Tumgik
#hep yalnızlar
Text
Yalnızlık dolduruyorum geceme,
Canım sıkılıyor halime,
Üzgünüm fazlasıyla,
Ve sana özlem dolu..
Yalnızlık ve tükenmişlik !
Bir omuz arıyorum yaslanacak,
Bir yürek arıyorum hıçkıra hıçkıra ağlayacak.
Hayat işte !
Benim anladığım bu kadar ..
h.d - 10.09.2023 gece 4.20 suları İtalya..
0 notes
erenist · 2 months
Text
oldu o zaman hadi ben İzmir'e gidiyom..
4 notes · View notes
estellamila · 1 year
Text
Derdini skim diyebilirsiniz herkes seçimden bir şeyler yazıyor ama ben seçim gecesinden beri hastayım ve dün tam yeni yeni iyileşmeye başladım dedim regl oldum üstüne. Zaten hasta olmasam da bununla ilgili bir şey yazmazdım galiba sakinliğimi koruyamazdım çünkü, sözlerim illa birinin kalbini kırardı veya umutsuzluk saçardı her yere, neyse başka bir şeyi not düşmeye geldim. Yatakta öyle burada dolanırken arada eski mesajlara baktım, ve biri dikkatimi çekti. Biriyle resmen flörtleşmişiz ben resmen anlamamışım çok eski ama resmen son zamana kadar hiç öyle bir şey olduğunu düşünmemişim, şakayla karışık söylenenleri bile anlamamışım ve çocuk cidden iyi biriymiş, romantik şeyler yazmış, fikirleri filan güzelmiş yani uyumluymuşuz da. Hatta numarasını vermiş ama ben yazmamışım hiç. Çocuk benim kaçamak ve bir türlü anlamayan cevaplarımdan sıkılmış bir süre sonra ve yazmamış bir daha ben de noldu niye yazmıyorsun iyi misin bile diye tekrar sormamışım... O zaman değil de şimdi konuşsak, diye başlayan bir cümle kuracaktım ama ben kendimi biliyorum şimdi de anlamam ya da konuşmayı kestirir atarım. Bir şey hissetmiyorsam direkt oduna dönüşüyorum ben. (Burda ben adam olmam çalıyor Serdar Ortaç'tan)
Zaten bir şey hissediyorsam o da çok yoğun oluyor ve donup kalıyorum sonuç hep bir hareketsizlik oluyor. Bu çok ama çok kötü düşününce. (Yazdıklarımı tekrar okuyunca bu kısım, ebedi yalnızlar kulübü başkanının seksen yıldır nasıl kulüp başkanı olduğunun sırrını açıkladığı konuşmasının açılış cümleleri gibi geldi.)
Keşke bu kadar devasa bir sorunum olmasa güvenle ilgili. Ben bir red flag uzmanıyım, bilen bilir (2 kişi) minicik bir şey olsa onu bulurum buraya kadar bir sorun yok, bu benim süper gücüm gibi bir şey hatta. Ama o minicik şeyden felaket senaryosu yazar kafamda ilişkiyi yaşar bitiririm ya da bitiremem kafamdaki ilişki beni bitirir...
Bu durumu düzeltmem lazım sanırım nasıl olacak bilmiyorum ama. Yani hem aşka bu kadar aşık bir tip olup hem de herkesten kaçarak yaşamam kendi içinde koca bir çelişki. Hayat gerçekten de Fleabag'te Hot Priest'in söylediği gibi tek başına yaşaması, devam etmesi çok zor bir şey, keşke herkes kendi insanlarını bulabilse. Küçük komünler halinde yaşayabilsek. Yine toplumdan kaçma hayalleri kuruyorum bak elimde değil otomatik gelişiyor.
