Tumgik
#hakkaniyet
bendeniz-hic-kimse · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Düşün O çok sevdiğin annen baban kardeşlerin Oğlun öldürülmüş Lakin Komşuların kendi aralarında çifte telli oynuyor
Düşün işini gücünü kaybetmişsin ama çevren sana hayat güzel cik cik kuş taklidi yapıyor
Düşün mevsimlerden kış kıyamet Ne bir lokma ekmeğin Var ne kafanı sokacak yuvan lakin dostların sana mangal keyfinin inceliklerini anlatıyor.
Bak öğreniyorsun yavaş yavaş birilerinin kendini bilmez mutluluğu seni nasılda canını yaktığını.
Öğreniyorsun Hayatın Ciddiyetini ve
Anlıyorsun Yaşananlar arasında Ne Empatinin Nede Sevginin Adlarının Bile Anılmadığını..
O Yüzden Lütfen Dikkat !!
Mutluluktan uçarken hüzünlü insanların üstüne konmayın..
K.K
Düz yazılar
26 notes · View notes
seslimeram · 5 months
Text
Yoksunluk Meseli
Tumblr media
Yoksunlaştırma bir çıkarım hali olmaktan ötede hayatlarımızın yegane ortak bileşenini bu sahnede imliyor. Muktedirin zorbalığı aşan pratiği, hayatın her gün biraz daha yoksunluk ile bütünleşik suretini var ediyor. Kimseler artık sıradan insanların derdine yanmıyor iş bu cenahta. Öylesine afaki, o kadar lalettayin bir yıkıcılık ekseni, sureti temsil ediliyor ki hiç ama hiçbir biçimde normatif ne hallere konulmuş düşünülmüyor. Bencileyin, kötülüğü ta ortasından var eden, katran karanlığına demirlemiş bir ülkede asgari müştereklerin alenen tarumar olunmasına devam olunuyor. Hiçbir yere ilerlemeyen bir ülkenin var edebileceği o katran karanlığının bir ilerleme, dönüşüm için elzem bir istikamet / ivme kazandırıcılığı üstüne sözler sarf edilirken cürüm konuşulmasın isteniyor. Tümüyle bozgunculuk, hemen her anlamda yağmacılık, her türden ama her anlamda çürümenin ortasında dımdızlak bir hale terk ediliyor sıradan insanın hayatı. Hayatlarımız çepeçevre kuşatılırken yoksunluğu da aralıksız var edilmiş olan devletli argümanlarının eyleme dönüşmesi neticesinde birer hakikat olarak karşımızda, yanı başımızda buluruz. Tümü birden en ince detayına kadar hesaplanmış olagelen o yoksunluk hallerinin refakatinde bir memleketteki yaşam halinin her nasıl çürümeye terk edildiği de ortaya çıkar.
Yoksunluğu lafta değil doğrudan var edilmiş bir eylem sonucu olarak suna gelir devletli. O yeni yüzyıl şablonu zikredilirken, bir asırlık gelenekselleşmiş kılınan öcü / korkutucu olagelen tüm bileşenlerin gözetiminde yoksunluk kısıtlamalarla birlikte var edilir. Sıradan insanın hayatına konulan gözün, geleceksizliği bir laf değil sonuç olarak var eden cürüm hemhal memleketin tahayyülü artık ulu ortadadır. Ekonomik yoksunluğun biçarelik dolu sahnesinde nefes alın buyrulur. Günlerdir sulandırılan, bir gün şöyle yükselecek bir gün de böyle yükseltilecek, halkımızı enflasyona ezdirmeyeceğiz, yedirmeyeceğiz lafzının bir sakız gibi çiğnendiği o asgari ücret zammının belirsizliği içerisinde misal yoksunluk ortak paydaya dönüştürülür. İnsanların umutlarının yerle bir edildiği, buna çabalanan bir yerde o iki gıdım maaş artışının dahi çok görülmesi mesel edilmesin istenir. Zaten başlı başına en kestirmeden devletlinin kendi kendisine var ettiği yeniden değerlendirme oranı ve benzeri olagelen vergilendirme / tahsilat / yenileme vakalarındaki artışla bir başına konulup, cebine ortak olunan insanlara iki gıdım nefes alma hakkı dahi çok görülür. Her durumda yüzde otuz, kırk, elli gibi rakamlar telaffuz olunurken ele geçmeden o paranın bir biçimde hiç edilmesinin zemini çoktan kotarılır. Daha rakam telaffuzuna girişilmeden bir kere daha karavana vuracak olan sıradan insanlara umut pazarlanır. Sonuç daimi bir hal ile hüsran! Sonuç her zamanki gibi martaval okunurken, canı daha da fazla yakılacak biraz daha yoksun / yoksul kılınacak bir halk.
Genel geçer değil hayatlarımızın tam da ortasından geçen bu asgari ücret tahayyülünün her ne olacağının belirsiz bir geleceği işaret etmesinin yanında bir de sosyal / politik ola gelen tahayyüllerin yekunda müştereklerimizi eksiltmesi söz konusudur. Aleni bir halde kuşatmanın lafta değil doğrudan imalinin yamacında hayatın her ne şekilsiz hallere terki diyar edildiği meseledir. Gündelik şartların zora koşulduğu, kimsenin yarınına dair kısa, kesin bir ifadeyle umudunun kalmadığı / bırakılmadığı bir zeminde yoksunluk sadece ve sadece maddi değildir. BirGün Gazetesinden aktaralım: “AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde 'Dünya İnsan Hakları Günü İnsanlığın Yüzü Programı'nda konuştu. Konuşmasının büyük kısmında yine İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamlardan bahseden Erdoğan, kendi iktidarında Türkiye'nin insan hakları alanında ciddi aşama kaydettiğini iddia ederken yerel seçimlere yönelik mesajlar da verdi.
