Tumgik
#hep kaybettik
1blogibi · 2 months
Text
Biz hep çok değer vermekten kaybettik.
62 notes · View notes
wolfblackwhiskey · 2 months
Text
Biz hep çok değer vermekten kaybettik
20 notes · View notes
sexcxsblog · 1 year
Text
NASIL BAŞLADIM
Benim adım gül. Ben ağrı şehrinde doğup büyüdüm. 3 kardeşiz, bir abim ve birde benden küçük kardeşim var. Ben 16 abim 19 adı Semih ve erkek kardeşim 15 adı selim yaşında. Ben süt gibi beyaz tene annemden aldığım koca bir göte ve portakala yakın memelere sahip 1.50 bir kızım. İlk sikilişim 16 yaşındayken oldu. O zamanlar ergenliğin verdiği azgınlıkla dolup taşıyordum. İster istemez her şeyde azgınlıkta tavan yapıyordu. Örneğin abim mesela bazen evde boxerla gezer sallanan sikini görünce amımda karıncalanmalar olurdu. Neyse hikayemize geçelim. Bir gün babamın asker arkadaşının oğlu Fikret abi askerden döner dönmez babama ziyaret için bize geldi. Ha bu arada annemi ben 14 yaşındayken kaybettik. Evin bütün işi bende. Babamda bizim için evlenmedi bir daha. Neyse o gün sofrayı kurdum, Fikret abi geldi yemekler yenildi. Ama bu süre zarfında Fikret abinin gözü hep üzerimdeydi. Fikret abi 24 yaşında esmer, boylu poslu orta yakışıklıkta biriydi. O günde evde spor yaparken giydiğim içimi gösteren tayt ve bluz giymiştim. Eğildiğimde memelerim fırlayacak gibi oluyordu. Altımda ne külot üstümde de sütyen vardı. Çünkü spor yaparken babam iş çıkışı Fikret abi ile birlikte gelmiş üstümü değiştirmeye fırsat bile bulmadan mutfağa girmiştim. Normalde de zaten evde çok açık giyinen biriyim bizimkiler pek laf etmez. Ama bugünkü giydiklerim bşraz tehlikeliydi. Ne var ki babamın gözleri ileri derece olmasa da miyoptu işte çok takıp bunaldığı için evde çıkarırdı. Bu sayede giydiklerimin içinde amımı veya meme ucumu göremiyordu. Büyük ihtimalle Fikret abinin bakışlarını da. Yemekler yenildikten sonra babam kızım çay koy dedi bize. Kalktım çay koyup getirdim. Tepsiyle Fikret abinin önünde eğildim. Fikret abi gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde göğüslerime bakıyordu. Çayı eli titreye titreye aldı. Ama eli o kadar titremişti ki yanlışlıkla üzerine döktü çayın yarısını. Birden o panikle yandım anam yandım diye bağırdı. Babam koş kızım bez getir dedi. Gittim getirdim bezle dökülmüş yerlerini(kasık bölgesini)siliyordum. Silerken bir şey fark ettim. Fikret abinin siki şahlanıyordu. Sonra babam. -yaktın çocuğu salak kızm diye bana bağırdı. Fikret abide
-deme öyle kıza ben adam akıllı tutamadım hem çok yanmadım ama abinin eşlarından varsa verir misin Gül böyle ıslak ıslak oturmayayım dedi. Hemen gidip abimin odasına kıyafet almaya gittim. Abim halısafa Maçına gitmiş akşam arkadaşında kalıp sabah dönecekti. Abimin odasında bir şort bir de boxer alıp Fikret abiye verdim. Oda abimin odasında giyindi ve babamın yanına geçti. Ama bir şey fark etmiştim. Fikret abi yürürken yarağı öyle belli oluyordu -ki inik haliyle- sallana sallana gidiyordu. İçeri girdiğimde baktım abimin boxerını giymemişti. İçimden bu adam beni sikmese bari dedim. Amacım sadece teşhircilikti. Fikret abi artık 12 ay nasıl karısızlığa dayandıysa bu gece benden hıncını çıkarırsa diye korkuyordum. İçeri geçtim babamla Fikret abi maç izliyorlardı. Ordan babam kızım abur