Tumgik
#hayatı müdafaa
emektarbircadillac · 5 months
Text
Bu demektir ki şuurluca düşmanlık edeceğiz. Mazlum olmaktan vazgeçeceğiz, fail olmayı öğreneceğiz; düşünerek, tartarak, planlayarak, tanımlayarak. Elimizden alınan en büyük gücümüz bu: tanımlama gücü. Çünkü biz meseleleri, dünyayı, hayatı, olan sorunları kendi tanımlarımızla ortaya koymuyoruz. Biz meseleye bakarken "İsrail meselesi" diyoruz. Oradakilere "mülteci" diyoruz: "mülteci kamplarında bombalama oldu!". Düşünmüyoruz yani, bir insan kendi vatanında nasıl mülteci olur?
"İsrail'in kendini savunma hakkı" diyoruz. Sizin evinize bir hırsız girse, siz onu kapıda yakalasanız, boğazına sarılsanız, o da çekip tabancasını sizi vurmaya kalksa, "ben meşru müdafaa yaptım" diyebilir mi? İşte İsrail'in dediği budur. İşgal eden meşru müdafaa falan yapmaz, işgal eden işgalcidir. Meşru müdafaayı kendini savunan yapar.
Ama biz, tanımlama gücünü başkalarına bırakıyoruz. Bu, insanın bu dünyada sahip olduğu en önemli güç. Ve siz onu başkalarına bıraktığınız zaman, o başkaları bunları dolduruyorlar, kendi tanımlarıyla değiştiriyorlar, ve sizi kendinize yabancı kılıyorlar. Hakikate de yabancı kılıyorlar.
- Ayçin Kantoğlu (İnsanlık Vicdanı Yol Ayrımında: Gazze)
24 notes · View notes
yerlibukowski · 27 days
Text
Kimdir iyi insan?
İyi insan diye bir şey var mıdır? Kötülük diye bahsedilen şey kişinin güdülerini kontrol edememesi veya etmemesi midir?
-Durduk yere biri i öldürmek mi kötülüktür, yoksa ağır hakaretlere, mobinglere, haksızlara kaldığınız kişiyi planlayarak öldürmek mi? Ya da tehdit hissettiğiniz bir hayvanı hiç hesapta yokken aniden öldürererek etkisiz hale getirmeniz mi kötülüktür? Hayatta kalmaya programanmış benliğiniz size her zaman yapmanız gerekeni hissettirmeye çalışacaktır. Modern toplumda tehdit hissettiğiniz kişiyi polise şikayet etmeniz gerekir, ya yeterince vaktiniz yoksa? O zaman adı meşru müdafaa olarak mı geçer? Hayatta kalma içgüdünüz belki de size asla zarar vermeyecek olan birini sırf tehdit hissettiğiniz için öldürmenize sebep oldu. Belki ölümle defalarca burun buruna gelmiş tecrübeli bir asker olsaydınız, aynı durum size tehdit bile sayılmayacak kadar çözülmesi kolay gelebilirdi. Fakat buna rağmen karşınızdaki kişiyi öldürüyor olsanız, o zaman size kötü bir insan diyebilir miyiz? Yoksa bende insanım be aynı içgüdülere sahibim, öldürerek etkisiz hale getirme seçeneğini seçtim, benim bir suçum yok karşımdaki kişi beni tahrik etmeseydi mi dersiniz?
Yaşama içgüdüsü ne kadar arzulanılsa dahi kişiyi kendinize zarar verme konusunda hep sınırlayacaktır. Bu sınırları aşmak konusunda ne kadar istekli olunursa olunsun gerekirse beyin kendini kapatacak ve bu sınırların açılmasına müsaade etmeyecektir. Mesela nefesinizi tutarak ölemeyeceğinizi biliyorsunuz değil mi?
İçgüdülerini iyi şekilde kontrol edebilmeyi öğrenmiş hayatı boyunca hiçbir kadına erişmeden modern toplumlarda yaşayan milyonlarca erkekten sadece bir tanesini düşünelim. Bir kadına hayatı boyunca hiç olmadığı kadar yaklaştığını hayal edelim. Öyle ki kadının cinsel organlarını görebiliyor, kokusunu ise hissedebiliyor olsun. Bahsettiğimiz adam bir cerrah olsa ve bir ameliyatında bu olay yaşanıyor olsa eğer, söz konusu bakir doktor beyin kadını arzuluyor oluşu doktor beyi kötü biri yapar mı?
Markete plajdan yürüyerek bikinisi ile giren bir kadını reyonda çalışan çapkın bir erkek farkettiğinde, kadını takibe alarak marketten çıkana dek gözleriyle süzüyor oluşu reyonda çalışan adamı ahlaksız ve kötü biri yapar mı?
Size ikinci örnekteki reyon görevlisi, ilk örnekteki doktor beyden daha kötü biri gibi mi geldi?
Peki aynı bikinili kadının denize girdiği sırada plajdaki tüm kıyafetleri ve cüzdanı çalınmış olsa ve kadıncağız yol kenarındaki bir amcadan yardım istese, hiç bir karşılık beklemeden amca kadını evine kadar bıraksa amca iyi biri mi olur? Fakat yol boyunca amcanın tek düşüneceği şey acaba neydi? İyi kalpli amcanın yol boyunca düşündükleri amcayı kötü biri yapar mı? Peki aynı amca eskiden çapkın biriydi diyelim ağzıda iyi laf yapar elbette, yolda hafiften kadını kadını bir kaç süslü cümleyle hiç rahatsız etmeden yokladı ama kadının pas vermeyeceğini anlayınca amca hemen konuyu değiştirdi ve kadın elbette durumdan rahatsız olmadı. Tecrübeli amcamız halen iyi biri mi? Peki ya amcanın ağzı hiç iyi laf yapmıyor ve belki de izlediği eski türk filmlerinin etkisinden olsa gerek yolda artık dayanamayıp birden elini kadının bacağına atsa? -Umarım siz iyi kalpli okurlar, bu örnekleri okurken tahrik olmuyorsunuzdur.- Kadında ne yapıyorsun amca diyip arabayı durdurmasını istese aynı amca şimdi kötü bir insan mı oldu? Amcalar aynı amca, güdüler de aynı güdüler? Peki değişen ne? Değişen amcaların gençlikte yaşadıkları tecrübeler mi? Yoksa güdülerini kontrol edebilme seviyelerinin farklı olması mı? Bahsettiğimiz 3 farklı hayat tecrübesine sahip aynı kişinin güdülerine karşı verdikleri tepkilerin farklı olduğunu gördük. Peki ya amcanın güdülerine karşı yaptığımız tahrik seviyesini biraz düşürürsek ne olur, Örneği baştan alalım, kadın plajda yüzdü kıyafetlerini giydi. Çantasına bir baktı ki, cüzdanı çalınmış, aynı amcadan yardım istedi. Amca evine bırakmak için yola çıktı ilk bahsettiğimiz tecrübeye sahip amca evine bıraktı ve kadınla akalı pek bir şey düşünmedi, zaten kafası çok doluydu, ikinci amca yine evine bıraktı zaten eskiden de çapkın biri olduğu için kadını pek beğenmedi, hiç yolda konuşmadı bile. Üçüncü amca ise yolda şu köye de bi uğramam gerekiyor kızım diyip, yoldan saparak aracı izbe bir yerde durdurup kadını çatır çutur sikti. Şimdi amca kötü biri mi oldu :D Abi ne anlatıyorum ben amk, iyi insan yoktur, güdülerini kontrol etmeyi öğrenmiş kötü insanlar nazarınızda iyi insanlar sınıfına dahil olabilir.
0 notes
evrenselbilgi · 4 months
Link
0 notes
aydinrehberi · 2 years
Text
Aydın Büyükşehir Belediye Lideri Hasret Çerçioğlu, 4 Ekim Hayvanları Müdafaa Günü'nde çocukları Evcil Hayvan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde ağırladı. Aydın Büyükşehir Belediye Lideri Hasret Çerçioğlu, 4 Ekim Hayvanları Muhafaza Günü'nde çocukları Evcil Hayvan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde ağırladı. Lider Çerçioğlu, "Hayatı can dostlarımızla birlikte paylaşıyoruz. Onların da hakları olduğunu unutmamalıyız" tabirlerini kullandı.Hayvanları Muhafaza Günü'nde Büyükşehir Belediyesi'nin Evcil Hayvan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde Aydın'da çeşitli okullarda eğitim gören çocukları ağırlayan Lider Çerçioğlu, hayvan sevgisinin çocuk yaşta aşılanması gerektiğini söyledi. Çocuklara çeşitli armağanlar da takdim eden Lider Çerçioğlu, genç jenerasyonla birlikte can dostları kucaklamaktan ötürü çok keyifli olduğunu belirtti. Hayvan sevgisinin çocuk yaşlarda aşılanması gerektiğinin altını çizen Lider Çerçioğlu, "Can dostlarımızı korumak ve haklarına sıkı sıkıya sahip çıkmak hepimizin vazifesi. Bu farkındalığı da okullarımızda, konutumuzda, hayat alanlarımızda çocuklarımıza vermeliyiz. Her canlının sevgi ve şefkatle yaşaması dileğiyle, 4 Ekim Hayvanları Müdafaa Günü'nü kutluyorum" diye konuştu.Başkan Çerçioğlu ayrıyeten, Aydın Büyükşehir Belediyesi'nin yıllardır sürdürdüğü 'Satın alma, sahiplen' kampanyasını hatırlattı. Lider Çerçioğlu, Evcil Hayvan Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi'nde her türlü bakımları yapılan can dostların sahiplendirilmeye devam edildiğini belirtti. - AYDINKaynak: aydın haberleri / Mahallî Hayvan,Çocuk,Can ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Vilayet Haberleri > Aydın sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/baskan-cercioglu-can-dostlarimizin-da-haklarinin-oldugu-unutulmamali/
0 notes
barooc-blog · 2 years
Text
Ozon Katmanı Neden Antarktika'nın Üzerinde Deliniyor?
