Tumgik
#Yaşama
baskabirdunyadan · 1 year
Text
Merhaba, ben aynandaki yansımanım. Ya da duvarda gördüğün gölgen, hatırladın mı? Yıllardır beni görmemek için çaba sarf ettiğin, hatta bunun için gözlerini kör edecek kadar uğraştığın kişiyim ben. Sen... Biz... Kendini bul, beni bul... Korkma, ışıklar elbet bir gün yanacak. Oysa zaman durmayı bilmeyecek kadar arsız. Bu satırları kapkaranlık bir odada, yalnızken oku. Belki de yanacak bir ışığın yok, ya da seni yalnız bırakmayacak kadar korkan bir ailen... Olsun... Alıştın sen buna, sessizliğin sesine... Kimse duymasın diye yorganın altında sessizce ağlama çabalarına alıştın, oysa seni duyacak kimsen yoktu. En küçük bir ihtimale inandın sen, sokaktan biri geçerken seni duyma ihtimaline. Ama artık bu günler sona erdi ben. Çünkü ben geri geldim, ruhun yeniden burada. Sen belki onu bir uçurumdan attın, sonsuz bir kuyuya gömdün ya da ellindeki silahla binlerce kez vurdun. Her şeye rağmen buradayım.
Sadece biraz hasar aldım...
Olsun...
Alıştım...
Alıştık...
4 notes · View notes
seslimeram · 16 days
Text
Direniş, İtiraz, Reddiye
Tumblr media
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Bugün apaçık bir biçimde yönelimini / istikametini o katran karasından belirleyen bir ülke var ediliyor. Asrı devirmiş olagelen demokrasi deneyiminin, öyle kendiliğinden değil tastamam hesaplanan bir milimetrik dengede yürütülebildiği bir müşterek tecrübenin kökünün kazındığı yerde o demokrat olma istemi, herkesin eşitliği ilkeleri çoktan unutturulur. Unutulur. Meşrutiyetin gerek birinci, gerek ikinci denemelerinde var ettiği görece küçük tefek açılımlar halinin ta kendisini, kendi anayasal haklarının Ermeni, Kürd, Ezidi, Rum, Süryani, Alevi kısacası ol Osmanlı tarihinde bir varlığa dönüşebilen temsillerin iradelerinin yıllar yıllar sonrasında bu sahnede yeniden var edilmesinin önünün alındığı bir gümbürtü imal edilir. Cumhuriyet döneminin yok edicilik / inkar ve yok sayılanları tastamam tek kimliğe yönlendirme hal ve isteminin her nasıl bir acuze sistemi var ettiği zaten malumunuzdur. Son yirmi bir yılın iktidarı olagelen ak partinin sunduğu şey, yönelim, istikametin her neden karanlıklardan ibaret olduğunun yansısı, her köşeye sıkıştığında çıkagelen anlıyoruz her birinizi, var bir çözümümüz yollu seslenişin hemen arkasını takip eden bir linç ettirme, teröre rehin kılma ve mutlak devlet denilen apayrı bir garabetlik sureti temsile el birliğiyle dönüştürülen ol mefhuma esaret kesintisiz kılınır. Darbeci Kenan efendinin anayasasının yamalı bohçalara benzeyen şimdi kullanılan acayip halini değiştirmekten bahis açarken vahşeti bir normatif kılar ak parti, baş efendi ve şürekası. Kesin bilgi.
