Tumgik
turkcuadam-blog · 6 years
Text
Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal Paşa Samsun’da...🇹🇷
Tumblr media
1 note · View note
turkcuadam-blog · 6 years
Text
18 Mayıs 1944'te,200 bin Kırım Tatar Türk'ü trenlere doldurulup Asya içlerine sürüldü. Bu soykırımda tam %46'sı öldü.Saygıyla anıyoruz.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
29 notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
Türkçemizin Anadolu'da resmi dil olarak kabul edilmesinin 741. yılı kutlu olsun.
Tumblr media
11 notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
Biz Türk Han'ın beş oğluyuz,
Gök Tanrı'nın öz kuluyuz,
Beş bin yıllık bir orduyuz,
Turan yurdu durağımız!
1 note · View note
turkcuadam-blog · 6 years
Text
3 Mayıs TÜRKÇÜLER Günü Nedir?
- Sadece resmi devlet olarak 2000 yıldan fazla tarih sahnesinde yer alan Türk milleti engin kültür birikimi ve geçmişi sayesinde doğaldır ki çeşitli milli bayramlara sahiptir.Yakın tarihimize baktığımızda Türkçülük doktrinin ne denli önemli ve etkili olduğu su götürmez bir gerçektir.Bu doğrultuda Cumhuriyetimizin kuruluş dönemini takip eden yıllarda Türkçülük ideolojisin, anti Türkçülerin ve onların dış destekçilerinin büyük çaplı çatışmalarına neden olmuş, bu çatışmaların akabinde bir dizi siyasi olaylar, yargılamalar vuku bulmuştur.
3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜNÜN TARİHİ:
Türkçülük-Turancılık davasının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız -Sabahattin Ali davasının 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra yaşanan “Ankara Nümayışı”‘nı anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 mahkûm tarafından kutlanmıştır. Daha sonraki senelerde de devam eden toplantılar Türkçülük Günü (Bayramı) adını almıştır.
Irkçılık-Turancılık Davası, 7 Eylül 1944'te başlayan ve 29 Mart 1945'e kadar süren, Türk siyasetinde önde gelen 23 ismin Irkçılık-Turancılık suçlamasıyla yargılandığı sürecin adıdır. Toplam 65 oturum süren dava, Türk siyasi tarihi içerisinde büyük önem arz etmiştir. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırıldılar.
Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942'de TBMM'de yaptığı konuşmada şunları söyler:
"Biz Türk'üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız."
Nihal Atsız dönemin başbakanı Şükrü Saracoğlu'na Orhun dergisinde 1 Mart 1944'te ve gene bir ay sonra 1 Nisan 1944'te olmak üzere iki açık mektup kaleme alır, Başbakan'a şikayet ve uyarıda bulunur. Şikayet edilenlerin arasında Ahmed Cevad Emre, Sabahattin Ali, Sadrettin Celal Antel ve Hasan Âli Yücel de vardır.
Sabahattin Ali tarafından Atsız mahkemeye verilir. 26 Nisan 1944'te Ankara'da başlayan ilk mahkeme, dönemin gençleri tarafından hınca hınç doldurulur. Mahkeme, 3 Mayıs 1944'e ertelenir.
Tarihte 3 Mayıs Olayları adıyla anılan olaylar Nihal Atsız'ın, hakkında açılan dava için Ankara'ya geldiği sırada başlamıştır.
Mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı'na doğru yürüyüşe geçmişler, burada İstiklâl Marşı söylemiş ve komünizm aleyhinde sloganlar atmışlardır. Kafile Ulus Meydanı'ndan sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek istemişse de bunda başarılı olamamış, milliyetçi gençlerin gösterileri hükümet tarafından şiddetle önlenmiştir. Bu gösterilerde tutuklanan üniversiteli gençlerin sayısı 165 olarak tespit edilmiştir.