14 notes · View notes
Text
Sevmek De Yorulur
Bir adam bir kadın var içimde iyice anladım
Bana bunu sessizce anlatıyorlardı
Bir yerde onların yönlerinden
Alımlı bir zarf katlanmıştı uzaktaki
Bulvarların geceye vurdukları
Çağırmasız kır günlerini zararsız akrepleri
Uzunlamasına yaşayıp yatay bir çocukla kalkan
Bir sürü alışkanlıklar taşıyan
İnsanlığımızın gülüşü yalnızlar çarşısında
Çağrılmış gümüş seslerini aynadaki yüzlerin
Başkası sevsin diye en seçkin yerine
Bir şal gezdirirdi
İnsanlığımıza birşey getirirdi yalnızlara
Bir sen varsın hep saçların ağzın
Bir merdiven hücresinde
Uzak çağrışımlarla koşardın ya bensem
Senin sonsuz gelişinle
Saçından tanıyor gülüşünden kaçıyor
Eğilip başını içlerimden geçtiğin zaman
Uzağa bir yolcuya karşı çıkar gibi
Artık gecikmiş alışıldığım gidişinle
Davranılmaz üstünde durulmaz
Hiçbir tüfeğe gelmez kekliksem
Yüzün soygundan geçmiş öyle bir yerde
Durmuş ki bakışın boynun bozgun
Üstünden bir nehir geçer gibi
Ya gecedir ondan ya bulanık sudan
Bir hasta gibi ağrımaktasın
Gelişini aldım onu nasıl harcadım
Denizden bulanıp okyanusa
Selam çakan vapurun
Aman o ne güzel o nasıl
Sevindik adımına birden parka çekildik
Ve birden nasıl bayram bıyıklı
Bir yaylım herkesin yaydığı bir merhabayla
Eğip başını içlerimden gittiğim zaman
Uzağa bir yolcuya çıkar gibi
Selini üstüme çektin önce
Camdan bir mektup dolabının
Üstüste sayısız koridorunu yüzüme yakın
Başını duvara değdirmiş bir benzetişle
Jozef ka benzeri bir bakışındı
Ya da konuşmayı kesip aman sen
Öyle bir gittin ki benimle
Piknik beni sana verdi önce
Gelişen güneş yalnızlıktan
bir göze
Eski ellerin
Ve çağlarınla birşeye uzanmış etin
Ve hançerinle zamana saf durmuş
Son gidişindir bu
Bunların hepsi beni çağırıyorlar sevinçlerimden
Biri denizdir uzun boylu gürültüsüyle
Zaten hangisi kavak zürafası değil
Biri bütün yan odaları bekler
Kuşkulu geçer camlardan
Ve bırekır yerini bir koridor bekçisine
Haydi sen bütün onlara git benimle
Son sigaramdın
Gidişin antinikotin
Birden birşey mutlueşit piyano çalıyor
Elleri iki çeşit durgun
Gerçi çımıyor gelenlerin karanlığa duranların
Suya inen sesleri
Tam şimdi denizinle
Bir çakıl taşına yaklaşıyor
Kuma çok yakın bütün kesitlerinle
Bakıyor ve bunalıyorsun
Tam şimdi ipe koşan
Beni elleriyle alkışlayan
Ağrıyan bir gün geliyor
Cahit Zarifoglu
29 notes · View notes
simurguvercinka · 1 year
Text
Metin Üstündağ
Yalnız, tek tabancadır. Her gördüğüne daan! Diye vurulur. Yalnızın esvapları, mutlu olduğu senelerin modasını yansıtır. Yalnızın toplu fotoğrafları bile vesikalıktır. Yalnız, çamaşırlarını gündüz leğende yıkar, gece olunca asar. Yalnızın ayakları, çorapları nefesi kokar. Bir yalnız, bir yalnıza ömür boyu kışt kışttır. Yalnızın elleri ceplerinde, cepleri hep derinde. Yalnızın dişleri, düşleri van gogh sarısı. Yalnız, misafir evlerde uyumaya bayılır. Yalnız, yankı vadisinden bağırsa: ooo. Kim osurdu. Bit osurdu. Olur. Yalnız hep tedir-girgindir. Yalnızın hayatını kalabalıklar yaşar. Yalnız ölünce nüfus eksilmez.  