Tumgik
#bülent turgut
haberolacom · 2 years
Link
Tumblr media
2 notes · View notes
bydpolat44 · 1 year
Text
90'ların siyasileri ve miting alanları
Şu kibarlık naiflik ah eskiler
24 notes · View notes
mcanylm34 · 1 year
Text
SORU: BİR TAVUK YOLUN KARŞISINA NEDEN GEÇER?
Süleyman Demirel: Tavuk geçmişse geçmiş, geçmemişse geçmemiştir.
Tansu Çiller: Bu memleket uğruna karşıdan karşıya geçen tavuk da bizimdir, tavuğun üstünden geçen traktör de bizimdir.
Bülent Arınç: Tavuğun karşıdan karşıya geçmesi çok manidardır.
Recep Tayyip Erdoğan: Eyy tavuk! Karşıdan karşıya geçmesini senden öğrenecek değiliz.
Ahmet Davutoğlu: Karşıdan karşıya geçmeye çalışan bu tavuğu şiddetle kınıyorum. Kimse asfaltımızın gücünü test etmeye kalkmasın.
Tumblr media
Abdullah Gül: Bana böyle bir bilgi verilmedi ama karşıdan karşıya geçtiyse hükümet gereğini yapar.
Kemal Kılıçdaroğlu: Bu tavuğun böyle rahat davranmasına izin verenler bunun hesabını verecek. Bu işin peşini bırakmayacağız. Gerekirse Anayasa Mahkemesi'ne gideriz. Hodri meydan.
Selahattin Demirtaş: Seni karşıya geçirtmeyeceğiz.
Melih Gökçek: Biz yol yapmasaydık. Tavuk karşıya geçemezdi.
Cübbeli Ahmet hoca: Bırakın şimdi tavuğu yahu! Sen sırattan karşıya geçebilecek misin? Onu düşün.
Nihat Hatipoğlu: Arabalar tüm hızıyla geliyordu.. Tavuk.. Tavuk karşıya geçmeye çalışıyordu. Kornalar susmak bilmiyordu. Tavuk karşıya geçmek için her hamle yaptığında arabalardan ürküp geri kaçıyordu. Yeter diyordu tavuk. Yeter!
Turgut Uyar: Tavuğu bırak! Göğe bakalım..
Cemal Süreya: Birden nasıl oluyor sen karşıya geçiyorsun.
Attila İlhan: Tavuk, geç karşıya. Ben sana göre değilim.
Aziz Nesin: Karşıya geçemeyen tavukların yüzde altmışı aptaldır.
Demet Akalın: Tavuklra kraşıya geçmsein.
Tumblr media
84 notes · View notes
Text
GİBİ 5.SEZON 1.BÖLÜM (SİNEK) ÜZERİNE METAFORİK BİR YAZI
Tumblr media
Çoğumuzun sevdiği “Gibi” dizisinin yeni sezonu yayınlanmaya başladı. Her zaman çok ilgimi çeken, güldüren, düşündüren, bazen hüzünlendiren “Gibi” 5.sezonuna enteresan bir giriş yaptı. Hazır Pazar gününe kadar bir konser yokken, bölümü izledikten sonra kafamda canlanan şeyleri not almaya karar verdim. Evet, burası bir konser bloğu sayfası idi fakat “inside.thecityof.glass” arada bir neden böyle şeyler de yapmasındı? İnternette biraz yorumlara baktıktan sonra tam olarak benim hissettiğim şeyleri ifade eden birkaç kişiyle karşılaştım. Bölümün yayınlanması üzerinden henüz çok vakit geçmediği için, zamanla daha fazla ortak yorumla karşılaşacağımı düşünüyorum. Bu zaman gelene kadar kendi izlenimlerimi yazmaya başlayayım, sonra tekrardan konuşuruz.
-HOLY SPOILER-
Bölümde dönemin siyasi aktörleri üzerinden metaforik bir anlatım tercih ettiklerini düşündüğüm için, anlaşılırlığı arttırmak adına biraz kodlama ve açıklama yapacağım, daha sonrasında akış üzerinden devam edeceğim.
Başlarken, bölüm hakkındaki düşüncelerimde bilinmesi gereken şey bu bölümün sadece arkadaşlık ilişkileri, kıskançlık, çekememezlik, toplum gözünde yükselme ve düşme, çoğu bölümde yapılan “ufacık saçma bir olayın aşırı büyümesi” vs. “Gibi” şeylerin dışında aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin belirli bir döneminden itibaren neredeyse günümüze gelene kadar olan kısmının metaforik olarak anlatıldığıdır. Buna dayanarak bölüm içerisindeki ilk kodlamalar benim düşünceme göre aşağıdaki “Gibi”dir.
Yılmaz (Süleyman Demirel) (S.D.)
Ersoy (Turgut Özal) (T.Ö.) (Bu zaten bet bir şekilde gösteriliyor.)
İlkkan (Bülent Ecevit) (B.E.)
Suna hanım (Sovyetler birliği) (S.B.)
Genç çocuk (Halk)
Servet abi (Amerika Birleşik Devletleri) (ABD)
Misafirler (Diğer ülkeler) (D.Ü.)
Candan abla (Yeni Rusya)
Erol (Liyakat)
Neden bu şekilde düşündüğüme bölümün akışı içerisinde bakalım. İlerledikçe daha fazla kodlama ve birtakım siyaset tarihi açıklamaları yapmaya çalışacağım. Doğru olabilir, yanlış olabilir. Dediğim gibi kolektif bilinç içerisinde bunların hepsini ileride daha doğru noktalara koyabiliriz. Haydi başlayalım!
Tumblr media
BAŞLIYOR!
Yılmaz (S.D.) ve Ersoy (T.Ö.) bıkkın bir şekilde koltuklarında otururken, salonun arka kısmında, yemek masasında İlkkan (B.E.) misafirlerine Tarot falı bakıyor. Diğerlerinin aksine İlkkan’ın keyfi gayet yerinde. Önemli olaylardan bahsediyor, dışarıya açık, aksiyon halinde. İlkkan’ın misafirleri olan iki adet yaşlı teyzemiz, kendisini ilgiyle dinliyor. Tarot falını, İlkkan’ın ileri görüşlülüğü olarak yorumlayabiliriz. Karşısında oturan teyzeler de muhtemelen anlatılan dönem gereği eski Sovyetler birliğini (Komünizm ya da sol felsefe) temsil ediyorlar. Bir teyzemiz eski Sovyetler iken diğeri onun en büyük destekçilerinden belki Çin ya da Kuzey Kore vs. olarak konumlanmış olabilir. Neden böyle düşündüğümü bol bol açıklayacağım.  
Yılmaz ve Ersoy, arkadaki konuşma devam ederken yine sıkılgan tavırlarla bir sinek problemleri olduğundan bahsediyorlar. (Belki “Ecevit hâkim” sol politikalardan ya da arka planda kalmaktan sıkıldılar, yeni bir oluşum lazım.) Ersoy dört tane muz yediğinden ve Roma dondurmacısına gittiğinden bahsediyor (Çikita muzu memlekete ilk defa Turgut Özal getirmiş. “Roma” belki de Özal’ın dışa açık politikalarını, dış sermayeyi, özelleştirmeleri vs. vurgulamak için kullanılmış. Ya da müthiş politik, sosyolojik, ideolojik fikirlerin, jikler, izmler ve istlerin, her bokun o döneme dayandığını, oradan çıktığını belirtmek için.) Sovyetler birliğine benzettiğimiz Suna Hanım (S.B.) için İlkkan; “Suna ablacığım, sen olmasan bu Dünya yok olur gider, her şeyi bir arada tutan bir enerjin var” diyor. Sanırım gözümüzde bir şeyler canlanmaya başladı. Hakikaten de çift kutuplu, kısmen güç dengeli Dünya düzeni, birçok ulusu bir arada tutan Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte hapı yuttu. Sol ideoloji çöktü, kapitalizm yeni tanrımız oldu. Suna hanım, bakılan Tarot falı için ödemesi gereken ücreti İlkkan’a sorduğunda, İlkkan kendisinden para istemediğini, ücretsiz rehberlik yaptığını söylüyor. Para istenmemesi ve karşılıksız yardım gibi kavramlar Yılmaz’ın canını fazlasıyla sıkıyor. Para almadan bir iş yapılması, Yılmaz’a (Sağ ideoloji, kapital düzen, sermaye piyasası vs.) Tarot falı kadar anlamsız geliyor, bu işi kafasında anlamlandıramıyor.
