Tumgik
#devlet nedir?
seslimeram · 3 months
Text
Yarın İhtimali Kalır Mı?
Tumblr media
Zembereğinden boşalırcasına – kötülük temsili ile kuşatılıyor ülke. Erk, muktedir, iktidar siyasal istemi, figürünün tamamlayıcısı olagelen şiddet dozu günbegün arttırılırken nefret edimine kol kanat geren, ırkçı kümelenmesiyle birlikte bir kötülük temsili farazi değil ol marazi ülke gerçekliğini imliyor artık. Ekonomik, sosyal politik, güncel hayata doğrudan ve kesintisiz bir çökertme haline denek edilmiş insanların, o yoksunluk hallerinde bir de bütünüyle kimlikleri / inançlarına yönelik ayrımcılık ile kuşatılıyor olmasıdır meselesidir bu kötülük temsili. Genel geçer değil basbayağı tertipli bir düzen / nizam halinin içinde ol muktedirin aştık dediği ayrım, bir iktidar pratiğini somutlaştıran diğer kliklerin katkısıyla birlikte süreğen bir gerçekliğe / hakikate dönüştürülür. Cerahat nüfusu arttırıldıkça yıkımı peyderpey var edildikçe kötülük bir normatif kılınır. Tüm bu memleket profili yeniden ve yılmadan biçimlendirilirken kötülük bir sabit, nefret bir olgu, ayrımcılık merkez sağcılık için elzem bir tavra dönüştürülür. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız salgın güncesinden bu yana sürgit yeniden denenen bir pratik toplamında bu ülkenin ötekileri için hayat zindan kılınmaya çalışılır. Biyopolitik bir mezbaha haline dönüştürülen yerde öteki değil ol halk toplamının sahibi / vatanın gerçek sahibi olduğu söylenen kesimler de dahil hedefe açık bir halde konulur. Ne ki kimseler farkına varmaz.
Tümüyle kötülük sahiplenilirken ayrımcılığın kimleri nasıl kapsayacağından bahis hiç açılmaz. Lakin günbegün yaratılan iklimde bir gün o Türk, ertesi gün Suriyeli mülteci, bir başka gün Ermeni, beri gün Yahudi muhakkak ki o yıkıcı / kör karanlığı sabitleyici olan o nefrete yem edilir. Bunu iktidar söylemlerinin cafcaflı hallerindeki aştık / bitti bahsinin de tam da kıyısında biriken, faşist partinin pratikleriyle görebilmek zaten mümkündür. Hepsi bir, hep birden var edilen nefret söylemi o kötülük halini duraksamadan bir başkasına açık ve aleni ayrımcılığı imgeler. Aralıksız bir biçimde süre giden o hedefleme halinin başta ve kalıcı bir yıkıma önayak olmasının içler acısı pratikleriyle yaşam kuşatılır. Duraksama nedir bilinmeden imal edilen ayrımcılık hallerinin takvim yaprakları acıya çıkan bir ülke sınırlarında her günü nasıl da mahvettiği artık az çok belirginken halen bu inat, bu kör kör karanlıklara devam diyebilme cüretinin sorgulanması ne zamandır hangi zaman? Bitimsiz olagelen ayrıştırma, mamafih yenilenen ve sürgit devamlılığına çabalanan ötekileştirme hal ve istikametinde kime nasıl bir yer, nasıl bir yurt vaat edilebilir. Böyle bir sahnenin ol yurt olma ihtimali hala var mıdır?
Agos Gazetesinden aktaralım: “İstanbul Sarıyer Büyükdere'deki Santa Maria Kilisesi'ne pazar ayinine maskeli 2 saldırgan tarafından silahlı saldırı düzenlendi.
Saldırıdan hemen sonra ajanslara yansıyan bilgilere göre maskeli iki kişi ayin sırasında kiliseye girerek ateş açtı. Kilisede bulunanlar, kendilerini korumak içini kendini yere attı.
Saldırıda ayine katılanlar arasında bulunan C.T. adlı kişi hayatını kaybetti.
Bölgeye çok sayıda polis ve sağlık ekibi sevk edildi.
Emniyet güçleri, saldırganları yakalamak için çalışma başlattı.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya şu açıklamayı yaptı:
"Bugün Saat 11.40 sıralarında Sarıyer Büyükdere Mahallesinde bulunan Santa Maria Kilisesindeki ayin sırasında, ayine katılanlar içinde bulunan C.T. maskeli 2 kişi tarafından silahlı saldırıya uğramış ve maalesef hayatını kaybetmiştir.
Konuyla ilgi geniş çaplı soruşturma ve saldırganları yakalamak için çalışmalar başlatılmıştır.
Bu alçak saldırıyı şiddetle kınıyoruz."
Saldırıyı gerçekleştirdiği düşünülen kişilerin kameri görüntüler de basınla paylaşıldı.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, saldırıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldığını belirterek "Olayın aydınlatılması için bir başsavcı vekili ve iki cumhuriyet savcısı görevlendirilmiştir" açıklamasında bulundu.
AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, sosyal medya hesabından "Ayin sırasında bir vatandaşımıza yönelik silahlı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Güvenlik güçlerimiz konuyla ilgili geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir. Vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğine kast edenler, asla emellerine ulaşamayacaktır. " açıklamasında bulundu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "İstanbul Sarıyer’de Santa Maria Kilisesinde ayin sırasında bir şahsa yapılan silahlı saldırıyı en güçlü şekilde kınıyor, hayatını kaybeden şahsın ailesine başsağlığı diliyoruz. Güvenlik güçlerimiz olayın aydınlatılması ve faillerin adalet önünde hesap vermesi için geniş çaplı bir soruşturma yürütmektedir." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu "Sarıyer’deki Santa Maria Kilisesi'nde yapılan pazar ayinine yönelik silahlı saldırıyı kınıyorum. Şehrimizin inanç mekanlarına saldırarak birliğimizi ve huzurumuzu bozmaya çalışanlara asla izin vermeyeceğiz" dedi.
İstanbul Valisi Davut Gül ise "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" açıklamasında bulundu.
Davut Gül, "Hepimizin başı sağ olsun. 52 yaşında bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Polisimizin savcılığımızın araştırması devam ediyor. Yaralı yok, tek bir kişiye saldırı olmuş. İçeri girilmiş ve vefat eden kişiye saldırıda bulunulmuş. İçişleri Bakanlığımızın açıklaması olayın çerçevesini çiziyor. Paylaşılan diğer bilgilere itibar etmeyelim. Olay çok yeni. Herkes görevini yapıyor. Failler yakalanıp yargılanacak. Cumhurbaşkanımız olayı takip ediyor." açıklamasında bulundu.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, saldırıyla ilgili Sarıyer Kaymakamı Ömer Kalaylı, Santa Maria İtalyan Kilisesi Rahibi Anton Bulai ve Polonya’nın İstanbul Başkonsolosu Witold Lesniak ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Tüm cemaate başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ileten Erdoğan, faillerin en kısa sürede yakalanması için gereken adımların atılmakta olduğunu ifade etti.
İstanbul Valisi Davut Gül "Saldırı tek kişiye oldu, yaralanan yok" dedi.
Saldırı anına ilişkin görüntüler medyaya yansıdı.
Ölen Tuncer Murat Cihan’in yeğeni Çağın Cihan, Gazete Duvar'dan Ferhat Yaşar'a konuştu. Cihan “Kendisi amcam olur. Sadece oraya ziyarete geldi ve tesadüfen ona denk geldi. Sade masum biriydi ve kesinlikle masum bir kurbandı. Emekliydi, hafif zihinsel engelliydi. Son iki aydır da pazarları kiliseye gidip geliyordu" dedi.
