Tumgik
#sandalye davası
shroomco · 7 months
Text
Tumblr media
Zerdüşt dinletisi C318
Ali Çetin 2023
11 notes · View notes
aybalatugba · 5 years
Text
Biz siyaset yapmıyoruz. Siyaseti bilmiyoruz. Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir!
3 notes · View notes
turkudostu61 · 4 years
Photo
Tumblr media
"Biz siyaset yapmıyoruz. Siyaseti bilmiyoruz. Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir. Bizim davamız asırlara bakan bir davadır. Bir ülküdür. İnandığımız Türklüğün davasıdır." Hüseyin Nihâl Atsız
0 notes
hetesiya · 4 years
Text
https://www.artigercek.com/yazarlar/yetvartdanzikyan/devletin-dehlizlerinde
Devletin dehlizlerinde
YETVART DANZİKYAN
Devlet Hıristiyanlığı tanıtma adına yürütülen her tür çabayı ‘misyonerlik’ olarak görüyordu, bunu zaten biliyorduk ancak bunu bir de ‘aşırı sağ faaliyet’ içine sokmuştu.
18 Şubat Salı günü iki kritik dava görülmekteydi Türkiye’de. Biri Çağlayan’da Hrant Dink Cinayeti Davası, diğeri de Silivri’de Gezi Davası. Kamu görevlilerinin yargılandığı ve artık tanıkların dinlendiği Dink Cinayeti Davası’nda üç gün sürecek bir celse söz konusu idi, son yıllardaki gibi. Gezi Davası ise tek gün sürecekti ancak o da bir anlamda üç gün sürdü.
Gezi, daha doğrusu Osman Kavala davasında olup bitenleri hem iyi biliyoruz ama hem de aslında pek bilmiyoruz. İktidar önce Kavala’yı hapse atma ihtiyacı görmüş, etrafına da yoktan bir dava inşa etmişti. Zira Kavala’ya yöneltilen suçlama “hükümete karşı bir kalkışma�� olarak sundukları Gezi eylemlerini organize etmekti. Kavala bunu tek başına yapamayacağına göre, etrafına bir grup icat etmek gerekiyordu. En az Kavala’ya yöneltilen suçlamalar kadar gerçek dışı ve dayanaksız olan başka suçlamalarla bir grup sanık yaratıldı ve olmayan para transferleri, çekilmeyen filmler, ilgisiz telefon konuşmaları ve seyahatler ile bir dava dosyası yaratıldı. Ve bu dava dosyasında Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu için ağırlaştırılmış müebbet, diğer isimler için de 15 ile 25 yıl arası hapis istendi.
Mahkeme son ana kadar bu talebi yerine getirecekmiş gibi görünürken, tüm sanıklar için beraat kararı verdi. Kavala da 2 yılı aşan bu hukuk dışı tutukluluk süresi sonrası -nihayet- tahliye edilecekti. Sonrası malum. Osman Kavala için bu kez başka bir suçlama icat edildi ve 15 Temmuz ile ilgili zaten tahliye edildiği bir soruşturmadan tutuklandı. Beraat kararı veren hâkimler için de HSK, soruşturma izni verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre “Soros’un Türkiye ayağı, bir manevra ile beraat” ettirilmişti.
Bu açıkça siyasetin yargıya müdahalesi idi ama daha da ötesinde belli ki Erdoğan ve AKP içindeki bir kliğin hamlesiydi. Çünkü Osman Kavala, çözüm süreci sona erdirildiğinden bu yana, AKP içinde güç kazanmış, zihinsel manada eski derin devlet unsurları ile de dirsek temasında olan bir kliğin hedefindeydi.
Toplumsal her gelişmeyi/dinamiği bir komploya ve tek bir kişinin icraatlarına bağlayan bu (aynı zamanda antisemit) grup, belli ki Kavala’ya takmıştı. Çünkü Kavala’nın Soros ile ilişkisi vardı. (Zamanında Erdoğan’ın da ilişkisinin olması önemli değildi çünkü AKP tarzı siyasal İslam’ın, kınadığı her şeyi yapmaya hakkı vardı, iktidar için her şey mübahtı, bunun suç olup olmaması da önemli değildi, nihayetinde Soros bir Yahudi idi) Toplumsal bir hak talebi olan ve kendiliğinden oluşan Gezi direnişine masa sandalye göndererek yardım etmişti, bu da suçtu, çünkü bu zihniyet, toplumsal hareketleri nedenleri ve sonuçları ile değil, (Bakınız 'Payitaht Abdülhamit' dizisi) bir ya da birkaç kişinin komplosu ile değerlendirme yanlısıydı, içinde bulundukları siyasi mantık (her şeyi komplo teorisi ile açıklayan faşizan bir sağ zihniyet) dünyayı böyle anlar ve böyle açıklardı. Yetmiyordu, Kavala’nın Siyasal Kürt hareketi ile diyalogu vardı (yine bu zihniyete göre Kürt meselesi de toplumsal bir vaka değil, Batı’nın yarattığı bir sorundu), yine yetmiyordu Kavala Ermeni meselesinde de normalleşme/yüzleşme yanlısı bir çizgiyi savunuyor ve bu kapsamda sergiler kültür sanat faaliyetleri yürütüyordu, ki bu da bu zihniyete göre Diaspora’nın adamı olmak demekti. Bu zihniyet, bu mantık, niyeyse 1930’ların Almanyası'na bakmıyor, aynadaki suretini görmezden geliyordu.