Tumblr media
Evden kafeye geçildiğinde İlkkan’ı, karşısında oturmakta olan bir genç çocukla konuşurken görüyoruz. Çocuk İlkkan’ın kendilerine bir ümit olduğundan bahsediyor ve İlkkan’ı övüyor. Bu çocuğu köylü sınıf, tarım sınıfı ya da hiç bunlara da girmeden dümdüz “Halk” olarak konumlandıralım. Çocuğun bu övgüsüne daha fazla katlanamayan Yılmaz, İlkkan’a “paran var mı”? Diye soruyor. Yani bu işler, sevgi gösterileri, köylü şehirli el ele ayakları, sol ütopyalar bir yere kadar sürer. Senin paran var mı? Sermayen var mı? Bu değirmeni döndürebilecek misin? Ondan haber ver diyor. İlkkan, biraz parası olduğunu söylüyor. Yılmaz bunun üzerine sinek ilacı almaktan bahsediyor. Sinek burada önemli bir öğe olabilir. “ANAP” logosunu hatırlayalım. Petekten oluşan bir Türkiye haritası üzerine konmuş arı görseli gözünüzde canlanmıştır. Burada anlatılmak istenen şey arıyı sineğe benzetip bu yapıyı eleştirmek mi? Ya da “ANAP”tan belki ilelebet kurtulmak, bunu bir sorun olarak görmek? Veya tam tersine desteklemek fakat doğru kişiyle desteklemek mi bilinmez. Dönemi okuyalım ve büyüklerimizden dinleyelim. Sonuç olarak bu durum Yılmaz’ın fazlasıyla canını sıkıyor.
Tumblr media
Meşhur 3’lümüz yolda yürürken, bence bilinçli şekilde daha batılı bir “Cast” olarak seçilen (Hatta beyaz ABD’li denilebilecek, kafasında bir tek yıldızlı şapkası eksik olan Sam amca.) Servet abiyle (ABD) karşılaşıyor. (“Servet” seçimine dikkat.) Ersoy, Servet abiyi evlerine davet ediyor. (Yabancı sermaye ülkeye davet ediliyor.) Servet abi çok hevesli, motive “hemen gidelim” diyor. Yılmaz bu tutuma karşı temkinli yaklaşıyor. (Belki ülke henüz hazır değil.) Servet abiyi ilk başta bir bahane uydurarak uzaklaştırma ve içeriye almama gayesinde. Yılmaz ayrıca Ersoy’un kendisine hiç danışmadan “sürpriz bir inisiyatif alarak” bu işe kalkışmasına ayrıca kıl oluyor. Sonuçta Servet abi bu işe çok sinirleniyor, İlkkan naif bir şekilde özür diliyor. Yılmaz buna da kızıyor. Servet abi eve gelmek için şartları çok fazla zorluyor, niye gelemediğini kesinlikle anlamıyor, anlamamakta ısrar ediyor hatta neredeyse güç kullanacakmış “Gibi” tavırlar bile sergiliyor. Yılmaz evin içerisindeki (ülkenin içerisindeki) problemi anlatmak zorunda kalıyor. Sinek probleminden bahsedildikten sonra Servet abi durumu anlayışla karşılayıp bir sinek ilaçlama numarası veriyor fakat bu numara yalan yanlış uydurma bir numara. (ABD’nin meşhur yardım olmayan yardımlarından, verilen kredilerin bin misli faizle geri alımından, ödenemeyince verilen imtiyazlardan vs. bahsetmek için çok güzel bir anlatım, kuvvetli bir sahneleme.)
Tumblr media
Evimize geri dönüyoruz. Yılmaz, Ersoy’u Servet abiyi eve çağırdığı için azarlıyor. (İç siyasette konuşulmadan, ortak karar verilmeden, danışıklı dönüşümlü, kapalı kapılar ardında gizli kapaklı işler yapılmadan öyle dış sermayeye kucak açılmaz.) Ersoy tabi ki Servet abiyi savunmaya, zararı olmadığını anlatmaya, (özelleştirmeye, dışa açılmaya, borçlanmaya vs.) devam ediyor. (Ülkenin hayrına olacak.) Yılmaz böyle bir şeye müsait değilim derken, (en azından henüz) İlkkan misafirlerini (D.Ü.) beklediğini, seansının olduğunu, diğerlerinin içeriye gitmesi gerektiğini söylüyor. Bu, takdir edersiniz ki evin diğer liderleri tarafından kabul edilmiyor. Yılmaz bunun önceden konuşulması gerektiği kanaatinde. (Parlamento? Kapalı kapılar? Pazarlıklar?) Yılmaz burada muhafazakâr kanadı temsil ediyor. Geleni gideni olmadan, etliye sütlüye karışmadan, kendi küçük Dünyasında, evinde oturup televizyonunu izlemek istiyor. Misafirler geliyor, kartlar İlkkan tarafından yeniden dağıtılıyor. Kalabalık misafir ekibi içerisinde bu sefer Suna Hanım yok. Belli ki Sovyetler dağılmış. Bu misafir ekibini Avrupa birliği ya da diğer Dünya ülkeleri belki G8 vs. diye konumlandırabiliriz diye düşünüyorum. İlkkan övülmeye devam ediliyor. Yılmaz sıkılgan bir şekilde çoraplarını çıkarıyor (Muhafazakârlar kolları sıvadı) İlkkan bu işe çok sinirli. Bizi dış güçler önünde “takunyalarınla” rezil ediyorsun pozlarında. Bu ana kadar sessizce koltukta oturmakta olan Ersoy kapı zilinin çalmasıyla birlikte ayaklanıyor. Kapı Ersoy tarafından açılıyor ve sürpriz! Servet abi kapımızda! (Demokrasi geldi hanım!)
Ersoy tarafından hoşça karşılanan Servet abi, eve türlü bahanelerle davet edilmediği için çok kızgın. Herkesin içeride olduğunu öğrenmiş ve kapıya dayanmış. (X bir yerde önemli bir şey; savaş, kriz, maden, para, servet, vs. varsa eğer “ABD” orada olmadan olmaz.) En nihayetinde Servet abi içeriye Ersoy tarafından buyur ediliyor fakat öyle olmasaydı bile gerekirse zor kullanıp yine de içeriye girebileceğinin sinyallerini bize oyunculuk olarak veriyor. Bütün misafirler (Diğer ülkeler) İlkkan’la birlikte ayrı bir yerde, Servet abi Yılmaz ve Ersoy ayrı bir yerde konumlanmış durumda. Servet abi Yılmaz’ı azarlıyor, “herkes burada, ben nasıl yokum” diyor, Ersoy, Servet abiyi sakinleştirmeye çalışıyor. İlkkan’ın misafirlerle masada oturduğu sahne “Son akşam yemeği” tablosunu çağrıştırıyor, bu kısımda ayrıca bir metafor daha var.
Tumblr media
Burada dönen konu Servet abinin ilgisini çekiyor, seansın ücretini soruyor. Seansın ücretsiz olduğunu, “sevgi ve saygı karşılığında” bakıldığını Yılmaz’dan öğrendiğinde, Servet abi “iyi” diyor ve gözleri parıldıyor. Tam da bu noktada çok kritik bir an yaşanıyor. Servet abi belki gözüne İlkkan’ı kestirmişken, Yılmaz ayağıyla bir sinek yakalıyor ve olayın bütün seyri değişiyor! Yakaladığı şey belki “ANAP” belki başka bir aktör, belki iç ve dış siyasete yeni bir soluk, belki sermaye kazanımı, belki bunların hepsi ya da hiçbiri. Ama bence Yılmaz’ın yakaladığı ya da bulduğu esas şey “Liberalizm”… Bunu zaten ilerleyen bölümlerde yine bet bir şekilde gözümüze sokularak görme fırsatı yakalıyoruz. “Liberalizm” ve “Liberal” politikalar sayesinde birçok şey mümkün kılınabilir, anlatılabilir, sevimlileştirilebilir. Zaten günümüzde yaşadığımız birçok sıkıntıda yanlış uygulanan bu politikaların artçılarından ibaret. Velhasıl kelam öyle de olsa böyle de olsa, sonuç olarak bunların hepsi aslında sadece bir “Sinek”…
Tumblr media
Yılmaz’ın yakaladığı sinek ve dolayısıyla Yılmaz, bir anda evin içerisindeki herkesi inanılmaz etkiliyor. Bu olayı çok yüksekten yaşıyorlar. Sanki bir bayram havası var. Bir keşif yapılmış, maden bulunmuş, savaş kazanılmış “Gibi”. Bu bayram havası içerisinde en büyük gazı tabi ki Servet abi veriyor ve Yılmaz’la Servet abi nihayet barışıyor. (We're all living in Amerika!) Bütün misafirler Yılmaz’ın yanında toplaşıyor, bu olayın en büyük “şakşakçısı” tabi ki Ersoy oluyor. Bu arada İlkkan arka planda kalmış, unutulmuş, modası geçmiş pozisyonda kalıyor. Mutfakta (Mecliste?) Yılmaz ve Ersoy cephesiyle İlkkan ters düşüyor, kavgalar, gürültüler çıkıyor. İlkkan bu olayın “bir seferlik şanstan ibaret” olduğunu söylüyor, diğerleri buna karşı “olmamış “Gibi”mi davranalım?” diyor. (Para bir kere gelir, har vurup harman savurursak eğer bir daha gelmeyebilir ve hiç de hoş olmayan sonuçlarla karşılaşabiliriz aklınızı başınıza alın demek istiyor. Bu ve bunun “Gibi” söylemler muhafazakâr sağ kanadın hiçbir zaman kanadında olmadı, olmayacak. Varken harca, nasıl harcarsan harca.) İlkkan mücadeleye devam edeceğinin sinyallerini veriyor ve yumruğunu duvara vuruyor. (Masaya değil.) Halkın bütün kesimlerinde Yılmaz’ın popülaritesi artıyor. İlkkan hala “o öyle her zaman olmaz, şans oldu şans” demeye, insanları tırnak içerisinde “uyarmaya” devam etse de artık ortada yakalanmış bir sinek olduğu için bu uyarılar kimseye geçmiyor. Üretmeden tüketmek, yalan yanlış yatırımlar, “lale devri” had safhada.
