Tumgik
#ah be teyzem
oylesinebiriistee0 · 29 days
Text
25 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 8 months
Text
Nasıl bir gündü anlamadım
4 notes · View notes
insanzee · 8 months
Text
Tumblr media
Ülen ben de bunlar ne yaptığımı biliyo durduk yere niye napıyosun diyorlar diyordum😂
Ah be nedime teyzem akşam akşam aklımı bulandırdın🙃😇
Canlarım, napıyosunuz?😊 Benim akşamım çok iyi sizinki daha da iyi olsun, napıyosun diyeniniz çok olsun🤗
@bizibilenbilir dostum sen napıyosun? yoksun, napıyosun diyenlerimi yanıtlıyosun😊
Hepinize çok ama çok güzel akşamlar, çok güzel yarınlar, esenlikler diliyorum🤍💙❤️🌹☘️
32 notes · View notes
bahadirozer · 4 months
Text
berber berit abla
Estonya’da iyi berber bulmak zordu. Berberlerin çoğu kadındı. Karışık kestiklerinden bazıları erkek saçından hiç anlamıyordu. Geçen sefer Maria diye birine kestirmiştim ve harika kesmişti. Maria anaç bir karıydı, hafif balık etli, dolgun yanaklı. Songül teyzem gibi cana yakındı. Orta yaşlıydı. Aynada şüpheli bir şekilde kendime bakarken “Aklında bir şey varsa sorabilirsin” demişti, aklıma bir soru gelmeyince “Nerelisin” demiştim. “Saçla ilgli demiştim” diye güldü. Sonra ekledi “Tallin’liyim”, ardından biraz muhabbet ettik. Antalya, tatil, kebap. Berberlerin konuşması burada  pek adet değildi ama Maria konuşmaktan hoşlanıyordu. Kesimi de çok iyiydi. Tekrar mail atıp randevu aldım. 
Saat 12:25’de Kristiine Keskus’deki berber salonuna girdim. Kadın erkek karışık salona ne deniyordu acaba? Kuaför? Berberiye? Güçlü bir şekilde ışıklandırılmış, steril bir yerdi. Raflarda pahalı saç ürünleri vardı. Arabesk müzik çalmıyordu. Kül tablalarında tüten sigaralar yoktu. Kolonya kokusu yoktu. Estonya’daki çoğu yer gibi sessizlik ve feminenlik hakimdi. Biraz ilerleyince güzel bir kız taifesi ile karşılaştım. Yaşları 25 ile 40 arasında değişiyordu, sarışın, bomba ve bakımlılardı. Hoşgeldiniz dedi en baş berber, randevum vardı dedim. Tamam dedi, birisini çağırdı, gelen kişi Maria değildi. Bu durum biraz canımı sıktı.
Böyle kalbur üstü bir mekanda herkes ustadır diye kendimi avutmaya başladım. Montumu bıraktım, içinde laptop olduğu için çantamı yanıma almak istedim. Oturacağım yerin yanına bırakırken ilk azarımı yedim, “Buraya koy” dedi, “Sandaleyenin üstüne koy, yerde saç olur”. Dediğini yaptım. Maria beni böyle azarlamazdı. Cebimden telefonu çıkarıp istediğim saçı gösterecekken “Sonra gösterirsin, önce saçını yıkayalım” dedi. Berit 30’lu yaşların sonlarındaki berberimdi. Adını yaka kartından görmüştüm. Siyah saçlı, beyaz tenliydi. Zayıftı, gençliğinde çok güzel olduğu belliydi. Yüz hatları inceydi. Sol kolunda sivri şekilli bir tribal dövme vardı. Arada bir aynada kendisine bakıp güzel olup olmadığını kontrol ediyordu. Bilinç altım birkaç saniyede kararını vermiş, Berit’i tehlikeli bulmuştu. Beynim bütün ip uçlarını bir araya getirerek saçımın nasıl bir akıbete uğrayacağını çözmeye çalışıyordu. 
Oturup istediğim saçı anlattım, kaşlarını çatarak dinledi, arada bir gülümsemeye çalıştı ama gülümseme suratında pek durmuyordu. Makyajı özenle yapılmıştı. “Kaşlarını incelteyim mi” diye sordu. Ne saçma bir soruydu. Kaşlarımı inceltip ne yapcaktım? “Yoo böyle iyi” dedim. “İyi sadece sordum” dedi. Tam arkamızda ergen bir kızın uzun saçlarını fönleniyordu. Kızın gözlerinde hüzünlü ifade vardı. Yazık. Sevgilisinden mi ayrılmıştı acaba? Bugün kimse mutlu değildi anlaşılan. Genelde negatif ortamlarda yaptığım gibi ortamdaki sakin güç olmaya çalıştım.
Berit saçlarımı kesmeye başladığında ilk hamlesiyle saçı mahvetti. Önlerini çok kısa yapmıştı. Belliydi böyle olacağı. “Bu kadar kısalık yeterli” dedim, “tamam” dedi. Ama iş işten geçmişti. Ah Maria. Kesim devam ederken arkadaki berberin fönü yanlışlıkla bize geldi, kesilmiş saçlarımı havalandırdı. Berit sertçe kaşlarını çattı. Ama traşa devam etti, bir kez daha rüzgar bize gelince dönüp ciddi bir ifadeyle kadını uyardı. Diğer kadın cevap vermedi ama bozulmuştu. Berit ile aynı yerde çalışmak sabır taşlarına çok yük bindiriyor olmalıydı. Beritle evlenip çocuklarım olsa nasıl bir hayatım olurdu acaba? Bu düşünce beni mutlu etti. Peki Maria? Tombik Maria her haftasonu pişi yapıp çocuklarıyla güreşecek, kocası istedi diye 15 dakikada kısır yapacak biriydi.  
