Tumgik
#Karanlık Cengiz
yurekbali · 26 days
Text
Tumblr media
Yaşar Abi’yle anılar... anılar... Yaşar Abi aslında çocuk gibidir. Çabuk kırılır, çabuk küser. Ama içinde kötülük yoktur. Fakat kendine yapılanı da hiç unutmaz. Zaten hiçbir şeyi unutmaz ya, neyse. Şimdi sizlere bu konuyla ilgili birkaç anekdot anlatmak istiyorum. (...) Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Çiçek Arif Madem konu küslükten, dargınlıktan açıldı, o zaman bir de Yaşar Kemal Aziz Nesin hikâyesi anlatmalıyım size. Aziz Abi bir yazısında mı, yoksa bir sohbette mi ne Yaşar Abi’yle ilgili bir laf söylemiş. Yaşar Abi de bunu duymuş ve selamı sabahı kesmiş onunla; konuşmuyorlar. Türk edebiyatının ve kültürünün tepesinde oturan, uluslararası ünleri olan bu iki devin küslüğünden herkes rahatsız. Özellikle de dostları, arkadaşları tabii. Kimse de cesaret edip onları bir araya getiremiyor. Böyle de sürüp gidiyor bu durum. Bir akşamüstü Yaşar Abi, ben, Karanlık Cengiz ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın hem danışmanı hem basın sözcüsü, Büyükelçi Kaya Toperi dostumuzla Çiçek Bar’da muhabbeti kurmuşuz. Gülmecenin, fıkranın bini bir para. Erken bir saat olduğu için barda kimseler yok. Biz gülmekten kırılıyoruz. Tam tanımıyla yerlerdeyiz. Biz kahkahalara boğulurken bahçe kapısından Aziz Nesin girdi içeri. Yanında, son zamanlarda beraber olduğu kadın arkadaşı. Ölümünden üç beş ay önce olsa gerek. Artık, barda yalnız değiliz. Seslerimize çekidüzen verip biraz kısarak sohbetimize devam ettik. Ne de olsa barın sahibiyiz. İşin gereği bile olsa, ki o yüzden değil, gerçekten saygı duyduğum bir abi olarak Aziz Abi’ye hoş geldiniz demek için masadan kalktım. Aziz Abilerin masasına gidip, “Hoş geldiniz” dedim. Kısa bir süre için de olsa masalarına oturdum. Hoşbeşten sonra, lafı da döndürüp dolaştırıp, Yaşar Abi’yle olan dargınlıklarına getirdim ve niye konuşmadıklarını sordum. Aziz Abi de dargın olmadığından, bir konuşmasından dolayı Yaşar Abi’nin alınganlık gösterdiğinden söz etti. Aziz Abi’nin beni sevdiğini bildiğimden de cesaret alarak sordum: “O zaman Yaşar Abi’yi alıp masanıza getirsem bana kızmazsınız değil mi abi?” “Niye kızayım ki canım. O bizim küçük kör ayıcığımızdır” dedi. Bunun üzerine masadan izin isteyerek kalktım. Kafamda acele bir plan geliştirdim. O zamanki Çiçek Bar’ın şefi Cafer’i çağırıp, soğukluktan bir şişe Cordon Rouge şampanya çıkarıp, servise hazır hâle getirmesini söyledim. Çalışanlardan birinden de fotoğraf makinesini hazır etmesini istedim. Ben işaret ettiğimde hemen harekete geçersiniz, dedim. Sonrasında da gidip kendi masamıza oturdum. Oturur oturmaz da Yaşar Abi, “Aziz ne anlatıyor?” diye sordu. Ben de, o anda yazdığım senaryoyu okudum Yaşar Abi’ye. “Diyor ki Aziz Abi, ‘Ne o, bir şey mi var da Yaşar bana selam vermiyor. Hoş geldin demiyor? Sen bilirsin Arif?’ diye sordu” diyorum. “Peki sen ne dedin?” “Ben de bilmediğimi söyledim tabii.” “Hadi lan ordan. Aziz böyle şeyler söylemez. Düpedüz yalan söylüyorsun.” “Ben niye yalan söyleyeyim abi. Niye uydurayım ki? Ben, bana ne söylediyse onu söylüyorum.” “Beni kandırmaya kalkmıyorsun değil mi?” “Haddime mi düşmüş abi sizi kandırmak.” Yalandan kim ölmüş? Yemin billah ederek doğru söylediğimi, hatta, vakit geçirmeden masasına gitmemiz gerektiğini, yoksa çok ayıp olacağını söyledim. Kaya Abi de Karanlık Cengiz de beni desteklediler. Bana inanmasa da Aziz Abi’ye bir merhaba deme gereği duydu sanırım. “Hadi o zaman, yürü. Beraber gidiyoruz ulan” dedi. Masadan kalkarken bizim şef Cafer’e işareti çakıyorum. Bana tam inanmamış, ikircimli bir hâlde yürürken;
“Bak Arif, yanlış bir şey olursa seni asla affetmem. Bunu bilesin” dedi. “Bilmez olur muyum abi? Tamam, affetme” diyerek yüreklendirdim onu. Ama onun bu konularda bana pek güvenmediğini de biliyordum. Bu yüzden beni tehdit ederek, giderayak işin doğru olup olmadığını öğrenmeye çalışıyordu. Ne kadar yalan söylemeyen adamı oynasam da Yaşar Abi yine de benim işgüzarlık yapabileceğimi biliyor. Benim yaptığım da riskli bir iş ya, neyse. Aslında ben, Aziz Abi’nin sevgisine ve bilge kişiliğine güvenerek buna yeltenmiştim. Yapacak bir şey yoktu artık. Aziz Abi’nin masasına gelmiştik bile... Arkamızdan şef, garsonlar, komiler eşliğinde şampanya tepsisi geliyordu. Yaşar Abi; "Vay Aziz! Hoş geldin!” deyince, Aziz Abi de, "Nasılsın Yaşar?” dedi ve kucaklaştılar. Aynı anda şampanya da bütün gürültüsüyle “bom” diye hemen arkamızda patladı. Onların ürkmüş, şaşkın bakışları arasında bizim masadan bir alkış koptu. O sırada bir yandan da fotoğraflar çekiliyor. Daha sonra Kaya Toperi de gelerek Aziz Abi ile Yaşar Abi’yi kutladı. Şampanyalar içtik. Böylece uzun zamandır süren küskünlük de son bulmuş oldu. Bu işe en çok sevinenin ben olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Neyse bu kez, kazasız belasız çıktık işin içinden. Bu olaydan üç beş ay sonra Aziz Abi’yi kaybettik. Türkiye büyük bir değerini yitirmişti. Yaşar Abi, Aziz Abi’nin ölüm haberini alır almaz bana geldi. Üzgün... "Aferin ulan Arif. Ne iyi ettin de Aziz’le beni barıştırdın. O gün söylediklerinin hepsinin yalan olduğunu biliyordum. Ama bak Aziz öldü. Sen bizi o gün barıştırmasaydın, bugün birbirimize küs gidecektik. Bu da benim için daha büyük bir acı demekti. Sağ ol lan Hasan Emmimin oğlu. Yalan malan ama iyi ettiğin belli” deyip boynuma sarıldı. Dokunsalar ağlayacak hâldeydi. O an yüreğinden kopmuş gelen iki damla gözyaşı, kirpiklerinin arasından yere düşmek için sabırsızlanıyordu... Aziz Abi’nin yokluğuna alışmak hepimiz için zor oldu. Hâlâ ülkenin çözümsüz sorunlarına, ondan gelecek çözüm önerilerini bekler dururum. Kimsesiz çocuklar için kurduğu vakfının bahçesinde, nerede yattığı bilinmeyen mezarında, ışıklar içinde yat Aziz Abi! Tüm çiçekler üstüne açsın. Yıldızlar üstüne yağsın! - Arif Keskiner, Yaşar Kemal’li Anılar / Binbir Renk Binbir Çiçek - Fotoğraf: Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Arif Keskiner
15 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Hayat Eksiltilirken
Tumblr media
Doymak nedir bilmeyen bir oburlukla memleketin altı üstüne getirilmeye devam ediliyor halihazırda. Tüketilen kaynakların, yok edilmeye çalışılan doğanın, olabildiğince varlığı sıfırlanmaya çalışılan emeğin tümünün, her şeyin ve hepsinin karşılığında zorbalık rejimi mutlak bir iradeyle sıfırlamaya devam ediyor. Hayatın ucuz, bedelsiz addedilmiş olan her detayında tasarruf hakkını kendisinde bulan bir cüretin suna geldiği yegane şey çok daha fazla baskı / daha aleni bir çalma çırpma eylemidir. Yedikleri, götürdükleri, iç ettikleri ol milyar dolarlar gibi, kamusal müştereklerin de talan edilmesinin sonsuzluğu dahilinde bir kere daha sınırsızlığını imler ak parti. Herkes konuşurken onlar çoktan icraatın dibine tam da köküne inerler. Ülkenin yüzde seksen beşi ile doksanının yoksulluk sınırı kılınmış olan asgari ücrete tamah ettirildiği bir yerde, yüzde bir ile ikilik creme de la creme tabaka ile o iktidardan nemalanan yüzden beş ile on arasındaki bir zümrenin hayatı vur patlasın çal oynasın kıldıkları dokuz günlük bayramlık mesaileri ilerleme olarak zikredilir. Dönemin tam da sureti olan, birkaç on liraya su, birkaç yüz liraya lahmacun, birkaç on bin liraya ancak var edilen akşam yemekleri, bilmiyoruz gündelik ücreti kaç yüz dolarlık kiralanan sahalar, localar, zıkkımın kökleri, alt alta üst üste Alaçatılar, Marmarisler, Bodrumlar ve daha nereler nereler / kimler kimler ile peşkeşler, yeni kasetler, anlaşmalarla yapmacık değil doğrudan yağma güncellenir. Doymak nedir bilmeyen oburlukla iç eden piyonların varlığı bir başarı hikayesi gibi sunulur.
Buralardaki var edilmiş olan üç otuz kuruşla on iki aylık takside girişip bir yerlere kaçan, tatil yaptığını zannedenler değildir. Her gün magazin sayfalarının baş köşelerini zapt edip köşe kadılarından daha çok reyting getirdikleri için sunula gelen, alışıla gelmedik ülkenin yenisinin vitrini olarak zikredilen temsillerin suna geldikleri hınca, sömürüye dair meramı bildirmektir. Tüketmeyi bir gündelik vasfa dönüştüren, devletin malı deniz yemeyen veya yiyemeyen keriz yollu göndermelerin bolluğunda bir ülkenin gözlerinin içine bakarak var edilmiş sömürü düzeneği meseledir. Çürümüşlük bir yandan güncellenirken salt ol ekranı kapsayan tiplemelerin suna geldikleri hanedanlık / sultanlık ülkesinin abuk sabuk şatafatı değil aynı zamanda çevreye karşı var edilmiş tahakküm / tehdit ve yok etme hallerinin her birisi de meseledir. En son milletin a. koyacağını deklare etmiş beşli çetenin en haşarıları arasında yer alan meymenetsiz efendinin suna geldiği yok etme bu hale bir örneği teşkil eder.
ABC Gazetesinden aktaralım: Sedat Peker’in iddiaları ile yeniden gündeme gelen iş insanı Mehmet Cengiz, Bodrum Cennet Koyu’ndaki yeni projesi için turizm yatırımları da bulunan dünyaca ünlü mücevher markası Bulgari ile anlaştı.
Sözcü'den İsmail Şahin'in haberine göre, Özelleştirme İdaresi’nden satın aldığı 678 bin metrekarelik arazide inşaata başlayacak olan Cengiz İnşaat, yaklaşık 100 villa ve Bulgari’nin işleteceği bir otel inşa edecek.
Hali hazırda, Londra, Dubai, Bali, Paris gibi dünyaca ünlü kentlerde otelleri faaliyet gösteren Bulgari, Roma, Tokyo, Miami ve Los Angeles’ta da turizm yatırımlarını sürdürüyor. Türkiye’deki ilk oteli için Bodrum’u seçen Bulgari’nin Cengiz İnşaat ile yaptığı anlaşmayı bu ay sonuna kadar duyurması bekleniyor.
