Yaşar Abi’yle anılar... anılar...
Yaşar Abi aslında çocuk gibidir. Çabuk kırılır, çabuk küser. Ama içinde kötülük yoktur. Fakat kendine yapılanı da hiç unutmaz. Zaten hiçbir şeyi unutmaz ya, neyse. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili birkaç anekdot anlatmak istiyorum.
(...)
Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Çiçek Arif
Madem konu küslükten, dargınlıktan açıldı, o zaman bir de Yaşar Kemal Aziz Nesin hikâyesi anlatmalıyım size. Aziz Abi bir yazısında mı, yoksa bir sohbette mi ne Yaşar Abi’yle ilgili bir laf söylemiş. Yaşar Abi de bunu duymuş ve selamı sabahı kesmiş onunla; konuşmuyorlar. Türk edebiyatının ve kültürünün tepesinde oturan, uluslararası ünleri olan bu iki devin küslüğünden herkes rahatsız. Özellikle de dostları, arkadaşları tabii. Kimse de cesaret edip onları bir araya getiremiyor. Böyle de sürüp gidiyor bu durum.
Bir akşamüstü Yaşar Abi, ben, Karanlık Cengiz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hem danışmanı hem basın sözcüsü, Büyükelçi Kaya Toperi dostumuzla Çiçek Bar’da muhabbeti kurmuşuz. Gülmecenin, fıkranın bini bir para. Erken bir saat olduğu için barda kimseler yok. Biz gülmekten kırılıyoruz. Tam tanımıyla yerlerdeyiz. Biz kahkahalara boğulurken bahçe kapısından Aziz Nesin girdi içeri. Yanında, son zamanlarda beraber olduğu kadın arkadaşı. Ölümünden üç beş ay önce olsa gerek. Artık, barda yalnız değiliz. Seslerimize çekidüzen verip biraz kısarak sohbetimize devam ettik. Ne de olsa barın sahibiyiz. İşin gereği bile olsa, ki o yüzden değil, gerçekten saygı duyduğum bir abi olarak Aziz Abi’ye hoş geldiniz demek için masadan kalktım. Aziz Abilerin masasına gidip, “Hoş geldiniz” dedim. Kısa bir süre için de olsa masalarına oturdum. Hoşbeşten sonra, lafı da döndürüp dolaştırıp, Yaşar Abi’yle olan dargınlıklarına getirdim ve niye konuşmadıklarını sordum. Aziz Abi de dargın olmadığından, bir konuşmasından dolayı Yaşar Abi’nin alınganlık gösterdiğinden söz etti. Aziz Abi’nin beni sevdiğini bildiğimden de cesaret alarak sordum:
“O zaman Yaşar Abi’yi alıp masanıza getirsem bana kızmazsınız değil mi abi?”
“Niye kızayım ki canım. O bizim küçük kör ayıcığımızdır” dedi.
Bunun üzerine masadan izin isteyerek kalktım. Kafamda acele bir plan geliştirdim. O zamanki Çiçek Bar’ın şefi Cafer’i çağırıp, soğukluktan bir şişe Cordon Rouge şampanya çıkarıp, servise hazır hâle getirmesini söyledim. Çalışanlardan birinden de fotoğraf makinesini hazır etmesini istedim. Ben işaret ettiğimde hemen harekete geçersiniz, dedim. Sonrasında da gidip kendi masamıza oturdum. Oturur oturmaz da Yaşar Abi, “Aziz ne anlatıyor?” diye sordu. Ben de, o anda yazdığım senaryoyu okudum Yaşar Abi’ye. “Diyor ki Aziz Abi, ‘Ne o, bir şey mi var da Yaşar bana selam vermiyor. Hoş geldin demiyor? Sen bilirsin Arif?’ diye sordu” diyorum.
“Peki sen ne dedin?”
“Ben de bilmediğimi söyledim tabii.”
“Hadi lan ordan. Aziz böyle şeyler söylemez. Düpedüz yalan söylüyorsun.”
“Ben niye yalan söyleyeyim abi. Niye uydurayım ki? Ben, bana ne söylediyse onu söylüyorum.”
“Beni kandırmaya kalkmıyorsun değil mi?”
“Haddime mi düşmüş abi sizi kandırmak.”
Yalandan kim ölmüş? Yemin billah ederek doğru söylediğimi, hatta, vakit geçirmeden masasına gitmemiz gerektiğini, yoksa çok ayıp olacağını söyledim. Kaya Abi de Karanlık Cengiz de beni desteklediler. Bana inanmasa da Aziz Abi’ye bir merhaba deme gereği duydu sanırım.
“Hadi o zaman, yürü. Beraber gidiyoruz ulan” dedi.
