Tumgik
#metin eloğlu
okuryazarlar · 2 months
Text
Tumblr media
İyi ki doğdun Metin Eloğlu!
119 notes · View notes
breatth · 3 months
Text
Tumblr media
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiyi yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için
Hadi uyan
Denizi dinle, yaşamak desin
Toprağı dinle, barışmak desin
Göğü dinle, sevişmek desin
55 notes · View notes
siir-defterim · 6 months
Text
Yaşamak istiyorum
Yaşamak istiyorsun
Yaşamak istiyor
Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki, katlanıver, diyeceksin;
Ama böyle yaşamak olur mu!
METİN ELOĞLU
19 notes · View notes
wehuzunngeldi · 8 months
Text
bir kuş tüyüne değip de
berelenmeden
bir güz yelinde örselenmeden hiç
çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
hırpalanmadan günışığında
papatya kokularıyla ırgalanmadan
sen yine orda mısın demeden
sen hala
sen hala gel demeden
geliyorum ben sana
26 notes · View notes
yurekbali · 7 months
Text
Tumblr media
Sözü Şiirden Açmak - Oktay Akbal “Şiirde 40 Yıl”, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir kitabı bu adı taşıyor. 40 yıl!.. Bütün bir yaşam! Hele ortalama insan ömrünün elliye yaklaşmadığı ülkemizde! Şiir, sanat, yazın uğruna verilen bunca zaman! Oğuzcan, ilk şiirlerini 1942’de yayınlamaya başlamış, 1947’de de ilk kitabı “İnsanoğlu” çıkmış. İnsanoğlu’nu anımsarım, kötü baskılı bir kitapçıktı. Oğuzcan sonra, birçok kitap yayınladı, güfteler yazdı, ünlü ve sevilen bir şair oldu. Başından, içlerinde acıları da olan türlü serüvenler geçti. Kendi resmini de şöyle çizmiş: “Nedense bütün resimlerimde ben / Böyle mahzun ve perişan çıkarım / Hep böyle hayata kapalı durur / Gülmesini unutmuş dudaklarım / Artık canından bezmiş kimselerin / Hazin bakışı parlar gözlerimde / İçinden adamlar arabalar geçer / Çizgiler alnımda bir büyük cadde.” Düşündüm de hangi ünlü şairimiz 40 yılı geride bırakmamış ki! 45 yılı, 50 yılı geride bırakan ünlü şairlerimize ne demeli: Oktay Rifat, İlhan Berk, Cahit Külebi, Dağlarca, Anday, Ilgaz, Cumalı, A. Kadir vb... Oktay Rifat’ın ilk şiirleri 1936’da “Varlık”ta çıkmış, İlhan Berk’inkiler ise 1935’te... İki ozanımızın 50’nci şairlik yıl dönümünü 1985’te kutlayacağız demektir. Edip Cansever’in ilk şiiri 1944’te, Can Yücel’inki 1950’de, Özdemir İnce’ninki 1954’te, Metin Eloğlu’nunki 1943’te yayınlanmış... En gençleri İnce, o bile 27 yıllık bir şiir geçmişine dayanmakta!.. Demek istediğim, şairlerimizin, öykücülerimizin anma günlerini, toplu tanıtılma törenlerini sık sık yapmak zorundayız. Aziz Nesin, yıllığında “Yuvarlak sayı”lara ulaşan sanatçılarımızı tanıtıyor, yaşı kırka, elliye, altmışa, yetmişe, seksene gelenlere özel bölümler ayırıyor. Devlet Tiyatroları’nın, Şehir Tiyatroları’nın, özel tiyatroların da belirli bir sanat geçmişine, birikimine sahip şairleri, yazarları tanıtıcı toplantılar yapması niye düşünülmez ki! Oktay Rifat “Denize Doğru Konuşma”, İlhan Berk “Deniz Eskisi ve Şiirin