ENTDECKT: Drei Löffel Buffalo Wing-Sauce von Sweet Baby Ray enthalten so viel Salz wie DREI Tüten Chips, während ein Burger-Patty von Walmart fast DOPPELT die Kalorien eines McDonald's-Cheeseburgers enthalten kann
ENTDECKT: Drei Löffel Buffalo Wing-Sauce von Sweet Baby Ray enthalten so viel Salz wie DREI Tüten Chips, während ein Burger-Patty von Walmart fast DOPPELT die Kalorien eines McDonald’s-Cheeseburgers enthalten kann
DailyMail.com überprüfte Burger, Würste und Gewürze, die in großen Supermärkten in den USA verkauft wurden
Daten zu Kalorien-, Zucker- und Salzgehalt wurden erhoben und verschiedene Produkte verglichen
Bei den Gewürzen erwies sich die Buffalo Wing-Sauce von Sweet Baby Ray als die salzigste – mit drei Löffeln, die so viel wie drei Tüten Original-Lay’s-Chips enthielten
Bei Burgern hatte der Walmart…
watching in horror as my relatives gift me more Deko für mein 14qm WG-Zimmer (es sind größtenteils Felle) when my 14qm WG-Zimmer is already far beyond full Deko capacity. Ich habe meine Wände seit Wochen nicht mehr gesehen.
Yagıyor incecik bir yagmur dışarda.yüzün çamurlar üstünde tüten buhur.. ıslak toprak kokusu doluyor odama...kitapların üstüme yıkılacagından korkuyorum..yel esiyor...söküyor duvardakı bir resmi...yerine senin yüzünü koyuyor..yüzün topragın üstüne bırakılmış bir demet çiçek, gibi parlıyor..o zaman açıyorum tüm perdeleri..biliyorum..senin bakışlarını yakalamadıgım bir gün gözlerim yok..şiir var..yagmur dindi.:
Bir Yılın Son Günleri
Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini
Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.
Sabahları açık penceremin soluduğu kent
Nabzında yüzyılın dağınık sancısı
Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl
Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata
Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak
Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
bazı zamanlar aklım durur. cumhuriyetin kazanımlarını ve faziletlerini anlamayanlara şaşar kalırım. üstelik bu çoğunlukta hiç az değil. bomboş özgüvenden. yersiz yersiz çıkışlardan. körü körüne cahilliklerden bahsediyorum. bana göre cumhuriyet ne mi?
cumhuriyet bir anaydı. anadan öte babaydı. yüzyıllar boyunca canından ve malından başka sual edilmeyen. hiçbir zaman diliminde eğitilmeyen. köle gibi çalıştırılan anadolu insanına varlığıyla değer katandı o.
topluma hiçbir zaman katkı sunmayan, üretmeyen, inandığımız dini kendine göre ölçüp biçip yorumlayıp kendine adam devşiren dervişleri, bir sülük edasıyla garibanları emen eşkiyaları baştan aşağıya tepeleyendi o. Anadolu kadınını geldiği yerden. zorbalıklardan. törelerinden. obasından bir erkekten farkının olmadığı yerden. hayvandan aşağı gören it oğlu itleri yerin dibine sokandı o. eğitimsiz, hastalıklı ve bakımsız, hastalıktan kırılan Anadolu çocuklarını sporla, sanat ve sanayi ile üretimle tanıştırandı o. bugünde sevdiğim birinin dediği gibi. dini kalben, insanı kalben sevmeye öğretendi o.
uzun lafımın kısası. 'bana göre'
Cumhuriyet bir mucizedir. bu mucizeyi atalarım başarmıştır. zorluklarla. acılarla. şehitlerle. ve onların bu zorlukla başardığını korumak ise benim en büyük vazifemdir.
yaşasın Cumhuriyet.
yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.
ilelebet. son kuvâyi milliyetçiye dek, toroslarda tüten son yörük çadırına dek. nice yüzyıllara.
O sırada not defterine karikatürler çizen serseri, marja yazmıştı bıçkınca bakışıyla bakarken tanrı'ya, janti bir dolma kalemle kazıyıvermişti şu cümleyi;
"İnsan kendine rağmen sevmeyi hissetmeli bazen.."
Özgürlüğüne düşkün olan serseri, birasından son bir yudum alıp, kefene sarılmış gibi gözüken tütününü dudaklarının arasına yerleştirdi, kutusunda kalan 2-3 dal kibritinden birini alıp ateşe verdi, derin bir tütün nefesi çekip ve döndü tanrı'ya, dedi ki;
"Peki ya acılar, onlar nasıl geçer ey Tanrı?"