Aynada kendime bakıyordum, suratımı değiştirmediğimde aklımdan geçenleri kimse bilemezdi. İnsan ne değişikti. Traş bitti, ayna ile kafamın arkasını gösterdi, “nasıl olmuş?” diye sordu. Gülümsemeye çalıştım ve “iyi oldu, teşekkürler” dedim. Aynadaki yüzüm inandırıcıydı. Berit ile ters düşmek istemezdim. Dışarı çıktım ve yaralı bir hayvan gibi tuvalete sığındım, aynada kendime tekrar baktım. Zaten seyrek olan ön tarafı iyice açmıştı. En az 15 gün gerekiyordu saçın kendini toparlaması için. 42 euro gitmişti. Kimsenin umrunda olmayacaktı ama tatsız bir olaydı. Sonra toparladım kendimi, ucuz Asya restoranında 6,5 euroya bir tas acılı noodle yedim. Hoş bir mekandı, gösterişli hiçbir şey yoktu, ışıklandırma yetersizdi ama huzur veriyordu. Arada tavuk atomları da denk geliyordu. Yemek moralimi düzeltti. 
İyiydi iyi. İş saatinden önce saçımı kestirmiştim, 2-3 kız görmüştüm, noodle yemiştim. Hayat fena değildi.
Tumblr media
3 notes · View notes
yantekerlek · 1 year
Note
Babam çok takıntılı alıngan sinirli ve kaygılı birisidir. Annem tedavi için İstanbul'a gitti. Bu Ramazan a girdiğimizden beri çeşit çeşit yemek isteği bitmiyor onu yaptın mı şunu içine koydun mu? Allah beterinden saklasın imkanım olsa aynı evde yaşamak istemem. Akşam iftar ettikten sonra ertesi güne ne pişeceğini söylüyor. Ama sürekli yedi bitirdi beni hiçbir şeyden memnun olmuyor anneme dert yanarken telefonda teyzem de duydu dedi ya kocanızı nasıl idare edeceksiniz. Annem de Allah korusun dedi. Neyse babamın giybetini yaparak bayağı bir sevap kaptırdım. Valla Ramazan ruhu önceden olurdu ama bu sene yok sürekli kafamın içinde de konuşuyor. O bağırıp çağırmasın diye koşuşturmaktan yoruldum. Öğle vakti başlar yemeği nasıl yapıyorum diye denetlemeye yemeği yiyene kadar söylenir.
-babanızın kaygısını, alınganlığını, takıntılarını değiştiremezsiniz. değiştirebilirse kendi değiştirebilir. söyledikleriniz sizin anlam yüklediğiniz olumsuz niteleme değil de psikolojik rahatsızlıklarsa uzman desteğiyle değiştirebilir değiştirebilirse. öğle saatinde yemek yapmanızı kontrol etmeye gelebilir bir vaziyetteyse kendisi emekli yanılmıyorsam. emeklilik geçmeyen bir hastalıktır. takıntı geçer, alınganlık düşer, kaygı da azalır ancak emeklili, eli boş olmanın yarattığı her şeye müdahalecilik tavrı geçmez bir meşguliyet bulmadıkça. sardıkça sarar. kendisine zehir olan boş zamanları zehirle doldurup etrafa ikram eden çok kişi duyuyoruz Allah şerlerinden hem kendilerini hem toplumu muhafaza eylesin. rehabilite edilmeleri gerekiyor.
-imkanınız yoksa huzurlu bir yöntemle kavgasız gürültüsüz evinizi değiştiremezsiniz.
-kendinizi değiştirebilirsiniz. yemek yapmaya bakışınızı değiştirebilirsiniz. babanıza bakışınızı değiştirebilirsiniz. olayları kendi duygusal karmaşalarınız zorluklarınız kişisel dertleriniz varsa onların da yorgunluğuyla olduğundan daha fazla büyütüyor olabilirsiniz. olanlar sıkıcıdır ama sıkıcılığına bir nebze katkınız varsa bunu azaltabilirsiniz.
ancak şu var. kaba kuvvet uyguluyorsa ailenizin büyüklerinden yardım istemelisiniz. aile büyükleri yetmiyorsa konuşmaları bir şey değiştirmiyorsa kolluk kuvvetlerinden yardım isteyebilirsiniz. uyguladığı şiddet psikolojikse sürekli sizi aşağılıyorsa, sürekli hakaretler ediyorsa kendisine "bir evlat olarak seni ne kadar çok sevmek istiyorum, ne kadar çok severek mutlulukla yardımcı olmak, hizmet etmek, beraber yiyip içip hoş sohbet etmek istiyorum biliyor musun babacım? annem de yok bunu daha çok baba-kız muhatap olmak için bir fırsat olarak değerlendirebilecekken sadece sıkıntısını yaşıyoruz. sen kızıyorsun, ben geriliyorum, stres içinde napacağımı bilemez bir halde perişan oluyorum. gerçekten sıkışıp kalıyorum. neler istediğini tarif et elimden geldiği kadarıyla yaparım. seve seve yaparım ama bağırman sadece kalbimi kırıyor, beni geriyor. yaptığım hatta bir sorumluluk olarak yapmak istediğim şeyleri bile yapmak istemez hale geliyorum. kendimle de çelişmek zorunda kalıyorum. en basit bir yemek yapma fiili bile beni çileden çıkarıyor." şeklinde durumu sakin bir anda açıklayın. sinir stres bağrış çağrış içinde duyulacağını sanmıyorum. ama bazılarında tam stres anında da etkili olabiliyor. bilemiyorum benim bir tahminim yok sizde hangisi işler. Allah kolaylık versin.