Gizli Tarihi”, Metin Eloğlu “Hep”, Edip Cansever “Bezik Oynayan Kadınlar”, Can Yücel “Rengâhenk”, Özdemir İnce “Kentler”... Hangi birinden söz etmeli? Doğrusu, en yaşlısından en gencine kadar adı geçen şairlerimizin kitapları ayrı ayrı ele alınıp, değerlendirilecek nitelikte... Bunca sanat ve yazın dergisi çıkıyor, ama ayrıntılı incelemeler, eleştiriler pek görülmüyor nedense! Gerçek eleştiri -hiç değilse yeni çıkan kitapları gereği gibi tanıtan yazılar- hemen hemen hiç yok... Masamın üstünde duruyor bütün bu şiir kitapları. Çoğu yakın arkadaşım olan bu şairlerle daha nice gün ve gecelerim geçecek. Ben, şiir konusunda hızlı yorumlar, değerlendirmeler yapmam. Yanılma payı çoktur böyle çabuklukların... Şiir vardır, ilk okuyuşta kendini verir. Verir ve biter... Böyle şairler de çok. Ama yukarıda adını andığım şairlerin kitapları o türden değil. Birbirine benzemeyen şairler bunlar. Can Yücel’le Oktay Rifat; Cansever’le İnce; Eloğlu’yla Berk arasında büyük ayrımlar var. Ama hepsinin ustalığı, kişilikleri tartışılmaz bir düzeyde... Can Yücel’in kısa şiirleri ilk okuyuşta okuru çarpıyor: “Sana bin kez söyledim be evladım / Dişlerinle tırnaklarını yiyeceğine / Gözlerinle gökyüzünü yesen ya” gibi; Tevfik Fikret’ten esinlenmişe benzeyen “Kanun çalacağız diye çıkıp orta yere / Kanunu çaldılar yere”, “Hıyar diyorum / Yooo, ben, turşuyum diyor” gibi şiirler kısa sürede yaygınlaşır, dilden dile gezer. Ama Oktay Rifat’ın, Eloğlu’nun dizeleri öyle değil. Yoğunluk ağır basıyor. Berk'in, Cansever’in, İnce’ninkiler de öyle... Cansever’in dizeleri ise yer yer düz yazıya yaklaşır, ama birden bakarsınız ki o düzyazı, “şiir” oluvermiş. “Neyi bitiriyoruz, neyi başlatıyoruz / Neyi bekliyoruz, bilmem ki / Kapı mı çalınıyor ne / Gidip açıyorum / Kimse yok / Peki / Nasıl karşılanır yok olan bir şey / Karşılıyorum / Salona geçiyoruz.” Gel de Baudelaire’e inanma: “Sağlıklı insan yirmi dört saat ekmeksiz kalabilir, ama şiirsiz asla”. Çok şükür ki Türkiye’de böyle bir tehlike yok! - Oktay Akbal, Sözü Şiirden Açmak (Geçmişin İçinden) - Görsel: Yazıda ismi geçen şairler...
13 notes · View notes
yagmurun-sesii · 2 years
Text
Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Tumblr media
125 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 1 year
Text
19 notes · View notes
pespaye · 1 year
Text
Benim canım yanarmış da haberim yokmuş meğer
Dilim paslanırmış boyuna, iman tahtam sızlarmış
Bana bu şenliği, bu tosunluğu bir çırpıda
Bu çeşniyi nasıl verdin
Umarım beni sık sık hafakanlar basarmış
Dokunsalar ağlarmışım
Keçi keçi kokarmışım sokulunca
Tıknefesin, ilezenin biriydim belki
Diyin ki gözlerim yoktu benim
Ellerim var diye avunurdum hey gidi
Şimdileri içimde bir kırmaşma
Gürüne dobrasına bir aşnalık
Gencelmek şimdi işte
Sevişmek şimdi işte
Buymuş demek yüreğimin pırpırı
Buymuş evim barkım ekmeğim
Vallah billâh höyküresim geliyor
Kimin mi bu kafa gönül dokusu düzen
Numara yapma
O sen o, o sen!