Ozon Katmanı Neden Antarktika’nın Üzerinde Deliniyor?
Güneş her ne kadar bize hayatı sunsa da bunu tek başına yapmıyor. Sıcaklığı ve gücüyle herkesin çok sevdiği Güneş, aslında Dünya tarafından dizginlendiğinde bize hayatı sunabilir. Şayet Dünya’mız ve atmosferi Güneş’in ışınlarına karşı bir müdafaa sağlayamasaydı önemli külfetler bizi bekliyor olurdu.(Ya da olmazdı zira biz de olmazdık.) Pekala Dünya bunu nasıl yapıyor hiç düşündünüz mü?…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aktuelhaberajansi · 2 years
Text
köpek satışında son günler
köpek satışında son günler
köpek satışında son günler HAYVANLARI Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle pet shoplarda sergilenerek hayvan satışı yapılması 14 Temmuz 2022’den itibaren yasaklanacak. Bu tarihten sonra evcil hayvan satışları internet üzerinden ve katalog ile yapılacak. Doğa Müdafaa ve Ulusal Parklar Genel Müdürlüğü Yaban Hayatı Dairesi Lideri Hüseyin Gökçe Meşe, 14 Temmuz’dan sonra kontrollerin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pusancatholic · 2 years
Text
Marmaris yangınının bilançosu: Yeşilden eser kalmadı
Marmaris yangınının bilançosu: Yeşilden eser kalmadı
Muğla’nın Marmaris ilçesinde günlerdir süren yangın ile uğraş devam ediyor… Karadan ve havadan yapılan müdahaleler sonucunda orman yangınları büyük oranda denetim altına alındı. 4 gün evvel akşam saatlerinde Bördübet koyu Yedi Adalar mevkiinde başlayan yangından geri kalan görünüm ise drone ile havadan görüntülendi. Yaban hayatı müdafaa alanı içinde kalan Bördübet, Hisarönü ve Değirmenyanı’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
goksoymedyacom · 2 years
Text
Nadiren görülüyor. Kıyıya vurdu... 3.5 metre uzunluğunda
Göksoy Medya
Nadiren görülüyor. Kıyıya vurdu... 3.5 metre uzunluğunda
Tumblr media
Cape Town’da yabanî ömrü müdafaa tertibi İstekli ve Keşfet’in kurucusu Alison Paulus “Görmek inanılmazdı. Bedeni yaklaşık 2,2 metre, kollarıyla birlikte 3,5 metre uzunluğundaydı” diyor.
Dev kalamarlar 300 ila 1.000 m ortasında okyanus derinliklerinde yaşıyorlar ve nadiren deniz yüzeyine çıkıyorlar. Yüzyıllar boyunca, bilim adamlarının bu yaratıklar hakkında sahip oldukları bilgiler kıyıya vuran kalamarlar yahut ispermeçet balinalarının karınlarında bulunan kalıntılarını inceleyerek elde edildi. National Geographic’e nazaran, canlı bir dev kalamarın birinci fotoğrafları 2004’e kadar çekilemedi .
Güney Afrika kıyısında dev bir kalamar görmek ender görülen bir olay. Cape Town’daki Two Oceans Aquarium’un yöneticisi Devon Bowen 1992’de tıpkı bölgede karaya vuran diğer bir yetişkin örneğin 9 metreden biraz daha uzun olduğunu söyledi.
This giant Squid washed up on the Beach at Kommetjie during the night .. Thats CapeTown for you pic.twitter.com/73szX89XFF
— MatheWegqirha (@NcubukeziM) April 30, 2022
Kalamarın bir tekne çarpması sonucu kıyıya vurmuş olabileceği düşünülüyor. Paulus, “Tekne pervanesinden olduğunu varsayım ettiğimiz, uzun bir yarık görebiliyorduk” dedi. Yaban hayatı uzmanları tarafından yapılan araştırma, hayvanın bir dişi olduğunu ortaya çıkardı. Yaban hayatı uzmanlarından Jon Friedman, “Büyük olasılıkla deniz yüzeyindeyken bir geminin çarptığını söyleyebilirim” dedi .
Friedman’a nazaran kalamar öldüğünde yaklaşık iki yaşındaydı. Dev kalamarlar beş yıla kadar yaşayabilir ve 13 metre uzunluğa ulaşabilir.
SPCA yetkilileri olay yerine ulaştığında, mahallî balıkçılar kalamarın gözlerini, dokunaçları kısımlarını çıkarmışlardı. Yetkililer DNA tahlili için birtakım doku örneklerini Cape Town’daki Iziko Güney Afrika Müzesi’ne gönderdi.
0 notes
felah77 · 2 years
Text
YA BİZE ATEŞ SU OLARAK GÖSTERİLMİŞSE?
Tumblr media
1
Malumunuz Koronavirüs illeti dünyayı kırıp geçiriyor. Artık herkes hemfikir olmuştur ki bu virüs, beşer menşei olan, yapay bir hastalık ve deneysel bir laboratuvar ürünüdür.
Virüsün bir yarasadan tüm insanlığa bulaşmadığını herkes bilse de sonuç olarak ölümcül bir hastalık olduğuna, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu inanmaktadır. Ve bu ölümcül virüse karşı canını müdafaa için aklın yolunu tutup, mantık gereği aşılanmaktadır her gün yüzbinlerce insan. Peki ya akıllar çelinmiş,
su ateş, ateş ise su olarak gösterilmiş ise?
 (Bu yazı komplo teorisi olarak yazılmadı size ve öyle de bitmeyecek, delilleri aşağıda sunulacaktır, lütfen sebat ile okuyun)
2
Koronavirüs bir grip virüsü hükmünde olup sanıldığı gibi ölümcül değildir. Elbet ki bir hastalıktır ve bilhassa solunum yolu rahatsızlığıdır.
Asıl ölümcül olan şey Koronavirüs değil de doz üstüne doz isteyen Covid Aşıları olduğunu ve tüm insanlığa kurgulanmış bu büyük fesatlık oyununun, kıyım ve katliam ile bitmesi tertiplenmiş. Aldatmacayı, akılları çelerek, küresel bazda bir korku duygusu üzerinden yürütülen bu kaos sürecini,  yazılı basın ve görsel medya lobisi ile insanları evlere tıkıp, ikna yayınlarına aralılsız maruz bırarak, yaşamak için yegane kurtuluş umudunun Kovid aşısının bulunması—üretilmesine ve bir an evvel temin ve uygulanmasının muhtaçlığına şüphesiz inandırılan, bu kıyamet ömcesi son oyunun kurgusu ve yöneteni bizzat şeytan olan bu oyunun esas gayesi ve gizlenen hilesi, herkesi aşılamaktı. Ölümü gösterip sıtmaya razı eder gibi yapmış görünseler de hakikatte tam tersini yapıp, sıtmayı gösterip ölüme razı ettiler. Asıl tehlike ve ölüm aşılardan gelecek.
 Bu bizzat şeytanın kendi ağzından itirafını yaptığı, üstelik bunu gizliden değil, aleni olarak kendi güdümündekilere bir güç gösterisi, şahsına ise övünç kaynağı olarak benlik ve insanoğlundan üstünlüğünü uygulamalı anlattığı ve pandeminin maksadının adım adım onun gayesinde ilerleyen bir sürecin tam içinde olduğumuzu size delillerini göstermeden, masalsı bir fantastik yazı ile bahsedecek sizi ikna edecek değiliz elbette.
 Aktaracağımız bilgilerin tamamı, şeytanın dünya hayatı boyunca insanlığa, hayvanata, nebatata ve halk edilmiş ne varsa yaratılıştaki fıtratına temas etmek, özü bozmak, kendinden bir iz bırakmak ve istikamet olan her yolu.. evvela yolları bile yoldan çıkarmış ki hangi yolcu o yola koyulacak olsa, yoldan çıkmış hangi yola sapsa, hakikatte yol alınmayan o yolları bilmem kaç bin gece ve gündüzde tek tek tasarlamış ve tamamlanmış olan planlarını, süreklilik ile ihlas ile şerre muvaffak olmuş hamlelerini, insanlık ile nasıl alaylar edip, aşağılayıcı üslubunu kullanarak, insan zümresine karşı nasıl savaştığını ve batıl olan her ne varsa ancak kendisinin temsil edilişi demek olduğunu ve batılı nasıl şekillendirdiğini ve ezelden ahdi olan kurduğu tuzakları gibi bir çok anlatımda kendi mitolojisini oluşturduğu ve iblisin tarihçesi olarak elimize kayda geçen,  insi ve cinsi şeytanlardan teşkil ordusunu insanlığa karşı nasıl kullandığını, geçmiş icraatlarını ve gelecek planlarını, kendine has jargonu ile şifreleyerek, bir nevi kendi dehasına has enigma metoduyla, gizli, ve egzoterik okan lisanıylacve sanki kendi literatürünü de göstermek istemişçesine, ilk insandan başlayan düşmanlığını anlatıp, yayınladığı bir İnternet sitesi üzerinden elde edilmiştir tüm deliller.