Cennet Koyu’nda yer alacak Bulgari Otel’in yükseleceği arazi için geçtiğimiz yıl Cengiz İnşaat, 2 adet plaj ile 4 adet mendirek yapmak için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na başvuruda bulunmuştu.
Kültür varlıkları, tabiat varlıkları, SİT ve koruma alanı içerisinde kalan arazinin yapılaşmaya açılmasına Bodrum sakinleri tepki gösteriyor.
AK Parti iktidarında kamudan aldığı havalimanı, karayolu, metro, demiryolu, tünel, liman, HES, baraj, maden, nükleer santral ve inşaat ihaleleriyle dikkat çeken Mehmet Cengiz’in şirketi Cengiz İnşaat, projenin yükseleceği araziyi Özelleştirme İdaresi’nden 2012 yılında satın almıştı.
Danıştay İki Kez İptal Etti, Ama…
O tarihte 277 milyon liraya el değiştiren arazinin özelleştirme ihalesi Danıştay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, söz konusu kararlar uygulamadı. Danıştay'ın ilk iptal kararını uygulamayan kamu görevlileri hakkında da suç duyurusunda bulunuldu. Ancak kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmedi.
Fettah Tamince Çekildi
Ziraat Bankası kredisiyle araziyi devir alan Bodrumbir Turizm Yatırım A.Ş'nin o tarihte Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Cengiz, Başkanvekili ise Fettah Tamince idi. Haziran 2021’de Tamince, paylarını devredip şirketten ayrıldı. Cengiz ise Eylül 2021’de şirketi Cengiz İnşaat ile birleştirerek kapanışını gerçekleştirdi.”
Doymak nedir bilmeyen bir oburluk ile tüketmenin, dipsizliğine nadide bir örnektir beşli çete müptezeli Mehmet Cengiz efendinin var ettiği. Duraksamak nedir bilmeden var edilen bir kötülük sarmalı, bir an olsun ne yapıldığının, nasıl bir felaketin kollarına koşa koşa gidildiğinin umursanmadan sürdürülen kırım ihtimalinin gerçekliği karşımıza bu kez Bodrum örneğinden çıkagelir. Milletin a. koyacağız diye bildiren bir zatın suna geleceği her türlü hizmetin ırza geçmek olduğu bir kere daha örneklenir. Hem herkesten en çok da bu memlekette hakkı olduğunu düşünen Türk’ten çok daha fazla bu memlekete dair tahlil ve tasarrufa haiz olduğunu imleyen / bilen / düşünen bir acizliğin suna geleceği yegane şey daha kalıcı hasarları var etmektir. Cennet Koyunda yüz binlerce metrekarelik alanın bir anlamda tahrip edilmesi / yok edilmesi, betona boğulup, lüks bir markanın at koşturup duracağı bir insan sirkiyle birlikte var edeceği ucuzluk / kalitesizlik konuşulmasın istenir. O devletin şimdisinin de yargısına dair kararlar söz konusuyken, muktedirin olur verdiği, buna göz yumduğu sahnede hemen işgale, iğfale ve cehennemi bir kere daha yer yüzüne taşıma cüretinin meselidir o doğrudan oburlukla var edilen. Cengiz gibi palyaço temsiller, iplerini ellerinde tutanların direktifleriyle bir kere daha kutsal dedikleri vatanın belki de en son nefes vaat eden yerlerinden birisini bir çırpıda istimlak etmek ister. Yangınlarla bir biçimde sunula gelen dönüşümlerle, daha önce Yassıada’ya yapılmış olanla, Dikran Masis tarafından kiralanan Cunda adasına yakın mesafedeki Tavuk Adası’nın eğlence mabedine dönüştürülmesi gibi garabetlik tahayyüller söz konusuyken yıkıma bir halka daha eklenmek istenir. Modern zamanların oburluğu ile birlikte bir kere daha çiğlik bir kere daha zapturapt ve tüketme / sıfırlama gerçek kılınmak istenir. Detaylarıyla birlikte bir yurdu yaşanmaz kılacak her ne varsa bunun yolunda yürünürken sahiden de bir yarın söz konusu edilebilir mi? Bunca afaki cerahatle hiçbir şey muhafaza edilemezken hayat ne hale konulacaktır? İnsanlar kadar, doğal yaşam sahasındaki hayatların akıbeti bunca afaki göz ardı edilirken, yok edilenin farkına varmak ne zamandır, hangi zaman?
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “Ankara’nın sokaklarında 6 yıldır lif, çorap, peçete gibi ürünler satarak geçimini sağlamaya çalışan Zehra Canan, uzun süredir polis ve zabıtaların baskısına maruz kalıyor. Her gün sabahın erken saatlerinde Mamak’tan yola koyularak Kızılay’a gelen Canan, yazın sıcakta kışın da soğukta ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyor. Ekonomideki krize dair verdiği demeçlerle kamuoyunda “Muhalif teyze” ve “Che’nin Halası” olarak da tanınan Canan, ekonomideki krizi, maruz kaldığı polis ve zabıta baskısını Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.
‘Soğuk Bir Yandan Polis Bir Yandan’
Kızılay’ın yakınlarından kovulduğu için Çankaya ilçesinde bulunan Kızılırmak Sokağı’na gitmek zorunda kalan Canan, sürekli polislerin baskısına maruz kaldığını anlattı. Ankara ayazında dahi Kızılay’a gelerek, satış yapmaya çalıştığını hatırlatan Canan, “Çok zorluklarla satıyorum. Soğuk bir yandan, polis, bekçi zabıta bir yandan. Geçen gün metrodan çıktım, duvarın üstünde oturuyorum ama çantaları açmadım. 50 tane polis geldi, beni yakalayıp arabaya attılar. Araba da hapishane arabası gibiydi. Kendileri önde ben arkada karanlık, basık, camı kapalı bir yerde oturdum. Ter içinde kaldım. Beni orada bir saat beklettiler. 2 buçuk 3 bin TL’lik eşyamı elimden aldılar. Böyle 50-60 erkek çorabı, örgüler var. Ben bunların ipinin tanesini 15 TL’ye alıyorum. Örmesi de var. Bak kollarım ağrıyor. Ben buna hep para, vergi veriyorum. El koydular vermediler” dedi.
‘Ne Yiyelim?’
Karanfil sokakta daha önce polisler tarafından yerde sürüklendiğini de anlatan Canan, “Cezam neyse vereyim karakola götürmeyin lütfen, diyorum ‘Hayır görevimizi yapacağız’ diyorlar. Görevi benim üzerimde mi buldunuz! Neymiş bunu satması yasakmış, oradaki esnaf şikayetçiymiş. Ben açıkta gıda satmıyorum herhangi bir enfeksiyon yok. Sadece ben değil kağıtçıları, hurdacıları, simitçileri kovalıyorlar. Amacınız nedir? ‘Yasak’ diyorlar. Niye yasak, biz ne yiyeceğiz? ‘Bana ne benim görevim’ diyor. Bende sinirlendim, ‘Sayın emniyet müdürüne git söyle o da maaşını bana versin ben de gelmeyeyim bu işe’ dedim. Meraklı mıyım bu yaşta çıkıp da sabah erkenden polisle karşılaş, her gün zabıta ile karşılaş! Ya kağıtçıları bile topladılar. Ya ne yesin bu adam?” diye sordu.
‘O Kadar Otoriterler Ki’
İktidarı eleştiren Canan, “Ben onlar gibi bedava konutlarda oturmuyorum. Elektriğim bedava değil. Suyum bedava değil. Karanfil’de sinir krizi geçirdim, aldırmıyorlar. Karakolda ‘Fazla konuşma seni nezarete atarım’ diyorlar. Hani cevap veremiyorsun, hakkını arayamıyorsun. O kadar otoriterler ki! Adamların gözü dönmüş benim üzerimde deniyorlar hırslarını. Ben ne yaptım? Bir şey mi çaldım, yolsuzluk, hırsızlık mı yaptım, mafya mıyım? Yaşamak kolay! Çok zor şartlar altında yaşıyorum. Bundan 3 sene evvel böyle bir şey yoktu. Ankara belediyesi değişti, yasaklar başladı” ifadelerini kullandı.
‘Ekonomi Kötü, Devlet Ticaret Yapıyor’
İktidar sözcülerinin “ekonomi iyi” açıklamalarına değinen Canan, “Diyorlar ki ‘Ekonomi iyi, çok güzel, süper’. Yalan söylüyorlar. Ekonomi hiç iyi değil. Niye ‘Ekonomi güzel’ diyor biliyor musun? Devletin içinde her türlü oligarşi var. Yiyenler çok! İş verenler, sermaye, mafya, çete birbirlerine girmişler. Bunlar, ticarete girmiş, ticaret yapıyorlar. Devleti yönetmiyorlar, halkı düşünmüyorlar” diye konuştu.
‘Gezdiniz Mi Mahalleleri?’
Geçen günlerde 100 TL’lik gaz aldığını belirten Canan, şöyle devam etti: “10 metre küp vermedi. Ben eskiden 100 TL’ye gaz alırdım, 3- 4 ay giderdi. Kışın ne yapacağız? ‘Yoksul yok’ diyorlar. Nereden biliyorsun olmadığını. Gezdin mi mahalleleri? Gidin bir bakın evlere. O evlerde neler dönüyor… Şu ekmek 4 TL. 3 kişiyiz günde 6 ekmek alıyoruz, içi boş. Şu peyniri ben alamıyorum ya. Ayıp çok ayıp! Nereden biliyorsun yoksul olmadığını! ‘Herkesin altında araba var’ diyorlar. Arabayı da sen dağıttın. Türkiye’de lüks yoktu, siz getirdiniz. Emperyalizmin, kapitalizmin mallarını satmak için ülkeye soktunuz. Milletin eline kart verdiniz, borçlandırdınız. Ya fakirin bir arabası varmış onu da kredi ile almış zavallı, çok mu? Yazıklar olsun, bir arabayı bile çok görüyorlar!”
‘Srilanka'yı Görsün’
“Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir devlet böyle bir yönetim görmedim” diyen Canan, “Srilanka’ya ne oldu görsün. ‘Asarım, keserim’ deyip birde milleti korkutuyorlar. Binlerce polis, bekçi aldın. Ne işe yarayacak? Anca milleti dövüp kendilerini koruyacak. Üretmedin, istihdam yaratmadın, ha bire hazırdan yedin. Devamlı liberal, kapitalist sistemi ve Amerikan politikalarını kullandın. Bıçak geldi, kemiğe dayandı. Dolar çıktı bilmem kaça. Ne yaptın? Köprü, yol yaptın. Köprü, gelir getirmez. Sen buğdayı Ukrayna’dan Rusya’dan alıyorsun. ‘Ekonomi çok güzel, uçuyoruz’ diyorsun. Gelen bütün iktidarlar onların piyonu. Sadece bu değil diğerleri de aynı. Özal’ıydı, Çiller’iydi, Mesut’uydu hep yolsuzluk yaptılar. 70 seneden beri hiçbir sosyal parti iktidara geldi mi? Aman komünistler, komünizm geldi ülkeye. Ya neden korkuyorsun komünistlikten. Ha komünizm eşitlikten yana ya, zenginler yiyemeyecek, malları servetleri olmayacak. Ondan korkuyorlar. Komünistlik bir yönetim biçimi, ne korkuyorsun! O da Amerika'nın politikaları. Amerika, sosyalizm gelirse sömüremez.”
‘Zenginden Vergi Alın’
“Bir devlet yoksuldan, küçük esnaftan vergi almaz” diyen Canan, sözlerini şöyle noktaladı: “Sen zenginden, iş verenlerden, o büyük sermayeden niye vergi almıyorsun? Soydular yediler. Yine iyi dayandı memleket! Dünyanın dört bucağında bunların paraları, villaları var. Sizin neleriniz var. Tekeli kapattı, Türkiye Elektrik Kurumu ve Telekom’u özelleştirdi. Senin neyin kaldı? Biz bu kadar verginin hangi birine yetişelim. Bir devlet her şeyden vergi almaz. Sağlık, eğitim hep özelleştirildi. Sermayeyi getirmiş devletin içine sokmuş, beraber yiyorlar. Bir iktidar olayım, şu özellerin hepsini kapatacağım.”
