Tumgik
#göz tacizi
mizemediaagency · 2 years
Text
Instagram, Geliştirilmiş Engelleme ve Yeni Açılır Uyarılar Dahil Yeni Güvenlik Özellikleri Ekliyor
Instagram, Geliştirilmiş Engelleme ve Yeni Açılır Uyarılar Dahil Yeni Güvenlik Özellikleri Ekliyor
Tumblr media
Instagram, kullanıcılara uygulama içi deneyimleri üzerinde daha fazla kontrol sağlamak için gelişmiş kullanıcı engelleme, insanları rahatsız edici yanıtlardan korumak için otomatik Gizli Sözler, yeni olumsuz etkileşim istemleri ve daha fazlasını içeren bazı yeni güvenlik araçları ekledi.
İlk olarak, gelişmiş engelleme konusunda – geçen yıl Instagram, kullanıcıların yalnızca tek bir hesabı değil, aynı zamanda o kullanıcı tarafından oluşturulan sonraki hesapları da engellemelerini sağlayan engelleme araçlarına bir güncelleme sundu.
Tumblr media
Bu, sosyal platformlarda yaygın bir sorundur – insanlar kolayca başka bir hesap oluşturabildiğinde, engelleme daha az etkili hale gelir, ancak Platformlar, bir kişinin IP’sini ve diğer tanımlayıcıları kullanarak, sizi başka bir kullanıcıdan taciz etmelerini önlemek için bir kişi tarafından oluşturulan sonraki hesapları algılayabilir.
Peki ya zaten oluşturdukları hesaplar?
Şimdi Instagram bunu da kapsayacak.
Instagram’a göre:
“Artık birini engellediğinizde, sahip olabileceği veya oluşturabileceği diğer hesapları da engelleme seçeneğiniz olacak ve bu, Instagram’da sizinle etkileşim kurmasını zorlaştıracak.”
Tumblr media
Güncelleme, esasen buradaki döngüyü kapatarak, süreçte büyük bir gelişme olabilecek olası tacizi engellemeye yardımcı olmak için daha fazla kontrol sağlıyor.
Instagram, DM’lerde ve yorumlarda seçtiğiniz belirli terimleri engelleyen (veya otomatik olarak etkinleştirilebilen) ‘Gizli Sözler’ özelliğini de genişletiyor. Bu blok kelimeleri içeren tüm yorumlar / DM’ler daha sonra bunun yerine filtrelenmiş klasörlere taşınır.
Bu seçeneğin olumlu sonuçlarını gördükten sonra Instagram, artık İçerik Oluşturucu Hesaplarında Gizli Sözleri otomatik olarak aktif hale getiriyor.
Tumblr media
Kullanıcılar, Gizli Sözler’i istedikleri zaman kapatabilecek ve/veya hangi DM’lerin / yorumların gizleneceğini kontrol etmek için kendi arama listelerini oluşturabilecekler. Ancak fikir, bunun, genel uygulama içi deneyimi iyileştirmeye yardımcı olabilecek, potansiyel olarak rahatsız edici yanıtlara maruz kalmayı sınırlamaya yardımcı olacağıdır.
Instagram ayrıca e olduğunu söylüyorHidden Words to Story yanıtlarını genişletmek, aynı zamanda Hidden Words’ü daha fazla dilde kullanılabilir hale getiriyor.
Instagram ayrıca kasıtlı yazım hatalarıyla gizlenen, örneğin ‘i’ yerine ‘1’ kullanmak gibi, rahatsız edici olabilecek yorumları algılama özelliğini iyileştiriyor.
Instagram ayrıca, potansiyel olarak rahatsız edici açıklamalar göndermeden önce insanları uyarmak için daha fazla dürtü ve görünecek ek istemler ekliyor. insanlar zaten biraz zehirli olan bir yorum zincirine cevap vermeden önce.
Tumblr media
Yani bu zincirde de görebileceğiniz gibi, önceki tepkiler aşırı derecede olumsuz ve bu gibi durumlarda Instagram artık kullanıcıları buna katkıda bulunmadan önce uyaracak.
Instagram ayrıca nezaketi korumak için DM’lere yeni hatırlatma istemleri ekliyor.
Tumblr media
Bunun gibi küçük sürtüşme unsurları saldırgan etkileşimleri azaltmada önemli bir rol oynayabilir, Twitter’ın bu yılın başlarında bildirdiği benzer dürtmelerin gösterildiği vakaların %30’unda, kullanıcılar olası yanlış yorumlamaları veya hakaretleri önlemek için aslında yanıtlarını değiştirdi veya sildi.
Bu küçük bir geri çekilme anı, ancak çoğu durumda, insanların açıklamalarını yeniden analiz etmelerini sağlamak için gereken tek şey bu olabilir ve bu, kümülatif olarak büyük bir etkiye sahip olabilir.
İnsanların uygulama içi deneyimlerini düzenlemelerine yardımcı olmak için Instagram’ın daha fazla koruma aracı ve seçeneği eklediğini görmek güzel – özellikle Instagram etkileşiminin özellikle genç kızlar üzerindeki olumsuz zihinsel sağlık etkilerini göz önünde bulundurarak.
Bunu akılda tutarak, yapılabilecek her şey en azından göz önünde bulundurulmalıdır ve yine, Instagram’ın geliştirilmiş güvenlik ve güvenlik özelliklerini uygulamak için devam eden çabalarını görmek güzel.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
jotem · 3 years
Text
KENDİNİZİ KORUYOR MUSUNUZ?
Hepimiz o büyük yanılgıya düşüyoruz. TEHLİKENİN DIŞARIDAN GELDİĞİ yanılgısına...Ee dışarıda da türlü tehlike yok değil tabii ama asıl büyüğü eve girdiğimiz anda bizleri bekliyor. Hem de kendi ellerimizle üzerine para verip aldığımız televizyonlar, cep telefonları, bilgisayarlar ve tabletler aracılığı ile‼️
😱İnsanlara SİLAH deseniz, ‘aman Allah korusun, ne işimiz olur’ derler haklı olarak. Aynı insanlar 📺televizyonlarını açıp, ana haber bültenlerinden sonra başlayıp gece yarılarına kadar devam eden MAFYATİK DİZİLERİ çocuklarıyla beraber izlemekte sakınca görmezler⁉️O dizilerde kaşları çatık adamlar ve onların silahlarıyla sağlamaya çalıştıkları hukuksuz adalet anlayışı rahatsız etmez nasılsa⁉️
😱Hangimize sorulsa AİLE ÇOK ÖNEMLİ deriz. Zaten kesinlikle öyledir, ama saatlerce ve haftalarca entrika dersleri veren, aldatma, çarpık ilişkiler, kadın tacizi, şiddet konularında seyredenleri zehirleyen, izin verdiğimiz için çocuklarımızın tertemiz dimağlarını alt-üst eden yapımları, programları alıveririz öylece hanelerimize...O yakası bağrı açılmadık çirkin ilişkiler evlerimize kah hakaret, kah küfür dolu ifadelerle girer. Dilleri olsa perdeler, koltuklar, eşyalar İllallah der, İNSAN demez⁉️
😱ÇOCUKLAR yanlış bir söz söylese AYIP deriz; ama onların sosyal medyanın tikiyle tokuyla saatlerce başbaşa kalmasına göz yumar, dozajı olmayan rezaletlere maruz bırakırız⁉️AYIP dediklerimiz KAYIP, EYVAH dediklerimiz NORMAL olur‼️
😱Şu konuşmalarımıza bakın hele; hep eleştirir, hep kınar, hep yargılarız alabildiğine.
Kendimize bakmayı, biraz da yaşamımızı seyretmeyi öylesine unutmuşuzdur ki⁉️
SEVGİLİ DOSTLARIM; zaman silkinme ve kendine gelme zamanıdır. EVE ALDIĞINIZ HER ŞEY BEDENE VE RUHA GİRER UNUTMAYIN‼️
Herkesin seyrettiği her şeyi izlemek mecburiyetinde değilsiniz, farkındalığınızı geliştirin, zaman önceliğini ailelerinize verin. Bir koltukta sözde KEYİF yapılarak geçirilen tüm akşam, sessizce duran sizi yormayan ama sosyal medyanın türlü zararlarıyla mutahap olması mümkün bir evladın yaşayabileceklerine tercih edilebilir mi ALLAH AŞKINA⁉️
💐Evlerde sevgiyi, saygıyı, nezaketi, empatiyi, paylaşmayı öncelemezsek çok başımız ağrıyacak çooook⁉️
#sevgi
1 note · View note
vashak · 5 years
Text
Farklı dünyalar: Ash (1)
Tumblr media
1. kısım - 2. kısım - 3. kısım
Meta metayı doğuruyordu…
Ash’in babasıyla ilgili düşündüklerimi yazayım diye yola çıktım. Oradan Banana Fish başlamadan önce olan olayları Ash’i merkeze alarak incelemek icap etti. Sonra Griffin ve Ash’in yıllar sonra nasıl bir araya geldikleriyle ilgili ipuçlarını derlemek lazım dedim. Bu arada Ash’in neden yalnız olduğuna yakından baktım. Nihayet James Callenreese hakkında içimde ne varsa döktüm. Şimdi de sıra geldi James’in Ash’in psikolojisi üzerinde yarattığı tahribata.
James Callenreese her açıdan kötü bir baba. Ama Cape Cod polisi gibi 7 yaşındaki oğlunun istismarcısını ayarttığını iddia edecek kadar aşağılık değil kesinlikle. Ash, babasının onu tecavüze uğramasından sorumlu tutmadığının farkında. Dolayısıyla, bu olaydan ötürü kendisinin değil onu istismar eden yetişkinlerin hatalı olduğunu biliyor ve hiçbir zaman maruz kaldığı tacizin sorumluluğunu kendinde aramıyor. Sonuç olarak, asla tacizi “hak ettiğini” düşünmüyor.
