riskini artırabilir ve bu da işin güvenliğini etkileyebilir.
Uzun süreli seyahat ve jet lag: Pilotlar, kabin ekibi ve diğer havacılık profesyonelleri sık sık uzun mesafeli uçuşlara katılır ve farklı zaman dilimlerine uyum sağlamak zorunda kalırlar. Bu, jet lag denilen uyku düzeni bozukluklarına yol açabilir ve sağlık ve iyi hissetme üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir.
Çalışma koşullarındaki değişiklikler: Havacılık endüstrisi, sürekli olarak teknolojik, operasyonel ve düzenleyici değişikliklere tabidir. Bu da çalışanların sürekli olarak değişen iş koşullarına uyum sağlaması ve sürekli olarak güncel kalması gerektiği anlamına gelir.
Özelleşmiş beceriler: Havacılık sektöründe çalışanlar, özelleşmiş bilgi, beceri ve deneyimlere sahip olabilirler. Havacılık, karmaşık bir alan olduğundan, bu becerilerin diğer sektörlere transfer edilmesi zor olabilir.
Düzenlemeler ve gereksinimler: Havacılık sektörü, sıkı düzenlemelere ve belirli sertifikalara tabidir. Bu sertifikalar ve lisanslar, havacılık dışındaki sektörlerde geçerli olmayabilir veya ek eğitim veya uyum gerektirebilir.
Ağ ve bağlantılar: Havacılık sektöründe çalışanlar genellikle sektör içinde geniş bir ağa sahiptir ve bu ağ, iş fırsatları ve ilerleme açısından önemlidir. Başka bir sektöre geçerken bu ağ ve bağlantılardan yoksun kalmak, iş bulma ve ilerleme sürecini zorlaştırabilir.
Sektöre özgü deneyim: Havacılık sektöründe edinilen deneyim, sadece bu sektörde değerli olabilir ve diğer sektörlerdeki işverenler tarafından aynı şekilde takdir edilmeyebilir. Bu da farklı bir sektöre geçmeyi zorlaştırabilir.
  Bu ek olumsuz yönler, havacılık kariyerlerinin zorluklarını tamamlar. Her birey, kendi kişisel tercihlerine ve hedeflerine göre bu faktörleri değerlendirerek bir havacılık kariyerine adım atmalıdır.
Bir havacılık kariyerinin sunabileceği fırsatlar ve kişisel tatminle karşılaştırıldığında bu olumsuz yanları değerlendirmek önemlidir. Her birey, havacılık kariyerlerinin sunduğu eşsiz fırsatlar için potansiyel dezavantajların buna değip değmeyeceğine karar vermelidir.
  The post Havacılık kariyerinin zor yönleri first appeared on 0 554 1730000 I [email protected] / Güncel Havacılık Haberleri.
source https://www.aeroportist.com/havacilik-kariyerinin-zor-yonleri/
0 notes
antalyamemurlarcom · 1 year
Text
Büro-İş Sendikası 6. Dönem 2.Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi yayımlandı
Tumblr media
Büro-İş Sendikası 6. Dönem 2. Başkanlar Kurulu, 09-10 Haziran 2023 tarihleri arasında Ankara’ da toplanmış ve işbu sonuç bildirgesini hazırlamıştır. Ülkemiz yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde; eğitim, kültür, bilim, hukuk ve ekonomi alanları başta olmak üzere hayatın hemen her alanında dünya sıralamasında çok gerilere düşmüştür. Bu düşüş tarihe not edilecek büyük toplumsal felaketleri de içerisinde barındırmaktadır. Türkiye’de son yaşanan seçim sürecini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Yaklaşık bir yıldır mücadelemize konu olan; anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırı olarak getirilen yüzdelik barajlarla sendikal tekelleşmeye zemin hazırlayan, kamu çalışanlarını devletin ödediği aidat ve ikramiyeler ile hükümetin ve sermayenin kontrolünde olan yandaş ve yancı sendikalara üye olmaya mecbur bırakan yasal düzenlemeler, emek ve demokrasi mücadelesi açısından ne kadar geri bir seviyeye geldiğimizin ispatıdır. Son yıllarda hükümetin sermaye odaklı ve liyakatsiz kadrolar ile uygulamış olduğu ekonomi politikalar sonucu kat be kat derinleşen ekonomik kriz, bu kriz koşullarında yaşam mücadelesi vermeye çalışan emekçiler için sürdürülemez ve tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır. Gelinen nokta itibariyle; asgari ücret civarındaki maaşlar, ek ödemelerin ortadan kaldırılması, iş yükünün sürekli artışı kamu emekçilerini işin içinden çıkamaz hale getirmiştir. Yıllardır