Konuşmasında İsrail'in Gazze'deki katliamları üzerinden Batı'ya yüklenen Erdoğan, Batı'nın üzerine medeniyet inşa ettiği 5 değerin 4'ünün Batı ile ilgisi olmadığını öne sürdü. "Batı'nın barbarlık vasfının örneklerini doğrudan yaptığı ve dolaylı olarak destek verdiği olaylarda daha sık görmeye başladık" diyen Erdoğan, Batı'daki nefret suçlarının da arttığını söyledi.
Erdoğan, Batı ülekelrinde gelişen protestoların önemine de değindi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin Gazze'de çiğnendiğini ifade eden Erdoğan, "Gazze halkının her türlü hakkı işgalci israil güçleri tarafından pervasızca yok edilmektedir. 18 bini aşkın Gazzeli kardeşimiz şehit oldu" diye konuştu.
Abd Nasıl Sahip Çıkacak?
İsrail'e verdiği destek üzerinden ABD'yi eleştiren Erdoğan, "ABD, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ne nasıl sahip çıkacak?" diye sordu.
70'den fazla basın mensubunun Gazze'de öldürüldüğünü vurgulayan Erdoğan, BMGK'nin İsrail'i koruma ve kollama konseyine dönüştüğünü söyledi. BM Genel Sekreteri Guterres'in çabalarının yeterli olmadığını söyleyen Erdoğan, ABD'nin veto etmesi nedeniyle Gazze'de ateşkesin yürürlüğe konamamasından hareketle "Dünya 5'ten büyüktür" sözünü tekrarladı.
"Adil Bir Dünya Abd İle Mümkün Değil"
"Bu BMGK ile insanlığın bir yere varması mümkün değil. Adil bir dünya mümkün ama Amerika’yla değil" diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"BM'nin aciz ve işlevsiz yapısının tüm dünyada sorgulanacağına inanıyorum. Gazze'den sonra hiçbir şey 'eski tas eski hamam' zihniyetiyle devam edemez. Gazze kasapları uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suç teşkil eden eylemlerinin hesabını vermelidir. Bu meselenin takipçisi olacağız."
"Kimsenin Ötekileştirilmesini Kabul Etmedik"
Türkiye'nin insani değerleri öncelediğini iddia eden Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı hiç kimsenin kıyafeti, etnik kökeni veya dini inancı nedeniyle ötekileştirilmesini kabul etmediklerini öne sürdü.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Türk demokrasisi dünyada örnek gösterilen bir seviyeye ulaşmıştır. Tek parti döneminde cumhurla cumhurbaşkanı arasında örülen duvarları yıkıp milli iradeye vurulan zincirleri parçaladık. Bazı süreçler vakit alsa da her meseleyi hallediyoruz."
Yerel Seçim Mesajı
Yerel seçimlere ilişkin de mesaj veren Erdoğan, "31 Mart için 'Yeniden İstanbul', 'Yeniden Ankara' diyoruz yola devam ediyoruz" diye konuştu.”
Yoksunluk kavramının kesintisiz erkan-ı muktedir elinde nasıl yeniden biçimlendirildiği meselesini görebilmek için tek örnek yeterlidir. Dümdüz bir yasak savma hikayesi olarak o ağza sakız edilmiş olagelen tek parti rejiminin tüm hatları, eylediği haltları yeniden ve yine yeniden üstlenirken bir cerahat erki insanlık mefhumuna dair nutuk çekebilmektedir. İnsan Hakları Gününde, yozluğun, zorbalığı, kesintisiz bir kuşatma pratiğinin ortasındaki menzilde olmakta olanı görünmez addetmek zaten baş efendinin en büyük hobilerinden birisini oluşturur. Bir tahakküm bataklığı haline gelmiş modern zamanlarda yönetimi var eden katmanların kendi sınırlarının içinde her türlü zorbalığı yapıp dışarıya akıl satmalarının şeceresini bir kere daha yeniden bina eder baş efendi. Kurgu değil hakikatte o çemkirip duruyor görünen malum İsrail devletiyle ticaretin halen devam olunduğu silah parçalarından, askeri giyim malzemesine, gıdadan tekstile her şeyin gemi gemi yollandığı bir zeminde, Gazze sınırlarında / Batı Şeria’da ve tüm sahada var edilen yıkımın önemine vakıf olunmadığı açıktır. Yoksunluk bunları kapsar, yoksul kılınanın, hayatına gölgelerin eksiksiz düşürülmüş insanların karşısına hamasi nutukları çıkartırken kendi bildiğini eylemeye devamlılıkla sanki her şeyi mükemmel bir ülkede yaşıyormuşuz savına tutunulur. Böyle bildirilir, oysa kepazelikler içinde kalakalmış bir yerdeyizdir. Halimiz her anlamda perişan.
BirGün Gazetesinden aktaramaya devam edelim: “Bugün Dünya İnsan Hakları günü. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün üzerinden 75 yıl geçti. Ancak ülkede temel hak ve özgürlükleri budayan AKP’nin insan hakları sicili utanç verici. ‘Dünya İnsan Hakları Günü İnsanlığın Yüzü Programı’nda konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrımcılık olmadığını ve ‘Türkiye demokrasisinin örnek gösterildiğini’ öne sürdü.
Erdoğan’ın bu iddialarının yanında gerçek başka. Ülke bugün baskı sansür, hak ihlali ve adaletsizliğin gölgesinde.