Tumblr media Tumblr media
Ancak Ash’i en az uğradığı taciz kadar derinden etkileyen bir diğer olay da işlediği ilk cinayet. Burada da dediğim gibi gerek babası olsun gerek polisler olsun, onu koruyup kollamakla yükümlü yetişkinler görevini yerine getirmeyince iş başa düşüyor ve 8 yaşındaki Ash istismarcısını öldürerek mağduriyetine kendisi son veriyor. Bu olaya ilişkin tüm ayrıntılar mağduru (tekrar ediyorum, 8 yaşındaki mağduru) herhangi bir külfet altında bırakmayacak nitelikte olsa bile Ash bu olayın sorumluluğunu tamamen üstleniyor.
Tumblr media
Demek istediğim şu: Ash sebebi ne olursa olsun “Ben bir insanı öldürdüm” demekten çekinmiyor. Bu olayı sadece bir kere bir tek kişiye, Eiji’ye, anlatıyor ve fark ettiğiniz üzere hiç “ama” ya da “çünkü” demiyor. Sadece olanı söylüyor. Bu niye önemli? Şu yüzden: Ash o yaşta o adamı öldürerek ‘kirlendiğini’ ve bir daha dönüşü olmayan bir yola girdiğini düşünüyor.
Tumblr media
İşte bu sahnede öldürmenin Ash için ne kadar büyük bir travma olduğuna şahit oluyoruz. Burada Ash yavaş yavaş insanlığını kaybettiğini fark ettiği için gözyaşı döküyor. Karşısındakini neden öldürdüğünden bağımsız, içten içe aldığı canların hesabını vermesi gerektiğini hissediyor. Dolayısıyla, kendisi için başka türlü bir hayatın mümkün olabileceğini düşünmediği gibi daha “normal” bir hayatı hak ettiğini de düşünmüyor.
Ben Ash’in böyle düşünmesinde ta en başta babasının parmağı olduğunu düşünüyorum. Ash’e babasının ilgisizliğinden daha çok zarar veren bir şey varsa o da Ash’in babasında mazur gördüğü acizliği. James oğlunu tacizi hak etmekle suçlamıyor belki ama Ash’i “bela” olmakla suçladığını biliyoruz.
Tumblr media
Benim gözümün önünde şöyle bir sahne canlanıyor: James oğlunun başına gelen olayların vahameti karşısında eziliyor. Peş peşe gelen talihsizliklerle nasıl başa çıkacağını bilmiyor ve o çaresizlik haliyle Ash’e “Bütün belalar da seni buluyor” ya da “Ne kadersiz çocuk çıktın sen de” gibi laflar ediyor. Düşünmeden söylenen bu sözler ne yazık ki küçük Ash’i derinden etkiliyor ve hayat boyu aklından çıkmıyor. Daha doğrusu ben öyle olduğunu farz ediyorum.
Bunun üzerine Ash her türlü şiddete maruz kaldığı acımasız bir hayata sürükleniyor ve hep bir gün daha hayatta kalmak için bu zalim hayatın kurallarına göre mücadele ediyor. Kendinin ve çete üyelerinin can güvenliği için insan öldürüyor. Bu öldürmelerin öz savunmadan toplu infazlara doğru evrildiğini Arthur’un çetesiyle olan “kan davası”nda gördük.
Tumblr media
Arthur’un aksine Ash güç sahibi olup suç dünyasında yükselmenin peşinde değil. Başkalarını kendine rakip görüp onları alaşağı etme hırsıyla yanıp tutuşmuyor. Ash sadece avlandığı için avlıyor. Çete politikaları onu sadece etrafındakilerin güvenliğini sağlamak açısından ilgilendiriyor. O bu hayatı istemiyor. Ancak şunu da unutmamak lazım: Ash bu hayatın dışında bir hayat bilmiyor. Hiç başka türlü yaşamasına fırsat verilmemiş çünkü. İpin ucunu kaçırdığının da farkında. Onun için istemese bile bu hayata mahkum olduğunu düşünüyor.
Bu, haliyle çok yıkıcı bir mantalite. Eiji hikayenin başlarında bunu fark ediyor ve Ash’i bu kısır döngüden kurtarmaya çalışıyor. “Sen leopar değilsin. Kaderini değiştirebilirsin,” diyor. “Benimle Japonya’ya gelsene. Orada istediğin her şeyi yapabilirsin,” diyor. Bu ihtimaller gündeme geldiğinde Ash hep bir şaşırıyor. Sanki birinin sırf onun iyiliğini düşünüp ona yol göstermesi çok olağandışı bir şeymiş gibi. Ancak bu ihtimaller aynı zamanda Ash’e çok uzak geliyor. Onun için bu mevzu açıldığında Ash acı acı gülümsüyor. Ama Eiji’yi tam olarak da geri çevirmiyor; sadece konuyu havada bırakıyor. Bunu Eiji’yi kırmak istemediği için yapıyormuş gibi görünse de bence o anlarda Ash kendine hayal kurmak için müsaade ediyor.
Tumblr media
“Ash neden Eiji’ye bu denli bağlandı?” sorusunun cevabını hepimiz biliyoruz. Özetle, Ash’in dünyasına ait olmayan Eiji onu bir insan gibi, kendi yaşıtı bir arkadaş gibi gördüğü için ve karşılığında hiçbir şey beklemeden ona kendinden bir şey verdiği için. Bu şekilde Eiji farkında olmadan Ash’in içinde kalan insanlığa sesleniyor. Hikayede birçok kez kuşlarla ve uçmakla özdeşleştirilen Eiji, Ash için özgürlüğü simgeliyor. Ash’in Eiji’ye bu kadar bağlanması onun aslında içten içe ruhunu özgürleştirmek, geçmişinden arınmak ve kendini affettirmek istediğini ortaya koyuyor.
Tumblr media
Fakat olaylar hiç de Eiji’nin sözlerini destekler şekilde gelişmiyor. Bela Ash’in peşini hiç bırakmıyor, hatta giderek Eiji’yi de tehdit eder hale geliyor. Ash, Eiji’nin onun yanında kaldıkça tehlikelere daha açık hale geldiğini, hatta bir süre sonra doğrudan hedef alındığını fark ediyor. Eiji’nin en sonunda vurulup ciddi şekilde yaralanması ise Ash için bardağı taşıran son damla oluyor.
Daha önce RED’in incelemesinde de yazdığım gibi, Ash o an “bencillik” edip Eiji’den ayrı kalmaya dayanamadığı için onun ölümün kıyısından dönmesine bizzat kendisinin sebep olduğu “gerçeğiyle” yüzleşiyor (Ben bunun bir gerçek olduğunu ya da Ash’in bencillik ettiğini düşünmüyorum ama Ash’in böyle düşündüğünü varsaydığım için bu kelimeleri tırnak içinde yazdım). Blanca da, sağ olsun, hiç yardımcı olmuyor.
Tumblr media
Ash’in başka türlü bir hayatının olamayacağını düşünmesinin kaynağı babasıysa, bu inancı en fazla perçinleyen de Blanca olsa gerek. Neden? Çünkü Ash’i güzel bir hayvana veya vahşi bir canavara benzeten, alınıp satılabilecek kullanılıp atılabilecek bir eşya gibi gören Golzine gibi bilumum aşağılık heriflerin aksine Blanca, Ash’in güvendiği biri ve o bile Ash’in normal bir hayat süremeyeceği kanısında. Bunun sebebi haliyle kendi geçmişinde olanlar. Blanca hikayede ilk ortaya çıktığında Ash’e “Vaşakla tavşan arkadaş olamaz,” diyor. Kısacası Ash’e Eiji’nin söylediklerinin tam aksini tembihliyor. Onların dünyasıyla bizim dünyamız ayrı, demeye getiriyor.
Ancak Blanca, Ash’in hissettiklerini çok iyi anlıyor. Onun için Ash düşmanlarıyla yüzleşmeden önce Eiji’ye son kez “sayonara” desin diye onu Eiji’nin yattığı hastaneye götürüyor. Eiji’yi bilinci kapalı halde yatarken görünce hayatındaki en değerli varlığı kaybetmeye ne kadar yaklaştığı Ash’in yüzüne adeta tokat gibi çarpıyor. Böylece Ash, Eiji’yi güvende tutmak için onu bir daha görmemeye karar veriyor. Banana Fish olayı açığa çıktıktan sonra Central Park’ta Blanca’ya açık açık böyle söylüyor. Bu konuşma resmen Ash’in, Eiji’nin ona hissettirdiği duygulara tutunma arzusuyla bunların hiçbirini hak etmediğine dair inancının bir çarpışması niteliğinde.
Tumblr media
Hikayenin bütünü ve özellikle de sonu göz önüne alındığında bu çarpışmada kazanan taraf çok belli.
...değil mi?
Metanın devamı burada.
10 notes · View notes
sinemsimona · 4 years
Text
Erasmus’tan Nasıl Sağ Çıktım?
Tumblr media
Sıradan bir erasmus olmadı. Hatta akademik açıdan başarısız bir erasmus oldu diyebilirim. Sosyal adaptasyon açısından da. Ama başardığım bir şey var; kendimi öldürmemek.
Madrid’e gitmeden önce depresyonda değildim aslında. Ya da en azından bütün ihtişamıyla renklenip çiçek açmış değildi diyelim. Açıkçası mutlu da değildim, ama bir şekilde idare ediyordum.