Saldırıda ölen Cihan’ın dayısı Kazım Aydemir ise “Benimle birlikte kiliseye geliyordu. Cemaat tarafından çok sevilen biriydi. Boşu boşuna öldürdüler. Çok fazla üzgünüz” dedi”
Daha önce Bakırköy, Kuzguncuk Ermeni Kiliseleri’nde yaşatılanlarda olduğu gibi daha önce Gevriye Eğo’nun Merdin’de, Şimuni ve Hürmüz Diril’in kayıp / eksikli kılınan ol cinayetleri ve sonrasındaki muğlaklıktan haberdar olduğumuz bir tedirginlik haline yine esir edilir ülkedeki bir avuç Hristiyan yurttaş. Kötülüğü bir normatif kılanların aralıksız olarak nefreti yaygınlaştırma gayretine düşen, yazsak en az on parti, söylesek en azından milyonlarca insan tarafından desteklenen / yönlendirilen ocaklar, dernekler, siyasi denile gelirken bildiğiniz çeteleşmiş ari ırk sevdalısı zümreler vesaireler vesaireler etraflıca bu karanlığı yenilerken kim Tuncer Murat Cihan’ın hesabını verecektir sahi ama sahiden de! Düzeni var eden temsilin, bir yandan olayı gizlilik örtüsü ile kapatmaya teşne olması bir yandan da o salyalar saçarak nefretini kusmaya devam diyen yapıların üstün körü olayı, cinayeti (adı üstünde) geçiştirmeye çalıştığı zeminde kim güvende olabilir sahi ama sahi. Kolay lokma olarak tanımlanan, nasılsa kuşatıldıkları vakit teslim olacaklarına dair bir algı / olgu ekseninde hayatları gözetim ve denetime tabi kılınan insanların hakikatleri her ne olacaktır? İki zanlının kamu önüne alelacele çıkartılması sonrasında birliğimiz asla ve kata bozamayacaklar şablonu yeniden sakız edilirken o cinayetin faillerinin sırtları sahi ama sahiden de sıvazlanıp durulmamıştır diyebilir miyiz? Kolluk kuvvetinin bir var hep yok addedildiği bir sahneleme sonrasında kim nasıl güvende hissedebilir ki? Soruların ardılı sıra geldiği bir cinayet / tahakküm / yıkım girdabının ardından geriye kocaman bir boşluk kalıyor. İnsanların kimliklerinin, aidiyet ve inançlarının halen mesel teşkil edildiği bir yerde, hayatların biricikliği söz konusu edilmesin isteniyor. Kötülük temsili her yanı, her günü kuşatırken bunlar dert edilmesin isteniyor. Lafta değil doğrudan / sahiden bir yerin yaşamla bağları kopartılırken yarın her neyi getirecektir. Tümüyle bu girdap halinin içerisinde bir yarın ihtimali kalır mı? Bırakılmış mıdır.... Bir avuç kalakalan azınlıkların bu günlerdeki en büyük meselesi budur, bu kadardır. Bir yarın ihtimali söz konusu mudur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Santa Maria Latin Katolik Kilisesi’nden – Dilara ŞENKAYA – Reuters
2 notes · View notes
videoetkisi · 10 months
Text
KYK Borç Sorgulama: KYK Borcu Nasıl Sorgulanır? #kyk #kykborcu #ziraat #edevlet
via IFTTT
youtube
View On WordPress
0 notes
kriptosonhaber · 2 years
Text
Çin, Kripto Uzmanlarının Sevmeyebileceği Büyük Bir Bükümle NFT Pazarını Yeniden Keşfetiyor: Devlet Kontrolü
Çin, Kripto Uzmanlarının Sevmeyebileceği Büyük Bir Bükümle NFT Pazarını Yeniden Keşfetiyor: Devlet Kontrolü
Büyük Güvenlik Duvarı olarak malum yasal ve teknolojik mekanizma, onlarca senedir Çin’deki dijital yaşamın neredeyse tüm taraflarını düzenlemiştir. Bununla beraber, görevi geleneksel olarak interneti mahalli olarak denetlemek olsa da, Çin devleti şimdi, doğuya doğru genişleme hırslarıyla NFT pazarları üstünde büyük bir etkiye haiz olan internasyonal blok zincirlerinin ve kriptonun tesirini…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mcanylm34 · 6 months
Text
Z Kuşağı
Ben ‘Z’ kuşağıyım anne..!
Utanma duygumu aldın elimden
Farkında olmadan beni hayasızlaştırdın
Söyle anlattın mı hiç bana Allah'ı?
İzah ettin mi hiç haramı, günahı...
Yüzlerce deneme sınavından bahsettin de
Bir kez bile Allah'ın imtihanından bahsettin mi hiç?
"Doktor ol, avukat ol, mühendis ol" dedin de hep;
Bir kerecik de "insan ol" evladım dedin mi?
Hakkımı yedirmemeyi öğrettin de hep
Hak yememeyi öğrettin mi hiç anne
...
Ben ‘Z’ kuşağıyım anne..!
Hani; Devlet, millet, sistem, medya...
Öğretmen, psikolog, anne ve baba...
El ele verip harcadığınız kuşak..!
Bencilliği siz öğrettiniz,
Sevgisizliği siz
Yalancılığı siz aşıladınız
Saygısızlığı siz hak ettiniz..!
Para, ayakkabılar, telefon, üst baş
Hamburger, pizza, nugget...
Her şeyi koydunuz önüme.
Oysa ben bir tas çorbaya ve bir avuç sevgiye muhtaç...
Zaman ayırmadınız bana!
Dinlemediniz hiç...
Elektronik canavarların önüne atıp beni
Çocuk yaşta yem ettiniz...
Sahi, elime ilk telefonu kaç yaşımda verdiniz anne?
Mama sandelyesinde mi yoksa?
Telefon, elinden düşmüyor diye şikâyet ettiğiniz kuşağım ben..!
Söyle, hangimiz suçluyuz anne?
Sokak oyunları oynamadım ben anne..!
Saklambaç nedir, misket nedir bilmem...
Yakan topunu okulla dershane arasında oynadım ben..!
Tıpkı ortada sıçan gibi
Bir okula koştum,
Bir dershaneye...
Harcanıp gitti çocukluğum...
Çocuk olmadım anne!
..
Ben Z kuşağıyım anne.
14 yaşında flört!!
38 yaşında evlenmemiş!
_____________Ama her şeyi yaşamış 😢
.
Al sana ö"Z"etim anne...
İYİ AKSAMLAR DÜNYA..
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
158 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 4 months
Text
Tumblr media
BİR DEVLET HANGİ HALDE ÇÖKER?
Kanuni Sultan Süleyman’ın aklına takılan ve onu yoran bir soru vardır.
"Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder, günün birinde Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı?" diye..
Bu sorunun cevabını almak için dönemin ünlü Türk alimi ve 'ağabey' dediği süt kardeşi Yahya Efendi’ye Sadrazamını gönderir.
Sadrazam gider, sorar ve döner.
Kanuni: "Ne dedi?" diye sorunca Sadrazam cevabı söyler: "Neme lazım dendiği zaman!"
“- Başka bir şey söylemedi mi?”
“- Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.”
Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister:
“-Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz..” der.
Ve ünlü alim Yahya Efendi de bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir. Mektup şöyle:
“Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de “neme lazım” deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse…
Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse...
Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse...
İşte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur.
Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir..”
KAYNAKÇA: Bu mektup, 500 sene önce yazılmış ve Topkapı Sarayı’nda sergilenmektedir.
🇹🇷☝️🇵🇸
38 notes · View notes
felsefebilim · 4 months
Text
Karolenj Rönesansı Nedir?
Tumblr media
8. yüzyılda Franklardan oluşan Karolenj İmparatorluğu döneminde toplumsal, ekonomik kültürel olarak bir dolu gelişme yaşanmıştır. Charlamagne (Şarlman) ile başlayan bu rönesans modern Avrupa'nın temellerinin atıldığı dönemi oluşturur. İşte bu yenilik ve gelişmelerin bütününe, Karolenj Rönesansı denmiştir.
