Tumgik
#ucube adam
dilaraaksoykaleminden · 10 months
Text
Çizgi
Şimdi aşka seni unutmayı çiziyorum, resmi berbat biri olduğumu kabul ediyorum; saltanatının ucube sevişmelerinde ahenk zevkleri alırken sen, ben; fildişi yalnızlığımda dahi seni bekledim. Kim için, niçin? Sanata soyunur gibi çıplak sevdim seni; yalanın figüran oyunculuğunda yönetmenin "kestik!" demesine gerek kalmadan kestim, seni sevmemeyi. Sevmekte başarılı, sevilmekte fahişeydi çünkü satırlarım.
İşportaya kurbanda en ön sıradaydı; "gel vatandaş, gel!" derken ben, seni çağırıyor oluşumu bir tek sen duymazdın. Seni sevmekten kendimi azlediyorum. Can yakar bekleyişler, bu hayatı yakar; sen, kuş yuvasının cikciklerinde öten bir aşkken bir başkasına; ben, bekleyiş krizlerimde plasebo ihtiyacı güttüm.
Ağır aksak ve yabaniydi sana ulaşmalarım, düğmenin birini yanlış iliklemişken diğerlerinin de yanlış gitmesi gibiydi. Lağımda aşk güftesine tımarhane gerçeğini anlatmaktı. Kavruldum, söylesene, bir kavurma mıydım ben? En çok en az hisseden insanlar tarafından sevilen bir brokoli miydim, sözlükteki imlâ hatası mıydım seni severken de; hep kalbim yaralı döndüm senden?
İnsan, bunu kendine yapmamalı. Hayat, paydos düdüğünün sersem sevişmelerine okul zillerini karıştırmayacak kadar şeffaf çünkü. Ben buradayım, peki sen neredesin? Onun kucağının şükür demetlerinde bir demet maydonoza evladiyelik aşk teslimiyeti çabalarında şimdi hangi çocuğu yapmaktasın? Sensizliği doğurmam artık ben. Dokuz ay, on gün çile çeker kadınlar; ben, kaç ay, kaç günde sensizliği doğurmaktan doğurganlığımın soğuyan ve bebeklerin her anne deyişlerinde kendini anne sanan bir yanılgı oldum, biliyor musun?
Sevişmem artık sensizlikle, ondan sen çıkar diye beklemem. Aşka duş aldırıp gusül abdestine bu seçimli yazgıyı ortak etmem. Sen, bana gelmemek için yaratılmışsın benim için. Varın yokun bana gelmemek üzere. Harflerimi öpsen bekaretlerini kaybederler, paragraflarıma dönüp baksan seni aşk zannederler. Çünkü onların her biri deli. Akıllı olsalardı gelmeyen bir adamın kabrini sular gibi her an, her gün sularlar mıydı gözyaşlarımda seni?
Aşkla sevilmek üzere gidiyorum. Dokuzun sağından solundan yamacından tutuyor umutlar, faladdin öyle söyledi. Yaşı, arabasının plakası, ya da varlığının her ceddi; dokuza çıkan bir adam, kalbimin pusulasını bulacakmış. Sendeki kaygan zeminlerde düşüp hep yaralanırken aşk, tövbe! Seni, sensizlikten istemem. Herkes kendi yolunun emperyalist gücünde tükenir gibi tükenir aşkta ve Cumhuriyetin kuruluşu gibi köklenir hayaller, sanırsın kalbi güzelin cennet firarı senin içindir. Yalan, daha da sanmam. Sanmak hakkımı karaya vuran balıklara yem diye attım, meğer onlar da ölmüşler.
Dudağının törensel öpücükleri son harfimin sol gözünde kalmış, sildim. Dudaklarının izinde mühürlenen acabalarım, pembe yanaklarında sensizliği fondöten misali sürmüş, üzgünüm.
Öpmeden önce, acabalara kesinlikle sormalıydın.
Onunla ve onun sana verdikleriyle mutluluklar dilerim sana.
Yolumuzun ayrı cehaletinde, kültürün optimist sesinde pesimist bir hece kaldın. Ne yana baksam, düş yakasından aşkın replikleri kötücül kadere bizim için yazılır.
Şimdi mi, sonra mı, ya da her gece mi?
Gittiğin yerlerin altını üstüne getirsen beni bir daha böyle âşık ve aptal bulamazsın.
Çırılçıplak kalırken ona ve "eveet" derken aşkla; bana hayır demiş oldun. Ben seni delilikle terbiye eder akıllıca unuturum bundan sonra.
Eveeet! Sonsuzun cebinde kalan sonsuzluğa kadar evet...
İmzam, mührü ceylandır; gözleri güzel olur bilirsin.
Tuvale yapışan kirpik gibi kalır fırçada sen darbelerim; o vakit, "yazar beni ilk defa çizerek öldürdü" dersin...
Dilara AKSOY
15 notes · View notes
sakamisinhayatim · 8 months
Text
Robot Sophia bile senden daha akilli ucube adam
11 notes · View notes
yantekerlek · 1 year
Text
sigara içenlerin açık havayı babalarının malı gibi kullanabiliyor olmasına imreniyorum. paketimi beklemek için mekanın önündeki en ucube masaya oturdum. kokinalı sigaralı bir kadınla kokinasız sigaralı bir adam keyiflerince tüttürmeye başladılar. vay ananas 🍍 etmiyem! hakkımı helal etmiyem. hazır kokina demişken kokinaya da bi girişeyim. ismini bu ay öğrendiğim bu kırmızı tohumlu çalıya olan rağbeti de anlamış değilim. önceki yıllarda kimse kokina alayım, kokinam da kokinam demiyordu. tivittırda bir seferberlik başlatılmış gibi bütün hanımlar ay kokina alamadım, ay biri bana kokina alsın, kokinamla bütün gün sokaklarda dolaştım temalı tivitler atmaya başladılar. biri kokina işaretli bir düğmeye basmış gibi bi durum. takipçilerimden veya takip ettiklerimden kokina alan varsa yok bi şey demiyorum hayırlı olsun. ne güzelmiş kokinanız. kokinamın elinde makası biçemez ah biçemez. biçmesini bilmez yavrum gülüm kokinam getir biçeyim getir biçeeeeyim. kızgınım. belki sigaradan belki karadeniz pidecisinden sirayet eden agresiflikten. gerçi sivaslılığımızın suşehrililiği e-devlette giresunluluğa şebinkarahisarlılığa bağlanıyor. haklı veya haksız mantıklı mantıksız olmam fark etmiyor. kızıyorum sadece. kızdım bitti.