Doymak nedir bilmeden süreğen bir biçimde sömüren, memleketin hemen hemen her bir kaynağını, her gün yeniden sömüren / eksilten karşısında Zehra Canan hakikatini paylaşır. Olmakta olanla, aksettirilen arasındaki derin uçurumun yüzeyleri, yoksulluk yok denilip, var edilmiş işkencenin türlü çeşit suretleri ve bütünüyle sıradan insanların hayat haklarını yıkmak / sınırlandırmak arasında kurulan her yeni hamle o oburlukla icra edileni bildiren, gösterendir. Bir biçimde muktedir ve avenesi sömürürken, semirirken, dünyevilik halinin hanedanlık boyutunda bir iç etmeyle beka / geleceğini sağlarken Zehra Canan’la onun gibi milyonlarca insanın meramı da yaşamda tutunabilecek miyiz bahsi görünür kılınandır işte. Tümüyle kesintisiz bir biçimde bir cenderenin ta kendisine dönüştürülmüş gündelik o hayat mefhumunun nasıl bilinçle örselendiği artık giz değildir. Mutlak iktidar, kalıcılık ile birlikte şekillenen despotizm artık ekonomik yoksunluğu da o sevdaya dahil ederek herkesi sadaka ekonomisinin köleleri kılmaya devam eder. Zaten biraz da mesele bu değil midir? Zehra Canan’ın suna geldiği / anlattığı şey bu hazin harekatın detaylarıdır, cidden farkında mıyız?
Doymak nedir bilmeyen iştahla birlikte söğüş ettikleri memleketi bir rant kapısı olmaktan öte olarak görmeyen cenahın suna geldiği her şey daha ağır fecaati bildiriyor bir yandan da. Yurt içine ya da dışına en ufak bir güven vermeyen bir yönetimin aldığı her kırık not, her eksi puan her bir yurttaşa bedele dönüştürülür. Madun siyasetin, sağ pragmatizminin, yiyelim efendiler bakışının ulaştırdığı menzil hep uçurumdur. Uçurumun kıyısında sabit kalmış bir yerin hazin hikayesi yazılmaya devam olunuyor hep birlikte. Düzenin sunduğu, var ettiği, geleceğe dair tahayyül ve eylemlerinin şimdiden başlayarak bir yıkım halini ve hiç bitimsiz bir cerahatli eylemsellik olduğu gözlerden kaçırılıyor. Asgari ücrete enflasyon oranında artış / ilave var edildiği söylenirken, sadece mimli çete üyelerinin var ettikleri iç etmelerle yepyeni delikler açılıyor. Bir yama ile başka bir yerdeki borç kapatılıyor denilirken her defasında mükerrer, yeniden imal edilmiş yaralar var ediliyor. Bitimsiz bir fasit döngüye rehin ülke gerçekliğine kavuşuyor. Kuru ekmek, az biraz katık ve bitimsiz fatura / kira döngüsünde yaşam sanki oymuş gibi bir oyun kuruluyor. Hemen her defasında daha da biçimsiz hallerle o yaşama eylemi eksilmeye, bu hazirun oyunlarının ta kendisiyle biraz daha dipsiz karanlıklara seyir güncelleniyor. Bitimsiz iştah ve kesilmeyen nefisle birlikte toplumun yüzde seksen / seksen beşinin hayat hakkına ipotek konulmaya devam olunuyor. Geleceği parlak ülkeden, geleceği zifiri karanlıklar sahnesine evrim güncelleniyor. Normalleşme halinin var edildiği günden bu yana alınan istikamet, varılan eşik bunun da bildirimidir, sorguluyor musunuz? Çürüme, yağma ve bütün bunların çatısındaki aksiyoner bir iktidar pratiği hayatı zehirliyor, her gün eksiltiyor artık anlıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Devlet-i Ebed Müddet – İç Mihrak
1 note · View note
ckardelen · 1 year
Text
Tumblr media
Aşk İlahileri Xlll
   gelecek ne geçmiş ne ya şimdi    yer ile gök arasında          gövdelerin vurduğu zincir mi birbirine
gecenin nabzı atıyor bedeninde ırmakların karanlık uğultusu hangi yola koyulsam tenindeki rüzgâr tutkulu bir efsane yolcusu gibi
uğrağım bahar açmış görgülü ovan yazgımı orada okuyorum sanki ve düşsel bir akıntıdayız…boşluk zamanın çiçeklendiği cennet bahçesi çimenler üstünde güneşin yüzü göğüs uçlarının sabah gülüşü
ovalar, vadiler ve dağlar ve yıldızlar tarlasını andıran sırtın biri bal biri şarap akan bacağın işte yüreğimde kopan ölüm fırtınası hadi bırak bahar açmış su içeyim ovandan dinleneyim serinleneyim: söze açın duası bu
Metin Cengiz
17 notes · View notes
aynodndr · 11 months
Text
Tumblr media
Bugün de martılara attım simitleri, bugün de yalnız içtim avucum da soğuttuğum çayımı.
Hani benimkisi boş bir bekleyişti biliyorum.
Bir gün gelirsin umuduyla, ben her gün aynı saatte, aynı bank ta bu sahil kenarın da seni bekliyorum ümitsizce.
Olur ya bir gün çıka gelirsin, sana döndüm dersin diye bir umut taşıyorum yine de içim de.
Onun için her gün mutlaka iki simit alıyorum ve fazladan bir çay daha söylüyorum.
Her gün batımın da ümidim yeniden soluyor, iki simidi de parçalara ayırıp atıyorum martılara.
Sensiz bir lokması bile geçmiyor boğazım dan, hiç değilse martılar sevinsin diyorum.
Öyle bir kanat çırpışları varki görmelisin, tıpkı yüreğim gibi süzülüyorlar sonsuzluğa, biraz buruk biraz hüzünlü.
Sana söylediğim buz gibi çayı, sanki seni içime çekercesine yudumlayarak ayrılıyorum her akşam bu sahil den.
Zaman kavramını çoktan unuttum ben, bilsemki gece geleceksin, kıvrılır yatarım bu soğuk bank ta yine de beklerim seni.
Issız karanlık sokaklar da, dilimde acı bir ıslık ve sigaram dan adım başı bir nefes çekerek yürüyorum boş sokaklar da.
Bugün de gelmedi diyerek söyleniyorum kendi kendime, bugün de gelmedi.
Bazen üşüyen ellerimi cebime sokuyor, bazen de nefesimle ısıtmaya çalışıyorum.
Üşüyen ellerim, bedenim sorun değil de be sevgili, yüreğim buz tuttu gidişinle işte onu ısıtamıyorum.
Oysa bir gelsen, bir dönsen ve sarılsan bana, özledim desen benim gibi.
Bitse bu anlamsız ayrılık ve son bulsa bu belirsizlik, beni hüzünlerden çekip alsan sevinçlere gark etsen ne çok mutlu olurum.
Ben yarın sabah yine, günün ilk ışıklarıyla o sahilde seni bekliyor olacağım.
Ben içimde ki umudu gelmesen bile, hep gelecekmişsin gibi ertesi güne taşıyacağım be SEVGİLİ...
Biliyorum birgün geleceksin, döneceksin bana geç kalma olurmu ! daha fazla üşütme yüreğimi.
Üzerinde gazete kağıdı, elinde iki simit, yerde yatan soğuk bir cesede sarılmak istemiyorsan gel be SEVGİLİ gel artık.
İnan takatim kalmadı beklemekten, gel yeniden sev, yeniden ısıt yüreğimi...
——/Cengiz Yavuz/——✍🏻 2019
#AyrılıklarınŞairi
9 notes · View notes
diroknas · 2 years
Text
DERSİM KATLİYAMI
Yazdan kalma son gecesini yaşıyordu bugün şehir
Ağır ağır tepelerden çekip giderken güneş bir bir eteklerini
Dağın etrafında bir ses böler bütün sessizliğini bir anda
İrkilir beşikte uyumakta olan daha kırkından yeni çıkmış çocuk
Sırtlanlar gibi sarılır etrafı kadim şehrin bir akşamüstü
Zaman yine en acımasız yüzünü gösteriyor dağılmış mazluma
Vurun der kahpece emir verenler çoluk çocuk, genç yaşlı ayırmaksızın
Derin bir ürperti kaplar Dersim Ovasını baş bir yere savrulur kan bir yere
Munzur hiç böyle ateşîn bir gece yaşamış mıydı Adem’den beri
Ne Timur-ı zalim ne Cengiz-i goşt har ne al-i Osman’dan beri
Böyle bir zulüm görülmemişti müverrihler yazmamıştı bunun gibisini
Emir yüksek yerden demirden dağı yakıp bir bir ecel okları atmıştı
Bugün şeytan bile tatile çıkmıştı devletin ordusu Azrail kesilmişti
Çocukların ağlayışı kesiliyordu bir bir etrafı sararken ateş çemberi
Bir çocuk ağlıyor annesinin kucağında ele geçmemek için kapatır annesi ağzını
Sonra bir rahatlama gelir bebeğe cansız bedeni annenin kucağına düşer
Etraf kan kokusu barut kokusuna karışmış kan Munzur çayına karışır
Çoluk çocuk saklanır kadimden kalma nemli, soğuk ve karanlık bir mağaraya
Sonra dışarıda gezen askerler tarafından bir çocuk iniltisi duyulur içeriden
Son bir hamleyle atılır şakiler üzerine mazlum çaresiz gariban halkımın
Ortalıkta keskin bir gaz kokusu kaplar mağarada çoluk çocuk inler
Derken yavaş yavaş emekleyip dışarıya çıkar yürümeye başlayan çocuklar
Devletin istikbaline zaradır deyip çıkartılmaz hiç biri ateşin çemberinden
Kimisi başından vurulur kimisi göğsünde biter bir bir mor güller
26.06.2022 Pazar 9:49
2 notes · View notes
aykutiltertr · 27 days
Video
youtube
Ölüyorum Kederimden - Funda Arar - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabes...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=tYGlCbntY28 Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Ölüyorum Kederimden - Funda Arar - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Arabesk Fantezi) Söz Müzik Mustafa Sayan ÖLÜYORUM KEDERİMDEN - FUNDA ARAR GÖNÜL AKKOR MİNE KOŞAN Söz-Müzik: Mustafa Sayan Düzenleme: Febyo Taşel Davul: Volkan Öktem Bas: Birkan Şener Elektrik Gitar: Caner Güneysu Tuşlu Çalgılar: Febyo Taşel Klarnet: Hüsnü Şenlendirici Yaylılar: İstanbul Strings Ud: Yıldıran Güz Kanun: Turgut Özüfler Perküsyon: Cengiz Ercümer Kayıt-Mix: Daniel Taşel Am                    B Kederimden Ölüyorum Em        B                   Em El içine çıkmaya yüzüm kalmadı Bm       A        Em Ömrüm hiç gibi geçti Em             Em          C   B Derdin ne diye soran olmadı B     A             Em Ah, ömrüm hiç gibi geçti Em            Em   C   A     B Derdin ne diye soran olmadı Am                   B Çaresizlik içindeyim Em            B               C    Am  F#mF#B Karanlık dünyama ışık tutan  olmadı B Ah, ömrüm hiç gibi geçti Em             Em         C    B Derdin ne diye soran olmadı B    A              Em Ah, ömrüm hiç gibi geçti Em             Em         C   B Derdin ne diye soran olmadı Funda Arar 2009 yılında gerçekleştirdiği bir konserinde sahne performansıyla Funda Arar. Genel bilgiler Doğum 8 Nisan 1975 (48 yaşında) Ankara, Türkiye Tarzlar Anadolu Rock, Pop, Türk Sanat Meslekler Şarkıcı Çalgılar Ud, mandolin Etkin yıllar 1999-günümüz Müzik şirketi TMC (1999-2010) Emre Grafson Müzik (2012) DMC (2011, 2013-günümüz) Resmî site www.fundaarar.com Funda Arar (d. 8 Nisan 1975, Ankara), Türk pop müzik şarkıcısı. Bugüne kadar bir Altın Kelebek Ödülü ve bir Türkiye Video Müzik Ödülü dâhil olmak üzere çok sayıda ödül kazanmıştır. Hayatı İlköğrenimini Ahmet Vefik Paşa İlköğretim Okulunda, orta ve lise öğrenimini Muğla ve Adapazarı'nda tamamlayan Funda Arar, 1996 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'ndan mezun olmuştur. Eğitiminin ardından iki yıl boyunca Ataköy'de müzik öğretmenliği ve sahne çalışması yaptı.[1] Müzikal kariyeri 2000: İlk yılları Bir arkadaşının tavsiyesi üzerine Gayrettepe'deki Zorba Tavernasında çalışmaya başladı. Burada daha sonra evleneceği Febyo Taşel ile tanıştı. Daha sonra Kınalıada'da bir müzikholde bir süre çalıştı. Yaklaşık bir buçuk yıl ilk albümü için çalışmalarını sürdüren Funda Arar'ın Sevgilerde albümü TMC etiketiyle 11 Şubat 2000'de yayımlandı. Albümde ağırlıklı olarak müzisyen Yücel Arzen ile çalışan sanatçı çıkış şarkısı olarak Necip Fazıl Kısakürek'in şiiri "Kaldırımlar" seçilmiş, şarkıya Hakan Yonat yönetmenliğinde bir klip çekilmiştir. Aynı albümde bestelenen şiirlerden Behçet Necatigil'den "Sevgilerde", Gülsüm Cengiz'den "Yağmur" ve Şeyda Kılınç'tan ise "Ay Doğmadan Gel" şiirleri de yer almaktadır. Daha sonra sırasıyla "Aysel" ve sözü ile bestesi Yücel Arzen'e ait olan "Sonu Yok Bu Aşkın" adlı şarkılar kliplendirilmiştir. Yine aynı yıl Funda Arar dönemin popüler dizilerinden olan Ruhsar'da konuk oyuncu olarak rol almıştır. Dizide Sevgilerde albümünden "Ah Oğlan" adlı şarkı ön plana çıkarılmıştır. İlk albümünün ardından Funda Arar, çalıştığı müzik şirketi TMC'nin diğer bir sanatçısı olan Kıraç ile 14 Şubat 2001 yılında Sevgiliye adında bir düet albümü çıkarmışlardır. Albüme adını veren şarkıda düet yapan iki sanatçı, bu şarkıyı da kliplendirmişlerdir. Albümde Funda Arar tarafından solo olarak yorumlanan, söz ile müziği kendisine ait "Seni Düşünürüm" şarkısı da daha sonra kliplenmiştir. Sanatçı 2002 yılında ise Magazin Gazetecileri Derneğinden Kıraç ile birlikte yaptığı Sevgiliye albümü ile "En İyi Çıkış Yapan Sanatçı" ödülünü almıştır. 2002-07: Kariyerinin yükselişi Funda Arar bir televizyon programının konuğu (2009) Funda Arar 2002 yılında ikinci solo albümü Alagül'ü' çıkarmıştır. Albüme adını veren "Alagül" şarkısı çıkış şarkısı olarak düşünülmüş ve klibi yine Hakan Yonat tarafından çekilmiştir. Albümde bulunan, Erkin Koray yorumu ile bilinen "Arapsaçı" şarkısının Febyo Taşel tarafından yapılan yeni düzenlemesiyle Türk pop müziğinde bilinirliğini arttırmıştır. "Arapsaçı" da dâhil olmak üzere toplamda beş şarkının kliplendirildiği albüm aynı zamanda sanatçının kendi bestelerine yer verdiği albümü olmuş, 2003 yılının Ekim ayında çıkartmış olduğu üçüncü solo albümü Sevda Yanığı ile aynı ismi taşıyan "Sevda Yanığı" adlı şarkı ilgi çekmiş, aynı albümde Fikret Kızılok yorumuyla bilinen, Ahmed Arif'e ait "Haberin Var mı" adlı parçayı tekrar yorumlayan Funda Arar, Sevda Yanığı albümü ile Altın Kelebek Ödülleri'nde "En İyi Çıkış Yapan Sanatçı" ödülünü kazanmış, 2005 yılında Kanaltürk'te yayımlanan Funda Arar'la Performans programını yapmıştır.