Venüs tanrısı içkisinden bir yudum alıp, döndü serseriye;
Ağzından çıkanlar, sanki renkli dualardı.
Hafif bir yarım gülümsemeyle söyledi serseriye;
"Kanadı kırık bir kuşun gökyüzüne hasretini hiç bir kapısı açık kafes dindiremez evlat,
seveceksin. Ruhun solana dek, arsızca seveceksin. O zaman ne kafes engel olur senin özgürlüğüne, ne de gökyüzüne ihtiyacın olur.."
Serseri etkilenmişti.
Hiç bir şey demeden kalktı masadan.
Gecenin 2'sinde çakır keyifli adımlar atıyordu.
Şarkılar mırıldanarak dar sokaklar arasında kayboldu,
Ağzında tembel şarkılar,
Parlayan yıldızlar gökyüzünün mezar taşlarıydı. Serseri izini kaybettirmişti..
Gecenin örtüsünü yırtacak bir gök gürültüsü bütün sessizliği bozduğunda, Venüs tanrısı birden irkilmişti,
Sonra gözüne bir şey takıldı,
Gördüğü şey, serseri'nin buruşturup attığı not defterinin kağıtlarıydı.
Onlara baktı, ve yarım gülümseyerek kendi kendine söylendi Venüs tanrısı;
"Bu seninle ilk karşılaşmamız değil, son da olmayacak.."
rıhtıma yanaşmış bir yalnızlıktayım.. gemim çok ağır’ her odada burnumda tüten sen hasreti, dümenim sana ulaşamayan her rota, gözyaşım senin sonsuz maviliğin
Güle güle ya şehri Ramazan, biz senden memnunduk, sende bizden birazcık olsun memnun kaldıysan gene gel, Allah izin verirse biz gene buradayız, bekleriz...👋👋👋
Aus der Perspektive eines jungen Psychopathen: Spanner P II
Heute gab es im Supermarkt nichts zu tun, Spanner P beobachtete daher eine Fremde, die im gleichen Haus wohnt, in seinem Kopf waren sie allerdings schon ein Paar. Allerdings gab es bestimmt etwas zu tun, doch der Spanner war damit beschäftigt sie zu beobachten. Dieses Mal griff sie sogar nach Fleisch, doch das Fleisch war nicht für sie. Es war für ihre schizophrene Persönlichkeit. Paul kannte sie. Sie war Vegan, Alpro + Gemüse = Vegan, manchmal Ersatzprodukte, obviously vegan. Immer griff sie nach Alpro, aber der war teuer, die Sachen gibt es bestimmt billiger! Sie hat kein Geld, Paul kennt sie wirklich, er hat ihre Lügen schon lange aufgedeckt. Doch er hat dieses top secret für sich behalten, aber ab und zu flutschte die Wahrheit raus. Kein Geld! Nein! Schon wieder Bio, dann wurde es manchmal richtig hart und sie hat einfach Ja Eigenmarke gegriffen. Es musste Bericht erstattet werden, sie war zu dünn. Sie isst nicht richtig, Paul machte sich Sorgen. Manchmal lief sie sogar exzessiv mit Online Shopping Paketen von der Packstation nachhause. Das ist nicht ihr Geld, offensichtlich von ihrem Freund. Sie hat Ringe am Finger, sie fährt immer weg. Er muss ihr alles zahlen. Ihre Eltern haben Geldprobleme. Sie hat ihr eine fake rich girl identity, Martaine hat ihm jeden Schnipsel weitergeleitet, den sie ihn mal erzählt hat. Sie hat keine Eltern, wurde vom Storch in der Mülltonne abgelegt. Deswegen hat sie mentale Probleme. Wenn Spanner P nicht schlafen konnte, musste er nachts zusammen mit Romano vor fremden Fenstern wichsen. Flüsterte komische Sachen, die nie Sinn ergeben haben. Dann haben sie sich die Händchen gehalten und immer weiter gereimt. Und dann hat er allen erzählt, was für ihn die Wahrheit ist. Und Wahrheit +. So wie es halt passt ne. Bissl ausgeschmückt. Bissl crazy hier und da.