Karolenj Rönesansı'nı tetikleyen şey, Şarlman'ın din adamlarının yozlaşmış ve çöküntü içinde olduklarını, üst tabakadaki devlet görevlisi olabilecek kişilerin de yeterince donanımlı olmadıklarını düşünmesi olmuştur. Bu dönemde gerekli entellektüel atılımı yapabilmek için kitap yazımı desteklenmiş ve artmış; Antik Yunan ve Roma'dan kalan birçok eser çoğaltılmıştır. Hatta rahipler ve keşişlerin başını çektiği ekipler tarafından çoğaltılan bu eserler, 16. yüzyıldaki İtalyan Rönesansı'nın altyapısını oluşturmuştur. Yazıda büyük-küçük harf uygulamasının da ilk defa bu dönemde kullanıldığı söylenir. Ayrıca dünyadaki gelişmeleri ve yenilikleri takip etmek hem de yeni icatlar, düşünceler için farklı bölgelerden rahip, sanatçı ve öğretmenler imparatorluğa getirilip himaye altına alınmıştır. Bu atılım ile de sosyal bilimlere ve sanatsal faaliyetlere olan ilgi artmıştır.
24 notes · View notes
uzaaklar · 7 months
Text
Adaleti çıkarırsan, devlet, büyük bir çeteden başka nedir?
37 notes · View notes
onderkaracay · 11 days
Text
Tumblr media
🗣️ Kuvayı Milliye Nedir?
Mustafa Kemal Kuvayı Milliye’nin amacını şu sözlerle belirtir:
✓ Hükümet merkezi düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askerî bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, ulusun ve devletin bağımsızlığını koruyacak kuvvetlere emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve ulusun araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, 'ordu' adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki yurdu savunmak ve korumak olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya, ulusun kendisine kalıyor. Buna Kuvayı Milliye diyoruz...
Bugün yine Kuvayı Milliye ihtiyacı hasıl olmuştur.
Bu amaçla yıllardır Türk ulusu ile gönül kongresi yapıyoruz.
Bir asırlık birikimleri sattılar yetmedi.
Türk ordusuna kumpas kuruldu yetmedi.
Yabancıya toprak sattılar yetmedi.
Yabancıya maden ruhsatlarını sattılar yetmedi.
Yabancıya yurttaşlığı sattılar yetmedi.
Cesaret madalyası gereği olsa gerek ki bugün BOP eşbaşkanı israil terör örgütünün kurduğu ve yönettiği hamas terör örgütünü Kuvayı Milliye'ye benzetti.
Bunu neden yapıyor?
Kuvayı Milliye'yi güya küçümsüyor.
Bir terör örgütü ile eş tutuyor.
Kendine yakışanı yapıyor. Hatta bunu söylemek büyük bir risk olduğu halde söylüyorum demek zorunda kalıyor.
Emperyalizmin karşısında yumuşak karın olmak böyle bir karın ağrısı işte.
Kuvayı Milliye'yi küçümseyenler o güç ile yeniden tanışmak zorunda kalacaklar.
Kuvayı Milliye sadece Türk'e ait bir özelliktir.
Bütün dünya ve insanlık bunu bilir.
Önder Karaçay
10 notes · View notes
dramatik-buluntular · 1 month
Text
"Tanrı muamelesi yapılıyor yalnızlığa"
(bir kitapta okumuştum: “gerçek, hiçbir yerde değildir bazen”)
yalnızlık çok oynak, hiç durmuyor yerinde yavaş yürüyor ama çok hızlı ilerliyor yetişemiyorum arkasından haberler de hiç durmuyor yerinde sözcükler, bombalar, füzeler de öyle
savaş nedir diye bir soru da yürüyor benimle aynı anda adım atıyoruz aynı anda dönüp bakıyoruz birbirimize “savaş, onursuzların zevk barınağı” dedim yüksek sesle sesim yankılandı gri koridorlarda aynı anda adımı kara listeye aldı devlet devletler büyük devletlerin oyuncağıdır
(gerekirse Huriye'ye dört adam gönderirim bu tarafa sekiz füze attırıp savaş gerekçesi üretirim diyordu ağzı kan kokan Huriye, bizim kadim komşu kızımız sonra acımasızca geçti üstünden uzak yakın bütün komşular adı orospuya çıktı bu yüzden Huriye’nin hepimiz biliyorduk bu işte bir mit yeniği vardı)
herkes biliyordu bunu herkes susuyordu herkes gidip ona veriyordu oyunu bile bile “herkes” dünyanın en zavallı sözcüğü “herkes” dünyanın en büyük çöplüğü bir yerde katilleri yüceltiyorsa büyük çoğunluk erdemler ormanı bomboştur orada
yürüye yürüye az sonra dolmuş durağındayız ben ve savaş nedir sorusu durakta bekleyenlerin her biri dolmuşuna binip gidecek bir yere bizim binip gideceğimiz yok geziniyoruz sadece dolantı diye bir sözcük yanaştı alıp götürdü savaş nedir sorusunu yanıtlandığı için ölüydü artık soru baş başa kalıp göz göze geldik dolmuş durağıyla baktım durağın camları üşüyor anlamını yere düşüren insanın soğukluğundan ceketimi ona verdim iç cebimde sakladığım öykü tanecikleriyle
siz gidin dedim görünmez arkadaşlara siz gidin, siz gidin ben bir sonraki düşle yetişirim size
sözü kısmayı yolu uzatmayı seviyorum yeni çıkmazlara giderken eskimiş evlerin yanından geçiyorum arkası kovulmuşluk kokan sıra sıra duvarlar üstüne yapışan uğultular, düşüşler, kırıklar kimse yoktu içeride hiç kimse yoktu, hiç evlerin parmakları ölüydü
dedim ya yalnızlık çok oynak bir o kadar da sempatik bazen ortalıkta hiç gözükmüyor bazen her yerde pejmürde kılığı veya smokiniyle tanrı muamelesi yapılıyor ona bütün mekânların sahibidir o ve dünyanın en büyük emlak zengini
(pavyonlar, gece kulüpleri, neonlu caddeler, yüksek sosyete istasyonlar, terminaller şirketler, patronlar, patronların metresleri makamlar, yüksek maaşlar felsefeyle yürüyen mafya petrol kuyuları, paralı yollar görkemli şehir hastaneleri geçiriliş garantili köprüler kripto para, borsa, dolar bir de şarkıları vardı: “beraber euroduk biz bu yollarda”)
“gerçek, hiçbir yerde değildir bazen” sözünü bıraktım eski yerine incitmeden tekrar düşündüm: “her zaman her yerdedir gerçek” onu şimdi gönderip bir sonraki düşle asla yetişemezsin ona
11 notes · View notes
Text
polis havaya ateş açıyor kızıyorum, havaya değil bana, havaya değil bana!
badem bıyığıyla yücelen bir devlet memuru benden hesap soruyor,
rabbim diyorum adını kullanıyorlar, ayetler yakışmıyor pis ağızlarına,
amiralim gemi karada, amiralim gemi kanadı,
fişlendik ey halkım, unut bizi...
devlet sorgusu bitti, sarı saçlımın portresine bağrıldı in,
milletime verildi emir uyu, şehit bağırdı su!
kan kana bağırdı nereden geliyorsun böyle koyu,
biri çocuğun alnından, diğeri veremli ağzından..
dedim, nedir bu iş?
dedi sorunun içinde söyledin, bu direniş!
bak bu sağ kol bu sol, kalbimiz göstergesi olsun terazimiz işte bu,
tartalım al bu devletimin bekası, bu da milletin zekası...
36 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Çürümüşlüğü Hakikat Olan Ülke
Tumblr media
Çürümüşlüğü mihenk taşı kılmış, var ettiği cerahati günbegün yepyeni evrelere taşıyan ve hemen her durumda zorbalığı ele alan bir iktidar pratiğinin esirleriyiz! Madun siyasete ait o figürasyon tarafından var edilen bir müşterekmiş gibi pazarlanan, vatan, millet, bayrakla ezan dörtlemesi etrafından şekillendirilen her hamlede bu çürümüşlük dört yanı kuşatır. Biyopolitik bir cerahat hamlesinin yekununda, varlığı sabitlenen, geleceğe taşınmak istenen, bugünü hiç eden uğursuz çürüme bu siyaset eliyle var edilendir. Düzen siyasetini var eden temsillerin iktidarından, muhalefet takısına haiz olan aynısının laciverdi kılınan ötekilerine bu doğrultuda bütün bu gümbürtü içerisinde yinelene gelir. Yineleme, yeniden yenileme diye çıkagelen her eylem ve hemen her deneme / dönemeçte vuku bulan hemen her bir tahayyül ve pratiğe evrilmiş olan cerahatle bu çürümüşlük laf değil sahiden kaskatı bir hakikat kılınır.
