Tumgik
#Hacı Ağa
magnificentlyreused · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media
This light brown fur coat is first worn by Hürrem Sultan in the twentieth episode of the fourth season of Magnificent Century.
The coat appears again on Hacı Ağa in the third episode of the first season of Magnificent Century: Kösem.
18 notes · View notes
kyreniacommentator · 8 months
Text
President Ersin Tatar condemns arson attack on a South Cyprus mosque
“I condemn this heinous attack which is a manifestation of hostility and animosity” President Ersin Tatar has issued a written statement condemning the arson attack this morning on the Köprülü Hacı İbrahim Ağa Mosque in Limassol, South Cyprus, and has called upon the perpetrators to be caught and prosecuted. Continue reading Untitled
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkinuutiset · 2 years
Text
Kodeista sairaaloihin Istanbulin vuosisatoja vanha historiallinen rakenne
Kodeista sairaaloihin Istanbulin vuosisatoja vanha historiallinen rakenne
TEKIJÄ NESLIHAN KOÇAKISTANBUL 7. elokuuta 2022 Istanbul, sivilisaatioiden kehto vuosituhansien ajan, on koti lukuisille historiallisille rakennuksille, jotka ovat 200–2000 vuotta vanhoja ja valaisevat tämän suuren kaupungin historiaa. Istanbulin lumoava kauneus herättää loputtoman ihailuni. Tässä ruuhkaisessa ja kiireisessä kaupungissa voit oudolla tavalla myös levähtää ja tuntea rauhan syvällä…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
name-ihumayun · 1 year
Text
*📌 ŞEFİK CAN BEY VE LADİKLİ AHMET AĞA*
Merhum Albay Şefik Can bey hâtıralarında şöyle anlatıyor:
Lâdikli Ahmet Ağa’yı da bir vesile ile ziyaret etme imkânı buldum. Kendisini bana yine devrin manevî büyüklerinden Mahmud Sâmi Ramazanoğlu tanıştırmıştı.
*Bu büyük veli, Konya’nın Ladik ilçesinde ikâmet ediyordu.*
İlçede herkes onu tanıyor, garip kabul edilen halleri dilden dile dolaşıyordu.
*Ricâlü’l-gayb’dan olduğu, Hızır (a.s) ile arkadaşlığı bulunduğu söyleniyordu.*
Evi ilçenin kenar mahallelerinde, mütevazı bir evdi. Ziyaretine gittiğimizde hoş geldiniz safhasından sonra güzel sohbetler oldu.
Bu ilk tanışmamız normal geçen bir görüşme idi. Bendeniz daha sonraları kendisini sık sık ziyaret etmeye başladım.
*Görünüşte sıradan bir köylü gibiydi*. *Fakat Yunus Emre gibi öyle şiirler söylüyordu ki, insan gerçekten hayret duyuyor ve hayran oluyordu.* Bunlar o an içine doğan ilahî nağmelerdi.
Bazen de Hacı Sâmi Ramazanoğlu bendenizle kendisine zeytin gönderirdi. O vesileyle de gider görüşürdüm.
*Ziyaretimin birinde yanında kimseler yoktu,* bunu fırsat bilerek: *“Ahmet Ağa, Allah aşkına, sizdeki bu haller nedir?*
*Bu makama nasıl eriştiniz?* *Bunlardan bize biraz bahsedin”*
diye rica ettim. *“Bende ne var ki, garip, köylü bir adamım…”* falan dedi, geçiştirdi.