İlk gittiğimde, şehrin tam merkezindeki bir hostelde kaldığım için, kalacak daha stabil bir yer bulana kadar, çok çok, çok güzeldi. Müthiş yoğundu her gün ya okulda ya ev arayışında olduğum için ama dönüp baktığımda, harika ingiliz aksanıyla konuşan biriyle sohbet etme cesaretimi, nasılsın’laştığım hostel oda arkadaşlarımı, kazıklanmama vesile olsa da bana yardım etmeye çalışan japon arkadaşı hatırlıyorum. Tek başıma olmanın ne kadar zor ama güzel olduğunu hatırlıyorum.
Bir ailenin yanında kalmıştım erasmus sürecim boyunca. Boşanma sürecinde olan, hemen her gün kavga gürültü halleriyle Türkiye’deki ev ahalimi hiç de unutturmayan, çocuklu bir aileydi. Ve hatırladığım ne biliyor musun? Onlar için önemli bir bayram olan noel’de, ailenin bir ferdiymişimcesine bana da hediye almaları. Ev sahibemin, araba sürmekten nefret etmesine karşın, beni neredeyse şehir dışındaki kargo alma yerine kadar bırakıp üstüne eve geri getirmesi. Kavgalar arasındaki küçük tatlı, hatta çekirdek çitlemenin eşlik etmesine şaşırdığım sohbetlerimiz.
Okulla ilgili hatırladığım ise, öğretmenlerin, ingilizceleri iyi olmamasına rağmen sevecen ve yardımsever olmaları, öğrencilerdeki ingilizce konuşma çekingenliğine rağmen tamamen iyi niyetli, hatta dost canlısı davranmaları. (Andrea, özellikle seni unutmayacağım. Ve fotoğraf dersinde bana sarılan gey arkadaşı.)
Peki bunca güzel şeyin içinden, kendini öldürme isteği nasıl mı filizlendi dersin? Anlatayım.
Madrid’e taşınmamdan yaklaşık bir ay kadar sonra, kültür şoku dedikleri şeyle tanıştım. Bana garip gelen bir şekilde Bağcılar’daki evimi, evdekileri, sokaktaki insanların türkçe konuşmasını, marketlerin manav reyonundaki meyve-sebzenin tanıdık biçimlerde olmasını özlüyordum. (Madrid’te çok değişik meyve-sebze var, bir gün gidip görmelisin.) İnsanlarla türkçe konuşmayı özledim. Dolambaçlı olmayan yoldan iletişim kurmayı, anlamayı ve anlaşılmayı özledim. Buna susadım. Ve yavaş yavaş izole ettim kendimi, önce okuldan.
Okulla birlikte yeni oluşmaya başlamış arkadaş çevremden. Zaten yalnız hissediyordum, yapayalnız kaldım. (Neyseki introvert’üm de, yalnız kalmak beni sarartıp soldurmuyor. Extravert olduğumu düşünemiyorum bile o dönemde.) Yalnızlaştıkça, haliyle, dışarıda ve içeride (çünkü çok geziyordum yalnız olmama rağmen, evde de çok zaman geçiriyordum) düşünecek çok vaktim oldu.
Düşündükçe değil aslında, kendiliğinden, İstanbul’daki ev ortamımın aslında hiç de sağlıklı olmadığını fark ediverdim. Benim normal saydığım şeyler meğersem hiç de normal değilmiş. Kendimi savunmak, o ortamdan sağ çıkabilmek için öyle olduğunu düşünüp durmuşum.
Uzaklaşınca fark ettim. Resme çok yakından bakınca birkaç ayrıntıya takılıp kalırsın, birkaç adım geri gidince bütünü görmeye başlarsın ya, aynı o şekilde. Bu, büyük bir şok yarattı ve kendime olan güvenimi biraz sarstı açıkçası.
Bir şeyi daha fark ettim. Aslında çoktan fark etmiştim ama emin olamıyor, cümlenin ağırlığını taşıyacak kadar korkunç bir şekilde yaşamadığım için olayı, söylemeye, sözcüklerle dile getirmeye cesaret edemiyordum. Sanki hak etmiyormuşum gibi geliyordu bu cümlenin getirilerini. Ama gerçek bu, şimdi görebiliyorum.
Erasmus için Madrid’e gitmeden hemen önce, tanıdığım bir adamın tecavüzüne uğradım. Bacaklarımı hissetmememin nedeni buydu. Hala bedenimi hissetmekte zorlanmamın nedeni.
Bunu kabul etmek çok ağırdı. Sinirlerimi alt üst eden şey; Türkiye’de nasıl yaşıyordum öyle... Ve oraya geri mi dönecektim. Belki de oradan çıkamayacaktım bir daha. Aslında gelecekten çok şimdi’yi ve geçmişi düşünüyordum.
Böyle bir şeyi bana nasıl yapar?! Ya evdekiler; bana nasıl böyle davranır?! İnsanlık dışı!
Çocukken uğradığım tacizi de hatırladım.
Ben Erasmus’tayken, sevgilimle ilişkimize ara veriyorduk ve yakın arkadaşım dediğim tek insanın tecavüz olayını anlattığımda beni suçlamasıyla onunla da iletişimi kesmiştim. Müthiş yalnız, zayıf ve depresif hissettim. Bir çukura düşmüştüm ve içinden çıkmayı deneyecek kadar bile umudum, enerjim yoktu.
Yaşamanın bir anlamı yokmuş gibi göründü. Kendimi, bulunduğum 15. Kattan aşağıya atabilirdim ama ya çocuklar? Onları ve, bana bunca iyiliği dokunmuş en sahibemi bu travmaya maruz bırakmam, büyük haksızlık olurdu.
Ben de hayata tutunmayı denedim. Bütün uzuvlarımla.
Öncelikle amazon.es’ten bir yığın psikoloji kitabı satın aldım. Youtube kanallarınca psikoloğa abone oldum, ölmeden önce yapmak istediğim şeylerin bir listesini yaptım ve her gün listeye yeni bir şeyler ekledim ki, günün birinde şlak diye bitivermesin beni hayata bağlayan maddeler. Günlük tuttum. Yaşadığıma minnettar olduğum şeyleri sıraladım ki, bu hayatın değeri, gözümde azıcık artsın. Biriyle tanıştım ve yeni bir arkadaş çevresi edindim. Gezdim, gezdim ve daha çok gezdim. Hepsi, hayata tutunma girişimlerimdi.
(Buradan Melik’e, Dario’ya ve Kati Morton’a teşekkürü özellikle borç bilirim. Ve tabi ki İspanya’daki çok sevgili aileme.)
Gezilerimden bahsettiğim ayrı yazılar yayınlayacağım. O nedenle şimdilik Erasmus’un ortasında Afrika’ya gittiğimi ve İstanbul’a dönmeden önce trenle tek başıma avrupa turu yaparak 2 haftada 8 ülke değiştirdiğimi söylemekle yetineceğim. İspanya içinde de Toledo ve Vigo’yu ziyaret ettim.
Bunların hepsi, bana iyi geldi ve İspanya’ya, sonunda, uyum sağlamaya başladığımı hissettim. Üstüne mutluydum bir de. İnanması ve –şüphesiz- ulaşması da zor gelmişti ama oradaydım işte.
Ta ki, erasmus’a kadarki tüm hayatımı –Ukrayna’da 2 yaşıma kadar kalışımı saymazsak-  ve travmalarımı geçirdiğim İstanbul’a dönmekten başka çarem kalmadığını anlayana kadar. Yani uçağa binmeden önceki pasaport kontrolünü geçmeden hemen önce. Hatta bagaj kontrolünü geçmeden önce. Pasaport kontrolünü göz yaşları içinde geçtiğimi hatırlıyorum, burnumu çeke çeke. Kolay değil tabi.
İstanbul’a ilk geldiğimde, ki önce Ankara’ya inmiştik uçak piste inemediği için, migrenle karışık bir tuhaflık hissettim.
Ooh, I’m an alien
I’m a legal alien
I’m an Englishman in New York
tarzı bir tuhaflık. Her şey çok aynı ama çok farklı görünüyordu. Kısa ve güzel bir süre, hala Madrid’teymişim gevşekliği, rahatlığı ve modernliğiyle davrandım allaan Bağcılar’ında. Ve bütün İstanbul’da tabi. Doğal olarak, uzun sürmedi kabuğuma çekilip sinir krizleri geçirmem ve bir depresyon dalgasıyla daha savaşmak zorunda kalmam.
Bu sefer kendimi oyalama yöntemini denedim. Bir işe girip karın tokluğuna köpekler gibi çalıştım. İş yerinde bir arkadaşım terapiden bahsedince bir şans vereyim dedim, o zamandan beri terapideyim. Sonra o işte müthiş bir kargaşa yaşandı ve beni de çıkarmak durumunda kaldılar. Ben de başka bir işe girip çalışmaya devam ettim çünkü artık ödemem gereken bir terapi param vardı. Bu esnada birkaç kere memleketim Ukrayna’ya gidip geldim. Memleketim diyorum, çünkü öyle hissediyorum. Ukrayna, bana daha yakın, hiç görmediğim Hatay’dan.
İniş-çıkışlarla dolu depresyon grafiğim kısaca bu şekilde. Yazının sonuna kadar geldiysen sabrını tebrik ederek teşekkürlerimi sunuyorum. Bir başka yazıda görüşmek üzere.
Çok iyi bak kendine.
