Tumgik
#o gariplere ne mutlu
behnantugrab · 3 months
Text
Hepimiz aslında zulüm altındaki İslam toprakları gibiyiz. Kalabalıklar içinde az, sessiz, ıssız kalmış gibiyiz... Hani diyor ya Rasulullah(sav): "İslam garip başladı, başladığı hale dönecek. Ne mutlu gariplere!" Derdimize o zamandan derman oluyor. Yalnızlık rüzgarına kapılmayın, ümitsizliğe düşmeyin diyor. O yüzden bu yorgun ve karanlık çağın zorluklarına bir ses niyetiyle:
"Gergin uykulardan, kör gecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.
Sonra düğüm düğüm bilmecelerden
Bir sabah gelecek kardan aydınlık.
Gökten yağmur yağmur yağacak renkler
Daha hoş kokacak otlar, çiçekler
Ardından bitmeyen mutlu gerçekler
Bir sabah gelecek kardan aydınlık."
22 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
BOŞTUR BOŞ
Yazsam mı şu hususta ?
Yazsam mı bu hususta?
Misal : Ömer dizisinde daha başörtüsü bağlamayı bilmeyenlerin İslâm eleştirisi dizisi yapmalarını... Şalı dikişi görünür tarzda örtüyor dindar hatunlar , bunlar sokağa da çıkmıyor? Gibi gibi... Halktan kopuk sanatçılarımızı... Shitsel ' de / orijinalinde yani Museviler' in çok ama çok dindar oluşlarını...
Ordan uyarladıkları ile bizim gerçeklerimizin uyuşmazlığını...Bizim dindarlığımızın sakız orucu bozar mı hojam formunda kaldığını...
Yazsam mı?.
Sonra düşününce saniyelik , yaw ne kadar boş diye vazgeçmek...
Günümüz halet- i ruhiyesi aşağı yukarı böyle hepimiz için...
Ömer Hayyam demiş ya:
"Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende...
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!.. "
Oysa ne çok tutunup kalıyoruz bazı anlara...
Meselâ babam , su ister misin denilen enkazdan çıkarılan çocuğun muayenem yapılmadı daha demesine...
Ben, gecekonduda hijyenik şartlarda değil eldivensiz hamur yapıyor soba üstünde diye tefe koyup alay ettikleri fenomen çocuğun arkasından yas tutan sosyal medya klavyeşörlerine...
Ya da sınava 3 ay kaldı YKS kitaplarım kaldı evin altında diyen evladımıza...
Psikolog , çok fazla deprem haberi izleyenler merhamet yorgunu olur dikkat dikkat diyor...
Oysa...
Yakıyor ateşten haberler yakıyor...
Ne yapsak olmuyor...
Ne oldu ne yaşadık biz böyle son yıllarda, sana ibret gerek ise demiş ya Yunus Emre...
Nasıl ibret & hayret olmaz ki makam olarak?
Neler yaşamadık ki?
Bir tarafta...
Alnı secdeli denilen insanlar , vatan evlatlarını vuruyor da arkadaşı elinize sağlık diyor...
Bir tarafta...
Kadın , tedavi ile sahip olduğum ikiz çocuklarım 8. kattaki evde selin altında kalıp kayboldular diyor televizyonda...
Sonra iki yıl okul tatili , tek harf öğrenmiyor çocuğum uyuyor durmaksızın tükenmişlik sarıyor 11 ve 12. sınıf çöpe gidiyor...Ateşli hastalıklar tuhaf günler kafa toplamaya fırsat tanımıyor...
Hastalık kol geziyor pandemi can yakıyor...
Sonra yangın...
Sonra deprem...
Deprem..
5. Kol faaliyetleri...
Yalan haberler, dezenformasyonlar...
Diyanet ' e sorulan bir evlatlık sorusu üzerinden sapık Akepeliler torunumu evlat diye alıp sonra evlenecekmiş diyor bir siyasetçi, siyasetçi böyle deyince troller coşuyor,bilimsel düşüncesi olmayan insanlar depremden ölür bunun suçlusu oy verdikleri Beştepe ' dir diyor öbür siyasetçi...
Siyasetçiler siyaset yapmayak artık deyu siyaset yapıyorlar...
Âlakasız bir konudan konuşurken okulda bir çocuk, tek adam rejimi yüzünden öldü insanlar , vali hep cumhurbaşkanına telefon etmiş de onay almadan yardım gönderememiş seferberlik olmamış ölmüşler diyor... Oysa sabah ilk anlarda kışladan çıkan askerlerin görüntüleri varken acının üstünde özellikle tepiniyor birileri...Ve okul çocuklarını sosyal medyada zehirliyor birileri...
Selâdan imamdan sarıktan tekbirden irite olanlar diğer tarafta göze çarpıyor ...
Kendini böyle tanımlayan insana ne denmeli yani ? Hem
ne yapsın ki alternatif olarak insanlar ? Haluk ' un Amentüsü ' nü mü okusunlar enkazdan çıkarken ? Evrenin ulu mimarına selam mı çaksınlar ? Yaşasın laiklik diye mi slogan atsınlar?
Seküler aydın kesimimizi ne mutlu ederdi acaba ? Herkese ayar vermeyi seven ikna odası mucitçileri, bakıp bakıp olmuyor olmuyor bu milletten diyorlar afet deprem sel yangın demeden...
Elin Japon ' u depremde Allah u Ekber demiyor o halde kentsel dönüşümü yapmayan herkes bundan sorumludur ve ranttır bu dediğimizde cana paha biçilemez diyenler cahilin önde gidenidir diyorlar ya..
Halbuki azıcık empati bu kadar zor mu ?
Bir öğretmen bir gün sonra okulum var öğrencilerime kavuşacağım derken balkondan yalın ayak karların üstüne atladım, okul yok , öğrencilerim yok diyor...
Biz de olabilirdik aynı durumda...
Hiç mi yumuşamıyor kalpler?
Bir doktor bu kadar çok ağlayan erkek görmedim hiçbir yerde diyor...
"Gariplere göynür özüm" / yanar içim/ gidenlerin ardından ruhumuz kanıyor...
Devlete millete küfretmeyi bırakıp yaraları sarmaya çalışsak...
Çalışsak hep birlikte...
Sen ben demeden...
Kin ve nefret tohumu ekmeden yapsak bunu...
Çok mu şey istiyorum?
Topla bizi Ya Rab !
Perişanlığımızı sana arz ediyoruz hâlimiz sana âyan...
Aman Ya Rab aman...
Varlığına birliğine yoktur güman...
Nüket Belsan Taşören
6 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ne Mutlu Gariplere (Fe Tuba Lil Ğuraba) dediğinde, "Garipler kimdir?" diye sorulunca buyurdu ki; "(Sünnete sarılma yolunda) kabilelerinden ayrılanlardır."