Tumblr media
Misafirler tekrardan eve geliyor fakat bu sefer İlkkan ve seansı için değil, Yılmaz için oradalar. Herkes evin içerisine doluşuyor (Dış sermayeler ülkeye giriş yapıyor.) Yılmaz, ayağıyla tekrardan bir sinek yakaladığında, Ersoy aşırı heyecanı sonucunda çayları deviriyor ve resmen yanıyor! (Turgut Özal öne çıkarıldı ya da atıldı ve sonunda yandı?) Tam da bu noktada Ersoy’un sırtında beliren Turgut Özal şeklindeki lekeleri görüyoruz. İlkkan artık masada yalnız hatta karamsar, depresif bir şekilde otururken diğer tarafta resmen zafer sarhoşluğu yaşanıyor. Burada giren müzikler ve kutlama havaları bana kazanılan bir seçim, kampanya süreçleri, balkon konuşmaları vs. “Gibi” atmosferleri anımsatıyor. Hemen Star Wars’tan bir alıntı yapayım; “Demek ki demokrasi böyle ölüyormuş. Alkış ve tezahüratla”. İlkkan’ın Yılmaz ve Ersoy’un yatağına koyduğu “Ölüm” kartları bir uyarı niteliği taşıyor. (Olacaklara karşı millet ve meclis uyarılmaya çalışılıyor?) Bunların da pek bir etkisi olmuyor tabi. Hangi uyarı dinlenmiş bugüne kadar? İlkkan mutfakta hüzünlü bir konuşma yapıyor ve bence sol siyasetin gerçek manada ilk defa ülkede uygulanmış olduğundan, hayata geçirilmeye yakınlığından ve sonrasında bunun nasıl elinden alındığından bahsediyor. Bu hissiyatlar Yılmaz’a geçmiş gibi görünüyor. Seksen sonu, doksanlı yılların başı siyasetinin “ayrı fikirlerde olabiliriz ama biz aynı gemideyiz” söyleminin o yıllarda hakikaten yaşanmış olan halini uygulamada görüyoruz
Yılmaz ve Ersoy, İlkkan’ın göz önünden düşmesinden rahatsız olmuş olacaklar ki İlkkan’ı biraz daha yükseltmek, eskisi gibi olmasa da kendine getirmek için kontrollü hamleler planlıyorlar. Bu iş için Candan abla (Yeni Rusya) seçiliyor. (Eski soldan düşman olmaz mantığı?) İlkkan sanki Candan ablaya yardım ettiğini hissedip mutlu olacak. (Dağılmış Sovyetlerin küllerinden doğan yeni Rusya’ya destek atılacak.) En azından plan buna benzer bir şey. Yılmaz, sinek yakalamaktan bir süreliğine vazgeçeceğini ancak uygun zaman geldiğinde, ileride devam edeceğini söylüyor. Böyle bir şey bırakılamaz. “Liberalizm” bırakılabilecek bir şey değil. Bırakıldı zannedersin fakat tekrar tekrar seni “liberize” eder. Bu bölümde müzik olarak Cem Karaca’dan “Raptiye Rap Rap” şarkısı kullanılsa çok yakışırdı diye düşünüyorum. Hep birlikte sözleri hatırlayalım.
Maaşla gırtlak gırtlak gırtlağa rap rap. Bir de kitap okuyor bakın şu çatlağa rap rap. Liberal, miberal malı kap, götür al rap rap. Eriyor liralar, mark kap, dolar al rap rap. Bul bir kaşalot, toriğini işlet rap rap. Bir koy üç al, üçünü de beşlet rap rap. Raptiye rap rap zaptiye zap zap rap rap. N'aber nitekim gene geldi şapka rap rap.
Tumblr media
Foto “Liberal”de, Ersoy’un sırtındaki Turgut Özal’a benzeyen lekenin fotoğrafları çekiliyor. Ersoy, seçim propagandasına hazırlanır gibi pozlar veriyor. Yılmaz “güzel” diyerek onaylıyor, fotoğraflar arasından seçimler yapılıyor. Fotoğrafçıya ödenen parayla alakalı bir konuşma geçiyor. Yılmaz’ın önceden fotoğrafçıdan 36 lira alacağı varken 73 lira vereceği oluyor. Sonuç olarak dükkândan para ödemeden ayrılıyorlar. Eczaneye gidiliyor, Ersoy’a alerji ilacı alınacak. Dükkânda çalışan Erol (liyakat) arkada konumlanırken, ön tarafta Yılmaz, Ersoy ve sonradan dükkâna giren Canan hanım kentsel dönüşüm konularını konuşuyorlar. Yılmaz ve Ersoy bu dönüşüm olayından aşırı mutlu. (Betona yatırım her zaman mutlu eder.) Canan hanımın eski binası yıkılmış (Sovyetler birliği) geçici olarak bir yerde kalıyor, sonra yeni binasına (yeni Rusya) geçecek. Erol bu muhabbetlerden rahatsız oluyor ve Yılmazla Ersoy’a parayı ödeyip gitmelerini söylüyor. Yılmaz ve Ersoy, Canan hanıma, İlkkan’a yardım alma kisvesi altında yardım edebilir mi diye soruyorlar. Canan hanım “tabiki” diyerek bu yardım işini hevesle kabul ediyor. 427 liralık ilaç ücreti Yılmaz tarafından kabul edilmiyor. Onun gözünde bu ilacın parası daha az olmalı (İşi ucuza kapatmaya çalışmak, devlet kadrolarının ödeme çıkmaması, meclis lokantası fiyatlarına alışık olup gerçeklikten kopmak?...)
İlkkan, Candan hanıma evin kapısını açıyor. Candan hanım İlkkan tarafından hoş bir şekilde karşılanıyor. Candan hanım inanılmaz zor bir dönemden geçtiğini söylüyor ve İlkkan’la neredeyse flörtleşir gibi konuşuyor. Yılmaz ve Ersoy kafede otururken, Erol’un ilacın kullanımını yanlış yazdığına dair bir muhabbete girişiyorlar. (Kesinlikle liyakatli insanlara, doktorlara, mühendislere, bilim insanlarına güvenmiyorlar, kendi bildikleri en doğrusu. Doğruyu söyleyen, bilimin ışığında ilerleyen, akıl mantık sahiplerinin onların Dünyasında bir yeri yok. Bunlar her zaman sorun çıkaran, istemezükçüler… Bu ve buna benzer olaylara yaşamak zorunda olduğumuz dönem gereği çok hâkimiz.) Yılmaz başta o kadar negatif değilse bile, eczaneye geri dönüldüğünde başka bir yanlış ilaç vakasıyla karşı karşıya kalan teyzemizi görünce fikirleri hemen değişiyor. Erol aksini iddia etse de, bu ilacı doktorun yazdığını söylese de bunların hiçbiri işe yaramıyor. Yılmaz’ın gözünde Erol, Dünyanın yanmasından sorumlu, zararlı, toplumda yeri olmaması gereken suçlu biri. Derhal polis, güvenlik güçleri aranıyor. (Muhafazakâr iktidarda asla yeri olmayan, hapse atılan fikir, ilim, bilim insanları, düşünce suçluları?) Ersoy’un yaşadığı bu alerjinin ve kendisine yanlış bir tedavinin uygulanmasını düşünmesinin, kaygılanmasının Turgut Özal’ın zehirlenme teorileriyle bir ilgisi var mı bilmiyorum. İlkkan’ın kendini camdan attığı haberi duyulunca Yılmaz ve Ersoy evin önüne doğru koşturuyor.