Bu çürümüşlük meseli demirbaş kılınır. Budur yeni denilen ülke! Kokuşmuşluk dört bir yanı kapsarken, kesif bir çürüme, laf değil hakikatin ta kendisi kılınırken yeni ülkenin ol istikametindeki dehşet tablosuna uyanmak / fark etmek ne zamandır hangi zaman? Madun siyaset pragmatizmi göndere çekerken, cerahat uzak öte değil yalın / doğrudan kesintisiz bir demirbaştır. Bu hallerle tek bir doğrunun muhafazası dahi söz konusu edilemeyecek iken hedef 2023 masallarına inanılır mı? Doğrunun yitiminden sonra var edilen her yeni, her hamle çabasının sonu ufuksuzluk kılınırken, burada halen satılmaya çalışılmasının o akıbeti her ne olacaktır? Bir çürümüşlük yolu / yönü güncellenirken hayat erdemi elden çalınırken, Türklük dışındaki kimliklerin yaşam pratikleri günbegün devletli nezdinde bir biçimde sınırlandırılırken yarın karanlıktan gayri ne getirecektir? Çürümüşlüğü belirgin bir mihenk taşı kılan / bilen / anlayan akımın karşısında yolun yordamın insani olanların yekununa dönüşü her ne zaman söz konusu olacaktır?
Bir biçimde futboldaki şampiyonluğun dahi ırkçı hizipleşme / cepheler arasında zikzaklar çizilerek var edilen nefret turnusolleri imal ettiği menzilde, gündelik yaşama düşürülmüş gölgelerden kim nasıl azade kalabilir ki? Gırtlak gırtlağa düşülmüş bir menzilin gündelik bir normatif kılındığı uzamda o çürüme her yerde yeniden biçimlendirilirken yol nedir, yön her nereyedir? Bitimsiz bir devamlılık bahsi etrafında, kadın sanatçıların sahne aldığı etkinliklerin dahi engellenmeye çalışıldığı, misal Derince Belediyesinin derin araştırma, tahkikatları sonucunda Aynur Doğan konserini iptal etmesi gibi ucubelik kararların var edildiği bir zeminde, zorbalığa karşı kim her nasıl dur diyecektir? Böyle bir idesi var mıdır şu ülkedeki yurttaşların kesin bir biçimde, sorgular mıydınız?
Mezopotamya Ajansından aktaralım: “Yaşamını yitiren Kürt siyasetçi Aysel Doğan’ın cenazesi, memleketi Dersim'de son yolculuğuna uğurlanıyor. Kent girişinde polis tarafından engellenen kitle, oturma eylemi başlattı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın çağrısı ile 1999 yılında Avrupa’dan Türkiye’ye gelen 2’nci Barış Grubu üyesi Aysel Doğan, 11 Mayıs'ta Almanya’nın Köln kentinde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Doğan’ın cenazesi, Köln'den Diyarbakır'a hava yoluyla sabah saatlerinde getirildi. Doğan'ın cenazesi, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, HDP bölge milletvekilleri, Özgür Kadın Hareketi (TJA) aktivistleri, Doğan ailesi ve çok sayıda kişi tarafından "Şehîd namirin" sloganıyla karşılanarak Diyarbakır’dan Dersim'e uğurladı.
Dersimliler tarafından Mazgirt karayolunda bulunan Seyidli Köprüsü’nde karşılanan Doğan'ın cenazesi, yol boyunca kontrol noktalarında durduruldu.
Karşılamanın ardından Doğan'ın cenazesi Dersim merkez Gazik Mahallesi'ndeki evine götürülmek üzere yola çıkarıldı. Turişmek Mahallesi girişindeki kontrol noktasında konvoy ve cenaze aracı yüzlerce polis tarafından durduruldu. Cenazenin Gazik Mahallesi'ndeki eve getirilmesine polisler tarafından izin verilmiyor. Polis cenazenin Asri Mezarlığı'na götürülmesini istemesi üzerine kontrol noktasında yüzlerce kişi oturma eylemi başlattı. Kalabalık grubun karayolunda başlattığı eylem sürüyor.”
T24’den iliştirelim: “Cenazenin Gazik Mahallesi'ndeki eve getirilmesine polisler tarafından izin verilmedi. Polis cenazenin Asri Mezarlığı'na götürülmesini istemesi üzerine kontrol noktasında yüzlerce kişi oturma eylemi başlattı. Polis, cenazeye katılmak isteyenlere gazla ve tazyikli suyla müdahale etti. HDP Tunceli Milletvekili Alican Önlü müdahalede yaralandı, ambulansla hastaneye kaldırıldı.
Aysel Doğan'ın cenazesi belediye mezarlığına götürülürken polis tarafından yeniden müdahale edildi.
Tunceli-Pülümür Karayolu'nda Cemevi yanında uygulama noktasında aile dışında kimsenin giremeyeceği söylendi. Ardından polis cenazeye katılmak isteyenlere tazyikli suyla müdahale etti.”
Zorbalığı ele alırken, gidenin, yitirilen insanların ardında bıraktığı acıya da saldırmayı maharet addeden suç işleri bakanının var olduğu bir zeminde, uydur kaydır gerekçelerle bir kere daha bir yas evi gözaltına alınır. Aysel Doğan’ın politik kimliğini öne sürerek o Dersim sathı mahallini Tunç eli kılmak için eldeki tüm imkanları aralıksız cumhuriyetin en başından bu yana sürdüre duran bir akıl yeniden şiddeti var eder. Bırakalım şerhleri o ama ve fakat bağlaçlarını, kim olursa olsun bir yasa saldırmayı güncelleyen akımın var ettiği çürüme devamlılığa kavuşturulur. Daha önce, Taybet İnan’dan, daha önce Xaci Lokman Birlik’ten, daha önce Cemile Çağırga’dan, daha önce Cizre’de katledilmiş olan yüzlerce insanın / yanmış bedenlerine karşı var edilmiş “milli ve yerli” tahammülsüzlük, Aysel Tuğluk’un annesi Xatun Tuğluk’un mezarsız koyabilmek adına biçimlendirilmiş o faşist saldırı ve nicesinden aşina olduğumuz bir ötekileştirme var edilir bir kere daha. Düşman hukukunda dahi yeri bulunmayan bir cerahati sahiplenen, bununla övünen ve kimi başka devletlerin var ettiği şiddetten hiç geri kalmayan bir zulüm var edilir. Ne hesabı verilir, ne de hesap soracak makam bırakılır. Bu çürüme değilse her nedir ki sahi ama sahiden de çürüten / tüketen ülke!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Şikeftan Köyü, Yüksekova’da polis A.K.’nin kullandığı araçta 52 kilo 500 gram patlayıcının ele geçirildiği 21 Mart’tan bu yana asker ablukasında. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, olayın yaşandığı tarihte, Irak’ta patlayıcı madde yüklenen aracın Şemdinli’ye getirildiği ve hedefin de İstanbul olduğunu iddia etti. Soylu’nun açıklamaları sonrası başlatılan soruşturma kapsamında Şikeftan Köyü askerlerce ablukaya alındı. Askerler, “uyuşturucunun yüklendiği yer” olduğu iddiasıyla ablukaya aldığı köye girişlere 40 gündür izin vermiyor.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre asker baskısı nedeniyle 50 aileden 35’i köyden ayrılmak zorunda kaldı. Köyde kalan ailelerden 14’ünün de ayrılmak için koyunlarını sattığı, satmayan bir ailenin sürekli askerler tarafından taciz edildiği öğrenildi.
Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik 17 Nisan’dan bu yana sürdürülen saldırılar sonrası köydeki baskının daha da arttığı aktarıldı. Yaşadıklarına dair bilgi veren köylülerin, içme sularının 10 gündür kesik olduğunu söylediği kaydedildi.
Evlerinden 100 metre uzaklaşmalarına izin verilmediğini kaydeden köylüler, yaşadıkları mağduriyeti yetkililere iletmelerine rağmen kendilerine yardımcı olunmadığını belirtti. Zor koşullarda yaşamlarını idame ettiklerini aktaran köylüler, erzak almak için köyden dışarıya çıkanların ince aramaya maruz kaldığını ve kimlik kontrolünden geçirildiklerini söyledi.
İstanbul’da görev yapan bir polis Hakkari’de 21 Mart’ta aracında 52 kilo 500 gram patlayıcıyla yakalanmıştı. Polis gözaltına alınırken, patlayıcı madde gerekli tahkikat yapılmak üzere Yüksekova TEM Büro Amirliği görevlilerine teslim edilmişti.”
Çürümüşlük zorbalıkla birlikte çıka gelir her zamanki gibi. Bir asırdır Türkiye sathı mahallinde olsa da, halen onun bir parçasında olduklarına emin olunamayan Kürd’e yönelik baskının biçimi çeşitlendirilir. Kim bilir hangi yarayı var etmekten alıkonulan bir kolluğun yakalanması sonrasında ceremenin sıradan insanlara kesilmesinin utancı kalır geriye. Bunca zamanda var edilen kötülük kafi gelmediğinden bir defa bu hallerle çıka gelen bir devlet pratiği söz konusudur. Dahası hayat hakkının hiç sayıldığı bir yerdir mesel, çürüteni bildirecek olan. İçme sularının kesik olmasından, köyden dışarı çıkmanın handiyse imkansız kılınmasına, bir dolu tehdit / yıldırma hamlesinin refakatinde kim nasıl bir barışı / sulhu var edecektir? Binlerce yıldır bir toprak parçasında var edilen ortak yaşam pratiği de def edilince, geriye bir ülke kalır mı, sahi ama sahiden?
Kocaeli Derince Belediyesi, sanatçı Aynur Doğan’ın 20 Mayıs’ta Derince Açık Hava Sahnesi’nde vereceği konseri iptal etti. Belediye sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Aynur Doğan’ın ismini vermeden konserin “inceleme sonucunda” iptal edildiği belirtti. Açıklamada “İlçemiz sınırları içerisinde özel bir firmanın yapacak olduğu konser organizasyonunun yapılan detaylı inceleme sonucunda uygun olmadığı tespit edilmiş olup, etkinlik belediyemiz tarafından iptal edilmiştir” denildi.
Gazete Duvar'dan aktaralım: "Gergedan Yapım tarafından yapılan açıklamada kullanılan ifadeler şöyle: “Gergedan Yapım ve BGST Organizasyon olarak, 20 Mayıs'ta Kocaeli Derince Açıkhava sahnesinde yapacağımız Aynur Doğan konserinin iptalini Derince Belediyesi'nin Twitter hesabından öğrendik. Daha önceki tüm işlerimizde olduğu gibi 20 ve 25 Mayıs etkinliklerimizin de ödeme dekontlarımızı ibraz ettiğimiz ve çalışmalarını tamamladığımız halde konser, 'konser organizasyonunun yapılan detaylı inceleme sonucunda uygun olmadığı tespit edildi' gerekçesiyle Derince Belediyesi tarafından konserden beş gün önce bize bir açıklama yapılmadan iptal edilmiş oldu. Aynı koşullarda işlemlerini gerçekleştirip ödemelerini yaptığımız 25 Mayıs tarihindeki konserimiz devam ederken Aynur Doğan konserini yapamıyoruz.
Dünyanın birçok ülkesinde konserler veren ve hayranlıkla takip edilen sanatçımız Aynur Doğan'ın büyük bir heyecanla başladığımız Türkiye turnesinde yaşanan bu olay ve bize göre gerekçesiz alınan bu karar kültür sanat dünyası ve ülkemiz için kaygı vericidir.
Biz birlikte şarkılarımızı söylemeyi bırakmıyoruz. 18 Mayıs'ta İzmir'de başlayacak olan Aynur Doğan Türkiye turnesi Kocaeli dışındaki illerimizde devam ediyor.”
Bir ülkede iki gıdım kendi dilinden, kendi dünyasından bir kelamı sırtlanmış olana yer verilmeyecek olduğunun vahim sureti bir kere daha göndere çekilir. Kürd kimliğini yok saymaların kaçıncı tezahürüdür bu var edilen Derince belediyesi saçmalığı takdirinizedir. Hassasiyet nam bir şeyin icat edilmesinden bu yana süre giden ırkçı ayrımcılığın vardığı o boyut da mı bir şeyleri izah etmemektedir. Türkiyeli bir sanatçının suna geldiği bir tutam kelamın, bir tutam kendiliğinden çıkagelen anlamın, yorumun, nihayetinde musikinin de ta kendisinden nem kapılıyorsa, dahası Kürd hala kırmızı çizgileri harekete geçiriyorsa o memleket sahiden hangi anlamda barışmıştır! Aynur Doğan’ın konserinin engellendiği günlerde, şunlar da var edilir;
AK Partili Çayırova Belediyesi, Amed Şehir Tiyatrosu’nun Kürtçe 'Don Kîxot' oyununu sözleşme yapılmasına rağmen salon vermeyerek engellenir. Metin-Kemal Kahraman kardeşlerin 17 Mayıs'ta yapılması planlanan Muş konseri, Valilik tarafından yasaklanır. Soprano Pervin Çakar, konser yapmak için salon arayışında olduklarında önce repertuarda Kürtçe şarkı var mı yok mu kontrolünün yapılmasından illallah ettiğiden dem vurur. Zafer Part!si başkanı Özdağ’ın hedef göstermesinin ardından Matthaios Tsahouridis’in Trabzonspor şampiyonluk kutlamaları programından çıkarılmasına tepki gösteren Apolas Lermi, siyasi baskılara boyun eğen Trabzonspor yönetimine tepki göstererek sahneye çıkmaz.