3 Mayıs'ta bir araya gelen ve gösteriler yapan gençler birer birer tespit edilip toplanır ve tutuklanır. Milliyetçi gençler, Alparslan Türkeş'in ifade ediş şekliyle, kıyasıya dövülür. Nihal Atsız da aynı gün duruşmadan çıktıktan sonra polis tarafından gözaltına alınır. Üsteğmen olarak nümayişe katılıp gözaltına alınan Alpaslan Türkeş konuyla ilgili olarak:"3 Mayıs günü heyecanla sokağa fırlayan gençler kıyasıya dövüldüler " demiştir.
Tumblr media
3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir grup Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği Türkçülük Günü oluşmuştur.
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Video
youtube
3 Mayıs 1944 ruhu Atsızın bize vasiyetidir.
100 notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Photo
Tumblr media
“Taş kırılır, Tunç erir ama Türklük ebedidir. “
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 3 Mayıs Türkçüler Günü ! Türk ırkı var olsun!
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
“Bu memlekette Türkçülük fikri bir gün mutlaka muzaffer olacaktır.”
Tumblr media
23 notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
Türkçenin diğer dillerden aldığı ve diğer dillere verdiği kelime sayısı:
Tumblr media
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
KÜL TİGİN YAZITINDAN...
Türk Oğuz beğleri budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törüngün kim artatı, udaçı erti ? Türk budun ertin, ökün!
Tumblr media
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
Yusuf Akçura ve Türkçülük
Başlamadan önce Yusuf Akçura’nın Türkçülük ve Turancılık ülkülerine hizmet etmiş ve bu alanda eserler vermiş büyük bir devlet adamı, yazar olduğunu belirtelim.
Kazanlı Yusuf Akçura, Türkçülük akımının önde gelen temsilcilerinden olan Tatar asıllı Türk yazar ve siyaset adamıdır. Türk Tarih Kurumu’nun kurucu üyelerindendir. İkinci dönem TBMM’de İstanbul milletvekili, 1935’te Kars milletvekili olarak mecliste yer almıştır. 1904 yılında yayımladığı Üç Tarzı Siyaset adlı makalesi Türkçülük akımının manifestosu kabul edilir.
Akçura’nın Türkçü düşünce tarihindeki yeri, çağdaşı olan Ziya Gökalp’in gölgesinde kalmıştır fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma arkadaşı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel yapısının oluşmasında katkıları olmuştur. Yusuf Akçura’nın Türkçü fikirleri, Sovyetlerin çökmesi ve Orta Asya’daki Türk Devletleri’nin bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla yeniden güncellik kazanmıştır.
2 Aralık 1876’da Moskova’nın doğusundaki Ulyanovsk’ta (eski adıyla Simbir) dünyaya geldi. Kazan’a göç etmiş Kırım Türkleri’nden aristokrat bir ailenin mensubu idi.
Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenim gördükten sonra 1895 yılında Harbiye Mektebi’ne girdi. Harbiye yıllarında Necip Asım’ın, Veled Çelebi’nin, Bursalı Tahir Bey’in Türkçülüğe ait yazıları ile İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’da yayımlanan ve bir ara İstanbul’da da dağıtılan Tercüman Gazetesi Türkçülük fikirlerinin oluşmasını etkiledi. 1897’de Malumat Dergisi’nde yayımladığı “Şehabettin Hazret” adlı ilk makalesini Rusya Türkleri ile Osmanlı Türkleri’ni tanıştırma amacıyla kaleme aldı.
Tumblr media
Yusuf Akçura, Türk Ocakları tarafından yayınlanan “Türk Yılı 1928” adlı eserin “Türkçülük” bölümünde kendi ailesi hakkında şu bilgileri vermektedir.