0 notes
mansetmalatya · 11 months
Text
Vizyondaki Filmlerde Bu Hafta! (9 Haziran 2023)
Tumblr media
Bu hafta 2’si yerli 7 film vizyona girdi! Aralarında "Transformers" serisinin merakla beklenen yeni filmi "Transformers: Canavarların Yükselişi" ile Ari Aster'in Joaquin Phoenix "Korkuyorum"u da var. Transformers: Canavarların Yükselişi (Transformers: Rise of the Beasts) Süre: 127dk Tür: Bilim Kurgu, Aksiyon, Macera Yönetmen: Steven Caple Jr. Senarist: Joby Harold Oyuncular: Luna Lauren Vélez, Anthony Ramos, Colman Domingo 1990'lara geri dönüp dünyayı dolaşmaya ne dersiniz? “Transformers: Canavarların Yükselişi”nde Otobotlar yeni bir maceraya atılıyor. Dünya’da Otobotlar ile Decepticon’lar arasında devam eden savaşta yepyeni bir Transformer türü olan Maximaller karşımıza çıkıyor. 1994 yılında, eski ABD ordu eri Noah Diaz, ailesini geçindirmeye çalışmaktadır. Elinden gelenin en iyisini yapsa da aradığı gibi bir iş fırsatı karşısına çıkmayan Noah; kendini Otobotlar Optimus Prime, Bumblebee, Arcee ve Mirage’ın yanında bulur. Bu sırada Ellis Adası'ndaki bir arkeoloji müzesinde 25 yaşındaki Elena Wallace, antik bir heykelin içindeki gizli uzaylı işaretini yanlışlıkla tetikler.  Korkuyorum (Beau Is Afraid) Süre: 179dk Tür: Fantastik, Komedi, Macera Yönetmen: Ari Aster Senarist: Ari Aster Oyuncular: Joaquin Phoenix, Patti LuPone, Amy Ryan Annesinin ani ölümü sonrası yumuşak huylu ama endişeli Beau, eve dönerken yapacağı destansı yolculukta en karanlık korkularıyla yüzleşecektir.  Saint Omer (Saint-Omer) Süre: 123dk Tür: Dram, Suç Yönetmen: Alice Diop Senarist: Alice Diop , Amrita David Oyuncular: Kayije Kagame, Guslagie Malanga, Valérie Dréville Rama isimli bir yazar kadın, Saint-Omer Suç Mahkemesinde Laurence Coly'nin duruşmasına katılır. Amacı bu hikayeyi kullanarak Antik Yunan efsanesi Medea'nın modern bir uyarlamasını yazmak olsa da işler beklediği gibi ilerlemez.  Maske: Nezaketle Tebessüm Süre: 105dk Tür: Gerilim, Gizem, Komedi Yönetmen: Berker Berki Senarist: Emrah Ertaş Oyuncular: Kaan Turgut, Nilay Deniz, Mert Turak Gençlik yılları travmalarla dolu olan Barış, yaşadıklarını atlatamaz ve hayatına devam edebilmek için türlü "kandırma" yöntemleri bulur. Farklı meslekler yaparken başını sürekli belaya sokan Barış trajikomik olaylar yaşar. Geçmişindeki ağır travmaların bir yansıması olduğu düşünülen bu olayların ardında çok daha büyük gizemler ve sürükleyici bir hikâye yatmaktadır.  İblis Karanlığın Sahibi 2 Süre: 84dk Tür: Korku Yönetmen: Berk Aygül Oyuncular: Savaş Özkul, Gizem Akgün, Öznur Kütük Cengiz, yaşadığı maddi zorlukların altından kalkamamıştır ve bunun için eşi tarafından sürekli suçlanmaktadır. Yine eşinin dolduruşuna gelerek eniştesi Levent'in sahip olamadığı definenin peşine düşer ve başına daha da büyük dertler alır. Mustafa'yı bulup zor kullanarak definenin yerini öğrenir, fakat defineyi çıkarırken işler umduğu gibi gitmeyecektir. Defineye ulaşmaya çalışırken cinlere iki beden bahşetmiş olsa da cinler kızına da musallat olurlar. Şimdi Cengiz ve Sema'yı çok daha büyük zorluklar beklemektedir.  80 Günde Devri Alem (Le tour du monde en 80 jours) Süre: 82dk Tür: Animasyon, Aile Yönetmen: Samuel Tourneux Senarist: Gerry Swallow , David Michel , Derek Dressler Phileas, kurnaz ve sakar bir kurbağadır. Bir gün herkesi etrafına toplar ve onlara 80 günde dünyayı gezerek bir rekor kıracağını iddia eder. Phileas'ın bu iddialı planını duyan ve en büyük hayali dünyayı keşfetmek olan küçük maymun Passepartout da onun peşinden gitmeye karar verir. Bu ikili kendilerini yol boyunca ormanlardan, okyanuslardan, hiç bilmedikleri adalardan ve çöllerden geçecekleri uzun ve eğlenceli bir serüvenin içinde bulurlar.  Mia ve Ben: Centopia'nın Kahramanı (Mia and Me L'héroïne de Centopia) Süre: 82dk Tür: Animasyon, Fantastik, Macera Yönetmen: Adam Gunn Senarist: Fin Edquist , Gerhard Hahn , Tess Meyer , Adam Gunn , Simon Klaebe Mia, bir gün sahip olduğu sihirli taşın eski bir kehanetin parçası olduğunu fark eder. Büyük bir kötülükle savaşmak ve kendi kaderini kontrol etmek için Centopedia'nın en uzak adalarında heyecanlı bir maceraya atılacaktır.  Read the full article
0 notes
sonmuzik · 11 months
Text
Bulut Atlası - "Geri Ver" (Official Audio)
Bulut Atlası - "Geri Ver" (Official Audio)
Senenin açılışını Garaj Müzik etiketli ilk single çalışmaları “yalnız mum” ile yapan Bulut Atlası, 3 aylık aranın ardından “geri ver” adlı yeni çalışmalarını yayımladı. “geri ver” ile aşkın karanlık tarafını anlatan Bulut Atlası, “severek ayrılma” kavramını işledikleri bu şarkıda sevginin ne denli yoğun bir his olduğunu, kızgınlık ve hayal kırıklığı ile dinleyicisine aktarıyor. Şarkının sözleri grubun solisti Kaan Cengiz’e, beste ve düzenlemesi Kaan Cengiz ve Kadir Yüksel’e ait. 2016 yılında Kaan Cengiz ve Kadir Yüksel’in kurduğu Bulut Atlası, 2017 yılının başlarında “Ölü Şehir” single’ları ile müzik dünyasına adım attı. 2020 yılında kadın cinayetlerine tepki olarak başlattıkları “Artık Susma” projesi ile sesini duyurmak isteyen kadınlara destek olmak için aracılık eden Bulut Atlası, sosyal medya etkileşimi sayesinde ilgili dernek ve kuruluşlara ulaşmayı başardı. 2021 yılında yayımladıkları 3 single’ın ardından 2022 yılında 3 single ve 1 EP çalışması yayımlayan Bulut Atlası, yeni yayınlarını Garaj Müzik etiketi ile müzikseverlerle paylaşmaya devam ediyor. Emrah ÖZ  11. Single  Çalışması “Gidiyor Musun”! Geri Ver Şarkı Sözleri Uyandım, yalnızdım bu sefer Çirkindim, her zamankinden beter Bu şehir sensiz Hiç kimse artık yok Biraz da ben hissetsem Her yerim ağrıdı Her hücrem Kimseler anlamaz Yüzüm gülmez ki Artık ver! Geri ver, geri ver, kalbimi, sevgimi, öfkemi, gülleri geri ver Senle kirli her anımı geri ver Ver! Geri ver, geri ver, yorgunum, güçsüzüm her şeyi aldın, geri ver Senle ölmüş her anımı geri ver Uyandım, korkmuştum bu sefer Kızgındım, her zamankinden beter Bu şehir sensiz Hiç kimse artık yok Biraz da ben hissetsem Söz: Kaan Cengiz Müzik: Kaan Cengiz & Göksel Kadir Yüksel Düzenleme: Kaan Cengiz & Göksel Kadir Yüksel Read the full article
0 notes
nottoch · 1 year
Text
Vur kâfire Hak getire, düşme şerhe hemide on kere(!) Düğümleniyorsun göz göre göre Ferasetiniz eşittir seksen günde devr-i âlem Avare geze-dur belki kendinizden eminsiniz bİ'küfre Nara atan herkese filtre uygulayalım Almıyor aklım, Canileşirsem On parçaya bölerim, çıkar falım. Bu geri sayım? Daha da dışarı çıkmayacak büyük sırrım. Şeyhi de benim şahım, hani benim payım? Kör kütük olmuş anlamaz benim halkım. Tutuşsunlar boşver, onları kör kuyuya atalım. Hakta benim arz da, talepte benim şaşkın Nerede ahlâkın? Neye göre bana inandın? Sen kanarsın, Sonuçta insansın. Kahrolsun merakın, ütopyamı kana bularsın. Aklımı karıştır, bu taşeronluğunuz kapansın! Adı batsın. Günâhta sevapta hak getire, Kemire dursun fayton mümkire, Dal hayallere, benim gibilere, Dalaverenize karnım tok düş karanlık dehlizlere.. Aydınlık arardım kaldım hâlsiz, Dikizimde göremedim ali cengiz oyunlarınız câiz Sualden denge, çürük almış bıçkın biz birer hiçiz Hasımsa kalmış kuru çuval torbalanmış renksiz. Lâkin andırıyor göz bebeklerin yakamozu, Varımı yoğumu yarına açılırken verdim, kırıldı omzu Zihnim kapalı aralı toplam, kim oralı, daraldı ufku Suçumu sakladığım güneşin içine, gündüzümüz puslu Kar yağar üstüne dökerim domestos, bağıntılı eterli bluzu..