Çürümüşlüğü mihenk taşı kılmış, var ettiği cerahati günbegün yepyeni evrelere taşıyan ve hemen her durumda zorbalığı ele alan bir iktidar pratiğinin esirleriyiz! Büsbütün hayatın her hali yerle bir edilmeye çalışılıyor. Müdahaleler müdahaleleri kovalarken, cürmün peşi sıra dizilen, cühela cüretiyle kotarılan her fecaat bir başka zorbalığa dönüşüyor. Kimi zaman hakkaniyet yerle bir ediliyor, kimi zaman cebe bütün gün çalışıp giren üç kuruş tırpanlanıyor. Yoksulluk pay edilirken, direniş unutturuluyor. Eksiklik gündelik bir hale dönüştürülürken sorgulamak imkansızın sınırına terk ediliyor. Fasaryadan bir atılım yapa duran ülke, herkeslerin bizi kıskandığı müjde edilirken daha cümle bitmeden bir tahakküm hamlesi katara ekleniyor. Meram hep eksik kalıyor, ne yazarsak nasıl edersek edelim ortaya çıkan ucubelik dolu yeniyi tam aksettirmiyor. Dününün var ettiği cerahatli o halleri bugün yeniden kullanmaya çaba sarf eden bunu da bir dolu yöntemle ama en çok da insana dair / temel / asgari olan meselleri alt üst ederek kuran bir aklın rehineleriyiz işte. Kötülüğün göndere çekildiği bir zeminde hayatın ehven kılınamayacak olduğunun tanığıyız. Bugün bir asırlık demokrasi deneyiminin izlerinin son kertede silindiği bir yer sahiden var ediliyor. Bütün bu hasbıhal bu çalan ziller, kötülüğün karşısında hayatın her nasıl incecik bir çizgide devam olunduğuna dair beyanatı bildiriyor. Ya sonrası, ya ötesi...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: İstanbul-©- Francisco Seco-Copyright 2022 The Associated Press
4 notes · View notes
doriangray1789 · 9 months
Text
İlahiyat fakültesi son 8 yılda 22 den 114 e çıkmış buna karşın adi suçtan kaynaklı adli vakalar ( adalet bakanlığı sitesinden rakam ve oran alınabilir) patlamış.. demekki toplum ahlakı buna yada “günaydın”a bağlı değilmiş  ayrıca ülkede cuma namazı yasak değil  cuma namazına gidenler sorun mu yaşanıyormuş ? Bu algı yaratılarak cuma gününün tatil edilmesi farklı bşr amaca hizmet eder..namaz Arapça bir kelime değildir daha önce yazmıştım kuran da geçen “salattır” diyanete ve TDK ya göre “dua” namaz” olarak açıklanan salat’ın kurana göre anlamı ise: yardımlaşmayı ve destekleşmeyi ifade eder.zira  Mekke ayetlerinde şiddet, baskı, ölüm emri vs gibi hükümler yoktur. Sadece bir kitle kazanılmaya çalışılmıştır.Kur'an'ın bel kemiği cümle şudur: “Onlar Salat'ı ikame eder ve zekatı verirler.” Bu klasik anlayışta, 'Onlar beş vakit namazı kılarlar ve kırkta bir zekatı da verirler' şeklinde algılanmış ve şu anda hocalar da hep böyle söylüyor. Halbuki burada maksat beş vakit namaz ve kırkta bir zekat değildir. 'Onlar salatı ikame eder ve zekatı verirler' cümlesi Onlar yardımlaşmayı, dayanışmayı ve destekleşmeyi ayağa kaldırır, uygular ve ihtiyaçtan fazlasını da verirler. Zekat, ihtiyaçtan fazla olan şeyi vermek demektir. Zekat malı fazla olan demektir. Kur'an'ın ilkesi de budur.Siz bunu tutup 'Onlar beş vakıt namaz kılar ve kırkta bir zekat verirler' dediğiniz zaman ne oluyor? Bu sure mahvoluyor.Kur'an'da salât yaklaşık 130 yerde geçer. Güneşin hareketlerine bağlı 2-3 yerde namaz, diğer tümünde destekleşme/dayanışma anlamındadır. Kurana göre ibadet nedir: İnsanların hayrına işler yapmak, adalet ve iyilik için çalışmak, yoldan taşı kaldırmaktır ibadet. Din yaşamın içinde bazı davranışları sergilemektir. Din davranıştır. Din demek amel demektir. Marksist tabirle din praksistir. Pratik etmektir. Etmeye, eylemeye, davranmaya yöneliktir din. İnsanlar arasındaki davranışla ilgilidir.örnek:sakız orucu bozar mı?” orucu sakız değil yalan bozar. Başkasının emeğini çalmak, kendine ait olmayanı almak sadece orucu değil dini bozar. Öldürmek, çalmak, yalan söylemek Sadece monoteist dinlerin değil politeist dinleründe yasakladıydı şöyle bşr din gördünüz mü: çalacaksın öldüreceksin iftira atacaksın insanlık bu şekilde devlet bile kurmadı fikir biçimle değerlenir  eski bir fikre yeni biçim vermek ise sanattır şimdi derler senin inancın yok nasıl bu konu üzerinde yaZarsın - Cevap basit : bilgi ile okuduğumu anlayıp akıl süzgecimden geçirebiliyorum bşr de gerçek olanı zahirden ayırabilecek irfana sahibim 
17 notes · View notes
baybaykus · 8 months
Text
ARTIK ACI GERÇEĞİ GÖRELİM Mİ?
Zahide Uçar
Seçimler bitti. Millet ittifakı kaybetti. Nedenleri çok konuşuldu. Hala konuşuluyor. Belli toplamalardan çıkarımlar yapılıyor. Bunlarla kafanızı yormayacağım. Zaten yeterince dinlediniz, dinliyorsunuz.
İlk düğme yanlış iliklendi, hem de muhalif (!) dediğiniz particikler sayesinde… Dolayısı ile artık doğru bir sonuç beklemeyin. 2017 yılında rejim değişikliği için referandum yapıldı. Cumhuriyeti el birliği ile yıkıp, monarşiyi getirdiler. Monarşilerde gerçek bir seçim olmaz.
-Atatürk, AKP’nin bir benzeri olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kapattırmıştır. Atatürk ile röportaj yapan Amerikalı bir gazeteci Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın neden kapatıldığını sorduğunda Atatürk şu kısa yanıtı verir:
‘Bu fırkayı kuran kişilerde Cumhuriyetçi bir kişilik yoktu ve Cumhuriyetin varlığını halk oylamasına götürebileceklerini zannettiler. Cumhuriyetin varlığı oylanamaz.’
T.C. Devletiyle sorunlu ailelerin çocukları parti başkanı, vekil, bürokrat, gazeteci, yazar, akademisyen kimliği ile bir araya gelip T.C. Devleti ve kurucu unsur olan Türklere savaş açtı. Milli bayramlarımız bile yasaklandı. Bir ülkenin milli bayramlarını ancak işgal güçleri yasaklar. Önce bu gerçeği idrak edeceğiz. Tabii, onurumuzla özgürce yaşayacağımız bir vatan derdimiz varsa…
2017 yılında T.C. Devletinin rejimini değiştirdiler. Hem de el birliği ile… Kılıçdaroğlu; “ Ben Dersimli Kemal” dediği gün aslında devletle sorunlu bir ailenin çocuğu olduğunu da açıklamış oldu. Sonra, “iktidar olunca Dersim arşivlerini açacağım” dedi. Ne gariptir ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan’da Türk Milletini; “ben de Dersim arşivlerini açarsam” diye tehdit etmiştir. Bu tehdidin arkasından Avrupa Parlamentosu’nda Dersim soykırım dosyası açılmıştır. Bir iftira daha…
Düşman mı arıyorsunuz? Buyurun size düşmanlık!.. Türkiye Cumhuriyeti Devletini yargılatmak için Avrupa Parlamentosu’nda bir dosya açılmasını sağladılar…
T.C. Devleti hem içeriden, hem dışarıdan kuşatılıyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının 100 yıl önce bozduğu oyun yeniden sahneye kondu: “Anadolu’da Türk varlığına son verme projesi bütün uyanışları sönümleyecek bir algı operasyonuyla” Türkleri sarıp kuşatıyor.
Tuzağı görmeyelim diye de yandaş kanallarda Türklerin kahramanlık dizileri oynatılıyor. Türkler devleti koruyan aksakallılar diye (hiç olmayan) bir yapıya inandırılıyor. İnansınlar ki, devleti koruyan arka yüz bir derin devlet var deyip rehavete kapılsınlar. Türkiye’de derin devlet yoktur. Türkiye’de ABD’nin kullandığı çakal sürüsü devletin derin gücü diye pazarlanıyor. O güç 1980 öncesi aynı silahla sağcı-solcu gençliği birbirine kırdırdı. Vatan diyen gençliği kırdırıp, seccademi serdiğim yer vatanımdır diyen vatansızlara bir yol değil, bir otoban verdi.
Günümüze gelirsek;
Türk Ordusu ne durumda, gücü nedir bilmiyoruz. İnsan insana istihbaratı çok iyi olan Jandarma ABD’nin de isteği ile Ordudan kopartılıp kır polisi yapıldı. Jandarma, Ordunun kulağıdır, bacaklarıdır. Ordunun insan insana istihbaratına darbe vuruldu. Bacakları kesildi, İçişleri Bakanlığına takma ayak yapıldı. Okulları kapatıldı. Hastaneleri kapatıldı. Artık dünyada hastanesi olmayan tek ordu bizim ordumuzdur. Kendi ordusunun hastanesini kapatan güdümlü akıl, deprem bölgesine AB-D ordusunun askeri sahra hastanelerini davet etti. Kimse güvenlik sorunu da doğuracak bu rezil durumdan utanmadı.