11 notes · View notes
acid-gramma · 1 year
Note
Bu konuda çok haklı buluyorum ya zaten erkekler ne kadar tasak muhabbeti de yapsa birbirlerinin içlerini bildiklerinden hiçbi zaman manitayla olan özel hayatlarından bahsetmezler.Muhattap olan erkek de zaten anlayışla karşılar,ustelemez yani. He iyi knk mutlu olun hep diye kestirir atar yani.Tabii adam olan bunu yapar. Hanımından konuşan veya konuşturan erkegi ucube olarak görüyorum
tru
8 notes · View notes
carpicihikayeler31 · 2 years
Text
Umudun Çoktan Onları Terkettiği İki Genç: Yusuf ve Recep
Güneş ve kavurucu sıcaktan dolayı bütün Ankara’nın Meşhur İskitler Kavurmacısı gibi koktuğu bir günde, Bilgisayar Mühendisliğinden mezun olup yıllardan beri kaybettikleri itibar ve onurlarını gri backgroundun üstüne yazılan komik kaynak kodlarında bulacağını zanneden iki yazılımcı genç parasızlık ve amsızlıktan dolayı bir start-up fikri üzerine çalışmaktadır. Yazılımcı gençlerden olan Recep sarışın, kısa boylu ve zaman zaman sinir bozucu bir varlık haline dönüşüp etrafındaki insanları üzdüğünü sanan ama gerçekte onları mental sağlığı konusunda korkutan birisidir. Yazılımcı gençlerden diğeri olan Yusuf ise uzun boylu, esmer ve bunlar haricinde hemen hemen Receple aynı kalibrede olup ekip içerisinde zaman zaman “lan fazla mı ileri gittik acaba amk” diye düşünen tek insandır. Bu gençler Demetevlerde her an bir terör eyleminin gerçekleşmesinin muhtemel olduğu bir ara sokağa bakan 1+0 stüdyo dairede (ki zaman zaman bu dairede dopamin diyetine başlayıp visko yatakta yatmanında dopamin salgıladığını farkedip laminant parkede yatmaya karar veren Recepte kalmaktadır) bir oyun fikri üzerine tartışmaktadır. Recep, Yusuf’un sol omzuna hızlı bir tapping yaparak onun dikkatini kendine yönlendirir. Yusuf gerektiğinden fazla cheddar sos tüketmekten feri sönmüş gözlerini hafif ve isteksiz bir manevrayla Recebe çevirip “efendim?” der. Recep, garip ve karşısındaki anlamlandıramamış bakışlarıyla Yusuf’a:
- “Oğlum sana ne oldu amına koyayım, sabahtan beri decathlonda kaykay denerken düşüp 5 gün boyunca diz kapağı ağrısı çeken 10 yaşındaki küçük çocuklar gibisin. Hani bir şey varsa söyle bir çözüm bulalım… Tamam bu sikko kadar stüdyo dairede ne kadar mutlu olunabilir zaten ama yinede bir çözüm üretelim bir şeyler yapalım. Sen böyle durunca bende kendimi zan altında hissediyorum, şu pezevenge bak burada iki saattir surat asıp üzüntü mastürbasyonu yapıyorum adamın sikinde bile değil, diyorsun gibi geliyor” dedi
Yusuf yine aynı mimik ve suratla Recebe dönüp “yok bir şey, dalgana bak” der. Bunun üzerine Recep bu sefer mimiklerine karışmış hafif bir öfke ifadesiyle Yusufa dönüp;
-“Aga sen hala dünkü olaydasın dimi, bak ben orada gitar hocanla konuştum dedim bir daha Yusuf asla elektrogitarda sikko sikko 70’ler Türkçe Pop şarkıları çalmaya kalkışmayacak, onun yerine daha ucube daha weirdo parçalar çalıp üst katında oturan emekli albayı “lan 28 şubattan dolayı mı siyasal islam bu kadar azdı” ikilemine sürükleyecek garip garip metal şarkılar çalacak bana güvenebilirsiniz, dedim. Yani o olay çözüldü ona kafayı takıyorsan takma it’s over yani.” Dedi.
Bunun üzerine Yusuf kendisini bir türlü anlamamakta ısrar eden Recebe hafif bir öfkeyle:
-“Kardeş ben o kot taytın üstüne çizme giyip askeri kamuflaj ceketle dışarıya çıkmaktan utanmayan 45 yaş sendromuna yakalanmış aptal gitar öğretmeninin benim hakkımda sunduğu görüşlere mi kaldım? Ben onu sikime takacak adam mıyım? Ben her gece yatarken kocasızlıktan ve dopamin eksikliğinden teninde siyah siyah lekeler oluşan bir kadını mı düşüneceğim, siktir git bilader ya şurada ana-bacı sövüp ne kadar sevgisiz ve kötü yetiştirildiğimi yüzüme vursan daha az sinirlenirdim hani derdim bu adam benim geçmişim hakkımda analizler yürütüp geleceğime ışık tutmaya çalışıyor falan derdim ama yok yani bunun açıklanacak bir yanı yok!” dedi.
Yüzünde bıkkınlığın ve öfkenin bir amalgamı şeklinde beliren bir mimikle Recep kalkıp, amcasından üniversite sınavına hazırlanacağım diyerek alıp krikosunu bozduğu koltuğu odanın bir köşesine fırlatarak
-“Tamam bilader ne sikim yersen ye, seni düşünende kabahat amına koyayım” diyip kapıya doğru yönlenir. Tam kapının kulpuna davranmadan hemen önce Yusuf “dur” diyerek Recebi dumura uğratır. Ardından anlatmaya başlar:
-“Dün tiyatro oyunum vardı sana mail gönderdim ona rağmen arayıp bir gelemeyeceğim bile demedin. Allah çarpsın tiyatro oyununda bokunda boğulup ölen Neslihan adında bir kız vardı, onu görüp kahkaha atmanı ve insanların sana olan bakışlarını videoya çekip Youtube’a Turkish Joker diye yükleyecektim. İnanılmaz bir anı olacaktı. ”
Şaşkınlıktan dudakları birbirinden ayrılan Recep birden kendini toplayarak şunları der: -“Siktir git ne maili amk ben almadım mail, üstelik onun Türkçe versiyonuda var sen hiç mi Recep İvedik izlemedin” diyerek kendisine yöneltilen suçlamayı savuşturmaya çalışır. Ve ekler “hem oğlum tüm gün beraberdik, beraber gitar hocanı teselli edip parkta  Megadeth dinleyerek cips-kola yaptık sen niye benim yüzüme söylemek varken bana mail atıyorsun üstelik birbirimize o şakayı yapmayacağımıza dair Ankara’da sikko bir teras barın loş ışığının altında söz vermedik mi?”