ben bir şeyleri varsayarak söylerim. yukarıdakileri de öyle söyledim. herkes evinde bir şeyler yaşıyor. yaşananlar iğrenç, fiziği aşağılayıcı, psikolojik olarak bitirici, tüketici olaylar değilse büyütmemeye gayret göstermek lazım diye düşünüyorum. Allah babanızı iyi etsin. babanıza ah edip başınıza daha büyük bir bela almayın. daha sıkıntılı bir duruma düşerse yine yanıbaşında ilgilenecek insanlardan biri siz olursunuz. kalbiniz elverdikçe hayrına dua edin. fiziksel şiddet görüyorsanız, sistematik aşağılanma hakaret görüyorsanız dua etmek zor olabilir tabii. bunlara rağmen kendisine iyiliği için dua edin diyemem. kendi iyiliğiniz için bahsettiğim somut tedbirleri alarak dua edin. kolaylıklar dilerim. ramazan'ın diğer yarısı sekinetle ferahlıkla geçer inşallah da bayrama huzurla erişirsiniz. Allah annenize de şifalar versin.
3 notes · View notes
koalaakizz · 1 year
Text
4 sene önce... Ben 14 kuzenim 3 yaşında. Sürekli birilerine vuruyordu. Bu yüzden küçücük çocukla kavga ediyordum, teyzeme bile ara sıra soğuk yapıyorum - şimdi çok pişmanım, teyzem benim canım yaa-. Gidip bunları günlüğüme anlatmışım :D Seneler sonra bakınca daha farklı şeyler görmeyi beklersin ama elde olan budur. Bundan sonra bu olaya hep güleceğim gibi. Ah benim kuzenim, senin yüzünden düştüğüm hallere bak.
6 notes · View notes
mezardakicicekk · 1 year
Text
25 EKİM 2022
Bugün mezarına gittiğimde annesi ve ablasıyla denk geldim. Benden 2-3 dakika sonra geldiler. Satürn üçümüzü aynı anda görme şansını yakaladığı için çok mutlu oldu bence. Evden çıkmadan önce çok halsizdim. Kıpırdamak bile istemiyordum. O kadar uzun süre oyalandıktan sonra gitmeyi başardığım an ailesiyle denk gelişim çok tatlıydı. Sanki Satürn özellikle beni evde oyalamış gibi hissettim.
Kurumuş lavantaları mezarının üstüne bırakıp dua ettikten sonra mezarını sulamaya başladım. Mezarını sularken fark ettiğim şey ağlamama sebep oldu. Hatırlarsanız geçenlerde Satürn için yazdığım mektubu yayınlamıştım. "Mezarının üstünde yosun oluşursa bilki seni çok özledim." yazmıştım. Neredeyse mezarın üstündeki bütün toprak yosunla kaplıydı. Ona olan özlemim cidden mezarında yosun oluşmasına sebep olmuştu.
Birkaç sayfa kitap okudum ona. Annesi ve ablası bizi izledi. Satürnle konuştuğumu gördüklerinde şaşırsalarda ablası bu tür şeylerin olabileceğini okuduğu için aramızdaki bu bağa inandı. Satürnle konuşup şakalaşmam onları etkilemişti. Annesi bana "Biz buraya gelemesek bile sen ona bakar mısın?" diye sordu. Ah be teyzem, kızına olan aşkım o kadar büyük ki... Nasıl olurda bakmam ona?
Ailesi Satürn'e olan aşkımı bilse yüksek ihtimal benimle görüşmezler. Bu yüzden olabildiğince çoğu şeyi saklıyorum içimde.
Bugün tam 3 yıl oldu. Sensiz geçirdiğim 3 koca yıl. Günlerimi nasıl geçirdiğimi bile bilmiyorum. Bildiğim tek şey senden sonra yaşamadığım. Bugünümü ful sana adadım. Sokak hayvanlarına mama verdim. Resim kursumdaki kişilere senin o çok sevdiğin şekerlerden dağıttım. Biliyor musun, minik elf bile oradaydı. Normalde salı günleri kursa gelmezdi ama bugün gelmiş. Minik elfimde dua etmiştir senin için. Sen çok seviyorsun diye hamburger yedim ve hatta bir arkadaşımada ısmarladım.
Satürn, seni çok özlüyorum biliyor musun? Bugün her zamankinden daha farklıydı. Bugün daha çok seninle vakit geçirdim sanki. Bugün her ağladığımda bana sarılıyorsun ve bu... Bu daha çok ağlamama neden oluyor. Acım gittikçe azalmak yerine büyüyor sanki. Biliyorum acı çektiğim zamam çok üzülüyorsun ama elimde değil. Saçlarımı her okşayışında çok tuhaf oluyorum. Sen bana dokunuyorsun fakat ben sana dokunamıyorum. Ben de sana dokunmak istiyorum. Neden elimi uzattığımda tutamıyorum seni?
Hayatımdan çıkıp gittiğin günden beri hiçbir şey iyiye gitmiyor. Aklımı kaçırmış gibi hissediyorum. Dışarıdan bakıldığında mutlu gibi görünüyorum ama içimde fırtınalar kopuyor. Hâlâ bir gün bir yerlerden çıkıp gelecekmişsin gibi hissediyorum. Hâlâ sana çok aşığım. Seni çok özlüyorum. Bugün hislerimi bile yazarak anlatamıyorum. Beni o derece etkiliyorsun. Hiçbir şey yapamaz hale geliyorum. Yapabildiğim tek şey seni düşünmek ve dokunuşlarını hissetmek.