Ben: *“Bakınız, şimdi kimse yok, başbaşayız, lütfen…”*
diye ısrarlı olunca o da beni kıramayıp anlatmaya başladı:
*“Ben köyde çobanlık yapıyordum. Askerlik çağım geldi. Beni askere aldılar. Askerdeyken Cihan Harbi çıktı ve bizi Filistin Cephesi’ne gönderdiler.*
*Savaşın en ateşli anlarında biz orada bir bölük düşman askerinin ablukası altında kaldık. Birliğimizle irtibatımız kesildi. Bir haftadan fazladır abluka (kuşatma) altındaydık.*
*Tayınlarımız yani yiyeceklerimiz bitti. Açlıktan otları, çöpleri yiyoruz. Çok zor bir durumdayız.*
*Bir ara cephe yarıldı, havadan bize birer tane tayın attılar.*
*Tayın, şöyle küçük bir sandviç ekmeği.*
*Hepimiz günlerce aç kalmanın verdiği hal ile tayınları hemen yemeye başladık.* *Ben bir parça kopardım, ağzıma götürecektim ki paçalarımı çekiştiren bir köpekle göz göze geldik.*
*İki gözünü bana dikmiş, gözlerimin içine bakıyordu. Çok zayıftı ve memeleri sarkmıştı, belli ki yavruları da vardı. Lisân-ı hâl ile âdetâ benden ekmek istiyordu.*
*Ağzıma koyacağım lokmayı ona verdim.*
Bu yaptığımı gören arkadaşlarım:
*"Oğlum Ahmet, ne yapıyorsun?*
*Bir haftadır açız, bir parça ekmek. Bununla doymak bile mümkün değil. Sen köpeğe veriyordun”*
gibi sözlerle beni uyardılar. Hiçbirini dinlemedim ve o köpekle ekmeğimi bölüştüm.
İşte o gece rüyama Hz. Peygamber girdi ve:
*“Oğlum Ahmet! Biz seni çok sevdik, sen ne cömertsin”* diyerek sırtımı sıvazladı.
*Uyandığımda içimde müthiş bir ferahlık ve bende önceden tatmadığım değişik bir hal vardı. Ne olduysa o günden sonra oldu.”*
Kaynak:
Şefik Can, Hatıralar, İstanbul 2022, s. 437-438.
34 notes · View notes
ah-val · 11 months
Text
LADİKLİ AHMET AĞA'NIN KÖPEĞE MERHAMETİ
Merhum Albay Şefik Can bey Hâtıralarında şöyle Anlatıyor:
Lâdikli Ahmet Ağa’yı da Bir vesile ile ziyaret Etme imkânı buldum. Kendisini Bana yine Devrin manevî Büyüklerinden Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Tanıştırmıştı. Bu Büyük veli, Konya’nın Ladik ilçesinde ikâmet Ediyordu. İlçede Herkes onu Tanıyor, Garip kabul edilen halleri dilden dile dolaşıyordu. Ricâlü’l-Gayb’dan olduğu, Hızır (a.s) ile Arkadaşlığı bulunduğu söyleniyordu.
Evi ilçenin kenar mahallelerinde, mütevazı bir evdi. Ziyaretine gittiğimizde Hoş Geldiniz safhasından sonra Güzel sohbetler oldu. Bu ilk tanışmamız Normal geçen bir Görüşme idi. Bendeniz daha sonraları kendisini sık sık ziyaret etmeye başladım.
Görünüşte sıradan bir köylü gibiydi. Fakat Yunus Emre Gibi öyle şiirler söylüyordu ki, insan Gerçekten Hayret duyuyor ve Hayran oluyordu. Bunlar o An içine Doğan ilahî Nağmelerdi. Bazen de Hacı Sâmi Ramazanoğlu Bendenizle kendisine zeytin Gönderirdi. O vesileyle de Gider Görüşürdüm.
Ziyaretimin Birinde yanında kimseler yoktu, bunu fırsat bilerek:
“Ahmet Ağa, Allah Aşkına, sizdeki bu Haller Nedir? Bu Makama Nasıl Eriştiniz? Bunlardan Bize biraz Bahsedin” diye Rica ettim. “Bende Ne var ki, Garip, köylü bir Adamım…” falan dedi, Geçiştirdi. Ben: “Bakınız, şimdi kimse yok, Başbaşayız, lütfen…” diye ısrarlı olunca o da Beni kıramayıp Anlatmaya başladı:
“Ben köyde çobanlık yapıyordum. Askerlik çağım geldi. Beni askere aldılar. Askerdeyken Cihan Harbi çıktı ve bizi Filistin Cephesi’ne gönderdiler. Savaşın en ateşli anlarında biz orada bir bölük düşman askerinin ablukası altında kaldık. Birliğimizle irtibatımız kesildi. Bir haftadan fazladır abluka (kuşatma) altındaydık. Tayınlarımız yani yiyeceklerimiz bitti. Açlıktan otları, çöpleri yiyoruz. Çok zor bir durumdayız. Bir ara cephe yarıldı, havadan bize birer tane tayın attılar. Tayın, şöyle küçük bir sandviç ekmeği. Hepimiz günlerce aç kalmanın verdiği hal ile tayınları hemen yemeye başladık. Ben bir parça kopardım, ağzıma götürecektim ki paçalarımı çekiştiren bir köpekle göz göze geldik. İki gözünü bana dikmiş, gözlerimin içine bakıyordu. Çok zayıftı ve memeleri sarkmıştı, belli ki yavruları da vardı. Lisân-ı hâl ile âdetâ benden ekmek istiyordu. Ağzıma koyacağım lokmayı ona verdim. Bu yaptığımı Gören Arkadaşlarım: “Oğlum Ahmet, Ne yapıyorsun? Bir Haftadır Açız, Bir parça Ekmek. Bununla Doymak bile mümkün değil. Sen köpeğe veriyordun” Gibi sözlerle Beni uyardılar. Hiçbirini Dinlemedim ve o köpekle Ekmeğimi Bölüştüm.