cubur getirde kuru kuru izlemeyelim aman sakın çay getirme yine yakarsın mazallah çocuğu diyr güldü. Fikret abi. -ben bacıma yardım edeyim çok yoruldu diyerekten benim peşimden geldi. -Fikret abi kusura bakma bilerek yakmadım valla dedim. -olur mu Gül’üm senin ne suçun var. Ben 12 ay karı görmeyince e senin gibi böyle fıstık gibi kız görünce de heyecanlandım döktüm. -ay harbi abi hiç mi görmedin kadın çarşı izninde bile mi? -yok be gülüm ordaki karılar artık çürük çarık karılar. Senin gibi tazesi vardı ben mi istemedim dedi iç çekerek. Ben de sadece gülümsedim. Bir yandan da bir şeyler hazırlıyorum Fikret abiden de boyum yetişmediği için ondan tabak bardak istiyordum. Oda verirken arkamdan tabağı bardağı uzatırken aynı zamanda da bana dayıyordu. Onun giydiği şort ve benim giydi tayt o kadar inceydi. ( zaten benim giydiğim tayt nerdeyse şeffaf dikkatlı bakılırsa amım gözüküyor onun giydiği şort hem kısa hemde bol yani isterse yarrağını şortunu biraz çekse yarrağı bütün çıplaklığıyla ortada olur) Yarrağı sertti ve amıma baskı yapıyordu. Her istediğim şeyi verirken biraz daha baskı yapıyordu. Yarrağı hissettiğim kadarıyla baya büyüktü. Bu baskılardan dolayı ben baya sulanmıştım. İçimden inş görmüyor diye geçirdim. Babam nerde kaldınız kızım diyişle tamam baba geliyoruz dedim. Eğer babam çağırmasa herhalde Fikret abi taytımı yırtıp o koca yarrağını benim bakire amıma sokacaktı. Çünkü çok derinden nefes alıp veriyordu. Fikret abi -Gül ben bi lavoboya gidip geliyorum dedi. Anlamıştım 31 çekip gelecekti o kadar kolay rahatlamasına izin vermicektim. -ohooo Fikret abi bu nasıl yardım etmek yaa. -tamam gülüm gel beraber getirelim şunları. Beraber içeri girdik koyduk masaya. Babam sanki az önce yemek yememiş gibi saldırdı. Cipsler döküldü yere. Bende toparlarken Fikret abiye doğru domaldım. Yerdeki cipsleri masaya koyuyordum. O an aklıma ıslaklığım geldi. Beyaz tayt yüzünden belli olan amım şimdi ıslaklık yüzünden kabak gibi ortadaydı. Alttan Fikret abiye bakınca telefonuyla oynuyormuş gibi yapıp beni çekiyordu. (Nerden anladınız diye sorarsanız zoom yaptığı belliydi parmaklarından). Islaklık aklıma gelince hemen kalktım ve koltuğa oturdum. Aha dedim ıslaklığı gördü şimdi oda istekli olduğumu anlayacak çatır çatır sikecek. Fikret abi arada babamla konuşuyor arada yastıkla kapattığı yarrağını okşuyordu. Ve benim karşımdaki koltukta. Anlaşılan amının ıslaklığı ona cesaret vermişti. -gülüm bana su getirir misin dedi Fikret abi. Gittim getirdim. Bi içiyor bir yandan da sinsice gülüyordu. Bardağın yarısına gelince bardağı üstüme doğru boşalttı geri kalanını kasıklarıma. -intikamımı aldım dedi gülerek Fikret abi -babamda hak ettin benim salak kızım dedi ve güldü. Tabi babam gözlüğünü takmadığı için olayın farkında değildi. Cropum ıslandığı için memelerim hiçbir şey giymiyormuşum gibi kabak gibi ortada keza amımda aynı şekilde ortadaydı. Sonra Fikret abi arkamdan sarılarak. - oy kıyamam ben sana Island’ın mı sen diyerek yine arkada dayıyordu. Babam oturduğu yerden gülüyordu
245 notes · View notes
layezalll · 1 year
Text
Tumblr media
Dirhem dirhem düştü hercailer ömrümden
Gülüp geçerdim her türlü pisliğine hayatın
Ömrümde ki lekeleri Ayşe teyze temizleyecek diye beklerdim hep.