“Akçura ailesi; Şimal Türklüğünün kadim ailelerindendir. Bütün aristokrat aileler gibi, Akçuraoğulları da baba ve dedelerini dört yüz yıl evveline kadar bilmem kaç göbek sayar durular. Yusuf un babası, büyücek bir çuha fabrikası sahibi oldukça zengin Hasan Bey adlı bir fabrikatör idi. Anası, Kazan’ın en maruf bir burjuva ailesi olan Yunusoğullarından Bibi Kamer Banu Hanım’dır. Yusuf 1879 senesi Kanun-u Evveli’nin (Aralık) ikinci günü Volga sahilindeki Simbir (elyevm Olyanovski) şehrinde tevellüd etti. Yusuf henüz iki yaşında iken babasını kaybetti ve yedi yaşını ikmal etmeden anasıyla beraber İstanbul’a geldi.”
O, ilk Akçura’nın Kırım’dan Kazan’a göç ettiğini büyük amcasından duymuş ancak bunun doğruluğunu tespit edememiştir.
Akçura’nın mensup olduğu Volga Tatarları, Rus egemenliği altında yaşayan Müslümanlar arasında en iyi durumda olanlardı. Bir yabancı yazar buradaki Tatarların Rusların dinsel engellerle giremedikleri Orta Asya ile Batı arasındaki ticarete aracılık ettiklerini böylece zengin bir tüccar sınıf meydana getirdiklerini belirttikten sonra şöyle yazıyor:
“Tatarların bu konumu, Rumların Osmanlı İmparatorluğu’nda oynadığı rolü hatırlatıyordu. Ortodoksların bünyesindeki Rumlar gibi Tatarlar da Rusya Müslümanlarının bünyesinde kültürel ve ekonomik bakımdan seçkin bir kesimi oluşturuyorlardı. Yine onlar gibi, Doğu Batı ticaretindeki rollerinden dolayı, yüksek bir gelişme düzeyi elde etmişlerdi. Rum burjuvazisi papaz ve tüccarlarını Balkanlara nasıl gönderdiyse, tatar din adamları ve tüccarları da Rusya ve Türkistan’daki Müslüman toplulukların arasına öyle yayılmışlardı.
Rusya’da mensup olduğu ailesinin toplumsal düzeyi, yapısı ve mevkii İstanbul’a göç eden Yusuf Akçura’nın tüm düşünsel davranışlarını etkilemiştir. Rusya’da azınlık durumunda fakat zengin bir aileye mensup olan Akçura, Türkiye’de o durumda olan unsurlarla, çoğunluğa mensup fakat fakir ve geri kalınış bir milletin üyesi olarak karşı karşıya gelmiştir. Bu durum onun olaylara, Türkiye’de yetişmiş aydınlardan daha gerçekçi bir yaklaşımı sergilemesine neden olmuştur. Akçura’nın bu özelliği onun bütün Türk dünyasını kucaklayan bir Türkçülük anlayışını geliştirmesinin de en büyük etkenidir.
2. İstanbul’a Gelişi Ve Buradaki Yaşamı
Akçura’nın hatıra defterine göre askerî rüştiyenin üçüncü sınıfında iken annesi ile birlikte baba yurdu Kazan’ı ziyarete gitmiştir. Bu seyahatte İstanbul ile Kazan arasındaki medeniyet ve ümran farkı dikkatini çekmiştir. Rusların İstanbul’u berbat ve çamur deryası diye tahkir etmelerine kızmakla birlikte İstanbul’un bağımsız bir Türk şehri olmasına rağmen Rus yönetiminde bir şehirden geride olmasından üzüntü duymaktan kendisini alamamıştır.
Akçura kendisinin biraz şuurlu milliyetçiliğinin Harbiye’de tahsil ya­parken başladığını yazıyor. Yunan Harbi’nin hemen öncesine rastlayan bu dönemde Necip Asım’ın, Veled Çelebi’nin, Bursalı Tahir Bey’in Türkçülüğe ait yazıları yayınlanmakta ve Gaspıralı İsmail Bey’in “Tercüman”ı bir ara İstanbul’da dağıtılmaktaydı. Bu eserler Akçura’nın fıkrî gelişiminin temellerini atmışlardır.