İşte o Gece Rüyama Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem Girdi ve: “Oğlum Ahmet! Biz seni çok sevdik, sen Ne Cömertsin” Diyerek sırtımı sıvazladı. Uyandığımda içimde Müthiş Bir Ferahlık ve Bende önceden Tatmadığım değişik bir Hâl vardı. Ne olduysa o Günden sonra oldu.”
Kaynak:
Şefik Can, Hatıralar.
14 notes · View notes
etaali · 1 year
Text
Tumblr media
✨Bir gün Ayetullah Bahauddin'i ziyarete gitmiştim. "Hacı Ağa, falan alimin erdiği yüce makamın sırrı nedir?" diye sordum. Eliyle ağzını işaret etti. Yani ağzından çıkan şeylere hakimdi. Ağzını sıkı tutardı.
✨Allah da şahit ki şimdilerde millet hiç de ağzına hakim olamıyor. Pek hafife almışlar bu işi. Başkalarını rezil etmek, haysiyetiyle oynamak sıradanlaşmış.
✨Bakınız, Allah birkaç günah var ki onları asla affetmez:
I-Bilerek namaz kılmamak.
II-Haksız yere adam öldürmek.
III-Anne-babanın vebalini almak, onları rencide etmek, hakklarına riayet etmemek.
IV-İnsanın haysiyetiyle oynayıp halk arasında onu rezil etmek.
✨Bu günah öylesine fena bir günah ki, sahiplerine bazen tövbe bile nasip olmuyor.
Üstad Fatımi Niya (r)🌹
3 notes · View notes
kulturvearkeoloji · 2 years
Text
Ekmekçizade Kervansarayı- Edirne
Ekmekçizâde Ahmet Paşa Kervansarayı, Ayşe Kadın Hanı olarak da bilinir. Yancıkçı Şahin mahallesinde İstanbul yolu caddesinde Ayşekadın semtinde bulunmaktadır. Ekmekçizâde Ahmet Paşa tarafından 1609 (H.1018) tarihinde Sedefkar Mehmed Ağa ile Edirne'li Mimar Hacı Şaban Ağa'ya yaptırılıp Sultan Ahmed'e hediye edilmiştir.
Tumblr media
2 notes · View notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
TUHAF BİR İSTANBUL GELENEĞİ AYYAŞLAR BAYRAMI
1908’de ilân edilen İkinci Meşrutiyet’e kadar İstanbul’da devam edegelmiş olan ve “Ayyaşlar Bayramı” denen bu tuhaf âdetin ayrıntıları:
İstanbullular bayramını kutlamaya başlarken Edirnekapı tarafında tuhaf bir kafile toplanır, sur kapılarından dışarıya sessizce süzülüp yürümeye başlarlardı.
Bunlar şehrin en iflâh olmaz esrarkeşleri ve serhoşlarıydı.
Ramazan boyunca mübarek aya hürmeten ağızlarına içkinin damlasını koymamış, esrar çekmemişlerdi ama artık ramazan geçmişti ve dolayısıyla hürmetten kaynaklanan perhizlerinin de sonu gelmiş demekti.
