Tumgik
#yabancılaşma
dilara-q1 · 3 months
Text
Tanımadığım birini beklerken buluyorum mesela kendimi… Aslında öyle biri hiç var olmamış hayatımda ama ben onu özlüyorum. Açıklayamadığım bi hissiyat oluşuyor, hissettirdiklerini özlüyorum. Sanki tanışmışız, tamamlamışız birbirimizi ve bi sebepten kaybetmişiz. Böyle bişey yaşamadığımı biliyorum kimseyle ama yine de özlüyorum. Olmayan birini seviyor gibiyim, artık gelsin bitirsin bu hasreti istiyorum…
37 notes · View notes
yorgunherakles · 2 months
Text
hukuk'da din gibi doğal bir ihtiyaç değil, sadece tarihsel bir olgudur. bu nedenle dünyaya ilişkin genel bir felsefenin çerçevesine girmez, sadece yabancılaşma tarihinin bir parçasıdır. yabancılaşmanın aşılmasıyla ortadan kalkacaktır.
karl marks - devlet ve hukuk üzerine
15 notes · View notes
sakarkedi · 7 days
Text
Yine herkese yabancı hissediyorum. Bu hissi hiç sevmiyorum.
Yalnız hissetmeyi de hiç sevmiyorum.
10 notes · View notes
1siirsever · 4 months
Text
“Bu yıl öğrendiğim en büyük ders hiçbir şeyi zorlamamamız gerektiğidir: Konuşmalar, arkadaşlıklar, ilişkiler, dikkat, sevgi. Zorunlu olması gereken şeyler için savaşmaya değmez, çünkü gerçekleşmesi gereken her şey olacak, olmayacak şeyler olmayacak.”
17 notes · View notes
denizeyuruyen · 9 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İlginç geldi. Bilmiyorum yazarın daha önce kitabını okuyanınız var mı?
17 notes · View notes
www-comw · 16 days
Text
Şu insanlar arasında yapayalnızım.
Yanlızlığım sensin.
Uzaktan da olsa konuş
Konuş benimle.
Bak gelecek sesin.
Alışamadım.
1 note · View note
cilginfizikcilervbi · 1 month
Text
Poor Things Frankenstein Being There
Poor Things Frankenstein Being There Oscarda Emma Stone’un kendine has oyunculuğuyla hak ederek kazandığı Bella rolünün hakkını fazlasıyla vermiş olduğu bir yana  Frankenstein vakasına farklı bir yaklaşımla bakan bir film olmuş Poor Things. Aslen filmi izlediğinizde mutlaka bir kitap uyarlaması olduğuna kanaat getirmek zor değil. Hikaye zaman zaman yaralayıcı ve sorgulayıcı olabiliyor.Ancak…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
diyariedebiyat · 5 months
Text
Edip Cansever ve “Yabancılaşma” Sorunu
Edip Cansever, öncelikle bireyin kendine yabancılaşması ve kimlik bunalımı üzerinden verir. Kuşkusuz burada sözü edilen “birey,” modernleşmenin ürünü olan bireydir. Bizdeki geçmişi Batı’ya göre daha yeni sayılabilecek “modern birey trajedisi,” ardında sancılı bir süreci barındırır. Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan “iş bölümü”ne ve mekanik işleyişe dayalı yaşam biçimi; ekonomik, toplumsal ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
pateralba · 6 months
Text
Tumblr media
KÖLE