Bunun üzerine Yusuf, Recebin üstüne yürüyerek
-“Sikerim lan sözünü asıl sözü biz senle tanıştığımız gün vermedik mi? Sen beni yalnız bıraktın, o sanat 31’inden ruhu kararmış entel orospu çocuklarının arasında yalnız bıraktın. Rolüme hazırlanamadım, insanlar benim role son anda seçildiğimi falan düşündü hatta bir tanesi geldi dedi ki: "Şivenize rağmen yine de iyi performans sergilediniz." Oğlum şive dedi amk, şive! Ben Çankayalıyım, anam Çankayalı, babam Çankayalı, dedim "ne şivesi?". Meğer sen gelmeyince üzüntüden bunalıma girip karakterim kaymış 1 saat boyunca sahnede balıktayken teknelerinin alabora olması sonucu babasını kaybeden 12 yaşında Trabzonlu bir veledi canlandırmışım. Senin yüzünden bütün sanat kariyerim bitti. Elektrogitar kursuna yazıldım 70’ler Türkçe pop şarkılarını coverladığımdan dolayı insanlar benle "Çankaya’nın tezenesi" diye dalga geçti, tiyatroya yazıldım son oyunumdan beni Dr. Mazhar Osman Hastanesinin izbandut hasta bakıcıları çıkardı. Şimdi napayım ben kardeş napayım ha? Neslihanı kaçırıp koridora koydum, 3 saat oldu daha kızı farketmedin bile. Çık bak kız orada yatıyor. Tuvalet için izin bile vermedim, bütün koridor bok kokuyor. Sen ne yaptın peki, "Yusuf oğlum yine mi sıçtın ya" dedin. İşte olum sen busun, etrafıyla hiçbir alakası olmayan kimseyi sikine takmayan bir orospu evladısın. Belki gülersin diye Neslihan’ı kaçırıp buraya kadar getirdim, sonra bunu haketmediğini farkedip söylemekten vazgeçtim. Kızın ağzına pinpon topu sokup kalabalığın ortasında kaçırdım. Sen benim senin için nasıl bir risk aldığımın farkında mısın? Senle olan sinerjimi kaybettiğimi düşünüyorum kardeşim, senle artık dolgu yapılmış bir üst azı diş ile alt azı diş arasında olan uyumsuzluğa sahibiz. Ben gidiyorum sikerim oyununuda yazılımınıda kartpostal çizip Didim sokaklarında satacağım hoşça kal.”
Deyip evden çıkar. Koridorunda elleri arkasından denizci düğümü ile bağlanmış bir kız ile başbaşa kalan Recep ise ne yapacağını bilemeyerek kendisine gelen mailleri okumaya başlar…
SON
2 notes · View notes
ghostlyturtlefart · 3 months
Text
bak bence jensen benden hoşlanır hani gencim güzelim yani o zaman da olcam tamam mı mal değilse erkekse hoşlanır benden bak normalde bizden olur 29 yaş benim pek umrumda değil hâlâ normal karizma yakışıklı olduğu sürece ama ben geleceğim zaman karısıyla hâlâ evli olur mu bilmiyorum bir de jensenın çocukları fasa fiso var bu jensen da aşkım ucube olduğu için geleneklere hafif takıntılıymış yani en azından aşk alanında juno oğlak olduğu için zaten bu fanlarına da alttan alttan belli ediyordu gelenekçi olduğunu, hemen "kusursuzca" evlilik sürdürüp çocuk yapması da örnek, benimle olunca benimle olan ilişkisini saklamaya çalışabilir zaten sinastri haritamızda da böyle bir yön vardı ilişki toplumdan saklanabilir diye e işte jensen saklayacak ama böyle bu da benim hoşuma gitmez mi hafiften gidebilir ama valla çakarım diğer kadına gidip benle sadece eğlenirse valla deliririm venüs'üm koç burcunda benim ayrıca juno'm da terazi burcunda daha ne istenir bir kadından jensen aşkın olayım beraber olalım ama yaşlanma ben gelinceye kadar valla çok üzülürüm bütün hayallerim yıkılır offf ama hala yakışıklı olsa ne sevişiriz var ya
Tumblr media
şimdi düşününce onunla çok da olmak istemeyebileceğimi fark ettim çünkü zaten adam şimdi bile yaşlı mk hani tam şimdi olsa ben daha büyük olsam bir yolunu bulup işi pişirmeye çalışabilirdim ama en az bir 6 yılım var gibi 6 yıl sonra olur muyuz ki diğer ünlü erkeklere bakıyorum onlar da hiç iyi değil mkk ya çok kısalar ya da çok mal. benimkiyle de arada yaş farkı çok. 30 nerdeyse aminakoyim ama sevişirdim. belki hâlâ yakışıklı olur o zaman oluruz.
0 notes
zaturecicegi · 8 months
Text
SİLİK
Hayat kaskında görünen yüzüm bana acı veriyordu. Silikleşmiş, komikleşmiş ve tam bir ucubeye dönüşmüştü. Kendi kendimin görüntüsüne bakıp gülüyordum.
Esmer kadın, sarışın adam, yeşil gözlü kadın ve yine cılız adam.
Neden?
Hayat anatomisi ağır, küçük ve karmaşık bir organizmadır. Birbirine geçmiş birbiri ile savaşmış tonla yılların yığınıdır; en çok da sırrıdır. Hegemonik bir istenç yıkık viraller ve muteber bir kederdir. Önce seni olduğun gibi sever daha sonra ideal bir varlık olmanı ister. İdeal bir varlık (özne-insan) olman için nelerden vazgeçtiğinin bir önemi yoktur.
İnsanların iç çamaşırlarının iki ayda bir neden eskidiğini hiç düşündünüz mü? Eskimek nedir? Line kimdir? Düşünmek ne değildir? Küçük burjuvazi yani aile nedir? Kimlik nedir? Benlik ve bizlik kavramları nedir, kimdir? Hiyerarşi nedir?
Mahiyeti olmayan şeyin önemi yoktur. Bir gün oturdum bir kaldırım başına, evet bir kaldırım başına ve yolda geçen salakları saymaya başladım, kendinden sıkılan salakları…
Daha bir dakika (d)olmadan 48 tane saymıştım. Kendini her defasında yenilemeyi ve üretmeyi bilmeyen insanların en büyük kaderidir sıkılmak.
Sıkılmak nedir? Kader nedir? Bilmemek nedir? İnce belli bardaklar neden lekelidir? Çay tabakları neden bu lekeli bardakları taşır? Her şey neden bu kadar çok pahalı? İnsanlar neden şartlara bağlı severler birbirlerini? Kimse kimseyi anlamıyor. Kimse kimseyi dinlemiyor. Yalnızlık her zaman salt ve muktedir olan gerçeğimizdir. Diyalektik ve kolerasyon arasındaki paradigmatik boşluk bir şeyleri anlamını sağlar.
Bazı şeyleri çok iyi anladım. En azından bir sorumun cevabını buldum. Cevaplar popüler palavralar değil hakikatlerdir. Bu bir tespit midir? Soruyu soran özne ve diğerleri: Soruların muhatabı kimdir? Kurumsal alanlarda bir var oluş bir yok oluş var. İçinizdeki değersiz şeylerin kendi seviyelerini bulmasına izin verirseniz; asli ve güzel olan ne varsa kendisine yükler.