Öyle anlaşılıyor ki, Kavala’nın tekrar tutuklanması Erdoğan’ın birlikte hareket ettiği bu kliğin hamlesinin sonucuydu. Bunlar tahmin tabii, daha doğrusu, olup bitenlere baktığımızda çıkan bariz bir sonuç.
Dink Cinayeti Davası’nda ise ilginç bir tanıklık vardı celsenin son oturumu olan 20 Şubat Perşembe günü. Cinayetin işlendiği dönemde İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlisi olan Serkan Özel tanık olarak dinlendi. Özel o dönemde İstanbul Jandarma İstihbarat'ta aşırı sağ faaliyetlere baktıklarını söyledi. Genel olarak sorulara “hatırlamıyorum” diye yanıt verdi. Ancak Dink Ailesi avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu’nun bir sorusu vardı ki, verdiği yanıt ilginçti. Bakırcıoğlu, madem ki Özel’in içinde bulunduğu ekip aşırı sağ faaliyetlere bakıyor, Hrant Dink’in yargılandığı dönemde mahkeme önlerinde gerçekleştirilen ve Dink’i hedef haline getiren ırkçı eylemleri izleyip izlemediklerini sordu. Özel’in yanıtı ilginçti. Aşırı Sağ Faaliyetler olarak ('ASAF' diye kısaltılıyor) sadece dini tarikatlara ve misyonerlik faaliyetlerine baktıklarını söyledi.
Devletin dehlizlerinde, tahmin ettiğimiz, ancak bu kez resmi olarak öğrendiğimiz bir manzara ile karşılaşıyorduk. Devlet Hıristiyanlık adına ya da Hıristiyanlığı tanıtma adına yürütülen her tür çabayı “misyonerlik” olarak görüyordu, bunu zaten biliyorduk ancak bunu bir de “aşırı sağ faaliyet” içine sokmuştu.
İster istemez Malatya’da gerçekleştirilen Zirve Yayınevi Katliamı’nı hatırladım. O katliamdan sonra da ortaya çıkmıştı ki devlet, elindeki her türlü bilgiye rağmen, katliamı gerçekleştiren failleri değil, bir yayınevi çalışması yürüten maktulleri takip etmişti, istihbari anlamda. Ve yine Hrant Dink’in, sağlığında, devletin “Ermenicilik” dosyası altında takip edildiğini hatırladım. Dava sürecinde ortaya çıkan, Dink’in öldürüleceğine dair, cinayetten 11 ay önce elde edilen istihbarat bilgisi üzerine ne yapıldığı sorusu ise elbette yanıtsız kaldı. Çünkü devlet bu bilgiyi elde ettikten sonra hiçbir şey yapmamıştı.
0 notes
medyamagazini · 4 years
Photo
Tumblr media
"Tazminat davalarının parasını hayır kurumuna bağışlıyorum!" Alişan, sosyal medya üzerinden kendisine hakaret eden herkesi dava ettiğini belirterek, 15'ten fazla davayı kazandığını, devam eden 30-40 davası olduğunu söyledi. İnsanları hakaret etme konusunda uyaran şarkıcı şöyle konuştu: "Açtığım bütün tazminat davalarının parasını bir hayır kurumuna bağışlıyorum. Hiçbirini kendim almıyorum. Bir davadan 2 tekerlikli sandalye kazandık, onu da hayır kurumuna vereceğim. Artık edilen hakaretler kişilerin yanına kar kalmıyor. Şu anda 30-40 tane davam var. Kazandığım ise en az 10-15 tane davam var. Bunların hepsi hayır kurumlarına gidiyor." #alisan https://www.instagram.com/p/B66EQmiFKGS/?igshid=td386bumu2mh
0 notes
barkoturktv · 4 years
Text
Öztrak: Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmedi
Tumblr media
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak CHP PM Toplantısı'nın ardından açıklama yaptı.  Öztrak, "Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmemiştir. Saray sosyetesi çok mutlu. Bu mutluluğun sebebi nedir?" diye sordu.  Öztrak'ın açıklamaları şöyle: Malesef bu hakaret dolu kağıt parçası orta yerde durmaktadır. ABD Başkanından özür ve pişmanlık ifadesi duymadık. Sorunlar hala ortada durmaktadır. fetöyle ilgili herhangi bir gelişme yoktur. f35 ve s400 meselesi ortadadır. Halkbank davası hala demokrasi kılıcı gibi beklemektedir. Ama ABD suriyedeki petrol bölgelerini aldım diyor. Bu durumda suriyedeki toprak bütünlüğü ne oluyor? ABD suriyeli mülteciler konusunu AB'ye bırakmıştır.  Bu seyahat ilişkilerimizin düzelmesini değil, siyaseten sıkıntılı ilişkisi olan 2 kişiyle ilgilidir. Erdoğan Trump ile ilişkisini kurtarmıştır. Uçan saraylarla ABD'ye gidip lüks otellerde kalınmış ; fatura 82 milyonun üzerine bırakılmıştır.  AKP Genel Başkanı Erdoğan verdiği sözü tutacak mı önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ülke ekonomisinin durumu ortada. Bu ziyaret başka skandalları göz önüne sermiştir. Milletin vergileri dış politika hataları için harcanmamalıdır.  