31 Mart 2024 yerel seçimleri sonrasında ılımlılık / normalleşme türküsünü çağırıp duran o temsilin bugün daha yepyeni bir yıkıcılığı var etmesine şahit oluruz. Bir asrı aşmış olan iş bu sahadaki Ermeni kimliğine yönelik ayrımcılığın / tehcir / soykırıma evrilmesinin daha en ufak bir hesabı verilmeden, Rum / Pontos, Süryani, Nasturi, Keldani, Kıpti halklarına yönelik tüm o küçük kıyametlerin ve bu memleketten sayılmama hallerinin üstünden çok zaman geçmemişken, orada ülkeleri olabileceğine dair iltimaslar geçileceği zikredilmiş ol Kürd halkına bugün aynı tarife ile yok edicilik ve sindirme reva görülür. Bir asırdan uzun zamandır sürdürüle duran inkarın son halkası olagelen demokrasiyi var edeceğiz, bu defa anayasal zeminde herkes ama herkes eşit yurttaş olacak mefhumu daha seçimlerden çok da zaman geçmeden hacamat olunur. Yok yere var edilmiş olagelen bir mahvetme istemini yeniden sahiplenen, Türkiye topraklarını salt bir kimliğin, sadece bir aidiyetin malı addeden bunu tasavvur eyleyen aklın sunduğu yegane şey çok daha fazla elemdir, acı ve kederdir. Geçtiğimiz haftanın en önemli vakalarından birisi Kobane Davasında ol ortaya serilen kumpas silsilesinin bir kere daha can yakıcı bir mahkumiyeti Kürd özgürlük hareketine karşı var etmesidir. Mezopotamya Ajansından aktaralım:
“DAİŞ’in Kobanê’ye dönük saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde gelişen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu 108 siyasetçinin yargılandığı davada dün karar açıklandı. Dava duruşması Sincan Cezaevi Kampüsü'ndeki duruşma salonunda görüldü. Ankara 22'inci Ağır Ceza Mahkemesi, 18'i tutuklu 108 siyaetçinin yargılandığı davada ceza yağdırdı. 130 sayfalık karar okunduğu sırada tüm avukatlar protestolar eşliğinde salonu terk etti. Tutsak siyasetçiler de duruşmaya katılmadı.
12 İsim Hakkında Beraat Kararı
Mahkeme, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Aysel Tuğluk, Bircan Yorulmaz, Gülser Yıldırım, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün ve Sibel Akdeniz hakkında tüm iddialar yönünden beraat kararı verdi.
Börü’nün Ölümüne Dair Beraat
AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile HÜDA PAR çevreleri, yıllardır Kobanê eylemleri sırasında hayatını kaybeden Yasin Börü üzerinden Kobanê Davası'ndaki siyasetçileri hedef alıyordu. Mahkeme, Börü'nün de arasında olduğu 6 kişinin ölümüne dair Demirtaş'ın da arasında bulunduğu 36 isim hakkında "suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması" gerekçesiyle beraat kararı verdi.
Yüksekdağ ve Demirtaş’a Ağır Cezalar
4 Kasım 2016 tarihinden bu yana tutsak olan Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ'a ceza yağdı. Demirtaş'a toplamda 42 yıl hapis cezası verildi. "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 20 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis, Demirtaş'a çeşitli konuşmaları gerekçe gösterilerek 4 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla toplamda 10 yıl hapis cezası verildi.
Demirtaş'a verilen cezalardan birisine, 15 Temmuz askeri kalkışma sonrası Wan'da 1 Ağustos 2016 düzenlenen "Darbeye hayır, demokrasi hemen" mitinginde yaptığı bir konuşma gerekçe gösterilmesi dikkat çekti.
'Çözüm Süreci' Fotoğrafına Beraat
Demirtaş'ın 2015 yılında "çözüm süreci" sürecinde gittiği Kandil'de çektirdiği fotoğrafa dair de "Fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması" gerekçesiyle beraat kararı verildi.
Yüksekdağ'a ise toplamda 30 yıl 3 ay hapis cezası verildi. "Devletin birliğine ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 18 yıl, "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 3 ayrı "örgüt propagandası yapmak" iddiasıyla 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Yine "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet"ten 2 yıl, "seçim yasaklarına aykırı hareket etmekten" ise 3 ay hapis cezası verildi.
5 İsim Tahliye Edildi
"Örgüt üyeliği" iddiasıyla Sebahat Tuncel'e 12 yıl, Ayla Akat Ata'ya 9 yıl 9 ay, Ayşe Yağcı'ya 9 yıl, Gültan Kışanak'a 12 yıl, Meryem Adıbelli'ye 9 yıl hapis cezası verildi.
Mahkeme, 5 ismin cezaevinde kaldığı süreyi göz önünde bulundurarak tahliyelerine hükmetti.
Diğer İsimler Hakkında Verilen Cezalar
Mêrdîn Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Türk, "terör örgütü üyesi olmak"tan 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mesut Bağçık, Nezir Çakan, Aynur Aşan ve Ayşe Yağcı, "örgüt üylesi olmak" iddiasıyla 9'ar yıl; Emine Ayna'ya aynı iddiayla 10 yıl; Zeynep Ölbeci'ye "örgüt üyeliğinden" 9 yıl ve "propaganda" iddiasıyla 3 yıl 9 ay veza verildi.
'Devletin Birliğini Bozma’ İddiası
Ali Ürküt, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yardım" iddiasıyla 13 yıl 4 ay, "suç işlemeye tahrikten" 3 yıl 9 ay olmak üzere 17 yıl 1 ay hapis cezası aldı.
