Tumgik
#Yıldızlar üstüne yağsın
yurekbali · 26 days
Text
Tumblr media
Yaşar Abi’yle anılar... anılar... Yaşar Abi aslında çocuk gibidir. Çabuk kırılır, çabuk küser. Ama içinde kötülük yoktur. Fakat kendine yapılanı da hiç unutmaz. Zaten hiçbir şeyi unutmaz ya, neyse. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili birkaç anekdot anlatmak istiyorum. (...) Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Çiçek Arif Madem konu küslükten, dargınlıktan açıldı, o zaman bir de Yaşar Kemal Aziz Nesin hikâyesi anlatmalıyım size. Aziz Abi bir yazısında mı, yoksa bir sohbette mi ne Yaşar Abi’yle ilgili bir laf söylemiş. Yaşar Abi de bunu duymuş ve selamı sabahı kesmiş onunla; konuşmuyorlar. Türk edebiyatının ve kültürünün tepesinde oturan, uluslararası ünleri olan bu iki devin küslüğünden herkes rahatsız. Özellikle de dostları, arkadaşları tabii. Kimse de cesaret edip onları bir araya getiremiyor. Böyle de sürüp gidiyor bu durum. Bir akşamüstü Yaşar Abi, ben, Karanlık Cengiz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hem danışmanı hem basın sözcüsü, Büyükelçi Kaya Toperi dostumuzla Çiçek Bar’da muhabbeti kurmuşuz. Gülmecenin, fıkranın bini bir para. Erken bir saat olduğu için barda kimseler yok. Biz gülmekten kırılıyoruz. Tam tanımıyla yerlerdeyiz. Biz kahkahalara boğulurken bahçe kapısından Aziz Nesin girdi içeri. Yanında, son zamanlarda beraber olduğu kadın arkadaşı. Ölümünden üç beş ay önce olsa gerek. Artık, barda yalnız değiliz. Seslerimize çekidüzen verip biraz kısarak sohbetimize devam ettik. Ne de olsa barın sahibiyiz. İşin gereği bile olsa, ki o yüzden değil, gerçekten saygı duyduğum bir abi olarak Aziz Abi’ye hoş geldiniz demek için masadan kalktım. Aziz Abilerin masasına gidip, “Hoş geldiniz” dedim. Kısa bir süre için de olsa masalarına oturdum. Hoşbeşten sonra, lafı da döndürüp dolaştırıp, Yaşar Abi’yle olan dargınlıklarına getirdim ve niye konuşmadıklarını sordum. Aziz Abi de dargın olmadığından, bir konuşmasından dolayı Yaşar Abi’nin alınganlık gösterdiğinden söz etti. Aziz Abi’nin beni sevdiğini bildiğimden de cesaret alarak sordum: “O zaman Yaşar Abi’yi alıp masanıza getirsem bana kızmazsınız değil mi abi?” “Niye kızayım ki canım. O bizim küçük kör ayıcığımızdır” dedi. Bunun üzerine masadan izin isteyerek kalktım. Kafamda acele bir plan geliştirdim. O zamanki Çiçek Bar’ın şefi Cafer’i çağırıp, soğukluktan bir şişe Cordon Rouge şampanya çıkarıp, servise hazır hâle getirmesini söyledim. Çalışanlardan birinden de fotoğraf makinesini hazır etmesini istedim. Ben işaret ettiğimde hemen harekete geçersiniz, dedim. Sonrasında da gidip kendi masamıza oturdum. Oturur oturmaz da Yaşar Abi, “Aziz ne anlatıyor?” diye sordu. Ben de, o anda yazdığım senaryoyu okudum Yaşar Abi’ye. “Diyor ki Aziz Abi, ‘Ne o, bir şey mi var da Yaşar bana selam vermiyor. Hoş geldin demiyor? Sen bilirsin Arif?’ diye sordu” diyorum. “Peki sen ne dedin?” “Ben de bilmediğimi söyledim tabii.” “Hadi lan ordan. Aziz böyle şeyler söylemez. Düpedüz yalan söylüyorsun.” “Ben niye yalan söyleyeyim abi. Niye uydurayım ki? Ben, bana ne söylediyse onu söylüyorum.” “Beni kandırmaya kalkmıyorsun değil mi?” “Haddime mi düşmüş abi sizi kandırmak.” Yalandan kim ölmüş? Yemin billah ederek doğru söylediğimi, hatta, vakit geçirmeden masasına gitmemiz gerektiğini, yoksa çok ayıp olacağını söyledim. Kaya Abi de Karanlık Cengiz de beni desteklediler. Bana inanmasa da Aziz Abi’ye bir merhaba deme gereği duydu sanırım. “Hadi o zaman, yürü. Beraber gidiyoruz ulan” dedi. Masadan kalkarken bizim şef Cafer’e işareti çakıyorum. Bana tam inanmamış, ikircimli bir hâlde yürürken;