Akçura’nın Türkçülük fikirleri daha başından beri bütün Türkleri kapsamaktaydı. 1897’de Erkan-ı Harbiye sınıflarına ayrılan Akçura aynı yıl ilk makalesini “Malumat” dergisinde yayınladı. “Şehabettin Hazret” adlı bu makalesinde Kuzey Türklüğünün en ünlü kişilerinden ve Kuzey’de dinî yenilik ve millî uyanış hareketinin ilk liderlerinden Şehabettin Mercani’nin düşünce ve çalışmalarını aynı zamanda da Kuzey Türklüğünün irfan seviyesini, fikri hareketlerini Güneyli Türklere anlatmak istemişti. Amacı Rusya Türkleri ile Osmanlı Türklerini tanıştırabilmekti.
Akçura, Harbiye’nin ikinci sınıfındayken Genç Türk’lük düşüncesine katılıp hizmet ettiği gerekçesiyle 45 gün mahkum olmuştu. Hapisten çıkıştan sonra bir hareketi daha görülürse okuldan atılacağı söylenmiş ve Erkan-ı Harbiye sınıfına ayrıldıktan birkaç ay sonra Taşkışla Divan-ı Harbi’nde yargılanmıştır. Mahkeme hiçbir sebep yokken Akçura ve arkadaşı Hikmet Vefık Bey’i askerlikten uzaklaştırdı. Aynı zamanda Akçura’yı müebbet olarak Fizan’a sürgün etti.
3. Trablusgarp’dan Fransa’ya Kaçış Ve Buradaki Faaliyetleri
Fizan’a sürgün edilmek için Trablusgarp’a gelenler Akçura ile beraber 84 kişiydiler. Bunların yol masraflarını karşılayacak para bulamadığından Trablusgarp’ta hapsedilmelerine karar verildi. Daha sonra şehir içinde kalmak koşuluyla serbest bırakıldı ve bazı resmi görevler aldı. Buradan arkadaşı Ferit Bey’le birlikte bir kayığa binerek Fransa’ya kaçtı. 1899 yılında Fransa’ya gelen Akçura’nın Türkçülük fikirleri burada olgunlaşmıştır. Paris’te ilk görüştüğü Türk mültecilerinden eski bir Jön Türk olan Dr. Şerafettin Mağmumi kendisine Osmanlıcılık fikrinin çöktüğünü, çeşitli unsurların anlaşmasını sağlamanın olanaksız olduğunu, Türk milliyetçiliğinden başka çıkar yol bulunmadığını izah eder. Mağmumi, Batılıların Doğu ve Türk düşmanlığından, dillerinde doladıkları adalet ve insaniyet sözlerine inanmanın tam bir ahmaklık olacağından ve bütün bu hakikatleri Paris’teki hayat ve gözlemlerinin ona telkin ettiğinden bahseder. Akçura bu telkinlerin kendisinde büyük izler ve tesirler bıraktığını söyler.
Paris’te Ahmet Rıza’nın Osmanlıcılığını, Mizancı Murat’ın İslâmcılığını ve Prens Sebahattin’in Adem-i Merkeziyetçiliğini Mağmumi’nin telkinleri doğrultusunda incelemek fırsatı bulmuştur.
Akçura bu okulu bitirirken yaptığı tezinde “Osmanlı devletinin bu şekliyle korunmasının artık mümkün olmadığına karar vererek, milliyet fikirleri bu derece geliştikten sonra çeşitli unsurları bir araya toplayarak millet meydana getirmek mümkün değildir” diyordu.
4. Fransa’dan Rusya’ya Gidiş Ve Rusya’daki Faaliyetleri
1903 yılında Siyasal Bilgileri bitiren Akçura, Türkiye’ye dönmesi ya­sak olduğundan Rusya’ya doğduğu yere döndü ve amcasının evine yerleşti. Çok büyük tartışmalar yaratan ve üzerine kitaplar yazılan, Türkçülüğün ilk kez bilimsel izahının yapıldığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesini burada kaleme aldı.