Umutla koşardım yalınayak sokaklarda Rugan ayakkabılarımı silerken temizlerdim hayallerimi Adımlarımı sert atardım sokakta
Dik durulurdu kavgada ve ben hep en önde
Kırık bir burun işte o günlerden hediye 
Kulak arkası nasihatler zihnimde.
Sonra birde kar yağdımı,kar topuna sarılırdı gülümseyişlerim
Boynumda cevşenim,ıslığımda cesur akşamüstü türküleri
Dilimde her şeye inat ''BİSMİLLAH'' Sonra kar altı zulasında ince bir cigara yakardım dumanına hayallerimi ortak ederek
Bide yağmur yakışırdı İstanbul'un göğsüne
Arap kızını beklerdim salkım saçak pencerelerde Entarisi rengini katybetmiş önce ip sonra umut atlayan kız çocukları vardı mahallede
Gözleri bir oyuncak bebek arefesinde
Birde kalp içinden ok geçirilir okul duvarına boyayla
Baş harfler kazınırdı  okun başına ve sonuna Ahmed arif okurdum ben,kendimce özenirdim de
Necip fazıl olurdum bazen düşerdim satırlara Olmayacak düşler kurardım hayalhanemde
Daha tanımadığım seni,kolumda kadıköyde görürdüm Kar altında,elin elimde
Soğuktan ağzımızdan çıkan dumana aşkı heceletirdik Yani yıllar önceden mühürlenmiş ömrüm ay tenine  Sonra kesilmez oldu suyumuz
Vuruldu gülüşlerimize asma kilit
Kaybettik tebessüm çilingirlerini Kömür sobalarına haciz indirdi doğal olmayan gazlar Kestane kebap yemesi sevap sayılmadı
Ne otlu bir beyaz kahvaltıda
Ne de rugan ayakkabılar olmadı delikanlılıklar da bir daha
Erken kaybettik Kemal Sunalı yani gülüşümüzün saflığını Yılmaz güneyle anlamlı bakışmaları
Yasaklandı sonra ağlamalar Gök kuşağı sonrası umutlu hissiyatlar
Bir muamma yaşanılası hayata
Birde sevda erken bindi omuzlarımıza
Sen deyip sustuğum kadar anlatabildim derdimi Hayırlısı deyip geçtiğim kadar yaşadım hayatı 
Maziye bıraktım parkamı,gümüş tabakamı,tespihimi Kayboldu insanlığın şefkati
Şimdi ela bir yaşamak üşüyen ellerime
Biraz hasret biraz vuslat ömrüme
Tut elimi yaslan göğsüme Mübarekliğini kaybetmiş dualar arasında Bir umut olsun sevdamız geleceğe Kavuşunca da aşk olduğunu görsün sevdalılar Utansın Leylalar ve Mecnunlar Sobamız olsun bütün doğallığına inat sahte ısınmaların
Hadi sobanın üzerine çayı koy
Bende biraz kestane kaparım köşe başından Avucumdan öp,bir hoş geldin sen diyen yüreğe 
Tut elimi tut da düşmeyeyim hayatın sahteliğine
Bide kapama gözlerini üşürüm,bakışını örteyim üstüme Hadi bütün kaybolan saflıklar adına
Tozlu sandıklardan çıkarılan eski bir resim gibi düşelim hayatın ortasına Kurban olduğum
hayatım prangalanmış hayatına Çok konuştum yine can deyip susmakta sıra
129 notes · View notes
baybaykus · 9 days
Text
Bir gün bir huzurevi açacağım ve bütün çılgın dedeleri nineleri orada toplayacağım. Ömrümüz sıkıntılı geçti ama ölüme yakın çılgınlar gibi eğleneceğiz arkadaşlar..