“Bak Arif, yanlış bir şey olursa seni asla affetmem. Bunu bilesin” dedi. “Bilmez olur muyum abi? Tamam, affetme” diyerek yüreklendirdim onu. Ama onun bu konularda bana pek güvenmediğini de biliyordum. Bu yüzden beni tehdit ederek, giderayak işin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Ne kadar yalan söylemeyen adamı oynasam da Yaşar Abi yine de benim işgüzarlık yapabileceğimi biliyor. Benim yaptığım da riskli bir iş ya, neyse. Aslında ben, Aziz Abi’nin sevgisine ve bilge kişiliğine güvenerek buna yeltenmiştim. Yapacak bir şey yoktu artık. Aziz Abi’nin masasına gelmiştik bile... Arkamızdan şef, garsonlar, komiler eşliğinde şampanya tepsisi geliyordu. Yaşar Abi; "Vay Aziz! Hoş geldin!” deyince, Aziz Abi de, "Nasılsın Yaşar?” dedi ve kucaklaştılar. Aynı anda şampanya da bütün gürültüsüyle “bom” diye hemen arkamızda patladı. Onların ürkmüş, şaşkın bakışları arasında bizim masadan bir alkış koptu. O sırada bir yandan da fotoğraflar çekiliyor. Daha sonra Kaya Toperi de gelerek Aziz Abi ile Yaşar Abi’yi kutladı. Şampanyalar içtik. Böylece uzun zamandır süren küskünlük de son bulmuş oldu. Bu işe en çok sevinenin ben olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu kez, kazasız belasız çıktık işin içinden. Bu olaydan üç beş ay sonra Aziz Abi’yi kaybettik. Türkiye büyük bir değerini yitirmişti. Yaşar Abi, Aziz Abi’nin ölüm haberini alır almaz bana geldi. Üzgün... "Aferin ulan Arif. Ne iyi ettin de Aziz’le beni barıştırdın. O gün söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu biliyordum. Ama bak Aziz öldü. Sen bizi o gün barıştırmasaydın, bugün birbirimize küs gidecektik. Bu da benim için daha büyük bir acı demekti. Sağ ol lan Hasan Emmimin oğlu. Yalan malan ama iyi ettiğin belli” deyip boynuma sarıldı. Dokunsalar ağlayacak hâldeydi. O an yüreğinden kopmuş gelen iki damla gözyaşı, kirpiklerinin arasından yere düşmek için sabırsızlanıyordu... Aziz Abi’nin yokluğuna alışmak hepimiz için zor oldu. Hâlâ ülkenin çözümsüz sorunlarına, ondan gelecek çözüm önerilerini bekler dururum. Kimsesiz çocuklar için kurduğu vakfının bahçesinde, nerede yattığı bilinmeyen mezarında, ışıklar içinde yat Aziz Abi! Tüm çiçekler üstüne açsın. Yıldızlar üstüne yağsın! - Arif Keskiner, Yaşar Kemal’li Anılar / Binbir Renk Binbir Çiçek - Fotoğraf: Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Arif Keskiner
15 notes · View notes
penthesile · 11 months
Text
Otururken sen bir kaldırım kenarında
Yağsın üstüne yıldızlar
Ve insin bütün karanlık senin huzuruna
Ben karanlığım ve sen geceyi aydınlatan tek ışık
Sen aydınlıksın ve ben seni kapatan o karanlık
Kafanı kaldırdığında karanlık varsa tepede yıldızlar yağmur olmuş yağmıştır
Kafanı kaldırdığında ışık yoksa o tepede ışık kara bulutların altında kalmıştır
Renklerini çalanlar olacak
Rengini çalan olacağım, sevme beni
Sev-me beni.