1 note · View note
huseyinerol3453 · 2 years
Photo
Tumblr media
Değerli dostlar, Yabancı uyruklu bir Facebook Arkadaşım Doğu kültürü ile batı kültürünü kıyaslayarak adeta Doğu kültürünün mistikliği ve tembelliği teşvik ettiğini, Batı kültürünün de hırsı, gayreti, başarıyı teşvik ettiğini belirtmesi üzerine aşağıdaki yorumu yaptım. Bilgilerinize sunuyorum. Değerli dostlar, Özellikle 15, 16 ve kısmen 17 yüzyıla kadar Doğu bilimde, teknoloji de üstündü. Ancak Doğu özellikle Cengiz İstilası, Haşlaşiler,ve Haçlı seferlerinin tahribatıyla kendi kültürel, ilmi değerlerini, ilmi gelişmeyi büyük ölçüde kaybettiler. Bu sebeplerin de büyük etkisiyle Dinimiz de kısmen özünü kaybetti. Yozlaştı, doğmatikleşti. Rasyonel olmaktan uzaklaştı. İnsanlar, tek düze haline geldi. Aslında bizim inancımızda ve kültürümüzde ilim de, zenginlik te, makamlar da araçtır. Amaç olmamalı. Ama nasıl beden olmazsa ruh ta olmaz. Öyleyse araçlar da adeta insan olmanın ve insan kalmanın zaruri, gerekli varlık sebepleridir. Kısaca araç olmadan amaçlara ulaşılamaz. Amaçlar gereği gibi var olamaz. Bence bu konuda öncelikle sık sık öz eleştiri ve empati yapmalıyız. Bu sayede en azından biraz daha hakkaniyetli, biraz daha hoşgörülü, biraz daha merhametli, biraz daha iyi niyetli, biraz daha dürüst olabiliriz. Kısaca hem Dünyada, hem Ahirette aydınlık yarınlara ulaşmak ta, karanlık yarınlara mahkum olmak ta bize bağlı. Dilerim, her şey gönlümüzce, kardeşçe, Hakça, barış, refah ve güven içinde, Sağlıklı, başarılı, tüm sevdiklerimizle birlikte, sevgi ve huzur dolu olsun. Amin inşaAllah. En içten dileklerimle selam, sevgi, saygı ve dua ile. With my best wishes. https://www.instagram.com/p/ChOcJqOKMfO/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
seslimeram · 6 months
Text
Düzenekler Altüst!
Tumblr media
“Özgürlük, ancak her şey anlamını yitirdiği zaman ortaya çıkabilir; çünkü anlam, ne tür olursa olsun, yalnızca ideolojik bir kabuktur.” Jean Paul SARTRE
Düzenekler altüst oluyor. Gündelik bir yaşam pratiğinin imkansız kılındığı bir heyulanın orta yerine demirliyor ülke. Genel geçer değil hep kalıcı, daim yıkıcı, çokça karanlık olan o tahakküm nesnelliği ile düzen / düzeneklerin altı üstüne getiriliyor. Her şey pejmürdelik içerisinde, paramparça. Her gün biraz daha ağır sınamaların meskeni / fonu kılınıyor. Her şekilde Türklük imgesinin başat bir figüratif olarak kodlandığı zeminde, kalanların canını önemsemek detayın ta kendisi kılınıyor. Varsa yoksa seçilmiş zümreler, her dem arkaları toplanan seçkinler. Öyle acayip bir pespayelik haller silsilesi ki, enerji diye bir tarafından sesler çıkartarak medya şaklabanı bir temsilin iç ettiği milyonlarca dolarlık rant çemberi magazinsel bir laf kalabalığı ilan ediliyor. Milletin orasını şey yapacak olan tahayyülün ta kendisi, inşaat ya resullallah müteahhitlerinden cengiz efendinin ilhak edildiği öne sürüle durulan bir sahanın geri kazanımı sonrasında oranın da şeyini şey yapabilmesi için kapılar sonuna kadar açılıyor, memleketten tıs yok. Tahakkümü var eden, ister beyaz, ister mavi yaka işçiler olsun her durumda sömüren, altı aylık bilançolarında semirip durmaktan bir halde, bir biçimde milletin parasını iç edip net kar rekorları açıklamayı sürdüren devletli onaylı, sabancı, koç, demirören, şahenk mahenk nice at hırsızının sponsorluğunda bir yer, bir ülke cumhuriyet bayramı merasimi gerçekleştiriyor. İki satır geçmişin kökünde yer bulan kimliklerin varlıklarını iç edip, adıyla sanıyla çöküp, yutan hırsız takımının bugün iyi insanlar, memleket sevdalıları diye anılmaları dert olunmuyor. Mekanizma, düzenek hep sıradana karşıt işliyor. Düzenek daim bir tarumar etme halini güncelliyor aralıksız bir halde.
Duraksamadan, ikiletmeksizin var edilmiş tahakküm nesnelliğinin ayrımcılık ve nefret edimi ile birlikte kurgudan gerçeğe dönüştürüldüğü zeminde sıradan insanların hayattaki hakları ne olacaktır ki! Biteviye bir yeni yüzyıl şablonu zikredilirken daha ekonomik hali perişanlık olan bir ülkenin yönelimi ne olacaktır misal? Sadaka kültürü gibi, çalışmayan o emekliye vaat edilmiş cumhuriyet ikramiyesi 5000 liranın bugünün şartlarında bir kişinin üst başını tamamlamaya dahi kafi gelmediği bir zeminde müşterek nasıl savunulabilir. Ya o tek maaşla geçimini var etmeye mecbur olanlar ne edecektir, 7500 lira ya da asgari olan 11 bin dört yüz iki lira neye merhem olur misal? Masallar anlatılırken, itibardan tasarruf mu olur canım diye geçiştirilip, baş efendi kendi maaşına kırk küsur bin lira dokunuş, bir biçimde gırtlak gırtlağa düştükleri zikredilen meclisteki vekillerin / vekil emeklilerinin de maaşlarına iyileştirmeler apar topar var edilirken, o makam bu mevkideki seçilmişler tüm o yozlaşmış sermayenin kan emici sülükleri gibi / onlar kadar açık bir yağmaya devam edip dururken müştereken, sıradan insanların çektiklerinden kim nasıl bahis açacaktır sahi ama sahiden? Noksansız bir biçimde sıradan insanın hakkaniyetsizce haklılığının üstünde çizikler atılmaya devam ediliyor daha bu bir tek konu, yaralar, bereler hep ortada, hep ayan beyan gün yüzü görmeye devam ediyor. Düzenin, düzeneği kendi sabık yolunda ilerlemeyi muteber bir meseleymiş gibi duyururken her şey alt üst edilmeye devam olunurken hayatın / elden kaçırılanın meselesi ne olacaktır, sahi ne olacak?
BirGün Gazetesi’nden aktaralım: “Cumhuriyet’in 100. Yılında ülkeyi her alanda uçuruma sürükleyen iktidar yargıyı da baştan başa kuşattı. Başkanlık rejimine geçilmesiyle birlikte Meclis işlevsiz hale getirilirken yargı Saray’ın kontrolüne geçti. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarını hiçe sayan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AHİM) bağlayıcı hükümlerini görmezden gelen hükümet, ‘tek adam’ yönetimini Türkiye Yüzyılı etiketiyle ülkenin ikinci yüzyılının kurucu rejimi haline getirdi. Devletin kurumları yargı kararları yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet temsilcilerinin sözlerini kutsal bir metin gibi uygulama yarışına girdi. TİP’ten Hatay milletvekili seçilen Can Atalay, AYM’nin hak ihlali kararına rağmen şu ana kadar serbest bırakılmadı. Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, yedi yıl olan azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen tahliye edilmedi. AYM kararına rağmen yürüyüşü engellenen Cumartesi Anneleri her hafta gözaltına alındı. Son olarak Antalya’daki özel bir okulda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında AKP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’nı eleştiren öğretmen gözaltına alındı.
AYM Kararları Yok Sayılıyor
AYM’nin Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluk halinin hak ihlali olduğuna yönelik kararının İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tahliye kararı verilmeden dosyası Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine tepkiler sürüyor. AYM’nin 25 Ekim tarihinde verdiği kararda, Atalay’ın “seçilme hakkı” ve “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı”nın ihlaline hükmetse de dosyanın sevki iktidardan talimat beklendiği eleştirilerini de doğurdu. Atalay’ın tutukluluğuna karşı çıkılırken MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın AYM’e Başkanına “Yargısal aktivizmde bulunamaz” sözleri ise tepki çekti. Dosyanın sevkine ilişkin sosyal medya hesabından açıklama yapan Atalay ise, “Başka bir merciye ‘gereği için’ göndermesinin hukuka aykırılığının HSK tarafından soruşturulmasını talep ediyorum” dedi. AYM’nin kararının yerine getirilmediği her anın devletin niteliklerine zarar verdiğini aktaran Atalay, “İkili devlet anlayışını kabul etmiyoruz. Buna alışmayacağız. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasına ilişkin bir ‘irade’ var ise bu iradenin 13. Ağır Ceza Mahkemesi başkanına ait olamayacağı açık olduğundan hukuka bağlı olmayan Devlet hayalinin sahipleri kimlerdir?” diye sordu. Atalay şu ifadeleri kullandı: “Üyesi olduğum TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nu yargı kararıyla oluşan hak ihlalinin giderilmesi için verilen karara uyulmayarak ihlalin devam ettirilmesinin araştırılması başlıklı gündemle toplantıya davet ediyorum. TBMM’yi yargının yerine geçerek karar verenlerin kim olduğunu araştırmaya ve Anayasal düzeni askıya almaya teşebbüs edenleri tespit etmeye davet ediyorum.” Atalay’ın arkadaşları ve meslektaşları, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne tepki gösterdi. Çağlayan Adliyesi önünde konuşan Avukat Volkan Gültekin, "Bu basın açıklaması bir suç ihbarıdır" ifadelerini kullandı.
Talimat Bekleniyor
AYM kaynakları, yerel mahkemenin kararı uygulamamasına karşı Türkiye’nin "hukuk devleti" olduğu anımsatması yapmakla yetinildi. Gazeteci Alican Uludağ’ın haberine göre, Yargı kulislerinde ise yerel mahkemenin altı gün bekleyerek karar vermemesi, "yukarıdan talimat" beklendiği şeklinde yorumlandı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın karardan saatler önce yaptığı paylaşımın tartışmaya etki yaptığı belirtiliyor. Ancak ne Adalet Bakanlığı’ndan ne de Hakimler ve Savcılar Kurulu’ndan tartışmaya ilişkin resmi bir açıklama yapıldı.
“Hukuk Devleti Olmaktan Uzak”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, son dönemki hak ihlallerini BirGün’e değerlendirdi. Antalya’da Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında AKP’nin ‘Türkiye Yüzyılı’ kampanyasını eleştirdiği için hakkında soruşturma başlatılan öğretmene ilişkin konuşan Sağkan, “Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 216. maddesi kapsamında soruşturma başlatıldığını yapılan açıklamadan anlıyoruz. Hangi söyleminin halkı kin ve tahrik anlamın değerlendirildiği ve bu anlamda soruşturma açacak ciddiyete hangi söylemin neden olduğunu, kamuoyunda yaratılacak infialin neye dayanarak tespit edildiği gibi hiçbir unsur belli değilim” ifadelerini kullandı.