09.09.2019/Pt. 10:55
0 notes
stamboga · 4 years
Text
Tumblr seyir defteri günlükleri notu :
Şu an güldür güldürü seyrediyorum , ALLAH için bu yaşıma kadar 11 gün sonra 40 olacağım . Skeç 'teki bilal oğlanının hatunu görünce kulakların çok şirin dediği gibi yürüme cümlesi dahi kurmadım , son 3 yıldır kurslar da bile herkese mesafeli oldum, ( beğendiğim insan a deng gelmediğim için ) kimseye yürümediğim halde saçımı uzun görüpte SEN de bir gariplik var diyen bayan hoca ilk derste kendimi tanıtırken 2009 da annemle birlikte hacca gittiğimi belirttiğim halde ilk günden öfkemin en pis şekilde sınanmasina ve hafta da 1 gün her gittiğimde o negatifliği hissettiğim sırf çabuk sinirleniyor olmamın geçmesi için birşey öğrenmek istiyor olduğum âmâ ogrenemeyip , kitap fuarında gördüğüm kitap ları farklı yazarlar aynı konu toplayipta çözmeye çalıştığım hâlâ çalışıyorum . " Insan kalıba ( kabuk ) göre yorum yaparmış kalıbın içine bakmak istemezmis " yaşayınca o gunden sonra başka bir bölümde eğitim alan ve beni gördüğü vede merhaba demek istiyerek yürüyen travestisine bülent ersoy kılıklısına bile deng geldim. Beni swarm ve foursquare 'dan takip eden vede kursta ilk derste bana seni görmek için bu derse geldim ve SEN beni hiçbir zaman arkadaş olarak dahi kabul etmezsin deyip gidenine , çay ile alakalı vede türk kahvesi nin asıl gerçek hikayesi ni paylaşmış olduğum tumblr ve instagram fotoğraf altı hikayelerimi okuyan derse erken geldiğim bir gün ders saatini beklerken hoşgeldin SÜLEYMAN derken hosbulduk dediğim an kızın çay icermisin deyip te kafasının üstünde konuşma balonu ve benim twitimi görünce beni de şeytan durttu herhalde SEN yapıyorsan olur dedim ( başka da kimseye bu lafı soylemedim ) sonrasında aldığım cevap SEN iyi kalplisin ailenin abisi gibisin denilen oldum. Kızılay a kan trombosit bağışında bile Bismillah ilk defa kan bağışı verecem hemşire ya SEN hacisin diye başlayan cümle kurar yada kendini överken veya kendini sevdirmeye çalışırkene deng geldim. Kurs ortamında Erosun okunu elektriklenme olayını ( kursun bulunduğu binanın girişinde işkembeci olupta sabahın 9unda derste cam pencere açsanda o iğrenç kokuyu oksijen niyetine çekince bir an gelen kursiyerler den önce genco girdi oturdu mavi gözlükle bakar gördüm ortamı sonra esas kız içeri girdi kırmızı gördüm özür dilerim hocam deyipte sınıfa bakıpta gencoyla göz göze geldiklerini görünce yok artık hocam ortam mor oldu ve birbirine giden elektrik akımını görmem ) birde hadis ve ayetlerde geçen sınırın ince tül perde sınırını asansorde hissederek gördüm,asansörde sarhoş bir bayanın tacizi !!!...
( Babam 'dan ALLAH razı olsun ) arabayla giderken dahi laf atmayı bile bilmem ot gibi giderim. ışıklarda beklerken '' niye sağıma soluma bakmıyorum diye laf atan '' birisi araç kullanıyor öbürü ışıkta yaya olarak bekliyor ikiside tipim değilmiş ki kafamı çevirip bakmamışım görmezlikten gelmişim. dikkatimi dahi çekmemiş hatun kişilerine markette alışveriş yapıyoruz , ürün alırken gelipte yanımdan geçerken huyun kötü senin tipim değilsin diyenine de dayanamayıp kahretsin ki ünlü değilim bir ara benzetirlerdi ozan orhon değilim ALLAH'ın kulu olmak kötülükse ben kötüyüm siz iyisiniz eyvallah dedim. 
Artık cebimde anketle dolaşacam artık laf atacağıma yada laf yiyeceğim kişiye lütfen şu formu doldurup mail atarmısın diyecem!...
SKECİ GÖRÜNCE YAZMAK AKLIMA GELDİ BİLAL’in yaşadıklarını farklı birşekilde yaşadığım için !!!... not : facebook 'tan buraya taşımış olduğum hayat hikayem den bir an.
0 notes
mustafaokutan · 4 years
Photo
Tumblr media
🌻"Anadolu'da köyde yaşayan bir kadının hayattan beklentisi ne olabilir ise benim annemin ki de öyleydi. Onların en büyük temennisi kocalarına birer erkek evlat vermekti. Erkek çocuk doğuramayan kadınlar sanki kendi ellerinde olan bir şeymiş gibi aileden çevreden konu komşudan dışlanıyordu, kimisine kuma getiriliyordu kiminin de kız bebekleri öldürülüyordu." . Zübeyde'nin yolculuğu Yozgat'ta başlamıştı. Anne'si erkek evlat doğurmak için sürekli doğum yapıyordu ve 31 yaşındaki bedeni daha fazlasını kaldıramadı... . Zübeyde daha altı yaşındaydı annesiz kaldığında sonra üvey anne eziyeti oda yetmezmiş gibi üvey abinin tacizi...Zübeyde daha sonra evlatlık verilir diğer ablası gibi...Okula gidemez ama kendi azmi ile okumayı öğrenir...20 yaşında evliydi ve Türkiye'de hayat şartıları zor olduğu için Almanya'ya çalışmaya gider işte bundan sonrası daha zor şartlar da hayata tutunma çabası mücadele ile geçer koca bir ömür. . Gerçek bir hayat hikayesi ve güçlü kendi ayakları üzerinde durmayı başaran kimseye eyvallahı olmayan Zübeyde'nin hayatını konu alan #gurbetkuşlarızübeyde nin yorumu ile geldim bugün.Bu hayat mücadelesini okurken hem hüzünlenecek hemde o dönemin tarihi bilgileri tekrar hatırlayacaksınız.Yazarın kalemini sevdim sade ve akıcıydı.Bu tarz okumayı seviyorsanız bir göz atın derim... . ✒Hayat, dişlileri arasında beni sıkıştırmış, her döndüğümde daha da eziyet ediyor, ezilen ruhuma ve bedenime kalıcı izler bırakmaya devam ediyordu.. . @1kitap_1dost sayesinde güzel bir grupla @ayzityayinlari çıkan @esrakoksal07 #gurbetkuşlarızübeyde kitabını okuduk tekrar teşekkür ederim ❤ . #Okudumbitti #okudumokuyun #instalike #instabooks #instafollow #instablog #igczyta #igread #igbook #bookstagram #bookholic #bookhub #youngadultbook #flatlaybooks #booknerd #bookreading #buchblog #lesen #bookblogger #kitapyorum #kitapönerisi #tülin_inkütüphanesi #Okuhayaletveyaşa @tulin_inkutuphanesi (Kapaklı, Tekirdağ, Turkey) https://www.instagram.com/p/B-VAVBgJSw_/?igshid=zg5tou6g408m
0 notes
psikologrehber · 4 years
Text
Evet, Erkeklerde Kadınlar Tarafından Kötüye Kullanılabilir
Tumblr media
David ilk geldiğinde utandı. Yıllarca eşinden gelen fiziksel, zihinsel ve sözlü tacizi anlatamadı. Bu durumunu yıllarca tolere etti, ancak kimseye söylemedi. David' in eşi Ona vurdu, ona bir şeyler attı, fiziksel olarak odadan çıkmasını engelledi ve onu hakaretlerle bağırdı. Seksi, manipülasyon olarak kullandı, David istediğini yaptığında seks yapabilirdi. Değilse, aylarca seks yapılmadı. David, tacizle o kadar küçük düşmüştü ki, terapiye girdiğinde bile, ne olduğunu açığa vurmadı. Depresyonda olmak, intihar etmek, işe olan ilgisini kaybetmek ve odaklanamamak hakkında konuştu. Eşinin hakaretlerini, öfkelerini ve saldırganlıklarını basit “anlaşmazlıklar” olarak nitelendirdi. Ancak bir gün, yüzünde taze bir kırmızı leke ile geldiğinde gözle görülür bir şekilde sarsılmıştı. Sonra, gerçekği açıkladı. demografik verilerden, kültürlerden, ilişki durumlarından ve cinsiyetlerden gelir. Durum kabullenildiğinde istismarcıların kurbanlarından faydalanması için daha fazla fırsat olacaktır. David için geçerli olan iyileşme süreci istismarla mücadele eden herkes için aynıdır. Bununla birlikte, David'in bile aile içi şiddet kurbanı olduğunu kabul etmekte zorlandığı durumlar oluyordu. Kötüye kullanımı kötüye kullanın. Yedi temel istismar türü vardır: fiziksel, sözel, duygusal, zihinsel, cinsel, finansal ve manevi. David, kötüye kullanım kontrol listesini doldurarak şiddet - istismar çeşidinin her türünü öğrendi. Çoğu istismarcı, tekrar tekrar kullandıkları birkaç şiddet - istismar yöntemine sahiptir. Bunun neye benzediğini bilmek ve bir isimle adlandırmak öncelikle size yardımcı olacaktır. 