ısrarla gerçekleştirdiğimiz eylem ve söylemlerimiz sonucu, haklı taleplerimiz iktidarın çalışma hayatına dair popülist söylemlerine rağmen karşılık bulmaktadır. Seçim kampanyalarına konu edilen maaş zamları, liyakat, sınav sisteminde mülakat uygulamalarının kaldırılması, 3600 ek göstergenin yaygınlaştırılması vb. sıklıkla vurguladığımız taleplerimizdir. Bu talepleri bir lütuf gibi göstermeye çalışanlar, artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan kamu emekçisinin yükselen sesinin farkındadır. Bu sesi silikleştirmek hatta boğmak için hem yangına su serpen birtakım kararlar almakta/alacaklarını vaat etmekte, hem de %2 barajı, geçici görevlendirme, fazla mesai gibi dayatmalarla hayatımızı zorlaştırmaktan geri durmamaktadır. Kamu emekçisinin ülkemizdeki örgütsüz hali kendisini çaresiz hissetmesine ve güçlü olana boyun eğmesine yol açıyor. Büro-İş Sendikası olarak; kamu emekçilerinin örgütlenmesini engelleyecek barajları yıkmak, demokrasi yolculuğumuzda döşenen mayınları temizlemek,  milli gelirden payımızı, refahtan hakkımızı almak için kesintisiz mücadele edeceğimizin bilinmesini isteriz. Büro-İş Sendikası olarak; iktidarın taleplerimizin bir kısmını hayata geçireceğini söylediği ‘vaatlerinin’ sıkı takipçisi olmaya, diğer haklı taleplerimizin de karşılanması için güçlü şekilde mücadele etmeye devam edeceğiz. Büro-İş Sendikası olarak; bir kez daha ilan ediyoruz: Baskılar bizi yıldıramaz! Haklıyız kazanacağız! Kamu emekçilerinin kararlı ve güçlü sesi olan sendikamız hem tarihsel haklılığı hem de mücadelenin yakıcılığının bilinci ile hareket etmektedir. Kazanmaya olan inancımız ve cesaretimizle tamamlamış olduğumuz iki günlük çalışma toplantısında alınan karalar şu şekildedir: 1-  Anayasa Mahkemesinin sendikalara getirilen yüzde iki örgütlülük barajını öncelikli gündem haline getirmesi için kamuoyu oluşturması, 2-      Emekçiler lehine siyaset yapan öznelerle ilişkilerin geliştirilmesi, 3-      Basın yayın alanında özellikli çalışmalar yapılması, 4-      Mücadelemizi büyütecek yaratıcı eylemler ve vurucu sloganların öne çıkarılması, 5-      Üye ve dostlarımızla dayanışmamızı geliştirecek faaliyetlerin sistematik hale getirilmesi, 6-      Kurumsallaşmamızı pekiştirecek raporlama, planlama ve geri bildirimlerin sistematik hale getirilmesi, 7-      Kadın üye, temsilci ve yönetici sayılarının artırılması, 8-      Çalışma komisyonlarının kurulması, 9-      Örgütlenme motivasyonunu artıracak sistematik ara hedeflerin ortaya konulması, 10-    Şehir, bölge, iş yeri bazlı çevrim içi toplantıların planlanması, 11- İşyerlerinde koşulların iyileştirilmesi için sürdürdüğümüz hukuki süreçlerin kamuoyuna sıklıkla paylaşılması, 12-  İşyeri temsilcilerinin donanımını artırmak üzere materyallerin hazırlanması ve eğitim planlamalarının yapılması, 13-    Çanakkale ve Manisa merkezli iki yeni şubenin kurulması, Kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız. Read the full article
0 notes
siberguvenlikwebtr · 1 year
Text
Kodi Veri İhlalini Onayladı
Tumblr media Tumblr media
Kodi Veri İhlalini Onayladı: 400.635 Kullanıcı Kaydı ve Özel Mesaj Çalındı Kodi, açık kaynaklı bir medya oynatıcı yazılım sağlayıcısı olarak hizmet veriyor. Ancak, son zamanlarda yaşanan bir veri ihlali, kullanıcı verilerinin ve özel mesajların MyBB forum veritabanından çalındığını gösterdi. Bilinmeyen bir tehdit aktörü, 400.635 Kodi kullanıcısını içeren veri sızıntısını, artık faaliyet göstermeyen siber suçlar pazarında satışa sunmaya çalıştı. Kodi yetkilileri, MyBB forum yönetim konsoluna yetkisiz erişim sağlandığını doğruladı. MyBB admin günlükleri, bir forum yönetici ekibinin güvenilir ancak şu anda aktif olmayan bir üyesinin hesabının, 16 ve 21 Şubat tarihlerinde kullanıldığını gösterdi. Tehdit aktörleri, bu hesabı kötüye kullanarak yedek veritabanlarını indirdi ve sildi. Var olan gece yedeklemeleri de indirildi. Ancak, hesap