Çok alüminyum bakmak, her şeye…
“Yarıldım,
Noksan tanelerimden
Hendeklerim hazine çabasına ölüm sarıyor.
Bulunmaz kefen’
Sarkan yüz ruhum
Sıvazlı sevmeler mağlup, terk caddeler sızlıyor kulağım
Çığlıklar sessiz, ölümlü
Baştan başa ucube yürekler:
Dahiliyet belirsiz
Gözler suskun,
Diller kör.
Sarkık kaldırımlar
Noksan gönüller… "
0 notes
baybaykus · 11 months
Text
YALAN- YILAN VE SİYÂSİLER!
Öncelikle şunu bilelim ki;
28 Mayıs Pazar günü ERDOĞAN veya KILIÇDAROĞLU’NU değil, bir ABD dayatmasından ibâret olan ve zamanında bizzat Erdoğan’ın da ‘’ Biz bu ABD- İSRÂİL dayatması olan Başkanlık Sistemini kabul edemeyiz’’ dediği tek adamlık ucube sistemin devam edip etmemesini oylayacağız.
Erdoğan burada çok büyük bir uyanıklıkla olayı AKP mi, yoksa CHP mi noktasına çekerek TEK ADAMLIK UCUBE SİSTEMİ gözlerden kaçırmak istiyor!
2006 da CİA elemanı bir Yahudi olan Paul Bernard Henze, ABD Başkanı George W Bush’a, Türkiye ile ilgili sunduğu dosyada ‘’1 Mart 2003 de Türkiye’de şayet Başkanlık Sistemi olmuş olsaydı Tayyip Erdoğan 65 bin askerimizin ülkesine yerleşmesine izin verecekti’’ diye yazılıdır.
Pazar günü mutlaka sandık başına giderek;
Devletimizin, çocuklarınızın, vatanınızın, milletinizin, ırz ve namuslarınızın geleceği için TEK ADAM- BAŞKANLIK SİSTEMİNE dur deyin.
KONUMUZA GELELİM.
Yalan konuşmanın iki nedeni vardır;
İlki imansızlık,
İkincisi şahsiyetsizlik ve kişilik bozukluğudur.
Son yıllarda milletimize söylenen yalanın haddi hesabı olmadığına göre, etraf imansız ve şahsiyetsizlerle dolu demektir.
YALAN ve YILAN!
Yalan konuşan kişi yılandan daha tehlikelidir!
Bilhassa topluma karşı yalan konuşarak koca bir kitleyi aldatmak hem çok büyük bir günah, hem ahlâksızlığın en uç noktasıdır!
İftira atmak, yalan konuşarak rakibini karalamak;
İftira atanın ve yalan konuşan kişinin sütünün ve nikâhının bozukluğuna delâlettir.
Kendi siyâsi ikbâlleri ve dünyalık çıkarları için rakip gördüklerine iftira atanlar, onları karalayarak toplum nezdinde itibarsız duruma düşürmek isteyenler bilsinler ki yaptıkları iş şerefsizliklerin en ağır olanıdır.
Yalan söylemek büyük günahtır.
Bir âyet-i kerimenin meâli şöyledir:
''Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir''
Nahl 105
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Peygamber Efendimiz hadislerinde buyuruyor ki;
''Yalan, nifak kapılarından biridir''
''Mümin, her hataya düşebilir, ama asla hainlik yapamaz, yalan söyleyemez''
''Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür''
''Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür''
''Yalan konuşarak aldatan Cehennemdedir''
Dinimiz İslâm, yalan konuşarak kendilerine râkip gördükleri günahsız ve masum insanları karalayanların aşağılıklarını apaçık bir şekilde beyan ederken, Müslüman görünerek topluma yalan konuşanlar bundan hiç ibret almazlar mı?
Eskilerimiz derler ki;
''Yalandan korktuğum kadar yılandan korkmam''
Allah yalan konuşarak başkalarını aldatanları kahreylesin inşallah.
ORHAN KILIÇOĞLU
0 notes
kesimosblog · 1 year
Text
Tumblr media
BENİM SİZE AKIL VERMEK HATDİME DEĞİL AMA
Değerli arkadaşlar seçimlere çok az kala ortam kızışıyor
Ama eleştiri yaparkende adalerli olmak gerek aksi takdirde haklı değil kul hakkına girer zalimden zalim oluruz
İşte HDP ile niye ortak olunuyor askerin çocukların kanı dökenlerle niye ortak olunuyor diye tenkitte bulunup kendilerini sağunmaya başlıyorlar
Arkadaşlar hiç kimse AKP CHP MHP'li olmaya mecbur değildir ama dürüst olmaya mecburdur
Değerli arkadaşlar pkk'nın tanıklı ile o askerleri delie tıkıp pkk lı tutulluların küfürleri arasından geçirenler kimdi vallahide billahide Kılıçdaroğlu değildi billahide sizsöylen kimsi
HDP pkk değil hdp bir yasal partidir anayasal partiye terörist demek anayasal suç değilse o anayasada bir boşluk yokmu
Değerli arkadaşlar dağaya seslenerek dağa sesleniyorum dağadan inin meçlise gelin meçliste siyaset yapalım diyen kimlerdi vallahi de billahide Kılıçdaroğlu değildi billahide, şimdi diyorlar HDP terörist sen diyor dağa çık siyaset yapma böyle kirli siyaset olmaz bu Pkk kadar değil pkk den daha tehlikeli bu davranış onların bölücü kinci davasını haklı çılarıp ekmeğine yağ sürüyor Ben bu cumhurbaşkanlığı siztemi pkk'nın ekmeğine yağ sürmek diyordum böyle paylaşımlar yaptım ama beni HDP şaşırtı adamlar parlementer siztemden yana ha şunu demen bana orada MHP var demen MHP sözde hüda parla da yanyana geldi HDP istesin Erdoğan MHP'ye het otur yerine desin HDP işe megri megri halay çeker halay ayrıca Osman Öcalanı trt ye çıkaran iktidar ortağının yanında duran MHP değilmi gerçek MHP'liler bu gün vatan sever gerçek MHP'liler bu gün Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanında çünkü kurtuluş'u Kemal Kılıçdaroğlu'da gördü