Tumblr media
Candan hanım İlkkan’ın ırzına geçmeye çalışmış. Candan hanımın beyanına göre kendisi İlkkan’a çamaşır asmayı gösteriyormuş. İlkkan buna karşılık olarak “saçmalamayın çamaşırları zaten ben asıyorum” diyor. Burada karşılıklı bir uyumsuzluk söz konusu. (Türk ve Rus sol yapıları temelde belki aynı ilkelere dayansa da arada kültürel farklılıklar var. Dışarıdan alınma felsefeler, ideolojiler, vs. bizde her zaman eklektik durmuştur, açıkçası bir boka yaramamıştır. Zaten burada söz konusu olan yeni Rusya ve bana kalırsa Don’t fuck with the Russians…) Güvenlik güçleri tekrar çağırılıyor. Suna hanımın durumundan İlkkan’a bahsediliyor. İlkkan artık Suna hanımı hatırlamıyor bile. (Good old Soviet days RIP…) Tam bu esnada Servet abi kadraja giriş yapıyor. İlkkan için, “bu uğursuzun falına inanan kaldı mı sorarım size diyor” Ee… Solculuk molculuk bitti. Artık sarılmamız gereken şey sadece kapital düzen, sermaye piyasası, şiştikçe şişen üretim ve tüketim bataklığı, ahlak yoksunluğu, materyalizm, Mc Donald’s, Coca cola, Metallica! Yılmaz bize bunu neden yapıyorsun diye çaresizce Servet abiye soruyor. Ne kadar haklı bir soru değil mi? Candan abla kaçmış, Yılmaz bağırıyor. “Ambulans çağırın, yardım edin, yardım edin bize!... (Çünkü bu saçmalıklar arasında ölüyoruz. Ölüm korkusuyla birlikte bilin bakalım neye sarılırız…)
Evet… En sonunda liyakat haklı çıkıyor tabi ama artık her şey için çok geç oluyor. Yılmaz, İlkkan eğer isterse Servet abiyi dövdürtebileceğinden bahsediyor ama İlkkan “Allah’ından bulsun” diyor. Ersoy yüksekten düşme kaygılarından bahsediyor. İlkkan, ölmeyeceğini bildiğini söylüyor fakat sürüneceğine dair sinyalleri sonrasında söylediği birbiriyle alakasız, saçma sapan sözlerle kanıtlıyor. Türkiye’de kendisini “Solcu” ya da en hafif tabirle “Muhalif” olarak tanımlayan kesimin kendi aralarındaki fikir ayrılıklarını, binlerce fraksiyona bölünmelerini, asla ortak bir zeminde birleşememelerini, herkesin kendi kesimine dair müthiş ideoloji, ideal ve ütopyalarının olduğunu bundan daha iyi hiçbir cümle açıklayamazdı diye düşünüyorum. İlkkan bize muazzam bir muhalefet özeti geçiyor. İktidarda olanlar ise tam aksine tek bir cemaat “Gibi” hareket ediyor. Bunun sonucunda senelerdir aynı sonuçlarla yüzleşiyoruz. Muhafazakârlar giderek çoğalırken biz giderek azalıyoruz. Bu bahsettiğim durumu sadece siyasette değil, yaşantımızın hemen her alanında, her alt kültürde gözlemlemek mümkün. Fazla okumak ve düşünmek belki demokrasinin açığını kullanan mutlak cehalete karşı her zaman yenik düşecektir bilemiyorum. Bunu zaman gösterecek. Elimden geldiğince bu bölümü kendimce yorumlamaya çalıştım. Sabırla okuyan arkadaşlara kucak dolusu teşekkürler. “Gibi”nin beşinci sezonu aşırı sinematografik, metaforik ve başka bir sürü “ikler” şekilde devam ediyor. Diğer bölümleri izlemenizi de tavsiye ederim, belki bir ara onları da yazma fırsatı yakalarım. Hoşça kalın!    
youtube
3 notes · View notes
yurekbali · 1 year
Text
Tumblr media
‘Şairlere iyi davranınız/ şairler ince ruhludurlar/ en ufak şeyden kırılırlar/ kabalıktan kaçınınız./../ şairleri ağlatmayınız’ diyor bir şiirinde İzzet Yaşar. Ben de şairlerin hoşgörüsüne sığınarak onları bir kez daha tanımlamak istedim. Affola! Ece Ayhan: Hüzün bölücü yasaucu bandonun sebebi, şiirimiz içerikral yetiştirdi abiler. Ver ellerini öpeceğiz! İlhan Berk: Giritli bir denizkızının haşarı şair oğlu. Refik Durbaş: Akşam simidinin üstünden dökülen sıcak susam. Tarık Günersel: Dize mayını. Testerejen! Can Yücel: Rakı Genel Kurmay Başkanı. Sakalı bile su ile beyazlamış. Öldüğü zaman, her meyhaneye bir kılı bırakılacakmış. Vay benim peygamber amcam! Edip Cansever: Tülbentlerden süzülen eflatun şua. Attilâ İlhan: Edip git başımdan sen bana göre değilsin! Nâzım Hikmet: Atlantis’in ulusal kütüphanesinde kitabı bulunan tek ‘Türk’ şair. Enver Gökçe: İşteş fiilin mucidi. Melih Cevdet Anday: ‘Sokaktaki Adam’ın poetik tanımı. Mehmet Akif Ersoy: Sihirbaz tarihin festen çıkarttığı şair. Ataol Behramoğlu: Karanfil Bakanı. Necip Fazıl Kısakürek: Emniyet kemerlerinizi bağlayınız! Behçet Necatigil: Külrengi bayramı. Erdal Alova: Meziyet adası. İsmet Özel: Lam islenir, sol’dan sağ’a tek ve bir! Lâl olsun sana kinim! Hasan Hüseyin: Beni küçüksemek kurtuluş mu? Turgut Uyar: Griden emekli. Ümit Yaşar: İlköğretmenlerimiz bugün fişlerimizi dağıttı. Öğreneceğimiz ilk hece: Aşk! Hilmi Yavuz: Bu çorbanın tuzu var, dağlarımda kuzu var, kim korkar hain Ekhidna’dan, şiirimizin yavuzu var. Orhan Alkaya: Tay Tanrısı’yla İstiridye Tanrıçası’ndan olma muzır prens. Türkân İldeniz: Ay Sokağı’nda bıçaklanmışım bir buluğ vakti. Sepetimde kokinalar, saçlarımda bir lir şıngırtısı. Sait Faik: Mavi gözlü martıların intihar ettiği adalarda, ben de yalnızlığa teşebbüs ettim. Özdemir İnce: Özlem hemoglobini. Fikret Hakan: Karakter şairi! Lale Müldür: Hüzün burcundandır diyorlar, o bir noel anne! Engin Turgut: Şeytan pabucu. Celal Sılay: Hatıra artıklarıyla tırmandığımız o bal yokuşun hem başını hem de sonunu şimdi, bebek mezarlığı yaptılar. Nilgün Marmara: Şoför bey! Müsait bir yerde intihar edebilir miyim? Nil’de gün ansızın battı. Sunay Akın: Yaşlı niyetçinin tavşanının gözbebeği. Z, T’dir kimi. Memed Kemal: İsmin bahar hâli. Ahmet Haşim: İnce saz heyetinden bir ricam olacak: Hanende Melek’i çalsınlar ve ömrüm ilelebet tüllere sarılı kalsın! Oktay Tuncer: Ne tutar mutluluğun maliyeti acaba? Gitar çalsın Tom Sawyer ve ağlamasın artık Oliver. Özdemir Asaf: Son nefeste hüzzam, son nefeste kırık kontrbas hüznü. Bülent Ecevit: Bir kadının gerdanından kopup dökülen kolyenin, kadife üzerindeki pıtırtısı. Orhan Veli: ‘Ozan Tabakası’ delinmiş, merak etmeyin. O, bir sabah erkenden nasılsa sessizce gelir, sessizce diker ve yine sessizce gider. Yahya Kemal: Hayret bişi yav! Ahmet Telli: Bu kent, başlı başına bir atlıkarınca. Çıplak bir delikanlının giysilerini kokuyor. Tuğrul Tanyol: O genelev koridorlarından geçerken, hep ağlayan yaşlı bir kadının sesini işitirdik ve o gecelerde hiçbirimiz şarap içmezdi. Gecenin memesinden mor sütler sağardık. Cemal Süreya: Sıcak gecelerde suyun aynaya düşen tavrı. Neyzen Tevfik: Öldüğünde ruhu katılaşıp iri bir penise dönüşmüş. Oh olsun vagina suratlılara! Zühtü Bayar: Bu kar taneleri nedense, hep ofsayta düşüyor senin avuçlarında. Adnan Özer: Akıl anaforu ve sis yayınevi. B. Rahmi Eyüboğlu: İnsan Mahallesi’nin tek muhtar adayı. Sami Baydar: Bizim umutlarımıza ta anaokulundayken tecavüz edilmiştir saygı değer ibne amcalarım! Ercüment Behzat Lav: İdare