Bir belgeselde "Annemin öldüğünü teyzemden bir tabak daha patates kızartması istemeye utanınca anladım.." diyordu. Bir evde anne varsa önce bayat ekmek yenir ama bir evde anne yoksa taze ekmek de bayat gelir..
Toplu taşımalarda; yaşlılara, gâzilere, hasta ve hamilelere yer veren. İhtiyarlarının ağır yüklerini kapıp evlerine götüren. Alkış değil, duâ almayı bilen. Hasta komşusuna bir tas çorba götüren; siyâseten değil, kalbiyle hâl hatır soran. İri lâflar etmeyen, ama muhakkak eyleyen, Ezan okunurken eve çağrılan çocuklarıydık yeryüzünün hem müziği kapatan bir mezarlık yanından geçince de, bir Fâtihâ okuyan. Yere düşen bir ekmek parçasını öpüp başına götüren hem yere ve çöpe düşürmeyen. Ekmeği ve suyu, dâimâ aziz bilen “Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi..
Yiten bu işte..”
"Çocukluk, gecenin bir yarısı tuvaletten odana koşarken kimsenin seni yemediğine sevinmekti." /artık o eski naif insanlar birer birer elini eteğini çekmekte duygusal zarifliğin kaybolduğu dünyadan..
Ninelerim ve dedelerim’le hep birlikte yaşadık o dönemde yaşayanların o naif ve hoşgörülü halleri’ni maalesef şimdi görmek mümkün değil şimdi herkes okumuş tahsili mevki sahibi olmuş ama bir tebessüm etmeyi bir merhabayı unutmuş eve bir misafir gelmesin diye aile bağlarını koparan insanlar var,bunu görmekte insanı kahrediyor bunu duzeltmekte çok uzun zaman alacak önce bir nesili anne baba olabilmeleri için eğitmek gerekiyorki onlardan yetişen çocuklar belli değerlerle yetistikleri için üçüncü nesil ancak düzelir diye düşünüyorum ve terbiye‘nin görgünün temelinin ailede başlar..topluca yozlastık allah sonumuzu Hayır etsin inşallah..
Eskiden her şey daha güzeldi düşüncemi o günleri yazarak daha bir anlamlı hale getiriyorum. Ne değerli günlerdi.. "Güzel olan ne çok şey kaybettik. Sokakta oyunları, vefalı komşuları ve yaraya merhem olan o eski insanları."
Yaşlı insanların yaşamak uğruna çektiği sıkıntıları görüp de hala bir şeylerden dolayı kibirlenmek ne büyük ayıp, çok vaktimizin olmadığını anlayabilmek asıl mesele..
Siyah beyaz da olsa televizyonla ilk tanıştığımız günlerde 1-2 saat yapılan yayını izlemek için nöbet tuttuğumuz, misafir çocukları kurcalamasın diye önüne barikatlar kurduğumuz, kapalı olduğunda üzerine dantel örtüğümüz o günler…
Ahh o günler!
Daha mı mutluyduk? sanki..
Aslında Güzel olan o günler değildi, güzel olan biz idik, çoçuktuk oyun ve hayal idi sadece hayat. Büyüyorduk heyecan ile şimdi büyümüyoruz yaşlanıyoruz..
Yaşlılık; ne saçın ağarması, ne de belin bükülmesidir, gayesi biten ve ümidi sönen herkes yaşlıdır..
Sadece yaşlanınca fark edilen bir şey var: İnsan artık yaşlı biri olduğunun bilincine varmıyor. Ağrılar sızılar tamam, ama zihnen kendini hala genç sanıyorsun. Bu iyi bir şey herhalde..
Yaşlanmak berbat bir şey, "yaş almak" falan deyip yumuşatmaya hiç gerek yok 😁 alıntı
Tumblr media
7 notes · View notes
nefes3534 · 9 months
Text
UMARIZ TARİH TEKERRÜR ETMEZ
Ekonomik iflasını açıklayan Osmanlı Devleti'nin 1881 yılında bütün varlıklarına el konuldu.
İğneden ipliğe Yahudi, İtalyan, Ermeni, Fransız tacirler İstanbul'a dolmuştu.