Yani şeytanın arşivine ve ajandasına bir başka betimleme ile iblisin kozmik odasına girilmiştir ..
Akla mantık dışı gelmesi çok tabii. Kime söylesen inanmaz minvalinden bir bahis. Hatta söylemeyi geçelim, gördüğü halde yine de inanmıyor çoğu kimse. Herhalde nasip meselesi..
Şeytan İnternet sitesi mi yönetiyor, der ve güler geçer çoğu kimse. İnanmaz, inanamaz.. oysa insanın damarlarından dolaşır da ta dimağına kadar erişimi var iken ve içimizde gezerken, internet ağına girebileceğine ihtimal vermiyor çoğu kimse.
Oysa ahir zamanın imtihanı ve ilmi bu. Allah'ın test uğruna var ettiği bir simülasyon-matrix sistemi olan bu dünya hayatı içinde, iblis kendi sanal simülasyonunu kurmuş ve kıyametin son neslini o simülasyon içerisinde kendisini ilah belletip, ademi kendine secde ettirip taptırmak oyununu kurmuş ama evvelinde milyarlarca insanın ölmesini istiyor. Bunun için neredeyse tüm enstrümanları tamam seviyesinde.
Peki madem ki bu site var ve şifreli yazılar ile sıradan okuyan kimselerin anlayamayacağı şekilde yazılmış ise bu bilgilere nasıl erişilmiş diye haklı bir meraka düşer insan.
 Şöyle ki;
Altı senedir takip ettiğim ve tanıdığım bir mübarek kimse olan, çizgisi hep dava adamlığı olan bir kimse, izni ilahi neticesinde, şeytanın kara kutusuna erişim sağlamış bulunmakta ve onun jargonunu anlayarak ve kriptosunu çözülmeyecek bizlere ve tüm insanlığa sunmaktadır. Üstelik bu işi yapacak ilme sahip yeryüzündeki tek insan da kendisi.
Bu analizleri yapıp, sırların ifşasını uygulayabilecek, anlayabilecek idrak, izah ve izanın yer yüzünde yalnızca tek bir makamda kişiye hususi verilen bir ilim sayesinde vasıl olmuştur ve kendisine biçilmiş ilahi rol olan göstereceği yol Mehdiyet olan kimsedir kendisi. Yani Mehdi'dir..
 İşin ciddiyeti tam da burada başlıyor sayın okuyucumuz..
Bu kişi Volkan Cengiz adında bir kul. Yedi aydır kendisine tebliğ edilen vazifeyi yapmak gayretindedir. Gösterdiği tüm iddiaalar delileri ile birlikte olup, muhattap olanın aklı ile kalbinin kesiştiği tüm yollarda eksiksiz bir bütünlük ile kalbimiz mutmain olaraktan Mehdi olduğuna inanmış ve şahid olmuşuzdur.
Bizlerin yıllarca Hadis kitaplarından, hocalardan, ulemadan, bilen bilmeyen her konuşandan işitipte tahayyülümüzdeki  Mehdi tanımına uymuyor gibi gelse de hakikat başka. X biri, gerçek bile olsa mehdilik idddiasında bulunsa, kimse pat diye inanır mı? Hangimiz kuru kuruya inanırız ki?
Mehdi yeryüzünde vazifeye ise öyleyse Hz. İsa as'da hayattadır. Biz bunlara aklımızın  tüm red yolları tıkanarak ve kalbimizin mutmain oluşunu, dini sohbetlerden, vaazardan değil, size gönderdiğimiz bu deliller ile temin ve tesis ettik yahut ettirildi.
 Bizler de bu süreç zarfında yaşanan olaylara hem şahitlik edip hem de şeytanın birinci ağızdan yayın organı olarak, siyonistlere, evanjalistlere, illimünatiye masonlara ve hizmetkarı ve kulu olmuş  bilumum insi ve cinsi şeytana talimatlar verip, icraatlarını sergilediği, dehasını teşhir ettiği, gizli ama gizli olduğu kadar da aleni kılınmış arşivini, Allah tarafından görevli bir çilingire gösterilmiştir ki öyle kapılar açılıyor ki sizin de göreceğinize görmeniz gerektiğine inanıyorum. Bir ay evvelden kurulmak istenilen temas bu vakte kısmetmiş. Aklını kaçırmış bir meczup bile size bunlarla gelse sırf meraktan bakar insan. Sizde merak edip bakın istiyoruz sadece ve kanaatinizi bizle paylaşmanızı umuyoruz.
 2015  yılında www.narcsite.com isimli, sözde psikolojik tedavi yahut rehberlik üzerine gibi görülen ama içinde gerçekten en büyük narsistin kelimelere döktüğü, Adem as'dan bu vakte neler neler yapmış olduğunu anlattığı kriptolu makalelerin olduğu bir site.
Siyonist lobileri. nasıl yönettiğinden tutun da The Economist dergisinin kapağını kendi istediği gibi tasarlatan ve akıl almaz mesajların olduğu bir site.
Şeytanın yayın organı...
"Mehdinin ortaya çıkmasına mı şaşmalı, bizzat iblisin İnternet kullanmasına mı şaşmalı" diye çok düşünse de insan, merak edip size gönderdiğimiz siteye bakarsanız kapılar size de açılacaktır.
 Bilhassa makalelerde yapılacak eylemler ve bahsi geçtikten sonra gerçekleşen hadiselerin vuku tarihleri ve akabinde dünyada gerçekleşen olaylar, şeytani semboller ile öylesine anlaşılmaz ve girift bir karışıklıkta görünse de, bu şeytani lisanı çok yalın ve "aaa hakikatten de bu böyle" dedirten tercümelerini, izahının yapılışını gördükçe, anında kani olmasa da insan, az biraz baktıkça bu yola kılavuzluk eden kişinin gösterdiklerine ve ona karşı yapılan tüm engellemelere ve verdiği mücadelesine, görülüyor ki tüm inkar yolları kapalı ve başka manaya yorumlanamaz olan bürhanları göz gördükçe, ne akıl ne de fikir kayıtsız ve tasdiksiz kalabiliyor, kalbi; "bu böyle diyor" vallahi de böyledir diyor .
Böyle bir hakikat var dese biri işiten illa ki bakacaklar yani. Sizin de incelemenizi bekliyoruz.
 Malum site,  Narsizm kavramı ve kişilik bozuklukları üzerine ruhsal tedavi hizmeti değil, ruhsal hezimet sebebiyeti yaşatıyor zaten.
Narsist ünvanı almış yorumcuları ile birlikte  Quora-Amerikan tartışma sitesi oluşturmuş web sitesinin sahibi, H.G.Tudor ismini kullanan yazar (bu yazaraa ait hiçbir bilgi Wkipedia başta olmak üzere hiçbir sanal ortamda mevcut değildir) ve sitesine "narcsite" ismini münasip bulup, yayına başladığı 2015 yılından bu yana toplamda;
2847 adet internet arayüzü sayfası içerik üretmiş ve her sayfada 5 adet farklı, birbiri ile alakasız ama beşeriyetin tarihi ve talihi ile doğrudan ilişik makale yazılmıştır ki toplam 14400 makaleye tekabül eden izahlar ve buna ilaveten 300 küsür kadar materyal ve sembolik mesajlar işlenmiş ve her biri kendine özgü sırlar gizleyen görselleri bulunan ve tüm bunlara ek olarak 58 adet e-kitap ile 1600 tane youtube videosu hazırlayarak bu sitede paylaşılmış. 2015 yılından bu yana...
 Aynı anda, aynı şeyi düşünüp, aynı işi yapan ve aynı ağızdan konuşan kaç kişilik  bir yazar gurubu bir araya gelse ve gece gündüz mesai yapsa, bu kadar kısa sürede, her bir harf ve tüm anlatım tek bir ağızdan kaleme alınmışçasına, insanlık tarihi ile paralel bir şekilde kronolojik sıralamayla anlatılıp, tüm paylaşımları bu sistematik nizamda derleyebilirler mi acaba?
Sitenin muhteviyatı öyle olmalı ki makro alemden mikro aleme, kozmik bir alakadarlığı insanoğluna bağdaştırarak ve neredeyse her yazısında insan ırkına kinini, nefretini ve insanlığı aşağılamak düsturunu ahenkle makalelerine işlenmeli ki kendi taifesi okurken haz duyması düşünülerek oluşturulmuş ve hepsi  birbirini tamamlar şekilde olması gereken bu terminolojiyi, ne tür bir insan gurubu, bu kadar kısa sürede, bu sitenin içeriğini vücuda getirsin?