*Şahidiyle hasendir. İmam Ahmed(1/398); Ebu Ya'la(8/388); Taberani(10/99); Darimi(2/402); İbni Ebi Şeybe(7/83); İbni Mace(3988); Bezzar(5/433) şahidi için bkz: Sehmi Tarihu Cürcan(1/216)
İbn Kayyım el-Cevziyye el-Hanbeli (rahimehullah) şunları söylemiştir;
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in "Onlar kabilelerinden uzaklaşanlardır" buyruğunun manası şudur: Allah (Subhanehu ve Teala) Rasul'unu, yeryüzü halkının çeşitli dinlere mensup olduğu bir zamanda göndermiştir. Onların bir kısmı putlara ve ateşe ibadet ediyor, bir kısmı suretlere ve haçlara ibadet ediyordu. Bir kısmı Yahudi, bir kısmı Sabii, bir kısmı felsefeci idi. Bu yüzden İslam ilk zuhur ettiği zaman garip idi. Onlardan Müslüman olup Allah'ın ve Rasulunun davetine icabet edenler; boyu, kabilesi, ehli ve aşireti içinde garip duruma düşüyordu. Evet, İslam davetine icabet edenler kabilelerinden ayrışıyorlardı. Hatta onlardan bazıları kabilelerinden ve aşiretlerinden ayrılıp gurbete gidiyor ve İslam'a giriyordu. İşte hakiki garipler onlardı. Ta ki İslam güçlendi ve İslam'ın daveti yayıldı. O zaman insanlar İslam'a bölük bölük girmeye başladılar. Bundan sonra o hakiki gurbet ortadan kalktı. Sonra tekrar garipleşme ve yolculuk dönemi başladı. Ta ki İslam başladığı gibi garip hale döndü. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve ashabının üzerinde bulunduğu gerçek İslam bugün ilk zuhur ettiği zamanki halinden daha gariptir. Görünen alametleri ve izleri meşhur ve bilinir olsa da bu böyledir. Evet, gerçek İslam gerçekten gariptir. İslam ehli de insanlar arasında en garip kimselerdir. Hem çok az sayıda mensubu olan tek bir fırka; birçok takipçiye, reise, makama, ünvana ve yöneticiye sahip, Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiklerine muhalefet etmeden ayakta durması mümkün olmayan yetmiş iki fırka arasında nasıl garip olmasın ki? Zira bizzat O'nun getirdikleri; onların arzularıyla, zevkleriyle, içlerindeki şüphelerle, faziletlerinin ve amellerinin en yüksek derecesi olan bid'atlerle, maksatlarının ve isteklerinin son noktası olan çelişmektedir. Nebi'ye uyarak Allah'a doğru yol alan bir mümin, bu kimselerin arasında nasıl garip kalmasın ki? Onlar ki hevalarına uymuşlar, cimriliklerinin peşinden gitmişlerdir. Her biri kendi görüşünü beğenmiştir. Tıpkı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibi; "Kendisine itaat edilen bir cimriliği, peşinden gidilen bir hevayı, öncelenen bir dünyalığı ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gördüğünüz zaman, bir işin senin için kaçınılmaz olduğunu gördüğün zamana kadar iyiliği emredin ve kötülükten sakındırın! O zamanda ise kendinle ilgilen ve onların avamından uzak dur. Çünkü arkanızda sabır günleri vardır ve bu günlerde sabreden koru avuçlayan gibidir" Bundan dolayı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) o zamanda dinine sıkı sıkı sarılan sadık Müslümanın, sahabeden elli kişinin sevabı kadar sevap alacağını bildirmiştir..
Bu büyük sevap sırf O'nun insanlar arasında garip durumda olmasından, onların hevalarının ve görüşlerinin karanlıkları içerisinde Sünnet'e yapıştığından dolayıdır. Şu halde Allah'ın kendisini dini hususunda bir basiretle, Rasul'unun sünneti hususunda bir fıkıhla, Kitab'ı hususunda bir anlayışla rızıklandırdığı, kendisine insanların içinde bulunduğu hevaları, bid'atleri ve sapıklıkları, onların Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabının üzerinde bulunduğu dosdoğru yoldan ayrıldıklarını gösterdiği mümin bu yola girmek istediği zaman cahillerin ve bid'atçilerin sataşmalarına, saldırmalarına, küçümsemelerine, insanları kendisinden kaçırmalarına ve sakındırmalarına karşı kendisini hazırlamalıdır. Nitekim onların kafir selefleri onun önderi ve imamı olan Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'e aynısını yapıyorlardı. Mümin onları doğru yola çağırır ve gittikleri yolu eleştirirse işte o zaman kıyametler kopar. O'nun için çeşit çeşit kötülükler düşünürler. O'na tuzak kurarlar. İşte bu kimse insanların dinlerinin bozukluğundan dolayı dini hususunda garip olan kimsedir.
İnsanların bid'atlere yapışmalarından dolayı Sünnet'e yapışması hususunda garip olan kimsedir. İnsanların akidelerinin bozukluğundan dolayı itikadı hususunda garip olan kimsedir. İnsanlar güzelce namaz kılmadıkları için namazı hususunda garip olan kimsedir. İnsanlarla ilişkileri hususunda garip olan kimsedir. Çünkü onlarla, onların istemediği şekilde ilişkiler kurar. Özetleyecek olursak; Halktan bir yardımcı ve destekçi bulamaz. O, cahiller arasındaki alim, bid'atçiler arasındaki Sünni (sünnete tabi olan) , hevalara ve bid'atlere çağıranlar arasında Allah'a ve Rasulu'ne çağıran bir davetçi, marufu (iyiliği) münker (kötülük) , münkeri de maruf gören bir topluluğun arasında ki marufun emredeni, münkerin de sakındıranıdır.
|| Medaricu's Salikin, 3/188
4 notes · View notes
hasanakbal19 · 3 years
Text
O, gariplere ne mutlu…
O, gariplere ne mutlu…
Takrîr edemem çektiğim âlâmı felekten Zirâ ki anın zikri de bir gûne elemdir (Müverrih Râşid) İzzet Molla’nın bir beyti ile girelim söze. Der ki, Gerdûn sitem-i baht-ı siyâh etmeğe değmez Billâh bu gamhâne bir âh etmeğe değmez Hayat, kara bahta sitem etmeye değmez. And olsun ki bir defacık bile âh etmeye değmez bu gam yurdu. Kolay söylenir ama zor yaşanır bir hâldir bu. Kendini bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 3 years
Text
O, gariplere ne mutlu…
O, gariplere ne mutlu…
Takrîr edemem çektiğim âlâmı felekten Zirâ ki anın zikri de bir gûne elemdir (Müverrih Râşid) İzzet Molla’nın bir beyti ile girelim söze. Der ki, Gerdûn sitem-i baht-ı siyâh etmeğe değmez Billâh bu gamhâne bir âh etmeğe değmez Hayat, kara bahta sitem etmeye değmez. And olsun ki bir defacık bile âh etmeye değmez bu gam yurdu. Kolay söylenir ama zor yaşanır bir hâldir bu. Kendini bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Gazze'nin gecesi gündüz için kararıyor!