Acı çektiğim için ne olur üzülme. Bir gün yanına gelmiş olacağım zaten. O yüzden sakın üzülme. O güzel yüzüne en çok gülümsemek yakışıyor. Seni seviyorum, seni çok seviyorum. Huzur içinde uyu sevgilim. Seni sonsuza dek seveceğim.
2 notes · View notes
beyazmantoluu · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
annem ve teyzemi kızılayda biraz dolaştırıp oradan hamamönüne ardından ankara kalesine çıkarttım ve gidiş-geliş on km yürümüşüz. yürürken oflayıp puflamayan, etrafı keşfederek gezmeyi seven insanları seviyorum. ah bir de annemin fotoğraf çektirme sevdası olmasa :d olsun, onunla uğraşmak da ayrı eğlenceli oluyor, keyifleniyorum. hamamönündeki el emeğiyle takılar yapan teyzelerle sohbet etmeyi ve ankara kalesine çıkarkenki bu sokağı çok seviyorum. artık bir evim var. bunu demek, o evden çıkıp bir yerlere gitmek değişik ve büyümüş hissettiriyor. canım annem ve teyzem evimi temizledi ellerinden geldiğince, çok yoruldular. çöpler sokağa bırakılıyor ve isteyen onları alıp götürebiliyor. o kadar eşya attım geride hiçbir şey kalmamış. hatta kapının önüne bıraktığını bile alabiliyorlar, çok ilginç. apartmandakiler nasıl bilmiyorum ama sanırım bizim daire en sıkıntılı katta bulunuyor. bir yıl boyunca neler yaşayacağım bu evde merak ediyor ve gerginlikle heyecanı birlikte hissediyorum. bakalım.
9 notes · View notes
yuregindenyarali · 8 days
Text
teyzeme hediyesini verdim hic beklemedigi icin cok sevindi cok duygulandim hemen annene de aldin mi diye sordu onun da dogum gunu oldugu icin ah kardeslik sen guzel bi seysin
0 notes
zehhr · 3 months
Text
Ah şimdi o taş evin sıcağında - sanki bir anmak istediğim öyle uzak ki, nasıl
Nasıl bir hüznün baş kaldırışı - bile değil- bir böceğin vızıltısı
Herkes ne çabuk göçüyor. Azıcık korkuyorum. Dün biri gitti
Olanlar oluyor işte - ne yaparsın - bir böceğin vızıltısı
Akşamları uykum kaçıyor. Kaçsın - Yaşlı teyzem diyor ki
Diyor ki - vallahi anlamıyorum - bir böceğin vızıltısı
Bir de hep unutuyorum - anlamadığım - özürler diliyorum durmadan
Tumblr media
1 note · View note
yesil1siyah · 8 months
Text
Tumblr media
30 Eylül gecesi , eski evde son gece Semanur apartmanı içerisinde hayatın telaşından nasıl duygular yaşadığımı bile anlayamadan geçti koca 2 sene , şimdi bu gördüğünüz yeni evin penceresi… biraz yeşil biraz minimal ama ne olur MUCİZEsiyle gelsin. Bahçeli evimiz üzerimize yıkıldıktan sonra hiçbir eve ait hissedemiyorum ondan ötürü ayrılırken çok zorlanacağımı düşünmüyorum … Belki en iyi aynı zamanda da en kötü huyum hiçbir yere bağlanmamak üzerine yaşamak ve artık sadece yer değil hiçbir insanada bağlanmadan korkarak dokunmadan yanlarından geçip gidiyorum çünkü biliyorum bir yere ve bir şeye bağlandığında kalbimin bin parçaya bölüneceğini … mesela Ah… Aysel teyzem burdan ayrılırken bu kadar sızlatamazsın kalbimi , nasıl arkamızda bırakacağız seni 60 yaşındasın oysa az önce vedalaşırken yavrumu kışın ortasında sokakta bırakmışcasına üşüdü yüreğim… Bu dünya hiç iyi davranmamıştı Aysel teyzeme belki de tek iyi yönü bizdik ilk defa doğum günü kutlanmış ilk defa çıtır patatesi beraber yemiştik , çay saati onsuz acıydı şimdi nasıl dayanacak bizsiz biz nasıl dayanacağız onsuz biliyorum kalpten vefa etmeyince o kişiden ayrılmazsın yine gelip gideceğiz birbirimize ama onunda değimiyle eskisi gibi olmaz Ah be Aysel teyzem artık ne eskisi gibi ki.. Yarın kamyonet gelecek sevdiğim birisinin bir sözü var her veda bir merhaba diye bu sefer dünya bizden yana olsun Allahım bir merhabanı çok görme ve Aysel teyzeme çok iyi bak Allahım o sana emanet ….
1 note · View note
adl1bbed · 1 year
Text
Chen Ruobing and I - 17. Bölüm
Forumdaki gey topluluğunda epeyce kişi vardı ama lezbiyen diye bir bölümü yoktu. Yazımı yayınladıktan sonra, birçok insanın ilgisini çekti. Teselli veren, iyi dilekler sunan, gizlice merak eden ve hatta alay edenler gibi tüm zihniyetlerden insanlar görüntülüyordu. Ama beni etkileyemiyorlardı, çünkü benim hikayem çok öncesinde yazılmıştı zaten.
Sonraları daha fazla insan gelip okumaya başladı, bazıları hikayeyi benim uydurduğumu öne sürerek sorgulamaya başlamıştı. "Arkadaşım" ya da "sınıf arkadaşım" diye geçen kişi kendinden bahsediyor, "ben" diye geçen kişi ise dikkat çekmek için gerçekleri saptırıyor olmalıydı. Düşününce, durum gerçekten de buydu, bu yüzden bir roman yazıyormuş gibi davranacaktım.