İki kere yalnız, iki yalnız eder. Yalnızın ütülü tek pantolonu vardır. Onu da giymeye utanır. Yalnız konuşmasına hep biz diye başlar. Yalnız çarmıhını içinde taşır. Kimliğini kaybeder, kendini evde unutur. Yalnız yalnıza aşık olursa, yalnızlık toplamları belki bir çocuk yapar. Yalnızın içkisi fıçı biradır. Yalnıza sormuşlar: boynun neden eğri?  Hüzün kireçlenmesinden demiş. Yalnızlar rıhtımı, kuru kalabalıktır. Her insanın bir hikayesi vardır. Yalnızın karadeniz fıkrası. Yalnız, iğneyi de, çuvaldızı da kendisine batırır. Yetinmez minare arar. Yalnızın kefeni sümerbank basması. Yalnız rüyasında ornella muti ile sevişirken nur yüzlü ihtiyarca basılır. Yalnız kendi rüyasında kovulur. Yalnızın çorapları tek tek, yüreği küt küt. Yalnızlık paylaşılmaz. Paylaşılsa bile güçlü olan onda da aslan payını alır. Yalnız evine hep başka yollardan gider. Yalnız, yaratıcıdır. Osuruktan nem kapar. Acayip sorun yaratır. Yalnızın geceleri kerim abdül cabbar boyunda, uykuları naim süleymanoğlu ayarındadır. Yalnızın tatlı canı, bedenine eziyet.  Yalnızlar, kendi aralarında ikiye bile ayrılamazlar. Yalnız ya duldur ya da yetim. İkisinden ve tek çocuklu olanları daha makbüldür. Yalnızın cebi vapur, telefon jetonu dolu. Yalnızın dudakları sigara öper, elleri buram buram otuz bir. Yalnızın eşyaları, yalnızı döver. Yalnızlık üç boyutludur. Ama elle tutulamaz. Yalnızın tırnakları uzar. Yalnızlık, tanrıya mahsustur. Yalnızlık, tanrının yanına usulsüz park yapmaktır. Yalnız sever, evlenir, nurtopu gibi ülseri ve gastriti olur. Yalnız boşanır, çocuk annesine verilir. Hüzün babaya. Yalnız, terliğine darılır, yastığına sarılır. Yorganına kızar, kanepede uyur. Yalnız çok tutumludur. Düşünden, tırnağından attırır hep içine atar.  Yalnız yalnızı donundan tanır. Yalnızın yedek donunda da çiçekler açar.  Yalnız göçebedir. Vatanı bedenidir. Komşuları yok yuk, para birimi borçtur. Yalnızın başkenti fiyaskodur. Bayrağı gökyüzü. Yalnız, hiçbir şeyin sonunu getiremez. Her şeyin ortasını yaşar. Ortalıkda yaşar. Yalnız, orta malıdır. Herkes onu kullanmalıdır. Yalnızın varlığı, babasının çükünün keyfinedir. Yalnızın varlığı, varlığınıza armağan olabilir. Yalnızın sevdiği artiz ya rahmetli lee van cleeftir, ya da yine rahmetli cevat kurtuluş. (suphi kaner, john belushi joker.) Yalnızın bindiği tüm taşıtlar, kendisinden geçer. İnsanlar konuşa konuşa yalnızlaşırlar. 
Tumblr media
22 notes · View notes
maksurat · 5 months
Text
Canım çok sıkkın. Ağlasam rahatlasam diyorum ağlıyorum ama rahatlamıyorum. Kardeşimi ev sahibi evden çıkartıyor sözleşme falan olmasına rağmen hakkını arayabileceği mercilerde iş sürüncemede kaldığı için hakkını da aramıyor. Ev arayışı da çok sıkıntılı.
Sonra bi arkadaşın kızı camdan düşmüş onu ziyarete hastaneye gittik. Bir kez daha Allahın takdiriyle yaşayıp öldüğümüze iman ettim. Çocuğun dizi ve bileği kırılmış sadece, ameliyat olmak için bekliyor. İnsan minnacık yavruya hiç kıyamıyor. Sonra aklıma gazze geliyor, lüks bir hastane odasındaki kıza üzülürken yatacak sedye bulamayan yerlerde tedavi (?) görmeye çalışan çocukları düşünüyorum daha kötü oluyorum. Yalnızlar, çaresizler... bazen kıyamet kopsa da hep birlikte Allah'a gitsek diyorum...