Bizzat şeytanın hayatına vakıf olmalı ki bu yazılar hakkında bunca detay sahibi olsun.
3
Sizden bu yüce vatan ve dünyada yaşayan binlerce insan için  ve onlar  adına bu siteleri incelemenizi,videoları izlemenizi ve üzerinde düşünüp yorumlamanızı rica ediyoruz ve mutlaka geri dönüşlerinizi bekliyoruz.Bu siteler VOLKAN CENGİZ’e aittir.
https://www.youtube.com/channel/UCgReO-sZ8fQ8J9FFRqaxBAg/playlists
https://t.me/vatantehlikede
Volkan Cengiz (@mehdi777mehdi) / Twitter
4
Kıymetli okuyucumuz,
Yaradanın takdiridir ki bizleri öylesine müthiş bir hakikati idrak etmek sureti ile nasiplendirmiş ki hem tüm çarelere malik hemde naçar bir durumdayız.
Bizler içine düştüğümüz bu durumun sevinç ve hayretini, ta ki aklımızın ve kalbimizin ortaklaşarak kutsi bir mühür hükmüne geçerek; "evet bu mutlak bir hakikattir" demesi sonrası aldık ve öyle yaşamaktayız bu muştuyu ve taşımaktayız..
Allah'ın bu takdirinden sual etmiyoruz. Hikmetine sebep sorma lüksümüz olmadığı gibi zaten şahit olduğumuz bu durumu emsalsiz bir lütuf saymaktayız ve şükrünü eda edemeyiz zannımızca.
Mehdiyet hususuna hiç değinmek istemezseniz, bu fikirde tefrikaya düşsek bile artık Koronavirüs olayının iç yüzüne mazharsınız. Bu minvali için mücadele ediyoruz zaten. Yoksa Mehdi için tebliğ yapıyor, cemaat topluyor gibi bir gaye ve çabamız yok. Herhangi birisinin Mehdi olmasından daha büyük ve mühim bir mesele olan virüs Aşılarının iç yüzünü uluslararası düzeyde anlatmalı, delillerini göstermeli ve hangi milletten olduğu fark etmeksizin tüm insanlığa kurtuluş yolu olan aşının detoksunu ehil kişilere teslim etmeliyiz.
Selam ve Dua ile..
YAZAR:Efkar fabrikası
https://twitter.com/efkarfabrikasi?s=09
11 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Note
Selamun aleyküm abi şu an İsrail in yapmak istediği şey sadece Filistin İ ele geçirmek değil.Ortadoğu yu tümden savaşa sürüklemek ve bizi de ele geçirmek.Bunu hepimiz anlamalıyız.Bu sabah yeni bilgilerde öğrendim.Filistinlilerin aslı Arap olmadığı bazı yahudilerin aşkenaz Türklerin de geldiği.Araplar da Arap olmayanları müslüman devlet yönetiminde söz sahibi görmedikleri için ne Türkleri seviyorlar ne Filistin’e karşı çıkıyor.Asla karışmıyorlar.Ortaya mesih in çıkmasını istedikleri için acı veriyorlar.Ancak mesih olayını da yüzeysel biliyorum anlayamadım bizim dinimiz ve onların inandıklarıyla kıyamet mesih deccal vs nedir ? Biz neye inanmalıyız.kıyaslayarak analatabilirsen çok mutlu olurum.
Ve Aleykümselam kardeşim.
Anladım bahsettiklerin hakkında bir bilgim yok. Rabbim iç dış bütün düşmanlardan Müslümanları muhafaza eylesin. Aşağıdaki bilgileri paylaşabilirim en fazla seninle. Ebubekir Sifil Hoca’nın bu konularla alakalı sohbet-ders videolarını dinlemeni tavsiye ederim. Ama kardeşinden bir tavsiye; çok eğilme bu konulara dediğin gibi inanışın doğru olsun ehli sünnet olsun yeter.
Ve bu konularda (Mehdi, Mesih, Deccal vb.) özellikle sadece ehli sünnet hocaları dinle oku. Ebubekir Sifil gibi, İhsan Şenocak gibi, Cübbeli Ahmet Hoca gibi. Çünkü Mesih ve Mehdi meselesi elbette sebepsiz, durduk yere tartışma gündemine sokulmuyor. Tıpkı daha pek çok benzerleri gibi… Farklı kesimlerin bu tartışmalar üzerinden farklı beklentileri bulunduğunu anlamak zor değil. Ehli sünnetle olmak lazım ehli sünnetle kalmak lazım...
Bunu söylüyorum çünkü; Sırf Mehdi inancı sebebiyle hayattan koparak içine kapanan ve Mehdi'yi beklemekten başka hiçbir kayda değer faaliyette bulunmayan bir topluluğun varlığından haberdar ediyor bizleri Hocalarımız.
Ehl-i Sünnet akaidinde "Mehdi" vardır, ama "Mehdi beklemek" diye bir husus yoktur; tıpkı "kıyamet günü" inancının mevcudiyeti yanında, "kıyameti beklemek" gibi bir tavrın söz konusu olmayışı gibi...
Mehdi'nin zuhur edeceğine inananlar, hayatı doğal akışı içinde yaşar ve var oldukları sürece inançlarının gereklerini eksiksiz yerine getirmenin gayreti içinde olurlar.
....
Müdafaa: Hocam, Mesih ve Mehdî inancı diğer dinlerde var mıdır? Varsa nasıldır? Ebubekir Sifil Hoca: Yahudilikte bildiğiniz gibi bir kurtarıcı Mesih düşüncesi vardır. Onlar bunun Hz. Davud’un soyundan geleceğine ve kıyamete yakın Yahudileri düşmanlarından kurtarıp yeryüzünde bir Yahudi hakimiyeti tesis edeceklerine inanırlar. Benzeri bir düşünce hristiyanlarda da vardır, özellikle Protestanlarda, Evanjeliklerde Tanrı krallığı inancı vardır. Buna göre kıyamete yakın kirlenmiş olan bu dünyaya yeniden tanrının hakimiyetini getirecek, Bunun karşısında duran inkarcı güçleri kırıp geçirecek gibi bir inançları var.
Peki Müslümanlıkta nasıl bir şeydir? Müslümanlıkla bunlar arasındaki Mesih inancında geçişkenlikler ya da birbirini çağrıştıran unsurlar var mıdır? Vardır. Mesela Yahudilikteki mesihin İslam rivayet kitabiyatında Deccal’e tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Bizim rivayetlerimizde “Mesih Deccal” diye geçiyor Efendimiz’in ağzından. Yani sıfatı da veriliyor Mesih Deccal diye. Dolayısıyla Yahudilerin beklediği Mesih, Mesih Deccal’dir. İsa aleyhisselâm ise Rûhullah, kelimetullah olan ve Deccal’i öldürecek olan zattır. Sonra Yahudilikte gökten inecek bir Mesih yoktur inanç olarak. Oysa biz İsa aleyhisselam’ın gökten ineceğini söylüyoruz, buna inanıyoruz, hadisler bunu söylüyor bize çünkü. Bizdeki Mehdî aleyhisselam’a gelince; o aslında çok olağanüstü işler yapacak birisi değil. Hemen onu söyleyeyim. Kurtarıcı düşüncesi diyoruz ya. Aslında burada meseleyi biraz yakın plana alsak göreceğiz ki farklı dinlerdeki kurtarıcı motifiyle bizdeki Mehdî inancı aynı değil. Mehdî aleyhisselam’ın olağanüstü güçleri olmayacak. Normal bir anadan babadan doğacak. Büyüyecek, Mekke’de mücâvir olacak. Orada bir takım evliyâullâh ona Mehdî olduğunu söyleyecek, kendisi buna inanmayacak. Kendisi kendisinin Mehdî olduğunu bilmeyecek mesela, buna inanmayacak. Bir kurtarıcı düşünün, bu motif ne Yahudilikte ne de hristiyanlıkta vardır. Sonra kendisine yapılan ısrarlı başvurular neticesinde Mehdî olduğunu kendisi de kabul edecek. Sonra Medine’den Beyt-i Makdis’e hicret edecek. Orada fiili bir çatışma olacak, yani Yahudilerle Müslümanlar arasında fiili bir çatışma olacak. Mehdî aleyhisselam çatışmada Müslümanlara kumanda edecek, liderlik yapacak. Müslümanlar bir yere kıstırılmış olacak. İsa aleyhisselâm’ın tam indiği süreci rivayetler bu şekilde haber veriyor. İsa aleyhisselâm’ın nüzûlünden önce Deccal zuhûr edecek. Deccal’e karşı Müslümanlar Mehdî aleyhisselam’ın kendisi de dahil olmak üzere herhangi bir çare bulamayacak, güç yetiremeyecekler. Bu açıdan bakıldığında Mehdî Aleyhisselam olağanüstü güçleri olan birisi değil, normal bir insan. Bu ümmetin başına geçecek, liderlik edecek, vasıfları bize bildirilmiş normal bir insan. Normal bir insan derken sokaktaki bir insandan bahsetmiyoruz. Elbetteki üstün özellikleri var, dirayeti, cesareti, maneviyatı güçlü, savaşçılığı olan bir insan. Dolayısıyla İslam’ın dışındaki inanç sistemlerindeki Mehdî-Mesih inancının İslâm’a girdiğini kesinlikle söyleyemeyiz. Bu tamamen İslam’ın bütünlüğü içinde yer alan bir inançtır, bir vakı’adır.