Bu kuzey şehrinde kışın çok kar yağıyordu. O yıl Noel arifesinde Tayvanlı bir adam beni kayak yapmaya davet etti. Bir anda, uçma hissine aşık olmuştum. Karda özgürce dönebilmek için bütün kış uğraştım. Onunla kayak yaparken, Liu Yufei ile birlikte olmanın tamamıyla aynısını hissettiriyordu. Artık bir erkeğe aşık olma şansım olmadığını biliyordum. Bir sonraki hayatımda erkek olmalıyım. Sporu çok seviyordum ve erkeklerle iyi anlaşıyordum, çok iyi arkadaşlarım olacağından emindim. Ama bir kez daha düşününce, Chen Ruobing'in saç teli kadar ince olan duygularını sadece kızlar anlayabilirdi. Erkek olsaydım, her zaman Chen Ruobing ile aramda bir perde bulunacaktı. Onunla evlenme olasılığım olsa da, istediğim böyle bir ihtimal değildi. Bir zamanlar sahip olduğumuz o birbirini bütünüyle anlama halini istiyordum.
Yani bir sonraki hayatımda yine bir kız olmalıyım. Sonraki hayatımda ona aşık olmak istemiyordum, onun en iyi arkadaşı olmak istiyordum.
Bir yıl sonra, temel olarak hikayemi yayınlamayı bitirdim. Bu yıl içinde, gönderilerime yorum yapan birçok internet arkadaşım oldu. Farklı farklı hüzünlü hikayeler anlatan erkekler ve kızlar vardı. Sevmeye değer diyordum, ama onlar birbirini sevenlerin birlikte olması gerektiğini söylediler. Yirmi yaşındayken Çin Yeni Yılı'nda aldığım şeylerin hayatımın geri kalanında bana yeteceğini söylerdim. Artık aşka inanmadıklarını söylediler. Bense hâlâ aşka inandığımı, elli ya da altmış yaşında, menopoza girmiş, kırışıklarla dolu ve tanınmayacak kadar yaşlı olsam bile yine de seveceğimi söyledim. 
Üç yıl sonra yüksek lisanstan mezun olduğum yaz, okul bahçesinde mezuniyet elbisemle fotoğraf çektirirken Chen Ruobing aniden bana bir mesaj gönderdi.
"Sha Yu, ben evleniyorum."
Şaşkınlıkla, "Neden evlenmek için bu kadar acele ediyorsun?" diyerek düşünmeden cevap verdim. 
Hemen yanıtladı, "Annemle babamın sağlığı pek iyi değil, çok ödevim var ve gelecek sadece daha çok yorgunluk ve meşguliyet getirecek, bu yüzden bana yardım edecek birine ihtiyacım var."
Chen Ruobing'in ailesi, o doğduğunda oldukça yaşlıydı. Bu cevabı okuduktan sonra, "Ah, sana iyi davranıyor mu..." diye yazmaya başladım.
"Benden birkaç yaş büyük ve bana iyi davranıyor," diyen bir mesaj gönderdiği sırada henüz soru işaretini koyamamıştım.
Güldüm ve yazdığım kelimeleri sildim. "Amca ve teyzeme iyi bak" diye cevap vermek istedim ama bunun alakasız olduğunu düşündüm ve yine sildim. Bir an düşündükten sonra nihayet, "Kendine iyi bak," yazdım.
Ben telefonumda defalarca silip geri yazarken Chen Ruobing de bir şeyler yazıyordu. Tam gönderdiğimde, "Nasılsın? Erkek arkadaşın var mı?" diye sordu.
Galerimi açtım ve benimle o Tayvanlı adamın fotoğrafını buldum. O gün hava çok soğuk ve rüzgarlı olduğundan patikada tek bir kişi bile yoktu. Dağın tepesindeki sıcaklık göstergesi eksi yirmi altı derece gösteriyordu. Hatıra kalması için sıcaklık göstergesinin yanında bir selfie çekmiştik. Kan kırmızısı renkte giyinmiştim, yüzümde tek bir bölge bile açıkta değildi. Kayak gözlüklerime, gökyüzünde süzülmekte olan kar tanelerinden başka bir şey yansımıyordu. Bunların içinde oldukça havalı göründüğümü düşünüyordum.
Bu resmi Chen Ruobing'e gönderdim ve o, "Bu harika. Senin adına sevindim," diye karşılık verdi.
O yaz, bazı sınıf arkadaşlarımla yüzmek için Batı Sahili'ne gittim. Kaliforniya'ya gelmiştim.
Kaliforniya'da güneş ışığı güzeldi ama herhangi bir yerde görülenden pek farklı değildi. Sahilde palmiyeler vardı ama gümüşi beyaz kum görememiştim.
On altı yaşındayken, o şarkı yüzünden beklentiyle dolmuştum. Buraya gerçekten geldiğimde hayal kırıklığına uğradığımı söyleyemezdim ama, artık on altı yaşımdaki saflığa ve enerjiye sahip değildim. 
Hayvanların da insanların da böyle olduğuna inanıyorum. Her yıl büyürüz, vücudumuza bir taş bağlanır ve bu yüzden giderek daha sakin ve içine kapanık hale geliriz. 
Bir fotoğraf çekip Chen Ruobing'e göndermek istiyordum ama uygunsuz olacağını düşündüm. Ne cevap vermesini istiyordum ki? Bazen anlık mesajlaşma gerçekten yersiz oluyordu.
Sonuç olarak bir yığın Kaliforniya kartpostalı aldım ve ona postaladım.