lambasının ışığına engel ellerimiz, duvarlara hep bir ağlayan palyaço gölgesi olarak vururdu. Akgün Akova: Adresi: Beşdakikadelikanlı Caddesi, Ayıpettin Sokak, Canımıye Apartımanı, Bilmemkaç/Bilmemkaç Şenköy-İstila, Bul. Oğuzhan Akay: İpin üstünde, dilin üstünde değil de altında yürüyen cambaz. İzzet Yaşar: Mücadele Üniversitesi Dekanı. Pir Sultan Abdal: Sehpadan çağlayan yüzüyle, geceleri yurdumu kuran güven kimyası. Yaşar Miraç: Kahverengi ve mukaddes, ılık ve nasırlı, sol anahtarı. Cevat Çapan: İyi şey. Asaf Hâlet Çelebi: Meryem Ana’nın küçük el çantasındaki fener. Cahit Sıtkı Tarancı: Kırçıl temayüllerle oynaştığımız, nâlelerden vücuda gelmiş çocuk parklarında kaybettiğim saadet ve yürekleri müşkül durumda bırakan bir ikindi yağmuru. Ahmet Erhan: Akdeniz’in can bulup ayağa kalkmış köpüğü. Ahmed Arif: Şiirimin kirvesi. Hallarını sonbaharlara yazdım. Yücelay Sal: Fareli köyün fedaisi. Savunmasını şarkı söyleyerek yapan avukat. İbrahim Osmanoğlu: Merminin lavı! Mahir Öztaş: Etten saksofon. Halim Şefik: Otopsi Sonucu: Kırmızıyla kızıl arasında üç ölü, beş ağır yaralı ve sevgide toplu kıyım. Barış Pirhasan: Sabah serinliğinde seviştiğim o tay! Bana dakikalarca kanyak içirmişti dudaklarından. Ne zaman ağlasam, onu unutamam! Veysel Çolak: Bir tıkırtının ana fikriyle acıkmış olmanın şefkatli ayrıntılarında, ama niçin kaybettik biz abilerimizi o son masum kâbus kentinde... Aytunç Altundal: Ölüm, yaşadıklarımızın tavan arasıdır yalnızca. Ve ben, sevgilimin çıplaklığının, en büyük eksikliğiyim. Salâh Birsel: Bakışlarında guguklu saat sevimliliği, gülüşünde sallanan sandalye keyfi biriktirmiş ısıcık. Nuh Ömer Çetinay: Zarafet mimarı. Krokilerini gül yaprağına çizerdi. Eray Canberk: Sen mi çaldın bisikletimi? Yıldızların öldüğünü ve kum saatlerine gömüldüğünü sen mi hatırlattın? Hoş yaptın. Turgay Fişekçi: Menzilime yüzün, mendilimin kenarına oyan kanar. Cahit Irgat: Adını harf harf Latinceye çevirince ‘ateş’ oluyor. Abdülkadir Bulut: Istırap ile mıhlanmışım korkunç yazgının rahmine, her yanım pıhtı küllerle tanımlı. Hulki Aktunç: 12 EYL. 980. Tankınızı park ettiğiniz tarih sürecinden derhâl kaldırınız. Nihat Behram: Toplum proteini. Murathan Mungan: Birbirimizin ellerini ovuyorduk. Aynı yatılı okulda okumuştuk galiba ve aynı yazlık sinemalarda çalışmış, aynı saman defterlere aynı şiirleri yazmıştık. Ben intihar etmişim, onu kırkıncı odada vurdular. Fazıl Hüsnü Dağlarca: Türkçenin miskin iklimi. Arif Damar: Küçük dolaşımdaki adı: Şair! Büyük dolaşımdaki adı: İnsan! Ülkü Tamer: Virgül’ün başına gelenler, pişmiş noktanın başına gelmedi. Ercüment Uçarı: O çağda, kulüpten caz solistini kaçırıp, bir ay boyunca ona çocuk şarkıları söyletmiştir; rica etsem acaba hatırlar mısınız? Seyhan Erözçelik: Ruh kanseri. Ontoloji servisinde yatan piri yeis. Oktay Rifat: Penceremin pervazındaki teşrinisani rüzgârı, söyle bana, geceleri ben siyah ejderhaya sarılıp uyurken niçin ağlamakta mütemadiyen kardelenler? Hüseyin Avni Dede: Güz yırtığı, mana söküğünde müteessir, altın’a batırılmış bir sırça koleksiyoncusu. Namık Kemal: Cikletten çıkmış artiz fotoğraflarında bir kanlı kardeş gördüm ve sultana gaz‘el’le sarkıntılıklar ettim. Aziz Nesin: Barışköy-Mizahtepe tramvaylarının değişmez, tonton vatmanı. Sabahattin Ali: Gözlerim ne kadar bozuk olursa olsun gözlük takamıyorum; saçlarım taralıyken utanç içindeyim; okumak, yazmak da istemiyorum. Ben büyüyünce öğretmen de olmayacağım baba! Necati Cumalı: Bir hamam rutubetinin buhurdanlardan yayıldığı loş ve güzel taşlıklarda asılı çarşafların arasında öpüştüğüm: Şiir! Yılmaz Gruda: Gönlü Kapalıçarşı, kalemi Galata Kulesi. Haydar Ergülen: İhlal seyyahı. Erol Çankaya: Bizim bırakılmışlık’Iarımızın akli dengesi bozuktur ve sevgililerimizin gözleri daima gökkuşağı rengindedir. Emirhan Oğuz: Bulutlar da, halklar da evlat edinilir. Bir kış sabahı kırdan acı çiyler içilir. İsmail Uyaroğlu: Aşk partizanı. Enver Ercan: Tophane’den Cağaloğlu’na düşen düşeş. Atılgan Bayar: O da yazdı! Yaşar Nabi Nayır: Çocuklar, cam buğuları ardından, havuzda süzülen kahverengi kuğuları seyrederken, biz, niçin nargilelerimizi ateş ve huzur ile boyardık. Metin Eloğlu: Tutku okutmanı. Bedirhan Toprak: Morgta tutulduğum ölü adamın kulağına seni okudum; siyah bir hüsn-ü yusufa dönüştü dudakları. Eğildim, hükmü kokladım. Ahmet Oktay: Kuyu kuytularında, birlikte, su tabancalarımızla kardan adamlara ne hoş pusular kurmuştuk oysa. Afşar Timuçin: İmge berberi. Kemal Özer: Sosyalizm müzesi. Nevzat Çelik: Uçan Balon, Elma’s Şekeri, Berlin Duvarı. A. Muhip Dıranas: Komşu evin perdelerinde, bir vantrilok silueti gibi titrer yetim sihir. Benim Fahriye Ablam, Sappho’ya âşıktı. Arkadaş Zekai Özger: Göç yolunu şaşırıp arkadaşlarını kaybettiği için şiirime düşen siyah leylek. Yağmur Atsız: Karışan bir yumakta buluyorum günlerimiz’in G noktasını. Turgay Kantürk: İlk yok oluşlar gibi son başlangıçlar. Akif Kurtuluş: Pusu avukatı, hayalet s’avcısı. Şükran Kurdakul: Meserret oteli. Metin Altıok: O, tek altın im! (anagram) Hüseyin Alemdar: Ortadoğu’nun lale bahçesi. Osman Olmuş: Geri kalanlar ham mı? Sina Akyol: Şiirine girerken sözcüklerdeki a’lar kibarlıktan şapkalarını çıkartırlarmış; öyle diyorlar. Karacaoğlan: Halk başkenti. S. Kudret Aksal: Sitar bestesi. Ali Asker Barut: Esmer bir gülücük bırakmışlar başucuma, ve sararmış kâğıtlara yazılı şiirini, alınyazıma dayamışlar. İskender Fikret Akdora: (büyük İskender) İhtiyarlık ile musiki arasındaki toplama işareti. Eşittir: Bir yaz gecesi, Beykoz vapurunun, serin sessiz suda bıraktığı simli iz. Güven Turan: İstikrar misyonerleri, göğüs kafeslerinde mitralyöz taşıya taşıya ölürler. Metin Üstündağ: İroni maiden! Ömer Faruk Toprak: Her gece suladığım bir çınar var bahçemde, ve diyorum ki oğula: Sakın şiir yazma! Şiirle valse kalk! Ferhan Şensoy: Doğal Şakalaşmalar Müdürü. Enis Batur: Zembereği kırık postacı. Cezmi Ersöz: Tarot destesindeki münzevi. Manastıra kalp kapatılır mı? Ramazan Üren: Yumurtanın karası. Gülseli İnal: Kuş tüyüne bilimsel masallar anlatan genç su. Orhon M. Arıburnu: İstanbul’un dublörü. Metin Celâl: Entelektüel oksijen tüpü. Merih Akoğul: Korkuluk ceketlerinin yakalarına çiçek takan delikanlı. Metin Cengiz: Yanardağ itfaiyecisi. Er değil. Gültekin Emre: Bir sineğin kirpiği. Oktay Taftalı: Sabahları kalkmak için güneş saatini kuruyormuş. Orhan Kâhyaoğlu: Yağmurun psikiatristi. Kaan İnce: Gökyüzünde sırtüstü yüzen denizatı. - küçük İskender, ^ (’Eflatun Sufleler’ kitabından...) - Görsel: Yazıda tanımlanan şairler...