Müslim'de geçen bir hadis-i şeriflerinde Aleyhissalatuvesselam Efendimiz buyurmuşlar: “İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu o gariplere!” Gariplerin kim olduğu sorulduğunda ise şöyle cevap vermiş: “Kabilelerinden dinleri için ayrılıp uzaklaşanlardır.” Geçenlerde Meryem sûresini okurken garipliğimizin bir başka yönünü tefekkür ettim ben de. Hani 73. ayetinde müşrikler hidayet davetini şöyle bir argümanla karşılıyorlar: "Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman inkâr edenler iman edenlere, 'İki topluluktan hangimizin konumu daha üstün ve mensupları daha iyi?' diye sorarlar." Yani nasipsizler demek isterler ki arkadaşım: Müslümanlar garibanlardan oluşuyor. Kötü durumda(!) yaşayanlar İslam'ı seçiyor. Halleri felaket. Toplulukları bitik. Meclisleri bu halde olanlar mı doğruya isabet ederler/etmişlerdir yoksa bizim halimizde olanlar mı? Ahirzaman mü'minlerinin hiç de yabancısı değil bu argüman aslında. Evet. Biz de mübarek Mekke'nin mübarek fethinden sonra neredeyse unutulmuş bu tarz söylemlerin yeni muhataplarıyız. Neden? Çünkü İslam'ın şevket çağına denk gelemedik. Zaferden zafere koşulan o ateşpare devirleri göremedik. Doğduğumuzda, bir sırr-ı imtihan gereği, Bedir günleri sona ermiş ve Uhud günleri başlamıştı. Gündüzü geceye çeviren Allah, bir hikmeti gereği, gündüzümüzü de bir tür geceye çevirmişti. Yani âlem-i İslam birkaç yüzyıldır küsûfa tutulmuştu. Bir zamanlar kılıcının/hakikatinin önünde "Âman!" dileyen topluluklarsa gemi azıya almışlardı. Saldırdıkça saldırıyorlardı. Bu da elbette müslümanların hem sosyolojilerini hem de psikolojilerini hırpalamıştı. Hatta kimi kalpler de karışmıştı. Oryantalizm yerli kompleks sahiplerinin mahzun yanaklarını pışpışlayarak onlara zehrini şöyle akıtıyordu: "Siz yeniliyorsunuz. Çünkü elinizdeki hakikat değil. Önce onu sorgulamalısınız. Eğer elinizdeki hakikat olsa hiç bu halde olur musunuz? Sonra bir de bizim halimize bakın. Hangimizin durumu daha iyi? Hangimizin dünyası daha âbâd? Hangimizin meclisleri daha şen?" Yahut mealdeki ifadeyi alıntılayalım: "İki topluluktan hangimizin konumu daha üstün ve mensupları daha iyi?" İşte tam da bu nokta bizi 'ahirzamanın garipleri' haline getiriyordu. Evet. Ahirzamanın garipleriydik. Çünkü, tıpkı İslam'ın başladığı günlerde olduğu gibi, seküler manada 'kaybetmiş' görünen şartlarda yaşıyorduk. Bizim ayrıldığımız kabile neresiydi peki? İşte onu da şöyle tayin ediyorum ben: Bizler, yani ehl-i sünnet mirasın hakikatine inanmaktan vazgeçmeyen gelenekçi tipler, yeni yetişen 'kabuğunu küskün civcivlerin' dünyasından sürgün yiyorduk. 'Din jandarması' diyorlardı bize. 'Ehl-i Sünnetçilik' diye nâm takıyorlardı. 'Ortadoks İslam' diye arkalara itiyorlardı. Köylüydük. Hamdık. Zayıftık. Bin yıl öncesinin içtihadlarına bağlanıp kalmıştık. Hadisleri gerçek sanıyorduk. Sahabeyi vazgeçilmez sayıyorduk. Mezhep imamlarının otoritesini savunuyorduk. Sadece münkirlerin gözünde değil imanlı kardeşlerimize gözünde de yanlıştık. Yani, evet, gariptik. Onlar bizi gayet garip görüyorlardı. Hatta diyorlardı: "Müslümanların haline baksanıza. Filistin'e baksanıza. Doğu Türkistan'a baksanıza. Arakan'a baksanıza. Suriye'ye baksanıza. Her yerde gözyaşı var. Kan var. Dram var. İşgal var. Kaos var. Bütün bunların olduğu şu coğrafyayı mı savunuyorsunuz bize? Eğer bu coğrafya doğru bir mirasın üstünde yükseliyor olsaydı hiç bu halde olur muydu? Onu bu halden biz kurtaracağız. İslam'ı yeni baştan yazacağız. Modern medeniyetle uyuşturacağız. Hem dünyayı kazanacağız hem de ahir... Aman, ahiret şimdi çok bir konumuz değil, önce dünya. Dünya lazım bize. Öncelikli olan o. Yani dünyayı bir kere kazanmamız lazım. Dünyayı kazanamazsak kâfirlerin elinden kurtulamayız. Onların elinden kurtulmak için de onlar gibi olmak gerekir. Onlar gibi skolastik geçmişimizi mizana vurmak iktiza eder. Belki biraz da taviz veririz ha? Neden olmasın? Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez." Bu 'çoktan kaybetmiş' kalabalığı ikna etmek kolay mı? Değil elbette. O yüzden mecbur kalıyorsunuz kabilenizden ayrılmaya. Tüm küçük görmelerine rağmen köylülüğünüze
kapılmaya. Hadislere inanmaya. Sahabeyi vazgeçilmez görmeye. Ehl-i sünnet mirasını tavizsiz savunmaya. Güvenmeye arkadaşım güvenmeye. Bir ağaç olarak köklerine güvenmeye. Çünkü köklerine güvenmeyen ağaç yeniden boy atamaz. Hiçbir ağaç başkasının gövdesiyle yükselemez. Köklerinden vazgeçen ancak kuruduğuyla kalır. Kendi yürüyüşünü unutur. Başkasının yürüyüşünü de öğrenemez. Sahabenin sırrını iyi kavramak lazım. Seküler kıyaslanmalardan, onlardaki zâhirî kayıplardan, üzerlerinden geliştirilen cerbezeli argümanlardan etkilenmeyen o izzetli gariplikten ders almak lazım. Rivayetlerde Deccal'in 'cennet sûretinde cehennem' ve 'cehennem sûretinde cennet' sahibi olacağı bildiriliyor. Bir nümunesini seyretmiyor muyuz? O cennet sûretine az mı adam kaybettik? Az mı kardeşimiz "Medeniyet burada!" diye ateşin içine atladı? Pes etti. Bıraktı. Kapıldı. Kanıksadı. Cenab-ı Hak cümlemizin ayağını hidayetinden ayırmasın. Garipliğimizi mübarek kılsın. Fakat karamsarlığa da sebep olmasın. Çünkü Tirmizî'de geçen bir hadis-i şerifinde de şöyle buyuruyor Aleyhissalatuvesselam: “Ne mutlu o garip, mü'minlere ki, insanların benden sonra bozdukları sünnetimi ıslah ederler.” Elmalılı Hamdi Yazır merhum da Hak Dini Kur'an Dili'nde mezkûr hadisle ilgili şöyle ümit veriyor: "Birçok kimseler bu hadisi mü'minleri korkutmak için söylemişler, ümitsizliğe ve bedbinliğe sokmuşlardır. Bu hadis ‘İslam, garip olarak zuhur etti, ileride tekrar garip olarak zuhur edecek' manasındadır. Hadiste geçen 'Fetuba' kelimesi korkutmak için değil müjde içindir. Çünkü onlar sabikunlar gibidir.” O zaman daha ciğerden haykıralım müjdemizi: "Ne mutlu o gariplere!" Gecemiz kararıyorsa gündüzün yakınlığındandır. "Çok kararan gecelerin sabahları pek yakın olur."