6 notes · View notes
Text
güzel kızlar sürekli üşür çünkü hep yalnızlar ✍️
14 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
27-
Kendimi odama atar atmaz, karanlığın serin kollarına bırakıyordum hafifçe.
Hiç reddetmiyor, hep sımsıkı sarılıyordu her defasında.
Ne kadar sadık, ne kadar vefalı diye düşünüyordum. Soğuğun kestiği yanaklarımı saymazsak eğer.
Odadaki tümsekte otururken, duvarda genişçe ve derin bir yarık olduğunun farkına varmıştım. Derin, boydan boya uzanan bir çatlak. Ellerimle hafifçe içine doğru uzansam da boşluktan başka birşey hissetmiyordum. Çok garipti aslında. Duvardaki tüm çatlakları tüm anı ve acılarla doldurmuşken burası bomboştu. Boş ve karanlık.
Gözlerimle daha yakından görmek için başımı duvara dayayarak sağ da yaklaştım. Burnuma rutubetli bir harç, çamur karışımı bir koku geliyordu. İçeriye baktıkça yarık büyüyor, büyüdükçe karanlık sarıyor, sardıkça daha da genişliyordu. Artık gözüm değil, başım değil bedenim bile girebilecek kadar büyüyordu.
Yalın ayaklarımla büyükçe bir adımla o yarıktan içeri doğru adım attım. Bir adım, bir adım daha. Ayaklarım yerde değilde, bir halıda, bir bulutun üstünde gibi kayıyordu adeta. Önümde hiçbir ışık, hiçbir tümsek, hiçbir diken olmadan öylece süzülüyordum.
Acaba ben odada değilde hep bu çatlağın içinde mi yaşamıştım. O yarığın içindeki anılar gibi, acılar gibi, çakıltaşları gibi beni de mi oraya kaldırmış, gizlemiştim?
Uzun uzun yürüdüm. Süzülerek, koşarak…
Ta ki başım duvara çarpıncaya değin.
Birden kendime geldim. O çatlağın beni, bedenimi nasıl çektiğini, nasıl sahiplenmek istediğini düşündüm.
Neden bu kadar boştu ve neden daha önce görmemiştim?
Gözlerimi yumdum.
Odanın çatlamaya başladığını, bu çatlakların ya beni içine çekip yol edeceğini, ya da büsbütün yıkılarak evsiz yalnızlar gibi beni artık koruyamayacağını hissettim.
Bir çare bulmalıydım?
Ama herşeyden önce yarın o adamın yanına tekrar varmalıydım.
Tekrar o soğuk kalbe dokunmaya çalışmalıydım.
25 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Kendi halinde mütevazı bir hayat süren, tüm gayesi sadece işini düzgün yapmak olan, sahnelere/yayınlara/röportajlara çıkıp her konuda demeç vererek şöhret budalası olmamış insanların hastasıyım. Bu kişiler en çetrefilli ve zor konularda akıl yürütme becerileri, sade duyuları ve işlerine olan sarsılmaz inançları ile hayranlık uyandırıcı insanlar. Ama ne yazık ki kıymetlerini yeterince bilmiyoruz. Bir keresinde Sedat Anar demişti; “egonuz yoksa kimse sizi ciddiye almıyor” diye. Benzer bir şeyi de bir röportajında Nuri Bilge Ceylan da vurgulamıştı: “Mütevazılık hiçbir zaman gerçek bir üst değer olamamıştır bizde. Bir ortamda mütevazı olmaya kalkarsanız saygı hemen azalmaya başlar, hissedersiniz…” Bu insanlar sessizce işlerini yapadururken bazı insanlar da tüm hayatlarını bas bas bağırarak ve kendilerini anlatarak geçiriyorlar. Sosyal medya kullanımının artması ile tam anlamıyla “konuşan” Türkiye olduk. Konuşmanın ön koşulu düşünmekti lakin biz bu seviyeyi atlayıp doğrudan konuşan daha doğrusu laf yetiştiren bir topluma evrildik. Herkes her konuda konuşuyor ama dinleyen çok az; o