Abdülhamid bu kadar borcun üzerine yeni borçlar ekledi. Osmanlı 15 defa büyük borç aldı. Ama faizini bile ödeyemez olmuştu.
Osmanlının hazinesine el koyan Avrupa, bugün
"İstanbul Erkek Lisesi" olan binaya "Duyun-u Umumiye" yi yerleştirip borçları tahsil etmeye çalıştı.
Yani hazine ecnebilerin yönetimine geçti.
Borçlar ödenmedikçe Abdülhamid Avrupa'lı tefecilere tekeli verdi; teker teker milli varlıkları kaybettik;
Demir yolları, iplik, fındık, pamuk kömür, tekstil demir çelik, tuğla kireç... ne iş varsa Avrupalılara satıldı.
Haliç ecnebi fabrikalarla doldu. Tarlabaşı, Avrupa'dan gelen tüccarların görkemli evleriyle bezendi.
Zenginler İstiklal Caddesi ve Sıraselviler'e yerleşti. Bugün İstanbul'da gördüğümüz şahane binaların çoğu o dönemlere aittir.
Türk'lerse yüzlerce yıldır tamir gören yamalıklı bohçaya benzer tahta evlerde otururdu.
Bu evler Fatih ve Süleymaniye'nin arka sokaklarında bulunurdu.
Abdülhamid döneminde yüzlerce kilise ve sinagog açıldı...
İşte o tarihte Avrupa'dan gelen zenginleri ağırlamak için 5 yıldızlı bir otel yaptılar: Pera Palace.
Pera Palace Rumca, "Yokuş Sarayı" demek.
Fransa'dan trene binip Sirkeci'de inen Avrupa jet sosyetesi tren garından bu otele Türk hamalların sırtında özel tahtlarla taşınırdı.
Aslında batı emperyalizmi İstanbul'u Vahdettin döneminde değil, Abdülhamit döneminde çoktan ele geçirmişti.
Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda Türklerin elinde sadece çarık kalmıştı.
Sanayi ve tarım hamlesi başlattı.
Yerli malı haftası o tarihte başladı, çocuklarımız milli üretimin ve milli kalkınmanın önemini anlasın diye.
Türklere ait banka bile yoktu.
Adında Osmanlı olan banka bile ecnebilerindi. İşbankası bu yüzden kuruldu.
Osmanlı Devletinin iflas ilan ettiği meşhur
RAMAZAN KARARNAMESİ (Nisan 1876)
Vergi gelirlerinin devredildiği
MUHARREM KARARNAMELERİ (1879 ve 1881'deki iki kararnamedir) Pek bilinmez, gündeme de getirilmez.
Hep saklanır…
Dolmabahçe sarayı 1856,
Çırağan sarayı 1863,
Beylerbeyi sarayı 1864,
Yıldız sarayı 1880'de yapılmıştır.
Yani Osmanlı'nın çöküş döneminde.
Dünya;
Sanayiye,
Eğtime,
Bilime
ağırlık verirken,
Osmanlı çöküşü gizlemek için saray yapımına ağırlık vermiş.
Umarız, sonumuz aynı olmaz!
#MustafaKemalAtatürk ve kurduğu #TürkiyeCumhuriyeti hep #TürkMilleti ni düşünmüş ama akp tıpkı kendisi gibi osmanlı hayranı.!
26 notes · View notes
birtekhayalimsensin · 3 months
Text
hep ulaşılabilir olduk, ne zaman gelseler samimiyetle karşıladık, neden kaybettik diye düşünmek bile gelmiyor içimden
10 notes · View notes
piksel · 10 months
Text
ailede sağlık işleriyle hep ben ilgilenirim. bugün de laboratuvardan bi telefon aldım. emin bey için aradım, 1 yıldır gelmiyor nasıl iyi mi merak ettik diye. yutkunuş ve bir sene önce kaybettik diyiş. telefonu kapattığımda arkada rastgelen şarkı da canımı çok yaktı. kendimi kaostan atıp arkadaşlarımla kafa dağıtmaya gideceğim yerde 2-3 dakikada yine hayat akışım kaydı. aslında sorarsanız pek de iyi hissetmiyorum. kendimi deliye vurdum, her şeyle taşşşak geçip keyfime bakmaya çalışıyorum. ben ipleri kopartmaya çalıştıkça bana daha çok dolanıyolar🥲
21 notes · View notes
1blogibi · 1 year
Text
Biz hep çok değer vermekten kaybettik.