0 notes
hislere-yolculuk · 4 years
Photo
Tumblr media
... "Haziran'da Ölmek Zor" demiş Hasan Hüseyin... Haziran üstüne yazılmış pek çok şiir var... Bir de haziran ayında ölen daha doğrusu aramızdan ayrılan çok şair ,sanatçı ve yazar... Diyor ki bir köşe yazarı: "Şairler ölmez. Şiirleriyle yaşarlar hep. Çünkü, aşkı anlatmıştır. Çünkü, kavgayı anlatmıştır Çünkü, acıyı anlatmıştır. Yaşamı anlatmıştır, çünkü. Bütün şairler..." "28 Mayıs Edip Cansever’in 2 Haziran Ahmet Arif’in 3 Haziran Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü..." Yıldızlar yağsın, ışıldasın ruhları... Bu memleketi, aşkı, acıyı, kavgayı, yaşamı seven... Aşka, acıya, kavgaya ve de yaşama dizelerde can veren... Ve bir çok yaşayandan daha canlı kalan bu üç ölü şairin..." Ve yine aynı tarihlere yakın yitirdiğimiz diğerleri... Her biri unutulmaz nice şair ve yazar... 25 Mayıs Necip Fazılın, 2 Haziran Orhan Kemalin, 3 Haziran Kafkanın, 4 Haziran Ahmet Haşimin, 7 Haziran Cahit Zarifoğlunun, 9 Hazirabn Charles Dickens ın, 10 Haziran Piyer Lotinin, 18 Haziran Gorkinin, 26 Haziran Alaattin Özdenörenin ölümyıldönümü... Kazım Koyuncu da haziran da gitmiş mesela... Tüm bu şair sanatçılar ve yazarlar belki de akıllarından ölümü hiç geçirmedikleri bir zamanda dünyaya veda etmişlerdir... Mekanları cennet olsun.., Nur içinde yatsınlar... Yaşasalar sorardık; "Haziran da ölmek mi zor, yoksa yaşamak mı...?" . #aykiriduygular https://www.instagram.com/p/CA_DHbslfs5Vva5FvKFsI5aiWHpFLlMccNzKRM0/?igshid=wmskz0i4jwuu
2 notes · View notes
aynurant · 5 years
Text
Tumblr media
Güneşler yağsın istikbaline.....
Gözlerde bulut yüklü sözler
Mor hüzünlere bürünmüş
Naçar fikrin eseri
Sen yarınların çiçeği
Körpe bedenine dar bu hayat...!!
Asrın yükü omuzunda
Başın göklere dargın
Utanır mavilerden kül rengi gülüşler
Ah evladım ah
Bu ayıp senin değil eğme başını
Doğmadan biçilmiş bu don üstüne...
Sen okyanus yürekli derya
Öyle bir duruş
Ve öyle bir bakış olsun ki yüzünde
Yaşatmayı bilmeyenler girsin toprağa
Boy versin sevincin
Umudun uzansın gökyüzüne
Yıldızlar örtsün kederini
Güneşler yağsın istikbaline...
Gülsen Dede
10 notes · View notes
iamcworld · 5 years
Text
Sabah metronun gecikmesi sonucun da, 20 yaşında bir gencin, kendini raylara atarak intihar ettiği geldi kulağımıza...
Ah be canını sevdiğim... Yıldızlar yağsın üstüne...
4 notes · View notes
layezalll · 6 years
Photo
Tumblr media
O gün herzamankinden daha çok karanlıktı Gökyüzü
Belki karanlık bir dağ başı, belki de sokak lambaları yanmayan bir yol.
Birden bir aydınlık çöktü.
Yıldız yağıyor sandım üzerime
Çocukluğumun karanlık köy yollarında gözüm hep gökyüzünde olurdu.
Karanlık korkumdan böyle kurtuluyordum belki.
Bir mezarlığın yanından geçerken korkum ikiye, üçe, dörde katlanır annemin elini sıkı, daha sıkı kavrardım beni korusun diye.
Ama gözlerim hep yıldızlarda olurdu.
Acımasızdır çocukluk.
Eğer bir diğer çocuğun korkusu, korktuğu öğrenilirse daha çok daha çok üstüne gidilir nasıl bir eğlenceyse eğlenilirdi ortaya çıkan durumdan.
Gündüz beslenmiş korkular karanlıkta serbest kalır bir o yana bir bu yana uçuşur tepende.
Koca bir tarlanın kıyısına yapılmış bir evde yaşarken bahçe duvarının sınırları içinde o yerlerin eski sahiplerinden birisinin mezarı da varsa tarlanın bir köşesinde, gündüz yanından geçerken mezarın virane haline üzülürsün.
Ölüm hayatın bir parçası bunu hiç unutmazsın.
Sanırım o evde otururken hiç korkmadım o mezardan.
Ta ki bir gece evin balkonundan aşağıya düştüğümde gecenin karanlığında bahçedeki her ağaç beyazlar içinde giyinmiş siluetler olarak bana doğru gelene kadar bilmiyordum korktuğumu.
Ben düştükten sonra arkamdan atlamasına engel oldukları babam koşarak yanıma gelip beni kucağına aldığında karanlık yeniden eski haline döndü gene yıldız yağdı başımdan.
Düşmenin bana bedeli yerinden oynamış bir topuk ve birkaç günlük okul tatili.
İnsan neden korkar karanlıktan?
Genlerimize yazılmış eski çağlardan bize mirastır belki karanlık korkusu.
Ateş böceklerini görmek istersen karanlıkta dolaşmalısın.
Yıldız yağsın istersen başından sokak lambalarını söndürmelisin…
Gecenin sesini dinlemek istersen, hele de dalganın kıyıdan çekilirken kumlarda bıraktığı sesse aradığın karanlık olmalı.
Karanlık kapkaranlık bir geceydi.
Belki bir dağ başındaydım belki sokak lambaları yanmayan bir yoldaydım.
Başımı gökyüzüne çevirdim.
Işıktan hayaller uçuşuyordu gökyüzünde. İrili ufaklı, neşeyle dans eden ışıktan hayaller.
Güldüğümü hatırlıyorum.
Hem de mutlulukla gülümsediğimi.
Sonra dilimden iki kelime döküldü.
 ‘Meleklerin düğünü’. 
Uyandım Sabah olmuştu.
Gün boyu dilimde bu iki kelimeyle dolaştım.
Sonra merak ettim var mıdır böyle bir tamlama diye.
Biraz araştırınca beni de şaşırtan bir hikâye çıktı karşıma.
Bu bir Dersim masalıymış. Yaşlıların çocuklara anlattığı masallardan.
‘Veyvê mılaketu’ diye Zazaca bir tamlama.
Meleklerin düğünü demekmiş.
Ve bir yol kıvrımının ya da bir tepenin ardında birden ortaya çıkarmış bu düğün.
Beyaz giysili, ışıktan oluşmuş siluetler dans edip türkü söylerlermiş.
Gören kişi çok yaklaşır ya da onlarla konuşursa onların dünyasına karışıp kaybolacağına inanılırmış.
Üstelik bu isimde bir şarkı bile buldum.
Şimdi yıldızlar mı, ışıklı yollar mı” derseniz bana, derim ki: Karanlıkta sıkı daha sıkı tutarım annemin elini ve gökyüzüne çeviririm yüzümü.
Hâlâ gözüm gökyüzündedir.
Çocukluğumda gördüğüm kayan yıldızları, uçsuz bucaksız samanyolunu bir kez daha görebilmek için bir dilek tutardım ve dileğim yıldızlar yağsın başımızdan olurdu.
Ben karanlığa da karanlıktan korkup başımı gökyüzüne çevirmeye de razıyım
Belki meleklerin düğününü bile görürüz. Kim bilir?
174 notes · View notes
ozgurhayalim · 7 years
Video
... Galpden galbe bir yol vardır görülmez Gonülden gonüle gider, yol gizli gizli...
Seher vakti garip bülbül öterken Kirpiklerin ok ok, cana batarken Cümle alem uykusunda yatarken Kimseler görmeden, gel gizli gizli ...                                                                                                                           sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin hiç görmediğim yıldızlar gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız yağmur hep böyle yağacak mı hatıralara eksik olan bir şey var sana bana dair belki bir rüzgar belki rüzgardan da hafif ama kalbimiz yine uzak bir deniz gibi boş heybetli gurupların belirdiği saatlerdesen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin ah şu harp bitse rüzgar gibi bir nefes alabilsek kimseler kimseler çıkmasa yolumuzun üstüne yağmur yağsın varsın ıslansın saçlarımız yalnız duyulmaz olsun göğsümüzdeki darlık dilimizdeki kilit kolumuzdaki zincir ömrümüz meçhullerden meçhullere akıyor saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz   
443 notes · View notes
kbremir · 5 years
Text
Bugün kara bulutlarla güneş kardeş olsun. Uzanıp dünyanın üstüne keyif çatsınlar. Yıldızlar geceyi beklesin arkalarında. Gündüz ve gece büyüsün, ele avuca sığmaz bir bayram olsun. Bir çocuk, sarışın ya da esmer, ucunda zil olan bir küçük tekerleği sürsün hayatın ücra köşelerine. O ses, bütün unutkanlıkları gidersin, herkes yeniden insan olsun. Dünyaya yeniden baksın. Sonra herkes, bir ucu doğuya, bir ucu batıya uzanan kocaman bir gülücük tutsun içinden. Sonra tutunsun o gülücüğe. Hayat bayram olsun, başka bir şey olamasın. Haber bültenleri, tutulup kulaklarından şehir dışlarına çıkarılsın. Cep telefonları dipsiz kuyulara hapsedilsin. Televizyonlar yedi kat kilitlerle kilitlensin. Para yasaklansın. Hesaplar kapatılsın. Bütün her şeyin sesi kısılsın, sadece bayram sesi duyulsun. Her koca adam, bir küçük çocuk bulup elini öpsün. Her küçük çocuk, elini öpen her koca adama çıkarıp cebinden, bir susamlı şeker, bir serseri uçurtma, sonsuz sayıda kırlangıç versin. Koca adamlar sevinçten gözyaşı döksün. Gözyaşları şehrin bütün caddelerinden ırmaklar gibi akarak denize karışsın. Deniz hayatın bütün özel işlerine karışsın. Elimize aldığımız her eşyadan bir deniz sesi gelsin. Koltuktan bir deniz sesi gelsin, dolaptan, çekmecelerden, avizelerden, kapı kollarından hatta, bir deniz sesi gelsin. Yüzümüze çarpsın adeta serinliği. Gemiler geçsin uluorta gönüllerimizden, müsaade