Alp Altınörs, Cihan Erdal ve Bülent Barmaksız, Pervin Oduncu, Zeki Çelik, Zeynep Karaman ve Nazmi Gür hakkında aynı iddialarla ayrı ayrı 22 yıl 6 ay, Günay Kubilay, İsmail Şengül ve Dilek Yağlı'ya ise aynı iki iddiayla ayrı ayrı 20 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Dosya kapsamında yargılanan 72 ismin dosyası ise ayrıldı.
Yargılanan isimler ile dosya savcısının karara itiraz etme hakkı bulunuyor. İtirazlar, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi'ne yapılacak. İstinafın kararının ardından Yargıtay 3. Ceza Dairesi'ne başvuru yapılabilecek. Dosyaları ayrılan isimler hakkındaki dava ise Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edecek.”
İki etaplı 2015 seçimlerinin ikincisi sonrasında oluşan Siyasal İslamcı / Dinci, Irkçı ve Faşist akımların koalisyonunda temel bir harç olarak görülen Kürde yönelik saldırganlık bir başka evresini aşama olarak kaydeder. Zamana yayılmış bir sindirme siyaseti, salt ve sırf iktidar temsili böyle istedi / işaret ettiği için mesnetsizce hedef kılınan insanları tutsak tutma cüretinin alabildiği boyutu bir kere daha ifşa eder. Kürd siyasetinin demokratik bir toplumsal dönüşüm içerisinde, mecliste temsilinden toplumda karşılık bulan ve Türkiyeli halkların hepsini kapsayan / bütünleştiren meramını yerle yeksan edebilmek için bir kere daha yıkıcı / yok edici / sınırlandırıcı bir hukuk mekanizması işletilir. Adaletin çalakalem, basmakalıp kılındığı, demeçlerden, yorumlara kadar “milli ve yerli” koduna haiz olagelen ol yalanların üstüne basa basa hakikat diye bildirildiği bir zeminde gerçekliğin böyle bir hal bu kadar afaki bir yıldırıyla sonlandırılabileceğinden medet umulur. Elinde silah olanı, elinde kalem olana tercih eden bir muhatap seçimini, oyunu hep tersinden kuran ve sorunları çözmek değil, çözümsüzlüğü kalıcılaştırmak için çaba sarf edenlerin görünürlük hallerini arttıran bir infaz var edilir!
2014 yılında DEAŞ’ın hedefi haline gelen Kobane kentinin / halkının uluslararası bir direniş, dayanışma çağrısına karşılık sınırlarını tutarak, kapatarak engellemeye çalışan bir siyasi aktör olan akparti ve baş efendinin, o günlerde Kobane düştü düşecek diye bağır çağır avaz avaz bildiren bir siyaset temsilinin hedeflemesi, sokağa çağrı sonrasında ortaya çıkan cinai şebekelerin, devletin hiç de yabancısı olmadığı çetelerin hedef almalarında elli insanın canının çalındığı bir karanlığın müsebbibi olarak gösterilip, kumpas davasında bu bahisten tek cezanın verilmediği bir yerde salt sırf, dayanışmanın cezalandırılması karanlığı yeterince açık bildirir. Baş efendinin hedef alması sonrasında silsile halinde iletiişim işleri başkanlığı nam propaganda mekanizmasının başındaki yerli milli Goebbels ve tüm emrine amade medya eliyle o nihai hedef alma, onca siyasetçiyi tutsak kılma ve bir tabi Kobane halkını terörist addetme cüreti / DAEŞ karanlığına karşı direnen evlerini sahiden de yurtlarını savunan insanları hakir görme çabasının akıbeti bir kere daha ucuz bir mavra ile onca insanı tutsak kılarak verilir. DAEŞ’i Hamas kadar birbirinden ayırmadan, üstünkörü değil hep el altından, sınırlarının arasından destekleyen, yönlendiren bir cerahat kurgusunu, İttihat ve Terakki’nin Hamidiye alaylarını kullanırken var ettiği gibi kullana gelen bir iktidarın var edeceği yegane şeyi zulmü yeniden sahiplendiği ifşa olunur Kobane Davasının son kararı. Bir kenara not düşelim.