şu anda devre dışı bırakılmış durumda. Gece yedekleri, tüm halka açık forum gönderilerini, takım forumu gönderilerini, kullanıcıdan kullanıcıya mesajlaşma sistemi aracılığıyla gönderilen mesajları ve forum kullanıcı adları, e-posta adresleri ve MyBB yazılımı tarafından oluşturulan şifrelemeli şifreleri içeriyordu. Kodi yetkilileri, tehdit aktörlerinin MyBB yazılımını barındıran temel sunucuya yetkisiz erişim sağladığına dair kanıt olmadığını belirtti. Ayrıca, meşru hesap sahibinin yönetici konsolunda kötü amaçlı eylemler yapmadığını vurgulayarak kimlik bilgilerinin çalındığına işaret etti. Tedbir amaçlı, Kodi sahipleri küresel bir şifre sıfırlama işlemi başlattı. Eğer aynı şifre kullanıldıysa, kullanıcıların diğer sitelerdeki şifrelerini değiştirmeleri öneriliyor. Kodi, forumunu kapatmış ve yeni bir sunucu için çalışmaların "birkaç gün" sürebileceğini belirtmiştir. Ayrıca, forumu en son MyBB yazılımının en son sürümüne yeniden dağıtmayı planlamaktadır. Ek güvenlik önlemleri olarak, Kodi MyBB yönetici konsoluna erişimi zorlaştırıyor, yönetici rollerini sınırlandırıyor ve denetim günlüğünü ve yedekleme süreçlerini iyileştiriyor. MyBB Nedir? MyBB (MyBulletinBoard), kullanıcıların internet üzerinde forumlar oluşturmasına ve yönetmesine olanak sağlayan açık kaynak kodlu bir forum yazılımıdır. Bu yazılım, forum sitelerinin oluşturulması ve yönetimi için gerekli olan bir dizi aracı sağlar. Forumlar, kullanıcıların çeşitli konular hakkında fikir alışverişinde bulunabilecekleri ve tartışabilecekleri sanal topluluklardır. MyBB forum veritabanı ise, MyBB yazılımının kullanıldığı bir forum sitesindeki tüm kullanıcı bilgileri, gönderiler, mesajlar ve diğer verilerin depolandığı bir veritabanıdır. Bu veritabanı, kullanıcıların kayıt olduğu ve profil bilgileri, gönderileri, özel mesajları vb. bilgileri içerir. Bu veriler, forum yöneticileri tarafından erişilebilir ve yönetilebilir. Bu veritabanı, forum kullanıcılarının özel bilgilerini de içerebilir, örneğin kullanıcı adları, e-posta adresleri ve şifreler gibi. Bu nedenle, bir forum sitesindeki veritabanına yetkisiz erişim, kullanıcıların kişisel bilgilerinin çalınması veya kötü amaçlı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi gibi ciddi güvenlik risklerine neden olabilir. Read the full article
0 notes
alaettin-53 · 1 year
Text
Aşık aşk tutku
Aşk ve tutkunun farklı yönlerini anlamak
Aşk ve tutku, genellikle birbirinin yerine kullanılan iki farklı kavramdır. Tutkulu aşk, güçlü duygular, fiziksel çekim ve cinsel arzu ile karakterize edilen, diğer kişiyle yoğun bir bir olma hissidir [1]. Aksine, şefkatli aşk bağlılık, saygı, şefkat, sadakat ve duygusal yakınlığı içerir ve tutkulu aşktan daha uzun sürme eğilimindedir [2]. Sağlıklı ve tatmin edici bir ilişki geliştirmek için bu iki aşk türü arasındaki farkları anlamak önemlidir.
Aşk ve tutku, bir ilişkinin başarısında çok önemli roller oynar. Tutkulu aşk, iki insanı bir araya getiren ilk kıvılcımı sağlarken, şefkatli aşk zamanla ilişkiyi sürdürür. Ancak, sağlıklı bir ilişki sürdürmek için bu iki tür sevgiyi dengelemek önemlidir. Merhametsiz çok fazla tutku, duygusal yakınlığın eksikliğine yol açarken, tutkusuz çok fazla şefkat, bir ilişkinin durgunlaşmasına neden olabilir [3]. Bu nedenle, bir ilişkide bir denge bulmak ve her iki tür sevgiyi geliştirmek önemlidir.
Uzun vadeli bir ilişkide tutkuyu sürdürmek zor olabilir ama imkansız değil. Kıvılcımı canlı tutmak çaba ve kasıtlı eylemler gerektirir [4]. Çiftler birlikte yeni şeyler deneyebilir, fiziksel yakınlığa öncelik verebilir ve ihtiyaçları ve arzuları hakkında açık ve dürüst bir şekilde iletişim kurabilir [5]. Ek olarak, tutkunun zamanla alçalabileceğini ve akabileceğini kabul etmek önemlidir, ancak bu, aşkın solduğu anlamına gelmez. Çiftler, yıllarca bir ilişkiyi sürdürebilecek olan şefkatli aşk yoluyla derin ve anlamlı bir bağ kurabilirler [6].