Üniversiteden asker yetişmez! Subay adayları liseden itibaren askerlik eğitimi alırken aynı zamanda birbirlerini tanıyor, kocaman bir aile oluyorlardı. Bu aileyi parçaladılar.
Afganistan’dan sayısını bile bilmediğimiz Amerikan askerleri hazır kıta olarak ülkemize sokuldu. ABD Suriye’de PYD/PKK devletini ilan edecek. Türk Devleti karşı çıkarsa bu lejyoner ABD askerleri harekete geçirilecek. Türkiye Şeyh Sait isyanında olduğu gibi iç karışıklıkla uğraşırken PYD/PKK devleti ilan edilerek, oldubittiye getirilecek. ABD Dedeağaç’a yığınak yaptı. Hem de silahlandırılması yasak olan bir yere, sınırımıza. AKP’nin sesi çıkmadığı gibi, muhalefetin de sesi çıkmadı. Amerikan savaş gemisi Bizans Bayrağı takarak Ege Denizinden geçti. Hamdolsun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinden kimse görmedi (!).. İşgal edilen Ege Adalarımıza sadece Yunan Ordusu değil, ABD askerleri de yerleşti. Bizim kurmalı hükümet görmedi. Kurmalı muhalefet görmedi. Ne yazık ki Ordu mensupları da görmedi. Karadeniz’den gaz çıkarttık diyen AKP, Ege’de Türk Kıta sahanlığı içinde bulunan bölgeden Amerikan ortaklı Yunan Şirketinin petrol çıkarmasına, yani petrolümüzü çalmalarına göz yumdu. Emekli Albay Ümit Yalım sayesinde bu işgal ve peşkeşi öğreniyoruz.
On milyondan fazla geçici sığınmacı Suriyeli ülkemizin her tarafına dağıtıldı. Suriyeli geçici sığınmacılara akıl almaz imkanlar sağlanıyor. İşledikleri suçların kayda alınmadığı iddiası var. Birlikte karakola düşerseniz, her durumda Suriyeli kayrılıyor. Belli ki emniyetin kulağı bükülmüş. İş yeri açtıklarında vergi alınmıyor. Vergi veren Türk vatandaşı esnaf bu haksız rekabet karşısında ayakta kalamıyor. Yavuz sonrası devşirme devletine dönüşen Osmanlı’nın Türklere yaptığı zulmün bir benzerini devşirmelerin varisi olan Yeni Osmanlıcılar yapıyor. Zaten Atatürk düşmanlığının asıl nedeni Türk Düşmanlığıdır. Çünkü son Türk Kağanı olan Atatürk bir Türk Devleti kurmuştur.
T.C. Devletinin bütün varlıkları yağmalandı. Küresel şirketlere peşkeş çekildi. Türk Milleti Osmanlı’da olduğu gibi fakirleştirildi. Cumhuriyet ayağı çıplak çocukları alıp okuttu. Doktor, avukat, öğretmen, müzisyen, ressam, bilim adamı yaptı. Artık fakirleşen Türklerin çocuklarını okutabilmesi mümkün değildir. Türk Çocukları küresel ve yandaş şirketlere boğaz tokluğuna marabalık yapacak duruma düşürüldü.
Köyler çeşitli hileli yasalarla boşaltılıyor. İnsanlar köylerinde kendi arazisine ev yapamıyor. Ev yapabilmesi için arazinin yanından kayıtlı yol geçmesi gerekiyor.. Boncuk misali evler yola dizilecek!? Komedi gibi. Kaç arazinin yola kıyısı olabilir ki? Köyler boşalmalı ki, vatan kavramı da toprakla birlikte yok olsun. Ortada küresel sisteme uyumlu, vatansız şebekler kalsın.
Bir makaleye sığdıramayacağım kadar ihanet el ele işleniyor. Türklerin ölçüsü alındı, tabut hazırlanıyor. İç Anadolu Türkleri (Haham Başının ben kurdum dediği) tarikatlarda vatansızlaşıyor, mankurtlaşıyor. Ve benim güzel (!) insanım;
YCHP’nin seçimi nasıl kaybettiğini tartışıyor.
2. Cumhuriyetçilerin ele geçirdiği YCHP, referanduma katılarak meşrulaştırdığı, TEK ADAM rejimine yol verdiği gün bütün seçimleri kaybetmiştir. Millet İttifakı aldığı oyların %50’sini de KERHEN verilen oylardan aldı. Kurulan tahterevalli oyununda iki ittifaktan birine oy vermeye zorlanan, hatta mecbur bırakılan seçmen, AKP’den kurtulmak için oyunu kerhen Millet İttifakına verdi. Konuştuğum birçok eğitimli insan şunu söyledi;
“Önce bu yağmacı, karanlık yapıyı gönderelim. Millet İttifakı kazanınca yargı bağımsız olursa, bunlarla mücadele etmek çok daha kolay olur.”
Yani Millet İttifakına oy verenlerin önemli bir kesimi Millet İttifakına bağımsız yargı için oy verirken, Millet İttifakı gayri milli uygulamaya giderse mücadele etmek, karşısında durmak için oy verdi.
Bu günkü meclis aritmetiğine bakarsak, YCHP ve İYİP’in de katkıları Cumhuriyet, Atatürk ve Türk düşmanı gericilerin sayı üstünlüğünü ele geçirdiğini görürüz. Bu durum da göz ardı edilmesin! TBMM Meclis-i Mebusan’a dönüşmüştür. Meclis-i Mebusan’ın vekillerini artık okuyanlar araştırsın.
***
Sevgili Türkler, uzaktan kumandalı, içerideki öncü işgal güçlerinin yataklık ettiği, iç savaşa ve dolayısı ile NATO’nun müdahalesine imkan verecek bir bombanın üzerine oturtulduk. Partiler bizleri oyalıyor. Gerçekleri görmemizi engelliyor. Seçmenini kontrol altında tutuyor.
Ermenistan sınırından başlayarak sınırlarımızdaki mayınlar temizlendi. Ülkemiz her türlü girişe açık hale getirildi. 21. Yüzyılın savaş yöntemi, hedef ülkelere taşımalı teröristleri sokarak iç savaş çıkartmaktır. Libya, Suriye gibi ülkeleri bu yöntemle karıştırıp parçaladıklarını unutmayalım.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk T.C. Devletini dönme-devşirme meclisi olan Meclis-i Mebusan ile kurtarıp kurmadı. Türk Milleti ile birlikte kurdu. Bütün vatanseverler bir araya gelmezsek, ülkemize sokulan katiller, hilafet isteyen yerli misyonerler, İŞİD kalıntıları ayaklanıp (ki, hepsi silahlandı), bir kıyıma başlayabilir. HÜDAPAR yeşillik olsun diye meclise sokulmadı.
İzmir ve Eskişehir gibi Cumhuriyet rejimini benimsemiş insanların çoğunluk olduğu illerde ilk ve orta eğitim okullarına imamların, Kur’an Kursu hocalarının görevlendirilmesi Rehber İmamlık rejiminin ön denemesidir. Pedagoji eğitimi almayan, dünyayı tek renkle okuyan bu insanların görevlendirilmesi İzmir ve Eskişehirli veliler tarafından reddedilmelidir.
Türk Milleti partiler üstü bir birliktelik sağlayıp, vatanına, devletine, şerefine, namusuna sahip çıkmalıdır. Bu birliktelik bölen görevi yapan, cambaza bak oyunuyla halkı kontrol eden partilerin güdümünden çıkmadan BA-ŞA-RI-LA-MAZ!
Azim ve Karar, 13.06. 2023
13 notes · View notes
marti-livingston · 7 months
Text
Hamas ve İsrail savaşı hakkında araştırma yapmaya çalışıyorum fakat henüz adam akıllı bir kaynak bulabilmiş değilim. Ortadoğu’da neler oluyor böyle?