Sağkan, AYM kararına rağmen cezaevinde tutulan Can Atalay hakkında ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Can Atalay konusu ise yargının yaptığı yanlışlara ağır olarak tekabül eden bir işlemdir. Can Atalay kararında AYM iki ayrı konuda hak ihlali tespit etti. Kişinin seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ihlali tespiti yaptı, devamında da tutukluluk ile kişi hürriyet ve güvenliği ihlali tespitini yaptı. Devamında da hangi işlemlerin yapılması gerektiğini karar altına aldı. Anayasa’nın 153. Maddesi çok açık, AYM kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlarını bağladığını belirtiyor. Yeniden yargılama işlemini ilk derece mahkemesinin yapması gerekiyordu.”
Soruşturmaya Skandal Gerekçe
Antalya'da özel bir okuldaki Cumhuriyet’in 100. Yılı kutlamalarında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yapan Emine Karakaş, AKP'nin sıkça dile getirdiği 'Türkiye Yüzyılı' söylemi hakkında yaptığı konuşma nedeniyle evinden gözaltına alındı. Daha sonra serbest bırakılan öğretmenin gözaltına alınmasına ilişkin Antalya Emniyet Müdürlüğü’nden skandal bir açıklama geldi. Açıklamada, “Konuşma yapan şahsın bir öğretmen olduğu, konuşması içeriğinde Türkiye Yüzyılı’nı hedef aldığı, bir eğitim kurumunda siyaset yapıldığı ve birlik ve beraberliği zedeleyerek, ayrıştırıcı tutumun sergilendiği vb.” ifadeleri kullanıldı.
İmajı Zedelenmiş
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de TOBB Türkiye Eğitim Meclisi toplantısında hakkında soruşturma başlatılan ve gözaltına alınıp serbest bırakılan öğretmen hakkında konuştu. Bakan Tekin, “Sektör olarak sizi kamuoyu nezdinde zor durumda bırakabilecek olumsuz örneklere karşı siz de tedbirlerinizi alırsanız bizim de sizin adınıza yürüttüğümüz mücadelede taleplerimizin karşılanma oranı yükselir… Başka bir sürü örnek zikredebiliriz. Bunlardan bir tanesi pazar günü Antalya’da yaşanan olay. Bu ve benzeri olaylar, imajımızı, ilişkimizi kamuoyunda farklı ve tartışılır bir hale getiriyor. Bunlara bir tedbir almak lazım” dedi.
Soruşturmaya tepki gösteren Eğitim-İŞ Antalya Şube Yönetimi’nin yaptığı açıklamada ise şu ifadeler yer aldı: “Öğretmen arkadaşımız sosyal medyada paylaşıldığı kadarını izlediğimiz konuşmasında cumhuriyet kazanımlarının önemini vurgulamaya çalışmış ve hiçbir siyasi kişiyi, partiyi ya da oluşumun ismini kullanmamıştır. Asıl işini, yani eğitim çalışanlarının, memurların ve memur emeklilerinin sorunlarının çözülmesi görevini yerine getiremeyen bu şahsın fikirlerini beğenmediği bir öğretmeni hedef göstermesi açıkçası bizleri şaşırtmadı. Eğitim-iş Antalya Şubesi olarak hiçbir eğitim çalışanının fikirleri ve bunları paylaşmaları sebebiyle hedef gösterilmesinin ya da gözaltına alınmasının karşısında olduğumuzu, yaşanan bu sürecin takipçisi olacağımızı belirtmek istiyoruz.”
Kocaeli’de Eylem Yasağı
Kocaeli Kürt Dili Hareketi Derneği'nin, yapacağı bir etkinlik paylaşımını gerekçe gösteren Kocaeli Valiliği, şehirde yürüyüş, toplantı, basın açıklaması, oturma eylemi, stant açma, çadır kurma, bildiri dağıtma gibi eylem ve etkinlikleri 7 gün süreyle yasakladı. Resmi sitesinden açıklama yapan Valilik, "milli güvenliğin sağlanması, kamu düzeni ve güvenliği ile genel asayişin korunması" amacıyla bazı kararların alındığını belirtti.
Kararı İhlal Ettiler
Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nda yapmak istediği basın açıklaması geçtiğimiz hafta 29'uncu kez engellendi. Eylemin 970'inci haftasında polis ablukasıyla Cumartesi Anneleri ve hak savunucuları gözaltına alındı. Gözaltına alınan 27 kişi, yaklaşık 5 buçuk saat sonra serbest bırakıldı. Cumartesi Anneleri’nin 700’üncü hafta eyleminde polis tarafından yaralanan Aydın Aydoğan’ın başvurusuyla ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM) hak ihlali kararı verdi. Yüksek mahkeme, kolluk kuvvetlerinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğini belirterek Aydoğan’a 60 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti.”
Düzenekler altüst ediliyor. Gündelik bir yaşam pratiğinin imkansız kılındığı bir heyulanın orta yerine demirliyor ülke. Tümden baskıcılık, daimi bir tahakküm ekseninde günbegün bir kesim / güruh / yapı hedef alınmaya devam olunuyor. Kanun dairesinde Kürd’ün hakkının hiç edildiği bir zeminin hallerine dair Kobane Davası ve tutsak edilmiş nice insan koca bir yazı konusu kılınabilir. Gündelik hayatın ehven ile bağlarını, çok kimlikli ve beraberce eylenecek bir mesel olduğunu savunan, bu toprağın kültürünün peşinden ilerleyen Osman Kavala gibi bir insanın tutsaklığından okunabilir mesela hak / hukuk ve adaletin eksik gedik halleri. Tümüyle gasp edilmiş olagelen bir hayat akışının ortasında ol sivil itirazların en büyüklerinden birisi olagelen Gezi Parkı direnişinin itham edilmesine hala ve hala çalışılmasına, Çiğdem Mater’den, Tayfun Kahraman’a pek çok insanın rehin kılınmasında ne / nerede kim nasıl düzenekleri altüst ediyor görebilmek söz konusudur, ki görmek isteyene daha ne ibretlik tanıklıklar / ön almalar / yok saymalar mevcuttur. Bütün bu yukarıdaki mesellere dair kelam etmenin / sözü hakikatten yana kurmanın dezenformasyon olarak görüldüğü bilindiği bir zeminde 2022 Ekim’inde çıkartılan torba yasanın ilgili kanun maddesine göre haberdar etmenin suç kılınabilmesinin yolu açılmıştır. Bu hallerin böyle bir tevatürün birlikteliğinde zaten norm / normatif kalmaz, hiç bırakılmaz. Bu hallerin gölgesinde bir tek gün olsun demokrasiden, eşitlikten ve adalet bahsinden mevzu açılamaz. Bir kıyamın ortasına gümbür gümbür giden menzilde hayatın ehvenden alıkonulması mefhumunu kim nasıl engelleyecektir, bu bile bir şeyleri aksettirmeye kafidir, görmek isteyene!
Düzenekler altüst ediliyor. Gündelik yaşam pratiğinin lime lime edildiği bir güncellik hasıl oluyor. Her yandan her şekilde bir tahakküm, bir biçimde sınırlandırma halinin en kestirmeden sureti temsiliyle hayat kuşatılıyor. Ayrımcılığın, elitler ve öteki herkes diye var edildiği bir zeminde müşterek temel insan haklarının her nasıl lime lime edildiğidir biraz da mesele. Düzen sahiplerinin kendilerine göre var ettiği düzenekler / sıradan olan eliyle kurulmuş, düşe kalka ama öğrenerek, ama çözümleyerek, ama yeniden ve yılmadan var ederek bina edilmiş olagelen düzenekleri, yaşam biçimlerini altüst ediyor artık. Yeni yüzyılını arşınlıyor denilirken bir menzil, toplumsal dinamikleri çürümeye eskisinden de süratli halde saldırılarla devam olunuyor. Yarını şimdiden tüketilmeye çalışılan bir zeminde, sorgunun, yanlışa yanlış diyebilmenin önünün alınmasıyla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Demokrasi deneyimini artık laf olsun kabilinden bir eylemselliğe iktidarı, muhalefeti el ele koşa koşa var ederken, acil çözülmesi elzem sorunların hakikati her ne olacaktır? Kim derman olacaktır, bunca kötürüm kılınmış, kangren kılınmak istenen yara bereye. Dahası nereye kadar böylesi bir tahakküm, ayrımcılık, yok sayma hallerinde bir ileri ülke, muasır medeniyet lafzı devam olunabilir! Her şey tersine, dipsiz bir karanlığın esiri kılınırken. Sahiden istikamet nereyedir...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Francisco SECO – AP Photo
1 note · View note
edebiyatcihatun · 3 years
Text
Tumblr media
çok yaz geçirdim,
çok bahar tanıdım.
fakat kalbim
vurulduğu kışta kaldı..
46 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Tumblr media
Ben Gecekondu da Büyüdüm Peri Kızı.
Tozlu Topraklı Yollar da Toz Yuta Yuta Yürüdüm..
Karanlık Sokaklar da, Sinmeç Oynayıp.
Loş Oda Işık’larında Hayata Kafa Yordum.
Ben Has Anadolu Çocuğuyum Peri Kızı.
Halı Saha, Tartan Pist, Peyzaj, Hazır Çim Bilmem.
Toprak Yollar da Ayaklarım Parçalanırcasına Top Sürdüm.
Ben Kimsesiz Varoşların Çocuğuyum Peri Kızı.
AVM Nedir, Cafe Nedir, Bar Disco Nedir Bilmem
Ben Çarşı’yı Pazar’ı Bayram dan Bayrama Gördüm.
Ben Kokteyl, Parti, Gün Mün de Bilmem Peri Kızı.
En Güzel Restaurant Annemin Mutfağıydı
Yer Sofrasına Diz kırıp, Aynı Tabağa Kaşık Çalıp
En Leziz Yemekleri Ben Annemin Ellerinden Yedim.
Gördün ya ! Peri Kızı
Ne Sen Bu Yoksulluğun Yolcusu
Ne de Ben Renkli Dünyanın Hancısıyım
Ay Ve Güneş Kadar Uzağız Anla Be Peri Kızı
Ben O Şatafatlı Masalın Bir Garip Yabancısıyım.