Ülkedeki hak ihlalleri şöyle:
• 6 Şubat depremlerinde 50 binden fazla kişi hayatını kaybetti.
• “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ve “hükümeti aşağılama” suçlamasıyla 2022’de 16 bin 753 kişi hâkim karşısına çıktı. 1872 kişi tutuklandı.
• Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan bireysel başvuru sayısı 2023’ün ilk 9 ayında 80 bin 218.
• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 2022’deki başvuruların oranı yüzde 26,9.
• Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş hakkındaki AİHM kararları hâlâ uygulanmadı.
• Can Atalay’ın tutukluluğuna ilişkin AYM kararı uygulanmadı.
• Dezenformasyon Yasası hâlâ yürürlükte.
• İktidarı, Erdoğan’ı ve ailesini konu alan 1770 habere erişim engellendi.
• Freedom House’un raporuna göre Türkiye 32 puanla “özgür olmayan ülke” oldu.
• Düşünceyi ifade nedeniyle 6’sı çocuk 86 kişi tutuklandı.
• Umut Vakfı’nın verilerine göre 2022’de 3 bin 984 silahlı şiddet olayında 2 bin 278 kişi öldürüldü.
Öte yandan CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun raporuna göre 31’i çocuk en az 3 bin 301 kişinin yaşam hakkı ihlal edildi.
İzmir Barosu’ndan yapılan açıklamada ise insan haklarının enkaz altında kaldığına aktarıldı. Açıklamada konuşan Avukat Ayşe Kaymak şunları söyledi: "Depremde yardım eşit dağıtılmadı. Mülteci depremzedelere yardım edilmeyeceğine dair talimatlarla ayrımcılık yasağı ihlal edildi."
Yoksunluk hallerinin her nasıl bile isteye, muktedir eliyle örneklendiğini yeniden imal edile geldiğini gösteren bir utanç tablosudur şu yukarıdaki. Yukarıdaki listeye sebepsiz bir biçimde uzun tutukluluğa maruz bırakılan Gültan Kışanak eklenebilir. Hakkındaki iddialar için tek bir elle tutulur kanıt bulunamayan eski HDP eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş eklenebilir. Yüksekdağ, Tuncel gibi yüzlerce siyasetçi eklenebilir. Hastalıkları yaşam / ölüm çizgisinin arasını muğlak kılmış, buna rağmen tutsak edilmelerine devam olunan binlerce insandan bahis açılabilir. Gün aşırı var edilen ötekileştirmenin Filistin’de cereyan eden olayları öne sürüp sunulagelen Yahudi nefreti eklenebilir. Sokağa taşa duran ve ne hikmetse asırdır çözülememiş Noel ile Yılbaşını birbirinden ayıramayan bir zevatın elinde hedef kılınan Hristiyan azınlıkların durumu eklenebilir. Ötesi berisi uzunu kısacası yok her şekilde kendisinden saymadığı kim varsa buna karşı bir nefreti / hiddeti / lincin ta kendisini sürekli imal eden, bununla gününü geçirip, bir geleceği şimdiden hiç etmeye ant içen bir yerde yoksunluk laf değildir. Müştereğimiz kılınan bir tahayyül olarak her çaba sonrası karşımızda yükseltilen bir cerahat meselidir. Bu kadar...
Yönelimini, güncesini zordan / betten yana kuran bir yerde hayatın biricikliğinden hemen hiç bahis açılamıyor artık. Muktedir olagelen yönetimin sunduğu her şey bütünüyle aleni bir halde eksiltmeyi / yoksun kılmayı süreğen hale getiriyor. Yolun, yordamın, anlamla bir ve beraberce bir ülkedeki hayat gailesinin hem ekonomik hem sosyopolitik hem de güncel / gündelik sınırlarının yerle bir edilmesine devam olunuyor. Yirmi bir yıllık bir iktidar pratiğinin enikonu var ettiği şeyin artık adı dahi doğru düzgün bildirilemiyor. Ol özgürlükler ülkesinde tiratlar, söylevler çekilip durulurken bağnazlığa esir edilmiş, suspus kılınmış olan geniş kitlelere bunlara da alışırsınız denilerek bir kere daha teslimiyetçilik vaaz ediliyor. Tümden nobran, afaki bir biçimde yıldırı / kör şiddet / hayat memat halini alaşağı eden bir bakışımla sanki her şey normalmiş gibi davranılması isteniyor. Yaralarla, berelerle, bir dolu yük edilmiş olagelen elem ve kederle birlikte bir yaşam tahayyülü açık bir biçimde mahvediliyor. Yoksun, eksik, yarım yamalak hale terk edilmiş olanın içinden de bir hikaye kalmasın diye her gün yeniden var ediliyor o yoksunluk. Gelişim, ilerleme ve yenilenme denilirken cerahatin kollarında geçmişinin karanlığından zerre ayrışmamış olagelen yerde bir hayat tecrübe ettiriliyor. Adına hayat denilebilirse şayet. İtiraz edilmesi bir yana sessizliği bir kenara terk etmedikçe, sorgulanmadıkça, hak aranmadıkça daha da güçlü bir biçimde var edilecek bir cehennemî tahayyüle esaret devam olunuyor. İyi midir böyle... sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Ruminations By Robert Rauschenberg – Asheville Art Museum
2 notes · View notes
yakazakalb · 7 months
Text
Tumblr media
“Biz insanları hak karşısındaki durumlarına göre biliriz. Hakkı insanların tavırlarına göre belirlemeyiz."