1 note · View note
name-ihumayun · 5 years
Text
Trafik kazasında hayatını kaybeden Ahmet Haluk Dursun hocadan, gençlere ÇOK ÖNEMLİ 20 öğüt:
AMAN NE OLACAKSANIZ OLUN, SAKIN 'SIRADAN VE SÜRÜDEN' OLMAYIN!
"Sevgili Gençler, gözümüzün bebeği, geleceğimiz gençler! Ne olur:
1- Meraklı insan olun; duyarsız, ilgisiz, heyecansız insan olmayın. Merak etmeye kendinizi alıştırın. Öğrenmenin başı merak etmektir.
Üzerinize vazife olmayan şeyleri de merak edin. Başta, tabiatı merak edin. Mesela, barajlardaki su seviyesini, buğday rekoltesini, fındık taban fiyatlarını, bu sene gelen turist sayısını, en çok hangi filmin izlendiğini, en fazla hangi kitabın sattığını, hangi müzenin gezildiğini, arkeolojik kazılarda neler bulunduğunu, nerenin nesinin meşhur olduğunu merak edin.
2- Bir merakınız olsun. Güzel sanatlarla ilgili bir merakınız olsun. Şiir yazamasanız bile ezberleyin.
Koleksiyoner bir ruha sahip olun. Ayrıca gezmeye, görmeye, öğrenmeye meraklı olun.
3- Soru sorma alışkanlığı edinin. Doğru adama, doğru soruyu sorun! Bizim millet 'Bilmiyorum' demez...
Takipçi olun; konularınızı, işlerinizi takip edin
4- Öğrenmeye doymayın. İşi, konuyu sadece ehlinden dinleyin, uzman görüşüne önem verin. Kesin karar vermeden önce şüphe edin.
5- Takipçi olun. Konularınızı, işlerinizi takip edin; kendi haline bırakmayın. Hele, kendi işinizi başkasına hiç bırakmayın. Eloğlu, elâlemin eşeğini ıslık çalarak ararmış. Kurda 'Niçin ensen kalın?' demişler, 'Kendi işimi kendim görürüm.' demiş.
6- İşlerinizi önem sırasına göre sıralamayı bilin. En önemsiz işine en önemli iş gibi bakarak nice hayati gündemini atlayan insan gördüm. Başarılı insanlar, en önemli işi öne alan, önce onu bitirenler oldu hep. Çok iş yapar gibi gözüküp, devamlı bir faaliyet içinde olduğu görüntüsü verip hiçbir şey üretmeyen insanlardan olmayın.
Aman avare kasnak gibi boşa dönmeyin. Boşa koşturmayın, sonuç alıcı işler yapın. Üzerinize çok yük yükleyip de çok yıpranmayın, zorda kalıp kayış da attırmayın.
7- Danışın. Önce aklınıza; sonra gönlünüze; en sonunda da sizi hesapsız, kitapsız, menfaatsiz, gönülden seven büyüklerinize danışın. Sizden daha tecrübesiz, dünya görmemiş, bir iş bitirmemiş, bir başarı göstermemiş insanlara danışmayın. Ama mutlaka şuna da dikkat edin ki danışacağınız kişinin soracağınız işle ilgili doğrudan bir menfaati olmasın. Size göre değil, kendi çıkarına göre tavsiyede bulunmasın.
Verdiğiniz sözü yerine getirin
8- Zamanlama konusunda dikkatli olun. Planlı-programlı, zamanlı çalışmak kadar iyi zamanlama yapmak da çok önemlidir. Bir işe erken başlamak, sabah erken kalkmak, yola erken çıkmak mutlaka önemlidir; ama çok daha mühim olanı, neticeye ulaşmaktır. Erken kalkıp oyalanmak, erken başlayıp eğlenmek, ağırkanlı hareket etmek, sizi hep başarısızlığa götürür.
9- Dikkatli olun. Öncelikle ağzınızdan çıkan söze, lafa dikkat edin. Laf olsun diye düşünmeden konuşmayın. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.
10- Hafızanıza güvenmeyin. Devamlı not alın; kayıt tutun, arşiv yapın.
11- Randevulara vaktinde gidin. Verdiğiniz sözü yerine getirin. Bizim milletin bahane üretme kabiliyeti sınırsızdır. O yeteneğinizi fazla zorlamayın.
12- En büyük fazilet 'Bilmiyorum' diyebilmektir. Bilgi sahibi olmadan yorum yapmayın. Yine bizim millete Allah, yorum yapma kabiliyeti vermiştir. Hâlbuki en büyük fazilet 'Bilmiyorum' diyebilmektir. Öğrenme, bilmediğini bildiğin anda ve yerde başlar.
13- İleri görüşlü olun. Yapacağınız projenin, başlayacağınız bir işin birkaç hamle sonrasını da düşünün, hesaplayın. Alternatifli çalışın. İşin sonunu düşünmeden, yeterli analiz yapmadan ortaya atılmayın; yola çıkmayın. Sonra yolda kalmasanız bile yaya kalırsınız! Gerçi yine bizim millet 'Kervan yolda düzülür.' demiş; besmele çekip yola koyulmuş. Ama siz kervanı önceden düzün. En önemlisi, 'Çala çala bir havaya dönecek.' demeyin. Akıntıya kürek çekmeyin.
14- Gözlem ruhuna sahip olun. Bakan kör olmayın, can kulağıyla dinleyin, can gözüyle bakın.
15- Çözüm odaklı olun. Kafanızın yazılımını 'bir iş nasıl olmaz' diye uyarlamayın; nasıl olabileceğini düşünecek, arayıp bulabilecek bir kafa yapınız olsun.
İşin olumsuz yanlarına takılıp kalmayın. İntikam hırsıyla yanmayın. Hep ileriye, geleceğe bakın. Küçük şeylerden de zevk alın. Acı bir kahve, demli bir çay, güzel bir pasta, bir parça çikolata, bir külah dondurma sizi mutlu etmeye yetsin.
16- İnsan kıymeti bilin. Büyüklerinizin bir gün yanınızda olamayacağını, sevdiklerinize uzak düşebileceğinizi, onlardan ayrılabileceğinizi düşünerek elinizdekilerin kıymetini bilin.
Fakirlere, gariplere, muhtaçlara el uzatın. Veren el, alan elden hayırlıdır. Ne verirsen elinle, o da gider seninle.
İyi ve kötü günde sevdiklerinizin yanında olun. Gidemeseniz bile mutlaka telefonla arayın; mesajla, maille oyalanmayın.
Allah’a şükrü, insanlara teşekkürü unutmayın.
17- Günlük politikalar, kısır siyasal çekişmeler sizi esir almasın.