yüzden de kelimeler sihrini yitirdi. Sadelik; hayatımızdaki ince bir nakıştı o nakış altın varaklı kitsch bir aynaya döndü. Dostoyevski mi demişti “Şu dünyada doğruyu söylemek kadar zor;boş konuşmak kadar kolay şey yoktur”. Oysa kelimeler sakin göllerin kıyısında bizi bekleyen kayıklardı ve orada olmalarının tek nedeni bizi karşı kıyılara götürmekti. Önemli olan öte yakaydı yani varacağımız sahil. Biz o sahile havuzlu site yaptık. Durup dururken yazı yazamıyor insan. Yazmak için bir derdinin olması lazım. Yazmamızın, konuşmamızın, va’z ettiklerimizin esas menzili bu :Anlam bulmak. İnsan konuşarak anlam bulmuyor; hem kendi iç sesini hem de beşeri sesi dinleyerek manâ buluyor. Hitap kürsüsüne çıkan, bir başka kişiyi yaşama karşı teşvik etmedikçe kendi egosunu tatmin ediyor. Biraz kenara çekilip bu insanlara baktığımda bir şeyi fark ettim: Bu insanlar arsız değiller yalnızlar! Aslında bu kadar çok konuşmalarının, önde olma gayretlerinin, her konuda görüş beyan etmelerinin bence tek sebebi bu. Çoğunun sanal dünyanın ötesinde başka bir dünyası yok, varoluşu burada bulmuşlar. Bu varoluşu sürdürebilmek için her gün konuşmak, her gün her saniye yazmak ve hep bir hikaye uydurmak zorundalar. Yazmazlarsa unutulacaklar. Uyurlarsa ölecekler ! O yüzden “50K takipçim oldu teşekkürler Türkiye” naraları. Bakıyorsunuz bir gün, zeka küpü çocuklarının oldukça bilgece konuşmalarını aktarıyorlar, bir gün bir iki yıl önce Linkedinde çıkmış bir yazıyı bir danışanlarına söyletiyorlar, ertesi gün eve gelen tamirciden liderlik ve cesaret ilhamı alıyorlar. Eskilerin bir sözü vardı “iyi insanlara denk gelesiniz” diye. Bu arkadaşlar da sanırım bilge insanlara denk gelesiniz diye dua almış. Hülasa; hepsi tek bir şeyi bekliyorlar: Kendilerine bir şey olmasını. Blaise Pascal demiş ki “İnsanların bütün mutsuzluğu bir tek şeyden kaynaklanır: bir odada oturup sessiz sakin durmayı becerememelerinden.”
Abdal anlamaya, aptal anlaşılmaya çalışır. Halbuki hakikatte ilkinin anlaşılmaya ikincisinin anlamaya ihtiyacı var.” D. Cündioğlu’ nun böyle bir sözü vardı Suat Soylu . Tevazu göstermek bilmek ile alakalı. Bilmediğini bilmek de tevazu göstermenin koşulu. Çünkü bilmediğini bilmez isen, bilenler önce bilmediğini gösterip, sonra neyi doğru bileceğini anlatmak zorunda kalırlar. İş kademeli olarak zorlaşır. Sosyal medya bilen ile bilmişin ve Bilge ile bilgiçi ayırt ettirmediğinden bazıları için güzel bir sığınak.
9 notes · View notes
dipolar7 · 8 months
Text
Tumblr media
üç gün oldu ...
ben öğreneli tam üç gün oldu .
genç bir adam öl müş
tek başına ...
alkolik miş
onu bir köpek ısır mış
hastaneye git miş
doktor iğne yap mış
o yine iç miş iç miş iç miş
git miş ...
ancak dizleri üzerinde geçilebilinecek çatı arası kulübesine ...
yat mış sız mış uyu muş ...
kalbi artık dur muş
ve öl müş...
yapayalnız tek başına
kimsesiz .
gece saat 1 de hiç ezansız hiç selasız
hiç kefensiz ve hiç duasız ...
kepçe ile alıp kepçe ile açtıkları çukura at mışlar ...
yatağıyla şişeleriyle üstü başıyla
öğlece ...
kepçe ile ...
kulübesinin yıkıntılarıyla ...
bir hafta sonra toprağa kavuş muş
öldükten tam bir hafta sonra ...