Hz. Ali (ra)
17 notes · View notes
kalbenli · 6 months
Text
Kalbine yenilmek deyince aklıma kalp krizi değil de ,
Hep güzel şeyler geliyor :
Merhamet / İyilik / Kanaat / Tevazu / Hak ve Hakkaniyet
Bir de dilek :
Kalbiniz bütün olsun .
İbrahim Tenekeci
168 notes · View notes
photographss-world · 6 months
Text
Tumblr media
Kalbine yenilmek deyince aklıma kalp krizi değil de ,
Hep güzel şeyler geliyor :
Merhamet / İyilik / Kanaat / Tevazu / Hak ve Hakkaniyet
Bir de dilek :
Kalb❤iniz bütün olsun
İbrahim Tenekeci..
Herkes kalbinin renginde yaşar hayatı. Ve herkes kalbinin rengini bulaştırır etrafındakilere...
Kalbinizin renginde bir gün dileğiyle
❤💙💚💛💜🧡
Günaydın 🌞 Hayırlı Nurlu Cumalar🌳🕊
124 notes · View notes
seniboyle · 1 year
Text
Devletbilgi - Devasa+ (2)
Bedelli askerlik başvurusu, giderek daha popüler hale geliyor. Askerlik süresini ücret ile birlikte kısaltılmasına olanak sağlayan bir uygulamadır. Bu tür konular için devletbilgi web sitesini ziyaret edebilir, en son bilgilere ulaşabilirsiniz. Buna ek olarak; Polis maaşları, bakıcı sigortası, emzirme ödeneği, fakirlik maaşı ve büro personeli dahil olmak üzere bir çok konuda sizleri bilgilendirmeyi sağlar. Ayrıca, devletin yardım kampanyalarından iş alımlarına kadar en son haberleri web sitemizde güncel bir şekilde barındırmaktayız. Zabıta maaşları, polis hizmetlerinin kalitesini belirlemede önemli bir faktördür. Yüksek kaliteli personeli çekmede ve memurların görevleri için adil ve hakkaniyete uygun bir ücret almalarını sağlamada kilit bir rol oynarlar. Ayrıca web sitemizde polis maaşları, bakıcı sigortası, emzirme ödeneği, yoksulluk aylığı ve memurlara sağlanan ofis personeli yardımları hakkında ayrıntılı bilgilendirmeler yer alır. Web sitemiz ile, memurlar için mevcut olan maaş paketleri, insanlara yardım kampanyaları ve iş alımlar hakkında son güncellemeleri Devlet bilgi sitesi ile keşfedebilirsiniz.
1K notes · View notes
ayten-ali · 3 months
Text
Tumblr media
Allahım.!
Üzerimize yağdırdığın yağmur gibi,
Şifa yağdır, huzur yağdır, ilim yağdır...
Merhamet yağdır, hakkaniyet yağdır...
Dürüstlük yağdır, İNSANLIK yağdır...
Sen'den gelecek ikramlara muhtacız...
Amin..
CUMAMIZ MÜBAREK OLSUN 🍀🥀 🕌
20 notes · View notes
sermerii · 6 months
Text
Diyor ya Özdemir Asaf;
" karşınızdaki insan sizi hayatında nereye koyuyorsa, siz de onu oraya koyun, ne eksik ne fazla..."
Adalet, hakkaniyet ve insaniyeti; muhabbet, muamelat ve münasebetin temeli yapmazsak, insan içinde insana hasret kalırız, ne az ne de çok...
…………..
Sonbaharda ağaçlardan kopan yapraklar birbirinin üzerine dökülür...
Altta kalan yaprak üstteki yapraktan gün gelir hakkını alır... Yarına kalsa da, kimsenin yanına kalmaz... İlahi adalet budur... Mutlaka tecelli eder... Kim ne kötülük etmişse yaşarken bedelini öder... Çok şey bilmemize gerek yok...
Kadir kıymet bilelim yeter...
Adam gibi yaşayalım her şeye değer...
Allah bilen ve görendir...
Nitekim hakkı kollar, haksızlığı kovar...
"Doğru insanlarla, doğru,
yerde,
olmanız dileğiyle,,,
Tumblr media
28 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BELGELER KONUŞUYOR-1:
CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA “ALLAH” DEMEK YASAK MIYDI?
Sıkça dile getirilen bir iddiadır, cumhuriyetin ilk yıllarında, hatta Demokrat Parti iktidarına kadar geçen süre zarfında Kur’an-ı Kerim öğrenmenin ve öğretmenin, dahası “Allah” demenin bile yasak olduğu…
Bu iddiaya karşılık olarak da hiçbir zaman böylesi baskıcı bir uygulamanın yaşanmadığı ifade edilmekte…
Peki, gerçek neydi?
Tarihi bir olgunun ya da olayın hakikatini ortaya koymanın en basit ve en sağlam yollarından biri, o döneme dair arşiv belgelerine müracaat etmektir.
Yalnız, bunu yaparken akıldan şunu hiç çıkarmamak gerekir ki; bu yol en basit ve sağlam yollardan biri olsa da, kendi içinde bazı riskleri de barındırır.
Bu risklerin en büyüğü, belgeler bizzat devlet tarafından düzenlendiği için, devletin işine gelmeyecek belgeleri tarihe kanıt olarak bırakmak istemeyerek ortadan kaldırabilme ya da mevcut belgeleri değiştirebilme ihtimalidir.
Aşağıda yayınlayacağım belgeler, Ankara İvedik’te bulunan Başbakanlık Devlet Arşivleri’nde herkesin erişimine açıktır.
Merak edenler, yer numarasından gidip evraka bakabilirler.