Erdoğan basın toplantısında teröristleri iade ettiklerini söylemiş aynı şeyi Trump'tan istemiştir. Bu teröristler kimdir?  Görüşmeye dair zabıt tutuldu mu? Beyaz Saray'da malesef ayakta kalan kendisine sandalye dahi verilmeyen Dışişleri Bakanı'ndan bekliyoruz.  Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmemiştir. Saray sosyetesi çok mutlu. Bu mutluluğun sebebi nedir? Bu bize şunu gösteriyor: Sarayın gündemi milletimizin gündeminden farklıdır.  SORU - CEVAP  Tel ABYAD ve Resulayn'da beklediğimiz olmadı ypg çıkmadı diye uçakta Sayın Erdoğan açıklamalar yapmıştı. Ama oraya gidildi, her şey çok güzel her şey çok mükemmel diye açıklamalar yaptı. Bunlar da gerçekten sıkıntı yaratan manzaralar. ( Serkan Gölge'nin ev hapsi ) Gönder dedim gönderdi diyor. Ev hapsi kararı veren mahkemeymiş hakimmiş bunların bir önemi yok.  Read the full article
0 notes
kulti-gin · 7 years
Photo
Tumblr media
''Biz Türkçüler! kanaâtlarımızı apaçık söylediğimiz için bazılarına sevimsiz görünüyoruz. Biz siyaset yapmıyoruz. Siyaseti bilmiyoruz. Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir. Bizim davamız asırlara bakan bir davadır. Bir ülküdür. İnandığımız Türklüğün davasıdır.'' - Hüseyin Nihâl ATSIZ
44 notes · View notes
aybarskagan · 7 years
Text
Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir.Bizim davamız asırlara bakan bir davadır.Bir ülküdür.İnandığımız Türklüğün davasıdır.Hüseyin Nihal ATSIZ
14 notes · View notes
b-o-z-k-u-r-t · 7 years
Text
...
Biz Türkçüler kanaatlarımızı apaçık söylediğimiz için bazılarına sevimsiz 
görünüyoruz.
Biz siyaset yapmıyoruz.
Siyaseti bilmiyoruz.
Çünkü bizim davamız bugünün sandalye davası değildir.
Bizim davamız asırlara bakan bir davadır.Bir ülküdür.İnandığımız Türklüğün davasıdır.
Nihâl ATSIZ,Altın Işık Dergisi,25 Mayıs 1947,Sayı: 5
12 notes · View notes
celilsami · 5 years
Quote
1951 yılında Pakistan’da Tahir El-Kadri adında bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Okul hayatına 1955’te bir Hristiyan okulunda başlayan Kadri, 1962 yılında İslami eğitim almaya başlar. 1974 yılında Lahor Pencap Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden birincilikle mezun olan Kadri bir süre avukatlık yaptıktan sonra, 1978 ile 1983 arasında mezun olduğu ve daha sonra hukuk doktorasını tamamladığı fakültede hukuk eğitmeni olarak görev yapar. Urduca, Pencabi, İngilizce, Farsça ve Arapçayı iyi derecede bilen Kadri, bu özelliği ile uluslararası din alimleri arasında önemli bir yer edinir. Tahir, o yıllarda eski Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’in babası Muhammed Şerif ile tanışır. Zengin bir işadamı olan Muhammed Şerif, Kadri’yi sahibi olduğu dökümhanelerden birine imam olarak atar. Navaz Şerif’in Pencap eyalet başbakanlığını kazanmasının ardından Kadri, devlet televizyonlarında program yapmaya başlar ve ünü gittikçe yayılır. Ancak Kadri’nin düşünce ve konuşmaları oldukça keskindir. Bu durum bir çok din alimini kızdırır. 1970’lerin sonunda Lahor’da halka açık bir konuşma yapmak isteyen Kadri, televizyon ve radyolarda da toplantısının reklamlarını döndürmeye başlar. Kadri’nin konuşmasını dinlemek üzere binlerce insan toplanır. Katılımcılara gördüğü bir rüyadan bahseder ve rüyasını şu sözlerle anlatır: “Birisi bana Pakistan halkına İslam’la ilgili hiçbir şey yapmadıkları için Peygamberimizin çok kızgın olduğunu söyledi. Peygamber efendimiz din bilginlerimize çok kızgın olduğu için ülkemizi terk edecek. Ben peygamberimize giderek ülkemizi affetmesi için kendisine yalvardım. Bir süre sonra peygamberimizin öfkesi geçti ve Pakistan’da kalması için yolculuk biletleri de dahil olmak üzere gerekli ayarlamaları yapmamı istedi.” Kadri’nin anlattıklarında aslında rüyadan fazlası vardı: iddiasına göre Peygamber Efendimiz, beceriksiz bulduğu diğer din alimlerini yerlerinden ederek Kadri’nin politik bir pozisyon almasını istiyor. Bu tip rüyalar okuyucuya inanması zor gelebilir, fakat Kadri’nin o toplantıda anlattıkları kendisine epey bir yandaş toplamasını sağladı. Doğal olarak Pakistan’ın dini liderleri Kadri’nin kendilerinden “beceriksiz” olarak bahsetmesine büyük öfke duydular, takip eden tartışmalar ise Kadri’nin şöhretini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. 