Başkalarının yapamadıklarını konuşmak yerine kiminle ne yapabileceğinizi araştırın.
18- Eleştiri ve tenkide açık olun. En önemlisi de bir büyüğünüz sizi yetersiz görebilir, eleştirebilir; hatta zaman zaman size sinirlenip kızabilir. Ama bu sizi sevmediği anlamına gelmez. Tam tersine o, sizi sevdiği, ilgilenmeye değer bulduğu için tepki gösteriyordur.
19- Şükrü ihmal etmeyin. Allah’a şükredin, insanlara teşekkür edin. Kalbinizi temiz tutun. Ameller niyetlere göredir. Aklınız, kalbiniz ve zevkiniz selim olsun.
20- En son olarak da öğrenmeye ve öğretmeye doymayın...
Aman ne olacaksanız olun sakın; 'sıradan ve sürüden' olmayın!..."
Allah rahmet eylesin.
212 notes · View notes
stamboga · 4 years
Text
“İslam dini garip olarak başladı. Nitekim başladığı noktaya yine garip kalarak dönecektir. Ne mutlu o gariplere! Garipler, az sayıdadırlar. Çok fazla sayıda olan halk arasında kendilerini sevmeyen kalabalık kimseler arasında yaşarlar. Sevenleri de oldukça azdır” -Hz. Muhammed (SAV)
‘’sene 96 İSTANBUL BAHÇELİEVLER ŞİRİNEVLER MED DERSHANESİ sayısal sınıfı Türkçe soru çözerken hoca akrostiş olarak şiir yazdırmıştım  soyadınızda dahil demişti , hocam destan olacak ama benimki ğ ile başlayan kafiyeli söz nasıl olacak dedim , g harfiyle başlayan yaz ,edebiyatımızda çok var örnek demişti. ’’ Garip ‘’ ismini~kelimesini ilk ozaman kullanmıştım.’’ O an aklıma geldi, paylaşmak istedim. 
2 notes · View notes
menittebeazzikra · 5 years
Note
esselamu aleyküm. Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun inşaAllah. ben de az önce size yazan anonim kardeşimle aynı dertten muzdaribimi. annem ferace giymeme bile izin vermiyor. hatta dün beni ferace giydiğim ve eşarbı göğsüme kadar bağladığım için beni dövdü. duanızda beni de unutmayın. ben de çarşaf-ı şerif'e girmek istiyorum lakin önümde koskocaman bir engel var. Allah razı olsun. hayırlı geceler.
Aleykum Esselâm ve Rahmetullahi ve Berekâtü Hû kardeşim. Âmin, ecmâin
Bir insan bir insanı dini yaşamak istediği için neden döver ki. Cahiliye devrinden ne farkımız kalır ki. Anneniz de olsa kusura bakmayın yazıklar olsun.. ne diyeyim. Diyecek kelime bulamıyorum. Diyaneti bir dert ilahiyatı bir dert evde dinini yaşamaya çalışıyorsun ailen bir dert..
Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellemin hadisi şerifleri bir bir çıkıyor. İnsanın annesi babası eşi çocuğu onu azaba götürecek… yazık bilmiyorlar Âllâh'ım celle celâlühu hidayet eylesin başta bize, sonra onlara.
Şu müjdeyi verelim ki kalbinize su serpilsin. Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem buyuruyor ki: “İslam, şüphesiz garip olarak başladı ve günün birinde garip hale dönecektir. Ne mutlu (müjdeler olsun o gariplere) o garip mü'minlere !”
O yüzden vursalar da taşla parçalasalar da siz kararlılığınızı bozmayacaksınız. Yapabiliyorsanız hicret edin Âllâh celle celâlühu için.
15 notes · View notes
kun-amber549-me · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Beklenen #MehdiGeliyor Polis araçlarının üstündeki dönen ışık
Kaimimiz Mehdi kiyam ettiğinde
insanları yeni bir yola çağırır, aynı
Resulullah'ın yaptığı gibi.
Islam garip (acib) olarak başlamıştır
ve yine garip (acib) hale dönecektir.
Ne mutlu o gariplere.
0 notes
sosyaldoku · 6 years
Photo
Tumblr media
{- YENİ -}
📍 GARİPLİĞİMİZ MÜSECCELDİR 📍
✅ Garip isek o garipliği bize Rabbimiz yazdı. Garipliğimizle övünürüz, o bize hız katar, heyecan verir. - Esasen insan bu âlem de gariptir. Cennetten gelmiş bir babanın çocuklarıyız. Düşmanımızın bizden önce gelip yerleştiği bir dünyadayız. İmtihan maksatlı gönderildik buralara, hangimiz daha iyi amel yapacak görülsün, melekler onu kaydetsin diye varız buralarda. Babamız, ilk insan Âdem aleyhisselamdan bu yana herkes için geçerli bir kuraldır bu. Böyle geldi böyle de gidecek ilanihaye.
İnsanız, insan da cennette yaratılıp garip kalacağı bir dünyada yaşıyor. Biiznillah imanla biten bir hayattan sonra ebediyen gariplik çekmeyeceği bir diyara gidecek. O âna ve diyara kadar garipliğini benimsemekten başka yapabileceği bir şeyi yoktur insanoğlunun. Bu kadar açık bir gerçektir bu. Kabul ya da itiraz etmek bu gerçeği değiştirmeyecektir.
İnsan olmayı mü’min olmakla taçlandırdık elhamdülillah. Mükerrem bir mahlûk olan insan olmayı Allah’a iman ederek yaratılış gayesi ile birleştirmek neticede garipliğimize gariplik katıyor olabilir, olacaktır da. Buna bütün insanlık için çıkarılmış hayırlı ümmetten olmayı da ilave edebiliriz. Daha da ileri giderek, zamanın ahir vaktine doğru ilerlediği dönemin mü’minleri olarak bulunduğumuz bu dünyanın bizim için daha derin anlamlar ifade ettiğini, etmesi gerektiğini tespite gerek yoktur. İnsanız, mü’miniz, son ümmetteniz, son ümmetin de son dönemlerine yakınız. Garipliğin içinde gariplikler tecelli edecek bir görüntüdür bu. Buna hamd etmekten başka alternatifimiz de yoktur. Elhamdülillah.