Beyanatlar üstünden verilen bir yargının, sadece ve doğrudan hayatı savundukları için insani bir yaraya dikkat çektikleri için, isyana meramı var ettikleri için insanların tutsak kılındığı yerde adalet nedir ki, koca bir riyadan gayrı. İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı, Avukat Eren Keskin’in meramını aktaralım: “Kararı "düşman hukuku uygulaması" olarak değerlendirdi. Keskin, cumhuriyet tarihi boyunca devletin Kürt politikasının değişmediğine işaret ederek, "Bu tam bir İstiklal Mahkemesi uygulaması. Ben geçen hafta cezaevinde Gültan Kışanak ile konuştuğumda şöyle söylemişti; ‘İddianame daha bize gelmeden MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın elindeydi.’ MHP'nin istediği her şeyi AKP'ye yaptırmasının bir sonucudur bu kararlar. Bizzat ben Semih Yalçın ve zihniyeti tarafından yazıldığını düşünüyorum” diye konuştu.
Keskin, konuşmalar ve yazılar üzerinden böylesi cezalar verilemeyeceğini vurguladı. Keskin, "Bu, uluslararası hukuka da Türkiye'nin kendi iç hukukuna da aykırıdır. Bu intikamcı bir karardır. İntikamcı bir şekilde karar verilmiştir. En yüksek cezaların da yönetici konumundaki Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’a verilmiş olması da bunun en açık göstergesidir” diye belirtti.
Kararlarla "Kürt siyasetinin politik anlamda katledilmek istediğini" belirten Keskin, “Bunu başaramayacaklar. Bu savaş politikalarında ısrarın sonucudur. 'Biz sivil siyaset istemiyoruz, savaşmak istiyoruz' diyorlar. Bu kararın bence en kısa özeti budur. Aysel Tuğluk bugün beraat etti. Aysel Tuğluk, 10 yıllık süreci hiçbir şekilde hatırlamıyor. Annesine yapılan kötülük nedeniyle Aysel Tuğluk artık cümle bile kuramıyor” ifadelerini kullandı.”
Adaletin olmadığı / kalmadığı yerde kapkaranlık bir gerçeklik var edilir. Gerçek karanlığın kılınır. Yüz bir yıllık bir ülkenin, değiştik dönüştük diye bildire durulan menzilin hakikatinin halen nasıl geçmişinde demirlemiş olduğu kendiliğinden sökün etmektedir. Demokrasi, eşitlik, hakkaniyet, adalet, hürriyet gibi beşeri dünyanın en ivedi, elzem olagelen çıkarımları ve hak mefhumu / mesellerinin kökten kurutulması çabasında her adım bir küçük kıyamettir. Demokrasi, eşitlik adına var edilen her teşebbüsü, Türk’ün tekil kimliği dışından ses veren, onu da kapsayan bir iyileştirme, doğrudan bir yenilenme, ilerleme adına atılan her hamlenin boğuntuya konulduğu bir zeminde kimseler için karanlıktan çıkış söz konusu olmayacaktır. Hükmedenlerin anlamadığı, ezilenlerin bunca açık infazlara, tehdit ve tahakküme rağmen birbirilerinin yaralarını önemseyen halkların varlığının günbegün daha kalıcı bir direnişi var edeceği muhakkaktır. Karanlığın hegemonyası karşısında ümidin kırıntıları da Kobane davasının celselerinde bildirilen tüm o hakikat arayışı / savunmaların bildirimlerindedir. Mücadele edilecekse hep birlikte, her yerde, hemen her an... İnsanlık düşmanlığına karşı elimizde kalan yegane şey bu haldir. Ol direniştir, itirazdır, reddiyedir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: EPA – BBC News
0 notes
efsungeradam · 24 days
Text
Kafamda senaryolar kurarak kendimi incitiyorum
Tumblr media
148 notes · View notes
ezelieser · 28 days
Text
Tumblr media
"Kendimi yalnız bırakmamak için bütün gece aynanın karşısında oturdum."
66 notes · View notes
mesut-sems · 7 months
Text
Tumblr media
Biliyorum bunca gönül "Darlığı" Bu dünyaya "Bağlamaktan" geliyor..!
133 notes · View notes
cicikiz58 · 2 months
Text
91 notes · View notes
llsusll · 3 months
Text
...
İnsanlar uykudayken limon çiçekleri kokuyor dünya...