Und als Resultat haben so eine Gruppe von hobbylosen, arbeitslosen Studenten und Romanos whatever & co, sich dann als Ziel genommen, die Ehre dieser Missgeburten zu verteidigen. So kleine Assis, deren einziges Argument Plattenbau ist. Aber siE hatte MarceLlo gesagt, no Plattenbau. Aber das Plattenbaukind war die MarzaHn und JungfrAu Witze schon so leid. Kommentare über Gewicht und Unerfahrenheit. Marcello, sucht gerne Schwächen von anderen und versucht dann die Person bloßzustellen. Und dann macht er dich und Unschuldige überall schlecht. Jedenfalls… war das das einzige Argument. Und an alles andere erinnert sich das Plattenbaukind nicht so gerne :/ Glaube Paul auch nicht, denn Spanner P hat gelogen wie gedruckt. War alles falsch interpretiert. Ein kleines Missverständnis, aber als er dachte dass er die Oberhand hat, hat er beim reden dazu gewichst. Ekelhafter Freak.
Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz
kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;
sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni
kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir
ilişkiyi bitirmek de öyle...
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini
bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara
düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede
üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle
okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.
Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış
ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son
taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda
karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi,
nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta
ölebilmek bayram..
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.
Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.
Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun..!
Bir ömürdür bizimkisi, yarım asrın kucağında, imanın ocağında, irfanın yuvasında nice Türk ve İslam asırlarının miras ve emanetlerini fedakârlıkla buluşturan.
Bir şehadettir bizimkisi, gideni bitmeyen, öleni bulunmayan, azmi budanmayan, kara toprağın bağrına kefensiz uzanıp anıt gibi arşa tutunan.
Bir duadır bizimkisi, kınalı elli anaların, al yazmalı bacıların, alnı açık babaların, ak saçlı dedelerin, bağrı yanık ninelerin dilinden pare pare dökülen.
1
Acı, bir ırmak gibi
Doluyor yüreğime
Bardaktan boşanırcasına ağlamak istiyorum
Beni arhk ne çiçekler,
Ne çocuklar kurtarır;
Ne de o her gün
Yinelenen doğum.
Fırtına ektim
Rüzgar biçtim şu dünyada.
Acı, tepeden tırnağa
Acı çekiyorum.
Ey, yüreğimden hep ölüme doğan İsa!
Haydi, yeniden çarmıha geril
Bu son ölümün olsun
Ve bir daha doğma!
2
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, bir ağıt yakmak
Gelecek içinden;
Aklımı yakıyorum çünkü ben
Yaşanmış, yaşanacak
Bütün günlerimi.
İntihar diye bir şey
Yok bu dünyada.
Ölümle biten bir intihar yok.
Asıl intihar
Gün gün yaşamakta.
Öldürmeyeceğim kendimi
Ama, keşke öldürseydi
Diyeceksin bana.
3
Yüreğime bir tanım
Bulabilmek için
Yollara vurdum kendimi,
Dillere düştüm.
Ben hangi yalnızlığın tarihi,
Hangi umudun
Tarih öncesiyim?
Birbaşıma kalakalmışım uzak,
Uzak ufukların sonsuzluğunda
Kollarım ardına kadar
Dünyaya açık.
Ama yaşamımda ne bir esinti
Ne de bir
Yangın var artık.
4
Ey taşlar! Ey,
Karşımda susan dünya!
Ey, bütün ölümlerime
Gebe kalan deniz!
Yağmurun bile
İzi kalır toprakta.
Havada çiçeğin kokusu
Yel vurdukça tüter.
Değil mi ki
Ufuk çizgilerinin bile
Bir sının var
Değil mi ki
Artık ne topraklar, ne sular
Beni sarıp sarmalayacak.
Gitsem, kendime
Gideceğim bundan böyle;
Kalsam, bir uçurum
Kendi derinliğiyle dolacak.
Yaşamı da, ölümü de
Tutmayacak yüzüm benim
Yüzüm benim, yüzüm benim
Dalacak bir yol gibi
Kendi çizgilerine –
Kim bilir nereye?
5
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Taşlandım kahve masalarında.
Şimdi ben, ıslak bir toprağın
Tüten buğusuyum;
Kendine bakan bir aynayım
Ben bu dünyada.
Bütün kapıların
Dışına kovuldum.
Yüreğim, kurtarılmış bir
Bölgedir şimdi.
Yaşamak eğer
Gerçekten bir savaşsa,
Kalkana ve mızrağa
Çevirdim de dilimi
Omuzlarımdaki
Apoletlerden oldum.
6
Her denizin bir kıyısı,
Her insanın
Bir boyutu varmış.