Din, ilkel komünal toplumda, bilimin boşluğunda ve bilimden ayırt edilemediği süreçte, katkısız doğayı anlama aracı olarak, doğa ve toplum arasındaki ilişkilere bağlı kalınarak toplum yetkesiyle belirlendi. Doğada, doğanın insan bileşeni dışında, belirleyici bilinç yoktur. Toplum yetkesiyle belirlenen din, ileride edineceği başka olgularının dışında, yönetme-tapınma olgusundan ayrı olduğu için buraya değin insana yabancı değildi. Doğa, göçer yaşamda, üretim araçları üzerindeki konumlandırma yetkisini, doğal gözlem yapan insana öngörüsüz sundu. Buraya değin din, toplum için katkısız doğayı anlama aracı olarak, doğal ve toplumsaldı. Doğal olarak ilkel komünal toplum, altyapı ve üstyapı arasındaki ilişkilerde, kendi konumunu belirledi. Ancak din, yerleşik yaşamda, göçer yaşamdan farklı olarak, konumu yönetilen doğa ile ilgilendi ve doğal gözleme devam etti. Dini idealist yapan ve buna bağlı olarak insana yabancılaştıran ilk olgu, yerleşik yaşamla birlikte yönetilen kendi ilgi alanıdır. İdealist dine göre, yerleşik yaşamda, doğayı konumlandırma yetkisiyle yönetebilen insan, doğanın görüngüsünün yalnız kendisi için var olduğunu düşündü. Bu yanılgı ile din, ilk fırsatta yönetme aracına dönüştü. Üstün yaratılış düşüncesine bağlı olarak, yönetme-tapınma olgusu ile, görüngüde konumlandırıcı oldu. Üstün ve doğaüstü yaratılış düşüncesine bağlı yönetme-tapınma olgusu ile yabancılaşan din, üretim ilişkilerinde, ahlakta, hukukta, gelenekte, kültürde belirleyici oldu. Yaklaşık 10.000 yıl önce sınıf tarihini başlatan idealist din, artık doğadaki görüngüyü insana yabancılaştırma aracıdır.
Artı değer üretebilen ve sorunların çoğaldığı ilkel komünal toplumda, beslenme ve savunma için metal işleme ve çömlekçilik ile yeni işlevler gelişti. Sorunlardan biri, biriken yıllık artı değerin korunmasıydı. İdealist din, bu noktada yönetmek için fırsat buldu. Bilimin boşluğunda din ile çözüm arayan insan için din adına konuşan birey, artı değer üzerinde yetkileri belirledi. İdealist din, bu işi organize edecek insanları ve karar alma yetkesini belirledi. Yaratılışçı yanılgıya bağlı olarak din adına konuşan birey, ürünün birikmesi ve planlanmasından sorumlu oldu. Bedeni kuvvetli olan birey, ürünün korunmasından sorumlu oldu. Irkçılığın kökenleri tam da bu noktaya (üretim ilişkilerindeki konumun tarihteki yerine) dayanmakta. Buraya değin yetki belirleyen, din adamıydı. Başlangıçta, yetkiler toplumda üstünlük sağlamadı. Fakat idealist dinin iş bölümü üzerindeki etkisi büyüdükçe ilk aylak-asalak birey (din adamı) ortaya çıktı ve sınıflı toplumun temeli atıldı. Artı değer büyüdükçe din adamı çözüm üretemedi. Biriken artı ürünün yönetimi, ölçülüp biçilmesi, korunması, daha da büyümesi için din adamı sorunun çözümü için yaratıcı ya da yaratıcılarla ilişki kurulmasına karar verdi. Fakat din adamı, ileride yaratılışçı mantığa göre bedeni kuvvetli olanın tek yetke olacağı zor tekelini öngöremedi. Din adamının tekelinde din, topluma da yabancılaştı. Din adamının, görünen-bilinen doğa yerine doğaüstü bilinmez güç veya güçlere dayandırdığı yaratılışçı söylemler sonucu bedeni daha güçlü olan ikinci aylak-asalak birey (silahşör) kendisi için ürün depoladı ve bu güçle üretim araçlarına el koyarak toplumu kendisine muhtaç etti. Bu noktadan sonra ilk aylak asalak din adamı, ikinci aylak asalak silahşöre göre konumlandı. Din adamı, ahlak, hukuk, gelenek ve kültürü silahşörün isteklerine göre dini temsil ederek değiştirdi. Köleler, din adamları aracılığıyla kendilerini köle yapan aylakların zor tekelini ve yaptırım gücünü onadı. Din artık sınıf dinidir.