Seçil Oğuz
127 notes · View notes
seslimeram · 6 months
Text
İnsaniyet
Tumblr media
Öyle bir devinim hasıl oluyor ki insaniyet mefhumu topyekun yerle yeksan edilmenin eşiğine taşınıyor. Sözün kıymeti harbiyesi bırakılmadı. Eylemin, eyleme hakkının tam karşılığı teslimiyet dışında her şekilde suç kılındı, bizatihi böyle bilindi. Kural, nizam sadece boyunduruğu var edenlerin sığına geldiği bir liman oldu. Hürriyet afaki bir hal, bitimsiz bir arzuyla delik deşik edilirken esareti yepyeni özgürlük anlayışı diye anlata duran, bildiren bir aklın yolunda yürünmeye devam olunuyor. Demokrasi pratikleri bir biçimde zayi edilirken / elimizden çalınırken bir muz cumhuriyetinin ta kendisine kısa, kestirmeden evrim gerçek kılınıyor. Ne kimse kimselerin yarasının farkında, ne kimse olup biten cürmü fark ediyor. Öyle afaki bir sarmal içinde debelenip duruluyor ki yeni ülke faciaları birer kurtuluş reçetesi diye takdim edenlerin oyun sahnesi kılınıyor. Tek bir satır, tek bir gün olsun itiraz var edilemiyor. Var edilmiş katran karanlığının sınırları daim güncelleniyor. Erk, muktedir, iktidar tahayyülünde sunulagelen her eylem, hamle alenen, doğrudan bir mahvetme retoriğinin istikametini belirginleştiriyor. Ne hazindir ki yüzüncü yılında olunduğu zikredilirken cumhuriyetin, halkın egemenliği değil belirli / seçilmiş ola gelen zümrelerin / sermaye gruplarının / çetelerin eline rehin bir ülke var ediliyor.
İnsanlık meseli tarumar edilirken, gücü elinde tutanların zorbalıklarının aralıksız bir halde var edildiği zemin gerçekliği ile baş başa bırakılıyoruz. Sermaye gruplarının çıkar savaşı ile var edilmiş ihtilaflar arasında bir ülke denklemi tarumar ediliyor. Kendini elit addeden, bu toprakların sıradan insanlarının üstünde konumlandırıp, sırça köşkleri makamları kılan / bilen aklın eylediği saçmalık ötesi kazan / kazan oyunlarında dönen milyonlarca dolarlık o rantiye çukuru mesela bir örnektir. Kupon fonlar, hisse alımları, kişiye özel diye etiketle paylaşılan özerk saadet zincirleri vesaire ile gündelik yaşamını kerhen var edebilen insan toplamının karşısında yağmacılık / hırsızlık oyunları sergilenir. Düzenin oyun kurucuları, kenar tutucuları, dün gibi bugün de haramzadelerin ta kendilerinin tereyağından kıl çeker gibi kendilerini akladıkları pakladıkları bir zeminde bir banka müdiresinin var etti sarmal aralıksız mesel olunur. İyi de bugüne kadar nerelerdeydi o savcılık makamı, şu kolluk ol meşum üç kuruş alan asgari ücretlinin gırtlağına çökeceğiz diye bildiren maliye bakanlığı vesair devlet kurumları. Gelip geçici birkaç satırlık gümbürtü ile olayın çoktan unutuşa getirildiği bir zeminde ta ki yepyeni bir zenginin malı züğürdün çenesini yoracak kavga, dövüş, rant kavgasına kadar sürünceme taşımayan bir retorikle günler geçirilir. Kamunun gündelik dertlerinden uzakta, varsılların ayak oyunlarından bize sahiden hukuk önünde tek satır hesap verilmemiş ülkede nedir ki, yani?
Meşum mafya takımının, kendisini bu ülkenin yegane sahibi addeden tiplemelerin çetesi, hareketi, partisi şusu busu ile ortaya çıkan para aklama trafiklerinin yanında insan ticareti, seks pazarları, köle tacirliği, her köşede imkanları kadar bulunabilen çeşit çeşit tenzilatlı, ayağınız alışsın abicim uyuşturucuları vesaire ile bir ülkenin kökten çürütülmesi mefhumu var edilirken insaniyetin yıkımının farkına nasıl varılacaktır, sahi ne zaman? Ol muteber addedilen insanların kaçak / gizli olmadan var ettikleri sömürü düzenin ortasında kim nasıl fark edecektir ki yaşam ihtimalleri kuşa döndürülüyor. Eksiksiz bir yıldırı halinin ortasına bir menzil terk ediliyor. Geçer akçe işlerinin yanında bu yukarıdaki gibi dönem dönem devletlinin kullanışlı addettiği tiplemelerin / mafya bozuntularının / vatan sevdalısıyız biz derken çıkagelen türetilmiş / atanmış yobaz tiplerin / kümelerin var ettiği yıkıcılık mesela dert değil midir? İnsaniyet mefhumu, gündelik yaşam istem / direnci tam ve eksiksiz olarak yerle bir edilmeye çabalanırken böyle bir toplamda, hiçbir biçimde hayata dair umut söz konusu edilebilir mi? Onca yıkım, çürüme, tehdit, tahakküm süreğen kılınırken sahiden umut, tek satır ümit var olmak mümkün müdür? Giderek bir tımarhane halinin en ucube suretine dönüştürülen yerdeki sıradan insanların hayat haklarını, tümüyle gasp edilmiş haklarını kim nasıl telafi edecektir? Bunca harami, dört koldan, içten dıştan pek çok mafya tiplemesi, çete, devletin içinden dışına taşa duran polatgiller, tayyargiller bilmem kimler daha neler neler ile eski bakanların da cirit attığı, birbirini kolladığı, pastalar kesip paylaştığı bir zeminde hak nedir, hukuk ne işe yarar?