çok yakınlarımda yaşamış bir adam ..
hiç tanımıyorum
hiç haberim yok .
üç gün oldu öğreneli ...
tüm semt bu sıcakta pencerelerini açamamaktan şikayetçi...
ağır bir koku sar mış sokakları ...
o pencereler aslında hep kapalıy mış...
ağır bir koku var ...
insanlığımız öl müş
çürümüş
çoktan ...
ağır yaralıyım ...kanıyorum...acıyor...sürecek taaa ki bu kan kaybından ölünceye dek .
insanlığımdan yaralıyım ...
inançlarımız var yada yok yada her neye kime ise de ...
içinizden nasıl gelir ise dua edebilir miyiz ...
kimsesizler için .
yalnızlar için .
yalnız ölenler için .
bunu görenlerden bir nefeslik dua istiyorum içinden kimsesizler için .
0 notes
caykoymirac · 1 year
Text
Sen hiçbir zaman yalnızlığın ne demek olduğunu bilemeyeceksin. Senin her zaman arkadaşların olacak, gülecek, eğleneceksin. Belki birkaç gece uyurken kendini kötü hissedeceksin, çevrendeki herkesi her şeyi yok sayıp nankörlük yaparak yalnızım diceksin. Ama öyle değilsin, olmayacaksın da. Çünkü gerçek yalnızlar hayatın her anında yalnızdırlar. Günleri kendileri ve kitaplarıyla geçer. Hangi fotoğrafı açsalar kendilerinden başka birini göremezler yanında. Konuşmazlar çok fazla. Öyle durup sessizce izlemeye alışkınlar çünkü. Yalnızlık seni benim gibi boğmayacak, yalnızlığın ipi senin hiçbir zaman elini kolunu bağlamayacak. Ben varım ya da yokum fark etmeyecek sana, inan bana fark etmiyor. Ben gördüm, hissettim ve inanır mısın bilmem ama bununla gurur duydum. Çünkü ben bunu söylüyordum. 'seni o kadar çok seviyorum ki ben olmadığımda bile hayatına devam et' istiyordum. Ben senin için unutulur bir anı olmayacağım belki ama acı dolu, kederli bir anı da olmayacağım. Sen kendine hep diyeceksin ki 'bunu kendisi istedi'. Biraz böyle ferahlayacak yüreğin ama bunu yapanın da ben olduğumu bilmeden. Yalnızlık böyle bir şey işte. Gerçekten yalnız olanlar ve bu hissi bilenler bunu çevresindeki bir kimseye yaşatmamak için deli bir uğraş verirler. O hissin ne kadar korkutucu, boğucu, ağlatmayan bir acı olduğunu bilirler ve bunu kendileri dolayısıyla yaşatmak istemezler. Kendilerinin yokluğuna da alıştırmaya çalışırlar. Sen beni bırakıp gitti diye düşünürsün, ben bir gün gerçekten gittiğimde bununla baş etmekte zorlanma diye kaybolur bulunurum. Yalnızlığa ait olan yine yalnızdır. Şüphesiz bir gün gideceğimi hissediyorum, bu benim talihimin yazısında silinmez ve şüphe götürmez bir gerçeklik olarak yazıyor. Seni çok sevsem de, bu böyle. Anlaşılmamak beni gitmeye itiyor. Sevdiğim insanlar tarafından anlaşılmadığımı görmek beni sonsuz bir acıya ve umutsuzluğa sürüklüyor. Çok sevsem de, çok sevsen de bu böyle. Senin tarafından anlaşılmadığımın kederi, bir gün sana olan sevgimden fazla olacak gibi olduğunda o gün gitme vaktimin geldiğini anlayacağım. Çünkü hiçbir şey sana olan sevgimin önüne geçmemeli. Ben seni öyle güzel hatırlamalıyım ki yalnızlığımı kandırabilmeliyim. Beni anlayan vardı, ben kaçmayı istedim, yalnız değildim, koskoca dünyada beni anlayan vardı gibi yalanlarla kendimi avutabilmeli ve biraz daha yaşamaya devam etmeliyim. İşte şimdi seni bütün bu derin korkulara rağmen seviyorum. Üzgünüm.