Mezun olduktan sonra çalışmak için Amerika'da kaldım. Burada gerçekten daha özgür bir ortam vardı. O birkaç yılda iki kızla çıkmayı denedim. Biri hayat dolu ve açık fikirliydi, diğeri ise biraz Chen Ruobing gibi sessizdi. Fakat en sonunda, iki ilişki de hiçbir sonuca ulaşamadı.
0 notes
muteriz · 3 years
Text
Size, geçen yaz defnettiğimiz yengemle annemin dayısının hikayesini anlatayım.Çok severim kendisini, neşeli,bazen sinirli, şakacı babacan bir adamdır.
Dayım (annemin dayısı) ilk gördüğü anda aşık olmuş, Ayşe yengeye. Çok beğenmiş gidip istemişler.
Dayım askerlikte Çavuşmuş, ne zaman sinirlense yengem ona Çavuşum sakin derdi..
Dedem, annemler küçük yaştayken vefat edince , Çorum'dan birlikte İzmir'e gelmişler dayısının yanına. Onlarla büyümüşler.
Bahçede o otururken radyoda bu şarkı çaldığında annemler "Dayı, yengem için açıyorsun bu şarkıyı di mi?" diye soruyorlarmış, o da yengeme gülümseyerek evet, dermiş.
3 4 yıl önce Çorum'a taşınmışlardı. Çocukları torunları hep buradaydı. Torunun isteme törenine ve teyzemin nikahına gelmek için bir hafta önceden İzmir'e geldiler. Hep beraber oturduk, sohbet ettik çay içtik, kahve yaptım, güzel zamanlar geçirdik. Nikah olduktan bir hafta kadar sonra geri Çorum'a dönmek için arabayla yola çıktılar.
Arabayı dayım kullanıyor, yanında Ayşe yenge, bir anlık dalgınlıkla kontrolü kaybediyor dayım ve kaza yapıyorlar, araba takla atıyor. Dayım Ayşe yengeyi zor bela çıkarıyor arabadan, hastahaneye götürüyorlar, oradan başka bir hastaneye sevk ediyorlar, yengem dayanamıyor ve hastahanede vefat ediyor.
Taziye evindeyiz, gelenlerle ilgileniyoruz annemle, akrabalarla , mahvolmuşuz hepimiz.
Akşama doğru yakın akrabalarımızla bahçedeyiz, her birimiz bir köşede. Dayının yanındaydım bende, gözleri kızarmış ağlamaktan, kendini suçluyor yengemin ölümü için, baktığı her köşede ondan bir iz..
Sonra teyzem bu şarkıyı hatırlattı, dayıcım ne söylerdin diye, ah kızım ah dedi, şuralar durulsun onun kasetini almaya gideceğim, dedi. Ayşemle dinleriz..
Ne zaman bu parçaya denk gelsem içim cız ediyor.
17 notes · View notes
karanliginnefesi · 3 years
Text
Yanımdaki teyze hayatımın son 10 gününü dinledi dokunsam ağlayacak şu anda :( ah teyzem daha neler var neler
1 note · View note
sehirlerarasi · 3 years
Text
O kadar ex verdim, o kadar kötü durumda hasta baktım ama içime dokunan nadir birkaç an oldu sadece. O anlardan birini yaşadım bugün sabaha karşı. Gözüm dola dola bi hastama yemek yedirdim. Kendisi geçen hafta geldi yoğun bakıma sabaha karşı yine. Trafik kazası. Eşiyle birlikte. Eşi olay yerinde hayatını kaybetmiş. Kendisi de civar hastanelerde yer olmadığı için 200 km gelerek bizim bastaneye yattı. Kaburgalarında 5 kırık, ciğerlerinde kanama ile takip ettik. Çok şükür kısa zamanda toparladı. Ama eşinin öldüğünden hala haberi yok. Bugün kahvaltı sırasında biraz sohbet ettik. Eşinin çok iyi olduğunu söylemiş çocukları. O da "Zaten inanmamki eşimin öldüğüne" dedi. Hep "Ben ölürsem sen de arkamdan gelirsin biz beraber göçeriz bu dünyadan" dermiş. Ah be teyzem. Eve gidip bi posta buna ağlamak istiyorum bir an önce.
3 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
İSMAİL'İN BABAANNESİ...
Gözyaşlarıma hakim olamadan okuduğum bir yazı.
Bana, “sen de kimsin?” der gibi baktığınızı hissediyorum. Ben İsmail`in babannesiyim. Seksen yaşında, parkinson hastası bir kadınım. Sabah yediden gece yarısına kadar, belli saatlerde kullanmam gereken bir çok ilaç var. Alzheimerle karıştırılır hastalığım. Unutkan biri değilim fakat bakışlarım donuk olur bazen, ağzım sıkça kurur, sesim cılız çıkar ve ha deyince yürüyemem; bir durdum mu bir iki saat durduğum oluyor son zamanlarda!
Tam üç yıl oldu torunumu yitireli. Halsizlikten ve vücudundaki ağrılardan şikayet edip, tetkikler sonucunda kendisine kanser teşhisi konulduktan iki ay sonra mektuplarımı yollayamayacağım bir yere gitti…
Mektuplar yazıyorum İsmail`e; bazen uydurma da olsa iyi haberler veriyorum kendimle ilgili ve beraber çekildiğimiz fotoğrafın başucunda okuyorum mektuplarımı ona. İsmail`e yazdığım son mektubu okuyacağım size; onun da sizinle paylaşmamı isteyeceğinden emin olarak.
İsmail,Pır pır ediyor kalbim bu mektubu yazarken. Pikapta yine Zeki Müren plağı çalıyor tahmin edeceğin gibi. Sana teşekkür etmek istiyorum; odanda, kendi başına kaldığında rock dinleyen sen, benimle sanat müziği plakları dinledin ve bir kez olsun sitem bile etmedin bana.
Babannesiyle sanat müziği plakları dinleyen ve kış için kurutma hazırlayan yirmi üç yaşındaki gencecik bir adamın nefesi nasıl tükenir, gözü nasıl kapanıverir diye çok düşündüm ve küçük bir sebep buldum kendimce.Hatırlıyor musun İsmail, bir sabah, kahvaltıda, “Şimdi Uzaklardasın” şarkısını söylüyordu Zeki Müren. Sen bana demiştin ki, “babanne, bu akşam seni rock bara götüreyim mi?” “Deli deli konuşma, benim ne işim olur öyle yerlerde!” diye çıkışmıştım sana. Gülümsemiştin… “Çok isterim bana eşlik etmeni” demiştin de, yine azarlamıştım seni.Odanda, senden kalan hatıralara usulca dokunurken, gittiğin rock bara ait kartviziti gördüm geçen gün. Varlığında fark edemediğim önyargılarımı, tutuculuğumu yokluğunda fark edebilmek acıtıyor içimi… Evden zar zor çıkabilen ben, bayram günüymüş gibi giyinip kuşandım dün akşam, taksi çağırdım ve zemin katta oturmama rağmen, evin kapısından çıkıp da taksiye binene kadar sanırım on beş dakika geçti. Şöför bey de, kapıcımız da bana yardım etmek istedi fakat kabul etmedim bunu. Dün akşama dair sana anlatacağım her şeyi tek başıma becerdim!
Dilim dönmedi rock barın adına;Türkçe ve İngilizce karışımı bir adı vardı ve adresi de ezberleyemediğim için doğrudan kartviziti uzattım şöför beye, “kartvizitte yazılı yere gideceğiz” dedim. Şaşkınlıkla baktı adam, “ne yapacaksınız orada?” diye sordu. “Rock dinlemek istiyorum” dedim. Normal karşılamayacağını tahmin ediyordum zaten bu durumu! Neyse, başka bir şey demedi ve yol boyu Ferdi Tayfur dinleyerek ulaştık mekana. Zar zor indim taksiden yardım teklifini reddederek. Baston da işe yaramıyor artık; sanırım yürüteç kullanmalıyım. Birkaç basamak çıkmam gerekiyordu bardan içeri girmem için. Korktum İsmail; çok korktum basamakları ağır ağır çıkarken…İçeri girdiğimde loş bir ışık, beynimi delercesine bir elektro gitar sesi, başlarını bir o yana, bir bu yana sallayan gencecik insanlar ve bir çok bira şişesi…İlk hissettiğim, gözlemlediğim bunlardı. Kapıda kalakaldım… “İsmail,neredesin?”dedim…”Babannen geldi İsmail” dedim…Bir anda bir çok bakış yöneldi üzerime. Gençlerden biri, “ohaa, gelene bak!” dedi. Bir başkası, “hanginizin ninesi lan bu?” dedi; gülüşmeler, alaylar, beni süzmeler…Bir barmen geldi yanıma, “teyze, yanlış geldin sen; koluna gireyim de çıkartayım seni” dedi. “Hayır” dedim, “doğru geldim, rock dinleyeceğim” Güldü, “yapma teyze, burası sana göre değil!” dedi. Kolumdan tuttu.”Bırak beni” dedim. Sesimi duyuramıyorum da; hem müzik, hem de biliyorsun, sesim bazen çok cılız çıkıyor hastalıktan ötürü. Anlamadı, birkaç kez dedim “bırak beni” diye. Bıraktı…Gözüm seni aradı İsmail… Yadırganacağımı biliyordum fakat içine girmeyince anlayamıyor insan. Öyle çok iğnelediler ki, öyle çok alay ettiler ki benimle… Ve birden müzik kesildi. Solist kadının bana doğru geldiğini gördüm. Hışımla geliyordu benden yana, korktum, elimle yüzümü kapadım…Öyle bir bağırdı ki, “insan mısınız be, ne istiyorsunuz teyzemden!” diye. O bağırdıkça, o kızdıkça nasıl rahatladım biliyor musun İsmail! Fakat elim yüzümdeydi hala ve gözlerimi kapamıştım…”Korkma teyzem” dedi kadın. Elimi çekti yüzümden. “Hadi aç gözlerini teyzem” dedi. Açtım…Kimseden çıt çıkmıyordu. “Hoş geldin, ben Pınar” dedi gülümseyerek. “Hoş buldum kızım” dedim. “Nereye oturmak istersin söyle, doluysa bile boşaltırız!” dedi. Baktım masalara öylece, bütün masalar doluydu ve herkes bana bakıyordu, “Boşver bu şerefsizleri, gel seni sahneye çıkartayım, yanımda otur” dedi. “Yok kızım, sağol, oturt beni bir köşeye” dedim. Duymadı beni. Tekrarladım yine birkaç kez. Bir genç adam çıkıştı Pınar`a, “sen kime şerefsiz diyorsun!” dedi. Bir masadan bira şişesi aldı Pınar, çarptı masaya, ikiye bölündü şişe, bira masaya döküldü olduğu gibi. “Pislik herif, fırlatayım mı bunu yüzüne !” dedi. “Sakin ol be, tamam, yok bir sorun “derken, bu sefer adam kapamıştı eliyle kendi yüzünü. Beraber sahneye çıktık Pınar`la. “Teyzem, seni zor duyuyorum, dur bir yaka mikrofonu takayım sana “ dedi. Yanımdan ayrılmasıyla gelmesi bir oldu sanki. Bluzumun üst kısmına küçük bir mikrofon taktı. “Herkes adına özür dilerim senden, misafirimizsin teyzem, rahat ol benim yanımda” dedi. “Teşekkür ederim kızım” dedim. Korkum geçti iyice. “Biliyorum beni yadırgadınız” dedim. “Seni kim yadırgadıysa, bir parça delikanlıysa söylesin yüzüme!” dedi Pınar. Kimseden ses seda yok! “İsmail çok gelirmiş buraya; hem kendim için, hem de onun için geldim” dedim. “İsmail kim?” diye sordu. “Torunum” dedim, “üç yıl önce vefat etti” dedim…”Başın sağolsun teyzem” dedi, “ben bir aydır sahne alıyorum burada” dedi. “Beni getirmek istemişti buraya da ben istememiştim” dedim. Helal olsun İsmail`e!” dedi. Sarıldı bana. “Helal olsun sana da teyzem, geldin işte” dedi. Elimi öptü…Birden alkış sesleri koptu kıyamet gibi! Benimle alay edenler bile alkışladı beni. “Soft rock sever misin?” diye sordu bana. “Sen söyle kızım, dinlerim ben” dedim. Yine gülüşmeler; ama kaba saba değil öyle. Gülümsedi Pınar. “İsmail için söylüyorum teyzem” dedi. Konuşur gibi, hatta mırıldanır gibi, sakin sakin söylemeye başladı şarkısını.
Karalara büründük
Kıyılara varmalı
Bizi mahvetti şehir
Artık mavilenmeli
Bir gemiye binelim
Derya deniz gezelim
Zaman,mekan silinsin
Kendimizden geçelim
Bir parça incelik beklediğimiz
Bir parça mutluluk dilediğimiz
Bir parça özgürlük istediğimiz
Bir parça da sevda düşlediğimiz
El yazımızla yazmalı artık…
Yıprandık be yıprandık
Buralardan göçmeli
Dünya üç günlük dünya
Artık yenilenmeli
Bir buluta girelim
Yağmur olup düşelim
Yeryüzüne değil de
Yar yüzüne değelim
Bir parça incelik beklediğimiz… diye süren bir güzelim şarkı…
“Sevdin mi teyzem?” dedi Pınar. “Ne rocktı bu?” dedim, “Soft rock teyzem” dedi. “Güftesi, bestesi kimin?” dedim. “Ben kendi şarkılarımı söylüyorum teyzem” dedi. “Aferin sana kızım” dedim. Orkestra, Pınar, gençler, barmenler, herkes beni sahiplenmişti; böyle hissettim bir anda. Birkaç şarkı daha söyledi Pınar. Hepsi çok güzeldi. Ah İsmail, hayatta olaydın bu kızla evlenmeni çok isterdim!
“Şimdi, benimki gibi bir mikrofon vereceğim sana teyzem” dedi Pınar. Şaşırdım. “Beraber bir şarkı söyleyeceğiz” dedi. “Ben söyleyemem kızım, sesim çıkmıyor zaten” dedim. Duymazlıktan geldi beni. Tutuşturdu elime bir mikrofon. “Söyle teyzem, ben eşlik ederim sana “ dedi. Utandım…”Ben sanat müziği severim “dedim. “Söyle be, sanat müziği söylesin teyzem “dedi. Seni düşündüm İsmail…Boğazım düğüm düğüm oldu… Birden alkış sesleri…Baktım gencecik canlara, her biri İsmail`di sanki, her birinde seni gördüm…
“Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu…”
Sesime Pınar`ın sesi eklendi, Pınar`ın sesine bardaki gençlerin sesi eklendi, onların sesine senin sesin eklendi İsmail…
“Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu…”
Ağladım İsmail; ben ağladım, Pınar ağladı, gencecik çocuklar ağladı… Sarıldılar bana İsmail, öptüler elimi, saçımı okşadılar, babanneni çok sevdiler İsmail…Pınar, kendisi bıraktı beni eve dün gece. Bende kaldı, ona baktıkça seni yad ettim. Kahvaltımı hazırladı bu sabah; kahvaltıda soft rock şarkılar dinledik beraber… Bana “babanne” dedi… Çok mutlu oldum ben…
Babannesiyle sanat müziği plakları dinleyen ve kış için kurutma hazırlayan yirmi üç yaşındaki gencecik bir adamın nefesi nasıl tükenir, gözü nasıl kapanıverir diye çok düşündüm ve küçük bir sebep buldum kendimce.Senin ruhunda sanat müziğinden de, rocktan da,bütün müziklerden de çok ayrı bir müzik vardı; evrenin müziği vardı senin ruhunda. Ruhunda böyle bir müzik olanlar, ruhundaki müzikle yaşamı, doğayı, evreni hissedenler öyle nadir, öyle naif ki, senin gibi çekiliveriyor canları bu dünyadan.
Benim seçimlerime, yaşam tarzıma, dinlediğim müziğe hep saygılı oldun sen fakat ben beceremedim bunu. Senin ruhunda hissettiğin müzik öyle sarıp sarmalayıcı, öyle barışçıl ve evrensel ki, ben, müziği, duyduğum ve duyulabilen müziklerden ibaret sanmışım bunca yıldır.Senden özür diliyorum İsmail; ruhundaki müzikle, ruhundaki yaşamla, doğayla, evrenle yaşayan ve yaşamış bütün canlardan özür diliyorum. Beni affet sevgili torunum, beni affedin canlar…Bana, “sen de kimsin?” der gibi baktığınızı hissediyorum. Ben İsmail`in babannesiyim. Seksen yaşında, parkinson hastası bir kadınım. Kalan ömrümü ruhumda dirilen müzikle geçireceğim.
Seksen yaşında öğrendim müziğin evrensel olduğunu; bana ne mutlu ki, huzur içinde öleceğim…''ERGÜR ALTAN''
5 notes · View notes