28 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Tumblr media
Aradığım Kadın 😅😅😅
İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı. Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. Bir türlü bulamadı. Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından : Evde mi bıraktım acaba ? İşte o an aradığım kadın bu dedim...
Pek çoğunuz Bruce Willes in 6. his filmini hatırlar.
'6. His filmini izledin mi?' dedim.
'Hayır ama çok övdüler' dedi.
'Bende filmin CD'si var, istersen vereyim izle, ben de
çok beğendim' dedim.
'Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce' dedi.
Kesin bu kadınla evlenmeliyim dedim...
Evlenmeye karar vediğim gün sorduğum 'Benden önce biriyle oldun mu?' sorusuna,
'Buraya gelmeden önce mi?' cevabını vererek
İçimi kuşkulara gark ettiği günlerde olmadı değil hani 🙂
Aniden fenalaşan annesini apar topar hastanenin acil servisine kaldırdık, Ancak yarım saat sonra doktorun "Maalesef annenizi kaybettik" demesiyle Benim ki annesinin öldüğünü anlamadığı gibi topuklu ayakkabısını çıkarıp "ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin buradaydı " deyip doktoru bir güzel dövmeye başlayınca, aha aradığım kesin bu dedim ...
Geçen ramazan oruç tutmaya başladığında, sürekli bana 'Aşkım' diyen kadın gidip, yerine orucu bozulmasın diye bana 'Kanka' demeye başlayan kadın gelince ne kadar doğru kararı verdiğimi bir kez daha anladım...
Bir gün Silifke'ye gidiyoruz, önümüzde bir tır ve tırın üstünde 'Danger' yazısını okuyunca "Aşkım ne kadar aptallar var tanker yazacağına danger yazmışlar" deyip yol boyunca o yazıya, ben ona güldüm. İşte beni hep güldüren kadın nasıl evlenmeyeyim ben onunla...
En son bu gün, akşam yemeği için balık almaya gittiğimizde, kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp;
Bunlar taze mi ? diye sordu,
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
"Yok abla, pil takıp oynatıyoruz"
'Ya öyle mi? almayalım o zaman.
Nadir, bunlar bayattır' dedi .
İşte aradığım kadın...
8 notes · View notes
benegeminincisi · 5 months
Note
Neden iyiler yalnızca kitablarda kazanır ?
Kitapların geneli kurgudan ibaret. Kitaplarda bile iyiler hep kazanmıyor. Yine kaybettik
13 notes · View notes
zezeile · 4 months
Text
"Hep ulaşılabilir olduk, ne zaman gelseler samimiyetle karşıladık. Neden kaybettik diye düşünmeye gerek yok artık.
İyi niyet."
5 notes · View notes
bedenselizler · 11 months
Text
hep iyi niyetimizden, fazla değer verdiğimizden kaybettik.
15 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Tumblr media
İşte 'Sarı Öküz' hikayesi
Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.
Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.
"SUÇ HEP O SARI ÖKÜZ''DE..."
Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:
"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."
Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.
"AFERİN SİZİ KUTLARIZ!"
Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:
"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."
Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.
"NEREDE KAYBETTİK BİZ BU SAVAŞI?"
Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.
Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.
Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."
.......
Here is the story of 'Yellow Ox'
A herd of oxen lived in one of the pastures. The herd of lions around also had their eyes on the oxen.
However, when the oxen came together to attack, the lions had nothing left to do. That's why the lions, who had to feed on small animals, thought of a solution when they started not eating well. The lame lion took one or two lions with him, raised a white flag and approached the herd of oxen.
"THE BLAME IS ALL ON THAT YELLOW OX..."