Garipliğimizin tecelli edişini izlerken, garipler arasında bir gariplik tablosu ile karşılaşabiliriz. Ümmet olarak garip kaldığımız bir zamanda ‘biz bu dönemde garibiz’ diyenlerin içinde biraz daha garipler bulunabilmektedir. İman ehlinin ortadan gidenler ve Allah’ın izni ile salih işlerde yarışanlar şeklinde bir tasnifi bulunmasına benzemektedir bu ayrım. Gariplerden bir garibiz derken, bizi dışlayan bir dünyanın ortasında garibiz demek istiyoruz. Daha sonra da garipler olarak içimizde bir sıralama geliyor. Ne yazık ki, buradaki tasnifi şu sıralama ile ayrıntılandırmaya mecbur kalıyoruz:
Müslüman olmak bu koca âlemde yer yer tek başına kalacak düzeyde garip yaşamaktır. O kadar ki, bu gariplik Müslüman/mü’min olmanın adeta şartı gibidir. Bunu birinci düzey gariplik olarak görüyoruz. Müslümanlar arasında Allah’ın Şeriat’ı ile yaşamaya talip olmak isteyenler, bunun gereken fedakârlığını yapanlar ise bir iç gariplik yaşamaktadırlar. Bu iç garipliği yaşamayı kabul etmedikçe de bir dış dairede kalacaklardır. Üçüncü daire yani genel gariplik ve genelin içinde kalan ikinci dairedeki garipliği yaşayanlardan biraz daha derinlere inebilenler, Allah’ın Şeriat’ı ile yaşamaya talip olarak bu talebin bedelini her şartta ödemeye hazır olanlardan oluşmaktadır. Hicret gerektiğinde hicret, infak gerektiğinde infak, sabır gerektiğinde sabır… Daha iç dairede garip olanlar da bulunmaktadır. Yalın bir Şeriat tarafı duruşunu seslendirmede, bu mübarek garipliği nesillere taşımada öncü olan kadro elbette en garip mü’min nesildir. Bunların kimi Mescid-i Aksa nöbetindedir, kimi medresesinde Şeriat unutulmasın diye ders okutmaktadır, kimi köy köy insanlara tebliğ için yollara düşmüştür. Kovuldukları köylerle ikram gördükleri köyler arasında fark görmez bu üstün garipler. Devlet kapısından sürülürler, insanların nazarında ifrat ehli olarak görülürler, aile içinde bile itibar kaybederler ama asla heyecan kaybetmezler. Allah Teâlâ onlara dokuz yüz elli yıl ömür verse onlar yine Allah’a ve Şeriat’ına davet edeceklerdir. Peygamberler onlar için örnektir. Bu mübarek garipler yani garipliğin ve gariplerin ortasında kat kat gariplikle yoğruldukları hâlde hâllerinden memnun kalıp Rablerine iltica etmeyi becerebilenler, biiznillah bütün asırların bereket kaynağı durumundadırlar. Allah onlardan razı olsun. O gariplere müjdeler olsun. Yılmayan bünyeleri, değişmeyen şahsiyetleri, dökülmeyen renkleri ile yaşadıkları çağın müseccel garipleridir onlar. Tescillenmiş gariplikleri ile şu dünya toprağını karış karış yürüyen ve gariplikleri ile bilinmiş enbiyanın izindedirler. Bugünün garipleri ama yarının mukarrebûnu olarak bilineceklerdir.
Garipliğimizden şikâyet edecek değiliz. Garip isek o garipliği bize Rabbimiz yazdı. Garipliğimizle övünürüz, o bize hız katar, heyecan verir. Müjdeli olmakla mutlu oluruz. Bunun için de garip olmak isteriz, gariplerle bulunmak isteriz. Bütün zamanlar ve bütün mekânlar o garipler için uygundur. Kim hangi tavrın sahibidir diye bakıldığı gün garipliğin hakkını vermiş olmayı dileriz. Neticesinde Rabbimizin rızası bulunsun da biz kırk kere katlanmış bir gariplik bohçasına sarılmış mü’min olalım, ne gam ne de keder, sadece elhamdülillah. Yeter ki kovulduğumuz kapı Rabbimizin kapısı olmasın.
NUREDDİN YILDIZ
📰: Hüküm Dergisi / Aralık - 2017 📝: http://www.nureddinyildiz.com/makaleler/garipligimiz-musecceldir
4 notes · View notes
uzaktanuzaga · 7 years
Text
Kübrevi tarikatında da, yola yeni giren müridlere “seyehat” verilirmiş. Nefsin yedi mertebesi için, yedi uzun yıl. Yolculukla geçecek, bir yerde beklemeyecek, içteki seyahati dıştaki ile destekleyecek yedi yıl. Seyr-i sülûk zaten yoldur, insanın iç dünyasına, enfüse yolculuğu. Bu yolculuğu afaki yolculukla da desteklemişler. Yedi yıl garip yaşamışlar. Hasılı, tembellikten Allah’a sığınıp, üzerimizdeki ölü toprağı tozunu silkip, uyanışa geçmek lazım. Bu dünyada bir garip gibi yaşamak lazım. Asıl evin, ana yurdun cennet olduğu bilinci ile, İslam’ı hem kendi iç dünyamıza hem de dış dünyaya yayma amacında gayret ederek. Ondan sonra belki, hadisin ikinci kısmına dahil oluruz: “Ne mutlu o gariplere!”
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Sinan Yağmur Sözleri
Sinan Yağmur Sözleri
" Allah seni, bizi ve tüm asil ihvanımızı doğru yola ulaştırsın.Seni, bizi ve tüm kardeşlerimizi hidayet yoluna kavuştursun. Muhakkak ki O kullarına çok merhamet edendir." Sen bana bir ömür uzakta olsan da ben bir nefes kadar yakınındayım. Sen olmasan da sensizlikte seninle soluk alıyor olacağım....Sadece yaşamak ve görmek istiyorum. Şems-i Tebrizi"Gel bakalım ateşle nasıl oynanır göstereyim. Gör bakalım ateş mi seni yakar, sen mi ateşi?" ~Şems-i Tebrizi~ Kimi sevsem , gönlüm kimin gönlüne konsa, zannediyorum ki onu da yitireceğim. Kalbimden değil, nazarımdan korkar oldum. EmelEmeller çoğaldıkça,elemler de artar. Şükür, Allah’ın nimetleri ile Allah’a isyan etmemektir. Aşk kutsaldır; kirli gönüllerde yuva yapmaz! TasavvufNe var ki insanlar aşkın hakiki tadına, Allah'ın Cemal, Vedud, Latif isimlerini olduğu kadar, Mütekebbir, Aziz, Cebbar, Kahhar ve Celal isimlerini de tecrübe ettiklerinde varabilirler.. Kalbimizin tam kapasitesine varmak, kendi kıymetimizi ölçmek için insanlar bütün esmayı kucaklamalı, dünyaya inmeli ve hemcinslerinin arasına girmeli; keder, keşmekeş, üzüntü, mücadele ile yüz yüze gelmelidirler.. İki elle yaratılmış olan mahlûktan murat budur.. İnsan kendisini Cemal ve Celal sıfatlarının arasında bulur.. ''İnsanlar üç sınıftır Celaleddin. Birinci sınıf muhabbet değneğiyle dövülmüş ve şevk kılıcıyla maktul olmuşlardır. Bunlar, Allah'ın kapısında oturup ihsan beklerler. İkinci sınıf tevbe değneğiyle dövülmüş ve pişmanlık kılıcıyla maktul olmuşlardır. Bunlar da O'nun kapısında oturup affı beklerler. Üçüncü sınıf ise gaflet değneğiyle dövülmüş ve şehvet kılıcıyla maktul olmuşlardır. Bunlar da O'nun kapısında oturup cezayı beklerler.'' Mezar taşında üç harf... Üç harf yürekleri aşk ile dağlayan... Üç harf: Ha, Mim, Şin. Üç sır: Aşk, sükut, vuslat. Üç ateş: Nàr, har, hamuş. Ha: Hallac, Mim: Mevlana, Şin: Şems... Hamuştu onlar. En Sevgiliye sevdalıydılar. Aşkın uzun yol arkadaşları. Tüm kötülükleri güzellikle savuşturanlar, susanlar, iyilik kardeşleri, aşka namzet secde kardeşleri, susayanlar, ölüm sözcüğünü aşkın soluğundan içenler... Aşkın "Hızır"ları.. "Zayıf yaratılması bir güçtür aslında insan için. Zayıf yaratılmasaydı insan, aczini anlar mıydı? Zayıf yaratılmasaydı insan, Allah'ı arar mıydı? Zayıf yaratılmasaydı insan, yardımın ne anlamı kalırdı? Zayıf yaratılmasaydı insan, erdemin değeri kalır mıydı? Zayıflığımızı bilince kendimizi tanımamızın yolu da açılmış oluyor." Kalpteki gerçek, dışarıdaki gerçeğe uymuyorsa ya kalp kirlidir ya da dışarısı. Hayatımız başkalarının başarılarına hayran hayran bakmakla, bunları ballandıra ballandıra anlatmakla geçiyor. Başkalarında kendimizi bulmaya çalışırken hiç kimse kendisi olamıyor. Durum böyle olunca insan çift kişilikli tek kimlikli bir canlı gibi gözüküyor. Arıyoruz: anlayış, sevmek, sevilmek, anlaşılmak, olduğumuz gibi görünmek, aldatılmamak, insaf, izan, insan. Evet, insanlığımızı arıyoruz. Içselliğimizin güzelliğini keşfetmek istiyoruz. Av değil, avcı hiç değil sadece aşk istiyoruz. Aşk! Düşüncelerinize dikkat etmeniz lazım. Cünkü düşünceler kelimelere dönüşür; kelimelerden fikirlere, fikirlerden fiilere, fiilerden alışkanlıklara, oradan da karaktere dönüşürler. Karakterlerinize dikkat ediniz, alın yazınıza dönüşürler. Yiğit olan kişi sıkıntılı halinde hoş ve kederli iken mutlu olmasını bilen kişidir; zira muratlar, muratsızlık içinde gizlidir. Umutsuzluğunda nice umutlar vardır ama hemen kaygılanmak asıl umutsuzluktur. İnsan bir garip yalandır kendine, başkasının alacakaranlığında kendi ışığını arar durur. "Sevmek bir imtihandır. Sevdiğinden mahrum kalmak ise apayrı bir imtihan." Gönlün sesini sadece gönül duyar. Bize can kulağını ver. Ten kulağı gerekmez. "Anne, toplumun can damarına soluk veren asıl imparatorluktur aslında." Rabbimi sevdama şahit tutup gidiyorum, seni, sevdamı en güzele emanet ederek... Farsçada Mev: Yokluk, Arapçada Là: Yokluk ve Türkçede Na: Yokluk demektir. "Bildikleriyle amel eden kimseye Allah bilmediklerini de lütfeder." Her şey insanoğluna feda iken, insanoğlu ise kendine cefa olmuştur. ÖzlemekBir yüzü özlemiyorsan uykunun ölüm tarafını öpmüşsün demektir. Adem Havva'sını buldu Arafat'ta. Benimse her yolum çıkar Araf'a. Her birinin kendine göre bir hikâyesi var. Ölü hikâyeler. Gözler yaşarmadıkça gönüllerde gökkuşağı oluşmaz. Kurulur aşk sofrası, muhabbet alana afiyet olsun. Şems-i Tebrizi"Oldum olası iğrenç siyasetlerden tiksindim... Allah belayı hak edene, velayeti seçtiğine verir. Siz sözde mücahitlik yapıyorsunuz. Yazıklar olsun size. Kanım aşka helâl, size haram olsun. Hasan Sabbah'ın çocukları, ne farkınız var Yezid'in sırtlanlarından? Üzerinizdeki abadan, elinizdeki asadan utanın!" •Şems-i Tebrizi• Dünyanın kendi bileceği iş! Nefsi azdırsın mı, yoksa kalbi yüceltsin mi? Bu sorunun cevabı 'insan' bilebilir diyor, dünya! Insan bilir kim olduğunu! Kalbinde taşıdığı emaneti... Ve Yüce Allah'ı... Aşığa imkânsızlık yoktur. Iman ve aşk en büyük imkândır. Hiçbir imkân, imanı ve aşkı yaratmaz, ancak iman ve aşk sınırsız imkân yaratır. MevlanaŞems hem canı,hem cananı olur Mevlâna'nın. Müridi ve mürşidi.Aslında bereketin taşkını bu çoğullukta. Kim âşık kim maşuk ,bu kavuşmada belli degildir. Ne gam ! Aşktır aralarındaki .Zamanın, mekânın ve cinsiyetin sınırlarını çoktan aşmış,bu aşkınlıkla aşkın kaynağına dayanmış ,küstah nazarlarca kavranması mümkün olmayan bir aşk. Anlamayanlar da anlayışsızlıklarında mazur, nereden anlasınlar ki Söyleyemediklerimiz söyleyemediklerimizden daha fazlaydı sanki titrekti ellerimiz. Belki boğuk çıkıyordu sesimiz ama asla çaresiz degildik ki çünkü Peygamber'in ehl-i beytiydik biz. Arafta kalmak yakışmaz söz verene. Kitap söz. Kitap mürşid. Kitap açıklayan. Kitap uyaran. Kitap hikmet. Kitap çağrı. Kitap zikir. Bir kitap olarak indi sözün en güzeli. Söz kulluk. Söz sürgün. Söz aşka yolculuk. Söz cennet. Söz amenna. Söz. Islâm, garip başladı. Ve (günün birinde) tekrar başladığı gibi garip kalacaktır. Ne mutlu o gariplere! Hz. Muhammed (s.a.v.) Bu topraklar hiç kimsenin değil ki! Allah'ın malıdır. İnsanlar toprağın içinde tohum, üstünde misafirdir. Kör kuyulara atılmasaydım , bütün karanlığına rağmen nasıl görecektin güneşi... Ey sırlara sırlanmış yabancı! Nasıl bir ateşsin sen, sana doğru adım atanın semaya yükseliyor dumanı. Yoksa sen ruhlarda ölümcül yaralar açmaya gelen misin ? Aşkın kılıcını kınından çıkardın da mı geldin ? O kılıçlar, yedi gecenin adına senin omzuna mı vurulacak ? Karanlıkları kanınla yırtmaya mı geldin yabancı ? "Ah insan! Birbirimizin arkasından konuşana kadar, birbirimize hakaret edene kadar, sevgi ile bakışarak birbirimize söyleyecek güzel sözlerimiz kalmadı mı? Ey insan! Ey yitik insan! Birbirimizin hatasını kollamaya harcadığımız emeği, birbirimizi düzeltmeye, anlamaya, kucaklamaya emek harcayacak kadar da mı erdeminiz yok! " Susmak göğünde göç eden kırlangıçlarla birlikte bilmediğin bir ülkeye kanat çırpmak değil mi? Bazen binlerce insan arasında sadece birini beklersin. Bazen de bir insanda binlercesinin acısını cekersin. “Aşk vadisinde hiçbir nişane hiçbir iz yoksa üzülmemeli; çünkü Hakk’ın lûtfuyla bazen umutsuzluktan bile umutlar doğar. Ey gönül sakın umutsuzluğa düşme! Allah’tan umudunu kesme ki bazen can bahçesinde sögüt ağacının dalı bile hurma verir.” Hz. Mevlana "Her insan kendine bir mecal değil, bir mealdir." " Sevdikçe bölünüp daralmaz gönül, tam tersine; sevdikçe gelişir, genişler. Sevdikçe sınırını aşarsın gönül yurdunun." "Zulme sabreden zalime sultan olur." Sinan Yağmur sözleri ve alıntıları facebook, twitter, pinterest yada instagram gibi popüler sosyal paylaşım sitelerinde paylaşarak ruh halinizi ve düşüncelerinizi etkili bir şekilde yansıtabilirsiniz. kapak-sozler.blogspot.com
1 note · View note
teneres · 3 years
Text
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Ne Mutlu Gariplere (Fe Tuba Lil Ğuraba) dediğinde, "Garipler kimdir?" diye sorulunca buyurdu ki; "(Sünnete sarılma yolunda) kabilelerinden ayrılanlardır."