2.Kötüye kullanımın davranışını inceleyin. Herkesin zayıflıkları ve güvenlik açıkları vardır. David'in karısı, duyarlılığını öğrenme sanatında ustalaşmıştı. David davranışlarda saldırganlık, tekrarlanan kelimeler veya deyimler, sinir hareketleri ve duygusal reaksiyonlar aradı. Bunu bir kez tanımlandığında, bunlar oldukça açık hale geldiğini gördü. Bunlar yaklaşmakta olan küfürlü davranışların uyarı işaretleri oluyordu. Geçmişte, David hemen küçülürdü, şimdi güçlü kalabiliyordu. 3.Stratejinize karar verin. David'in, “Son yapacağı şey neydi? Kaçmak mı? ”Başlangıçta, bu soruları cevaplayamadı; Kötüye kullanım çok derindi. Ancak birkaç seanstan ve daha kötü niyetli anlardan sonra, yeterince güce sahip olduğuna ve ilişkiden çıkacağına karar verdi. Uygulanması birkaç ay sürecek çıkış stratejisini planlamaya başladı. Kendi başına yeterli olduğunu ve hayatının geri kalanında tacizcisi ile yaşamayacağını bilmek rahatlatıcıydı. 4.Sabır öğrenilmiş bir erdemdir. David için bile istismarcından kaçmak zaman, enerji, çaba ve strateji gerektiriyordu. Önce güvenliğini sağlamak zorundaydı. Kötüye kullanımın türüne ve miktarına bağlı olarak, alınan kararı uygulamak için günler hatta yıllar isteyebilirdi. David'in durumunda, birkaç ay yeterli oldu. Sabırla doğru anı bekledi ve zamanın geldiğine karar verdiğinde hemen harekete geçti. 5.Stratejik düşün, duygusal değil. David'in karısı, her zaman David pahasına kazandığı kazan-kaybet stratejisini mükemmelleştirdi. Spor müsabakasından önce antrenman gerektiği gibi çalışmalısınız, pratik yapmadan büyük kazançların olması muhtemel değildir. Böylece David, küçük zaferlerle başladı ve daha sonra duygusal olarak istismarcısından ayrılma ve onu acıklı görme gibi daha büyük kazançlara odaklandı. Genel odak noktası uzun vadeli hedef olmakla birlikte, kısa vadeli başarılar güvenini geri kazandırdı. 6.Sessizce ifade edin. Anksiyete, öfke, üzüntü ve korku duyguları ortaya çıkarsa, net düşünme yeteneği çok daha kolaydır. David, bu duyguları göz ardı etmemeleri için teşvik edildi, Bir arkadaşınızla konuşmak veya spor salonunda çalışmak gibi duygularını kontrol altında tutabileceği güvenli yerler buldu. David, utanç verici bir şey yapmadığını öğrendi. Aksine, utanç verici olan eşinin küfürlü davranışıydı. Maruz kaldığı Uygunsuz davranışlar için düşünmeyi bıraktı, istismarı kötüye kullanma olarak adlandırmaya başladı ve gelecekte bu şekilde davranmayacağına kendini ikna etti. Christine Hammond,Ruh Sağlığı Danışmanı Read the full article
0 notes
aleyna-pasken · 7 years
Link
Her gün haberlerde taciz-tecavüz haberlerini okuyup kınadıktan sonra ertesi gün aynı şeyi başka bir kıza yapmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? Kendi çoluğunuz çocuğunuzda aynı şeye maruz kaldığı zaman mı? Acaba o zaman da benim çocuğum kuyruk sallamasaydı karşısındakini azdırmazdı iyi ki tacize uğramış, yapan kişi iyi yapmış diyebilecek misiniz? Sizin yarattığınız travmalar yüzünden intihar eden, obsesif-kompülsif bozukluğu olan kaç insan var biliyor musunuz? İnsan içinde bacaklarınızı iki metre açarak uzatamazsınız, sokaklara tüküremezsiniz, yoldan yürüyen güzel bir kız görünce laf atamazsınız, sokakta öküz gibi kahkaha atamazsınız, sosyal medya üzerinden oranızı buranızı insanlara atamazsınız, sizi istemeyen bir kıza orospu damgası vuramazsınız. Erkeksiniz diye canınız ne istiyorsa onu yapamazsınız. Bana akşam ezanından sonra dışarı çıkamazsın derken, kendinde çıkarı çıkma hakkını nereden buluyorsun? Sokaklar güvenilir değilse zaten sizin zihniyetiniz yüzünden güvenilir değil. Tenha sokaklarda yalnız başına yürürken telefonla konuşma gereği duyuyorsak sizin yüzünüzden. Tacize uğramayan kaç kişi vardır? Bence çok azdır. Ben dört yaşında tacize uğradım ve babamdan utandığım için uzun bir süre kimseye söyleyemedim ve bu uzun bir süre daha devam etti. Anneme söylediğimde ise babama söylemedi. Adamı hala sokakta görüyorum. Ve benim yaşadığım şeyleri artık kimsenin yaşamasını istemiyorum. Komşuya oturmaya gittiğimizde iki lafından biri oğlunu övmek oluyor. Ama annem beni övse 'kızını oğluma almam için övüyor' zihniyeti oluşuyor. Dünyanın oğlunuzun küçük şeyi etrafında dönmediğini onlara ne zaman öğreteceksiniz? Kızlar öyle yapmaz, böyle yapmaz dediğiniz ahlak kurallarını oğullarınıza ne zaman öğreteceksiniz? Annesi babası olmadığınız halde hiç tanımadığınız bir kızın namus bekçiliğini yapmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz? İnsanları kendi kalıbınıza göre yargılayamazsınız. Ha, karşınızda ki size göre çok günah olan bir şey mi yaptı? Sözde müslümansınız ya, o zaman o kişi için Allah'a dua edin. 'Allah'ım onu kötülüklerden koru' deyin. 'Allah'ım ona doğru yolu göster' deyin. Kafanızı başka yöne çevirin. Müslüman bir ülkede yaşıyoruz diye açık giyiniyorsa ona küfür etmeyin. Hepsi bu, yapabileceğiniz tek şey bu. Kimseye zorla bir şey yapamaz ve yaptıramazsınız. Artık bunu öğrenin. İş yerinde evli çocuklu  patronunun ahlaksız teklifini kabul etmediği için işten çıkarılan kadın, patronunun yazdıklarını ifşa edince yine kadın suçlu bulunmuş. Kız instagram kullandığı için babası tarafından öldürüldüğü halde, babası delikanlı adam ilan edilirken yine ölen küçük kız suçlu bulunmuş. Küçük kız onu taciz eden kişinin mesajlarını paylaştığı için suçlu bulunmuş. Şişkoymuş, tacizi hak ediyormuş.. Sizin aşağılık tekliflerinize ve mesajlarınıza göz yummayıp karşı çıktığımızda orospu oluyorsak evet beyler biz orospuyuz. Kadın tüylerini almıyormuş, iğrençmiş. Kadın dediğin böyle kısa olurmuymuş. Selülitli bacakmış, çarpık bacakmış, cılız bacakmış, kalın bacakmış. Kısa saçlı kadın mı olurmuş. Sa na ne. Sanane be adam. Şişkoysam şişkoyum, zayıfsam zayıfım, makyajı seviyorsam seviyorum. Bunlardan sanane.  Makyaja laf edip doğal kız görünce 'ıyy şu tipe bak' diyemezsin. Biz senin kıllarına bir şey diyor muyuz? Biz seni eleştiriyor muyuz? Biz senin olmayan beynini kamufle etmek için kas olayını abartıp kışın bile çıplak gezmene bir şey diyor muyuz. Biz meme ucumuzu saklamak için sütyenin üzerine atlet giyiyoruz. Peki ya siz? Biz sizinkileri görünce deli gibi kuduruyor muyuz? Gerçi haklısınız bu işler meme ucuyla olacak şeyler değil sizin için nefes alsak yeter.   Bu ülkede okulda oje sürmek yasak ama okul çağında ki kızla evlenmek gayet normal. Mesele ülkede değil zihniyette. Tecavüzün indirimi olmaz. Merhametinizi tecavüzcülere değil ihtiyaç sahibi yoksullara gösterin. En acısı da kadın kadına birbirimizin arkasını kollayacağımız yerde 'oh iyi olmuş, hak etmiş' gibi şeyler söyleyip magazin okur gibi 3.sayfa haberleri okuyoruz. Ahlak herkese ahlaktır. Çocuklarınıza matematiği öğretip en güzel yerlere yerleştirme hayalleri kurmak yerine önce insanlığı merhameti ve sevgiyi öğretin.
7 notes · View notes
Text
Şahsiyet
youtube
Diziyi izleyeli çok oldu, muhtemelen izlemeyen kimse de kalmamıştır ama burada olmazsa olmazdı. Dizinin ne kadar muhteşem olduğu kısmını geçiyor, bana düşündürüp hissettirdiklerine geliyorum. O kısımda da ekşi sözlük yazarı isolde imdadıma yetişiyor ve benim yerime müthiş bir yazı yazıyor. https://eksisozluk.com/entry/63625355 
Ne alaka şimdi demeyin, izledikten sonra okuyup ne kadar da aynı şeyi anlattıklarını mutlaka görün derim.