Efendi, üretim araçları üzerindeki egemenliğe ve buna bağlı artı değere sahip olduğu için kölenin kendine çalışmasını sağladı ve ilk sınıflı toplum (köleci toplum) ortaya çıktı. Sınıfsız eşitliğe son veren aylak-asalak ilk sınıf, kendisini yok edecek sınıfı da var etti. Üretim araçlarının özel mülkiyetine bağlı üretim biçiminin altyapısını oluşturduğu ve buna bağlı olarak dinin üst yapısını belirlediği köleci toplum, ilk sınıflı toplum oluşunca, yaratılışçı mantığın üst yapıda etkin oluşuyla ilk olarak kadın sorunu (cinsiyetçilik) ortaya çıktı. Üretim ilişkilerinde etkinliğini kaybeden kadınla birlikte toplumda ağır işleri erkeğin yapması, gelecek ile ilgili kararları erkeğin vermesi sonucu toplumda kadının hakları azaldı. Özel mülkiyet, kadını insana yabancılaştırdı ve kalıt babadan oğula geçmeye başladı. Ailenin kökeni tam da bu noktaya dayanmakta. Ulus içinde ve uluslar arasında eşitsizlik oluştu. Ticaret, uluslar arasında din aracılığıyla gelişti. Dinler, uluslar arasında rekabet ve diğer uluslar üzerinde egemenlik aracına dönüştü. Bu süreçte takas etme başladı ve ticaret düzenli eylem oldu. Metal az bulunuyordu ve en önemli varlıktı. Başlangıçta ürünün kendisi değerdi. Ticaret düzenli duruma geldikçe, nesne olarak kolayca takas edilebilen ve genel olarak bir değer ölçütü kabul edilen para ortaya çıktı. Ticaret hızla geliştiğinde, basılan ağır metal külçelerle, gereksinim daha uygun şekilde giderildi. Ulusun birikimi arttıkça, birikimi yönetmek zorlaştı. Ayrıcalıklılar, savaş ve yağma yoluyla tek yetke oldu. Artık ulusun gereksinimi korunmaydı.
İdealist dinlerin, görüngü farkını, doğaüstücü yönetme-tapınma bileşenine rağmen, maddi toplumsal koşullara göre değişen, ahlak ve hukuk bileşeni ile gelişen sorun çözme işlevi belirler. Gücünü bilinmezlikten alan doğaüstücü bileşen, toplumda sorun çözümüne ulaşmada geciktirici iken engel durumuna geldiğinde, artık din toplum için sorundur. Doğaüstücü yönetme-tapınma bileşeninin sorun çözmeyi geciktirmesine rağmen, ahlak bileşeniyle organizasyonu güçlendiren, hukuk bileşeniyle sorun çözen fakat çözümü doğaüstücü bileşenine dayandıran dinin başarısı, doğaüstü-bilinmeyen bir yöntemle sorun çözeceği yanılgısını gizler ve yabancı kültürün belirleyici bileşenidir. Toplumsal sorunların çözümüne, doğaüstücü tapınma-yönetme bileşeniyle engel olan din, yabancılaşmış dindir. Yaşamını, insana yabancılaşan dinin belirlediği ulus, kendine yabancılaşmış ulustur. Bilinmezlikten güç alan din, efendilerin çıkarları için ahlakta, hukukta, gelenekte ve kültürde belirleyici oldu. Zor tekelinin varlığı, din adamı aracılığıyla köleler tarafından yeterince onandığında, köleci toplumun üstyapısı oluştu. Artı değer sömürüsü, efendi ile köle sınıfların köleci toplumunu var etti. Köle emeği ile üretilen artı değer, efendi sınıf için önemli olduğundan dolayı köleci devlet kuruldu. Devletin kökeni tam da bu noktaya dayanmakta. Savaşlar sonucunda artık sadece ürün değil, insan da ganimet olarak toplandı ve köle olarak kullanıldı. Köleci toplumda sınır tanımayan sömürü, bir süre sonra kendi sınırlarına dayandı, artı değer satacak efendi kalmadı. Bu süreçte, tanrı-krallar ve köle imparatorlukları ortaya çıktı. Buraya değin, kurulmuş köleci devletler kölelerin özgürleştiği ayaklanmalar ile yıkıldı. Göçer toplum, avcı-toplayıcı işleviyle doğaldı ve sınıflara ayrılmamıştı. Hepsi demir silahlar kullandı ve zamanlarında yenilmezdi. Sınıflı topluma geçiş sürecinde, sınıfsız toplumun varlığını sürdürdüğü arkeolojik bulgulara dayanmakta. Fakat unutmamalıyız ki insanlığın ilerleyişi düz bir şekilde değil, eşitsiz ve bileşik gelişme yasasına uygun olarak sürdü.