1981 yılına gelindiğinde Kadri, Müslüman-Hristiyan Diyalog Forumu’nu düzenleyerek iki dinin liderleri arasındaki ilişkiyi geliştirmeye girişti. (Tıpkı Fetullah Gülen’in “Dinler arası Diyalog safsatası gibi). Bu forum, Lahor’da bulunan ve Kadri’nin de yöneticileri arasında bulunduğu Minhac Üniversitesi ve uluslararası yardım kuruluşu olan Minhac Yardım Vakfı‘nın bünyesindeki Minhac’ül Kur’an Derneği‘nde düzenlendi. İslami ve modern eğitimi bir arada veren okul ve kolejler açmaya başlayan Minhac’ül Kur’an, Al Arabiya’nın ifadesiyle “İslami eğitime estetik bir dokunuş” yapan laik bir eğitim anlayışını benimsiyordu. Kadri tarafından “estetik bir İslami dokunuşla” çocuklara seküler eğitim vermek amacıyla açılan okulların, Türkiye ve dünyada benzerlerini açan ise hiç şüphesiz Fetullah Gülen oldu. Her iki düzenbazda dini meşruiyetlerini kendilerince oldukça önemli gördükleri kişilerden alıverdi. Kadri, Ahmet Rıza Han’ın lideri olduğu Biralvi hareketini arkasına alırken, Fetullah Gülen de kendi öğretilerini Bediüzzaman Said Nursi‘ye dayandırdı. Aslında Gülen’in bu şekilde davranarak yapmak istediği şey meşruiyetini pekiştirmekti. Kadri ve Gülen arasındaki bu benzerlik pek çok kişinin dikkatini çekmez. Ancak iki lider arasındaki benzerlikler bunlarla sınırlı değil. Öncelikle iki lider arasında bazı farklılıklar yok değil ancak iş uygulamaya döküldüğünde bu farklıklar yerini sadece benzerliklere bırakıyor. 1980’lerin sonunda Kadri, Pakistan Halk Hareketi adında bir parti kurdu. Fetullah Gülen ise herhangi bir parti yoktu ancak o, kendi örgütünün savunuculuğunu yapan ve sözünden dışarı çıkmayan CHP, HDP, SAADET gibi hemen her düşüncedeki partilere hükmetmeyi çok iyi bildi. 1980’lerin sonunda Kadri, en güçlü destekçileri olan Şerif ailesiyle ters düştü ve 1993’te Pakistan’da düzenlediği bir mitingde Navaz Şerif’e ciddi anlamda muhalefet edip, Şerif’in bir kâfir olduğunu ve cehennemde yanacağını söyledi. Fetullah Gülen geçmişte İslami söylemlerde bulunan Refah Partisi ve bu partinin genel başkanı Necmettin Erbakan’a karşı açıkça muhalefet ediyor ve sert sözlerle eleştiriyordu. FETÖ, AK Parti’yi sadece kendi menfaatleri uğruna destekledi. Hareket ile AK Parti arasında anlaşmazlıklar yaşandığı anda ise parti ve hükümete karşı saldırıya geçti. Dershaneler meselesi ve 17/25 Aralık 2013 Yargı ve Emniyet Darbesi sırasında Gülen’in, tıpkı Tahir el-Kadri’nin Navaz Şerif’e yönelttiği “Cehennemde yanma” bedduaların birebir aynısını AK Parti’ye ve liderine karşı onunda yaptığını lütfen hatırlayın. 1990’ların sonunda General Müşerref ülkede sıkıyönetim ilan edince Kadri siyasete atılmaya karar vererek Müşerref’i destekledi. 2002’de düzenlenen ve Müşerref’in kazandığı referandum için kampanya düzenleyen Kadri, çok geçmeden Müşerref tarafından ödüllendirilerek mecliste bir sandalye sahibi oldu. 29 Kasım 2004’te ise milletvekilliğinden istifa eden Kadri 2005’te Kanada’ya gitti ve bu durumunu da “Hz. Yusuf”un hicreti” olarak nitelendirdi. (FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen’in de çoğu konuşmasında Hz. Yusuf’u örnek verdiğini lütfen hatırlayın). Kadri, okul ve üniversitelerinden mezun olan öğrencileri aracılığıyla Avrupa, Amerika ve Körfez ülkelerinde önemli bir ağ oluşturarak ciddi bir servet edindi. Dünyanın birçok şehrinde şubesi bulunan Uluslararası Minhaj-ul Kuran Örgütü’ne 2011’de Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından “Özel İstişare Statüsü” verildi. Kadri ve Gülen arasında şüphesiz başka ortak öğeler de bulunuyor. İki lider de, okullar ve öğrenci yurtları kurarak ve buralarda yetişen öğrencileri dünyanın çeşitli yerlerine yollayarak itibarlarının yayılmasını sağlıyor. Bu öğrenciler sayesinde edindikleri büyük servetler de cabası. Tahir el-Kadri ve FETÖ liderinin yıllardır imanlı nesiller yetiştirme bahanesiyle Müslümanlardan “himmet” adı altında topladığı paranın 100’er milyar dolardan daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Gülen örgütü şu anda AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’a ve dolayısıyla da Türkiye’ye zarar vermek için top yekun seferber olmuş durumda. Bu noktada iki lider arasındaki benzerlik daha da çarpıcı hale