Ölüm araya girmeye görsün
Bütün hücrelerini
Bir kapıya döndürüp beklesen de
Açan olmazmış
Gel ey
Yalnızlığım benim!
Açıp da solmayan gülüm!
Doldurdum bir vazoyu seninle
Suyunu yeniledim,
Kokunu öptüm.
7
Beynimle yüreğimin
Arasında ırmaklar akar
Her sabah
Boğulurcasına uyanmam bundandır.
Azraili yoldaş bilip,
Yeniden doğanım ben.
Her susayışım çöl,
Her boğuntum
Çağlayanlar boyuncadır.
Çırpınsam da çıkamam
Kendi eksenimden.
8
Çiçeksiz bir dal gibiyim
Susuz ırmak yatağı …
Varlığım soyutlandı
Bütün anlamlarından.
Gün gelir çekip giderim
Avuçlarıma alıp da aklımı
Çığlık çığlığa
Bu sokaklardan.
9
Yüreğimi dünyaya karşı
Bir kalkan bilirken
Son burcu da çökertildi
İçimde bir kalenin.
Aklımın ovalarını yeniden
Ölçüp biçmem gerekiyor şimdi
Kimsesiz ve dingin.
Bu sorular tufanında
Tutunacak dalım değil,
Bir tek yaprağım bile kalmadı sanki.
Ne bir kıpırh var havada
Ne de sularda
Yeniden doğuşların cenini.
10
Dünya kendine döner
Ben kendime dönerim.
Aklın dizginlerini çözdüm,
Yüreğin köprülerini athm
Savaşlara girdim
Yenik, umarsız
Bana bir yara kaldı
Bir de yaşama isteği
Belli belirsiz.
11
Bir şiire başlamadan önce
Noktayı koymayı öğrendim;
Yeni başlamış bir şeyi
Yitirilmiş görmeyi…
Tufanlar da istemiyorum artık
Bir dünya kuruyorum kendime
Devinimsiz, duruk.
Aklımı da kovuyorum cennetlerimden
Yüreğimi de şimdi.
Günışığıdır beni kör eden
Yağmurlardır yaralayan
Ve eve döner gibi yapıp,
Kendime döndüğüm her akşam
Anladım, yüreğimde doldurulmamış
Uçurumlar olduğunu.
Karşılıksız sorular göveriyordu
Aklımın geniş ovalarında.
İşte, bir zamanlar
Denize kavuşan ırmak
Şimdi gerisin geri dönüyor
Kaynağına.
12
Yalazlanıyor deniz
Önce usul usul
Sonra gürül gürül…
Uçurumlar açılıyor derin,
Dağlar yükseliyor yüce.
Oturmuşum bir kayanın üstüne
Akdeniz’e bakıyorum
Kendime bakar gibi
Mavi bir aynadaki gençliğime …
Ne söyledim, ne yazdımsa bu dünyada
Ne yitirdim, ne buldumsa
Bir derin iç çekişin
Bağrında eridi.
Bütün nesneler tek bir ses olarak
Bağırıyor bana:
Bitti arbk,
Artık her şey bitti!
13
Ardımda kalan
bütün köprüleri bir bir yakhm
Geri dönemem artık
Namludan çıktı kurşun.
Ne çok yürüdüm şu dünyada
Ne kadar az yol aldım
Acının alfabesindeyim daha.
Geri dönemem artık
Bir çizgi gibi uzar giderim
Anlamsız, kimsesiz
Ve soluk.
14
Aamı
Anlamıyor musun yüzümden?
Yüreğimi yansıtan
Bir aynaya döndü.
Aklımdan
Azat oldu da dilim
Yaşamın arkasından konuşarak
Özgürlüğünü kanıtlıyor şimdi.
Acımı
Anlamıyor musun yüzümden?
Bir kez olsun duy beni
Sözcükler
Araya girmeden!
15
Bir gün gelir de
Ölüme yenilirsem eğer
-Yenileceğim demiyorum
Yenilirsem eğer –
Deyin ki, erlerindendi
Eşit olmayan bir savaşın
Kılıcı sözcüklerdi,
Kalkanı sevgiler…
16
Dağlar sesimi tutar
Dağılıp, parçalar ovalar
Acılar niye benim
Üstüme kanat gerer?
Ne dünya kadar yaşım
Ne göklerden akranım var
Hüküm niye hep ölümüm?
Urganlar da kendini boğar
Göreceksiniz bir gün
Bütün uçurumları böler
Köprüleri sevginin.