39 notes · View notes
ozlemayral · 1 year
Text
Tumblr media
Bir zamanlar, Eylül ayı Sümerbank ayı olurdu.
Okul önlüğümüzden, pantalona, beyaz yakalarımızdan, defter kalem ve beslenme çantasına kadar herşeyi Sümerbank’tan aldık biz.
Annelerimizin patiskaları, amerikanbezleri , babalarımızın mendilleri, hâlâ kullanılan porselen takımlar, Beykoz köselesi kunduralar...
Bir zamanlar herkesin çizgili pazen pijaması, Sümerbank çorapları vardı.
Memur çocukları kumaş kokulu Sümerbank mağazalarına ailecek yapılan ziyaretleri iyi bilirler.Çünkü devlet memuruna , devlete bağlı çalışan işçilerine Sümerbank istihkakı hakkı verirdi.
Gelinlik çeyizlere Sümerbank çeki konurdu.
Yatılı öğretmen okullarında okuyan öğrencilere her yıl bir çift ayakkabı yollardı Sümerbank.
Kredi Yurtlar Kurumu’nun çarşaf ve nevresimlerini üretir, öğrenciye burs verir, onları yurtdışında eğitime de gönderirdi.
Rengarenk püfür püfür, desen desen,basmalar üreten Sümerbank Anadolu kadını için adeta bir basma devrimi yapmıştı.
Rahşan Ecevit’in dallı güllü basma elbiseleri, Bülent Ecevit’in mavi gömlekleri, Azra Akın’ın Dünya Güzeli seçildiğinde giydiği o nefis elbisesi de Sümerbank’tan dı.
Sümerbank, bir zamanlar Sovyet kredisi ile kurulan küçük işletme iken zamanla mensucat,porselen, kırtasiye, kilim,tuğla, ayakkabı üretiminin tüm aşamaları için gereken her şeyi genellikle kendi bünyesinde yapan ve finansmanını kendi bankasından karşılayan dev bir holding olmuştu.
40 binden fazla çalışanı, 500 e yakın mağazası, 41 fabrikası, 43 banka şubesi ile dar gelirli vatandaşın ihtiyacını karşılayan bir kuruluştu.
Turgut Özal, IMF ve Dünya Bankası ile görüşmelerinde “ halkın sırtında kambur”diye şikayet ettiği Sümerbank’ın son fabrikasına da 11 Ocak 2002 de kilit vuruldu.
2 notes · View notes
ilahifasli · 6 months
Text
youtube
Efendime Selam Söyle ilahisi
Okuyan: Muhammed Ezgen
İlahilerimizi beğendiyseniz "BEĞEN" butonuna basarak bana desteğinizi gösterebilirsiniz.
İlahiler ile ilgili "YORUM" yani görüşlerinizi bırakırsanız ilahilerimiz daha fazla kişiye ulaşacaktır.
Abone olup bildirim zilini açmayı unutmayın... 🌹
💐Linke tıklıyarak kanalımıza "Abone" olabilir, yeni ilahilerden haberdar anında haberdar olabilirsiniz. Haydi Sende Bize Katıl: https://www.youtube.com/@ILAHIFASLI/
İlahi Sözleri
Seher vakti esen yeller Efendime selam söyle
Dost aşkıyla açan güller Efendime selam söyle
****
Uzatırım yetmez elim medhedemez aciz dilim
Ravzaya varınca yolum Efendime selam söyle
****
Çöl, ovalar tuzlu yollar âşık olan yanar, ağlar
Aciz gönlüm görmek ister Efendime selam söyle
****
Uzatırım yetmez elim medhedemez aciz dilim
Ravzaya varınca yolum Efendime selam söyle
****
Ebu Zemzem sucuları bitmez aşkın acıları
Anadolu hacıları Efendime selam söyle
****
Uzatırım yetmez elim medhedemez aciz dilim
Ravzaya varınca yolum Efendime selam söyle
Kanalımda ilahilerini okuduğum sanatçılardan bazıları: Sedat Uçan, Abdurrahman Önül, Mustafa Dursun, Murat Belet, Cengiz Çelikel, Eşref Ziya Terzi, Ramazan Toprak, Adem Pala, Beytullah Kuzu, Engin Titiz, Osman Gündüz, Abdulkadir Şehitoğlu, İbrahim Demir, Celaleddin, Abdurrahman Sağır, Muhammed Emin, Yunus Can, Abdüssamed Demir, Mehmet Karakuş, İsmail Önül, Yahya Soyyiğit, Adem Kesik, Mehmet Yiğit, Ahıskalı Tevfik, Ahmed Muhammed, Ahmed Sami, Mustafa Yılmaz, Ahmet Bağrıyanık, Musa Gelici, Ahmet Basak, İsmail Coşkun, Hafız Murat, Ahmet Bülent Can, Mustafa Uyar, Fatih Emre, Ahmet Feyzi, Cemal Kuru, Ahmet Hakan Karagül, Fatih Öztürk, Ahmet Karaca, Osman Yanardağ, Ahmet Taşkın, Ahmet Yolcu, Alperen, Muhammed İrmikçi, Ahmet İzci, Atilla Öniz, Ayhan Özel, Mesut Baytekin, Bahadır, Başar Dikici, Bekir Çiçek, Cavit Çakır, Harputlu Cebrail, Celalettin Şensoy, Enver Balcı, Enver Cin, Erol Şahin, Garip Bekir, Bedrettin Bektaş, Gökhan Korkmaz, Hakan Gögerçin, Hakan Moral, Halil Çıbık, Halil İbrahim Büyükoruç, Hamit Özcan, Harun Beyaz, Hasan Kılıçatan, Hidayet Doğan, İbrahim Say, İbrahim Sivasi, İsa Dönmez, İsmail Aksu, İsmail Kalaycı, Kasım Ali Eminoğlu, Kemal Erdoğan, Kemal Şimşek, İsmail Çakır, Mehmet Balkan, Hilmi İlker Kaçan, Kemal İnaler, Kudbettin Gedik, Niyazi Suna, Küçük Emre, Küçük Halil Taşkit, Yaşar Yılmaz, Mehmet Ali Arslan, Mehmet Demir, Mehmet Habib Kurum, Mehmet Can, Mehmet Salih Arslan, Mehmet Yılmaz, Mesut Yavaş, Metin Kara, Muhammed Arif Şahin, Muhittin Yurttaş, Murat Aydın, Murat Ceylan, Murat Güneş, Mustafa Açıkgöz, Mustafa Bakar, Mustafa Bodur, Mustafa Kalyoncu, Mustafa Onur, Mustafa Sekman, Mustafa Uyar, Orhan Türk, Ahmet Taşkın, Reşit Ceyhan, Salih&İbrahim Cuşan, Salih İpek, Selim Yıldız, Seyfullah Çakmak, Seyyid Veysel Ekinci, Siyami Yücel, Süleyman Yıldırım, Şeref Genç, Abdüssamed Selam, Şerif Haşimi, Tuğrulhan Şen, Ahmet Turan, Turan Turgut, Ufuk Akın, Ümit Dursun, Veysel Bilen, Yakup İba, Yalçın Akdeniz, Yasin Konevi, Yaşar Sancak, Yılmaz Kılıç, Yılmaz Sarıkaya, Yusuf Çengelci, Yusuf Keleş, Abdullah Fehmi Demir, Hakan Ertaş
Videolarıma aramalarda aşağıdaki kelimeleri yazarak kolaylıkla ulaşabilirsiniz:
Etiketler: ilahi kervanı, yeni ilahiler, sevilen ilahiler, müziksiz ilahiler, en güzel ilahiler, seçme ilahiler, karışık ilahiler, zikirli ilahiler, yürek yakan ilahiler, ağlatan ilahiler, çok dinlenen ilahiler, meşhur ilahiler, yeni çıkan ilahiler, en beğenilen ilahiler, birbirinden güzel ilahiler, ilahi listeleri, karışık seçme ilahiler, müziksiz ilahiler 2023, ilahiler 2024, 2024 ilahiler hareketli, 2023 ilahi albümleri, cuma günü ilahileri, iş yaparken dinlenecek ilahiler, ilahi albümleri, anne ilahileri, bebek ilahileri, çocuk ilahileri, defli ilahiler, çalgısız ilahiler, baba ilahileri, ilahi fon müzikleri, ilahi karaoke, ilahi zil sesleri, hareketli ilahiler, coşturan ilahiler, arapça ilahiler, müziksiz neşidler, müziksiz zikirli ilahiler, diyanet radyo ilahileri, tgrt ilahileri, kürtçe ilahiler,
0 notes
nekadarhaber · 10 months
Text
Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna neden tutuklandı, olay ayrıntılar
Tumblr media Tumblr media
Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna neden tutuklandı, olay ayrıntılar...Korkusuz Gazetesi Yazarı Can Ataklı, kişisel sosyal medya platformu üzerinden Mehmet Bostan ve Bülent Göktuna olayına dair birbirinden çarpıcı detaylar paylaştı. İşte o sözler: AKP tarihinde ilk defa kendilerine yönelik bir operasyon oldu. İkisi de kendi alanlarında çok önemli isimler. Biri Varlık Fonu'nun eski başkanı Mehmet Bostan diğeri de Turgut Özal'dan bu yana bütün iktidarlarla çok yakın ilişkileri olan, Tayyip Erdoğan'a da ona doktor bulacak kadar çok yakın bir isim olan Bülent Göktuna tutuklandılar. Hiç beklenmedik bir olayda. Her iki kişi de bunu beklemiyordu. Bir anda başlayan tutuklamalarla olay başka bir yere evrildi. Mehmet Bostan, AKP bürokrasisi içinde en namuslu olarak bilinen isimlerden biri. 57 yaşında devletin çeşitli kademelerinde çalışan ama asıl kendi işi olan biri. Sigorta işleri var, finans işleri var. Tayyip Erdoğan ile birlikte 2013'ten itibaren devlet katında da çalışmaya başlıyor. Ağustos 2013'ten itibaren Türkcell yönetim kuruluna getiriliyor AKP hakimiyeti olunca. 26 Şubat 2016'da da Özelleştirme İdaresi Başkanı oldu. O dönem Binali Yıldırım Başbakan. 15 Temmuz darbesi oldu. 26 Ağustos 2016'da Binali Yıldırım'a yani Başbakan'a bağlı olarak Varlık Fonu kuruldu. Kasım ayında Mehmet Bostan başkan oldu. O başkan olurken iki isim de yardımcısı oldu. Biri Tayyip Erdoğan'a tam teslim olan, biat eden Gazeteci Yiğit Bulut diğeri Kerem Alkin. 2017'de referandum yapıldı ve Türkiye'nin fişi çekildi. Erdoğan bu referandumla büyük bir yetki aldı. Cumhurbaşkanı bütün bu yetkileri aldıktan sonra 8 Eylül 2017'de Mehmet Bostan görevden alındı. O zaman da çok şaşırtıcı olmuştu çünkü bizzat kendisinin tavsiyesi ile o göreve getirilen Bostan bu kez yine kendisi tarafından görevden alındı. Neden alındı. O sırada bir sorun mu vardı, usülsüzlük mü vardı kimse bilmiyor. 29 Mart'ta Mehmet Bostan Turkcell'deki üyelikten de ayrıldı. 2018'de Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. 10 Eylül'de Varlık Fonu Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bağlandı, başkanı kendisi oldu vekili ise damadı Berat Albayrak oldu. Bülent Göktuna ise 1980'lerin sonunda Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde ortaya çıkan, Londra merkezli şirketi olan, aynı Mehmet Şimşek gibi finans şirketleri ile bağı olan, danışmanlık yapan bir şirketi var. Özal'dan bu yana bütün başbakan ve cumhurbaşkanları ile özel ilişkisi olan bir isim. Turgut Özal bunu alıp Belek'e götürüyor ve buraya bir golf tesisi aç diyor. Üst düzey turistler için. Çok lüks bir alan kurdu ve İstanbul sosyetesinde de tanınır hale geldi. Bir anda kaymak takımının da çok tanıdığı bir isme dönüşüyor. Özal'dan sonra Demirel ile az, Çiller ve Mesut Yılmaz ile çok iyi ilişkileri oldu ve derken Tayyip Erdoğan ile devam etti. Neyi hallediyor bu bilinmiyor. Özellikle uluslararası finans konularında yardımcı olduğunu yakından biliyorum. Erdoğan'ın Cem Uzan'a ait Telsim'in satışında da yine o var. Çok ilginç bir isim Erdoğan ile tek bir fotoğraf karesi bulunmuyor. Hasan Yeşildağ'ı çok yakından tanıyor ki Yeşildağ Erdoğan'ın cezaevi işlerini organize eden biri. Bülent Göktuna o kadar yakın bir isim ki Tayyip Erdoğan rahatsızlanında Srilanka'dan doktor bulup onu Erdoğan ile tanıştıran bir isim. Geçen yıl bu zamanlar sessiz sedasız bir soruşturma başlıyor. Mehmet Bostan'ın, işadamı Bülent Göktuna ile Türkiye'ye yurtdışından gelen 25 milyar dolarlık bir krediden 25 milyon dolarlık bir komisyon almışlar ve bunu kendi üzerlerine geçirmişler iddianameye göre. Şimdi her iki ismin tutuklanması, bir takım yolsuzlukların açığa çıkarılması ve hesap verilmesi gerektiğine dair bir işaret olabilir. Ancak, kesin bir şey söylemek için henüz çok erken. İlerleyen günlerde daha fazla bilgi ortaya çıkacak ve durum netleşecektir. Read the full article
0 notes
sondakikahaberleri101 · 11 months
Link
#Yerel
0 notes
guncelhaber1 · 11 months
Link
#Yerel
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Şu ölümlü dünyada rant-çıkar için bunca kötülüğe değmez akıllı insan bilir bunu o yüzden zamanı gelince köşeye çekilir hayatın tadını çıkartıp emekli olur tabii her konuda herşeyin hesapını verebileceğine ve ailesinin arkasından iş çevirmediğine güvenen kişiler böyle davranırlar!Sadece aptallar hep para/şöhret/güç/paye/hükmetmeyi düşünürler bunların hepsi de kötülüğün mihenk taşlarıdır ahan da eğer şanslıysak hepimizin başında birgün bu taş olacak haaa Kemal Kılıçdaroğluna tuzak hazırlayanları sayarken arap ve arap parası sevici astrika mastikacı sadat unuttum yani tüm emeği geçenleri yazmazsam ayıp olur aylar önceden çıktığı yayına reklam verip tehdit etmişlerdi Uğur Dündara o kanalı kanalın şebek suratlı sahibini hiç yakıştıramadım bir de aynı sound şarkılar söyleyen yengelerini neeee?Adam bizim loncadan haydar abinin oğlunun tıpkısının aynısı o züğürt kızlar yüzüne bakmaz bu zengin starcıklar altından kalkmaz oooohhh rahatladım polis değil Jandarma gelse beni ırgalamaz😂o bakımdan işte böyle 1 komplo papuçumun kahinini figüran yaptılar kız anam tarih verdi yoksa Turgut Özal ve Bülent Ecevite yaptıkları gibi Kemâl Kılıçdaroğlunuda mı zehirleyecekler😨😲😠Yapın yapın da görün Türk halkının kondomu kaç x larj😈
instagram
0 notes
mansetmalatya · 1 year
Text
Malatya'da Listeler Şekillendi
Tumblr media
14 Mayıs Genel Seçimlerinde partilerin Malatya Milletvekili Aday listeleri belli oldu. AK Parti mevcut listesinde önceki dönem milletvekillerinden sadece Bülent Tüfenkci yer bulurken daha önce 2 defa il başkanlığı ve milletvekilliği yapan İhsan Koca 2. sıradan kendine yer buldu. 22 ve 23. dönem AK Parti milletvekillerinden Fuat Ölmeztoprak'ın kızı İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak ise 3. sırada kendine yer buldu. CHP'de Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba 1. sırada yer alırken Eski İl Başkanı Enver Kiraz 2. sırada, Milli Eğitim Eski Müdürü Battal Kanbay ise 3. sırada yer aldı. MHP'de Reşat Erdoğan'ın liste dışı kaldığı listede 1. sıra mevcut milletvekili Mehmet Celal Fendoğlu, 2. sıra ise Ömer Ekici oldu. Eski İl Başkanı Mesut Samanlı ise listede 3. sıradan aday gösterildi. İYİ Parti ise sürprizlerin odağında ki parti oldu. Prof. Dr. Hasan Pekdemir, Asuman Sarıtaç, Cebrail Mungan liste dışı kalırken Şanlıurfaspor Kulüp 2. Başkanı Şeyhmuz Göçmez liste başı, Mülkiye Balşmüfettişi Atilla Şahin ise 2. sırada kendine yer buldu. Malatya'da seçime girecek partilerin Aday listeleri şu şekilde oluştu. AK Parti - Bülent Tüfenkçi - İhsan Koca - İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak - Abdurrahman Babacan - Vahit Atalan - Ramazan Özcan CHP - Veli Ağbaba - Enver Kiraz - Battal Kambay - Ali İmran Marasalı - Yusuf Kurşun - Okan Demirhan MHP - Mehmet Celal Fendoğlu - Ömer Ekici - Mesut Samanlı - Selma Çiçek - Muhsin Yiğit - Uğur Sevim İYİ PARTİ - Şeyhmuz Göçmez - Atilla Şahin - Elif Apohan - Selçuk Han - Metin Kapıdere - Menije Nur Özcan Yeniden Refah Partisi - Bilal Yıldırım - Ahmet Ateş - Yılmaz Horoz - Hacı Yusuf Çınar - Deniz Kar - Oktay Çelik Memleket Partisi - Burca Benay Turfanda Çinkılıç - Samet Fırat Özkaş - Okan Fidan - Mehmet Onur İşim - Özgül Olcan - Kaan Gölesan Zafer Partisi - Turgut Şahin - Gamze Yıldırım - Esen Çekmegeli - Altay Korhan Akçil - Şahin Yıldırım - Nesim Ayaz Yeşil Sol Parti - Perihan Yücekaya - Yusuf Bozkuş - Sevim Alagöz - Hüseyin Kılınç - Rozerin Ercan Read the full article
0 notes
giresunsondakika · 1 year
Link
0 notes
bunedycom · 1 year
Text
TRT'den Amerikan dizilerini kıskandıracak proje! Kadrosu 'yıldızlar geçidi' gibi...