geliyor. Zira uzmanlara göre Kadri’nin öğrencileri, polis akademileri ve yargı alanında uzmanlaşarak güvenlik güçlerinin ve adli sistemin kendisine hizmetini sağladı. Öyle ki, Pakistan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri 2012 yılında Kadri’nin adamlarından oluşmuştu. Gülen’in mankurtlaşmış müritleri de, tıpkı Kadri’nin yandaşları gibi yargı, emniyet, ulusal güvenlik ve istihbarat alanlarına el atıp devlet içine sızmak suretiyle Türkiye’yi son zamanlarda pek çok problemin içine çekti. Hatta 15 Temmuz 2016’da FETÖ mensubu askerlerce askeri darbeye dahi kalkıştı. Bir diğer ortak özellik de, her iki liderin televizyon konuşmaları ve yazdıkları kitaplarla takipçilerine seslenmesi. Gülen ve Kadri adeta kitap üretim merkezi gibi çalışıyor. Kadri’nin 1000’den fazla eserinin olduğu iddia ediliyor. Bu iki liderde dindar görünerek güya kendi kendilerini gönüllü sürgün etmişler. Biri Kanada’da diğeri Pensilvanya’da Hz. Yusuf’un sürgün hayatını yaşıyor. Sihirli sözcük “din ve İslam” olduğu için çok kolayca destekçi toplayabiliyorlar. Kaos yaratmak ve ülkedeki siyasi partileri yıpratmak suretiyle ülkelerin politik kırılganlıklarını arttırmak her ikisinin de ortak özelliği. Kadri, demokratik yollarla seçilmiş hükümeti devirmek için Müşerref’e destek verirken, Gülen bu işi önceleri partiler, sonrasında yargı ve emniyet ve en sonunda da askeri kullanarak yaptı. Kadri, Afganistan ve Irak’ı işgal eden ABD’ye karşı mücadele veren Müslüman savaşçıları kınarken, Gülen de Gazze’ye insani yardım götürdüğü sırada İsrail tarafından vurulan ve 9 kişinin hayatını kaybettiği Mavi Marmara olayında İsrail’in yanında saf tutup, “İsrail’in kendi sularını koruma hakkı olduğu” yönünde açıklama yaptı ki bu sırada Mavi Marmara gemisi uluslararası sularda seyrediyordu. Ve nihayet 28 Temmuz 2017 tarihinde Kadri’nin okullarında yetişip Pakistan Anayasa Mahkemesi’ne sızan Anayasa Mahkemesi üyeleri, Panama belgeleriyle ortaya çıkan yolsuzluk iddialarına karıştığı gerekçesiyle Başbakan Navaz Şerif’in görevden uzaklaştırdı ve Başbakan Şerif’i ömür boyu siyasetten men etti. Pakistan Anayasa Mahkemesi Hakimi Ejaz Afzal Han, düzenlediği basın toplantısında, 5 kişilik hakim heyetinin oy birliğiyle Navaz Şerif’in görevden uzaklaştırılmasına karar verdiğini duyurdu ve “Pakistan Başbakanının parlamento ve mahkemeye karşı dürüst davranmadığını” belirterek, Şerif’in artık başbakanlık koltuğuna “layık olmadığını”, Başbakan Şerif’in çocukları Meryem, Hasan, Hüseyin Şerif ve milletvekili Muhammed Safdar aleyhinde de söz konusu mahkemede yolsuzluk davası açılacağını açıkladı. Pakistan’ın seçilmiş Başbakanı Navaz Şerif’in Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla 28 Temmuz’da görevden azledilmesinin ardından, Pakistan’ın FETÖ’sü olarak bilinen Tahir-ül Kadri ülkeye dönme kararı aldı. 12 yıldır yaşadığı Norveç’in başkenti Oslo’dan, Pencap Eyaleti’nin yönetim merkezi Lahor’a uçakla inen sapkın imam Kadri’yi taraftarları karşıladı. “Zafer” konuşmasına, yargı darbesinde görev alan Anayasa Mahkemesi hakimlerini tebrik ederek başlayan Kadri, “Şerif hükümeti”ni tamamen ortadan kaldırmak için ilerleyen süreçte kullanacağı senaryoları ardı ardına sıraladı. Terör örgütü elebaşı Kadri, siyasi müttefiki olan ana muhalefet partisi PTI’nın lideri İmran Han’ı selamlamayı da unutmadı ve ülkeyi beraber yönetecekleri imasında bulundu. Gövde gösterisi yapan elebaşı Kadri’nin ardından ekranlara çıkan ana muhalefet partisi lideri İmran Han ise; “Tahir-ül Kadri ülkemize geldiği için mutluyuz. Onu tam destekliyoruz” sözleriyle bağlılık yemini etti. Türkiye’de 17-25 Aralık 2013 Yargı ve Emniyet Darbesi ve 15 Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminin arkasında yer alan terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen, amacına ulaşmış olsaydı, tıpkı İran İslam Devrimi sırasında Tahran Havaalanına inen Humeyni gibi ve tıpkı Lahor’a inen Tahir el-Kadri gibi ABD’nin Pensilvanya eyaletinden uçağa binip Ankara Esenboğa’ya inecekti. Bu şerefsiz vatan haini için Ankara’da kalacağı yer bile hazırlanmış, ABD dönüşü sırasında giyeceği Yavuz Sultan Selim’e ait kaftan ise Gülen’e götürülmeye çalışılırken son