Daha derin bir araştırmada buna benzer nice evrakı bulmanın mümkün olacağını düşünüyorum.
Belgelerde 1931 ve 1938 yıllarında Arapça Tekbir almaya ve Arap Harflerinin öğretilmesine dair o dönemin uygulamaları hakkında bize fikir verebilecek hususlardan bahsediliyor.
Dönemin uygulamalarının hakkaniyete uygun olup olmadığını, sizin takdirlerinize bırakıyorum.
Ancak bugün bazı kesimlerce radikal olarak değerlendirilen sosyal hareketler, uygulamalar ve politikaların arka planında, aşağıdaki belgelerde örnekleri görülen baskıların etkilerinin olması ihtimali, göz ardı edilmemelidir.
......
DOCUMENTS SPEAK-1:
WAS IT FORBIDDEN TO SAY "ALLAH" IN THE EARLY YEARS OF THE REPUBLIC?
It is a frequently voiced claim that in the first years of the republic, even until the Democratic Party came into power, it was forbidden to learn and teach the Quran, and even to say "Allah".
In response to this claim, it is stated that such an oppressive practice has never been experienced. being made…
So, what was the truth?
One of the simplest and most reliable ways to reveal the truth of a historical fact or event is to consult archive documents of that period.
However, while doing this, you should always keep this in mind:
Although this method is one of the simplest and most reliable methods, it also carries some risks.
The biggest of these risks is the possibility that since the documents are issued by the state itself, the state may eliminate documents that will not be of any use to it, without wanting to leave them as evidence in history, or change existing documents.
The documents I will publish below are open to everyone at the Prime Ministry State Archives in Ankara İvedik.
Those who are curious can go to the location number and look at the documents.
I think it would be possible to find many similar documents with a deeper research.
In the documents, issues that can give us an idea about the practices of that period regarding reciting Arabic Takbir and teaching Arabic Letters in 1931 and 1938 are mentioned.
I leave it to your discretion as to whether the practices of the period were equitable or not.
However, the possibility that the effects of pressures, examples of which are seen in the documents below, are behind the social movements, practices and policies that are considered radical by some circles today should not be ignored.
20 notes · View notes
bendeniz-hic-kimse · 3 months
Text
Tumblr media
Huzur-u mahşer, öyle bir yerdir ki'
yaptığınız iyiliklerin ve güzelliklerin başınıza kakıldığında, mutluk ve sevinç duyacağınız tek yerdir. sadece biraz sabır..
1 note · View note
seslimeram · 6 months
Text
Yalanlar Hayatı Ezip Geçerken...
Tumblr media
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. Hepsi hepsi belirli, sınırları bariz bir ömrün var edilebildiği bir gıdım saha, yer, toprak parçasında olmakta olanın cerahati bu hayat kurgusunu tümden, aralıksız bir halde yıkımla dönüştürülmesini imliyor. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınıyor. Duraksamak nedir bilmeden biçimlendirilmiş olagelen hamleler bütünüyle yaraları hep yepyeni olan yaraları var ediyor. Binbir badirenin ortasında yaşama tutunmaya çalışanların gözlerinin önünde küfelere yepyeni yükler ekleniyor. Tükenmek nedir bilmeyen bir sınama halinin içinde modern zamanların, yenilikçi nam despotik devletleri hayatı hiç kılmaya ant içiyor. Her gün her anlamda bir hayat memat meseline dönüştürülüyor. Bir yazgı bariz bir karar ya da ihtimalmiş gibi bu coğrafyanın her gününde belirgin bir karanlıkla baş başa terk-i diyar ediliyor insanlık. Dünyanın gümbürtüsü içinde geçen yazımızda belirttiğimiz gibi bir karanlık tahakküm evreninde hayat o kapkara halin esiri kılınıyor. Cürümlerle birlikte, bütünleşik yönetimler sayesinde hayatın mahvı eksiksiz kılınıyor.
Bir biçimde yalanların hakikat kılınmasının yolu her gün o mahvı süreğen kılıyor. Burası gibi boyunduruk altına alınmış, her günün ama az ama çok zorluklarla / engellemeler ve bitimsiz bir çıkış / yaptırım haline rehin edildiği yerlerde olagelen tehditlerin gerçekliği, bir biçimde o mahvetme halini de sürekli günceller. İletişim işleri başkanlığı nam yapının bildirdiği / yönergeler doğrultusunda sunulagelen cerahatli akıllar / ön alma hallerinin hep kıyısında yaşamın derdest edilmesi söz konusu edilendir. Yaralayıcı, eksilen, cerahatin tam da ortasında kendi kendine terk olunan insanlık mefhumunun nasıl bilinçle / daimi bir tahakküm nesnelliği ile var edildiği artık afişe olandır. Yalanlar doğru diye bildirilirken ol yalanların hakikat kılınması çabası eksiksiz konulurken, yeniden ve yeniden türetilen kin, nefret ve ayrımcılıkla dışarıya akıl verilirken içteki yaralar çoğaltılır. Tümüyle dünyanın en doğrucu ülkesi savı var edilirken eylenen her hamle, ortaya serilen her çabala bir şekil, bir düzlemde olan bitenin mahva sevkinin de nasıl işlevselleştirildiğini göstere gelir. Hiç ama hiçbir insani mefhumun peşinden koşulmayan, her şeyin aralıksız bir girdap halinde, gümbürtü içerisinde zehir zemberek hallerle boğuntuya konulduğu bir zeminde onca nutuk, o kadar laf, bir dolu fikriyatın boşa heder edilmesi, karşılığının dipsiz bir karanlık kılınmasıdır mesele. Yeni yüzyılında bildik ezberleriyle yol arayan bir menzildeki cürüm bütünleşik hallerin yekununda çıkagelen tablodur mesele.