~Cengiz Yavuz~✍🏻 Nisan 2020
#AyrılıklarınŞairi
8 notes · View notes
ceren-felsefesi · 3 years
Quote
Günler koşuşturmakla geçip giderken Neden var olduğunu unuttun Neden olduğun sorunlarınsa farkında değilsin Gülmek eğlenmek istiyorsun Hayat zaten çok zor O yüzden müzik seni eğlendirsin Gerçeklikten uzaklaştırsın istiyorsun Ama biz müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanıyoruz Bizimle gel Başlayalım mı? Cengiz Han zamanı akan nehirde Elini yıkamanın bedeli ölümdü Göç edip çürüdük Çöp kusarak üç denize sıçan bi hale büründük Egzoz gazı soluyan Sağı solu belli olmayan Mangala gitti maganda Orman yanar Tabiatın gözleri kan ağlar Kibir yaptı tavan Fabrika bacası basar Atom reaktörü, çöpü hasar Electro smoke ile her an atakta İnsan en büyük parazit Gezegene bak lan! Hayvan kadar olamadı beşer Ortama uyamadı revize eden Faturasını gelecek nesil öder Kıyamet şurada mal gibi izle Abi yapma Atma şu izmaritini denize Geri alamazsın Gün gelir o pisliğini attığın denize hasret kalırsın, bakamazsın Kurak Afrika görüntüleri uzak değil Çocuğun büyüdüğü yer sulak değil Çünkü yok ettik gölleri, nehirleri, ırmakları, hepsini Nasıl acımadık? İnanamıyorum Elimizde varken hiç değerini bilmedik Plastikle dolmuş mideleri hayvanların buna hiç mi üzülmedin? Nette paylaşmaksa yetmez Bi şeyler yapmalı Suyu kirletmeyin Su gibi aziz olsun ülkem Onun can damarlarına Bu zehri vermeyin Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam, susamam! Korkma yanıma gel! Gün olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam SUSAMAM! Ben bi' beyaz Türk'üm Yasalarım Anglosakson ama kafam Ortadoğulu Apolitik büyüdüm, hiç oy vermedim Kafamı tatile, gezmeye, borca yordum Adalet öldü, ucu bana dokunana dek sustum ve ortak oldum Şimdi tweet atmaya bile çekiniyorum Kendi ülkemin polisinden korkar oldum Üzgünüm ama senin eserin ülkedeki umutsuz nesil Senin eserin bu mutsuz kesim ve bu kurşun sesi! Sebebi nedir bilmeden hapiste çürüyen o suçsuz sefil Senin, senin eserin, senin eserin bu korkunç resim Bu yorgun sesim Fakirin vergisiyle yatına, katına katana salak Haşere geri yolsuz vekil seni, senin eserin! Sen hiç yıkanmadın Ölümle bi' kez bile tıkanmadın Elinde 3. dalga karton bardak kahve Tek derdin o özenti "Start-Up"ın Şimdi kapını kollaması gereken adalet gelir acımaz Vurur kırar kapını Çünkü çocuk öldü vuran memurdu diye "Haklıdır" dedin Sesini çıkarmadın, yani suçlusun! Çünkü iki gün üzülüp sonra gözündeki nehri kuruttun Tuğçe ve Büşra'nın katilini serbest bırakan hakimin adı neydi unuttun! Şimdi başına bi' şey gelse şeh'rin hukuk mu? Bi' gece haksızca alsalar içeri seni Bunu haber yapıcak gazeteci bile bulamazsın HEPSİ TUTUKLU! Salınan katillerin aldığı canlar (Geri gelmeyecekler!) Haksız yere hapiste geçen yıllar (Geri gelmeyecekler!) Sen sustun, ses etmediğinden bindiler tepene Haklarını elinden aldılar ve güzellikle geri vermicekler "Adalet" sözde mülkün temeli Tıkamış kulağını duymaz ne dediğini Âdeti, töresi, geleneği söyle Giden kötüydü de gelen iyi mi? Bu medeni mi? Biz yiyemiyo'ken senin kürkünün bile yemediğini Sizin polisiniz silahını çekip güpegündüz ortalıkta vuramaz dilediğini Medya, basın, hukuk, asker hepsi sizin için çalışırken Aslen güneş bile üzerine doğuyo bu çocukların İşe gidip geliyolar canlarına kasten Silahınız kin! Bu çektiğimiz bizim günahımız değil Planınız iyi! Ben bilmem bunun inananı kim? Ama bilirim, gel Silahımız dil! Ben sesiyim kayıp neslin Sansürü olamam ayıp resmin Ekibimi bu mezardan çıkarabilmek için Hep gözlerim açık, uyanık ayık gezdim Sopa, bıçak ne yazar ki? Zayıf hepsi! Öncelikle olmalı akıl keskin Sabır bey'nimi yiyip bitirirken yağmur gibi yağanları yakıp geçtim! Müzik yapmak dışında bi' bok yemedim! Polis tutukladı bi' şeyleri problem edip Yine duruşmadayım sen konsere git Ben aynı takım elbisemle 10 senedir Biri dönüp desin bana "Çaban boş yere değil" O gün kalbimi, ruhumu komple veriyim ama Yargı gelip arıyor bedeli Yaşıyorum cehennemi, yanıyor bedenim Merhaba Türkiye Bende var hüviyet Yaşamaya çalışıyoruz hasbelkader gitmeden katakulliye Ekrana süs diye çıkan şarlatan, hep fanatik biri! Fesatlık, kötü niyet salgın gibi Eder daha manipüle! Bu bir temsil ya da piyes! Bu uçaksa bu türbülans! Komşumuzdu Suriye Şimdi bu gemideki vatandaş mı? (Yurttaş mı?) Huzurda değil ölü bile topraktakilerin ahı var Sadece gazeteydi "Hürriyet" Sen olabildiğince özgür ol! Hepimizi bi' lokmada yutuveriyo' Pis boğazlı İstanbul! En iyi zamanları törpülüyo' Çözülemeyen gizemli esrar bu! Taşı toprağı altın (altın) Eli verdim, kolu kaptı (saldır) Ulaşım, eğitim, yargı (yardım) Şeytan zehrini saldı (saldı) Paranız olmalı, ya da birileriyle aranız olmalı Kodamanlarda numaranız olmalı Aksaray'da bir adamınız olmalı Bizim yatımız katımız bi' de yalımız olmadı Kumbaramız dolmadı da bununla doğmadım Ki metropolde biraz amacın olmalı Yapıcı olmadın, yakıcam ormanı Beton ormanda hayvan olman normal Tutsak göz altların yine morlar Yönetenler çağ dışı dinozorlar Bu ormanda herkese göre rol var Sustukça sıra sana gelecek Aydın beyinleri bekliyor karanlık gelecek Mezun olucam Cash para, diploma ver bana Para yoksa ter dökmeliyim Eğitimde fırsat eşitliğini fırsata çeviren bi' üniversiteliyim Ben mezun oldum Yarattığınız sistem yüzünden bi' serseriyim Ben mezun oldum Ya kasiyer olayım, ya da sinemada sana yer göstereyim! Sokak başı üniversite ama köy okulları çok terste Başa gelenin ideolojisi neyse o anlatılır her derste Zengin, fakir ayrı Torpile ya da parasına göre kayırır Eğitim endüstridir İnşaattan rant sağlamaka aynı! Kiminin kitap alıcak bi' parası yok Öğretmen atanıcak ama "arası" yok! Milletvekili bi' tanıdık mı, wow Beni anlaman da bu mantıkla zor Bari bi' köy okulunun yardımına koş Her tarafı kaos Sen de biraz boğuş Bu gece uyudu zorla çocuk Okula gidecek YOL YAP! Neden bu gök, bu yıldızlar, bu galaksiler, gezegenler Neden, neyden bu evren? Neyden bu dünya? Neden ben, neden sen, neden biz? Sorgula, hele bi' sor lan bi' "Neden ben varım? Nereden geldim ve neden bi' insanım? Nasıl oldum? Nasıl olduk? Nası' oluyo'? Nası' anlam kattık? Nası' doluyo' bu kafa? Neye tapınıyo' hayat kimi kayırıyo'?" Hasat ne doyuruyo' hesap Anlasak, anlatıp her şeyi kavrasak da len Anlamak mı yasak olabilir Ama sadece bi' yanıtı yok bi' sürü cevap var koş git yanıt ara Peşine düş mutlaka kanıt ara Ruhunu demle hep yakıt ara lan Kalbini tut ve de buna tanık ara Hadi nefesini gör ve git sanat ara Sorgula sorgula atomları Işık hızını düşün ve de git kanat ara sonra Uç uçabildiğin kadar Uçabildiğin kadar uç Uçabildiğin kadar uç Bırak kendini Ben bilmem hiç kendimi korumak zorunda kalmadım Bilmem ben bi' çocuğu düşünmek zorunda olmadım Hiç evlendirilmedim Evde dayak görmedim Kendi evimde kendi odama zorla hapsedilmedim Sözlerinizi kusmadım Yurdumdan edilmedim Nefretinizle yanmadım Yakılarak can vermedim Hiç kardeşim olmadı Hiç abimden korkmadım Okuldan alınmadım BEN HİÇ ÖLDÜRÜLMEDİM Kadına el kalkmaz ulan beyinsiz Erkeksin ama insan değilsin Aslında o en iyiye layık Kadına şiddete hayır! Ülkede erkek neden en üstte minibüste, evde ya da metrobüste Taciz şiddeti hiç bitmiyo' Kınamakla falan iş bitmiyo' Uh, Ah, ADAM olamadınız bu kalıbının ADAMı mı para babalarınız? Beşiktaş'ta beş tokat, leş hareketler Cebi dolu ciğerin beş para etmez Yaşadığın kafa ne? İnsan mısın? Biz utandık ulan! İnsan mısın? İnsan mısın? Bu hale nasıl gelir insan? Nasıl? Dünya Dönsün başım gibi Aklımı kaybederek Rüya Nefesim, iç sesim Düşerim derinlere Dünya Dönsün başım gibi Aklımı kaybederek Rüya Nefesim, iç sesim Düşerim derinlere Kaptı kafamı çarptı duvara Beni koruması gereken tenime bastı cigara Kaldırdı geri bütün derileri kattı dumana Yattım falaka motherfucker bu mu yargı burada Hangi kurala denk? (denk) Cenk için hazırım, karışır her yer Öğretilen bu işte Şiddeti sevmek ve ipleri germek Bak Almanya buz gibi morg Bana sor sana diyim Gençlerin çoğunda amfetamin, Tilidin ya da weed, kokain ya da speed, crack Sana göre güzel ama bana göre değil Bana göre değil, kafana göre yürü bas mayına geber Ederi kaç? Kaç? Kaç? Kaç paraya bedel? Yeter artık dönme teker gibi Dost ol yeter bana Geliyorsan dosdoğru gel Bi' kap su ver çok mu zor Vicdanlı ol be lanet Anlamak istemiyo'sun ama bütün bu canlar sana bana emanet Lan bi' düşün: "Soğukta kışta dışarda tek başına yaşıyo'sun Dilini anlayan kimse yok hep tehlike, hep felaket, hep afet" Kazanamazlar, ya yaraya rastlarlar Ademe bir türlü yaranamazlar Vicdana bakar paraya bakmaz Toplayıp ormana atmak çözüm değil Bunlar kurt değil, ormanda kendi başlarına yaşayamazlar Onları sen savun, onlar kendi haklarını arayamazlar Barınaklar dolu Memleket acı Seması kara Sokak hayvanlarına tecavüz etmenin, işkence etmenin cezası para "Büyük ahlaksızlıklar için büyük aptallar lazımdır" Bütün insanlar suçlu değildir ama Bütün hayvanlar masumdur Gel, gül olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam, susamam! Korkma yanıma gel! Gül olur hapsolur bu suçlu cümleler! Yenilir hiç olurum fark etmezler! Susmam SUSAMAM! Gitme, Gitme, Gitme, Gitme Daha çok şeyi değiştirebiliriz bu hayatta İnat etme Hepimiz pes ettik vaktiyle Şimdi sık yumruğunu Sustur şu suskunluğunu Unutma kafan atınca nasıl da dimdik durduğunu İçin dışın nefret Gel Hiçbir şeyi yaşamak kadar sevme Sana bi dünya yaratamam da elini tutarım elbette Varsın herkes terk etsin seni Sen dünyayı terk etme Seni yargılamıyorum Acını tam olarak anlamam mümkün değil biliyorum Kaldıramadığım yükleri bırakıp kendi yolumdan gidiyorum ben Sen de aynaya bak lütfen "Seni seviyorum" de Ey! Faşizm ney mi? En amiyane deyimiyle faka basacağız Beynelmilel el birliğiyle Tek bildiğiniz siz Ve de pek çok kazanın asıl sebebi aşırı hırs Bu hırs bi' ebedi his Evde eşine kız Sokakta kriz Fıss, tokatla köpeği Cins ise değil de miks ise tabii Akılsız, ey Kendinden çalan hırsız Polisten tırs, ey Ol ister sistem Hiç çiğ sığ birey Bir neyin ne olduğunu Bi' de bizi bil Biz façası pis de eli temiz bir nesiliz Bu işin selesi siz de Tekeri gidonu biz Ey, e bi tabi biz de biz gibi bir nesilin peşindeyiz Ey, bu tek emelimiz saygı, tohum Torun, ayna ol Kaygı bol da yol Ey, tam da bu Ya boğul ya doğ Tonla yanlışa, gırla doğru Olsun torun, saygı tohum Yüzüne bakamam yüzüm düşer o yerlere Ayakları çıplakken gözleri dalar düşlere Başı önünde ama beden çıkıyor sefere Yok mecal dizinde Bak, her bi' günü sürgüne Kaçamıyo' kovalıyo' zalimler Ele güne, ele bakıyor o gözler Kodamanın parasını ateşe ver Ve de koyduğumun egosunu bi' yere ser Sokağa bakanın adını değil Yoksulumun, yetimimin adını ver Zabıtaları seyyara değil Gökdelenlere gönder Fırtınadan kopup giden dalların bi' tanesiyim Fazla yol almış ve yıpranmış İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok Bazen evsiz bi' çocuğun hikayesiyim Fırtınadan kopup giden dalların bi' tanesiyim Fazla yol almış ve yıpranmış İçimde neler dönüp durur anlatsam tarifi yok Bazen evsiz bi' çocuğun hikayesiyim Can pazarı, otobanlar can pazarı 365 günün riskli Bitmiyo' gamsız magandası Öde kan parası Bi' kaza bayrama matem düşürür Yürek dağlar acılar cabası Bir sela çınlar kulaklarında Hiç dinmez yarası Trafik terörüne eşlik eder alkol, şiddet, hız tutkusu 25 yaşında yüz binlik arabaya binen gençlerin yok korkusu Önce emniyet sonra hoşgörü Sabır, selamet gerekiyor insan Ufacık bir hata her şeyi karartır inan yok dönüşü
Susamam Şanışer, Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle
7 notes · View notes
zamannews · 3 years
Photo
Tumblr media Tumblr media
ERDOĞAN TÜRKİYE’SİNİN KARANLIK YARGISI
Recep Tayyip ERDOĞAN İktidara geldikten sonra kendi iktidarını korumak, iktidar mensuplarını zenginleştirmek, servetlerine servet katmak, firavun gibi kendine bir hanedan oluşturmak ve kalıcı zorba bir diktatör iktidar kurmak için önce yolsuzluk yapmaya başladı. Etrafına mütahitler, yandaş işadamları ve Özellikle Karadenizli iş adamlarını ve müteahhitlerini toplayarak çeşitli ihalelerle devleti hortumladı.