7 notes · View notes
olumsuzsozler · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Madame De Stael Sözleri: (1766-1817)
Dehanın cinsiyeti yoktur. Madame De Stael
Hayatı şairlerden öğreniyorum. Madam de Stael
Her şeyi anlamak insanı hoşgörülü yapar. Madame De Stael
Akıl, güce saldırmadıkça tam gücüne ulaşamaz. Madam de Stael
Kimse bizi sevmezse, kendimizi sevmeyi bırakırız. Madame De Stael
Konuşmak ihtiyaç olabilir fakat susmak bir sanattır. Madame De Stael
Erkekler değişmez. Kendilerinin maskesini düşürürler. Madam de Stael
Tamamen anlayışlı olmak insanı çok hoşgörülü yapar. Madam De Stael
İyi hizmetler ekin, onlardan tatlı hatıralar büyüyecek. Madame De Stael
Seyahat etmek hayatın en üzücü zevklerinden biridir. Madame De Stael
Nezaket, düşünceleriniz arasında seçim yapma sanatıdır. Madam de Stael
Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanırlardı. Madame De Stael
Duyarlılık, hayal gücü, akıl, her biri diğerinin hizmetindedir. Madame De Stael
Ölümü ilk kez sevdiğimiz birine elini koyduğunda anlıyoruz. Madame De Stael
İnsan hayatta can sıkıntısı ve acı arasında bir seçim yapmalıdır. Madam De Stael
Erkeğin arzusu kadın içindir, kadının arzusu ise erkeğin arzusudur. Madam de Stael
Gerçeğin arayışı mesleklerin en asilidir ve yayınlanması bir görevdir. Madame De Stael
Bir erkek bir fikri müdafaa etmesini bilmelidir, bir kadın ise teslim olmasını. Madame de Stael
Erkek olmadığıma memnunum; yoksa bir kadınla evlenmek zorunda kalacaktım. Madame de Stael
İnsan zihni her zaman ilerleme kaydeder, ancak bu spiraller halinde bir ilerlemedir. Madam de Stael
Kadınlar erkekler tarafından cazip bulunmadıklarını keşfettiklerinde dine yönelirler. Madame De Stael
Zeka, farklı olan şeylerin benzerliğini ve benzer olan şeylerin farkını bilmekten ibarettir. Madam de Stael
Kitaplara da insanlara davrandığımız davranırız. Onlardan hep bizleri alıştırmış oldukları şeyi bekleriz. Madame De Stael
Bir hükümet nüfuzunu kötüye kullanmadığı ve adaleti çıkarlarına hiçbir vakit feda etmediği zaman takdire değerdir. Madame De Stael
Bilincin sesi o kadar hassas ki onu görmezden gelmek kolaydır. Ama aynı zamanda o kadar açık ki, ondan kaçmak imkansız hale geliyor. Madame De Stael
Hayat, sırf ölümü unuttuğumuz için sürüp gider. Şüphesiz bu yüzden ölüm düşüncesi tekrar ortaya çıktığında bu kadar korkunç bir ürpertiye neden olur. Madame De Stael
Gerçeğin arayışı mesleklerin en asilidir ve yayınlanması bir görevdir. Madame De Stael Sözleri: (1766-1817)
https://i.ibb.co/yhP6Mgf/Madame-De-Stael-S-zleri.gif
youtube
4 notes · View notes
yantekerlek · 4 years
Text
"bir milletin istiklali demek, sade yabancı otoritesine bağlanmamak değildir. istiklal, kendi varlığımızın temelleri üzerine dayanarak yaşamak demektir. bizde din taassubu bahane edilerek batı dünyasının bütün menfaat ve zevk temelleri üzerinde mukaddesleştirdiği asrî hurafeler memleketimize bir asırdan beri sistemli bir şekilde sokulmakla, milliyetin kökleri kazındı. bize ait kaynaklar gözden uzaklaştırıldı.
...
her şeyi her an değiştirebilen ve yerine daha iyisini getirebilmek iddiası ile eski kurumlardan herhangi birisini feda etmekten çekinmeyen bir inkılâpçılığın akıbeti ne olabilirdi?
bu tarzda inkılâba alışkanlık, onu hareketlerimizin prensibi olarak kabul etmek, sonunda bize ait hiçbir kurum, milletin kaynaklarından hiçbir esasın kalmayışıyla neticelendi. böyle olunca komünizme kolayca kapılan bir nesli, kendi elimizle hazırlamış olduk. bu inkılâpçıların temelden bir gaflete ve köklü bir taassuba dayandıklarına şahit oluyoruz: birtakım müesseseleri devirdikten ve yerine yenilerini koymuş olduktan sonra da hâlâ inkılâpçı olduklarını söylüyorlar ve muhafazakâr kelimesinden müthiş bir taassupla ürküyorlar. fakat kendi inkılâplarını korumak için değme muhafazakarların gösteremeyeceği, akla ve ilme de ters düşen hareketleri taassupla müdafaa ediyorlar.
...
dar manada anlaşılan inkılapçılık, insanlığımızın çok aşağı tabakalarına ait basit bir taklitçilikten baika bir şey değildir ve bu manada inkılâpçı, asla milliyetçi sayılmaz, mukaddesatına bağlı insan olamaz.
hakikatte inkılapçılık bu mudur ve insan ruhunda inkılapçılık cevheri diye bir şey yok mudur? Bizce hakiki manada inkılapçılık, muhafazakarlığa zıt bir temayül değil, onu tamamlayıcı bir cevherdir ve böyle anlaşıldığı zaman millî hayatla, muayyen bir nizama bağlı olan herkesin o nizamı muhafaza edici olması ilk şart olarak anlaşıldıktan sonra, bu nizam içerisinde, milli hayatı devrin icaplarına göre, tekniğin, ilim hareketinin, felsefe metotlarının gelişmesine göre mevcut nizamı ayarlamak ve yeni görüşler içerisinde inkişafına yeni yeni istikametler vermesi inkılâpçılık diye telakki edilmelidir.
...
biz kendimize özel olan cevherlerimizi aklın, ilmin, felsefenin çizdiği yollardan ilerlemek, zaruri inkişaf merhalelerine ulaştıracağız. bunda hem kendini bilen, ne olduğunu pek iyi tanıyan bir muhafazakarlığın, hem de zamana, hayata, inkişaf şartlarının hepsine vakıf bir inkılâpçılığın rolü olacaktır."
nurettin topçu | yarınki türkiye
4 notes · View notes
1-yolcu · 6 years
Text
• Mason Abduh'u savunup Ehli Sünnetle uğraşan Hayrettin Karaman'a
Dedelerimiz, “suç samur kürkünde olsa kimse üstüne almaz.” Demişler. Zamanımızdaki bazı sözüm ona hocalar da öyle. Hem suç işliyor hem de işledikleri suçu kabul etmiyorlar. Madem işledikleri suçun arkasında durmayacaklar, baştan yapmasalar ya. Olmaz! İlle de yapacaklar.
Bir de diretmeleri var: Onlar istediklerini yazıp istediklerini söyleyecekler ama kimse onları tenkit etmeyecek. Niçin? Çünkü onlar hata yapmazlar. Onlar ne söylerler ne yazarlarsa doğrudur. Öyle ya canım, yapsa yapsa eski alimler hata yapar. Bunlar ise “La yüz el amma yef al”dirler.
Hem yanlış yapıyorlar hem de sözlerinin arkasında dur(a)mıyorlar. Duramamak şöyle dursun, bir de kendilerini tenkit edenleri suçluyorlar.
İyi ama bir insan ortaya bir şey atarsa, itiraz edilince ya müdafaa eder veya hatasını kabul edip susar değil mi? Hayır! Bunlarda o yok. Bunlarda varsa yoksa kendilerini tenkit edenleri suçlamak ve hakaret etmek.
Değerli okuyucular! İşte buna katmerli hata derler.
CÜBBESİ SARIĞI KIYAFETİ DIŞA VURAN AKILSIZ, MÜNAFIK, CAHİL…
Buyurun huzurlarınızda Hayrettin Karaman.
5/5/2011 tarihli “iftira kampanyası” başlıklı yazısından anlaşıldığına göre, bayağı sıkıntı içinde… Sıkıntı haliyle bakın neler yazmış:
“Tarihte ve günümüzde müslümanlar en büyük zararı, kılığı, kıyafeti, cübbesi, sarığı, dışa vuran davranışları bakımından kendilerinden olan veya görünen, ama ya münafık, ya akılsız, ya cahil, ya ahlaksız insanlardan ve guruplardan gördüler.”
Kurnaz profesör “tarihte ve günümüzde” diye başlayıp “münafık, akılsız, cahil, ahlaksız” diye suçladığı insanları “kılığı, kıyafeti, sarığı, dışa vuran davranışları bakımından müslümanlardan olan veya görünen” kimseler olarak tarif ederken, onlarda “cübbe ve sarık” olduğunu söylüyor da “sakal”dan bahsetmiyor. Halbuki herkes biliyor ki, tarihte ve günümüzde cübbeli ve sarıklı olanlar aynı zamanda sakallıdırlar. Amama sayın profesör sakalı es geçiyor. Neden?