Sınırın dışında Ukrayna’ya doğrudan saldıran Rusya’nın var ettiği savaşın yirmici ayının geride kaldığı şu günlerde o yıkıcılık hallerine arka kapıdan el açan, bir yana gülücükleri, diğer yana bombaları, insansız hava araçlarını, istihbarat çalışmalarını var eden bir yerden ülkeden meselimiz ortaya çıkabilir. İkili oynamaların paralelinde, kentlerin talan edilmesi sınırlarının hiç edilmesi ve aralıksız zulme bir yandan var ettikleriyle arka çıkan -Türkiye- meselin özünü bildirir. Yalanın, riya ile birlikte işlevselleştirildiği, ticari anlaşmaların ardı kovalanırken, cerahatin bir biçimde yeniden biçimlendirildiği bir kırıma taraf olmasının ne kadar hazin bir sureti / eylemi var ettiği televizyonlarda arada sırada görülen kıyım hali ve bitimsiz bombardımanlardan belirgindir. Bu suçun bir başkasını, Azerbaycan sınırları içerisinde kalakalan geçersiz konulduğu zikredilen Artsakh’ın 2020 yılından bu yana süren istimlak / yok edilmesi sürecinde de görürüz. Yalanların Azerbaycan ile birlikte var edildiği, önce onlar başlattı, otuz bir yıllık intikam, rövanşımız çok ağır olacak diyerekten kurumsallaştırılan bir kin ile önce yıllar sonra bir savaş var edilir. 6000 Ermeni, 4000’in biraz daha üstünde Azeri’nin can verdiği bir kırım hali var edilirken, yerli ve milli medya insansız hava araçlarının isabetinden, baş amirin damadı olagelen bir temsili değil sahiden insanlık suçlusu bir zatın firmasının güzellemelerine yer verilir. Bunların bunca yalanların kıyısında, dokuz ayı aşkın insani ihtiyaçların yok sayılması / esirgenmesi neticesinde daha geçen ay yüz yirmi bine yakın insanın bir günde topraklarından / yurtlarından edilmesinin utancı hangi yana düşecektir ki sahiden? Riya ile yalanların birlikteliğinde cürümler ardılı sıra güncellenirken kim / neyin / ne şekilde hesabını verecektir ki sahiden?
Burnumuzun ucunda devam eden İsrail – Hamas / Filistin meselesinin var ettiği bir başka boyutunu meramımıza Evrensel Gazetesinden iliştirelim: “İsrail'de Hamas tarafından esir alınan İsraillilerin kurtarılması için Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenlendi.
Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre, Tel Aviv’deki Savunma Bakanlığı önünde yaklaşık 200 İsrailli toplandı. Netanyahu hükümetini protesto eden grup, esir alınan İsraillilerin serbest bırakılmasını isteyerek ateşkes talep etti. Eylemde Netanyahu’nun istifası talebi de dile getirildi.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısında 300’ü asker yaklaşık 1500 İsraillinin öldürüldüğü açıklanırken, Gazze’ye götürülen 200 kadar da rehine olduğu duyurulmuştu. Bunların bir kısmı askeri bir kısmı sivil rehineler.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, son açıklamasında rehin alınanların sayısının 212 olduğunu bildirdi. Hamas ise dün ABD ve İsrail çifte vatandaşı olan anne-kız iki rehineyi serbest bıraktı.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el Kassam Tugaylarının sözcüsü Ebu Ubeyde iki rehineyi daha serbest bırakma niyetlerini arabulucu Katar’a bildirdiklerini ama İsrail’in bu kişileri almayı reddettiğini iddia etti.
Ebu Ubeyde, “Katarlı kardeşlerimize, Nourit Yitshaq ve Yokhefed Lifshitz’i de insani gerekçelerle ve karşılığında hiçbir şey beklemeksizin serbest bırakacağımızın bilgisini verdik. Fakat İsrail işgal hükümeti onları almayı reddetti” ifadelerini kullandı. İsrail ise iddiayı kabul etmiyor.”
Bir tevatür değil doğrudan yalanların hakikat kılındığı zeminde, bir tufan kopmaya, cerahat eliyle hayatlar yağmalanmaya devam olunuyor. Netanyahu’nun kumaşının, ol Hamas’ın silahlı kanadından pek de farklı olmadığının açığa düştüğü bir zeminde cürüm üstüne cürüm, ölüm üstüne ölümler var ediliyor. Sadece 22 Ekim-23 Ekim arasında bütün bir gece boyunca üç yüz kadar hedefe bombaların yağdırıldığı, dört yüze yakın insanın canının hiç edildiği bir kırım var edilir. Tek bir günde birkaç yüz insanın hayatlarının aleni bir biçimde çalınmasının dert olunmadığı bir zeminde kurulan her yalandan mülhem cümleyle bir başka cehennem imgesi yenilenir. Bir tevatür değil doğrudan akla / fikre / bedene yönelik politik bir cerahat istemi ve imaliyle yaşama eylemi eksik kılınır. Ortadoğu’nun en kestirmeden hakikatin alaşağı edildiği bir cerahat sarmalına rehin edildiği yere dönüştürülmesinin utancı aralıksız üçüncü haftasına ilerlemektedir. Böylesi bir ince hesap kitapla, Gazze’de tüm alanda sıkışa kalan insanların hayatlarının hiç, hemen burunlarının ucundaki Kfar Azza’dan, Siderot’a, Aşkelon’dan Ashdot ve Tel-Aviv’e pek çok başka yerdeki öteki sanılanların da yok addedildiği bir girdap, insan elli bir yıkım / cendere sahası var edilir iyi de hayat nerede var edilebilecektir ki!