MHP daha kökenini bilmiyor Köylü millet partisi MHP'nin kökü Osman Bökülbaşının belgeselini izledim Osman Bölükbaşı koyu İsmet Para hayranı olduğunu söylüyordu şimdiki MHP ise İsmet Paşa CHP düşmanı vallahi işte burada bir sorun var oda ney bunu tartışarak sökmek gerek
Sadullah Ergün' e gelince arkadaşlar adam doğruyu göremezmi
Şimdi o yapının tam karşısında ve başkanlık siztemi değil parlementer siztem demek helalleşmektir biraz relax olalım
Ben onu istemiyorum demek bu ucube Cumhur başkanlığı devam etsin değilde nedir
Benimde hazmedemediğim şeyler var ama siyaset kinle nefretle yönetilmez
Siyaset akılıkla kararli akılcı yöneticilerin başa gelmesiyle birlikte olur
Aksi buz kayalarına çarpan titanik gibi sonu kaçınılmaz Allah korusun felaket olur
Yapmayın
0 notes
ordupress · 1 year
Photo
Tumblr media
ŞENTÜRK: ÇALMAYACAĞIZ, ÇALDIRMAYACAĞIZ İyi Parti 28. Dönem Ordu Milletvekili Aday Adayı Ekrem Şentürk, seçim çalışmalarına Gülyalı ve Altınordu İlçe merkezde devam etti. Programlarının ardından değerlendirmelerde bulunan Şentürk; “Bu seçim bir partiyi bir lideri iktidar yapma seçimi değildir. Bu ucube yönetim anlayışını ve zihniyetini değiştirmek istiyoruz. Yıkılan değerlerimizi yeniden inşaa edeceğiz” dedi. Şentürk, konuşmasının devamında “100. Yılını kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını ve değerlerini kaybettik. Demokrasinin 2. Yüzyıla girdiği bu günlerde türk usulü başkanlık sistemi adı altında, bize dayatılmaya çalışılan bu ucube sistem bu seçimle son bulmalı. “Ben yaparım, ben bilirim” anlayışının hakim olduğu akıldan bilimden yoksun, kuralların kurumların kanunların hiçe sayıldığı, liyakatın istişarenin unutulduğu tek adam yönetimi sayesinde dış politika toplumsal huzur ekonomi dahil her konuda ciddi sıkıntılar yaşandığı aşikar. Mevcut iktidarın 21. yılda yıktıkları herşeyi yeniden inşaa edeceğiz . Adaleti liyakatı tekrar tesis edeceğiz. 85 milyon bir ve bütün olacağız. Anadolu coğrafyasında yaşayan herkeze dinine, ırkına, meşrebine bakılmaksızın eşit ve adil davranacağız. Her vatandaş özgürce fikirlerini söyleyecek, tartışacak yönetime katılacaktır. hiç kimseye torpil yapıp devletin milletin imkanlarını peşkeş çekmeyeceğiz. Faiz baronlarına ekonomiyi, uyuşturucu baronlarına gençlerimizi, imar baronlarına hayatımızı , çetelere huzurumuzu yok ettirdiler. Çalmayacağız Çaldırmayacağız emanetinize sahip çıkacağız. Kul hakkı yetim hakkı yemeyeceğiz” diye konuştu. 14 Mayıs’ın kader seçimi olacağına dikkat çeken Şentürk; “Bu seçim çocuklarına servet yapan devlet adamı seçmek değil, çöpten para kazanarak evlatlarına gelecek temin edemeyenlerin çaresi olmalıdır. Kibrin yerini tevazu, ben yaparım “ben bilirimin” yerini ortak akıl ve istişare almalıdır. Öyle bir sistem inşaa etmeliyiz ki biz gidince bu ülkede beka sorununu yaşanmamalı. Gelecek Ümitlerini kaybetmiş, çaresiz, hayalleri çalınmış gençlerimize, liyakat ve donanımla eş değer imkanlar sunup; gelecek kaygılarını yok edeceğiz. https://www.instagram.com/p/CqVtNl_Mv-P/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
mdned · 2 years
Text
diş etleriniz çekilir. dişlerinizde oyuklar oluşmaya başlar. yüzünüzde erken yaşlılık belirtilerinin tamamı bir anda ortaya çıkar. yoğun kullanım dönemlerinde yürüyüşünüz bir robot gibi hızlı ve arkanızdan birisi kovalıyor gibidir. yapmakta olduğunu şey her ne ise, savunduğunuz ideoloji her ne ise, sevdiğiniz kişi her kimse, sanki o hedeften başka hiçbir şeyin anlamı yokmuş gibi bir kafaya sokar. odaklandığınız görevi bitirmekten başka çare yoktur. işin en üzücü yanı da, odaklandığınız şeyler, sizin dışınızdaki insanların nezdinde gerçek bir delilik emaresidir. adam akıllı hiçbir bokun peşine düşemezsiniz. sanki ulvi bir anlam varmış ve siz bu anlamı gerçekleyecek peygambermişsiniz gibi öforik ve gerçek dışı sanrılara sokar. delüzyon, konuşma deorganizasyonu, hezeyanlar kaçınılmazdır. ettiğiniz lafların kıçını başını birleştiremezler, çok alakasız şeyleri birbirine bağlarsınız. size mantıklı gelir fakat dışarıdan acınası bir halde olduğunuzu herkes anlar sebebi ne olursa olsun, bu boka başladığım güne de, beni çektiği karanlığa da lanetler ediyorum. ailemi tanıyamaz hale geldim. ailem beni tanıyamaz hale geldi. bir tane bile arkadaşım kalmadı. fiziksel halim zaten dışarıdan bakınca içler acısı bir halde. toparlamam gerektiğini biliyorum fakat ne için toplamam gerektiğini, neden buna çaba sarfetmem gerektiğini dahi aldı götürdü benden meth. eskiden ottan boktan bir anlam çıkarır, kötü ise ders alır, iyi ise şımarıklık etmemeye gayret ederdim. erdemli birisiydim. şimdi öyle abuk saçma sapan şeylerden öyle aptal anlamlar çıkarıyorum ki, bir laf edildiğinde bana mı ediliyor, yoksa ben olduğunu sandıkları kişiye bir şeyler mi diyorlar anlamıyorum. zombi gibi bakıyorum insanlara. 