anda ele geçirilmişti. Pakistan ana muhalefet partisi PTI Genel Başkanı İmran Han, Mayıs 2017’de Çovrangi Cezaevi’nde hapis yatan yandaşlarına destek için Karaçi’de sözde “ADALET YÜRÜYÜŞÜ” başlatmıştı. Türkiye’nin ana muhalefet partisi olan CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Haziran 2017’de Maltepe Cezaevi’nde hapis yatan FETÖ casusu Enis Berberoğlu’nu kurtarmak için başlattığı yürüyüşün adı da “ADALET YÜRÜYÜŞÜ” değil miydi? Üst aklın farklı coğrafyalardaki kollarını oluşturan Tahir-ül Kadri ve FETÖ lideri Fetullah Gülen tıpkı siyam ikizi gibi birbirinin benzeri. Elebaşı Kadri, tıpkı FETÖ gibi “Dinlerin birliği ve dinler arası diyalog” gibi laik söylemleri savunuyor, rüyalar yoluyla Hz. Muhammet’ten talimatlar aldıklarını yalanlarını uydurarak yandaşlarını kandırıyor. FETÖ terör örgütünün yayın organı Samanyolu TV ve diğer basın yayın organları gibi Tahir-ül Kadri çetesinin televizyon kanalının ismi de çok ilginç. Kadri’nin TV kanalının ismi SAMA TV. “Sama” Pakistan dilinde “gökyüzü” anlamına geliyor. Elebaşının konuşmasını saniye saniye nakleden kanal, gün boyu örgüt propagandası yapıyor. 12 Ocak 2018 günü Türkiye’de Anayasa Mahkemesi tartışmalı bir karara imza atarak Türkiye gündemini bir anda değiştirdi. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan akademisyen yazar Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında ‘hak ihlali’ kararı vererek tahliyesine hükmetti. Anayasa Mahkemesi, konuya ilişkin açıkladığı gerekçeli kararında; “Mehmet Altan’ın 15 Temmuz darbe girişiminden bir gün önce katıldığı televizyon programında sarf ettiği sözlerin bir bütün olarak değerlendirildiğinde darbe girişimine ortam yaratmak amacıyla söylendiğine dair olgusal temelinin bulunmadığını, Mehmet Altan’ın “FETÖ/PDY’nin amaçları doğrultusunda hareket ettiği” iddiasına kant olarak gösterilen “banknot, banka hesabı, Altan’ın yapılanma mensuplarınca yürütülen bir soruşturmaya dâhil edilmemesi ve telefon görüşmelerinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu” ifade etti. Halbuki hem Mehmet Altan hem de Şahin Alpay, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 15 Temmuz darbe girişimini önceden bildikleri ve bu konuda çağrışım yapan mesajlar verdiği iddia edilen ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme ve terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 3 kez ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor. Bu karar şunu açıkça ortaya koyuyor ki FETÖ yapılanmasının son kalesi dimdik ayakta ve harekete geçmek için uygun zamanı bekliyor. 2019 yılında yapılacak Başkanlık seçimlerine az bir süre kala CHP veya başka bir yapı tarafından Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak tek bir başvuru neticesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, tıpkı Pakistan’da Navaz Şerif’e yapıldığı gibi; “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parlamento ve mahkemeye karşı dürüst davranmadığı” gibi eften püften bir bahaneyle görevden aldığını, siyaseten yasaklı duruma düşürdüğünü ve gerek Cumhurbaşkanı gerekse Erdoğan’ın çocukları ve yakınları aleyhinde mahkemelerde yolsuzluk davaları açılacağını” beyan ettiğini bir düşünsenize. Anayasa Mahkemesi’nin vereceği tek bir kararla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşruiyeti yok edilecek, aldığı kararlar hükümsüz hale getirilecektir. ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm Türkiye düşmanları Anayasa Mahkemesi üyelerine “mal bulmuş Magribi” misali sarılacak, tüm Batı medyası “Türkiye’de bağımsız yargının zaferi” şeklindeki sevinç nidalarını büyük puntolarla gazetelerine basacaktır. Böyle bir durumda Türkiye’de kelimenin tam anlamıyla kaos yaşanacak, devletin idaresi imkânsız hale gelecek, büyük ihtimalle ya ordu ve emniyet içerisindeki kripto FETÖ yapılanması, ya da ordu içinde şimdilerde gittikçe kuvvetlenen “İttihat Terakki” zihniyetli ulusalcılar darbe yapıp ülke yönetimini ele geçirecektir. Sonrası ne olur? Sonrası TUFAN… Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Eyyup Akkan
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Güldüren Sözler 2
Severek ayrılanlar denince benim aklıma yastığım, yorganım geliyor.
