Tumgik
#Breaking Bad Ne Demek
dusuncekatalogu · 1 year
Text
Breaking Bad Ne Demek? Dizinin Adı Ne Anlama Geliyor?
Çoğu zaman Breaking Bad ne demek, bu dizinin adı neden böyle anlamsız diyebilirsiniz. Ancak bu dizinin adında ki anlam bildiğiniz gibi değil.
Çoğu Breaking Bad izleyicisi bu dizinin adının ne anlama geldiğini merak eder. Breaking bad ne demek merak ediyorsanız çevirisi ile alakası olmadığını bilmeniz gerekiyor. Better Call Saul gibi isminde bir gizem barındıran breaking bad dizisi anlamını öğrenince şaşıracaksınız. Netflix’de sonradan yayınlanmaya başlayan Breaking Bad dizisinin benzerlerini ve konusunu daha önce konuşmuştuk. Ancak…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
guzelhaber · 1 year
Text
Breaking Bad ne demek?
Breaking Bad ne demek?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün akşam bir video yayımlayarak sokaklarda giderek yaygınlaştığını belirttiği uyuşturucuya karşı yurttaşları uyardı, iktidarı eleştirdi. CHP lideri Kılıçdaroğlu, CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi kurucusu Hacer Foggo ile sosyal medya hesabından bir video paylaştı. “‘Gelelim ‘Okul önünde yakaladığınız uyuşturucu satıcısının bacağını kırın’ diyen namı diğer…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Breaking Bad ne demek? Breaking Bad konusu? Breaking Bad gerçek mi?
Breaking Bad ne demek? Breaking Bad konusu? Breaking Bad gerçek mi?
Breaking Bad ne demek? Breaking Bad konusu? Breaking Bad gerçek mi? Breaking Bad, Vince Gilligan tarafından tasarlanmış ABD drama televizyon dizisidir. 50 yaşında lisede kimya öğretmeni olan Walter White, bir oto yıkamada ek iş yapmaktadır ancak bir süre sonra ileri derecede akciğer kanseri olduğunu öğrenir. Breaking Bad doğrudan bir olaydan esinlenmemiş olsa da, gerçek hayatla bazı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
epifizz · 4 years
Note
epifiz ne demek diye merak ettim 3 saattir makale okuyorum ruh, dmt, ayakusha, lsd, ekstazi, üzerlik otu derken kaptırdım kendimi. mesnevinin ilk 18 beytinin adadığı neyin dimethylytryptamine zengini kargı kamışından yapıldığını da öğrenince 3. göz, trans, astral seyahate de bakınca breaking bad izlemeye karar verdim. 5 dk izleyip buna zamanımın olmadığını fark ettim. "en-el hakk kadehiyle bir yudumcuk içen sızdı tanrının şarabından, şişelerle, küplerle içtim ben, sızmadım!" sen çok yaşa epi
Descartes da aklın bu bezde bulunduğunu söylemişti. Elbette hatalı bir görüştü ancak konumu ve yapısı sebebiyle ruhun ve aklın merkezi olduğu birçok kültür ve ahlak sistemince kabul edilmiş bir beyin bölümü. Oysa temel işlevi bir çeşit halüsinojen salgılamak :)
5 notes · View notes
siiradam · 7 years
Photo
Tumblr media
Merdivenlerden hızlı hızlı adımlarla indim. Seksen altı basamak olmasına rağmen, seksen iki basamak saymıştım. İyi değildim. Boğazım kendi kalesine gol atan kaleci gibiydi. Hüzün verici bir durumdaydım. Gün yeni yeni aydınlanmaya başlıyor. Hastane önünde kalabalıklar oluşmaya erken saatlerde başlamıştı. Pazartesi günüydü. Hafta sonu pazartesi gününün gelmesini iple çeken yaşlılar heyecanla hastane kapısındaki ipi göğüslüyorlardı. Yolda gelirken ne zamandır dışarıya çıkmadığımı fark ettim. İş yerlerini yeni açan insanların yüzlerine baktım. Kimisi umutlu kimisi mecburiyetten çeviriyordu anahtarı. Kulak burun boğaz doktoru Zeynep Hanım tüm ihtişamıyla yavaş adımlarla ilerliyordu. Hastane koridoru biraz sonra başlayacak olan maç öncesi gibiydi. Hastalık hastası yaşlılarımızın oluşturduğu koridor enteresan diyaloglara sahne oluyordu. Onlar için beklemenin bir önemi yoktu. Yaşları gereği uzun süredir beklediklerinden zamanla işleri olmaz. Zeynep Hanım tüm asaletiyle gülümseyerek odasına girdi. Yaşlılar ise gayet hallerinden memnun tepelerinde duran sıra sayacına aldırış etmeden muhabbetlerini sürdürüyorlardı. Koltuk kapmaca teyzeleri de koridorda volta atımını sürdürüyor, nerede bir çoluk çocuk görseler onu hemen kaldırıp istedikleri kişiyi oturtuyorlardı. Bir nevi koltuk mafyası.Yeni oturan bir teyze şöyle diyordu: ‘’Geçen gün tuvalete iki defa yalnız gittim.’’ İşte bütün çok şükürlerin bir cümleye sıkıştığı durum.