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Hakkari'de bir zincir market çalışanları 'çikolata çaldığı' gerekçesiyle bir çocuğu depoya kapattı. Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan açıklamada, zincir marketin ismi verilmedi, "Soruşturma titizlikle ve tüm yönleriyle sürdürülmektedir" denildi.
Hakkari'de, 'bir zincir markette çocuğun çikolata için depoya kapatılması' üzerine soruşturma başlatıldı. Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan açıklamada, zincir marketin ismi verilmedi, "Soruşturma titizlikle ve tüm yönleriyle sürdürülmektedir" denildi.
Hakkari Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (HESOB) Başkanı Muharrem Tekin, sosyal medya hesabı üzerinden 'bir çocuğun bir çikolata yüzünden market deposuna kilitlendiği' görüntüleri paylaştı.
Çocuğun depoya kapatılmasına tepki gösteren Tekin, çocuğun depodaki halini ve masanın üstünde çaldığı iddia edilen 2 adet çikolatanın göründüğü fotoğrafı paylaştı.
Başkan Tekin sosyal medya hesabından konuya ilişkin şu paylaşımı yaptı:
“Hakkari’de 3 harfli zincir marketlerden biri bu çocuğu bir çikolata için 2 saat boyunca depoya kapatmış. Sonra babasına haber veriyorlar. Babası markete gelince çocuğunun depoya kapatıldığını görüyor.
Sizin o milyon dolarlarınızı o çocuğun tek bir tırnağına kurban ederiz. Bu zincir marketin yetkilileri babadan ve bu çocuktan özür dileyip, yaptıkları bu utanç davranışın farkına varmazlarsa, ismini açıklar, oradan alışveriş yapılmaması yönünde protesto kampanyaları başlatacağız.”
Hakkari Barosu Çocuk Hakları Merkezi de sosyal medya hesabından konuya dair şu açıklamayı yaptı:
“Kamuoyuna yansıyan ve Hakkari’de bulunan zincir marketlerden birinde,bir çocuğu 2 saat boyunca depoya kapatmak suretiyle ve üstelik ağırlaştırıcı sebeplerle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işleyen şahısların bu onur kırıcı eylemi; çocuğun toplumsal yaşamdaki fiziksel ve psikolojik sömürüsünü içeren bir tehdit niteliĝindedir. Çocuğun üstün yararı gereĝince ilgili fotoğrafın yayınlanmaması gerektiğini belirtmekle sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna duyuruyoruz.”
İnsan Hakları Derneği (İHD) Hakkari Şubesi de “BM Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 37: Çocuklar hiçbir şekilde insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz. Söz konusu insanlık dışı muameleye karşı bütün hukuki sürecin takipçisi olacağız” açıklamasında bulundu.
Hakkari'de, 'bir zincir markette çocuğun çikolata için depoya kapatıldığı' görüntülerinin ardından, 'çocuğu hürriyetinden yoksun bırakma' suçundan soruşturma başlatıldı.
Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan yapılan açıklamada, bazı basın organları ve sosyal medya hesaplarında "Hakkari'de zincir markette tepki çeken olay, çocuğu çikolata için market deposuna kapattılar" şeklinde paylaşımların yapıldığı belirtildi.
Bunun üzerine kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına basın açıklaması yapılmasına ihtiyaç duyulduğu kaydedilen açıklamada, "Market yetkilileri ve eylemde sorumluluğu bulunan kişiler hakkında 'çocuğu hürriyetinden yoksun bırakma' suçundan Cumhuriyet Başsavcılığımızca resen soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma titizlikle ve tüm yönleriyle sürdürülmektedir" ifadelerine yer verildi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Bakan Tunç, "Geleceğimizin teminatı evlatlarımıza yapılan her türlü olumsuz eyleme karşı çok hassas olduğumuz bilinmelidir. Çocuğun üstün yararını zedeleyecek hiçbir harekete izin vermeyiz. Adalet Bakanlığı olarak konuyu yakından takip ediyoruz. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığımız tarafından gerekli soruşturma başlatılmıştır" dedi.”