2 saat aralıksız şekilde uzaklara dalıp içine girdiğim tünelden nasıl çıkacağımı düşünüyorum. ve sadece bunu düşünüyorum. ne bir hamle yapabiliyorum. ne de yapabileceğim bir hamle olduğuna inanıyorum. düşüne düşüne açlıktan ölecek kadar donuk bir halde, doğadaki bir cesedin ayrıştırıcılar tarafından yok edilişi gibi yok olacağım günü bekliyor gibiyim. ve bu lanet tünelden kendimi çıkartamadığım sürece kimsenin beni çıkaracağı falan yok bunu biliyorum. bir tek annem dışında güvende hissedebildiğim hiçbir yer yok. onu kaybetmem halinde kendime ne yapacağımı tahmin bile edemiyorum. beni intihardan alıkoyan tek şey onun ve karnındaki bebeğin varlığı ve biraz da götümün yememesi sanırım. üzüldüğüm bir diğer şey ise, onların kıymetini de bilemiyorum. asabiyim, hayatımı düzene sokmama yönelik uyarıları karşısında hemen tetikleniyorum ki aslında haklılar ve çok haklılar ve öyle bir seviyeye geldi ki, benim iyiliğim için değil, kendi iyilikleri için benim bir şeyler yapmamı teşvik eder gibiler. ne bir amacım ne bir sevgim, ne tutunacak bir hedefim var zaten depresyona meyilli bir insana, zaten bir şekilde toplumdan düşünsel veya eylemsel olarak ayrı düşmüş bir insana bu meretin neler yaptığını tahmin bile edemezsiniz. gayet başarılı olacağına inanılan sevilen birisiydim. mevcut durum öyle vahim ki, benim gibi bir evladım olsa gözünü bağlar ve acısızca öldürüp onun çilesine son vermek isterdim. tüm bunların üzerine ülkedeki insanların tahammül eşiğinin inanılmaz düşük olması ve herkesin ufacık sorunlardan büyük kavgalar tetikleyecek kadar patlamaya hazır olması beni iyice korkutuyor. ne izlesem, ne okusam olumsuz şeylerde hep kendimi özne yerine koyuyorum. bu laf benim gibi parazitlere, asalaklara söyleniyor. yaşamayı hak etmeyecek kadar leş bir canlıyım gibi mazoşizme varan bir kendine yüklenme hali yaratıyor. tamam eskiden de kendimi çok seven birisi olduğum söylenemez fakat artık resmen yok olması gereken bir ucube gibi hissediyorum. ve olayı ultra acınası hale sokan da şu ki, siz kendinize değer vermediğinizde, dışarıdaki dünya da size bir bok muamelesi yapıyor ve bunda son derece haklı olduğunu otomatik olarak düşünüyor. çünkü bok gibi görünüyorsunuz. yani kim dışarıdan baksa bir terslik olduğunu anlıyor. siz de onların bunu anladığını anlıyorsunuz. öyle bir paradoks yani. öyle bir tunnel vision. ve sonunda ölüm karanlığı var.
1 note · View note
operasyon · 2 years
Text
Tumblr media
Belki de ben 12 Eylül'ü gördüğüm içinde Atatürkçü oldum.
12 eylül geçmişle ait alalede bir tarih değil. Bence bir dabe olduğu kadar Ataütürk Türkiye'sinin de resmi yıkılış tarihi. Günümüze gelen süreçte en önemli kavşak.
Türk ordusunun emperyalizmce, ilericilere, demokratlara, devrimcilere karşı olduğu sır değildi. Yakın zamanda okudum..Cumhurbaşkanı taa 1950lerde 60 larda kominizm tehlikesine karşı devletin dindarların önünü açmasını, dini örgütlemesini öğütlüyor. Bunu yaparken bu adam askerlikten gelme cumhurbaşkanı. Tabii bu isteğin aynı zamanda Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, 1920 lerden beri Kemalizme düşman, yenilmiş işgal devletlerinin isteği olduğunu da unutmamak gerek.
İşte 1980 de Sunay'ın ve emperyalistlerin hayalleri tam olarak hayata geçirildi. Sonrasında yine herkesin bilebileceği gibi, ülkede bütün ilerici unsurlar zindanalara doldurulup işkenceden geçirilip öldürlürken, fetullah gülen gibi gerici tarikatçıların önü açıldı.
Bunu da yakın zamanda okudum. 80 darbesi günleri. Sokağa çıkma yasağı var. Gülen bir tanıdığına gelmiş. Çıkarken ziyaret ettiği o tandığı diyor ki " sokağa çıkma yasağı başladı, bu gece bizde kalın, başınıza bir iş gelir"
Gülen de sırıtıyor. " Bize bir şey olmaz. Ben serbest hareket edebilirim" diyerek çıkıyor.
Ona darbenin en berbat günlerinde serbestçe gezebilme hakkını kim sağlıyordu?
---
Benim icadım değil bu söz, güzel özetlemişti bir yazar:" Kendi cumhuriyetini kendi yık!" planı her zaman gündemdeydi ama 80 de en büyük hedefine ulaştı.
Askerlerin dilinden düşürmediği iktidar modeli " türk-islam sentezi" gibi aslında ne islamla ne türklükle ilgisi olmayan - çünkü ırkçılıkla ümmetçilik bir birine zıttır aslında- ucube bir iktidar modeli öneriyorlardı. Şu anki iktidara baksak ne? Tam istedikleri değil mi? Bu kadar zorlama bir model bile tuttu. Çünkü yıllar önce onların tohumlarını yere saçanlar aynı. Sahipleri aynı bi kere. O yüzden islamcı gerektiğinde milliyetçi kılığına girebiliyor. Millyetçi gerektiğinde milletle hiç bir bağ tanımıyor. Milleti yoketmeye de devleti çökertmeye de dünden gönüllü.
Hep sahte muahalefet diyorum ya.. işte iktidarın kendisi de sahte, dincinin dinle ilgisi yok, milliyetçi geçinenin milletle en ufak bir ilgisi yok.
İşte bu garabetin yaratılmasında en büyük pay sahipleri 12 eylülün emperyalist uşakları.