baştan belirtme gereği duyuyorum, uzun ve benim için yazması hayli zor bir yazı olacak. müge anlı'yla her fikrim uyuşmuyor, her yaptığını her sözünü onaylamıyorum, mesela "eşimi sevmiyorum" diyen kadına toplumumuzun en yaygın problemlerinden olan evlilik içi tecavüzü göz ardı ederek "sevmeden 4 çocuk yapmışsın bir de sevsen ohoo" gibi bir laf etmesini, arada yaptığı bu tarz gafları onaylamıyorum; lakin, özellikle sosyologların ve sosyolojiyle ilgili direkt ya da disiplinler arası çalışan herkesin bu programı izlemesini tavsiye ediyorum. halk tam olarak müge anlı'nın stüdyosunda, rahmi bey'in yanında oturuyor. evde olduğum sabahlar tahammül edebildiğim son sınıra kadar müge anlı'yı izlemeye çalışıyorum, bugüne dek neler görmedim ki: kimin kimin karısıyla/kocasıyla münasebeti olduğunu stüdyodaki üç yüksek eğitimli kişinin çözemediği köyler, eniştesiyle kaçan kızlar, geliniyle ilişki yaşayan kayınpederler *, kayınbiraderiyle yaşadığı ilişkiyi öğrendi diye kayınpederini öldürüp baraja atan tülbentli basma etekli kadınlar, para karşılığı birlikte olduğu kadının oğlunu* buna şahit oldu diye öldürüp tarlaya atan adam ve oğlunun cesedinin yerini bildiği halde stüdyoya gelip ağlayan, gözüne kalem çeken anne*, anneannesine* tecavüz edip cesedini ormana atan torun ve bu torunu hapse attırdılar diye kardeşlerine beddualar eden annesi, abisinin üst komşusunu ve 2 küçük çocuğunu uyuşturucu parası için öldüren tipler, en yakın arkadaşını içki masasında öldürüp hiçbir şey olmamış gibi cenazesine giden adamlar, karısını öldürüp apartman boşluğuna atan imam, çocuğunu çocuğu olmayan kardeşine satıp sonra 20 bin tl borç vermedi diye geri isteyenler, "portakaldan muska çıkarıyorum" diyene akraba evliliğinden dolayı sakat doğan çocuğunun ameliyat parasını sorgusuz sualsiz verenler, yıllar önce kaybolan çocuğu müge anlı'ya ailesini aramaya çıkınca gelip çocuğun ağzını burnunu hayvan pazarından davar alır gibi kontrol eden baba, aydın'da yaşayıp oğullarına ağrı'dan başlık parasıyla kız alma vaadiyle 50 bin lira dolandırılan aileler, işçi olarak gittiği ülkede hamile bıraktığı yabancı kadınları bir daha asla arayıp sormayan herifler, onların türkiye'deki akrabalarını bulmaya gelen yarı alman/hollandalı/fransız çocuklarının kayseri'den gelen ve kemerine telefon kılıfı takılı abileriyle, hepsi türbanlı ablalarıyla kavuşma anları, daha neler neler. şuraya yazdıklarım bu programda işlenenlerin 100'de 5'i değildir inanın. bir çam ailesi var mesela, onları dünyanın en iyi 3 üniversitesinden seçilen bir ekip incelemeli. amerika'da olsa filmleri, belgeselleri, american horror story çam family diye dizi sezonları çekilir haklarında. eşi benzeri çok az olan travmatik, mide bulandırıcı, hastalıklı bir sapık aile vakası. büyük şehrin gece hayatının en hareketli olduğu alanında bu vakayı büyük ekranlardan izletsen o sırada bu programa konu olan tiplerin içiyorlar, flört ediyorlar, eğleniyorlar diye "ahlagsızlarr allahsızlarr" diyeceği insanlar şok geçirerek evlerine dönerler. mesleğim gereği kent mekanı, toplum, kentleşme gibi içinden çıkılmaz konuların içindeyim, içtenlikle söylüyorum ki çoğunuzun istanbul'dan kaçıp gitmek istediği küçük yerlerin %95'inden nefret ederim. öğrenciyken teknik geziye diye bulunmaktan bile hiç hoşlanmazdım. çünkü -bu dediğimin üzerine düşünün- en kalabalık metropolün en kalabalık noktasında küçük yerde olduğunuzdan daha fazla güvendesiniz farkında olmasanız da. georg simmel'a göre toplum, etkileşimle birbirine bağlı bireylerdir, birey sayısı bu etkileşimin negatifliğini pozitifliğini ve katmanlarını belirler. bugün himmet aktürk vakasını düşünürken simmel'ı aklıma getirdim sık sık, mahallelinin "aramızda para toplayıp müge anlı'ya dava açacağız" demeye varan öfkeli tepkisini, insanları hizada tutan şeyin içten mi geldiğini yoksa blase kavramı mı olduğunu. simmel dedikten sonra kendi fikrimi onunkinin ardından söylemem bana da abes gelse de uzunca bir zamandır kentleşmenin beşeri insana çeviren şey olduğunu düşünüyorum, burada da "her beşer insan değildir" diyen ali şeriati'ye yine saygı duyuyorum. yazacaklarım için neden böyle dolambaçlı bir yol izledim? çünkü herkes "inanamıyorum/nasıl olur/nasıl yapar/nasıl söyler" demeden biraz düşünsün istiyorum. inanın arkadaşlar, mahalle denen küçücük birimden niceliği dünyadan daha büyük kötülükler çıkabileceğine, bir adamın 3,5 yaşındaki bir çocuğa cinsel saldırıda bulunup sonra öldürebileceğine, yarım akıllı ve gariban görünenlerin gayet planlı programlı katiller olabileceğine, bir mahalle dolusu insanın bu kişiyi korumak için sıraya dizilebileceğine, müge anlı gibi tampon kurumların gerçek kurumlardan daha işlevsel olabileceğine, meşgalesizlik ve cehaletin kimyasal silahtan bile daha çok can alabileceğine inanın. bu dünyada ayakta kalmak hiç kolay değil, lütfen naifliğinizi tamamen bırakmasanız da bir gömlek gibi katlayıp kenara koyun, her gün değil ara sıra üstünüze geçirin. tekrar küçük yere ve paylaşılmış, hasır altı edilmiş kötülüklere dönüyorum. belirttiğim gibi, ben ne kasabaları, ne de köyleri belli başlı lokasyonlarda hatta belli başlı topluluklara ait olmadıkları müddetçe hiç sevmem. çünkü kasaba dediğimiz yer, şehirle köyün arasında bir yerlerde, ekonomisinin çoğu içsel, işi az, kadın istihdamı yerlerde, özellikle bizimki gibi mazoşist muhafazakar, yani kendi yaratmadığı bir kültürü devrişerek acı veren bir muhafazakarlık içinde kalmış toplumlarda hasetliğin, dedikodunun, fitneciliğin gırla gittiği, çok fazla boş vakitten kalan enerjinin bir alman kasabası gibi hobilerle sporla atılamadığı için sapıklığa dönüştüğü, cinsel gerilimin akşamları yakılan sobalardan çıkan is kokusu gibi havada öylece durduğu bir gayya kuyusudur. onları daha da delirten muhafazakarlık maskesi altında büyük şehirde işle güçle trafikle uğraşan insanların aklının ucundan geçmeyecek aksiyonları göze alabilirler. senin "ah benim saf masum gözlemeci teyzem" diye duygusal belgeselci gibi naif hisler beslediğin teyze, kocası namazdayken dükkanda duran akraba çocuğuyla iş pişirebilir. öğlen kahvede oyun oynayan torun torba sahibi amca gece makatına hıyar soktuğu için çocukları tarafından apar topar ilçeden uzak bir hastaneye götürülebilir. hiçbir maddi güvencesi olmayan, tek umudu bir markette asgari ücretle iş bulması için dualar ettiği oğlu olan bir kadın, oğlunun kızını taciz etmesine hatta tecavüze kadar gitmesine kaya gibi bir sükunetle göz yumabilir, çünkü ileride yatalak olunca el evine giden kızı değil oğlunun getirdiği gelin bakacaktır ona. adi bir suçlu, pek çok kasabalı tarafından korunabilir, çünkü belki o da başkalarının adi suçlarını biliyordur, mesela iki ev ötedeki kadının üç ev berideki adamla kırıştırdığını, yan evdeki herifin karısına her akşam döverek tecavüz ettiğini, kahvedeki ali'nin mahalledeki küçük çocuklara çeşitli el şakaları yaptığını, o derme çatma evlerdeki kendi yağlarında kavrulan insanlar manzarasının aslında bir cılk yara olduğunu. bakışlarında bile bir fütursuzluk vardır bu insanların, dejenere şehirlilerin 3 saniyeden fazla gözgöze gelmekten tedirginlik duyacakları yabancı kadınlara uzun uzun, hiçbir mimikleri kıpırdamaksızın, ağızları yarı açık bakabilirler, bundan rahatsızlık duymazlar. büyük şehrin sosyal kurallarının ehlileştiriciliğinden uzak oldukları için çekinceleri pek yoktur. her an "cıs" olabileceklerini düşünmediklerinden davranışlarının sonucunu pek düşünmezler. entrinin manas destanı'na evrilmemesi için söylemek istediklerimin kalanını söylemek adına sözü şükrü erbaş'a bırakıyorum, lütfen şiirin ismine takılmadan okuyun: (bkz: köylüleri niçin öldürmeliyiz/#1266723) bu kısma sadece şunu eklemek istiyorum, bazen insanlar kendi maruz kaldıkları pislikler ortaya çıkmasın diye pisliği yapanı savunabilirler. çünkü tacize uğramak taciz etmekten, tecavüze uğramak tecavüz etmekten, dayak yemek (yani dayağı hak etmek) dayak atmaktan daha kötü görünür ahlakı içinden üretmeyip dev bir hap gibi dışarıdan alıp yutmaya çalışırken boğazına takılan toplumlarda. bir kez tacize uğrayan kişi korunup kollanacağı yerde kamusal bir tecavüz