Yaşanan gelişmeler karşısında endişeli ve hüzünlüyüm. Çünkü Hamas’ın yapmış olduğu bu eylemin karşılığı olarak İsrail’in yapmış olduğu ve yapacağı tüm eylemler meşrulaşmış olacak. Yani eskiden bir nebzede olsa Filistin adına uluslararası kamuoyu yapılabilirken şimdi bu seçenek ortadan kalkmış olacak çünkü Hamas’ın eylemleri tüm dünyayı karşılarına almaya yönelik gözüküyor. Daha ilk saatlerde birleşmiş milletler gerekli tedbirleri almaya başlamış.
Bu tarz eylemlere (IŞID hariç) hiç bir devlet ya da terör örgütünün altyapı hazırlamadan kalkıştığını görmedik. Çünkü globalleşen dünyada ne olursa olsun hesap vermeniz gerekiyor. Bugün Çin bile eylem yaptığında kalkıp dünyaya açıklamalar yapıyor. Yani anlayacağınız bu tarz eylemler sadece askeri değil. Siyasi ve sosyal zemini de oluşturmanız gerektiriyor. Hamas’ın askeri zemini tamam peki ama siyasi ve sosyal zemini nedir? Tüm dünya İsrail’e destek mesajı gönderirken Hamas yaptığı eylemleri haklı çıkarmak için ne yapacak? Bu üzerinde durulması gereken bir konu, birde İsrail açısından bakmak gerek.
Şu an tüm dünya tek adam rejimine evrilmiş ve bu yönde verilmeye devam ediyor. Birinci dünya savaşında söz sahibi olan devletler ya da milletlerin liderleri şu an kendi ülkelerinde tüm hukuki yetkileri kendi üzerlerinde toplayıp tabiri caiz ise diktatörel/faşist yönetim tarzı izlemeye çalışıyor. Tıpkı bizim ülkemizde de olduğu gibi. Ve bu yönetime geçen devletler daha emperyal politikalar seyrederek sınır ötesi operasyonlara başladılar. Mesela Rusya, Ukrayna’da operasyon düzenliyor. Türkiye, Suriye’de bir şeyler deniyor. Afrika ve Asya’da da keza durumlar farklı değil. Malezya, Endonezya, Hindistan gibi devletler pamuk ipliğine bağlılar. İsrail’de ise Netanyahu tek adam olmak için yetkileri elinde toplamaya çalışıyor ve kamusal alanda destekçisi azalmış durumdaydı. Fakat Hamas’ın yapmış olduğu bu operasyonla olağan üstü hale giren İsrail’de Netanyahu kanunları değiştirmesi, kamuoyunu dikkate almadan yeni kararlar alması daha kolaylaşmış olacak. Şöyle bir örnek verebiliriz; ülkemizde geçmişte yapılan önemli referandum ve seçimler öncesi hükümetin sınır ötesi operasyonlarda kahramanlık kazanması ve darbe kalkışmasından sonra hükümetin aldığı kanun hükmünde kararlar…
Tam olarak konuya hakim değilim ama yüzeysel olarak olaylara baktığımda;
Hamas yapmış olduğu sivil kıyımları ve savaş suçlarından dolayı dünyanın tepkisini çekmiş, mağdur rolünden zalim rolüne geçmiştir.
İsrail, Hamas’ın terör eylemlerine karşı geçmişte yapmış olduğu ve gelecekte yapacağı tüm kıyımları, suçları ve işgali ülkesini müdafaa adı altında meşrulaştırmış olacaktır.
Netanyahu ülkesindeki siyasi üstünlüğünü güçlendirecektir.
Öyle geliyor ki Hamas, İsrail’in ekmeğine ballı kaymak sürdü.
Not: aklımda soru işareti var. Hani bir ihtimal kalbim olmasını istediği için böyle düşünmek istiyorum. Türk ordusunun Suriye’de terör örgütlerine yönelik bir çalışması var. Bu operasyonların başlaması ile Hamas’ın bölgede kaos çıkartması arasında bağ olabilir mi?
10 notes · View notes
saidaslan1 · 1 year
Text
İbrahim bin Edhem…
İbrahim bin Edhem sarayının bahçesinde ileri gelen devlet adamları ile birlikte bulunuyordu. Birden heybetli bir adam onlara yaklaştı. Heybetinden hizmetkârlar donup kalmışlardı. İbrahim, ona dönerek:
- Kimsiniz, burada ne arıyorsunuz? diye sordu.
- Ben bu handa konaklamak istiyorum.
- Burası han değil, benim sarayım.
- Senden önce burada kim oturuyordu?
- Babam.
- Ondan önce?
- Onun babası.
Soru ve cevap aynı şekilde birkaç defa tekrarlandıktan sonra adam:
- Şimdi nerede onlar? diye sordu.
- Hepsi göçüp gittiler.
- Şimdi söyler misiniz bana: Bu kadar kişinin konaklayıp göçtüğü bir yer han değil de ya nedir?..
27 notes · View notes
fatomahperi · 6 months
Text
Tumblr media
''KEYFİYE" NEDİR?'
Türkistan’da başlayan kuraklık ve kıtlıktan dolayı ecdadımız Türkistan’dan (Orta Asya) Anadolu’ya doğru göç etmeye başladıklarında yolda önceden gidenlerin, sonradan gelenleri, sonradan gelenlerin önceden gidenleri tanıyabilmeleri için Türk Boylarının Aksakallı Beyleri gittikleri yerlerde yigitlerin birbirleriyle olan iletişimin kopmaması ve gittikleri yerlerde birbirilerini tanımak maksadıyla ortak bir parolanın olması gerektiği fikrine varırlar.
Yine bir yaz günü Oğuz Beyleri çadırlarında oturup bu konuyu görüşürken hafiften yaz yağmuru yağmaya başlar.
Biraz yağdıktan sonra yağmur diner ve arkasından çok ihtişamlı bir gökkuşağı doğar.
Yaşlı aksakallılarımızdan birisi o ihtişamlı gökkuşağını fark eder ve “parolamız gökyüzündeki bu rengârenk gökkuşağının renkleri olsun” önerisini aksakallı meclisine sunar.
Öneri Oğuz Beyleri tarafından da uygun görülür ve parola gökkuşağındaki renkler olarak kabul edilir.
Aksakallılardan birisi parola olarak belirledikleri gökkuşağındaki renklere bir de anlam verilmesi gerektiğini söyler.
Aksakallı meclisinde oturan Oğuz Beyleri de gökkuşağındaki her renge Türk kültürünü ve Töresini de göz önüne alarak ortak bir kararla şu anlamları verirler:
Beyaz renk: Duruluk, sadelik ve temizlik. Barış
Yeşil renk: Ağaç dikme, ormanı koruma,
Evren ve doğa. İnanç
Mor renk: Hoşgörü, affedicilik, sevgi ve sonsuzluk.
Sadakat
Kırmızı renk: Türklük ve Bağımsızlık.
Sarı renk: Devlet kurma.
Aş, iş, bolluk, bereket.
Sonra Oğuz hatunlarından gökkuşağında bulunan renklerden kumaşlar dokumaları istenir.
Hatunlar, renk renk keyfiye kumaşlarını dokuyup hazır ederler.
Oğuz Beyleri tarafından bu kumaşlar göç eden
Yiğitlere, Türk boylarına verilir;
Bu mirası Oğuz boyları çadırlarının başına gerekse boyunlarında asırlar boyu taşırlar. Yüzyıllar süren göç müddetince, yolda birbirlerinin bu renklerden yapılan keyfiyeleri omuzlarda gören karındaşlar, karşılaşmada keyif verir.
Yörük Türkmenlerin birbirlerini tanımaya vesile olan keyfiyeyi bir kültür olarak asırlardır yaşar ve yaşatırlar, dağıtırlar.
Selam olsun atalarımızın yolundan gidenlere...
Selam olsun onların bıraktıkları mirasa sahip çıkanlara...
Selam olsun Yörük, Türkmenlere…
Türk demek, Türkçe veTürk kültürüdür.
Ne mutlu Türküm diyene!
Osman İncecik
Alıntı
19 notes · View notes