0 notes
isvicreninsesi · 1 year
Text
İşyerindeki şiddet ve tacize Kantonlar Konseyi karar verecek
Tumblr media
CENEVRE- Merkezi Cenevre’de bulunan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) şiddet ve tacize ilişkin 190 sayılı Sözleşmesi, kurumun yüzüncü yıldönümü vesilesiyle 2019 yılında kabul edilmiş, aralarında İspanya, Yunanistan ve İngiltere’nin de bulunduğu 24 ülke tarafından hâlihazırda onaylanmıştır. İsviçre’de ise onaylanması parlamento prosedürüne tabidir. 18 Mayıs 2022 tarihinde Federal Konsey, seçilmiş temsilcilere bu onayın lehinde bir mesaj gönderilmesini kabul etmişti. Hükümete göre, çalışma yaşamında şiddet ve tacizi yasaklayan ve mağdurlara yönelik önleme ve yardım tedbirlerini öngören bu sözleşme, “onurlu çalışmaya yönelik daha tutarlı ve birleşik bir küresel taahhüde olanak tanıyan” çerçeve koşullar sunmaktadır. Sözleşme, 190 sayılı Sözleşme’nin işyerinde şiddet ve tacize ilişkin daha önce mevcut olmayan uluslararası bir tanım getirdiğini vurgulamaktadır. Ayrıca, İsviçre mevzuatının hâlihazırda şiddet ve tacizden uzak bir şekilde çalışma hakkını içerdiğine ve yüksek düzeyde etkili bir koruma sağladığına işaret etmektedir. Bu nedenle, onaylama durumunda kanun veya yönetmelikte herhangi bir değişiklik yapılması gerekmemektedir. İdare, işçi sendikaları (USS/SGB ve Travail.Suisse) ve işveren temsilcilerinden (İsviçre İşverenler Birliği ve Usam) oluşan Üçlü ILO İşleri Komisyonunun görüşüne başvurulmuş ve hem işçi hem de işveren temsilcileri onaylamayı kabul etmişti. Ama sonra tiyatro başladı. Sonbahar oturumunda Kantonlar Konseyi, olağan istişarelerin yapılmamış olması, Sözleşme’nin şartlarının çok muğlak olması ve sonradan değiştirilme riskinin bulunması gerekçeleriyle 20’ye karşı 24 oyla onaylama işlemine devam edilmemesine karar verdi. Ulusal Meclis Aralık ayında bu durumu düzeltti ve çoğunluğu SVP’den olmak üzere 49’a karşı 124 oyla yasayı onayladı. Konu şimdi, muhtemelen bahar oturumunda onaylamanın kaderine karar verecek olan senatörlere geri dönüyor. İsviçre İşverenler Sendikası’nın uluslararası ilişkiler başkanı Marco Taddei “Dünyada ilk kez bir ülke 190 sayılı Sözleşmeyi onaylamayı reddetmiş olacak. İşyerinde şiddet ve tacizi ortadan kaldırmayı amaçlayan ve üstelik yasalarımızda herhangi bir uyarlama gerektirmeyen bu metne karşı çıkmak anlaşılmaz olacaktır ve ILO’nun ev sahibi ülkesi olan İsviçre’nin imajına büyük zarar verecektir” diyerek tepki gösterdi. İŞVERENLER ONAYLAMAYI KABUL EDİYOR Marco Taddei  “Böyle bir konvansiyonu reddetmek İsviçre’nin imajına zarar verecektir. Eğer Devletler Konseyi hayır derse, çok geç olacak…” diyerek, İsviçre’nin sekizi “temel” olmak üzere 62 ILO sözleşmesini onayladığını hatırlattı. Görüntünün ötesinde, işveren örgütleri ancak güvenceler elde ettikten sonra onayı kabul ettiler. “Federal Konsey’in mesajının ilk versiyonu bizi tatmin etmedi. Uygulama kapsamına ilişkin unsurlar çok geniş tutulmuştur. Ev ve işyeri arasındaki yolculukların yanı sıra tele-çalışma ve işle ilgili seyahatleri de kapsar. İşverenler olarak, iş ilişkisi dışında gerçekleşen eylemler için sorumluluk kabul edemeyiz; örneğin trende şiddet veya komşunun ev ofisindeki bir kişiye yönelik tacizi gibi. Seco ile görüştük, uzmanlara danıştık ve mesaj değiştirildi. Sözleşme’nin 9. Maddesine göre, ulusal özelliklere göre esneklik hükümleri bulunmaktadır. Mevcut mesaj bu durumlar hakkında oldukça açıktır. Sözleşme işveren için herhangi bir ek yükümlülük getirmemektedir ve İsviçre hukuku bunu garanti etmektedir, dolayısıyla onaylamayı kabul ediyoruz” diyerek kararlarının esas gerekçelerini açıkladı. Marco Taddei ayrıca ILO sözleşmelerinin değiştirilemeyecek statik metinler olduğuna işaret ederek Kantonlar Konseyi’nde dile getirilen endişeleri hafifletti. İstişare prosedürü ise kurallara uygun olarak yürütüldü: “Olağan prosedür ILO sözleşmeleri için geçerli değildir. Sadece sosyal tarafların yer aldığı üçlü komiteye danışılır. İşveren sekreteri bu nedenle senatörleri, hâlihazırda işyerinde şiddet ve tacizle mücadeleye izin veren İsviçre mevzuatı üzerinde hiçbir etkisi olmayacak olsa bile, onaylamayı kabul etmeye davet ediyor. Bu bir imaj ve tutarlılık meselesidir zira İsviçre, 2019 yılında da ILO’nun insanı merkeze alan bir gelecek olan çalışmanın geleceğine ilişkin Yüzüncü Yıl Bildirgesine bağlı kalacağını taahhüt etmiştir. İŞYERİNDE ŞİDDET VE TACİZ HER BEŞ KİŞİDEN BİRİNİ ETKİLİYOR Uluslararası bir araştırmaya göre, İster fiziksel, ister psikolojik veya cinsel olsun, işyerinde şiddet ve taciz dünya çapında yaygındır ve işyerindeki her beş kişiden