0 notes
deliklicinar · 2 years
Text
Oymak, “İstanbul Sözleşmesi’nde iç hukuk yolları kapanınca AİHM’e başvuracağız”
Tumblr media
Türk Kadınlar Konseyi Derneği Denizli Şubesi Başkanı Gülnur Oymak, İstanbul Sözleşmesi konusunda iç hukuk yollarının tümünün sonuçsuz kalması halinde AİHM’e başvuru yapılacağını belirterek, “İstanbul sözleşmesi yaşatır. Mücadeleyi bırakmak yok. İç hukuk yolları kapandığında AİHM’e başvuracağız.” dedi. Türk Kadınlar Konseyi Derneği Denizli Şubesi Başkanı Gülnur Oymak, Danıştay 10. Daire’nin; İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararıyla çekilme kararının iptali davasını reddetmesinden basın açıklaması yaptı.  Başkan Oymak, “Yok öyle enseyi karartmak, yok öyle kenara çekilip küsmek, oturmak. Demokrasiden yana, çağdaşlıktan yana olan tüm kadınlar ve kadın erkek eşitliğine inanan tüm bireyler adına dünden daha fazla çalışmanın zamanıdır. Bu ülkede, yarın tek adam rejiminin getirebileceği karanlık günlere karşı mücadeleye devam diyoruz” diye konuştu. Danıştay 10. Daire’nin, İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Kararı’yla çekilme kararına karşı açılan davanın reddi kararı sonrası şu açıklamalarda bulunan Türk Kadınlar Konseyi Derneği Denizli Şubesi Başkanı Oymak, Danıştay’daki davaya Türk Kadınlar Konseyi Derneği Genel Merkezi adına katıldığını, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü, Denizli Barosu Başkanı Avukat Adnan Demirdöğer ve Denizli Barosu’nun Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu üyeleri Av.Ayse Erçetin Ersöz ve Av.Hazal Ertemur’un da davacı olarak duruşmaları katıldığını belirterek şunları söyledi: “Dört duruşma boyunca kurumların avukat arkadaşları, savunmalarını yaptı. Ve o dört duruşma boyunca davalının temsilcisi sürekli tek adam rejiminin kararlarına karışılamaz dedi. Aslında hukuk fakültesinin ilk sınıfına giren bir öğrencinin bile Anayasa’yı, hukukun üstünlüğünü, Parlamento’nun alınmış kararlarının üzerine karar alınamayacağını bilmeli. Ama Cumhurbaşkanlığı gibi ucube bir kararın sonucunda bugün, tek başına, bir gece imzalanan bir karar, bugün Parlamento’nun kararını sıfırladı. Karar üçe iki oyla alınmış bir karardı. Bu da bizim geleceğe dair umudumuzu besliyor aslında. Yani, tamamen her yer darmadağın, yıkıldık, bittik değil. Biz mücadeleden vazgeçmeyecek, iradeyi ve iş birliğini görüyoruz ve bu nedenle geçmişten gelen gücümüzle; kadın hareketinin 1800’lü yıllardan gelen gücüyle mücadeleye devam diyoruz. Uluslararası İstanbul Sözleşmesi, belki iktidarın kadın politikası olarak yer almayacak ama kadın dernekleri olarak biz, kadın hareketi olarak biz bu mücadeleyi yerelde yapmaya devam edeceğiz. Vazgeçmiyoruz, İstanbul Sözleşmesi’nin yaşattığı ve yaşatacağı noktasındaki bilgimizi, becerimizi, deneyimimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü başkanımız ‘Yok öyle enseyi karartmak, yok öyle kenara çekilip küsmek, oturmak.’ diyor. Güllü başkanımız, bu mücadeleyi bırakmamızı istemiyor. Demokrasiden yana, çağdaşlıktan yana olan tüm kadınlar ve kadın erkek eşitliğine inanan tüm bireyler adına dünden daha fazla çalışmanın zamanıdır. Bu ülkede, yarın tek adam rejiminin getirebileceği karanlık günlere karşı mücadeleye devam diyoruz.”
“Şerh koyan 2 savcı hukukun varlığının teminatı bizim için”
Türk Kadınlar Konseyi Derneği Denizli Şubesi Başkanı Oymak, İstanbul Sözleşmesi konusunda İç hukuk yollarının tümünün sonuçsuz kalması halinde AİHM’e başvuru yapılacağını belirterek, “İstanbul sözleşmesi yaşatır. Mücadeleyi bırakmak yok. İç hukuk yolları kapandığında AİHM’e başvuracağız. En üst düzey duruşma salonları bize adaletsiz kararlar sundu. Burada dört duruşma boyunca savcıların iki şerh koymuş olması, iki hakimin kararının bizim lehimize olması, hukukun varlığının teminatı olarak karşımıza duruyorlar. Kaldırılsın diyenler yaşadıkları boyunca vicdan sorumluluk taşıyacak. Enseyi karartmayacağız bu ülkede güçlü kadın hareketinin temsilcileri olarak bu ülkede İstanbul Sözleşmesi tekrardan olacağı zamanlar için mücadele edeceğiz.” diye konuştu. Read the full article
0 notes
ucubeadam · 7 years
Photo
Tumblr media
Siz ne güzel insanlarsınız.
17 notes · View notes
mertnews · 3 years
Text
KOF AYDIN!
Tumblr media
MertReport Jan 6
Önce Ali Bulaç, ardından Şahin Alpay sonra Ahmet Turan Alkan… Kaçınılmaz bir eleştirinin satır başları…
Ahmet Turan Alkan’ın yazısını okuyunca birden dilimden döküldü: Kof Aydın, korkak ülkücü, o da F-A-N-T-İ-K-O demiş…
Tumblr media
#Alkan, için bu “kaçınılmaz bir son” olmamalıydı. Onu hep mahkemedeki duruşuyla hatırlamalıydık. Cezaevine tekrar girmemek için muktedirin önünde secde etmesiyle değil…
“Kof aydın”… İfadenin aslında Kof Kabadayı’dır. Alkan’ın adaşı gazeteci-yazar Ahmet Altan tarafından bugünün muktediri Tayyip Erdoğan için kullanılmıştır. 2011 yılında “Ucube Heykel” tartışmasında Erdoğan’a sert çıkan Altan, “Bu mu senin adamlığın, bu mu senin delikanlılığın?” diye sormuş ve “Güçsüze babalanmak kolay. Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor. Yiğit adam, önce güçlüye kafa tutar.” demişti.
Tumblr media
Sarayın Sultan’ı bu yazıyı hiç unutmamıştı. Dava üstüne dava açılmış ve #AhmetAltan’ı #15Temmuz kumpasıyla ilişkilendirerek idamla yargılamıştı. Ahmet Altan, mahkemedeki o ünlü savunmasında “3 yetmez, 6 idam isteyin” diyerek dik duruşuna devam etmiş ve “Böyle bir iktidardan korkmaktansa, kalan ömrümü hapishanede geçirmeyi tercih ederim” demişti.
#AhmetTuranAlkan’da tutukluyken şöyle seslenmişti: “Evet, ben Ahmet Turan Alkan; Zaman yazarıyım, muhalifim. Yazdıklarımla ve fikri duruşumla gurur duyuyorum. Kesinlikle pişman değilim. Majestelerinin hukukuyla yargılanıyorum. Boğazımı kesen bıçağı yalamayacağım. Zalimden af dilemeyeceğim.”
Yazdıklarıyla ve fikri duruşuyla insanların kendisiyle gurur duymasını sağlamıştı.
Ancak ne olduysa tahliyesinin ardından gerçekleşti. “Majestelerinin hukukuyla yargılanıyorum” diyen, “Bana ağır müebbet verebilirler, ama hukuken mahkûm ve daha önemlisi mahcub edemezler. Hapiste tutabilirler ama inandırıcı bir suç isnad edemezler” diyen Alkan, Yargıtay’ın onama kararının ardından içindeki “Hüseyin Gülerce” ortalığa çıktı. “Bu zindanda beni öldürebilirler” diyordu, kendisi “harakiri” yaptı.
Bir entelektüelden “eline metin tutuşturulmuş korkak bir itirafçıya”, iftiracı döndü. AKP Mccarthyizmine yenildi. Mazisini, duruşunu, kalemini, kelamını sattı. Alkan, Türkiye Günlüğü dergisinde yarattığı Recai Güllaptan karakterine döndü. O zaman güldürüyordu, şimdi güldürmüyor, kendisine acındırıyor.