İnsaniyet mefhumunun topyekun çöpe basıldığı örneklerden dem vururken, Hakkari’den çıkagelen tek bir örnek dahi memleketin halinin perişanlığını gözler önüne serer. Bunca açık bir biçimde bir vahametle, memlekette hamuduyla götürenler, enseyi kalınlaştıranlar, cukkayı doğrultanlar, arsızlar, uğursuzlar her yeri tüketmeye devam ederken bir iddia ile küçücük bir çocuktan hınç alınınca her şey yerli yerine oturur mu? Hakkaniyetin yitirilme sürecinin pekliği düşündürücü değil midir? Velev ki, iki tane çikolata çalınmış olsun yahu bir çocuğu depoya kapatmak neyin nesidir, ne cürettir. İnsanlık onurunun ayaklar altında enikonu çiğnendiği bir zeminde ne düzgün kalabilir ki, sahiden? Normatif bahsi cürümler ile boğulmuş, yıkımlar ve tehditlerle düzenin var edildiği bir zeminde, sermayenin ali kıran baş kesiciliğinin de yolu açılırsa gelecek ne olacaktır, karanlıktan gayri!
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Felç geçirdikten sonra tahliyesine karar verilen Cemal Tanhan, 43 gün sonra hayatını kaybetti.
Bir tutsak daha ölüm döşeğinde tahliye edildikten sonra hayatını kaybetti. Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan 30 yıllık ağır hasta tutuklu Cemal Tanhan (68), 23 Ekim'de felç geçirmesi üzerine Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi'ne kaldırılmış, buradan da 27 Ekim'de Eskişehir Şehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’ne sevk edilmişti. 6 Kasım’da tahliyesine karar verilen Tanhan, 43 gün sonra hayatını kaybetti.
Tanhan'ın ailesi ve yakınları, cenazeyi almak için Eskişehir'e doğru yola çıktı. Aile, cenazeyi İzmir'de defnedileceğini aktardı.
4 Başvuruya Rağmen Tahliye Edilmedi
Cemal Tanhan (68), Bolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 30 yıllık tutukluyken, felç geçirmesi üzerine 23 Ekim'de Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Buradaki hastanenin yetersizliğinden kaynaklı 27 Ekim'de Eskişehir Şehir Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’ne sevk edildi. Yapılan başvuru üzerine 6 Kasım’da infazı ertelenen Tanhan, 13 Kasım'da entübe edildi. Burada Tanhan’a 4’üncü evre kanseri teşhisi konuldu. Tedavi sürecinde konuşma yetisini kaybeden Tanhan, ayrıca zatürre oldu ve ciğerleri su topladı.
Kızı Ayşe Tanhan, 27 Kasım’da babasının doktoru ile sağlığı hakkında görüştüklerini Mezopotamya Ajansı'na aktarmıştı. Ayşe Tanhan, "Babamın Doktoru, ‘Ciğerlerinde biriken suyu çektik. Aldığı ilaçları değiştireceğiz. Eğer tedavi olumlu giderse uyandırmaya çalışacağız. Bu şekilde belki sevkini gerçekleştirebiliriz’ dedi. Ama babam uzun zamandır tedavi görüyor. Her geçen gün durumu daha da kötüye gidiyor. Çünkü cezaevinde olduğu için tedavisine geç başlandı. Belki erken tedavi olsa ve dışar��da olsaydı bu hale gelmezdi” diye konuşmuştu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, Tanhan’ın tahliye edilmesi için 2023 yılında 4 defa başvuruda bulundu. Ancak herhangi bir sonuç alınamadı. İlk başvuru 12 Ocak 2023 tarihinde Cezaevi Tevkif Evleri (CTE) ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu; ikinci başvuru 7 Nisan 2023'te CTE ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu; üçüncü başvuru 23 Haziran 2023' te aynı kurumlara; dördüncü başvuru ise 9 Ekim 2023'te CTE, Meclis İnsan haklarını İnceleme Komisyonu, Cezaevi Savcılığı ve Sağlık Bakanlığı’na yapıldı. Ancak buna rağmen sonuç alınamadı ve Tanhan tahliye edilmedi.”