Bu makalede üzerinde durulan ve uygulanabilirlikleri tartışılan ana konular şunlardır:
1. Bir Osmanlı ulusu meydana getirmek,
2. İslâmcılığa dayanan bir devlet yapısı kurmak,
3. Iraka dayalı bir Türk siyasal ulusçuluğu meydana getirmek.
Osmanlı devleti’nin devamı için bu iş başarılabilirse elbette çok yararlı olur. Bunun için cins, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin Osmanlı halkları haklar ve ödevler açısından eşit hale getirilecek, böylece ortak vatan kavramı etrafında Amerikan ulusu gibi bir Osmanlı ulusu oluşturulacaktır. Tek amacı sınırları korumak ve İmparatorluğu yaşatmaktır.
Akçura, Osmanlılık fikrini hem sakıncalı hem de imkansız görmektir. O, sınırların korunmasını devlet için yeterli bir amaç görmemektedir İmparatorluk halkları örgütlenip bir halk haline geldiğinde devletin kurucusu ve yöneticisi Türkler eriyip gidecek, egemenlik Arap çoğunluğa geçecektir. Ayrıca, Osmanlı topluluklarının birbirleriyle kaynaşmak istemeyeceklerini de öne süren Akçura, dinsel, siyasal ve mezhepsel nedenlerle bütün Avrupa’nın buna engel olmak için çalışacağını söyleyerek Osmanlı milleti meydana getirmeye uğraşmanın boşa yorulmak olduğuna kanaat getirecektir. (Burada Osmanlıcılık akımının artık uygulanamayacağını ve eriyip gittiğini tek yolun Türkçülük olduğunu vurgulamıştır.)
Rusya’daki Siyasî Faaliyetleri
Y. Akçura’nın Rusya’da bulunduğu yıllar Türkçülük fikrinin buralarda yayılmasına müsait bir ortama sahipti. Rus-Japon Savaşı ve onu takip eden 1905 ihtilâli ve Rus meşrutiyetinin ilanı sırasında Akçura Rusya’da idi. Burada uygun zemin bulmuş olan Türkçülüğü yaymak amacıyla Kazan’da tarih, coğrafya ve Osmanlı-Türk edebiyatı öğretmenliği yaptı. “Kazan Muhbiri” adlı bir gazete çıkarmaya başladı. Gaspıralı İsmail Bey, Ali Merdan Bey, Abdürreşit Kadı ibrahimof gibi Türkçülerle birlikte 1905’te “Rusya Müslümanları İttifakı” adında büyük bir parti kurdu. Bu partinin merkez idare heyeti üyeliğine ve umumî katipliğine seçildi.
Bu parti ile vicdan hürriyeti, hukuk eşitliği ve kültürel gelişmeye müsait bir ortam için mücadele eden Akçura birinci seçimlerde Rus meclisi Duma’ya Kuzey Türklerinin girmelerini sağladı. Bu arada tutuklanarak seçimler bitene kadar hapiste tutuldu. Akçura Türkiye’ye geldiği 1908 yılına kadar siyaset ve kültür çalışmalarına devam etti.
1906’da toplanan İttifak’ın üçüncü kongresinde, genel sekreter olarak görev yaptı ve Türkçülüğün gelişmesi için aynı zamanda Rusya’da bulunan Türkler arasındaki ayrılıkların giderilmesi için önemli kararlar almasını sağladı.
1907’de Rusya’da katı yönetim tekrar başlayıp meclis dağıtılıp, kanun­lar Rus olmayanlar aleyhine değiştirilince buna karşı yayın yapan Akçura takibata uğradı. Kendisi tevkif edilmek için arandığı sırada Osmanlı Devletinde II. Meşrutiyetin ilan edildiğini öğrenince işlerini tasfiye ederek Ekim 1908’de İstanbul’a geldi.