Otakçılar’a vardıklarında sayıları daha da artar, ellerinde “dem”leri yani içkileri ile sur kapısının hemen sağındaki salaş kahvede durur, daha başka yoldaşlarının gelmesini bekler ve beklerken de yanlarında getirdikleri şişeleri kafalarına dikerlerdi. Kalabalık arttıkça artar, yeni gelenler de Otakçılar tarafına ilerler ve şimdinin Fethi Çelebi Caddesi’ne sapıp yolun sol tarafındaki mezarlığa dalarlardı.
İstanbul’un tarih boyunca gördüğü en namlı içicisiyle esrarkeşinin kabirleri buradaydı: Bekri Mustafa ile Urfalı Hacı Ahmed Ağa’nın mezarları...
Bekri Mustafa’nın kim olduğu malûm... Dördüncü Murad zamanında yaşadığı ve padişahın en yakınlarından olduğu söylenen; içkisiyle, fıkralarıyla ve hikâyeleriyle efsaneleşmiş meşhur serhoşumuz... Urfalı Hacı Ahmed Ağa ise, oldukça uzun bir hayat süren ve dünyadan 1801 senesinde 134 yaşında ayrılan İstanbul’un en namlı esrarkeşi...
“Bayramlaşma” dediğim iş öyle birbirleriyle kucaklaşma falan değil, tam kendilerine lâyık biçimdeydi: Artık iyice keyiflenmiş olan serhoşlar ellerindeki şişeleri nefes bile almadan kafalarına diktikten sonra, şişelerin dibinde kalanları gülsuyu serper gibi mezarların üzerine serperler, böyle yaparak mezarları kutsadıklarını düşünür, sonra “bayram ikramı”na başlarlardı. İkram, serhoşların ikişer ikişer karşı karşıya gelip ceplerinden çıkarttıkları diğer şişeleri birbirlerinin ağzına götürmeleri demekti.
Ayyaşlar, birbirine yakın olan işte bu iki mezarın başına böyle bir hay-huy içerisinde gider, ceplerinde taşıdıkları şişeleri çıkartır, asıl bayramlaşmayı mezarların başında yaparlardı.
Bu ikili gruplara katılmayan ayyaşlar da tek başlarına bir kenarda içer ve oracıkta sızarlardı.
Bayram merasimi bu kadarla kalmazdı, sırada şimdi serhoşların ve esrarkeşlerin kendilerine “pîr” kabul ettikleri Bekri Mustafa ile Hacı Ahmed Ağa’nın mezarlarını süslemeleri vardı. Bayram yaza tesadüf etti ise mezarlar gelinciklerle ve papatyalarla, ama sert kış günlerine denk gelmişse defne ve taflan dalları ile donatır, serhoş aklınca güzelleştirilirdi.
Meşrutiyet öncesi senelerde gür sesli bir serhoşun içki üzerine yazılmış bir gazeli nağme ile okumaya başlaması âdet olmuştı. Gazel “Ben şehid-i bâdeyim dostlar demim yâd eyleyin” yani “Dostlar, ben şarap şehidiyim; yaşadığım ânı yâdedin” diye başlar, “Neyle, meyle bir alay mahbûp ile her dem gelin / Bezm-i cem âyinini kabrimde mu’tad eyleyin” (Neyle, şarapla be dostlarla her an gelin ve içki meclisini kabrimde kurun) mısraları ile devam ederdi. Kafileye zaman zaman meraklıların da katıldığı olur, bu garip kutlamayı derin bir hayret içerisinde takip ederlerdi.
Esrarkeşlerin bayramlaşması, serhoşların bayramlaşmasından farklıydı: Hacı Ahmed Ağa’nın mezarının etrafına halka halinde oturur, kalın sarılmış ve elden ele gezen esrarlı sigaradan nefeslenip dururlardı. Tören mekânı bazı bayramlarda daha ötelere taşınır, Silivrikapı dışındaki Kozlu Meydanı’ndaki kır kahvesinde devam ederdi. Polisler resmi kıyafetleriyle dem çekenlerin arasına karışır, esrar resmen yasak olduğu halde hiç müdahale etmeden olup biteni seyrederlerdi.
Bu tuhaf bayram kutlaması, Edirnekapı’daki sur kapısında son bulurdu. Mezarlıktan buraya kadar neş’e içinde, şarkılar söyleyerek gelen kafilenin sesi kapıdan içeri girildiği anda kesilir, bir sene sonraki bayrama kadar bir daha duyulmaz ve herkes bir tarafa dağılırdı.