17
Kendi rengini yadsıyan
Bir bayrak gibi
Dürüp, katlıyorum yüreğimi.
Ne kaldı konuşacak,
Ne vardı ki?
Yücelerde seyrettim
Uzun bir zaman;
Gönderlere çekildim
Ve anladım ki ,
Doruktur asıl uçurum
Odur insanı boğan.
18
Ben mi yanıldım,
Yoksa dünya mı bilmem?
Bir yerlerde tökezledim
Ama düştüm diyemem.
Yağmur boğulmaktan söz eder şimdi bana
Güneş çekip gitmekten.
Beni kurtarmak için
Pamuk iplikleri uzanır
Uçurumlanma …
Sevgili dünya,
Ne petekle balım kaldı,
Ne derilecek çiçeğim
Salıver arlık beni
Kopar dizginlerimden!
19
Gün akşama kavuşur
Dünyadan el ayak çekilir
Bütün görüntülerimi yitiririm birden.
Aynalara baka baka
Unuturum yüzümü.
Her şiirde biraz daha
Koparım sözcüklerden.
Gün akşama kavuşur
Kapılar sürgülenir
Evler mezar taşıdır arlık
Sokaklar teneşir …
Ey yankısız ses!
Ey devinimsiz tufan!
20
Uzun dinginliklerden
Sonra gelen fırtına
Taş taş üstünde koymamaya yeminli
Dönüp dolaşıp geldiğim
Bu kör noktada
Kırılıyor gülüşüm
Bir bardak gibi.
Ölüm kapıyı çalınca
Söylenmedik bir sözüm kalmayacak
Ve bu dünyada
Tepeden tırnağa yürek olmasını bilenler
Hep selden kaçarken
Tufana kapılacak
Batacak sulara yüzüm
Batacak sulara yüzün
Ağır bir taş gibi
Gömülüp susacak…
21
Yağmurun ardından
Kar geliyor;
Onun ardından sel…
Bir şeyleri tamamlamadan
Ölmek bana
Zor geliyor.
Bu şiir nerde biter
Gece güne ulanırken?
Çiçek tohum olur döner,
Su denize kavuşurken,
Yaşamın sonunda mı,
Başında mıyım bilmem?
Beni kim düşünür bu irinler dünyasında?
Herkes kendi yüreğini deşip,
Derin kuyular açarken
Sinmek, saklanmak için
Karanlıklarına.
Gülün ardından
Diken geliyor;
Sütün ardından irin…
Bir şeyleri bitirmeden
Ölmek bana
22
Sonun sonsuzluğundayım
Ufkun çok ötesinde.
Geçip giderim dünyanızdan
Bir yıldız gibi akarım
Yanarım kendimce.
Ok çıkınca yaydan
Artık beni aramayın
Ne mezar taşı dikin
Ne diriltin söylevlerle.
Ok çıkınca yaydan
Saplanacak bir yerler
Bulurum elbet
Gücümün yettiğince…
23
Bir kalenin
Ele geçirilemeyen
Son burcuyum ben;
Yeryüzünden silinmiş ırkların
Tek temsilcisi …
Ne söyledimse yele söyledim,
Sanki ne yazdımsa buza
Taşlandım adımbaşı
Taşlandıkça konuştum.
Ben acının dallarıysam
Yeryüzüydü gövdesi
Ben bir ırmaksam
Yaşam denizdi…
Bekleyen görecek.
Yanan sular,
Boğulan topraklar bana tanık.
Ben susarsam
Taşlar konuşacak artık.
24
Yağmurlar yağacak uzun
Yağmurlar ince
Dünya, bir alıcı kuş gibi
Üstüme çökünce
Ne bir sözcük kalacak,
Ne de bir çığlık. ..
Yine de gülsün isterim
Şu pencerelerde
Sokağı seyreden çocuk;
Gülsün artık!
25
Umut, o arslanın
Ağzında değil,
Midesindeyken şimdi
Gülümseyerek seyrediyorum
Tarihin sofralarında
Onu çiğneyenleri.
Varın taşlayın beni!
Yaralarım övüncümdür
Bu dünyadan olduğuma
Yaşadığıma dair.
Umutsuzluğun umudundayım
Karanlığın ışığında
Öyle derin, öyle yoğun
Uçurumların doruğundayım.
Varsın bir yanıt
Bulmasın sorularım;
Yalnızca soru sormaya
Bile razıyım…
26
Kişisel alacakaranlığın
Cephelerindeyim.