0 notes
saturnyolcusu · 2 years
Text
Bu hissi bilirsiniz, çok iyi bilirsiniz... Değil mi?
Biz yalnızlar çok iyi biliriz; Yapayalnız hissettiğim bir anda biri girer hayatıma. Hah derim, işte geldi. Daha ilk dakikada içime bir şeyler doğar. Sanki bir umut huzmesi, sanki güzel bir koku yayılır hücrelerime sadece içten duyulan. Herkes için olmaz bu, sadece bazı kişiler geldiğinde hissederim bunu. Siz kimlerden bahsettiğimi çok iyi biliyorsunuz. Aklınızda bir isim oluştu bile. Evet diyorsunuz değil mi? O geldiğinde duymuştum içimde o güzel kokuyu, hissetmiştim yine ve yenildim. İnsan, elindekileri tutan bir varlık değil maalesef. Hele de yapayalnızsan uzun bir aradan sonra sana gelen ilk insanda öyle bir telaşa kapılıyorsun ki.. Hayatımın büyük bir kısmı hayatımda kimseyi istemeyerek geçti. İnsanlarla konuşurken çok rahat değildim çünkü. Yanıma geldiklerinde yüzlerine bakıp içimden, "Acaba hakkımda ne düşünüyor?" diye düşünüyordum sürekli. Sorun bendim, ben. İnsanların yüzüne bakmak istememem, kumral saçlarımı açıp rahat rahat gezememem, o saçlarımı hep toplu tutmak zorunda hissetmem. Sorun baştan aşağı bendim. İşte bu yüzden internete kapattım kendimi. Bu yüzden ordakiler daha samimiydi benim için. Sesimi duymuyorlar, yüzümü görmüyorlar, saçlarımı umurlarında değil. Rahatım.
1 note · View note
qoxununsayfasi · 2 years
Text
Bu sayfaları Yalnızlar Oteli'nin vantilatörlerinin altında yazıyorum. Alnımdan süzülen ter damlaları, mürekkep üzerinde mavimsi, zarif alevler, bir zamanlar Equatoria'da Winterfield'ın çürümüş tarlalarında gördüğüm, dans eden renkli bataklık ışıklarına benzeyen ışıklar yakıyor. Diktatörlüklerde gece hep ıssız ve kristaldir, her ses korkunç bir netlikte yayılır. Bir köpek havlıyor, deyim yerindeyse sesinin her bir uyuz tüyünü, her bir salyalı dişini görebiliyorum. Herhalde İçişleri Bakanlığı'ndan ya da Saray'dan gelen bir jip, hızla el-Kasr üzerinden geçiyor: koca tekerleklerin mor çamuru yardığını, kara gözlüklerin, koyu renk araba camlarının ardında, tavan ışığının altında parladığını görüyorum. Bir havalandırma tıkırdıyor. Zaman zaman birkaç el ateş ediliyor. Dinliyorum, görüyorum. Hayal kuruyorum. Filtreli Bringi sigaralarını ardı ardına yakıyorum. Polisi ya da kimbilir kimi bekliyorum. Ne de olsa, bir cinayete veya ölümle sonuçlanan bir kazaya tanık oldum ben. Yeniden yazmaya koyuluyorum. Türk sigaralarıyla ve güncesiyle, Hartum gecesinde yalnız Gordon'u düşünüyorum. Kuşatmalarda beni her zaman etkilemiş olan bir yavaşlık öğesi vardır. Yaşamın seyrelmişliği, sayılı zaman, duvarların ötesinden uzun uzun gözlenen ölüm, aklı gözüpekliğe, kurnazlığa, felsefe yapmaya mecbur kılar. Doğal olarak ben kuşatılmışların tarafında bulunuyorum: kötü bir seçim bu. Çocukken Homeros'u keşfettiğimde Hektor'un tarafını tutmuştum. Annemle babam bir gün beni Nantes'da Yeni Tiyatro Sineması'nda adı sanırım Alamo olan, John Wayne'in Meksikalılar tarafından kuşatıldığı bir filmi seyretmeye götürmüşlerdi. Galiba filmde bir de o dönemin kızıl dilberlerinden biri oynuyordu. Gecenin içinde durmaksızın Meksikalıların trompetleri duyuluyordu. Bu, ölüm demekti ve oldukça sembolikti. Öyle ya da böyle, bu uyduruk Amerikan filmi benim yetişmemde önemli bir rol oynadı. Sonra bir bistro'ya gittik, bu benim sanatçı hayatımın başlangıcı oldu.