Bianet’ten aktaralım: “İsrail ordusunun Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları bugün itibariyla 17. gününde sürerken, Batı ana akım medyasının da İsrail yanlısı yayınları devam ediyor.
İngiltere merkezli Sky News'in haber programına katılan Filistinli gazeteci ve insan hakları savunucusu Yara Eid, kanalın kullandığı manipülatif ve yanıltıcı dile tepki gösterdi.
Yara Eid 'ahlaki sorumluluğu' hatırlattı
Sunucu Gazze'deki durumu anlatırken İsrailli kayıplardan "öldürüldü" (İngilizce "killed") diye bahsederken Filistinli kayıplar için ise "öldü" ("died") kelimesini kullanınca gazeteci Eid, yorum yapmaya başlamadan önce şunları dile getirdi:
"Neler olup bittiği hakkında konuşmaya devam etmeden önce şunu söylemek istiyorum, neler olduğunu ilk anlattığınızda 'İsrail'de bin 400'den fazla kişi öldürüldü, Filistin'de ise 4 binden fazla kişi öldü' dediniz. Bence bu dili kullanmak çok önemli çünkü bir gazeteci olarak olan biteni haberleştirmek gibi ahlaki bir sorumluluğunuz var."
Filistinliler öylece ölmüyor
Sky News dışında BBC gibi Batı ana akım medyasının kullandığı manipülatif dile dikkat çeken Eid, "Filistinliler öylece ölmüyor, öldürülüyorlar. Aslında son 75 yıldır etnik temizliğe, soykırıma maruz kalıyorlar" ifadelerini kullandı.
Londra'da yaşayan Eid, sunucunun yaşananları "İsrail-Hamas savaşı" şeklinde tanımladığını ancak bunun böyle olmadığına dikkat çekerek şunları kaydetti:
"Bunu bu şekilde çerçevelemek çok yanıltıcı çünkü bu sanki iki eşit güç algısı veriyor ancak İsrail işgalci bir güç. İsrail'in aynı zamanda Gazze'de yaşayan tüm sivillerin ve çocukların canını koruma sorumluluğu var. Fakat görüyoruz ki öldürülenlerin bin 700'ü çocuk! Yani bu savaş aslında Hamas'a karşı değil" dedi.
"Olduğu gibi haberleştirin"
"Hatta İsrailli sözcülerin çoğu, bunun açıkça Gazze'deki sivillere karşı bir savaş olduğunu söyledi" diyen Eid sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Hamas'sız bir dünya hayal etsek; Batı Şeria'yı düşünürsek, Filistinliler öldürülüyor, toprak hırsızlığı var, etnik temizlik var, hapsetme var. 170'i çocuk 5 bin 200'den fazla Filistinli, şu an İsrail hapishanelerinde bulunuyor. Bu sadece 7 Ekim'de olanları sulandırmak değil, bu 75 yıllık bir işgal, Filistinlilerin etnik temizliği ve soykırım. Ve bir gazeteci olarak neler olup bittiğini haberleştirmeniz ve olduğu gibi söylemeniz gerekiyor."
Manipülasyonda ısrar
Eid'in tepkisi ve konuşmasını gözardı eden sunucu manipülatif söylemine devam ederek bu kez de Eid'e "Hamas İsrail'e saldırı başlattığında bir Filistinli olarak bundan sonra ne olmasını bekliyordunuz?" diye sordu.
Sunucunun yanıltıcı dilini tekrar etmesine şaşıran Eid, sözlerini "tekrarladığı için özür" şunları söyledi: "Bu yanıltıcı çünkü 7 Ekim'deki saldırıyla ilgili olup bitenleri sulandıramazsınız. Hadi 2014 hakkında konuşalım, hadi 2021 hakkında konuşalım. Tüm saldırılar hakkında konuşalım. Gazze hakkında konuşalım."
Bir tevatür değil, hakikat kılınmış olagelen yalanlarla birlikte hayatın biricikliği ayaklar altına alınıyor. İsrail devletinin aradığı fırsatı var eden El Kassam Tugayları / Hamas vs. isimlendirmelerin ardından çıkagelen yegane şey yalanlarla birlikte bir yıkımın sahiciliği olur. Baş efendinin gün aşırı, propaganda faaliyeti olarak Hamas güzellediği bir zeminde cürmün, yıkımlara, nihai anlamda daracık bir menzilde sıkış tepiş hayata tutunan Filistin’in Müslüman, Arap, Ezidi kimliklerinden mülhem yapısının köküne kibrit suyunu dökmek için var edildiği de bir kenarda işlenmeye devam olunandır. Bir tevatür hali değil artık kesintisiz bir güç savaşları içerisinde sıradan hayatların izlerinin ezildiği, yaşamsal ol haklarının talan edildiği bir zamanı arşınlıyoruz. Dün Ukrayna, dün Tigray, dün Artsakh, dün Yemen, dün Rojava ve dün pek çok başka yerde, zeminde var edilmiş olanın her nasıl yeniden imal olunabildiğini İsrail’de, Filistin’de ve onun bir parçası Gazze Şeridi sınırlarında görüyoruz. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla barışma mefhumuna sahip, sahi ama sahiden de sahip çıkamayacaksak birlikte, bütün o zorbaların, zorbalıklarında hiç edilmek istenen hayatlarımızla kurbanlık sıramızı bekleyeceğiz. Düşünür müydünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Photo Courtesy::: Amir COHEN – Reuters via The Jerusalem Post
3 notes · View notes
34-10 · 1 year
Text
Kalbine yenilmek deyince, aklıma kalp krizi değil de,
Hep güzel şeyler geliyor:
Merhamet,
İyilik,
Kanaat,
Tevazu,
Hak ve Hakkaniyet..