Bile isteye bir cinai düzenin nasıl var edildiğini görmek için Tanhan’ın hayatının çalınma hali başlı başına yeterli bir örnektir. Öyle bir devinim hasıl oluyor ki insaniyet mefhumu topyekun yerle yeksan edilmenin eşiğine taşınıyor. Cemal Tanhan’ın bile isteye katledilip sonrasında tek satır hesap dahi verilmemesinin nihai anlamlarından birisi de o insaniyetin tükenişidir. İnfaz ertelemelerin çok geçe bırakıldığı, iş işten geçip hastalık bünyeyi kapsar kılındıktan sonra, yaşamsal fonksiyonların tümüyle sıfırlanmaya devam olunduğu bir araf içinde serbest konulan bir insan can verir. İnsaniyet bahsinin ufukta ufacık dahi olsa var edilen bir mesel olarak dahi bırakılmadığını gördüğümüz zeminde hayatın ehemmiyet ve özen gösterilen bir mesel kılınmamasının utancıyla baş başa konulur koca ülke. “Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sánchez Amor, 2 Aralık’tan bu yana Türkiye’de bulunduğu temaslara gözlemlerine ilişkin açıklamalarda bulundu. İstanbul’da düzenlediği basın toplantısında konuşan Amor, Temel görevinin Türkiye'nin Avrupa Birliğine (AB) üyelik sürecini gözlemlemek olduğuna vurgu yaparak, bu sürecin özünün "insan hakları ve hukukun üstünlüğü" olduğuna dikkati çekti. Amor, "Maalesef bunu söylemek durumundayım. Bu konuda, hukukun üstünlüğüyle ilgili bir değişimin olmadığı ya da eksiklikler olduğunu ifade etmem lazım. Bu hukukun üstünlüğü konusu, bizim temel kaygılarımızı oluşturuyor” dedi.”
Bir vahamet sarmalı içerisinde çürümenin formları arasında dolaşıyor yeni, yepyeni diye anılan ülke. İnsaniyet mefhumunun çöpe basıldığı, ötekileştirmenin her güne içkin bir hal, mesele dönüştürüldüğü yerde hayatın berhava edilmesinden gocunulmuyor. Onca yıldır var edilmiş tüketme halinin, sonuna kadar derdest kılma çabasının, en nihayetinde adaleti bir masal, demokrasiyi bir laf, hürriyeti ötekiler için bir gözdağı meseli kılarak bütünüyle o kapkaranlık insaniyet dışı menzil gerçek kılınır. Belirgin bir cerahat halinin ortasında ilerliyor memleket. Yüksek devirli dönüşümün var ettiği yegane şey bitimsiz bir çürüme oluyor Kesintisiz bir biçimde bu tahayyüller etrafında dolaşıma çıkan menzilde yaraların farkına kim nasıl varacaktır? Hiçbir şekilde yirmi beşinci saate ulaşmayan onca kırım, kırılma, yıkım karşısında söz sahiden ne zaman fark edilecektir? İmdat, el aman, feryat u figan...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Zorunlu Kaynakça::: Amnesty International
0 notes
algosvaliente · 21 days
Text
Bir şey sona ermek üzere. Oturmuş sigaranı tüttürürken, içini kemiren, seni tedirgin eden bir şey olduğunu seziyorsun. Gündelik hayatın dertleri mi seni korkutan? Hayır. Seni korkutan içindeki boşluk.
Anılar yok bu şehirde.
22 notes · View notes
quotpediatr · 2 years
Text
Geleceğe doğru yaşamak, bilinmeyene sıçramak demektir
Geleceğe doğru yaşamak, bilinmeyene sıçramak demektir. 💬Rollo May 📖Yaratma Cesareti
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
efsungeradam · 19 days
Text
Tumblr media
72 notes · View notes
gurbets-world · 7 months
Text
Her insan bir sanattır!
Kimi sözleri ile gösterir.
Kimi elleri ile yapar.
Kimi gözleri ile yaşatır..
44 notes · View notes
mesut-sems · 7 months
Text
Tumblr media
Her yalan içinde kötülükler doğurur..!
101 notes · View notes
cicikiz58 · 2 months
Text
Kırgınlıklarımız ömür törpüsü ..
Sevdiklerimiz sus payı ..
Sevenlerimiz en büyük yaşama sevinci ..
Biz,
Fâni dünyada savruluyoruz ..
52 notes · View notes
namuthenai · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
31 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 9 months
Text
Tumblr media
. . .
Cesare Pavese · Yaşama Uğraşı
47 notes · View notes