Kaynak Murat BARDAKÇI
4 notes · View notes
dakikamagazin · 7 days
Link
Azerbaycanlı iş insanı, Halil İbrahim Kalaycıoğlu'na son model araba hediye etti
0 notes
Text
Το τουρκικό ΥΠΕΞ καταδικάζει την επίθεση στο τζαμί της Λεμεσού
Το τουρκικό Υπουργείο Εξωτερικών σε ανακοίνωσή του καταδικάζει την εμπρηστική επίθεση στο τέμενος Köprülü Hacı İbrahim Ağa στη Λεμεσό της Κυπριακής Δημοκρατίας: «Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική επίθεση. Υποστηρίζουμε πλήρως τη δήλωση των τουρκοκυπριακών αρχών σε αυτό το θέμα», γράφει η hurriyet. Η ανακοίνωση του τουρκικού Υπουργείου Εξωτερικών έχει ως εξής: Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική…
View On WordPress
0 notes
thoughtfullyblogger · 8 months
Text
Το τουρκικό ΥΠΕΞ καταδικάζει την επίθεση στο τζαμί της Λεμεσού
Το τουρκικό Υπουργείο Εξωτερικών σε ανακοίνωσή του καταδικάζει την εμπρηστική επίθεση στο τέμενος Köprülü Hacı İbrahim Ağa στη Λεμεσό της Κυπριακής Δημοκρατίας: «Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική επίθεση. Υποστηρίζουμε πλήρως τη δήλωση των τουρκοκυπριακών αρχών σε αυτό το θέμα», γράφει η hurriyet. Η ανακοίνωση του τουρκικού Υπουργείου Εξωτερικών έχει ως εξής: Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική…
View On WordPress
0 notes
magnificentlyreused · 9 months
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
This brown fur coat was first worn by Sultan Süleyman I in the second season of Magnificent Century.
It makes another appearance on Hacı Ağa in the first season of Magnificent Century: Kösem.
12 notes · View notes
greekblogs · 8 months
Text
Το τουρκικό ΥΠΕΞ καταδικάζει την επίθεση στο τζαμί της Λεμεσού
Το τουρκικό Υπουργείο Εξωτερικών σε ανακοίνωσή του καταδικάζει την εμπρηστική επίθεση στο τέμενος Köprülü Hacı İbrahim Ağa στη Λεμεσό της Κυπριακής Δημοκρατίας: «Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική επίθεση. Υποστηρίζουμε πλήρως τη δήλωση των τουρκοκυπριακών αρχών σε αυτό το θέμα», γράφει η hurriyet. Η ανακοίνωση του τουρκικού Υπουργείου Εξωτερικών έχει ως εξής: Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική…
View On WordPress
0 notes
Text
Το τουρκικό ΥΠΕΞ καταδικάζει την επίθεση στο τζαμί της Λεμεσού
Το τουρκικό Υπουργείο Εξωτερικών σε ανακοίνωσή του καταδικάζει την εμπρηστική επίθεση στο τέμενος Köprülü Hacı İbrahim Ağa στη Λεμεσό της Κυπριακής Δημοκρατίας: «Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική επίθεση. Υποστηρίζουμε πλήρως τη δήλωση των τουρκοκυπριακών αρχών σε αυτό το θέμα», γράφει η hurriyet. Η ανακοίνωση του τουρκικού Υπουργείου Εξωτερικών έχει ως εξής: Καταδικάζουμε έντονα την εμπρηστική…
View On WordPress
0 notes
ah-val · 1 year
Text
BİR TESTİ SU İLE GELEN İLAHİ YARDIM!
(Kaşıkçı Dede Ks.ve Ladikli Ahmed Ağa Ks.)