nesnesine dönüşebilir. (bkz: tecavüze uğrayan kıza eniştenin de tecavüz etmesi) himmet'i ölümüne savunan mahalleliye bir de bu gözle bakmanızı tavsiye ederim. himmet aktürk'ün itirafını sabah evden çıkmadan izledim, buraya kadar okuyanların tahmin edeceği üzere bu olay beni sizi ettiği kadar şok etmese de tüm günümün içine sıçtı, 2 ayrı kurumdaki işlerime de dikkatimi veremedim, arkamdan kadın salak galiba demişlerdir. sabahtan beri bir sütlü kahve bir muzla duruyorum, içim yeme içme almadı. ama himmet adlı sapık ırmak'a tecavüz edip öldürdükten, cesedini bir çöp konteynerının içine bıraktıktan sonra bakkala uğrayıp sucuk alıp pişirimiş ve yemiş. sanıyorum yazdıklarım biraz daha anlamlanmıştır. geri dönüp çöpe bıraktığı çuvalı aldıktan sonra 3 km ötedeki bir bağa gömmüş. son derece soğuk kanlı ve planlı. itirafının son aşamasında bile kendini değil hala parasını alıp onunla birlikte olmayan kadınları, aslında onunla birlikte olmayan tüm kadınları suçlamasından toplumdaki uç erilliği ve suçunu kabullenmediği için eğer dışarı çıkarsa aynı suçu bir daha işleyeceğini net olarak görebilirsiniz. yeri gelmişken, bu "kadınlar şöyle şöyle, o yüzden blablabla" diye kendi hakaretlerini, kendisinin ya da başka bir erkeğin yaptığı tacizi, kaba davranışlarını aklamaya çalışmak size de hep okuduğunuz bir yerden, mesela bir web sitesinden tanıdık geliyor mu? ırmak'a çok üzüldüm, hayatının detaylarına bakınca üzüntüm azaba döndü. 28 yaşındaki aşırı çaresiz ve babasından dayak yiyen annesi, dedesi yaşındaki babası, babasının stüdyoya gelirken bu kış günü çorap üstü sandalet giymesi, fakirin fakire ettiğini kimsenin edemeyeceğini ispatlarcasına gariban aileye yüklenen mahalleli, yazları ırmak'ın ayağında çıkan ve yürümesine engel olan yaralar, doğru dürüst bir fotoğrafının bile olmaması, olanlardan da bakımsızlığının, garibanlığının bir çift göz olup sanki direkt bize bakması, o sapık tarafından kaçırılırken son sözünün "anne" olması. çileli kısacık ömrünün aklımızın alamayacağı acılar içinde son bulması, az önce bağda bulunan ayakkabısı. gitmiyor gözümün önünden. entriyi 20 konuya değinen mahsun kırmızıgül filmine çevirmek istemiyorum ama şunu da eklemeden geçemeyeceğim, suriyeli göçmenler durmadan ürüyor, insanlar bunu eleştirince başka insanlar "ama savaştan sonra var olma psikolojisi", "sana mı soracaklar" gibi argümanlarla eleştirenlere kızıyor, insanlar birbiriyle ağız dalaşına girerken her gün 3 yaşını belki de doldurmayan suriyeli nice bebek sokağa düşüyor, bir metrobüsten diğerine atlıyor. bu çocuklarla ilgili birincil endişem ne ileride birer suç makinasına dönecekleri, ne de toplu taşımada verdikleri rahatsızlık. ilk endişem sokaklarda her gün uğradıkları gizli tacizler. mendil, kıvır zıvır satmaya çalışırken kimler bu çocukların nerelerine elliyor, kuytularda rastlayınca nelere maruz kalıyorlar düşünmek bile istemiyorum ama ben düşünmeyince kötülük yok olmuyor. izleyin arkadaşlar, sosyoloji çalışanlar, küçük yer ve kasabalı algısı ramazan temalı reklamlarda gördüğü bir avluda hazır çorba kaşıklayan 5 aileden ibaret olan beyaz yakalılar, gerçekten tavsiye ediyorum. müge abla'yı da baya takdir ediyorum bu arada, işine emek veriyor, kişisel şovuna çevirmiyor, kendini geliştirmeye çalışıyor. 3 gün önce kaçırılan başka bir kız çocuğu hatice kübra bugün müge anlı'nın himmet'i nasıl öttürdüğünü gösteren yayından sonra jet hızıyla ailesinin kapısına geri bırakılmış, bu gerçekten başarıdır. akşam haberlerde gördüm, mahalleli davul zurna getirmiş, hatice kübra bulunduğu için göbek atıyorlar, yarın bir gün o oynayanlardan birinin benzer bir suça karışma potansiyelini ben biliyorum, bence müge anlı da biliyor. şimdi müge anlı'nın stüdyo koltuğunda oturan halktan, yani gerçeklerden kaçabilmek için 5 bölüm masha ve ayı izleyeceğim, keşke benim yerime ırmak izleseydi.
0 notes
mizemediaagency · 2 years
Text
Meta, Çıkartmalar, AR ve VR Projeleri Dahil, Onur Ayı için Yeni Aktivasyonları Duyurdu
Meta, Çıkartmalar, AR ve VR Projeleri Dahil, Onur Ayı için Yeni Aktivasyonları Duyurdu
Tumblr media
Meta, uygulamalarında yeni çıkartmalar ve AR aktivasyonları ve queer kültürünü vurgulamak ve LGBTQ + topluluğunu sergilemek için özel VR alanları dahil olmak üzere Onur Ayı için bir dizi yeni eklemeyi duyurdu.
Öncelikle, Meta’nın kullanıcıların Onur Ayı kutlamasına katılmalarını sağlayan en yeni çıkartmaları ve araçları hakkında. Bugünden itibaren kullanıcılar avatarlarını ve avatar çıkartmalarını hem Facebook hem de Messenger’daki Hikayelerde bulunan Gurur temalı eklemelerle özelleştirebilirler.
Tumblr media
Yeni özellikler yıl boyunca mevcut olacak ve ayrıca bazı kişilerin artık Avatar tepkilerini ve diğer özel çıkartmaları da kullanabileceği Instagram’a genişleyecek.
Meta, dijital karakterinizin çeşitli alanlarda varlığınızı temsil etmek için giderek daha fazla kullanılacağı bir sonraki bağlantı aşamasına dikkat ederek avatarların kullanımını vurgulamaya hevesli. Bunun gibi küçük güncellemeler, genel çıkartmalarının ve araçlarının daha özelleştirilmiş, kişiselleştirilmiş bir versiyonunu sergilemek için avatarların değerinin altını çizmeyi amaçlıyor; bu, ideal olarak Meta’nın bu tasvirleri daha alışılmış etkileşim araçlarına dönüştürmesine yardımcı olacak.
Meta ayrıca LGBTQ + sanatçıları tarafından oluşturulan Instagram, Facebook ve Messenger için yeni çıkartmalar ekliyor.
“Quir, Brooklyn merkezli sanatçı ve içerik oluşturucu ile ortaklaşa tasarlanan kamera çıkartmalarını Instagram’da kullanıma sunuyoruz. Shanée Benjamin. Ayrıca Messenger’da, Pride Chat temamızla özel kelime efektleri kullanabilir, ayrıca Londra merkezli, ikili olmayan sanatçı ve içerik oluşturucudan bu ay çıkacak ek kamera çıkartmalarına göz atabilirsiniz. Çarşamba Holmes (onlar / onlar).
Tumblr media
Meta ayrıca Gururla ilgili hashtag’leri kullanan Hikayeler için gökkuşağı Hikayeleri çemberini geri getiriyor.
Tumblr media
Daha gelişmiş bir aktivasyonda Meta, Tony Ödülü’ne aday gösterilen gösteri ile ortaklaşa Instagram’da yeni, sürükleyici bir AR deneyimi de başlatıyor. ‘Garip Bir Döngü‘kullanıcılara Broadway seçmeleri sürecinde rehberlik edecek.
Pulitzer Ödülü’nü de kazanan A Strange Loop, kendisini ‘b’ olarak etiketliyor.ig, Siyah ve queer Amerikan müzikali‘ ve LGBTQ + toplulukları etrafında tartışmayı ilerletmeye yardımcı olmayı amaçlıyor.
VR alanında, Meta, LGBTQ + topluluk liderleriyle sohbetlere ev sahipliği yapacağı Horizon Worlds’de özel bir deneyim inşa ediyor ve metaverse’de daha adil bir geleceğe doğru inşa etmeye odaklanıyor.
Meta ayrıca Onur Ayı ile bağlantılı yeni VR programlarına ev sahipliği yapıyor:
“Meta Quest’te en yeni bölüme göz atın. LGBTQ + haklarının saldırı altında olduğu mevcut siyasi iklimde genç olarak ortaya çıkma deneyimini araştıran Weird Times. Horizon Venues’da, Gürcistan’ın Tiflis kentinde küçük bir LGBTQ + aktivist grubunu ülkedeki ilk Onur Yürüyüşü’nü gerçekleştirmeye çalışırken izleyen bir belgesel olan 2 Haziran’da “Onur Yürüyüşü” nü izleyebilirsiniz.
Yeni metaverse geçişinde güvenlik ve mevcut sistemlerin geliştirilmesine odaklanma önemlidir ve Horizon Worlds gibi araçların yeni çevrimiçi topluluk biçimlerini nasıl kolaylaştırabileceğini görmek ilginç olacaktır.
Meta ayrıca, yeni bir sistemin lansmanı ile mevcut durumundaki güvenlik önlemlerini iyileştirmeyi de istiyor. Topluluğun güvende hissetmesine yardımcı olabilecek kaynaklara kolay erişim sağlayacak olan Facebook’taki LGBTQ + Güvenlik Merkezi Merkezi.
“Merkezde, hesap güvenliğini artırmaya yönelik kılavuzlar, zorbalık ve tacizi önlemeye yönelik araçlar ve zararlı içeriğin nasıl bildirileceğine ilişkin ayrıntılar dahil olmak üzere bir dizi güvenlik özelliği bulacaksınız.”
Özel alan, LGBTQ + topluluğu için daha özel tavsiyeler sunacak, bu da onların endişelerine daha bağlamsal eşleşmeler bulmayı kolaylaştıracak ve kullanıcıları özel destek hizmetleriyle buluşturacak.
Meta’nın da ‘spor, moda ve kültürün kesiştiği noktada yükselen ve yerleşik LGBTQ + paten yaratıcılarını’ ön plana çıkaracak ve aynı zamanda LGBTQ + topluluğunun Facebook Gruplarını ” Seçtiğim Ailem”.