Masadan kalkarken bizim şef Cafer’e işareti çakıyorum. Bana tam inanmamış, ikircimli bir hâlde yürürken;
“Bak Arif, yanlış bir şey olursa seni asla affetmem. Bunu bilesin” dedi.
“Bilmez olur muyum abi? Tamam, affetme” diyerek yüreklendirdim onu. Ama onun bu konularda bana pek güvenmediğini de biliyordum. Bu yüzden beni tehdit ederek, giderayak işin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Ne kadar yalan söylemeyen adamı oynasam da Yaşar Abi yine de benim işgüzarlık yapabileceğimi biliyor. Benim yaptığım da riskli bir iş ya, neyse. Aslında ben, Aziz Abi’nin sevgisine ve bilge kişiliğine güvenerek buna yeltenmiştim. Yapacak bir şey yoktu artık. Aziz Abi’nin masasına gelmiştik bile... Arkamızdan şef, garsonlar, komiler eşliğinde şampanya tepsisi geliyordu. Yaşar Abi;
"Vay Aziz! Hoş geldin!” deyince, Aziz Abi de, "Nasılsın Yaşar?” dedi ve kucaklaştılar. Aynı anda şampanya da bütün gürültüsüyle “bom” diye hemen arkamızda patladı. Onların ürkmüş, şaşkın bakışları arasında bizim masadan bir alkış koptu. O sırada bir yandan da fotoğraflar çekiliyor. Daha sonra Kaya Toperi de gelerek Aziz Abi ile Yaşar Abi’yi kutladı. Şampanyalar içtik. Böylece uzun zamandır süren küskünlük de son bulmuş oldu. Bu işe en çok sevinenin ben olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu kez, kazasız belasız çıktık işin içinden.
Bu olaydan üç beş ay sonra Aziz Abi’yi kaybettik. Türkiye büyük bir değerini yitirmişti. Yaşar Abi, Aziz Abi’nin ölüm haberini alır almaz bana geldi. Üzgün...
"Aferin ulan Arif. Ne iyi ettin de Aziz’le beni barıştırdın. O gün söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu biliyordum. Ama bak Aziz öldü. Sen bizi o gün barıştırmasaydın, bugün birbirimize küs gidecektik. Bu da benim için daha büyük bir acı demekti. Sağ ol lan Hasan Emmimin oğlu. Yalan malan ama iyi ettiğin belli” deyip boynuma sarıldı. Dokunsalar ağlayacak hâldeydi. O an yüreğinden kopmuş gelen iki damla gözyaşı, kirpiklerinin arasından yere düşmek için sabırsızlanıyordu...
Aziz Abi’nin yokluğuna alışmak hepimiz için zor oldu. Hâlâ ülkenin çözümsüz sorunlarına, ondan gelecek çözüm önerilerini bekler dururum. Kimsesiz çocuklar için kurduğu vakfının bahçesinde, nerede yattığı bilinmeyen mezarında, ışıklar içinde yat Aziz Abi! Tüm çiçekler üstüne açsın. Yıldızlar üstüne yağsın!
- Arif Keskiner, Yaşar Kemal’li Anılar / Binbir Renk Binbir Çiçek
- Fotoğraf: Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Arif Keskiner
Seni soruyorlar. Öldü mü diyeyim yoksa dönecek mi? İkiside imkansız değil mi? Çünkü;biliyorum asla geri dönemzsin ve biliyorsun;sen benim için asla ölmezsin...
Selvi Boylum Al Yazmalım'ın yapımcısı Arif Keskiner son yolculuğuna uğurlandı! Kadir İnanır tabutun başından ayrılmadı
Türk sinemasının klasikleri haline gelen Kapıcılar Kralı, Selvi Boylum Al Yazılı ve Piyano Piyano Bacaksız filmlerinin yapımcısı Arif Keskiner, son gezisinde sınır dışı edildi. 86 yaşında hayatını kaybeden Keskiner için ilk tören Cemal Reşit Rey konser salonunda düzenlendi.
Buradaki törenin ardından Keskiner’in naaşı, cenaze namazının kılınacağı Teşvikiye Camii’ne götürüldü.