The leader of the oxen started to speak sweetly to Gray Ox and the people next to him:
"Dear oxen sirs. We came here today to apologize to you. I know we have harmed you so far. But believe me, we did not do any of this on purpose. It's all the fault of that Yellow Ox. Its color is different from yours and it dazzles us and blows our minds." "We forget our pacifism and become aggressive. We have no problem with you. Give it to us, you will be saved, and we will live in peace again."
Gray Ox and his delegation discussed these words among themselves and found the offer justified and gave Yellow Ox to the lions. Only the Spotted Ox objected, but he could not tell anyone his problem.
"WELL CONGRATULATIONS TO YOU!"
After a while, the lions came again with the same method, this time asking for Long Tail:
"See how peace-loving we are. We congratulate you on your decision. However, that Long Tail of yours is visible wherever we look as he wags his tail, and it blows our minds. We are trying hard not to attack you. However, you have normal tails. Give it to us, this one." Let's close the issue and continue living in peace."
Gray Ox and his delegation handed over Long Tail, but Spotted Ox objected again. Tall Tail died under the claws of the lions.
"WHERE DID WE LOSE THIS WAR?"
This incident was repeated over and over again, each time with different excuses. Finally, the oxen became weak and the lions became arrogant. Now, without making any excuses, they started to intervene directly and say, "Give us this, otherwise we won't interfere."
As they died one by one in the claws of the lions, Gray Ox and a few oxen were left behind. One of them asked their leaders, "What happened to us, where did we lose this war? However, how strong were we once?"
18 notes · View notes
sadecedoruk · 9 months
Text
Günaydın 👋
✍️ 21 Ağustos'ta doğdu Can baba, 12 Ağustos'ta öldü.
👉Tersten çakardı hep! Ölümü de terse yatırdı, tarihi tersten okuttu.
👉Bir 12 Ağustos'ta kaybettik.
➡ UNUTMADIK CAN BABA...
14 notes · View notes
aynodndr · 16 days
Text
Tumblr media
Aranan kadın...
İlk yemeğe çıkışımızda cep telefonu çaldı. Elini çantasına attı. Kurcaladı, kurcaladı. Telefon uzun uzun çalmaya devam ediyordu. Bir türlü bulamadı. Sonra o güzel cümle döküldü dudaklarından : Evde mi bıraktım acaba ? İşte o an aradığım kadın bu dedim...
Kesin bu kadınla evlenmeliyim dedim...
Evlenmeye karar verdiğim gün sorduğum 'Benden önce biriyle oldun mu?' sorusuna,
'Buraya gelmeden önce mi?' cevabını vererek
İçimi kuşkulara gark ettiği günlerde olmadı değil hani...
Aniden fenalaşan annesini apar topar hastanenin acil servisine kaldırdık, Ancak yarım saat sonra doktorun "Maalesef annenizi kaybettik" demesiyle Benim ki annesinin öldüğünü anlamadığı gibi topuklu ayakkabısını çıkarıp "ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin buradaydı " deyip doktoru bir güzel dövmeye başlayınca, aha aradığım kesin bu dedim ...
Geçen ramazan oruç tutmaya başladığında, sürekli bana 'Aşkım' diyen kadın gidip, yerine orucu bozulmasın diye bana 'Kanka' demeye başlayan kadın gelince ne kadar doğru kararı verdiğimi bir kez daha anladım...
Bir gün Silifke'ye gidiyoruz, önümüzde bir tır ve tırın üstünde 'Danger' yazısını okuyunca "Aşkım ne kadar aptallar var tanker yazacağına danger yazmışlar" deyip yol boyunca o yazıya, ben ona güldüm. İşte beni hep güldüren kadın nasıl evlenmeyeyim ben onunla...
En son bu gün, akşam yemeği için balık almaya gittiğimizde, kovanın içinde yüzüp çırpınan balıklara bakıp;
Bunlar taze mi ? diye sordu,
Balıkçı da cevabı hemen yapıştırdı:
"Yok abla, pil takıp oynatıyoruz"
'Ya öyle mi? almayalım o zaman. bunlar bayattır' dedi... Netten alıntı
😅😅😅
2 notes · View notes