Son olarak Meta, hem Facebook’ta hem de Instagram’da LGBTQ + sahip olunan KOBİ’leri sergileyecek ve aynı zamanda güncellenmiş bir Küresel LGBTQ + Kültür Rehberi Bu ayın sonlarında, ‘LGBTQ + topluluğunu desteklemenin özgün yollarını eğitmek ve ilham vermek’ için.
Kullanıcıların bu etkinliklere ve etkinleştirmelere katılabilmelerinin çeşitli yolları vardır ve bu, insanların desteklerini göstermelerini sağlar. Toplumda kabulü ve eşitliği geliştirmede uzun bir yol kat edebilecek LGBTQ + topluluğu.
Önemli bir şey gibi gelmeyebilir, ancak belki de desteğinizi göstererek, bu diğerlerinde düşünce değişikliği için büyük bir işaret olabilir ve genel olarak daha geniş bir birliğe katkıda bulunabilir.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
burakbaglan · 7 years
Text
Adım Rafsa’ydı. Karanlığın, önce tenlere, sonra ruhlara işlediği topraklarda doğdum ben. Sudan… Lakin adı sizi kandırmasın; susuzluktan ölenlerimiz meşhurdur bizim. Sudan; kanı emilen Afrika ülkelerinden sadece biri işte. Burada insanlar, çocukluk evresi olmaksızın büyür. Alelacele, birden büyür. Öğrenerek değil, gömerek, gömülerek büyür. Ve hatta sanatçı doğar her Sudanlı. Bu ülkede yaşamak, başlı başına bir sanattır. Sanılanın aksine göz yaşı akmaz burada. Açlığa, susuzluğa, sıcağa ve savaşa alışmışızdır. Dolayısıyla ölmeye de… Bizim gündelik hayatımız misal, sizin kaosunuzdur. Rafsa, işte o kaosun çocuğu. Ölen değil, öldüren. Sevmek için değil, nefret etmek için eğitilen bir Afrika çocuğu. Ama Afrika çocuk yapmaz tabii. Muhtemelen beni eğiten piçlerden biri. Nereden bilebilirim ki? Ama bir Rus mühendisin soy ismini çok iyi bilirim. -kalaşnikov- Bir de tetiğini çekince olacak olanları. Bir çocuğun bilmemesi gereken her şeyi bilirim. Tacizi, tecavüzü, çığlıkları, ağlamaklı yalvaran bakışları, cesetleri, kanlı bir dilim ekmeği kemiren veletleri, korkuyu, en çok da korkuyu… Nereden ve nasıl geldim bu suni cehenneme, bilmiyorum. Emin olduğum tek şey; getirdiler. Pis, lanet bir kamp burası. İçinde kaldığınız gün sayısı kadar kirlendiğiniz, insanlığınızı yitirdiğiniz bir kamp… Bense onlar için boş bir bardak… Ancak bu şekilde içime istedikleri şeyi koyabiliyorlar çünkü. Nitekim koydular da… Ölüm, umutsuzluk, şiddet, duygusuzluk, kısacası insanlık içermeyen her şeyi koydular. Ve doldum. Siyah, irin gibi bir suyla doldum. Küçüktüm. Öğretilen her şeyi normal karşıladım. Diğer normalliklerden bi’haber her boş bardak gibi… Benim gezegenimde öldürmek rutin, öldürmüyorsan şayet, ölmek mecburiydi. Ve öldürdüm. Bir tas çorba için onlarca köylüyü, hatta arkadaşlarımı dahi. Küçük, acımasız ve az yer kaplayan bir askerdim ben. Portatif bir katil… Şikayet etmeyen, hiçbir emri sorgulamayan, dışı cesur, içi ödlek bir mahluk. Bazen köylerimizde beyaz insanlar görürdüm. Yardım etmek için gelirler, yemek, su dağıtır, hastalarımıza bakarlardı. Ama beni kandıramazlardı. Ülkenin içine sıçıp sonra yardım etmelerini görmek beni nefrete boğardı. Asıl yardıma muhtaç olan biri varsa şayet, o da o gördüğüm beyazları yönetenlerdi. Acilen tüm soluk benizli liderleri toplayıp bir terapi yapmalıydılar. Bir tımarhane dolusu politikacı ve hatta büyük şirketlerin sahipleri, bir an önce toplanmalı ve akli dengeleri kontrol edilmeliydi. Üstelik bir teste de tabi tutulmalıydılar. Yangının ortasına bir çanta dolusu para ve yaralı bir çocuk bırakılmalı, kişi çantaya yöneliyorsa şayet, görevinden, insanlıktan uzaklaştırılmalıydı. Tek sorun vardı; ya hiç kimse çocuğa yönelmezse? Ya insanlık kağıtlara sattıysa tüm insani kavramları? İşte bu ihtimal umutsuzluk olurdu. Bense o küçük çocuk… Ve öldürdüm. Ne yapabilirdim ki? Benim bardağım pislik doluydu. Bilirim ki dünyanın en zengin topraklarında yaşamanın yan etkileriydi bunlar. Doğal zenginliğin sonucu daima suni fakirliktir. Lakin savaşmak için de bir bahane gerekmez bu topraklarda. Herkes yeterince öfkeli ve acımasızdır. Ki çoğu zaman aynı düşünceler dahi çarpışır ve ölür. Uzlaşmak isteyenler ise güçsüzlerdir sadece. Ve Afrika’da bir güçlü, bin güçsüze bedeldir. İşte bu yüzden barutun zekayı yendiği nadir yerlerden biridir Afrika. Gelişmemiş bir ülkede yaşamanın en zor yanı, insanlarının da gelişmemiş olmasıdır. Anlamıyorlar, anlatanları da sevmiyorlar zaten. Zihni özgür insanları sevmezler burada. Bedenler yetmez. Zihinleri de tutsak etmeli. Ama Rafsa, gerçeklerini kendine saklıyor. Anlatamaz. Anlamalarını bekledi ama. Bir kaç saniye belki… Sonrası, Rus’un birini zengin etmiş, patlayan bir çelik ve birazda barut kokusu. … O yapmadı. Katilin masum olduğu bir hikaye bu. Onun bardağının içini biz doldurduk. İnsanlar, -temelde- programlanmış robotlar gibidir nihayetinde. Yaşattıklarımız, -yaşanılanlar- yaşayanı şekillendir. Ve sonrasında da o şeklin karşısına geçip ‘‘biz o şartlarda yaşamıyoruz ve onun gibi değiliz’’ diye şükredip kendimizi iyi hissederiz. Halbuki biz insanız. Her ne kadar bunu unutsak da… …
2 notes · View notes
benisevseneebi · 7 years
Note
hemcinslerim adına özür dilerim
Ya senin suçun değil ki adam olmayı ogrenemeyip sokakta gezen millete laf atıp göz tacizi onu da geçtim daha da ileriye giden köpek soylarının suçu.
1 note · View note
malummedya · 4 years
Text
Eşinin amcası tarafından tehdit ve tacize maruz kaldığını söyleyen Gökçen Ocak: Duyun artık sesimi
İstanbul Maltepe’de yaşayan Gökçen Ocak, kayınvalidesinin, eşinin amcası tarafından vurulduğunu, kendisinin de tacize uğradığını belirterek yetkililere seslendi.
Sözcü’den Hakan Kaya’ınn haberine göre, maruz kaldığı son tacizi anlatan Ocak şunları anlattı:
“Ben artık göz göre göre ölümü bekliyorum. Az önce arka bahçeme çamaşırlarımı toplamak için dışarı çıktığımda şahıslar yukarıdan tepeme…
View On WordPress
0 notes
sondakikadunyacomtr · 4 years
Text
Sosyal medyadan bir yardım çığlığı daha haberi daha! “Ölmek istemiyorum, ne olur duyun sesimi!”
Sosyal medyadan bir yardım çığlığı daha haberi daha! “Ölmek istemiyorum, ne olur duyun sesimi!”
İstanbul Maltepe ’de yaşayan Gökçen Ocak, eşinin amcası Fuat Ocak tarafından aylardır tehdit ve tacizlere maruz kaldıklarını öne sürerek sosyal medyadan yardım çağrısında bulundu.
Maruz kaldığı son tacizi anlatan Ocak şunları ifade etti:
* Ben artık göz göre göre ölümü bekliyorum. Az önce arka bahçeme çamaşırlarımı toplamak için dışarı çıktığımda şahıslar yukarıdan tepeme tükürdüler. Ben bunların…
View On WordPress
0 notes
susunuykumvar · 6 years
Note
Sena’nın gayet kaliteli fotoğrafları var amk diğer ağzınızı açıp izlediğiniz o sırf götünü memesini atan kızlardan farkını görmüyormusunuz göz var nizam var kız açmak için açmıyor günümüzde artık böyle giyinmek böyle fotoğraflar normal şunu algılayın erkeklerin orospu çocukluğu yüzünden kız kapanıp kendini evdeki yorgana sarıp serçe parmağını bile göstermesin mi gerçi kime ne anlatıyoruz kediye kadına tecavüzü eleştirirler kendileri açık fotoğraf yüzünden tacizi normalmiş gibi ifade ederler.
Aynen öyle. Bunlar kendi analarıyla zina düşünebilecek seviyede insanlar ne bekliyosunki
0 notes
captain-sema-love · 7 years
Link
Çanakkale’nin Çan İlçesinde bulunan TKİ Sosyal tesislerine ailesi ile gelen vatandaşa ‘Kısa Pantolon’ uyarısı yapıldığı, bir seferlik göz yumulacağı ikinci seferde alınmayacağı tebliğ edildiği iddia edildi. Kısa pantolonla TKİ Tesislerine giden vatan
0 notes