Sıra bana geldi. Tanımasına imkan vermiyordum. Çok zaman geçmişti üzerinden. Hafızası kuvvetli bir kızdı ama ben beni hatırlayamayacağına kanaat getirmiştim. Allah kahretsin! Yanılmışım. Fikret! Sıcak bir gülümsemeyle beraber elimi sıktı. Birden sorular sormaya başladı. O konuşuyor ben dinliyordum. O konuştukça ben konuşmayı unutuyordum. Elim ayağım birbirine dolanıyordu. Ne oluyordu o dakika böyle kendimi kaybetmiştim. Uçurum kenarına kadar gelip arkamdan tekmeyi vuracağı anı beklemeye başlamıştım ki, ellerine sağa sola sallıyordu. Dalmışım. Bir süre sadece masanın köşesine odaklandım. O kadar çok odaklandım ki gözlerimden yaş geldi. Ona odaklanınca etrafımdakileri göremediğimi fark ettim. Halbuki ben o masanın köşesine odaklanırken pencereye kuş konmuştu. Sonra dışarıda kar yağmaya başladı. Kapı vuruldu iki kere. Saat onu bir geçiyordu. Fanustaki balık suyun üstünde yem arıyordu. Bunların hiçbirini fark edemedim. Çünkü bir yere dalarsanız orada boğulur gidersiniz. Sonra oradan çıkamaz vurgun yersiniz. Yapmayın böyle şeyler. Hayata dönün. ‘’İyi olmaya geldim, sen nasılsın,’’ dedim. ‘’ ‘’Seni gördüğüme sevindim. Boğazların mı yine?’’ ‘’Kış ayı malum.’’ ‘’Hiç dikkat etmiyorsun.’’   Muhabbet hiç iyi yönde ilerlemiyordu. Ne doğuya ne batıya hatta kuzey ve güney de değil. Önüme bakıyordum. Sürekli gelen ataklara müdahale etmek zorunda kalıyordum. Onunla üniversitede tanışmıştık. Bir kadına verilebilecek en güzel hediye ne deseler dört yılım derdim. Dört yılımı verdim sana hediye olarak karşılığı bu muydu ha bu muydu diye söylendim içimden? Sakinleşmem gerekiyordu. Onu son kez görmeye gelmiştim. Son kez bir cevap duymak için geldim. Boğazlarımı feda ettim. Dört yılın yanında boğazlarda ne ki zaten. Dün üç tane dondurma ardından iki litre buzlu su içtim. Niye bunu yapıyorum ki kendime. Niye? ‘’Evlilik teklifime neden bir cevap vermedin? Ve gittin?’’ Zeynep hiç beklemediği bir anda golü yedi. Top ağlarda. Tüm koridor Fikret diye bağırıyor. ‘’Başkasını seviyordum.’’ Üzerimden soğuk sular döküldü. ‘’Neden hayır demedin o zaman?’’ ‘’Senide seviyordum.’’ Örs, üzengi ve çekiç kemiklerim sızladı. Şimdi ne oldu Zeynep. Değdi mi bari bu olanlara? Beni yarı yolda bırakıp giderek zaferini başkasıyla mı kutladın? Allah kahretsin! Seni sevmiştim. Seni sevmiştim. Demek benden ayrılınca böyle oluyordu. İyi olunabiliyordu. Ben neden iyi olamadım Zeynep, neden? Keşke o gün kendimi de terk etseydim. Bunca yıllık benim ama kaldıramıyorum artık bazı şeyleri. Bunu hangi teoriyle hangi formülle açıklayabilirim ki sana? Bu benim tükenmişlik formülüm. Bende saftım o zamanlar. En küçük yapı taşım kalbimdi. Kimyasal ve fiziksel yollarla beni ayrıştıramazlardı. Erime ve kaynama noktalarım sen yanımda olduğun zamanlar karışıyordu. Tüm bilim dünyasını yerinden oynatmıştım o zamanlar. Şimdi ne oldu Zeynep, anladım ki oynatılan benmişim. 
Vurgun yemiştim. Hayata geri döndüm. Sıra bana gelmeden koridorda yanıma delikanlı bir çocuk oturmuştu. Lise sona gidiyordur diye tahmin ettim. Saçları üç numara, üzerinde Breaking Bad tişörtü vardı.
‘’Feride Hanım iyi doktordur. Bizim uzaktan akrabamız olur.’’ ‘’Ne güzel.’’ ‘’Sizin de mi boğazlar gitti?’’ ‘’Gittiler,’’ dedim. ‘’Çok uzaklara gittiler.’’ ‘’Zeynep kim abi,’’ diye sordu. Cevap vermedim.   Başka bir noktadan bakmaya başladığımızda artık acılarımızın eski acılar olmadığını, hatıraların birer mezarlığa dönüştüğü, geçmişin sadece kitabın üzerinde biriken toz olduğunu düşünüp üflediğini görüyorsun. Zaman bunların üzerini örtüyor kabul edelim. Canım hatıralarda oracıkta sıcak bir şekilde tatlı tatlı uyuyorlar. Uyusun da büyümesin... 
Düzen böyledir. Her şey değişir. Birileri gelir birileri gider. Kalan hep acı olur. Acını sev. Kalbine iyi bak dostum. Ben odadan içeriye girdiğim sırada yan koridordaki psikiyatri polikliniği hastaları bizi izlemeye devam ediyordu.
Sabit Emre Zengin
42 notes · View notes