Toplulukları farklı gösteren kültürün her yabancı öğesi, sorun çözülmediğinde başvurulan doğaüstücü bilinmezliğe inançtan güç alan ve yaşanılan bölgeye bağlı oluşan dilin kullanım farkı ile kendisine inandırmaya çalışan idealist din aracılığıyla oluştu. Üstyapı, altyapıya bağlı olarak değişir ve altyapı toplumu kendine uygun duruma getirir. Üretim araçlarının özel mülkiyette olması demek, mülkiyet sahibinin kendi çıkarı için bu araçları kullanması demektir. Yukarıda konu edindiğimiz gibi üretim araçlarının özel mülkiyeti ile sınıflı toplum ve buna bağlı olarak aile, devlet ve cinsiyetçilik, ırkçılık oluştu.
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'dan alıntı:
- İnsanlar, sürdürdükleri toplumsal üretimde, isteklerinden bağımsız ve vazgeçilmez olan belirli ilişkilere girerler; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretim güçlerindeki belirli bir gelişme aşamasına denk düşer. Bu üretim ilişkilerinin toplamı, toplumun ekonomik yapısını oluşturur: yani, hukuki ve siyasi üstyapıların dayanağı olan ve belirli toplumsal bilinç biçimlerinin denk düştüğü gerçek temeli. Maddi yaşamdaki üretim biçimi, toplumsal, siyasal ve içsel yaşam süreçlerinin genel niteliğini belirler. İnsanların varoluşunu belirleyen, bilinçleri değildir; tam tersine, toplumsal varoluşları bilinçlerini belirler. Altyapı olarak ekonomik temelin değişmesiyle, bütün o çok güçlü üstyapı değişime bağlı olarak hızla dönüşür.
0 notes
quotpediatr · 2 years
Text
Para, bir insanın emeğinin ve hayatının yabancılaştırılmış özüdür
Para, bir insanın emeğinin ve hayatının yabancılaştırılmış özüdür. 🎬 Nil'de Ölüm (2002)
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dilara-q1 · 3 months
Text
O düşüncelerin yan etkisi olan mide bulantısından da nefret ediyorum. Sabahın 5 i, duygularım yetmezmiş gibi bide bedenim başladı; uyuyamıyorum…
26 notes · View notes
yorgunherakles · 9 months
Text
var olan kendisi değildir, başkaları onun varlığını devralmıştır.
heidegger - varlık ve zaman
24 notes · View notes
hecedarussuffah · 2 years
Text
Tumblr media
Sapmalar..
Eksen kaymaları..
Yozlaşmalar..
Hurafe ve bid'atlar..
Allah'ın Rasûlune ﷺ yabancılaştığımız her milimde kendimizi tekrar düzene koymamız, dinin indirildiği ayarlara geri resetlememiz gerek!..
Buhari Hadis Dersleri - 58 - Cizre Kitabı 3007 - dersinden alıntıdır.
Dersin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
👇👇👇
https://youtu.be/ot_KnWMK8yg
0 notes
yakazakalb · 8 months
Text
Seni senlikten uzaklaştıran herşeyden uzak dur. Seni kendine yabancı hissettiren herkesten de. Başkası için kendine yabancılaşma. Her yerde kendin olarak vâr ol. Başka birisi olmaya çalışırsan ve sonra aradığını da bulamazsan işte o zaman çok üzülürsün sevgili dost.
32 notes · View notes
surlar · 2 days
Text
Durgun havayı parmaklarımla oynatıyorum ve aynı zamanda ruhumda yoğun bir yabancılaşma hissediyorum, eskiden hayat dolu olan yerlerimin korkunç bir sessizliğe gömülmesinin nasıl bir şey olduğunu bilemezsin. Artık tüm şarkılar, hangi melodi de olursa olsun beni harekete geçirmiyor.
22 notes · View notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
"Meursault, bir yabancıydı. Mümkün dünyaya, çevresindeki insanlara, takvim yapraklarına ve en önemlisi kendine."
- Albert Camus - Yabancı
27 notes · View notes