Yaralarım bedenimi yırtarcasına fırlıyor.
Geride kalan
Yalnızca kan ve irin…
27
Sabaha yakın görülen düşlerde
Bilinci körelten
Bir karabasan yoğunluğu,
Biraz da aa vardır.
Güneşin alhnda kararan şeyden
Korkun, derim ben
Kül alhnda yanan kordan …
Ve ışık, uzun bir karanlığın
Ardından gelirse eğer
Asıl anlamını bulur.
28
Güneşin öte yüzünü gördüm
O sonsuz karanlığı …
Doğadaki her şeyin
İkinci adı yalnızlıktı,
Ölümdü, suskunluktu.
Bir çiçek ki, taşırmış
İçinde hep solgunluğu,
Suyun akışında bir
Boğulma korkusu varmış
Yanan topraktan
Yükselen buğu…
Güneşin öte yüzünü gördüm
Ki, orada her şey
Önce kendini yadsıyordu.
29
Belki kendini boğan
Biri değilim
Yağmur, ne biliyorsun?
Belki bir beklediğim var yaşamdan.
Bir bardak mıyım sanki
Kendiyle dolup taşan?
Belki bir sıcaklık
Kaldı bir yerlerimde
Güneş, ne biliyorsun?
Belki gecelerimizden sızan bir ışık. ..
Bir kum saati miyim?
Boşalıp kaldım mı artık?
Belki açacak
Bir şeylerim vardır
Çiçek, ne biliyorsun?
Belki konuşacak birkaç söz kalmıştır
Bir gün karşıma çıkacak olanla
Geçmişe, geleceğe dair…
30
Akdeniz susuyor.
Susuyor turuncu. Susuyor yeşil.
Bir yaşam ki nasıl
Ancak kendiyle tanımlanır;
Bir insan ki nerede
Artık her şeye razıdır
Orada dursun dünya!
Ölü deniz,
Güneşli, puslu deniz
Sularını rahim, taşlarını cenin
Kıldığın çağlardan kalmış
Bir gülümsemeydim bir zamanlar
Belli belirsiz …
Cebimde kelebek ölüleri,
Ağzımda tütün kokusu
Turuncu sokaklardan denize uçan
Soluk bir gölgeydim
Dalgın ve kimsesiz …
Köşkerin kızının
Memelerine dolan iyot kokusunda,
Gülüşünde bir işçinin
Bir payım vardı
Hiç kuşkusuz…
Akdeniz susuyor.
Yaralı bir balık gibi;
Çağın zıpkınlarıyla delik deşik.
Akdeniz susuyor.
Suları kirli şimdi,
Mavisi soluk…
31
Beni doğuracak rahim,
Beni sallayacak beşik yok!
Dünyaya düştü yolum
Bir görümlük
Konuk geldim.
Tek bir soru sordum
Bin yanıt aldım;
Ama hiçbirine bende yanıt yok!
Uçurumlara itildim,
Doruklara çekildim.
Çaprazlama çiçekler astım da göğsüme
Şaire çıktı adım.
Dinsiz bir peygamberim şimdi
Ateş olsam bir kendimi yakarım.
Kendi karanlığından korkan
Bir geceyim ben,
Kendi sınırlarına düşman
Bir ülke;
Kuşablmış, yorgun …
Ey dünyalıklar, ey tarihçiler!
Oysa hepsi topu topu iki kelime:
Yaşadım ve öldüm.
32
Bu şiir burda biter
Yaşam benimle bitmiyor
Umutsuz değil, umarsızım şu anda
Ne çiçeklerde payım var,
Ne şu suskun taşlarda…
Acıdan kurtulmaya yeltendiğim zamanlar
Acı olduğumu anladım
Dünya bunu bilmiyor…
Ben insanlığın çocukluğuyum
Ve yaşlılığıyım sırasında.
Bu şiir hurda biter
Hiçbir dayanak bulmadan
Doğanın avuntusu nedir?
Gece günle tanımlanırken?
Işığın kaynağında hep
Bir karanlığın donduğu
Bilmem nasıl kanıtlanır?
Y ıllar yılı sorulara yaslanıp
Yaşarken ölüme doğdum ben
Hiç kimseyi öldüremem
Kendimi bile artık.
Bu şiir burda biter
Nasılsa anlaşılmaz
Çünkü bir sese, yankısından başka
Kulak veren çıkmaz
-Çoktan biliyorum bunu…
Karanlıkta gülümsüyorum son kez
Böyle anımsa beni…