6 notes · View notes
yorgunherakles · 2 years
Quote
seni sevdiğim için haliç'te bir uğultu seni sevdiğim için gece yağıyor güpegündüz yarın sabahlar seni sevdiğim için icat edildi sonra? sonrası sanrı
metin eloğlu - bu yalnızlık benim
26 notes · View notes
venusunruhu · 2 years
Text
Yine alışır mıyım acaba?
Şiire, tütüne ve insana..
Tumblr media
14 notes · View notes
sulupilav · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
huzursuzlugun-blogu · 2 years
Text
Tumblr media
Bir kuş tüyüne değip de
berelenmeden
Bir güz yelinde örselenmeden hiç
Çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
Hırpalanmadan günışığında
Papatya kokularıyla ırgalanmadan
Sen yine orda mısın demeden
Sen hala
Sen hala gel demeden
Geliyorum ben sana
8 notes · View notes
aykoza · 2 years
Text
HADİ AYDINLIĞA ÇIK DA ÇİL GÖZLERİN IŞISIN
7 notes · View notes
selcensuyadal · 1 year
Photo
Tumblr media
0 notes
wehuzunngeldi · 6 months
Text
hadi uyan
gün ışığı çilemeye başladı başucunda
denizler bir mavilik edindi günden
seher yeline uyup kuşlar yerinden uçtu
bu türküyü dinlemeyecek misin?
17 notes · View notes
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
“Her 1 Mayıs, ‘ayakların baş, başların ayak olacağı’ günlere olan hasretimizi bir kez daha birlikte duyuyoruz, ümidimizi canlı tutuyor, heyecanımızı tazelemeyi unutmuyoruz. “Gün gelir gün gelir/ zorbalar kalmaz gider/ devrimin şanlı yolunda/ bir kağıt gibi erir gider” diyebilmenin, düşlerin içimize, gözümüze, gönlümüze ne zaman düşmüş olursa olsun asla eskimeyeceğini, düşlerimizin her zaman yepyeni olduğunu, böylece düşü de düşleyebilme imkânının neredeyse tek sermayemiz, servetimiz olduğunu ve bundan asla vazgeçmeyeceğimizi bilmenin ayrıcalıklı duygusudur bu. Hiç hazzetmesek de şu ‘ayrıcalık’ lafından, hadi ilk ve son kez kullanmış olalım ve tek ayrıcalığımız da bu duygu olsun diyelim. ‘Gider, böyle gider, dahi gider’ duygusuna karşı bizim duygumuz da budur diyelim. Yani ‘vedalaşmaların ilmi’ni şimdiye dek kimle, neyle yapmış olursak olalım, devrimle asla vedalaşmayacağımızı hissetmenin iyiliği diyelim bir de. Hepimize iyi gelir çünkü. ‘Biz Devrimi Çok Sevmiştik’ diye zalimlere ‘şirinlik muskası’ kabilinden pişmanlık bildiren, geçmişinde de devrimle ilişkisi şüpheli 68 artıklarından geçilmiyorken ortalık, ‘veda değil vefa’ diyebilmek de iyi gelir. Öyleyse yoksulların, mazlumların, mülksüzlerin, topraksızların, baldırıçıplakların, ayaktakımının, yalınayakların, hâlâ ‘itirazım var’ diyenlerin, dilsizlerin, kekemelerin, sürgünlerin, yersizyurtsuzların, mültecilerin, sokak çocuklarının, sokak hayvanlarının, itilmişlerin, kenardakilerin, ezilenlerin, etnik kimliğinden ötürü baskı görenlerin, cinsel kimliğinden ötürü dışlananların, sınıfsal kimliğinden ötürü aşağılananların, renginden ötürü alay edilenlerin, işsizlerin, işçi sınıfının ve emeğiyle geçinen herkesin, ezcümle bütün ‘siyahların kırmızısı’ olacak o güzel vakitler için biriktirdiğimiz cümlelerle 1 Mayıs’ı kutlayalım!” - Haydar Ergülen, Siyahların Kırmızısı (Vefa Bazen Unutmaktır) * * * “Hadi uyan Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine Yoksul olsan da uyan Garip olsan da uyan Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için Hadi uyan” - Metin Eloğlu, Uyan
34 notes · View notes