“Méroé”, Olivier Rolin. Çev.: Şeniz Yörük
0 notes
Text
.
Her zaman son bir dal sigarası olmalı insanın.. yalnızlığına sakladığı.
hakandalgıç 
4 notes · View notes
masumiyetteranesi · 2 years
Text
After Life
Tam bir yalnızlar dizisi,
Tam bir yalnızlıklar dizisi.
Niye yalan söyleyeyim, bu zamanda yaşanan "mutlu" evliliklerde bile böyle bir sevgi olduğunu düşünmüyorum. Onlar hep eskidenmiş gibi geliyor.
7 notes · View notes
ruhsuz-nevale · 3 years
Text
Hayatta bazı anlar vardı. Hayatınızın geri kalanının hangi ortada ilerleyeceğini belirleyen. Bazı anlar o kadar belirsizdir ki, o an için düşünmeden, öylesine verdiğiniz karar bir şimşek bulutu gibi dünyanızın ortasına çöküp günlük güneşlik yaşamınızı kasvetli bulutlarla çevirirdi. Başına bin bir türlü felaket gelen, ruhu kaybolmuş zavallı insanlardı benim bahsettiğim. Nereye ait olduğunu, kime güveneceğini, neye inanacağını bilmeyen, etrafı kalabalıklarla çevrili yalnızlar. Yolunu kaybedenler, ruhunu kaybedenler, kim olduğunu bilmeyenler.
İşte tam o noktada yollar hep ikiye ayrılıyor sanıyordu tüm bu insanlar. Ancak yol daima üçe ayrılıyordu.
Bir yol yalnızca güçlü insanların başarabileceği şekilde dünyayı umursamamaya çıkıyorken diğeri, normal insanların sürükleneceği bir seçenek olarak intiharın eşiğine uzanıyordu. Normal insanlar benim yaşadıklarımın tadına baksa kendini kaybedecek kadar hiçliğe sürüklenebilirdi. Ancak ben normal bir insan değildim.
Doğru yere bakmadığınız sürece güneş dağların ardında kalıyordu. Bazen de attığınız tek bir adım sizi kurumuş boğazınızın şenleneceği o ırmaklara çıkarıyordu. Hayatta büyük zaferler kazanmış çok mutlu insanlar hakkında bir fikrim yoktu. Ancak şunu biliyordum, bir şekilde bir şeyler başaran tüm o insanlar için güneş doğudan doğu yordu. Ve tüm o insanlar her şeye attıkları o ilk adımla başlıyordu.
Yolların ikiye ayrıldığı yerlerde, seçiminizi yapmadan önce olduğunuz yerde doğruluk ve o ilk adımınızı atın. Gri bulutların dağılıp güneşin gökyüzüne bulaştığını ancak o zaman görürsünüz. Şafak vakti, günün en karanlık saati güneş doğmadan bir adım önceki saatlerdir. İşte ben tam şu anda kendi şafak vaktimin içine süzülürken, ilk adımımı üçüncü yola doğru atmıştım. Hiç ayak izi olmayan yola.
17 notes · View notes