Ben bilmem eşim bilir yarışmasına belediye otobüsü şoförü katılsa o arabaya 70 kişi sığdırır. Arap kanalında maç izliyorum spiker ne derse babaannem amin diyor. 
Şimdi yatayım, sabah erken kalkıp çalışırım" cümlesindeki "yarınki sınavı s*ktir et"i bulunuz.
Misafiri uğurlarken kapıda ayaküstü yaptığın sohbet, misafirlikten çok daha uzun sürüyorsa Türksün.
Evde örümcek görmek korkutucu değil .Örümceği olduğu yerde görmemek korkutucu.
Ulan, sürekli aklımdasın. Çık, hava al, sen de sıkılmışsındır o bit kadar yerde.
Anneme bugün işe gitmicem dedim, ütü yaptık, bulaşık yıkadık şimdi de izdivaç izleyip fasülye kırıyoruz. Not: PİŞMANIM.
'Ne Zaman Mutlu Olacaksın?' dedi. Ayağına Bastığım Gün Dedim!
Sen bana bir adım gel, ben sana freni patlamış kamyon gibi gelmezsem namerdim.
Kim benim hakkında ne düşünüyorsa Allah o'na zihin açıklığı versin. Kolay olmadığını biliyorum.
Erkeklerin özel duası: Allah'ım şükürler olsun verdiğin Nimetlere, Çiğdemlere, Didemlere, Gizemlere, Sibellere.
-Aşkım ben çok mu şişmanım? +Şurdan kendine 2 sandalye çek anlatıyım.
Tamam bazıları horluyor ama bazıları var ki horlama değil, ulusa sesleniş yapıyor sanki.
Baktın olmuyor, durmadan bak. Psikolojik baskı sonuçta, illa ki olur.
Makyaja da ehliyet versinler. Sürmesini bilmeyen sürmesin kardeş!
Bazen kendimi f5'e bastığım halde yenilenmeyen sayfa gibi hissediyorum.
12 yaşındaki kız sevgilime ne hediye alsam diye yazmış; Pastel boya al küçüğüm, pembe panjurlu ev çizersiniz!
Bırak gitsin, dönerse iyi de, dönmezse kesin kaybolmuştur.
Uzayda kan davası olsaydı, kimsenin kanı yerde kalmazdı.
Kar, kış, kıyamet fark etmez; Türk Kızı tayt giyer affetmez.
Ölünce 'Mezarıma gelme!' diyenleri anlamıyorum! Ölmüşsün işte, neyin tribini atıyorsun ki.
Sabah kalkıp saatine bakan genç, alarmın çalmasına daha 3 saat olduğunu görünce mutluluktan bir daha uyuyamadı.
Erkek dediğin sert olacak... Elini masaya vurup 'Bu akşam bulaşıkları ben yıkayacağım lan. O kadar!' diyebilmeli.
Üç liralık dönerin verdiği tadı pirzoladan alamıyorum, demek ki fakirlik içime işlemiş.
Her 'Türk erkegi' mutlaka tuzlu kahveyi tadacaktır.
O kadar kız dururken güneşe çarpılacağım hiç aklıma gelmezdi.
Filmlerdeki zengin çiftler birbirine küsünce dışarı attığı yüzükleri bulurum umuduyla hep yere bakarak geziyorum.
Sevmek mi daha zor, unutmak mı?' deseler, 'Sabah erken kalkmak.' derim.
Hayatta en kolay yaptığım şey uyumaktır, gözüm kapalı bile yaparım, o derece yani.
Büyük aşklar kavgayla başlar dediler, kahveden adam topladım kızı dövmeye gidiyoruz...
Ey Türk kızı! İstediğin kadar cool ol. Metal pop, rap dinle. Kına gecende yüksek yüksek tepeler çalacak.
Senden hiç vazgeçmeyeceğim, diyen sevgilinin; hafifçe kulağına eğilip, yalancıyı diyesim var.
Bizler çocukken dayak yiyince ağlayan değil, ağlayınca dayak yiyen bir nesildik.
Şampuan reklamlarında neden hep uzun saçlı insanları oynatıyorlar ki hiç anlamıyorum. Kısa saçlı insanlar saçlarını omo ile yıkıyor sanki.
Uçakta namaz vakti hostesi çağırıp yavrum pilota söyle de uçağı kıbleye çevirsin namaz kılıcam diyen amcaya bir alkış.
Kitap okumanın en güzel özelliği 'Of şu sayfa da bitsin yatacağım' deyip kitabın yarısını okumaktır.
Amerikadaki obezite sorununa dedem, 'Besmele çekmezsen doymazsın tabi' diyerek son teşhisi koydu. :)
Lafını dinletebilen erkek yoktur, dinlemek isteyen kadın vardır, kendinizi kandırmayın.
Bunca zaman yuvarlanıp beni bulamayan tencereye yazıklaaaar olsun.
Bana bir adım gelene, ben yüz adım gidiyorum! Çünkü doktor tavsiye ediyor, yürüyüş çok faydalıymış.
Eşinizin ömrü boyunca sizi unutmamasını istiyorsanız, ona miras olarak bir papağan bırakın.
Şans bir gün senin de kapını çalacak diyorlar. Ölsem de açmam kapıyı, çalsın çalsın gitsin utanmaz.
-Seni seviyorum. +O şaka daha önce yapıldı lan.
Bir kadının 'peki' mesajına bile cevap yazmaya çalışıyorsan, geçmiş olsun kardeşim, fena âşık olmuşsun. Soğuk su ister misin?
Biri beni bilgisayar başında kesse ve ben can çekişirken 'afjghljg' diye bassam tuşlara güldüğümü zannedip sallamayacaksınız.
Bizim evde vanaları kapatınca akan sular durur.
Bir tek akla nazar değmezmiş... Niye mi? Çünkü kimse kimsenin aklını beğenmezmiş.
Bazen şeytan diyor ki git yanaş şuna, anlat içinden geçenleri. Sonra ben de şeytana dönüp diyorum ki yiyorsa git sen anlat.
Sütten ağzı yanan, sütün soğumasını bekler. Olayı büyütmeye gerek yok, yoğurtla da hiçbir alakası yok.
Misafirin çocuğu “Abi bilgisayar çalışıyor mu” dedi. Yok, “ev hanımı” dedim. O günden beri çocuktan haber alınamıyor.
Hap yazma yutamam, şuruptan midem bulanır, iğneden de korkarım. Diyen ergene “Muska mı yazayım?” diyen doktora saygılar. 
Fakir olduğumuzu ilk kez bana aldıkları ışıklı ayakkabının lambasını söküp, avizeye takmaya çalıştıklarında anlamıştım.
+ Gençler alkol var mı? – Ne memuru alkol bey.
Bekâr imam köyde âşık olduğu kızı istetmiş ama vermemişler… Namaz vakti gelince mikrofona sıradaki ezanı sevip de kavuşamayanlar için okuyorum demiş…
Dünyada en çok iyilik yapan bir milletiz: _Napıyon _İYİLİK sen.
+Yastık savaşı yapalım mı? -Neyle? +Sen sehpayı al , ben kapıyı söküp geliyorum.
İsviçreli bilim adamlarının yaptığı bir araştırmaya göre dünyada en fazla araştırmayı İsviçreli bilim adamları yapıyormuş.
+Kartopu savaşı yapalım mı -Bu soğukta mı? +Doğru Yazın yaparız.
Bu soğuk günlerde soğuktan titreyen bekârları unutmamalıyız. Lütfen herkes kapısının önüne bir kap Melis, Ceren, Begüm, Ahmet, Can, Melih koysun..  
0 notes
barkoturktv · 4 years
Text
Öztrak: Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmedi
Tumblr media
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Faik Öztrak CHP PM Toplantısı'nın ardından açıklama yaptı.  Öztrak, "Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmemiştir. Saray sosyetesi çok mutlu. Bu mutluluğun sebebi nedir?" diye sordu.  Öztrak'ın açıklamaları şöyle: Malesef bu hakaret dolu kağıt parçası orta yerde durmaktadır. ABD Başkanından özür ve pişmanlık ifadesi duymadık. Sorunlar hala ortada durmaktadır. fetöyle ilgili herhangi bir gelişme yoktur. f35 ve s400 meselesi ortadadır. Halkbank davası hala demokrasi kılıcı gibi beklemektedir. Ama ABD suriyedeki petrol bölgelerini aldım diyor. Bu durumda suriyedeki toprak bütünlüğü ne oluyor? ABD suriyeli mülteciler konusunu AB'ye bırakmıştır.  Bu seyahat ilişkilerimizin düzelmesini değil, siyaseten sıkıntılı ilişkisi olan 2 kişiyle ilgilidir. Erdoğan Trump ile ilişkisini kurtarmıştır. Uçan saraylarla ABD'ye gidip lüks otellerde kalınmış ; fatura 82 milyonun üzerine bırakılmıştır.  AKP Genel Başkanı Erdoğan verdiği sözü tutacak mı önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ülke ekonomisinin durumu ortada. Bu ziyaret başka skandalları göz önüne sermiştir. Milletin vergileri dış politika hataları için harcanmamalıdır.  Erdoğan basın toplantısında teröristleri iade ettiklerini söylemiş aynı şeyi Trump'tan istemiştir. Bu teröristler kimdir?  Görüşmeye dair zabıt tutuldu mu? Beyaz Saray'da malesef ayakta kalan kendisine sandalye dahi verilmeyen Dışişleri Bakanı'ndan bekliyoruz.  Ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren hiçbir sorun çözülmemiştir. Saray sosyetesi çok mutlu. Bu mutluluğun sebebi nedir? Bu bize şunu gösteriyor: Sarayın gündemi milletimizin gündeminden farklıdır.  SORU - CEVAP  Tel ABYAD ve Resulayn'da beklediğimiz olmadı ypg çıkmadı diye uçakta Sayın Erdoğan açıklamalar yapmıştı. Ama oraya gidildi, her şey çok güzel her şey çok mükemmel diye açıklamalar yaptı. Bunlar da gerçekten sıkıntı yaratan manzaralar. ( Serkan Gölge'nin ev hapsi ) Gönder dedim gönderdi diyor. Ev hapsi kararı veren mahkemeymiş hakimmiş bunların bir önemi yok.  Read the full article
0 notes