Ülkenin bütün belediyelerindeki ve devletin bütün kurumlarında ki ihaleleri adrese teslim şeklinde bu etrafına topladığı hortumcu yamyam tayfasına peşkeş çekerek hem kendi zengin oldu hem bu yamyam hırsız çetesini zengin ederek servetlerine servet kattı. Binlerce yolsuzluk yaparak binlerce ihaleye fesat karıştırarak milyonlarca rüşvet alarak adeta ülkeyi yolsuzluk cenneti haline getirdi.
Erdoğan, kendisinin ortak olduğu bir iş adamı çetesini kurdu. Türkiye’de tüyü bitmemiş yetimin hakkını bu Çete ile birlikte yıolsuzluk yaparak, devleti soyarak, milletin parasını çaldı. Bu çetenin en bilinen süper hırsız Beşlisi: Limak, Kolin, Kalyon,Cengiz ve MNG’dir.
Söğüt İnşaat, Sancak ve Fernas gibi pek çok hırsız ve yamyam tayfasındaki şirketleri saymaya gerek yok. Bunlar yol, köprü, baraj, havaalanı ve enerji santralleri adı altında çaldıkça çaldılar. Doymayan bu sülük tayfası Erdoğan ile ortak olarak ülkenin hazinesini boşalttılar.
Öyle ki hazineyi soymakla yetinmeyip ülkenin en değerli yerlerini talan ettiler. Elbette ki buna göz yummayan cesur ve namuslu eski Türkiye’den kalma hakim ve savcılar bu talan, vurgun ve yolsuzluk iktidarın başındaki Diktatör Recep Tayyip ERDOĞAN ve yolsuzluk çetesi ile ilgili soruşturma yaptılar ve düzinelerce dosya hazırladılar.
ERDOĞAN’ın hırsızlıklarına ve hırsız çetesine yönelik hesap sorma operasyonları başlayınca, ERDOĞAN bütün hırsızlıklarını ve yolsuzluklarını kapatabilmek için ikinci bir yargı çetesini kurmaya karar verdi. İşte burada yargı çetesini oluşturabilmek için
ERDOĞAN’ın A Takımı devreye girdi. A Takımının önemli isimlerinden Efkan ALA ve İbrahim KALIN’dır. ERDOĞAN’IN YARGI ÇETESİ KURULDU Erdoğan kendisinin ve çetesinin boğazına kadar battığı yolsuzluklarını kapatabilmek için YARGIDA BİRLİK PLATFORMU diye kendisi gibi yolsuzluk, rüşvet, irtikap, taciz gibi suçlardan işlem görmüş kendisi gibi paraya kul olmuş hakim ve savcılardan bir çete kurdu.
Bu çetenin kurulmasında etkin rol oynayan Kenan İPEK, Fahri KASIRGA, İbrahim KALIN ve Efkan ALA’dır. Bunlar devletin kademelerindeki resmî sıffatları olan makam vekudret sahibi ERDOĞAN’ın emir kulları idi. Ancak bütün bunların dışında ERDOĞAN’ a resmî sıfatı olmayan, makamları olmayan gerçekte görünmeyen sahada operasyon deneyimi olan, takip tarassut konusunda uzman, çok iyi silah kullanabilen, şehirde operasyonel faaliyet deneyimi ve hareket kabiliyeti olan, adam kaçırmada, sorgulama, işkence yapma, suç uydurma, delil üretme, delil yok etme, korku ve panik yaratma konularında eğitimli, deneyimli, eli ayağı düzgün, yakışıklı, her kuruma uyum sağlayabilen, her türlü operasyonu rahatlıkla ve soğukkanlılıkla yapabilen operasyonel kişilikli bir çete liderine ve onun kuracağı bir çeteye ihtiyaç vardı.
Bu tür ihtiyaçlar günümüz diktatör ülkelerinde de hep olmuştur ve bu tür oluşumlar bütün diktatörlükle yönetilen ülkelerde vardır. Burada İbrahim KALIN ve Efkan ALA tarafından eskiden tanınan, eski bir istihbaratçı olan Doğan ÇELİK, bu iş için ERDOĞAN ile tanıştırıldı. Erdoğan aradığı çete liderini bulmuştu. DOĞAN ÇELİK KİMDİR? Karşımıza tanıdık bir Doğan ÇELİK çıkıyor.
Doğan ÇELİK uzun yıllar Güneydoğu’da çeşitli yerlerde terörle mücadele adı altında karanlık istihbarat faaliyetleri yürütmüş, o dönemde YENİ ÜLKE VE ÖZGÜR GÜNDEM isimli mühalif medyada KONTRGERİLLA’NIN EN YENİ GENÇ LİDERİ ve ACIMASIZ TC TETİKÇİSİ diye manşet olmuş bir istihbaratçıdır. Adı Silopi ilçesindeki yüzlerce faili meçhul cinayete karışmış ve o bölgede acımasız uygulamaları ile sık sık mühalif medyalarda gündeme gelmiş Ergenekon davasında yargılanmış eski bir istihbaratçıdır.
Acımasız  eski bir istihbaratçı olan Doğan ÇELİK devlet ve millet için kullanması gereken bu deneyimi hırsız iktidar için kullanmaya başladı. Abisi İdris ÇELİK ‘de karanlık JİTEM kurucularından olup 1994 te Siirt’te JİTEM ekibi ile birlikte öldürülmüşlerdir.
Artık ERDOĞAN ve yolsuzluk çetesinin bütün yolsuzluk ve hırsızlık dosyalarını kapatmak için YARGIDA BİRLİK PLATFORMU’nu dizayn etmek, finanse etmek ve bağlı bir yargı çetesi haline getirmek için her şey tamamdı. ERDOĞAN’ IN YARGI PRENSİ DOĞAN ÇELİK Doğan ÇELİK derin devletin adamı ve ERDOĞAN İktidarının yolsuzlukları koruma ve kapatma konusunda uzman İbrahim KALIN’dan aldığı emir ve talimatlarla kendisi gibi eski istihbarat elemanlarından ve eski askerlerden topladığı kişilerden oluşan bir çete kurdu. Doğan Çelik ve çetesi öncelikle HSYK seçimlerini kazanmak için yolsuzluk dosyaları olan yandaş iş adamlarından 30 milyon toplayıp bu para ile HSYK seçimlerini finanse ettiler. YARGIDA BİRLİK PLATFORMU yöneticilerine çuval çuval para dağıttılar. Ve her türlü hile ve hırsızlıkla seçimi gasp edip kazandık dediler.
Doğan ÇELİK çetesi parladı. Yaptıkları hile, tehdit, şantaj ve baskılar nedeniyle patronları tarafından başarı sayılıp ERDOĞAN tarafından ödüllendirildiler. Doğan ÇELİK ve çetesinin yeni görevi yüksek yargı olan YARGITAY’ı ERDOĞAN’ın istediği gibi dizayn edip, ERDOĞAN’ın emrine vermekti. Öylede yaptılar. Doğan ÇELİK yargıtayı emrindeki çete ve koruma polisleri ile baskı altına aldı. 2015 teki Yargıtay birinci başkanlık seçimine en yakın arkadaşı BURHANİYE’li olan İsmail Rüştü CİRİT’i patronu ERDOĞAN’a aday olarak sundu ve aday yaptı. Yargıtay üyelerince hiç sevilmeyen, bir karşılığı olmayan tek özelliği bir dönem Erdoğan’ın Büyükşehir belediyesi başkanı iken yolsuzluk dosyasını kapatmış olması ve Çete lideri Doğan ÇELİK’in yakın arkadaşı olmasıdır.
Çete lideri Doğan ÇELİK aynı zamanda İsmail Rüştü CİRİT’in ilçesinin kurucu 7 yıllık güreş ağasıdır. Birinci başkanlık seçimi silah zoruyla bazı Yargıtay üyelerine baskı yapılarak tehdit edilerek bazı üyelerinin ise seçime girmelerine engel olunarak İsmail Rüştü CİRİT’e kazandırıldı. Normal ülkede böyle bir seçimi kazanmak imkansız iken Erdoğan ülkesinde bunu başarı olarak kutladılar.
Seçim günün sabahıYargıtay binaları doğan Çelik ve çetesi tarafından kuş atılıyor ve onlara karşı oy verecek olan pekçok yargıtay üyeleri odalarında tehtit ediliyor aileleri ile tehdit ediliyor çocuklarıyla tehtit ediliyor ve seçime girişleri engelleniyor. İşte Erdoğan’ın ve Doğan Çelik’in seçim kazanma yöntemleri budur. Daha sonra Yargıtay daire Başkanları seçimleri de bu yöntemlerle ele geçirildi. Doğan Çelik yolsuzluk dosyaları olan iş adamlarından topladığı paralarla Yargıda birlik üyesi olan yargıtat üyelerine Kampanya adı altında birer araba verdi.
Hepsine para dağıtıldı. Doğan Çelik artık yargı baronu haline geldi. Kurduğu yargı çetesinin eliyle patronu Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda bütün yolsuzluk dosyalarını bir bir kapattı. Artık Erdoğan ülkesinde Erdoğan yargısı vardı. Erdoğan’ın yolsuzluk ve hırsızlık üzerine kurduğu bu iktidar bitmiştir. Erdoğan ve bütün çeteleri çok yakında bugün hapiste olan sürgün de olan esir tutulan gerçek hakim ve savcılara hesap verecek. Başka bir yazımızda da Erdoğan’ın çete lideri Doğan ÇELİK Tarafından kurulan yargı çetesinin yaptığı kirli işleri ve kapattığı kirli dosyalarını bir bir ifşa edeceğiz.
Özelikle Doğan ÇELİK ve çetesi tarafından evleri gece yarıları evleri basılan, ölümle tehdit edilen, daha sonra kutsal mesleklerinden ihraç edilen hapse mahkum edilen hakim ve savcıların hesabı bu çeteye sorulacak. Kapatılan diktatör Recep Tayyip ERDOĞAN ve yolsuzluk çetesinin kapatılan bütün dosyalarının tamamı tekrar açılacak hesabı sorulacak. Bugün hapiste, sürgünde olan zülme uğrayan gerçek bağımsız hakim ve savcılar mesleklerine dönecekler ve bu hesabı soracaklar. Bugün ki çete üyeleri başsavcılar, ağır ceza başkanları ve özelikle sulh ceza hakimleri gerçek hakim ve savcılara hesap verecek, yaptıklarını ödeyecekler.
Diktatör ERDOĞAN’ın sonu MUAMMER KADDAFİ VE SADDAM HÜSEYİN gibi olacak.
1 note · View note
elimiel · 4 years
Photo
Tumblr media
2. bölümde Cengiz’in karanlık yol mu aydınlık yol mu sorusuna bölüm sonunda Eyşan’ın cevabı bu.  Bu dizi gerçekten baştan sona güzel kurgulanmış. 
39 notes · View notes