*Şahidiyle hasendir. İmam Ahmed(1/398); Ebu Ya'la(8/388); Taberani(10/99); Darimi(2/402); İbni Ebi Şeybe(7/83); İbni Mace(3988); Bezzar(5/433) şahidi için bkz: Sehmi Tarihu Cürcan(1/216)
İbn Kayyım el-Cevziyye el-Hanbeli (rahimehullah) şunları söylemiştir;
Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in "Onlar kabilelerinden uzaklaşanlardır" buyruğunun manası şudur: Allah (Subhanehu ve Teala) Rasul'unu, yeryüzü halkının çeşitli dinlere mensup olduğu bir zamanda göndermiştir. Onların bir kısmı putlara ve ateşe ibadet ediyor, bir kısmı suretlere ve haçlara ibadet ediyordu. Bir kısmı Yahudi, bir kısmı Sabii, bir kısmı felsefeci idi. Bu yüzden İslam ilk zuhur ettiği zaman garip idi. Onlardan Müslüman olup Allah'ın ve Rasulunun davetine icabet edenler; boyu, kabilesi, ehli ve aşireti içinde garip duruma düşüyordu. Evet, İslam davetine icabet edenler kabilelerinden ayrışıyorlardı. Hatta onlardan bazıları kabilelerinden ve aşiretlerinden ayrılıp gurbete gidiyor ve İslam'a giriyordu. İşte hakiki garipler onlardı. Ta ki İslam güçlendi ve İslam'ın daveti yayıldı. O zaman insanlar İslam'a bölük bölük girmeye başladılar. Bundan sonra o hakiki gurbet ortadan kalktı. Sonra tekrar garipleşme ve yolculuk dönemi başladı. Ta ki İslam başladığı gibi garip hale döndü. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ve ashabının üzerinde bulunduğu gerçek İslam bugün ilk zuhur ettiği zamanki halinden daha gariptir. Görünen alametleri ve izleri meşhur ve bilinir olsa da bu böyledir. Evet, gerçek İslam gerçekten gariptir. İslam ehli de insanlar arasında en garip kimselerdir. Hem çok az sayıda mensubu olan tek bir fırka; birçok takipçiye, reise, makama, ünvana ve yöneticiye sahip, Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem)'in getirdiklerine muhalefet etmeden ayakta durması mümkün olmayan yetmiş iki fırka arasında nasıl garip olmasın ki? Zira bizzat O'nun getirdikleri; onların arzularıyla, zevkleriyle, içlerindeki şüphelerle, faziletlerinin ve amellerinin en yüksek derecesi olan bid'atlerle, maksatlarının ve isteklerinin son noktası olan çelişmektedir. Nebi'ye uyarak Allah'a doğru yol alan bir mümin, bu kimselerin arasında nasıl garip kalmasın ki? Onlar ki hevalarına uymuşlar, cimriliklerinin peşinden gitmişlerdir. Her biri kendi görüşünü beğenmiştir. Tıpkı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibi; "Kendisine itaat edilen bir cimriliği, peşinden gidilen bir hevayı, öncelenen bir dünyalığı ve her görüş sahibinin kendi görüşünü beğendiğini gördüğünüz zaman, bir işin senin için kaçınılmaz olduğunu gördüğün zamana kadar iyiliği emredin ve kötülükten sakındırın! O zamanda ise kendinle ilgilen ve onların avamından uzak dur. Çünkü arkanızda sabır günleri vardır ve bu günlerde sabreden koru avuçlayan gibidir" Bundan dolayı Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) o zamanda dinine sıkı sıkı sarılan sadık Müslümanın, sahabeden elli kişinin sevabı kadar sevap alacağını bildirmiştir..
Bu büyük sevap sırf O'nun insanlar arasında garip durumda olmasından, onların hevalarının ve görüşlerinin karanlıkları içerisinde Sünnet'e yapıştığından dolayıdır. Şu halde Allah'ın kendisini dini hususunda bir basiretle, Rasul'unun sünneti hususunda bir fıkıhla, Kitab'ı hususunda bir anlayışla rızıklandırdığı, kendisine insanların içinde bulunduğu hevaları, bid'atleri ve sapıklıkları, onların Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ve ashabının üzerinde bulunduğu dosdoğru yoldan ayrıldıklarını gösterdiği mümin bu yola girmek istediği zaman cahillerin ve bid'atçilerin sataşmalarına, saldırmalarına, küçümsemelerine, insanları kendisinden kaçırmalarına ve sakındırmalarına karşı kendisini hazırlamalıdır. Nitekim onların kafir selefleri onun önderi ve imamı olan Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'e aynısını yapıyorlardı. Mümin onları doğru yola çağırır ve gittikleri yolu eleştirirse işte o zaman kıyametler kopar. O'nun için çeşit çeşit kötülükler düşünürler. O'na tuzak kurarlar. İşte bu kimse insanların dinlerinin bozukluğundan dolayı dini hususunda garip olan kimsedir.
İnsanların bid'atlere yapışmalarından dolayı Sünnet'e yapışması hususunda garip olan kimsedir. İnsanların akidelerinin bozukluğundan dolayı itikadı hususunda garip olan kimsedir. İnsanlar güzelce namaz kılmadıkları için namazı hususunda garip olan kimsedir. İnsanlarla ilişkileri hususunda garip olan kimsedir. Çünkü onlarla, onların istemediği şekilde ilişkiler kurar. Özetleyecek olursak; Halktan bir yardımcı ve destekçi bulamaz. O, cahiller arasındaki alim, bid'atçiler arasındaki Sünni (sünnete tabi olan) , hevalara ve bid'atlere çağıranlar arasında Allah'a ve Rasulu'ne çağıran bir davetçi, marufu (iyiliği) münker (kötülük) , münkeri de maruf gören bir topluluğun arasında ki marufun emredeni, münkerin de sakındıranıdır.
|| Medaricu's Salikin, 3/188
27 notes · View notes