Çanakkale gâzilerinden merhum Lâdikli Ahmed Ağa’nın şâhid olduğu şu hâdise, o sıkıntılı günlerdeki ilâhî yardımın bir tezâhürüdür. İşte mataradaki bir testi su ile gelen ilahi yardım…Cehennemî bir ateş altında askerlerin damarlarını kurutacak derecede bir susuzluk yaşanıyordu. Tam bu esnâda nur yüzlü bir zât, elinde bir testi su olduğu hâlde siperlerin arasında peydâ oluverdi. Bütün askere buz gibi su dağıttı; yine de testisindeki su bitmedi. Lâdikli Hacı Ahmed Ağa da, bu zâtın testisinden su almıştı. O zât, Ahmed Ağa’ya:
“–Evlâdım! Yaralanırsan, matarana aldığın sudan sürüver!” dedi. Nitekim bir iki defa yaralanan Ahmed Ağa, yaralarına bu sudan sürdü ve kısa zamanda şifâ buldu. İsminin Kaşıkçı Dede olduğunu söyleyen bu zât ise, Kilitbahir’de medfun, yıllar önce vefât etmiş bir Allah dostu idi. Bu hâdise gösteriyor ki, Allâh’ın izniyle Evliyâullâhın Çanakkale harbinde büyük yardımının olduğu muhakkaktır. (Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları, 2013)
5 notes · View notes
etaali · 1 year
Text
Tumblr media
Ağa, yârimizin yanındaydı bugün. Doğduğu topraklarda, gençlik yıllarını soluduğu şehirde...
Merhum Babası Cevad Huseyni Hamaneî, Tebriz'den Meşhed'e göç ettiğinde daha hayatta değildi O. Meşhed'de dünyaya geldi.
Yezd şehrinden olan annesi Hatice hanımın şefkatli kollarından hayatın meşakkatli yollarına yol aldığında Dr. Ali Şeriati'nin de Meşhed'de faal olduğu gençlik yıllarıydı... Ağa bu yüzden Şeriati'yi iyi tanır, derinden tanır.
Mücadele hayatı, onu hapislerle çok tanıştırdı. Her hücre yaşamında ayrı ayrı insanlarla yaşadı mahkumiyeti. Sosyalistler, Tudeh kesimi, Ahvaz'lı Bağımsızlık Savaşçıları ile aynı koğuşlarda kaldı. İngilizceyi Tahran Cezaevinde öğrendi. Sanat ve özellikle Şiir sanatında çok iyidir kendisi. Entellektüel birikimi istisnaîdir. Fizlâl-i Kur'an'ı tercüme edendir. Tolstoy'u bize tavsiye eden O'dur...
O, sahada ayak izi, bilincinde bir çok düşünce biçimine vakıflık olan...
Mürteciler, getto sakinleri, taşlaşmış kafalar, ondan fersah fersah uzak...
Düşman bombalarıyla vurulan ancak nefesi kesilmeyendir kendisi. Günlerce verdiği yaşam mücadelesinde şimdiki hayata sağ kolu engelli olarak devam etmektedir.
Niye anlatıyorum bunları, biliyor musun?
Direniş Önderi'nin yaşamı, Direnişin tarihi gibi... Azim, kararlılık, işkence, hapis, kendini geliştirme, "öteki olan"la yaşama... Hepsi var. Ağa, bir yaşam anlayışının insanda vücut bulmuş hali.
Ağa'nın "Meşhed Konuşmaları" diğer konuşmalarından daha bir anlam yüklüdür. Ki, Covid19 araya girince üç yıldır ertelenmişti. Bugün kaldığı yerden devam etti.
"Düşmanın amacı, halkın iradesini zayıflatmak ve umudunu söndürmektir. Halkı düşmanın birleşik savaşından haberdar etmek gerekmektedir." dedi, bu günkü konuşmasının bir yerinde... Gayrısı ve bütünü ajans/sosyal medya sayfalarında var, bulup okumanızı isterim.
Bir mücadele insanı olarak günlük yaşamında hâlâ kendisinden beklenenin çok ötesinde bir performansa sahip. Öngörüleri ve örnekliği ile Ali(as)'yi gösteren işaret parmağı. Düşmanı iyi tanıyan, kendisini öteki hissetmesin diye toplumun her kesimine müşfik, basiret ehli... Bütün bunların toplamında ise Devrimci!
Ve onunla ilgili belki de en doğru söz şu idi:
"İki kesim, kesin bir pişmanlık duyacak yarınlarda; Düşman, düşmanlık yaptığı için. Dost, hakkıyla dostluk yapmadığı için."
Kim bilir, belki de Hacı vasiyetnamesinde o yüzden diyordu:
"Onu, Yalnız ve Mazlum görüyorum..."
2 notes · View notes