Çünkü kendisinin sakalı var…
KARAMAN’IN AFGANİ, TEYMİYYE VE ABDUHLU EHLİ SÜNNETİ
Yazının devamında Hayrettin Karaman’ın “Ehli sünnet” diyerek ehli sünneti savunanlara iftira etmesine cevap veren Ali Eren, Karaman’ın nasıl bir yanlış içinde olduğunu anlatıyor:
Peygamberimiz’den 8 asır sonraya kadar duyulup bilinmediği halde “evvel yoğidi iş bu rivayet yeni çıktı” kabilinden, temelini İbn-i Teymiyye’nin attığı ve M. Raşid Rıza, Abduh, Cemaleddin Afgani gibi masonlarla haşır neşir olan kimseler tarafından devam ettiregelen, ucube bir inanç sistemi tutturmuşsunuz, adına Ehl-i sünnet İslamı diyorsunuz.
Kimi, kimleri ve ne yüzle suçluyorsunuz Allah aşkına?
Abdüh, M. Reşid Rıza, Cemaleddin Afgani gibi kimselerin her biri diğerini hocası, talebesi değil mi? Ya birinin hocası ve diğerinin talebesi mason değil mi?
Bir de çıkmış kabul edilir sözmüş gibi,“Abduh, siyasi amaçlarına ulaşabilmek (Mısır’a istibdadı yıkmak, sömürgecileri ülkeden atmak) için faydalı olduğuna inanan üstadının ısrarı üzerine mason derneğine girmiş, ama sonra bununla ilgisini koparmış ve talebelerini de uyarmıştır. Reşid Rıza ise hayatı boyunca asla mason olmamış, tam aksine masonluk aleyhine dört kere fetva vermiştir.” Diyorsunuz.
Biri de çıkıp size şöyle bir soru sorarsa cevabınız ne olur:
“Sayın Hayrettin Bey! Masonluğun İslam dışı olduğu belli. Abdüh’ü masonluğundan dolayı suçlamadığınıza göre, faydalı gördüğünüz bazı neticelere ulaşmak için siz de mason olmayı düşünür müsünüz?”
Önceleri Abdüh ve Cemaleddin Afgani gibi kimselerin mason olmadıklarını savunuyorlardı. Bu kimselerin mason ayinlerinde, mason önlükleriyle fotoğrafları ortaya çıkıp basına intikal edince ve bunu da dünya âlem bilince, bu sefer de yukarıdaki gibi tevili izahlara başvurmaya başladılar.
Efendim şunun için mason oldu, bunun için mason oldu gibi…
Sayın profesör! Bu makule insanları Müslümanlara sevdirmeye çalışan sizler, mecburen kabul ettiğiniz bu gerçeği dile getirirken bile onlar hakkında “mason olmuştur” diyemiyorsunuz da “mason derneğine girmiş” diyorsunuz. Yani bir kelimeden bile medet umacak kadar aciz duruma düşüyorsunuz.
“Cübbeli, sarıklı” diye ona buna çamur atacağıza, “önü mason önlüklüleri” diye Abduhları kötüleseniz ya!
Siz ey Hayrettin karaman!
Hangi cesaret ve hangi düşünceyle ehl-i sünnet olmajdan bahsediyorsunuz?
MEZHEBLER ÇORBASI İÇİN KİTAP SADELEŞTİREN KARAMAN!
Mason Abduh’un talebesi M. Reşid Rıza, mezhebleri ortadan kaldırmak, mezheplerin birleştirilmesi yani mezhebler çorbası meydana getirilmesi için yazdığı“muhaveratü’l- muslih ve’l-Mukallid” isimli eserin “Mezahibin Telfiki ve İslamın Bir Noktaya Cem’i” adı ile tercüme edilip hayrettin karaman tarafından 1970’li yıllarda“İslamda Birlik ve Fıkıh Mezhebleri” adıyla sadeleştirilmesini hatırlatan Eren Hocaefendi çok manalı bir soru soruyor:
Sadeleştirmeyi kafi görmeyerek kitaba ayrıca notlar eklemediniz mi? Diyanet İşleri Başkanlığı, sizin “İslamda birlik ve Fıkıh Mezhepleri” adıyla sadeleştirdiğiniz bu kitabı, Ankara’da Türk Tarih Kurumu Basımevin’de 157 sayılı olarak 1974’te basmadı mı?
Bu kitap ilim çevrelerince büyük tepki gördüğünden satıştan kaldırılmadı mı?
Ali Eren Hoca’nın maskeleri indiren yazısının tamamını Arifan Dergisinden okuyabilir ve gerçekleri bu dergiden takip edebilirsiniz. Bizim mason Abduh’un talebelerine söyleyecek çok sözümüz var. Meydan boş değil Elhamdülillah. Sizlerin duaları ve destekleriyle bizler bu ipi göğüsledik, ehli sünnet inancımıza uzanan her türlü pis kokulu kirli eli tutmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Sizlerde bu çalışmayı yapan hocalarımızın makalelerini, video sohbetlerini dağıtarak, yayarak bu çalışmaya destek verebilirsiniz. Sevaplarda ortak oluruz inşallah…
Ali Eren Hocaefendi
14 notes · View notes
aydinrehberi · 2 years
Text
Spor Haberleri Dün akşam Harika Lig'in 5. haftasında Beşiktaş, karşı ekibe ilişkin alanda Ankaragücü'ne konuk oldu. Beşiktaş rakibini 3-2 mağlup ederken müsabakanın bitmesiyle birlikte saha bir anda karıştı. Alana giren bir Ankaragücü taraftarı, Beşiktaşlı futbolculara gerçek koşup uçan tekme attı. Darbe, Beşiktaşlı futbolcu Salih Uçan'a geldi.Görüntü: BeinsportsJOSEF SALDIRGANI YERE FIRLATTIFutbolculardan Josef de Souza ise o anlarda saldırganı tutarak yere fırlattı, tüm futbolcular şahsın üzerine gitti. Güvenlik güçleri saldırganı daha sonra alarak olay yerinden uzaklaştırdı.KIRMIZI KART GÖRDÜKarşılaşmanın hakemi Mete Kalkavan ise Josef De Souza'ya taraftar ile münakaşa etmesinden ötürü kırmızı kart ile cezalandırdı. Bu karar toplumsal medyanın ve futbolcuların reaksiyonsini çekti.GÖZALTINA ALINDISaldırı ile ilgili Ankara Vilayet Emniyet Müdürlüğü'nden verilen bilgilendirme argümanında, MKE Ankaragücü ve Beşiktaş maçında kale ardı tribününden saha içerisine atlayarak giren ve Beşiktaşlı futbolculara fiziki hücumda bulunan B.Ö.'nün gözaltına alınarak hakkında gerekli süreçlerin başlatıldığını bildirildi.SALİH UÇAN: O AN SAKATLANABİLİRDİMUçan tekmenin isabet ettiği Salih, maç sonrası yaptığı açıklamada, "Pozisyonda sırtım dönüktü. Büyük ihtimal bana yanlışsız geliyordu. Cenk Tosun da görmedi. Bir adım atmasa belime gerçek tekme yiyecektim. O anda da sakatlanabilirdim. Josef de bunu görüp, çabucak o anda taraftarı tutup ittirmek istiyor. Josef, bu grubun kaptanlarından bir tanesi. Josef ne yapacak orada? Ne diyecek? 'Al kardeşim benim grup arkadaşıma yumruk at, tekme at' mı diyecek! O anda gerimden gelen taraftarı gördü ve ittirmeye çalıştı. Duyduk ki kırmızı kart görmüş, bu çok net haksızlık. Bunun muhakkak düzeltilmesi gerekiyor. Umarım anlayışla karşılarlar." sözlerini kullandı.CENK TOSUN: BU KADAR GÜVENLİĞİN İÇİNDE NASIL GELEBİLDİ YANIMIZA?Maç sonu olayla ilgili basın açıklamasında bulunan Cenk Tosun ise önemli bir durumunun olmadığını belirterek, "Maçı geçtim, uygun oynarsın ya da makûs oynarsın. Bugün 3 puan ile ayrıldık, bizim için çok kıymetliydi. Maçtan sonra olanlar nitekim kabul edilecek şeyler değil. O kadar polis mensubu, güvenliğin olduğu yerde taraftar nasıl bizim yakınımıza gelebiliyor. Allah'a şükür önemli bir durumum yok. Durumu sonradan izledik. Baht yapıtı yan tarafa bir adım atıyorum. Tahminen adımı atmasam tekme Salih'e gelecek ve futbol hayatı bitecek. Bu kadar kolay olmamalı. Biz ne kadar emek veriyoruz. Buralara gelebilmek için ailelerimizi görmüyoruz, emek veriyoruz. Bir tane kendini bilmeyen bir insan geliyor bize o denli muamele yapıyor" sözlerine yer verdi."İNSANLAR BİZE VURACAK BİZ DE İZLEYECEK MİYİZ?"Josef de Souza'nın kırmızı kart gördüğü konumun ekipteki oyuncuları muhafazaya yönelik olduğunu kaydeden Tosun, "Josef'in kırmızı kartı sahiden hiç anlamadığım bir şey. Beşerler gelecek, bize vurup tekme atacaklar ben de izleyeceğim. Nasıl olacak bu işler? Orada Josef yalnızca beni müdafaa hedefli çocuğu alıp kenara çekti kırmızı kart yedi. Gelsinler bizim başımıza, ağızımıza vursunlar biz de o denli duralım. Koruyunca da kırmızı kart yiyoruz. Kendini bilmez birisi yüzünden en güzel adamlarımızdan biri tahminen iki tahminen de üç hafta oynayamayacak" değerlendirmesinde bulundu.Josef,Futbolcu,Tekme,Beşiktaş,Kırmızı Kart,Maç,Taraftar ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Spor sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/ankarada-olayli-gece-mac-sonunda-besiktasli-yildiza-ucan-tekme-atan-saldirgan-gozaltina-alindi/
0 notes
seslimeram · 3 years
Text
Şirazesi Kaymış...