Cenaze törenine Arif…
Çîçekê Çîçekê Mem Ararat û Çend Çîçekên Din Gorey xatirayên Arif Keskiner, Meral Okayê îlhama şiîra Yine Mi Çiçekê ji gotineka wî sitandiye. Arif Keskiner ku tim vedixwariye û ji dora xwe re digotiye, yine mi güzeliz yine mi çiçek, em dîsa çiqas çeleng in, em dîsa çiqas çîçek.. Strana sala 2000î, 2004an ketiye fîlma Duvara Karşı ya Fatih Akın jî. *** Talîya Nîsana 2023yan e ji sal û zemanan. Mem Ararat li sahneya Volkswagen Arenaya Stenbolê https://botantimes.com/ciceke-ciceke-mem-ararat-u-cend-ciceken-din/?utm_source=tumblr&utm_medium=social&utm_campaign=BT
Bugünlerde 2021'in ikinci kar yağışını bekliyorum.Kar tuttuğu zaman dışarı çıkıp 🐼 gibi karda yuvarlanıcam, kafamdan aşağı kar dökücem, karların içinde garip hareketler yapıcam.benim gibi kış seven bir insan için çok yadırganmaması gereken bir durum.
Belki mangal yakar karda sucuk kızartırım?Yüm bunların yanına yakın bir arkadaşımın annesinin ayak parmaklarından birini kestiler.Annem , babamın vefatından sonra her şeyi bam güm söylemeye başlamıştı, 2 sene önce dayımın vefatından sonra daha beter oldu.Dün bu olayı bana bir anda söylediğinden beri sağ ayağımda hissizlik oluştu, psikolojim bombok.
Bugün yine The godfather'ı izledim, üstüne Reha Özcan'ın diziden ayrılacağını duyup mucize doktor dizisini izledim...Allak bullak oldum,ağlamamak için epey zorladım kendimi...Adamlar gerçekten çok iyi dramatize etmişler...En son 6-7 yaşımdayken "uçurtmayı vurmasınlar ve E.T" filmlerinin sonunda ağlamıştım.Şimdi ki sinir sistemim pek "uçurtmayı vurmasınlar" kaldıracak düzeyde değil.Son 3-4 yıldır kafamı dağıtacak, beni mevcut düşüncelerimden arındıracak,bulmaca çözdürmeyecek şeyler izliyorum...Basit şeyler yani, meselaaa Arka Sokaklar...Sonuç belli iyiler ve kötüler savaşıyor, sonuçta iyiler kazanıyor.Gerçi polislerden hiç hazetmem ama basit dizi yormuyor.5 sene sonra devam ediyorsa aç yine kaldığın yerden izlersin.Eskiden daha grift , bulmacalı şeyler izlerdim.Şimdi daha sakin alanlara yöneldim.Bu arada mutlu olduğum bir şeyler de olmadı değil...
Birhan Keskinin instagram profilini buldum, takip etmeye başladım.Bir kaç gün içerisinde kendisine bir e-mail göndermeyi düşünüyorum.Çok tarz ve duygu yüklü bir kadın.Yaklaşık 2 hafta önce "Kargo" isimli bir şiirini okudum , takıldım kaldım...Her şiirde takıldığım bir mısra, ezberlediğim satırlar vardır benim...Mesela Nazım'ın yaşamaya dairinde şöyle der ; "duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini, biz yinede güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına"...Bu satırlar benin için çok önemli...Öldüğümde ( ki muhtemelen genç yaşta ölürüm) bu satırlar mezar taşıma yazılsın istiyorum...
Ahmed Arif , Anadolu şiirinde "Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste , sırada
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının,fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile...
Dayan iş ile
Tırnak ile, diş ile
Umut ile...
Sevda ile düş ile...
Dayan rüsva etme beni"
Burada o asla pes etmemeyi, inatçılığı, saldırganlığı seviyorum.Ahmed Arif bu duyguyu çok iyi yansıtmış.Yazarken bile içim bir tuhaf oldu...
2020'nin son aylarında Attila İlhan'ın dizelerine takıldım.Sürekli mırıldanıp duruyorum.
"elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
eylül'den itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
sokakların üstüne bulutlar gelirler
bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir"
Acaba hızlıca geçip giden şu zamanın içerisinde gerçekten "elini bulutların içinde gezdiren" birisi olacak mı hayatımda?Bunu merak ediyorum...
Birhan Keskin'in Kargo şiirinde şu satırlara takıldım...
"Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun."
Herhalde beni tanımlayan şeylerden birisi inat/hırs diğeri ise inanç.Din diyanet olarak büyük inanç sahibi değilim...Ama bir şeyde inat ediyorsam gerçekten inandığım içindir, eğer bir gün bir şeyde inadımdn vazgeçmişsem bu yorulduğumun göstergesidir.Geçmişte yorulduğum dönemler oldu, hala yorulduğum dönemler oluyor ve takatim kalmadığında vazgeçiyorum.
Bu sene içerisinde bir adet british shorthair almak istiyorum, mümkün olursa oğlak burcu olmasına özen göstericem.Böyle 🐼 hibi ona sarılıp maaav maaav uyumak istiyorum.