istemeden, kılavuz kaptan almadan. Düdüklerini bağırtsınlar hiç çekinmeden. Sonra kuş sesleri, simitçi bağırtıları, yürek çarpıntıları da duyulsun. Daha önce ne duyulmuyorsa gürültüden, hepsi duyulsun. Diyorum ya bayram olsun. Bayram olduğundan sokak kedilerinin bile haberi olsun. Sokakların kendilerinin de haberi olsun. Sokaklarda köşe başlarında bayramlaşsınlar birbirleriyle. Sonra ne bileyim, fenerler, kandiller, mahyalar, aydınlık veren ne varsa asılsın hayatın gökyüzüne. Yaşlılar otursun baş köşeye. Bayram gelsin ziyaretlerine. Çocuklar gelsin, kuşlar gelsin, çayır çimen, börtü böcek, hepsi gelsin. Gözlerinden gözyaşları süzülsün mutluluktan. Yağmur olsun yağsın o gözyaşları nerede bir çorak ülke kaldıysa. Nerede bir yalnızlık kaldıysa, nerede üşümüş bir el, sızlayan bir kalp kaldıysa. Ne olur, bayram olsun bugün. Ve yarın... Ve sonraki gün... Ve daha sonraki bütün günler bu bayramı hatırlasın. Hiç unutmasın. Zamanın kulağına küpe olsun bu bayram. Haber bültenleri, cep telefonları, banka cüzdanları, yalan makinaları geri döndüğünde, insanı cansiperane savunsun bu aziz bayram hatırası. Çocukça işitilmiş bir zil sesi, eşyalardaki deniz şarkısı, ceplerden havalanan kırlangıçlar... Akılda kalsın bütün bunlar... Akla mukayyet olsunlar.
Bugün ruhumuzu saran bütün kalabalıklar uzak olsun ne olur ey insanlar! Bugün ruhlara sadece bayram dolsun. Çocukların gönlü olsun hem... Hem de herkes çocuk gönüllü olsun! Gönüller bayram olsun.
| Gökhan Özcan
0 notes
yurekbali · 5 years
Text
Tumblr media
”Turgut Uyar” anısına... (4 Ağustos 1927, Ankara - 22 Ağustos 1985, İstanbul) İkinci Yeni Şiiri’nin Büyük Saat’idir Turgut Uyar. O Büyük Saat’te; herkesin yüzünün bir anıya karıştığı kısacık yoğun bir akşamda Bir İntihar Akşamı Üstüne Söylenti’yi anlatıyordu bizler için. Tonyalı balıkçılar arasında denizi şiirine dökerek Denizi Anlatıyor’du. Geyikli Gece’de kimsesizliğimizi kabul etmişti ama umutlarımızı da kabul ediyordu. Göğe Bakma Durağı’nda ‘biz’ olmanın mutluluğu vardı kuşkusuz. Ve hepimize iyi niyetle gülümsüyordu Turgut Uyar, hiçbirimizle dövüşemezdi. O ki şimdi, fotoğraflardan ve satır aralarından geçen zamana ve “Tel Cambazı” gibi duran bizlere gülümsemeye hâlâ devam ediyor şiirleriyle... “Hayatının ‘Büyük Saat’i dursa da şiirinin ‘Büyük Saat’i sürekli işleyecektir” demişti Refik Durbaş, onun ölümünün ardından... Üzerine yıldızlar yağsın... * * * Çekemezsin bir yere sineden başka. Biliyorum günler hep böyle geçecek. Ne akşamleyin komşu, ne bir akraba, Ne bir dost, oturup karşılıklı içecek.. Yalnızlık sade şurda burda değil, Düşüncede, hatırada ve dilekte. Hangi taşı kaldırsan, nerde "of!" çeksen, Bir dudağı yerde, bir dudağı gökte.. Bilmem rengi nasıldır, boyu ne kadar. Biçen her kimse yıllardır yanlış biçiyor. Bir elbise ki, alabildiğine dar.. Nedir bir türlü sırrını anlamadık, Kimdir bizimle böyle şaka ediyor, Hangi cebini karıştırsan yalnızlık.. - Turgut Uyar, Sonnet - Görsel: Ethem Onur Bilgiç (Turgut Uyar)
59 notes · View notes