Tumblr media
Şirazesinden kaymış bir sahne var ediliyor. Hakkın, hukukun, adalet ve eşitlik meselleri o demokrasi istemi ve çabasının karşısında giderek zıvanadan çıkmış bir ülke tahayyülü var ediliyor bugün. Biçimsizlik, yönergelerde sabit olunan o tek adam şablonunun her nereyi, her ne şekilde bir menzili dönüştürdüğü ortaya seriliyor. Bugün, on dokuzuncu yılındaki bir iktidar tahayyülünün pratikteki yıkımı peyderpey kıldığı bir sahne gerçekten gerçeğin ta kendisi kılınıyor. Çürüme artık anlık, akla seza / zarar her şey bir normatif, her şekilde, muktedirin karşısında söz söyleme hürriyeti yerle bir, biteviye bir kısır döngü ki ucu hep, hep bir biçimde bu şiraze kaymasını göstere geliyor. Yönetim katının pandemi sürecinin o üçüncü dalgası içinde yol / yön bırakmadığı bir ülke gerçek kılınıyor, sahiden!
Sömürü düzeninin var edildiği, kısa çalışma ödeneğinin artık lağvedildiği, bir nisan şakası değil işten atmaların önünün açıldığı bir menzildir mesela mesele. Sıradana ‘asgari ücreti’ o asgari yaşam hakkına kafi gelecek kadar yükseltmeyen, hiç var etmeyen bir menzil hali bir yandan mesele. Çürüten, yıpratan ve sonuna kadar ezen bir düzende, kokain kullanımı ile gündemde yer ettirilen Kürşat Ayvatoğlu gibi isimlerin aslında kendi çaplarında bariz bir karuna dönüşümünün sorgulanmadığı yerdir mesele. Şirazesinden kaymışlık, biçimsiz bir halde aralıksız olarak o yağmadan pay kapanların ardında durmaya devam diyenlerin bu sahadaki varlıklarını muhafaza etmesidir mesele. Cürümler, cürümleri beraberinde var ederken hala büyük ülke, güçlü memleket tiradının var edilmesinin aciz temsilidir mesele.
Biteviye, kesintisiz bir biçimde pragmatist siyasetin, madun ezberleriyle birlikte var ettiği o karanlık döngüye karşı ses çıkartılmamasıdır mesele. Yapılan yolun çöktüğü, var edilen yapının hepten ranta teslim edildiği için kontrolünün kaybedildiği, takibinin bırakıldığı iş bu zemindir mesele. Kötülüğü artık gizlemeden, onlar istedikleri kadar eylemler yapsınlar hatta bağırıp, çağırsınlar, doğa için, biz yine de bildiğimizi okuyacağız diye buyuran Kaz dağlarını işgal etme ısrarını sürdüren işletmecinin lakayıt tavrına karşılık muktedirin tek bir ses çıkartmadığı yerdir mesele. Ücretini verdikten sonra ne biliyorsak onu yaparız ile bir istikametteki hakkın da hukukun da alaşağı olunmasıdır mesele. Böyle girift bu kadar afaki bir yıldırı düzeninde, düşünen ve sorgulayan insanlara karşı tahakkümün varlığının mesel olunmadığı yerdir mesele. Bağımsız İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın AKP Milletvekili Ahmet Aydın'ın kuzeni ve danışmanı Ömer Faruk Işık ile ilgili attığı tweet ve aynı kişi ile ilgili 2 diğer tweet "kişilik hakları ihlali" gerekçesiyle erişime engellendi. Kararda bu sonuca her neden varıldığı bildirilmez. Bunlar gibi nicesinin ulu orta sorgusu, beklentilen yanıtın bir türlü verilmezliği karşımıza derin, dehşetengiz bir karanlık ülke im ve halini suna gelir.
Dahası da vardır, misal süreci çok iyi yönetiyor diye bildirilen tüccar sağlık bakanı olarak varlığını / bekasını bu Covid19 salgını sürecinde sağlama alanın şu lafları edebildiği yer o şirazesinde kaymış ülkeyi göstere gelir, yeterince afaki! Sputnik Türkiye'den aktaralım: “Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye'deki seyriyle ilgili olarak değerlendirmelerde bulunur.
"Mutasyonun Türkiye'deki oranı yüzde 75'lere ulaştı" bilgisini veren Koca, "Mutant giderek arttığı için, ağırlıklı İngiliz varyantı olduğu için ve bulaştırıcılığı da fazla olduğu için bu dönemde bizim kapalı, kalabalık ortamlardan ve özellikle yakın temastan uzak durmamız gerekiyor" diye konuştu.
Koca, "Bunun dışında da ülkemizde ağırlıklı olarak İngiliz mutantı söz konusu. Var olan virüsün yerine İngiliz mutantı geçti. Bu varyantın en önemli özelliği bulaştırıcılığının çok yüksek olması" dedi.
Koca, özellikle muhalefet kanadının eleştirdiği kalabalık AK Parti kongreleriyle ilgili de konuştu. "Bugüne kadar bilgilendirmelerimiz, Bilim Kurulu üyelerimiz dahil olmak üzere, kapalı ortamlarda bulaştığını biliyoruz, kalabalık ortamlarda virüsü bulaştırabiliyoruz, yakın temasta virüsün bulaştığını biliyoruz, bu bilgilendirmede bir değişiklik söz konusu değil. Dolayısıyla herkesin bu mücadelede üzerine düşen sorumluluğun gereğini yapması gerektiği kanaatindeyim. Buradan bir ayrıcalık hikayesini çıkarmanın doğru olmadığı kanaatindeyim.”
Bütünüyle şirazesinden kaymış bir menzilin binasına devam olunuyor. Sağlık bakanının arafta, geçiştirmeye çalıştığı, onca zamanda bu sahada bir biçimde sınırları bariz kılınmak istenen koronavirüs salgının her neden, her nasıl güncellendiği, artık zıvanadan çıktığının sorgulanmasını imkansız kılmaktır. Sorgulamaya çalışılanı ne yeri ne zamanı diye, ayrıcalık hikayesinden dem vurup, bu sual etmenin sadece iktidara yönelik değil aslında şu menzilde neye mahal ettiğinin açığa düşmemesi için geçiştirmeye gayret etmesidir ol şirazesinden kaymışlık. Salgın kırk bin rakamlarına “lebalep” kongrelerden sonra ulaşmış durumdayken, alışılageldik devlet refleksleriyle her şey normal kılınmış gibi bir rehavet insanlara pay edilmişken, şimdi sırası mı diye buyurur muktedirin, işini bilen, süreci salt kendine çıkar sağlayarak yöneten sermayedar bakanı.
Çürümüşlüğü, yıkımı ve farazi gibi görünen oysa hayatı her anlamda her şekilde kuşatmaya devam eden bir salgına karşılık hiç ama hiçbir kazanımı var edemeyerek, dahası insanları kendi kaderlerine bütün bu sürü bağışıklığı içerisinde gümbürtüye rehin kılarak nasıl şirazesinden çıkmaz ki bir memleket değil mi? Sosyal medya üstünde, onlarca seslenişi, bizatihi hekim ve sağlık emekçileri her buldukları fırsatta anlatmaya çalışırken, bir cehennem eşiğinin kıyısında daha kaç zaman, kaç sınav bu memlekette pas geçilecek, konuşulmayacaktır! Yarın sahi çok gel olacakken üstelik. Bu şirazesinden çıkmışlık değil midir? Kongreyi konuşmayacaksa bir menzil, bütün bu çürüme halinin var ettiği yıkım tahayyülü kapıdan içeri bir kere daha girmekteyken, ne olacaktır yarın o kem küm edilen yanıttaki gibi, salgın geçiştirilebilir mi, sahiden? Büyük ülke masalları geldi o aşılar, bulduk sprey aşıyı, artık bitti gibi cümleler kurulurken bir sermayedar olan Bill Gates dahi iyimser bir tahminle 2022 yılını işaret ederken, bir kongrenin memleketi açık bir biçimde kıpkırmızı kestirmesi, sağlıkçıların canına göz dikilmesi sorgulanmaz kılınır. Bu hallerdedir işte şirazesinden kaymışlık, kayda geçsin.