birini etkilemektedir. Bu bulgu, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Lloyd’s Register Vakfı ve Gallup anket şirketi tarafından ortaklaşa yürütülen ve geçen ay yayınlanan türünün ilk örneği olan büyük bir araştırmanın sonucudur. Anket 2021 yılında 121 ülkede 15 yaş ve üzeri 75.000 çalışan arasında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, nüfusun ,8’i, yani 743 milyon kişi, kariyerleri boyunca en az bir kez bu tür bir istismarın mağduru olmuştur. Bu kişilerin ancak yarısından biraz fazlası yaşadıkları hakkında tanıklık etme cesaretini göstermiştir. Genellikle gayri resmi veya resmi kanallardan ziyade arkadaşlarına veya akrabalarına başvurmuşlardır. “Çok sayıda faktör ve engel, mağdurları iş yerinde şiddet ve tacizi bildirmekten alıkoyabiliyor. Anket ortakları tarafından yapılan ortak basın açıklamasında, “Zaman kaybı” ve “kişinin itibarından korkması”, katılımcıların yaşadıkları hakkında konuşmamak için en sık gösterdikleri nedenler arasında yer alıyor” denildi. Rapor daha ayrıntılı olarak, çalışanların ,9’unun psikolojik şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır – vakaların çoğunluğu. Her on çalışandan biri fiziksel saldırıya uğramıştır ve erkekler kadınlara kıyasla bu durumu daha sık bildirmektedir. İşyerinde şiddet ve cinsel taciz, çalışan her on beş kişiden birini (%6,3 veya 205 milyon kişi) etkilemiştir. KADINLAR VE GÖÇMENLER ÖZELLİKLE ETKİLENİYOR Farklı şiddet türlerinden en çok etkilenen gruplar arasında gençler, göçmen işçiler ve erkek/kadın çalışanlar yer almaktadır. Araştırmanın yazarları, “Genç kadınların cinsel şiddet ve taciz mağduru olma olasılığı genç erkeklere göre iki kat daha fazladır ve göçmen kadınların bunu bildirme olasılığı diğer kadınlara göre iki kat daha fazladır” diyor. Hayatlarının bir noktasında cinsiyet, engellilik, milliyet ve/veya etnik köken, ten rengi veya din temelli ayrımcılığa maruz kalmış kişiler arasında da istismar riski daha yüksektir. ILO’nun Yönetişim, Haklar ve Diyalogdan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Manuela Tomei, “Rapor bize çalışma yaşamında şiddet ve tacizi sona erdirmek için önümüzdeki görevin büyüklüğünü gösteriyor” diyerek, bu sorunla mücadeleye ilişkin 190 sayılı ILO Sözleşmesinin onaylanması ve uygulanması için sahada hızla harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Anket ayrıca düzenli veri toplama, soruna ilişkin farkındalığın artırılması, önleme ve vaka yönetimi mekanizmalarının genişletilmesi ve mağdurlara etkili destek sağlanması gibi bir dizi tavsiye içermektedir. (Arkadaş) Read the full article
0 notes
veganlogicdinamo · 1 year
Text
Şİİ ŞERİATIYLA YÖNETİLEN BİR ÜLKEDE ÖRTÜNME ZORUNLULUĞU KALDIRILIR MI?
İran’da ambargoya ek olarak Batı’dan gelen yaptırımların artması nedeniyle, bu konuda geri adım atılıyormuş izlenimi verilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. İrşad Devriyeleri, sokaklarda daha az görülürken arka arkaya yapılan bu açıklamalarla insanların aklı karıştırılmaya çalışılıyor.
Gerçek şu ki 1979’daki İslam devriminden beri Şii şeriatıyla yönetilen bir ülke İran. Anayasalarının değiştirilmez maddelerinden biri bu. Kadınlara örtünmenin zorunlu olmaktan çıkarılması için yasal değişiklik yapılması gerek.
CEZALAR ARTIRILACAK
Bu konu tartışılırken İran Meclisi Rafsancan Milletvekili Hüseyin Celali, dikkat çekici bir açıklama yaparak Muntazeri’yi yalanladı. Hicap örtüsünün kuralının neden kaldırılamayacağını anlatırken de şu cümleleri kurdu:
“İsyan hareketi kontrol altına alındı. Fakat isyancılar bu sefer de başka bir uygulamaya geçtiler. Destekçilerine ‘Gidin örtünüzü açın ki hedefimize ulaşalım’ diyorlar. Bu eylemler sokak gösterilerinden daha tehlikesiz değil. Başörtüsü zorunluluğuna uymamanın cezasını artıracağız. Bu kuraldan vazgeçmemiz mümkün değil. Bundan vazgeçmemiz İslam cumhuriyetinden vazgeçmemiz anlamına gelir.”
Hanmuhammedi, cezaların nasıl artırılacağına dair ipuçları da verdi. Zorunlu örtünme uygulaması, “daha modern yöntemlerle teknolojiden de faydalanılarak” devam edecekmiş. Önce hicap kuralına uymayan kadınların telefonlarına mesaj gönderilecekmiş, o da yetmezse ihtar verilecekmiş, üçüncü aşamada banka hesapları kapatılabilecekmiş!
Demek ki temel haklardan yoksun bırakmaya kadar varan uygulamalar gündemde...
ASIL ÇÖZÜM LAİKLİK
Hatırlarsanız, İran’da bir grup yazılımcı, altı yıl önce rejimin kurallarına aykırı giyinen gençleri, ahlak polisine karşı uyaran bir akıllı telefon uygulaması geliştirmişti. Gershad adlı bu uygulama ile, ahlak polislerinin yerini birbirine konum bildirerek duyuruyorlardı.
Ancak iş banka hesaplarını kapatma aşamasına gelirse nasıl bir kaçış yolu bulunacak belli değil.
Ne kadar geçici çözüm bulursanız bulun, şeriatla yönetilen İslam cumhuriyetlerinde kadınlar türlü yollarla cendereye alınıyor.
Erkek tek seferde nafaka ödeyerek istediği zaman eşini boşayabilirken kadın bunu yapamıyor. Kadın, kocasından şiddet görüyorsa bile bunu kanıtlamak zorunda. Boşandılar diyelim, yedi yaşından büyük çocuğunun velayetini, babayasada belirtilen ağır kusurlara sahip değilse alamıyor. Kadınlar, babalarının ya da kocalarının izni olmadan pasaport çıkartamıyor, erkek kardeşleriyle mirastan eşit pay alamıyor, yargıç olamıyor, cinayet davalarında tanıklıkları kabul edilmiyor, diğer davalarda bir kadının sözü erkek tanığın sözünün yarısının değerinde sayılıyor.
İşte bu nedenle tek çözüm laiklik, demokrasinin de ön koşulu olan laiklik, Türkiye Cumhuriyeti anayasasının değiştirilmesi teklif bile edilemez 2. maddesinde yer alan laiklik!
Ne ironidir ki aynı anda Türkiye’de iktidar ve ana muhalefet, türban her yere yayılmışken hatta laikliğe aykırı olarak yargı, Emniyet ve TSK’de bile kullanılırken, siyasal İslamın simgesi olan türbana anayasal güvence sağlanması için adeta yarışıyor.
1 note · View note
kppcomofficial · 2 years
Text
Coinbase, Yoğunlaşan Kripto Kışı Nedeniyle 60 Kişiyi Görevden Aldı!
FTX'in çöküşü ve kripto piyasasının ardı ardına çöküşü Coinbase'de ek işten çıkarmaları tetikledi. ABD merkezli kripto para borsası Coinbase'in, FTX efsanesini ve piyasanın ardışık düşüşünü takiben ekibini 60 kişi azalttığı bildirildi. Finans Direktörü Alesia Haas, kargaşanın gelecekte derinleşmesi durumunda şirketin daha fazla kişiyi işten çıkarabileceğini söyledi. - Son kapsama göre, en büyük kripto platformlarından biri olan Coinbase, dijital varlık sektöründeki mevcut krizin bir sonucu olarak 60 personelini işten çıkardı. - CFO Alesia Haas, değişiklikleri zorlu zamanlarda maliyetleri düşürmeyi amaçlayan “cerrahi” eylemler olarak nitelendirdi. "Daha fazla gelir düşüşü olacağını görürsek ve bunun önceden planladığımız senaryoların ötesinde etki edeceğine inanırsak, daha fazla maliyet tasarrufu önlemi almamız gerekecek" diye ekledi. - Coinbase, toplam işgücünü oranında azalttığı Haziran ayında işten çıkarma çılgınlığını başlattı. CEO Brian Armstrong, ekonominin on yıldan fazla bir süredir devam eden finansal patlamanın ardından resesyona girdiğini ve bu nedenle firmanın giderlerini yeniden düzenlediğini öne sürdü. - CryptoCom, Gemini, Bybit, Huobi ve daha fazlası dahil olmak üzere diğer bazı borsalar son birkaç ay içinde bu tür önlemler aldı. - 2022'nin büyük bir bölümünde hüküm süren kripto kışı, geçen hafta Bitcoin 21.500 dolar civarında işlem görürken, piyasa değeri 1 milyar doların üzerindeyken tutuşunu gevşetmiş gibi görünüyordu. - Ancak, FTX'in bu haftaki çöküşü, yeni bir boğa koşusunun başlamasının yakın olduğuna dair umutları buharlaştırdı. Kripto piyasa değeri bir noktada 850 milyar doların altına düştü ve Bitcoin iki yılın en düşük seviyesi olan yaklaşık 15.500 dolara düştü. Kripto Para Borsası Binance’de hesap açmak için tıklayın! Tüm gelişmeleri anlık almak ister misiniz? >>> Hemen Telegram, Instagram, Twitter hesaplarımızı takip ederek bildirimleri açın, gelişmelerden ilk siz haberdar olun! Not: Bu sitede yazılan makale içerikleri tamamen yorum ve analize dayalıdır. Hiç bir şekilde yatırım tavsiyesi değildir. Read the full article
0 notes
bimomak · 4 years
Text
Giyim Mağazası Programı ile Barkodlu Satış
New Post has been published on https://www.nar10.com/giyim-magazasi-programi-barkodlu-satis/
Giyim Mağazası Programı ile Barkodlu Satış
Tumblr media Tumblr media
Giyim mağazası programı raporlama bir mağazanın ve firma için gelecek planı yaparken, ürün satışı ve ürün satışından elde edilen kar ve ürünlerin satış ortalamaları hakkında temel bilgileri içerir. Bu da küçük işletmeler için hem önemli hem de mağazanın geleceğinin çok daha parlak olması adına gerekli olan bir faktördür. İşiniz her geçen gün büyüdüğünde ay sonunda raporların sizin işletmenizin eksiklerinizi görmeniz. Bu eksikliklere uygun şekilde adım atarak büyütmeniz konusunda büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Profesyonel şekilde destek ve çözüm imkanı sunan raporlama ile sizler de artık mağaza içinde ürünlerinizin akıbetini kontrol edebileceksiniz.
Tekstil Programı
Küçük işletmeler için giyim mağazası programı aylık, günlük, haftalık ve yıllık gibi detaylı şekilde satışları raporlama imkanı sunar. Bunların yanı sıra belli bir veri kümesini sınıflandırmak ve bu sınıflandırmaları çıktı olarak kaydederek üzerinde detaylı analizler yapmak için kolaylık sağlar. Temelde raporlama firmanın akıbetini kontrol etmek. Ürünlerin satışları hakkında detaylı bilgiyi edinmek için gereklidir. Raporlar aslında firmanın akıbetini ortaya koyan, başarılı ya da başarısız satış stratejilerini doğrudan açığa çıkaran bir unsurdur.
Bu yüzden uygulamanın temelinde doğrudan raporlama üzerine kurulu olması büyük bir kolaylık sunmaktadır. Satış rakamları ve raporlamanın dışında diğer finansal veriler de sizin işletmeniz için büyük bir öneme sahiptir. Satış rakamlarını arttırmaya çalışırken diğer yandan bu veriler ve raporlar sizlere büyük bir kolaylık sunacağı için temelde bir barkod yazılımı çok daha fazlasına sahip olabileceksiniz. İşletmenizin geleceğini bu verilere göre formüle etmek. Daha başarılı olmak ve rakiplerinizi geride bırakmak için temel bu verilerden faydalanmak sizlere büyük kolaylıklar ve profesyonellik katacaktır.
Butik Programının Avantajları
Farklı ürün gamlarını tek bir raporlama sistemi ve sistem üzerinden görmek küçük işletmeler için büyük kolaylık kazandıracaktır. Temelde işe ilk girdiğinizde ve mağazayı açtığınızda ürün gamınız çok fazla olmayabilir. Bu durumu avantaja çevirerek giyim mağazası programını ürün gamı az iken entegre ederek önceden çalıştırmak her zaman büyük kolaylıkları beraberinde getirecektir. Bu süreçten sonra sadece odaklanmanız gereken faktör mağaza verilerini kontrol ederek hangi üründen çok satıldığını hangi ürünün çok daha az şekilde satıldığı gibi bilgileri inceleyerek mağaza satışlarını arttırmaya yönelik eylemler yapılabilir.
Çok fazla şubesi olan mağazalar için uygun bir program olan narbarkod sistemleri tek bir cihaz üzerinden tüm mağazalarınızı, şubelerinizi online olarak takip edebilme hangi mağazada hangi ürünün satışının yapıldığını görebilme gibi kolaylıkları sizlere sunmaktadır. İster tek şubede offline isterseniz çok şubeli sistemlerde ise online olarak yazılımın bu ek özelliklerinden faydalanarak çok kolay şekilde ürünleri yönetebilirsiniz. Mağaza personelleri için büyük kolaylıkları beraberinde getiren bu sistem aynı zamanda hem personel hem de yöneticiler için çok daha verimli. Konforlu bir çalışma alanı yaratacak bu durum ise mağazadaki satışların artmasında büyük katkı sağlayacaktır. Satış rakamlarını arttırmak için mağaza sistemleri ile tanışın.
0 notes
nar10bilisim · 4 years
Text
Giyim Mağazası Programı ile Barkodlu Satış
New Post has been published on https://www.nar10.com/giyim-magazasi-programi-barkodlu-satis/
Giyim Mağazası Programı ile Barkodlu Satış
Tumblr media Tumblr media
Giyim mağazası programı raporlama bir mağazanın ve firma için gelecek planı yaparken, ürün satışı ve ürün satışından elde edilen kar ve ürünlerin satış ortalamaları hakkında temel bilgileri içerir. Bu da küçük işletmeler için hem önemli hem de mağazanın geleceğinin çok daha parlak olması adına gerekli olan bir faktördür. İşiniz her geçen gün büyüdüğünde ay sonunda raporların sizin işletmenizin eksiklerinizi görmeniz. Bu eksikliklere uygun şekilde adım atarak büyütmeniz konusunda büyük bir kolaylık sağlayacaktır. Profesyonel şekilde destek ve çözüm imkanı sunan raporlama ile sizler de artık mağaza içinde ürünlerinizin akıbetini kontrol edebileceksiniz.
Tekstil Programı
Küçük işletmeler için giyim mağazası programı aylık, günlük, haftalık ve yıllık gibi detaylı şekilde satışları raporlama imkanı sunar. Bunların yanı sıra belli bir veri kümesini sınıflandırmak ve bu sınıflandırmaları çıktı olarak kaydederek üzerinde detaylı analizler yapmak için kolaylık sağlar. Temelde raporlama firmanın akıbetini kontrol etmek. Ürünlerin satışları hakkında detaylı bilgiyi edinmek için gereklidir. Raporlar aslında firmanın akıbetini ortaya koyan, başarılı ya da başarısız satış stratejilerini doğrudan açığa çıkaran bir unsurdur.
Bu yüzden uygulamanın temelinde doğrudan raporlama üzerine kurulu olması büyük bir kolaylık sunmaktadır. Satış rakamları ve raporlamanın dışında diğer finansal veriler de sizin işletmeniz için büyük bir öneme sahiptir. Satış rakamlarını arttırmaya çalışırken diğer yandan bu veriler ve raporlar sizlere büyük bir kolaylık sunacağı için temelde bir barkod yazılımı çok daha fazlasına sahip olabileceksiniz. İşletmenizin geleceğini bu verilere göre formüle etmek. Daha başarılı olmak ve rakiplerinizi geride bırakmak için temel bu verilerden faydalanmak sizlere büyük kolaylıklar ve profesyonellik katacaktır.
Butik Programının Avantajları
Farklı ürün gamlarını tek bir raporlama sistemi ve sistem üzerinden görmek küçük işletmeler için büyük kolaylık kazandıracaktır. Temelde işe ilk girdiğinizde ve mağazayı açtığınızda ürün gamınız çok fazla olmayabilir. Bu durumu avantaja çevirerek giyim mağazası programını ürün gamı az iken entegre ederek önceden çalıştırmak her zaman büyük kolaylıkları beraberinde getirecektir. Bu süreçten sonra sadece odaklanmanız gereken faktör mağaza verilerini kontrol ederek hangi üründen çok satıldığını hangi ürünün çok daha az şekilde satıldığı gibi bilgileri inceleyerek mağaza satışlarını arttırmaya yönelik eylemler yapılabilir.
Çok fazla şubesi olan mağazalar için uygun bir program olan narbarkod sistemleri tek bir cihaz üzerinden tüm mağazalarınızı, şubelerinizi online olarak takip edebilme hangi mağazada hangi ürünün satışının yapıldığını görebilme gibi kolaylıkları sizlere sunmaktadır. İster tek şubede offline isterseniz çok şubeli sistemlerde ise online olarak yazılımın bu ek özelliklerinden faydalanarak çok kolay şekilde ürünleri yönetebilirsiniz. Mağaza personelleri için büyük kolaylıkları beraberinde getiren bu sistem aynı zamanda hem personel hem de yöneticiler için çok daha verimli. Konforlu bir çalışma alanı yaratacak bu durum ise mağazadaki satışların artmasında büyük katkı sağlayacaktır. Satış rakamlarını arttırmak için mağaza sistemleri ile tanışın.
0 notes
gundembuca · 10 months
Text
Buca Belediyesi işçileri ek zam talebiyle iş bıraktı
Tumblr media
 Buca’da Belediye işçileri açlık sınırı düzeyindeki ücretlerinin arttırılması talebine karşı duyarsız kalan Buca Belediyesi yönetimini uyarmak için bugün iş bıraktı. İşçiler ücretlerinin her ay gecikmeyle yatırıldığını, haziranda ödenmesi gereken gıda yardımının ise halen ödenmediğini belirtti. Sabah saatlerinde belediye önünde toplanan DİSK/Genel-İş İzmir 5 No’lu Şube üyesi işçiler, belediye binası önüne “Geçinemiyoruz” pankartı astı. “İş ekmek yoksa hizmette yok”, “İnsanca yaşamak istiyoruz”, “Buca işçisi köle değildir”, “Birleşen işçiler asla yenilmez” sloganları atan işçiler, iş bırakma eylemini belediye başkanı taleplerini kabul edinceye kadar sürdüreceklerini ifade etti. Eylemde konuşan Genel-İş İzmir 5 No’lu Şube Başkanı Savaş Aras, önceki haftalarda basın açıklaması ve çeşitli eylemler yaptıklarını belirterek, “Buca halkı duysun. Buca işçisi maaşını alamadı. Geçen aydan ve bu aydan kalma gıda kartını alamadı. Ek protokol talebinden cevap gelmiyor. İnsanca yaşamak isteğine yanıt bulamıyor. Buradan haykırıyoruz, ücretleri güncelle, masaya tekrar gel diyoruz. Eğer ücretleri güncellemezsen, masaya gelmezsen Buca işçisi üretimden gelen gücünü kullanarak iş bırakmaya devam edecektir” dedi. Read the full article
0 notes
icgudusel · 5 years
Photo
Tumblr media
Eylem, (en az) iki oyuncunun dahil olduğu bir şey. Tekil değil, kurgusal bile olsa değil. Burada bir kavram devreye giriyor. Arz-talep. Talep gücüne dair bir tespit yapmak istiyorum. Gelişim yıllarıyla beraber bireyin kendisini  farketmeye başladığı bir durum bu. Rağbet gören, istenen bireylerin tutumları ve davranışları ile görece daha az farkedilen, silikliğe kadar derecelendirilebilecek skalalardaki bireylerin farklı oldukları; misal fiziksel handikaplı ya da dışa dönük olamayan bireyler talep oluşturmak adına tavizler verip ek eylemler üretirler ve kendilerine gösterilecek olası ilgileri daha büyütürler. Kibir göstermezler, muhataplarına odaklıdırlar. Handikap saydıklarını kendilerine unutturan eşler, sevgililer ya da partnerler onlar tarafından adeta kutsanır.
36 notes · View notes