5. Türkiye’ye Dönüş Ve Türkiye’deki Faaliyetleri
Y. Akçura İstanbul’a döner dönmez, Türkçü çalışmalarına aynı hızla devam etti. Aralarında Ahmet Mithat, Emrullah Efendi, Necip Asım, Bursalı Fuat Raif, Feylesof Rıza Teyfik ve Ahmet Ferit (Tek) gibi şahısların bulunduğu kişilerle 25 Aralık 1908’de Türk Derneği’ni kurdular.
SONUÇ
Yusuf Akçura ömrü boyunca Türkçülük fikrine sadık kalmıştır. Sosya­list fikirleri de yakından tanıyan bir insan olarak, bu fikirleri Türkçülük fikriyle bağdaştırmaya çalıştı. Akçura’nın Türkçülüğü, Balkanlardan Çin’e kadar çeşitli ülkeleri kapsamaktadır. Osmanlı Devleti ise Türk Dünyası’nın ancak bir parçasıdır.
Akçura tarih araştırmalarında faydacılığa taraftardır. Birinci Türk Tarih Kongresi’nde sunduğu tebliğde “Tarih mücerret bir ilim değildir. Tarih hayat içindir; Tarih milletlerin, kavimlerin varlıklarını muhafaza etmek, kuvvetlerini inkişaf ettirmek içindir” demiştir.
Y. Akçura’nın Türkçülük, Türk tarihi ve Türk fikir hareketine katkılarını şu ana başlıklar altında gruplandırabiliriz.
– Üç Tarz-ı Siyaset” adlı makalesiyle Türkçülüğü ilk defa bir siyaset şekli olarak ortaya koyması,
– Türkçülüğü bir bütün olarak görmesi ve bunu sürekli savunması,
– Türk milliyetçiliğinin teşkilatlanmasında kurduğu dernek ve yazılarla oynadığı rol,
– Rusya’daki Türklerin bilinçlenmesi ve örgütlenmesi konusunda ö­nemli rol oynaması,
– Türk Yurdu Dergisiyle Türkçülük konusunda yaptığı çalışmalar,
– Türkçülüğün tarihini yazan ilk araştırmacı olması (Türk Yılı 1928 adlı eseri bu konuda tektir)
– Nihayet Türk Tarih Kurumu ve buradaki hizmetleri.
Tumblr media
Yusuf Akçura’nın “Bütüncü Türkçü” görüşlerinin Rus egemenliğinde yaşayan Türk devletlerinin bağımsızlıklarına kavuşmalarıyla yeniden güncel hale geldiği kanısındayız.
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
"Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silahlı ve silahsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantelizmdir ki makbul bir davranıştır."
- Hüseyin Nihal ATSIZ
0 notes
turkcuadam-blog · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
16K notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Video
“Milliyetçilik,Bolivya dağlarında öldürülen Arjantinli maceracı serseri Guevera için zırlayıp da sıra Kazak kahramanı Osman Batur'a gelince susmak hiç değildir.”
- Hüseyin Nihal ATSIZ
Ölüm yıl dönümünde Altay Kartalı Osman Batur'a saygı ve dua ile…
18 notes · View notes
turkcuadam-blog · 6 years
Text
“ Biz Avrupalı falan değiliz. Buz gibi Asyalıyız ve hepsinden üstün olarak da Türk’üz. Anladın mı monşer? Avrupalı olmak meziyet olmadığı gibi, Asyalı olmak da kusur değildir.”
- Hüseyin Nihal ATSIZ
Tumblr media
1 note · View note
turkcuadam-blog · 6 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kül Tigin ve Bilge Kağan kitabelerinden Orkun alfabesi ve günümüz Türkçesi ile yazılmış kesitler.
2 notes · View notes