TRT’den Amerikan dizilerini kıskandıracak proje! Kadrosu ‘yıldızlar geçidi’ gibi…
Yönetmenlik koltuğunda Kerem Çakıroğlu ile Hamit Coşkun ikilisinin oturduğu Altay isimli süper kahraman dizisi TRT Dijital platformunda gelecek yıl seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Raif İnan, Bülent Turgut ve Erdal Bozkuş’un yapımcılığını üstlendiği Altay dizisi 4 sezon ve 26 bölümden oluşacak. TRT Dijital platformunda gösterilecek T World evreninde geçen “Altay” adlı süper kahraman dizisinin…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
MHP'li Semih Yalçın Malatya'da
Tumblr media
MHP’li Yalçın Velioğlu aşiretiyle buluştu.
Milliyetçi Hareket Partisi MHP Genel BaşkanYardımcısı Prof. Dr. Edip Semih Yalçın Malatya’da bir otelde Velioğullarıaşireti ile bir araya geldi.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Edip Semih Yalçın,   MHP Malatya İl Başkanı Mesut Samanlı,MHP(MYK) üyesi ve Milletvekili  MehmetFendoğlu, MYK üyesi Ömer Ekici, Turgut Özal Üniversitesi Rektör YardımcısıProf. Dr. Murat Aladağ,  Akçadağ BelediyeBaşkanı Ali Kazgan, MHP Eski ��l Başkanı Ramazan Bülent Avşar, MHP EskiYeşilyurt İlçe Başkanı Mehmet Ali Kaya, sivil toplum temsilcileri vevatandaşlar katıldı.
Tumblr media
 “Milliyetçi Hareket Partisi MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Edip Semih Yalçın Velioğulları ve akraba buluşmasıyla bir araya da olduklarını belirten” Milliyetçi Hareket Partisi MHP (MYK) üyesi ÖmerEkici  Akrabamız olması vesilesiyledüzenlediğimiz buluşma ve tanışma toplantımıza hoşgeldiniz.  Sayın Genel Başkanyardımcım Müsaadelerinizle Veli oğulları ailesinin tarihçesinden kısacaBahsetmek istiyorum Kayak olarak senatörü olan 1968-1980 villain: arasında ikidönem Malatya Ayni zamanda dayım olan merhum Hamdi Özer ve yine ailemizinElâzığ basildeki kolu Olan Munzur oğullarından Fırat üniversitesi öğretimüyelerinden merhum Profesör Dr. Munzur oğlu dan alinmistir Ömer 1550 illerindeÖzbekistan’dan, Horasan ve İran üzerinden Anadolu'ya giriş yapan AileOsmanlı  devleti tarafından Munzurbölgesine yerleştirilmişlerdir. Bu dönemde Osmanlının boy beyi olarak görevyapan dedelerimiz, o dönemdeki iç isyanların bastırılmasında önemli görevlerüstlenmişlerdir. Ailemiz bulundukları: yöreden Esinlenerek Munzur oğulları ismiile anılmışlardır dedi.  “Velioğluları aşiretiher zaman olduğu gibi devletin yanında olduğunu ifade eden (MHP MYK Üyesi ÖmerEkici Tarihi boyunca Devleti, Vatani ve Bayrağı, kut salt bilerek yaşayanailemiz gerek vatan savunmasında. Gerek baluca hainlere karst devletimizinverdiği mücadelede ve geçmişte yaşanan 1980 öncesi mücadelelerde alkacü hareketsaflarında çok saygıda koç yiğidini şehit vermiştir. Ailemiz yaşamını veyetiştirdiği evlatlarını Bilge liderimizin ’de işaret ettiği gibi, önce. Ülkemve milletim sonra  ben şuuru veinancıyla, ülkesine ve milletine sevdalı olarak yetiştirmiştir. Ve yaşamın.Devlete vatana bayrağa sevdalı olarak sürdürmektedir. Aile olarak bu duruş veinancımızı ilelebet son nefesimize kadar bayrağa vatana sevdalı: olaraksonlandırmak da kararlıyız şeklinde konuştu. “Velioğluları aşireti ve akraba buluşmasına emeği geçenlereteşekkür eden. Milliyetçi Hareket Partisi MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr.Edip Semih Yalçın Biz siyasiler böyle güzide kalabalıklar gördüğünde, nasılhitap etmesini çok iyi biliriz. Şimdi bu bir aile toplantısı aileninfertleri ile bir araya gelince ne yapmak lazım, düşündüm çokta bir şey bulamadımben sizi Milliyetçi Hareket Partisi MHP Genel Başkanım adına partim ve şahsımadına saygı selamlıyorum. Bu güzel toplantıyla birlikte bugüne kadar yakındantanıyamadığım, Aile fertlerimin ve beni bu gün burada bir araya getirenteşkilatıma. Özellikle Ömer kardeşime teşekkür ediyorum.  Çok gurur duydum bilmenizi isterim, çok memnunoldum sizlerle bir araya gelmek, bana güç verdi ailemiz Hekimhan’dan kopup Sivas geldiğinde Hekimhan kısmından bizde uzak kalmışız. Bu da bizimeksikliğimiz Araştırdığımız zaman ve büyüklerimizden öğrendiğimiz kökümüzburaya dayanıyor. Dedi.  Velioğluları ailesi olarak her zaman yanınızdayım diyen MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Ben Sivas doğumluyum üç büyük dedemiz Hekimhan’daki bir kandavasına karışma sebebiyle biliyorsunuz Osmanlı Devletinde sürgünegönderildi. En az 200 km öteye gönderildi Önce geliyoruz Sivas Suşehriilçesine gelip yerleşiyorlar ora dadan Gemerek geliyor Geremek’ e geliştarihlerini biliyoruz. 1780 tarihinde büyüklerimden öğrendim Gemerek’e gelendedemizde  Velioğlu kabilesi olarakanılıyor, dedemizin adı’da veli yalnız bir gözü görmezmiş  kör veli derlermiş  öz amcam nüfus müdür olduğu için arviştençıkardık dedelerimiz ve tarihimiz buralardan  gelipte Sivas  yerleşenler sizin ve bizim atalarımızın kardeşleri bundan sonraki dönemde arıştırmak bana düşer  bu köklü ailenin nereden gelip nereyegittiğini  hangi kolların farklışehirlerde olduğunu  çıkarmakgerekiyor  Özellikle Devlete hizmet etmekkonusunda  ön plana çıkmış bir aile  velioğulları sizde bizde gurur duyuyoruz soyumuz ve sporumuzla  bundan sonra sık sık görüşeceğiz Ankara’dagerek Sivas’da ve Malatya’da Gurur duyduğum davamı ne olduğunu bilirsiniz  Partimin ne olduğunu bilirsiniz Eylül ayındanberi saha’dayız  Milliyetçi HareketPartisi MHP  olarak insanımıza kendimianlatmaya çalışıyoruz Cumhur ittifakı  veCumhurbaşkanlığı Hükümet sistemin  neolduğunu Ülke ve Millette  nasıl hizmetettiğini  ifade etmeye çalışıyoruz. 6 ve7 ay sonra seçimler olacak  bu seçimlerTürkiye Cumhuriyeti Devletin istikbali ve iskilali olacak vatandaşımıza veinsanımıza anlatmaya  gayretiiçerisindeyiz her gittiğimiz yerde aldığımız olumlu şeyler bizi mutlu ediyor.daha sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçına hediye takdimi yapıldı Read the full article
0 notes
mevcutbilgi · 2 years
Text
30 Ağustos Zafer Bayramını Bülent Serttaş Konseriyle Kutlandı
30 Ağustos Zafer Bayramını Bülent Serttaş Konseriyle Kutlandı
Keçiören Belediyesi 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 100’üncü yılı kutlamaları kapsamında ilçedeki Fatih Stadı’nda Bülent Serttaş konseri düzenledi. Havai fişekler eşliğinde coşkulu bir atmosferde geçen konsere binlerce Ankaralı katıldı.   Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok konserde yaptığı konuşmada, “Destanlarla dolu şanlı tarihimizin önemli bir dönüm noktası olan 30 Ağustos Zafer…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes