Tumgik
#ekmek kavgası
fatomahperi · 5 months
Text
Tumblr media
Ekmekle doydu karnım
Ekmekle avutuldum
Ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan,
Kuzu kızartması da
Önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim
Ekmek kavgası...
Alıntı
Tumblr media
34 notes · View notes
eylem-er · 8 months
Text
Ekmekle doydu karnım
Ekmekle avutuldum
Ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan,
Kuzu kızartması da
Önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim
Ekmek kavgası.
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Tumblr media
28 notes · View notes
anestezist-bey · 9 months
Text
"Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil, iki oda bir salonlu..."
Ekmek Kavgası, Orhan Kemal
34 notes · View notes
yasamsallik · 1 year
Text
Ben işçi çocuğuyum evladım demiryolu atölyesi işçilerinden emekli Şükrü'nün oğluyum.
Ekmekle doydu karnım
Ekmekle avutuldum
Ekmekle korkutuldum
Sen sofraya havyar da Koysan kuzu kızartması da
Önce ekmeğe varır elim
Çilemin adı benim
Ekmek kavgası
Hiçbir şey istemedim şu dünyadan kendim için ne köşk ne araba ne para tükürmüşsem içine senin tapındığın o sıfatların, satıyorsam emeğimi yok pahasına
Ben işçi çocuğuyum evladım benim davam başka dava.
Hasan Hüseyin Korkmazgil
Tumblr media
45 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
Ekmekle doydu karnım.
Ekmekle avutuldum,
ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan, kuzu kızartması da
önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim,
ekmek kavgası.
4 notes · View notes
aylakbilgin · 1 year
Text
Bize yakın bi bölgede samsunlu bi abı vardı.yenge ıle beraber senelerdır ışlettıklerı küçük dükkanlarında ekmek kavgası veriyordu. Samsunlu abi karadenızlı olmanın verdigi az bi hırçınlık dısında oldukça düzgün kımselere bulaşmayan işinde gücünde orta yaşlı bi adamdı. Dükkanı yedi sekiz çakal basmış.
Dükkanını yedi-sekiz adam basmış.her tarafı kırıp dökmeye başlamışlar. Adam can korkusuna hiçbir şey yapmamış. Gözü dönmüş sekiz kişiye ne yapacak. Bu sırada çakallar da bakmışlar karşılık yok,ne buldularsa dagıtmışlar. Birkaç tanesi de yengenın baş örtüsünü falan çekip kadıncagızın kafasından aşagı ketçap.mayonez dökmüşler.
Bizim samsunlu abinin kafa orada dönmüş,gözü kararmış tabı. Cips kızartılan yagın altını sonuna kadar açmış. Yag iyıce kızınca bır fincanı daldırarak kızgın yagı basmıs dükkanını dagıtanların neresıne gelırse. Birkaç tanesı kaçmış ama altı kışi cok kötü yanmış.bunlar sinek gibi yerde çırpınırken bir sopa geçirmis elıne,altı kışınin bi güzel kafasını,kolunu kırmış. Ambulanslarla taşımışlar itlerı. Samsunlu abi hapse gırdı,dükkan falan kapandı
7 notes · View notes
erenist · 2 years
Text
Hiçbir zaman plaza insanı olamıcam ben yaa.
Kimi yemeğini evden getirmiş mikro dalgada ısıtıyor, kimi sağlıklı bowl mowl yapmış, kimisi mutfakta yeşil bitkili salata hazırlıyor ben de pideciyle 1,5 porsiyon etli ekmek yanına da 4-5 fındık lahmacun koysanız ne güzel olur kavgası veriyorum..
8 notes · View notes
hamitbydo13 · 2 years
Text
Tumblr media
Ekmek kavgası
2 notes · View notes
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
İstanbul İle Konuştum Bu Gün
✍🏻 Ercan Şimşek, 18 Ocak 2019
https://www.gundemarsivi.com/istanbul-ile-konustum-bu-gun/
REĞİMİ BULDUĞUM YERDEYDİM… Güneşi hiç bu kadar ürkek görmedim. Yavaşça bakınıp etrafına kafasını kaldırırken bir duvarın arkasına saklanıp çevreyi kontrol eden yaramaz çocuklar gibiydi. “Kimse yok mu?” dercesine bir bakış fırlattı. Beni görünce sevinmiş olacak ki hızla yükselip, tüm sıcaklığı ile okşadı yüzümü. Kaçan bir şeyleri yakalama telaşındaki Martılar, günün ışıklarını yansıtan balık sürülerine doğru çığlık çığlığa dalışa geçtiler suya. Ve ben bu sabah böyle başladım güne.
Garsonun havada sallayıp, farkında olmadan biraz daha soğutmaya çalıştığı çay bardağı, gökyüzünden iniş yapan yaprak edasıyla konarken masama başka bir dünyada başka biriydim sanki. İçimdeki tüm pozitif enerjiyi ve yaşama olan aşkımı hisseden sokak köpekleri oturmak için müsaade bile istemeden uzandılar yanıma. Fark edince hemen koşuşturup selam veren, aynı duyguları paylaştığını kuyruk sallamaları onaylayan bu misafirlerimle paylaştım elimdeki sıcacık simidi. Simit bitti ama, onlar yanıma uzanıp kaldılar öylece. Bir gazete alıp oyalanmak geçtiyse de aklımdan çok çabuk vazgeçtim bu düşünceden. Artık kötü haberleri okumaktan bıkmıştım. Aynı şeyleri tekrar okuyarak can sıkıntısı yaşamaktansa önümde küçük dalgalarıyla ışık oyunları yapan boğazın sularına döndüm. Onun derinliklerinde neler olduğunu düşünmek istedim, O düşüncelerin içerisine daldıkça aslında kendi derinlerime dalıyordum sanki.
Balıkçı motorlarının gürültülü yol alışları ile irkildim. Herkesin yaşam veya ekmek kavgası diye tanımladığı koşuşturmaca saatleri başlamıştı artık. Çok ani oldu. Yolların kalabalıklaşması, durakların dolması ve boğaz trafiğindeki yoğunluk. Bir yerlere yetişmek bir kavganın içerisinde olma zorunluluğum yoktu. Yeteri kadar koşmuştum zaten. Bu manzara karşısında kendimi, önce şanslı hissettim sonra burkuldum. Bu sabah hissettiklerimi hissetmeden, gördüklerimi görmeden düşünmeden deli gibi koşmuştum. Kendimi hep birilerine karşı sorumlu bir şeylere mecbur hissederek içinde yaşadığım güzellikleri görmeden koşmuştum. Bir arkadaşımın acısına, bir dostun düğününe, hastalığa, göz yaşına, doğum gününe, kutlama partilerine, iş toplantılarına derken hep koşmuştum. Ağaran saçlarım (epeyce de dökülen) ve yüzüme vuran kırışık dalgalar bu maratonun eseriydi. İstanbul’dan bahsediyorum; sanki evimdeki koşu bandı gibi. Zamanımı çalan İstanbul.
İstanbul’u zaman ya da yaşam hırsızı olarak tanımlayıp kendimi yanıltmışım oysa. Benim gibi yaşayan ve düşünen insanların hınçla saldırdığı toprakları, ormanları ve kirlettiği boğazı ile yıpranmış ta olsa kendisini görebilenler için dünyanın en büyük sanat okulu sevdaların en büyük coğrafyası imiş meğerse. Bakmakla görmek arasındaki farkı anlamak isteyenler Güneş doğmadan inip sahile, martılarla birlikte vakit geçirip, bir bardak çayın sıcaklığında yaşaya bilselerdi eğer, bu farkı hissedeceklerdi yüreklerinde.
Evet bu sabah hepinize yalvarıyorum. Duraklarda otobüs ve dolmuş levhalarına odaklanmış, kolundaki saate takılı kalmış gözlerinizi, ellerinizden düşmeyen telefonlarla kulaklarınızda duyduğunuz metalik sesleri bir anlıkta olsa bırakın. Görün bu şehri. Binlerce yıl önce yaşayan insanların onlarca yıl emek verip süslediği binaları, eskilerde kalmış ruhu dopdolu mekanlardaki havayı, dans eden ışıkları ile akıp giden sularını seyredin. Yanınızdaki insana gülümseyip merhaba diye seslenin. Bu şehrin yaşayan bir ortağı olarak düşünüp, yanınızdaki hiç tanımadığınız bir insana vereceğiniz samimi ve insani bir selam ve tebessümle İstanbul’un onu da çok sevdiğini söyleyin. Söyleyin ki bu şehrin topraklarında kuracağımız sevda zinciri içerisinde yaşamanın özgürlüğüne hep birlikte varalım artık. Bu yoğun ve içten haykırışa sessiz çağrılarıma rağmen, ben bunu yapabildim mi? Tabi ki hayır. Yapamadan yaşadım olacaklar; “Adama bak delirmiş…. Yalnızlık vurmuş kafasına… İşimiz var seninle mi uğraşacağız…” türünden sayısız söylem çınladı kulaklarımda… Cesaretim yerle bir olurken 2 saat önce okuduğum sanat okulunda ikmale kalmış bir öğrenci gibi çaresiz kalakaldım sokakta. Yüreğimin kaldığı bu şehirde beynimle yüreğim arasında çok büyük bir çatışma başladı. Ancak, yüreğimin beni götürdüğü yere gitmeliydim. Beynim bu gün gördüğüm gerçekleri kapatmıştı, bu güne kadar. İktidarı değiştirmenin, yüreğimi öne almanın zamanı gelmişti. Ah o beyinlerimiz yok mu?..
Ölümü varmış gibi kabul edip, sonsuza dek yaşayacakmışız gibi tüm düşüncelerimizi modelleyen, aslında kendi ölümünün korkusu ile bizimle yaşam boyu oynayan tanımlanamamış organ. Anlamakta ve çözümlemekte hala zorlandığımız, onsuz da asla olamadığımız bir varlık. Sürekli yaşayabilmek için sözde bizim için verdiği çabanın arkasındaki her yolu Rant durağına çıkaran, başarı zafer gibi tüm sonuçlarda, yaptığımız her şeyi hak görebilen, içimizdeki esas canavar. Duyulan,görülen,okunan ve yaşanan her şeyi programlayıp saklayıp acımadan önümüze koyan her seferinde de ben senin iyiliğini düşünmen için hatırlatıyorum edası ile kendi korkularının arkasına sığınan varlık.
Yüreğimi hissettiğim masaya tekrar döndüm. Köpek dostum, aynı yerde kafayı kaldırıp şaşkın bir bakış attı. Sanki içimdeki fırtınalı kavganın farkına varmış gibi uzaklaşmak istedi ve gitti. Bu sefer masama konan çay, suratıma atılan bir nesne gibi geldi bana.
Ey İstanbul, dedim kendi kendime… Senin içinde boğuluyorum ,senin sularında senin sokaklarında kayboluyorum, bari sen yardım et bana. Rüzgarın ile fısılda, dalgalarınla işaret ver. Lütfen yalvarıyorum sana. Sen seni bu kadar sevene kayıtsız kalamazsın. Sana yapılan bunca kötülük için bana da küsmen gerekmiyor. Lütfen ama lütfen bir işaret ver ürkek yüreğimi biraz cesaretlendir. Sanki duymuşcasına kapattı gökyüzünü. Koyu gri renge dönen sularını kabartıp gözyaşlarını yağmur olup boşalttı sokaklara. Müthiş bir ıssızlık çöktü. İnsanların yok olduğu bomboş sokaklar ve ortalıktaki kirleri delicesine götüren su akıntıları başladı. Bu ne dedim şimdi. Ne anlatmak istiyorsun. Sen istersen kendi meselelerini çözebilecek güçte olduğunu mu anlattın bana. Hayır dedi. Senin yüreğini yoran kalabalığı kaldırdım bir süre. Söylemeyip karşılığını almadığım halde duyar gibi oldum “Bu adam aklını kaçırmış” yorumlarını. Benim bu şaşkınlığıma aldırış etmeden , yağmur suyunun doldurduğu bardağı gösterip şu paşa çayını yudumla ve beni dinle dedi.
Ben kendi değerimi ve güzelliğimi binlerce yıldır uğrumda savaşarak ölenlerden değil, üzerimde koşan hayvanlardan uçuşan kelebeklerden, kuşlardan ve toprağıma oturup sevdalarını saatlerce anlatan aşıklardan, içinden geçenleri kitaplara dökenlerden, yazarlardan, şairlerden, benim bile bakıp güzel olmuş dediğim yapılar inşa eden mimarlardan anladım. Hele o şarkılar yok mu, benim için söylenen… Resim ve fotoğraflar ile üzerimdeki değerli takılar gibi duran heykellere de haksızlık etmemem gerek. Hepsini çok sevdim. Duygulandım, keyiflendim. Ve sizleri de bu kattıklarınızla ayrıca çok sevdim Siz insanlar çoğaldıkça yaşlandım, hırpalandım. Toprağımda altın yok ama taşı toprağı altın diye her şeyi paraya çevirdiniz. Kazma vurmadık yerimi bırakmadınız, ağaçlarımı acımasızca söktünüz. Kuşlarım gitti, hayvanlarım aç kaldı. Hep bir gün duracaklar, bu hırs bitecek diye bekledim ama bitmedi. Senin gibi yüreğinde beni hissedenler sayıca azaldı. Yaşadığın çelişki ve benzeri duygularla gerçeği göremediler. Görseler bile mücadele edecek gücü bulamadılar. Şimdi sende aynı kararsızlık içerisinde aklının sana göstereceği Rant duraklarında bekleyeceksin diye korkuyorum. Yüreğindeki samimiyete sessiz kalamazdım. Onun için ses verdim sana. Onlarca yıl oldu kimseyle konuşmayalı, derdimi anlatmayalı.
Siz sürekli sorun yaşayan eziyet gören tanıdıklarınız için “iki yakası bir araya gelmedi” dersiniz ya şimdi beni bu kadar perişan ettikten sonra köprüler yaparak sözde iki yakamı bir araya getiriyorsunuz. O tanımı uygun gördüğünüz insanlara bol yakalı bir gömlek giydirip düğmesini iliklediğiniz zaman nasıl ki iki yaka bir araya gelmiyorsa benim durumumda öyle. Hadi bir tane yaptınız yetmedi ikinciyi de yaptınız. Şimdi üçüncü belki de gelecekte on üçüncüyü yapacaksınız. Her köprü inşaatında eklediğiniz uzun yollar yüzünden kaybettiğim ağaçlarıma, sincaplarıma ve göçüp giden kuşlarıma ne kadar üzüldüğümü ne kadar acı çektiğimi anlayamıyorsunuz. Sürekli artan petrol gazları ve ısınmak ya da üretmek için gökyüzüme bıraktığınız zehirlerle ciğerlerimi perişan ettiniz, ben bile nefes alamıyorum artık. Siz canlılar size kattığım canın farkında bile değilsiniz. Benim yatay güzelliklerime dikey çirkinlikler dikme yarışına girdiniz. Hava limanı yol bina derken her tarafa beton döküp nefes almamı engelliyorsunuz. Tüm vücudunuz hava almayacak şekilde sarılı olduğunda ne hissediyorsanız ben de öyleyim şimdi. Duydum ki, yeni bir kanal veya ikinci bir boğaz yapmayı düşünüyormuşsunuz. İşte bence benim içinde sizin içinde asıl facia o gün başlayacak. Akıntılarla beni yaşatan tüm ekosistemi yok edeceksiniz. Allah aşkına söyle bana bu doğru mu? Bu kadar çıldırmış olamazsınız. Sizi kendinize getirip beni görmenizi sağlamam için toprağın altındaki tüm iskeletimi hafifçe bir kaldırayım diyorum . O sarsıntıda yaşayacağınız büyük acılara dayanamayacağımı düşünüp erteliyorum. Uzun yıllardır bende senin gibi yüreğimle aklım arasında bocalıyorum. Aklım ceza vermemi söylerken, yüreğim sizlerle var olduğum için sabretmemi söylüyor.
Saatlerce dinledim sanki. Boğazımda düğümlenmiş bir son nefesi kurtarmaya çalışırken gözlerimde biriken damlaları silemedim bile. Sana tüm yaşadıklarımı, hissettiklerimi ve yapabileceklerimi anlattım. Şimdi sen düşün ve neler yapabileceğini bul. Ama asla vazgeçme dedi. Güneş ile Martılarını tekrar yolladı üzerime. Üzerine mavi bir tuval çekip beyaz bulutlarla süsledi yeniden. Yüreklerimizi bulduğumuz bu şehir için yüreklerimizi koyabilecek kadar cesur, aklımızın oyunlarına çabalarımızı kurban etmeyecek kadar akıllı olmak zorundaydık. Ve artık vakit kaybetmeden çoğalarak el ele bir zincir oluşturup İstanbul bize başkaldırmadan biz ona sahip çıkmalıydık. Ama nasıl?
0 notes
gokhanerturkey · 5 months
Text
Tumblr media
‪Barış Manço - Halil İbrahim Sofrası https://youtu.be/YfZ6jWLIT70 @YouTube aracılığıyla‬
🇹🇷🌹🌍
HALİL İBRAHİM SOFRASI
İnsanoğlu haddin bilir kem söz söylemez iken
Elalemin namusuna yan gözle bakmaz iken
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
Bir sofra kurulmuş ki Halil İbrahim adına
Ortada bir tencere boş mu dolu mu bilen yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Daha çatal bıçak kaşık icat edilmemişken
İsmail'e inen koç kurban edilmemişken
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver kulbu al kurbanı ne hiç soran yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
Alnı açık gözü toklar buyursunlar baş köşeye
Kula kulluk edenlerse ömür boyu taş döşeye
Nefsine hakim olursan kurulursun tahtına
Çalakaşık saldırırsan ne çıkarsa bahtına
Halat gibi bileğiyle yayla gibi yüreğiyle
Çoluk çocuk geçindirip haram nedir bilmeyenler
Buyurun sizde buyurun
Buyurun dostlar buyurun
Barış der her bir yanın altın gümüş taş olsa
Dalkavuklar etrafında el pençe divan dursa
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Sapa kulba kapağa itibar etme dostum
İçi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
İçi boş insanların bu dünyada yeri yok
Para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
İçi boş insanların bu dünyada yeri yok..
MERHUM BARIŞ MANÇO
‪✒️🌹🎶‬
‪Barış Manço - Halil İbrahim Sofrası Şarkı Sözü https://sarki.alternatifim.com/sarkici/baris-manco/halil-ibrahim-sofrasi‬
🍂🍃
•Gaston Bachelard Sözleri•
Hatalarla örülü bir zemin üzerinde bir doğru; bilimsel düşüncenin formülü budur işte!
0 notes
terasmagazin · 1 year
Text
Gölün ortasında kayıktan kayığa ağ kavgası: "Ekmek için öldürürüz, emin olun yaptık da"
Gölün ortasında kayıktan kayığa ağ kavgası: “Ekmek için öldürürüz, emin olun yaptık da”
Gölün ortasında kayıktan kayığa ağ kavgası: “Ekmek için öldürürüz, emin olun yaptık da” SAKARYA Sakarya’nın Sapanca Gölü’nde oltalarını takılan ağdan kurtarmaya çalışan amatör balıkçılarla, ağların sahibi arasında tartışma çıktı. Amatör balıkçıları tehdit eden ağların sahibi, “Ekmek için öldürürüz, buna emin olun yaptık ta” demesi dikkatlerden kaçmazken yaşanan olay amatör balıkçıların kamerasına…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
Metro yapılıyor Sen yaptın ben yaptım kavgası çıkıyor. Yediğimiz ekmek içtiğimiz su'dan kesilen vergilerle yaptınız. HALK sayesinde HALK..!
0 notes
sosyalmerci · 2 years
Text
Tweeted
~Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil, iki oda bir salonlu... Ekmek Kavgası, Orhan Kemal
— electroizm (@electroizm) Jul 26, 2022
0 notes
altinovaguncel · 2 years
Text
Türk edebiyatının sosyal gerçekçi yazarı: Orhan Kemal
Türk edebiyatının sosyal gerçekçi yazarı: Orhan Kemal
Eserleriyle çağdaş Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Orhan Kemal’in vefatının ardından 52 yıl geçti. “Ekmek Kavgası”, “Hanımın Çiftliği”, “Murtaza”, “72. Koğuş” ve “Gurbet Kuşları”nın da aralarında olduğu çok sayıda unutulmaz esere imza atan, roman, şiir ve oyun yazarı Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan usta edebiyatçı,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
masumcetin · 5 years
Photo
Tumblr media
«Sevgilim, Baharın bu nazik günlerinde gönderdiğiniz mu-habbetnâmeyi aldım, derecesiz sevindim. Lâkin sen çok siyasî konuşuyorsun. Ben bu türlü lâflardan anlamam. Kalp kalbe karşıdır. Sen beni seviyorsan, ben de seni seviyorum demektir, senin bana meylin düştüyse, benim de sana düştüğü tabiîdir...»
Orhan Kemal, Ekmek Kavgası s.27 “Ekmek, Sabun ve Aşk” Fotoğraf: Ertem Eğilmez’in 1966 yapımı, “Ben Bir Sokak Kadınıyım” filminden, (Fatma Girik & Kartal Tibet). 
50 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Ekmekle doydu karnım.
Ekmekle avutuldum,
ekmekle korkutuldum.
Sen sofraya havyar da koysan, kuzu kızartması da
önce ekmeğe varır elim.
Çilemin adı benim,
ekmek kavgası.
4 notes · View notes