Mimli Faşist, iktidarın dümenini sıkı sıkıya elinde tutan, kötülük temsili Devlet Bahçeli, bir yazılı açıklamada bulunur. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, HDP'nin kapatılması istemiyle hazırlanıp AYM'ye sunulan iddianamenin usul eksikleri gerekçe gösterilerek iade edildiğini anımsatıp şu lafları sıralar. Cumhuriyet’ten iliştirelim:
“HDP'nin bu aşamada usul eksiklikleri bahanesiyle zaman kazandığını belirten Bahçeli, "Anayasa Mahkemesi'nce görevlendirilen bir röportörün kısa süre içinde ekler hariç 608 sayfadan oluşan ve 687 faili bulunan dava dosyasının ana muhtevasını nasıl ve hangi ahlaki, fikri ve hukuki müktesebatla incelediği muhakkak tartışılarak üzerinde durulması gereken bir muammadır. Anlaşılan odur ki, Türkiye'nin terör ve bölücülükle mücadelesine Anayasa Mahkemesi duyarsız, ilgisiz ve açık ara mesafelidir. Bahsi ileri sürülen eksikler veya usulü etkileyen açmazlar şühedaya nasıl anlatılacak, milli beka ve milli güvenlik mülahazalarıyla nasıl bağdaşacaktır? Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğünden mi yanadır, yoksa bölücülüğün mü şakşakçısıdır? Dağda elde edilen başarıların TBMM'de kaybına tahammülümüz asla olamayacaktır. HDP'nin kapatılması kadar Anayasa Mahkemesi'nin de kapanması artık ertelenemez bir hedef olmalıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin iade kararı milli vicdanda hükümsüzdür, Türkiye'nin var oluş haklarına sadece usul açısından değil, esastan da ileri düzeyde zarar vermiştir" ifadelerini kullandı.
Bahçeli, HDP'nin suç örgütü, terör maşası ve organize bölücülüğün markası olduğunu belirterek, "Hiçbir usul kaidesi bu gerçeği değiştiremeyecektir. Anayasa Mahkemesi'nin, hazırlanan iddianameyi kabul ve tasdik etmesi için dosya içinde silahlı ve bombalı teröristleri görmesi mi lazımdır? Beklentimiz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, iddianameyi yeni baştan düzenleyip tekraren HDP'yi kapatma davasını açmasıdır. Süreç kesinlikle uzamamalı, yeni bir hukuk cinayetine fırsat verilmemelidir. Milliyetçi Hareket Partisi gelişmeleri yakından takip edecek, hukuk kılıfı altına saklanmak isteyen, iç ve dış işgal cephesi marifetiyle korumaya alınan bölücülerle, teröristlerle, damgalı hainlerle sonuna kadar mücadele edecektir. Bu mücadele esasen bir hukuk, bir adalet, bir tarih, bir millet hakkının savunma onurudur" diye kaydetti.”
Türkiye’de altı milyon civarında insanın takdirini almış, oyu ile ülkenin en güçlü muhalif dalgasını temsil eden, sistemin başında duran islamofaşist akımın var ettiği çürüme haline karşı bir dur diyebilmenin umudu hizaya çekilmek istenir. Artık parti kapatma yok diyerek demokrasicilik oynayan bir muktedirin refakatinde, HDP için kapatma davası var edilir. Bütünüyle Kürd kimliği, Türk’ten atılmış Türk, Süryani, Ermeni, Rum, Yahudi, Ezidi, Keldani, Mıhellemi, Çerkes, Abhaz, Gürcü, Arap, Roman ve adlarını buralara hiç sığdıramayacağımız çok kimlikli bir sesleniş / müdafaa sahası hedef kılınır. Anayasa Mahkemesinin bu açılmış kapatma davasını reddi değil, usulen dahi olsa düzenlemesi için geri yollamasına karşı yanıt faşist partinin nefesinde kan fışkıran kötülük temsilinden çıka gelir. Budur şirazesinden kaymışlık. Bu kadar afaki bir ötekileştirme hali ve isteminin orta yerde var edilmesi, hala bir düşman yaratma gayretinin, artık geri dönülemeyecek kadar ağır bir yıkıma ön ayak olmanın ta kendisi mesele değil midir? Bir faşizan güruhu temsilen edilmiş cümlelerdeki anayasa mahkemesi o devlet devlet diye tapılanın her nesi olur? Emirle dağıtılan yargı neyi var edecektir? Baş Faşistin dediklerinin hiçbir biçimde bir yoruma ihtiyacı yokken, onca açıktan savunduğu kötülükle bir asır daha kaybedecek kadar geniş vakti var mıdır bir memleketin, her nedir yani?
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Vekilliği düşürülerek tutuklanan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tutuklanma süreciyle ilgili konuşan oğlu Salih Gergerlioğlu, babasının evden ayakkabılarını dahi giyemeden çıkartıldığını ifade etti.
Gergerlioğlu şunları söyledi: “Bir aile evine giriyorsunuz. Bir yakalama kararınız olabilir ama karşınızda halkın vekili var karşınızda ve bir aile evine giriyorsunuz. Evin içerisine kadar girerek ayakkabılarını dahi giymesine izin vermediler. Bir tekini giydi diğer tekini ben yukardan getirdim. Ama bu kadar hukuksuzluk gerçekten inanılmaz, ben 24 yaşındayım. Babamın insan hakları aktivizmini yakından yaşadım, gördüm. Babam bunu hak etmiyor. Lütfen ses çıkartın. Ben her zaman için babamın arkasında olmaya ve bu hukuksuzluğun karşısında olmaya devam edeceğim. Bu adalet nöbetini sürdürmeye devam edeceğiz. Siz de bunu sürdürmeye çalışın.”
Gergerlioğlu devamla, “Bu da bir 4’üncü darbe. İlk olarak Yargıtay’da kararının okunması. Sonrasında milletvekilliğinin düşürülmesi ikinci darbe. 3’üncüsü meclisten yaka paça abdest alırken çıkarılması. Şimdi de 4’üncü darbe aile evine yaka paça sürükleyerek girmeleri. Yaka paça götürülmeleri. Bu akıl alır gibi değil. Kardeşlerim içeride küçük kardeşim içeride ben bunları görüyorum. Aynı şekilde inşallah bir gün hukuk gelir bu ülkeye. Biz de hukuk yoluyla hesabını sorarız. Bu insanların o gün gelince utanacak yüzleri olacak mı?” diye konuştu.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, kapıda kendisini tutuklamak için gelen polisler beklerken katıldığı bir canlı yayında, “Bu zulüm bir gün mutlaka biter. Şuan bilsinler ki bu ülkenin barış umutlarını yok etmeye çalışıyorlar. Biz doğru şeyler söylediğimiz ve halkımızın vekili olduğumuz için cezalandırılıyoruz. Ben bu halkın onurunu ayaklar altına aldırmadım aldırmama da ama mücadele edeceğiz ve bir gün mutlaka geri döneceğiz. Dönmesem de ben cezaevinde olsam da bu halkın vekiliyim. Bu hikaye burada bitmez, bu zulüm böyle devam etmez. Mecliste söylediğim sözü tekrarlayayım: Direnmek, yaşamaktır” ifadelerini kullandı.”
Bütünüyle çürümüşlük içerisinde, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun kimselere yaranmak için, o mahalle ya da şu mahalleye güzel görünmek için değil doğrudan bir hak ihlalleri şampiyonu bir ülkede var edilmiş yıkıma dikkat çektiği için tutsak edildiği afakidir. Bir biçimde şirazesinden kaymış bir menzilin bina olunmasının yolu / yönü ve zemininin her nasıl biçimlendirildiği bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Bütünüyle, hedefe konulanın salt bir düşünce değil, salt bir kimlik değil, salt bir vekil değil aynı zamanda hakkın, haklının sözünü savunabilmenin de önünü almaktır. Şirazesinden topyekun kopmuş bir sahnenin bir ülke denilenin çürümesine devam olunmaktadır, iyi de nereye kadar?
Ömer Faruk Gergerlioğlu’yu itip kakarak, aralıksız işkencelere tabi kılarak, sözünü çalıp, ifşa ettiklerini hakir görerek, yokmuş gibi yaparak ne gibi bir ülkeye varılabilecektir? Onca insan hakları eylem planına dair nutuklar atılırken bu şirazesinden çıkmışlık ile bir hayata varılabilir mi? Herhangi bir normallik söz konusu edilebilir mi? Kendisini tutsak edince, çıplak arama, mahpushanelerde var edilen işkence, şiddet ikliminin sorgusu da mı tükenecektir, her şey güllük gülistanlık olacaktır, nedir yani? Şirazesinden çıkmış bir hal içinde debelenmeye devam ediyor menzil? İsmi yeni olanın vardığı istikamet her durum, her şart dahilinde bariz bir çürümeye çıktı / çıkıyor. Bunca şirazesinden kaymışlık ile bir istikamet dahilinde hayatın hali ne olacaktır? Sorular üst üste yığılmaya devam ediyor, su çürüyor, aynı gemi aynı gemi diye tezgahlanan sahne batmayı sürdürüyor. Şiraze kayıyor.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Boğaziçi Üniversitesi Protestolarından Bir Kare... Şirazesinden Kaymışlığa Dair v/ Getty Images
0 notes