Bir de dilek:
Kalbiniz bütün olsun.
İyi geceler 🍀
Tumblr media
65 notes · View notes
ecemsu · 3 months
Text
Tumblr media
Totaliter rejimlerde baskin kültür, bagimsizlik yerine itaati, yaratici zeka verine yüzeysel
kurnazligi, yeterlilik yerine yalakaligi, hakkaniyet
yerine güçlüden yana taraf olmayi ödüllendirebilir.
Fromm'un deyimiyle, bütün ülke, zihinleri
carpitilmis insanlarin kendilerini saglikli, bagimsizligini koruyabilmis insanlarin ise
kendilerini hasta hissettigi bir alana dönüsebilir.
8 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Halkımızın başı sağolsun. Bölgede ordumuzun operasyon yapamaması, ehil olmayan meteoroloji komutanlığı ve Ordu içinde liyakate ( hakkaniyete göre görev alma) dayalı yükselme olmaması ve personel alımlarında siyasi torpil olmasıdır. Yetersiz personel yetersiz strateji eğitimi ve yetersiz siyasal eğitim yetersiz milli güvenlik eğitimi. Orduda siyaset olmaz, ideoloji olur. Ordunun savaş methodları olur. Her subay ve ast subay buna göre gerekli zamanlarda insiyatif alır. Bu çökmüştür. 1800 yıllardaki Osmanlı ve 2. Abdülhamit dönemi alaylı Ordu ile olmaz. Dünyanın gereksimine göre eğitim, dünyanın gerektirdiği silah kullanma eğitimi ve gelişmiş gereksimine miktarda silah bulundurmalıdır ve geliştirmelidir. Askeri eğitim askerlik ideolojisi içinde orta kısımlardan başlamalıdır. Profesyonel askerler İngilizce gibi batılı diller gibi bölge ülkeleri halklarının dilini bilmelidir. Askerler bölgeden çekilip belirli süre dinlenmeli eğitimi yenilenerek savaş alanlarına gitmelidir. Kısacası dünyanın kabile ülkeleri orduları dışında her savaşan ordu bunu yapar. TC ordusuna Mehmetçik denir. Tam anlamıyla profesyonelleşme maddi gereklerden dolayı sayıyı ve etkinliği düşürmüştür.
Kime sorucagiz . Bunun hesabını
Tumblr media
12 notes · View notes
Text
ALLAH’ım
Üzerimize yağdırdığın yağmur gibi,
Şifa yağdır, huzur yağdır, ilim yağdır.
Merhamet yağdır, hakkaniyet yağdır.
Dürüstlük yağdır, İNSANLIK yağdır.
Sen'den gelecek ikramlara muhtacız
Bizleri ve Gazzeli kardeşlerilimizi senden gayrısına muhtaç etme ve koru ALLAH'ım 🤲
Hayırlı Cumalar 🌹
11 notes · View notes
ay-misali · 2 years
Text
Tumblr media
ADALET FARKINDA olalım veya olmayalım , kalbin en ziyade istediği ve hoşlandığı şey adaletli olmak ve adaleti sağlamaktır . Adalet hissi kalbe haz verir . Şair ,
Bulunmazsa adalet milletin efrådı beyninde Geçer bir gün zemine , arşa çıksa pâye - i devlet diyor .
İşte anlamı : " Vatandaşlar arasında adalet ve eşitlik kaybolunca , itibarı arşa çıkmış olsa da devlet bir gün yerin dibine geçer . "
Fransız İhtilali üç önemli kavram üzerine bina olunmuştur . Hürriyet ( liberte ) , müsâvat ( eşitlik , egalite ) ve uhuvvet ( kardeşlik , fraternite ) . Ikinci Meşrutiyet'in önemli kavramları da bir fazlasıyla aynıdır . Yani atalarımız kalplerinin sesini dinleyerek bir ülke için bu üç kavramı yeterli bulmamış ona adaleti de ilâve etmişlerdir .
Adalet , toplumsal hayat için olduğundan daha ziyade insanın şahsi hayatı için gereklidir . Çünkü kalpler adaletten haz duymak dışında adaletle hükmetmek , adaletle iş görmek , adaleti uygulamakla da vazifelidirler . İnsaflı olmak , doğru olmak , doğru davranmak , zulmetmemek , eşit olmak , eşit tutmak , her şeye hakkını vermek , düzeltmek , mutedil olmak , her şeyi yerli yerinde yapmak , istikamet ve hakkaniyet gibi duyguların tamamı kalbin adaletli davranma refleksinin gereğidir . Kalbimiz ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek , hak yol üzere dosdoğru olmak , emirleri yapıp yasakları terk etmek , içi ve dışı eşit olmak , haklıya hakkını , haksıza cezasını vermek gibi hususlarda bizi yönlendirir . Bu da bize verilen ile bizim hak ettiğimiz arasındaki dengeden kaynaklanır . Sözde , yönetim de , şahitlikte , yargıda , barışın sağlanmasında , borçlanmalar da , senet tanziminde ve aile hayatında adil olunması bilhassa önemlidir . Bunlarda adalet olduğu sürece toplum hayatında ve varlık düzeninde âhenk ve estetik kendini gösterir . Adaletin olmadığı yerde ise eziyet ve zulüm hemen kapıdadır .
İskender Pala - Kalp
82 notes · View notes