Türkiye Günlüğü’nden itibaren yazılarını takip eden, kitaplarını okuyan ben ve benim gibiler için büyük bir hayal kırıklığı…
Tumblr media
Ahmet Turan Alkan, “özeleştiri” dediği ve altına imza attığı metinde yazılanlara ne kadar inanıyor bilmiyorum. Düne kadar kendisininde inandığını zannetmiyorum. Özellikle “tüydüler” (!) iddiasına, Ekrem Dumanlı (@ekremdumanli), Abdulhamit Bilici (@ahamitbilici) gibi isimlerin cevap verecektir… Gazeteci meslektaşları, gazete yöneticileri pizza dağıtarak, uber yaparak nasıl bir eli yağda (!) bir eli balda (!) yaşadıklarını her halde anlatacaklardır…
Ancak görünen odur ki,
Ahmet Turan Alkan kalıbının adamı çıkmadı…
Çıplak aramaya maruz bırakılan üniversiteli geç kızlar kadar olamadı…
Pazarda zeytin satan savcılar, temizliğe giden hakimler kadar dik duramadı
Cezaevlerinde öldürülen masumlar kadar, mazlumlar kadar direnemedi
Malına, mülküne el konulan, iş adamlar kadar dünya nimetlerini boş veremedi…
Binlerce insan gibi haksız yere yıllarca hapiste yatan Rizeli Ruşen Çolak (@Rusencolak053) kadar delikanlı, vefalı olamadı… “Allah var gam yok” diyemedi..
Boğazını kesmeyen çalışan bıçağı, sadece yalamakla kalmadı,
O bıçakla kendisine inanan insanları sırtından hançerledi…
Kof bir aydın, korkak bir ülkücü gibi davrandı…
Turfa Müneccim dediği Hüseyin Gülerce’ye yoldaş oldu…
Tumblr media
Şimdi, kimse bana “yıkılası hanedeki evladı iyali” bahane göstermesin…
“Sınanmadığın imtihandan” diye cümleler kurmasın…
Ahmet Turan Alkan olmanın bir bedeli var…
“Ateş tecrübeleri”nin yazarı olmanın bir sorumluluğu var…
Kalemin hakkı, kelamın namusu var…
İşin edebiyatını yapmak değil, yaşamak var…
Bu sınavdan çaktı…
Tumblr media
Önce Ali Bulaç, ardından Şahin Alpay sonra Ahmet Turan Alkan…
Daha kıtalararasındaki akedemisyen tayfasını (Gökhan Bacık, Özgür Koca, Ahmet Kuru) saymıyorum…
Menfaat dostu, gücün yanaşması olduklarını gösterdiler…
Sarayın önünde eğilmekle kalmadılar, diz çöktüler, el etek öptüler…
Kimse de bugünler nasıl olsa geçer, yaptıklarımız, yazdıklarımız, söylediklerimiz unutulur diye düşünmesin…
Yanılgı yanılgı, büyüyen hayal kırıklıkları…
Unutulmaz, unutulmaz!!!
Ahmet Altan’ın söylediği gibi, “Güçsüze babalanmak kolay. Ama kabadayılık öyle olmuyor, delikanlılık öyle olmuyor. Yiğit adam, önce güçlüye kafa tutar.”
Ne Ali Bulaç, ne Ahmet Turan Alkan, ne de Şahin Alpay kalemin hakkını, kelamın namusunu koruyabildiler… Üçü ne bir Ahmet Altan veya “kartondan flüt yapan” isimsiz masumlar kadar olamadı…
Hiçbiri de Reis’ten korktukları kadar, Allah’tan korkmadı…
Ahde vefa göstermediler…
Hakkın hatırı alidir diyemediler…
3 günlük dünya menfaati için geride bıraktıkları onca yıllık hayatlarını bir çırpıda sildiler.
Ne Ahmet Turan Alkan, adaşı Ahmet Altan gibi olabildi
Ne Ali Bulaç adaşı Ali Ünal gibi olabildi…
Tumblr media
Geriye yanılgı yanılgı, büyüyen bir hayal kırıklıkları bıraktılar…
Şimdi, kof aydınların kütüphanemdeki kitaplarını yakma vakti…
Şimdi Ahmet Altan’ın savunmasını tekrar okuma vakti…
Umarım bir gün onunla o da, aydın duruşunu değiştirmez, bizi hayal kırıklığına uğratmaz
O da F-A-N-T-İ-K-O demez…
3 notes · View notes
brieffarmnerdhoagie · 4 years
Text
Tumblr media
CİNLERİN BABASI CANN’İN YARATILIŞI VE KAVMİ
Allahü Teâlâ Hazretleri, gök ve yeri yarattı. Melekleri ve cinleri de yarattı. Melekleri semâ’da iskân etti (yerleştirdi), cinleri de yeryüzüne yerleştirdi. Cinler, “Cânn”ın evlâdıdır. Cânn, cinlerin babasıdır. Âdem Aleyhisselâm, beşerin (insanlığın) babası olduğu gibi… Allahü Teâlâ Hazretleri, Cânnı ateşin dumansız alevinden yarattı. Semâ ile gök arası onundur. Yıldırımlar oradan iner. Orada oturduklarında nesilleri çoğaldı. Cânnın yaratılması, yerle gök arasında yaşaması, Adem Aleyhisselâm’dan altmış bin sene önceydi. Cann ve kavmi, bu âlemde, yedibin sene kadar uzun bir ömür sürdüler.
Sonra onların arasında hased (kıskançlık), aşırılık ve zulümler başgösterdi. Fesat ve fitne çıkarttılar. Birbirlerini öldürdüler.
Allahü Teâlâ Hazretleri, onların başına dünya semâsının meleklerini gönderdi. İblis’i onların başına “âmir” tayin etti. İblisin (şeytanın) adı (o zaman) Azâzil idi. iblis, cinlerin en bilgi­niydi. Yeryüzüne indirildiler. Melekler, cinleri hezimete uğratıp, onları yerden çıkarıp, deniz adalarına ve dağların yüksek tepe ve oyuklarına sürdüler. Arzda sakin oldular. Üzerlerindeki ibâdet emri hafif idi. Çünkü meleklerden sınıfın her biri göklere yükselirdi. Korkulan şiddetli olurdu. Dünya semâsının melekle­rinin işleri bir üsttekilerine nazaran kolay olurdu. Allahü Teâlâ Hazretleri İblise yeryüzünün mülkünü (saltanatını) ve cennetin hazinelerini verdi. İblisin yeşil zümrüdden iki kanadı vardı. Bazen yerde Allah’a ibâdet ederdi, bazen gökte ve bazen de cennette ibâdet ederdi…
Zamanla içine “ucub” girdi. Kendi kendini beğenme kaprisine kapıldı. Kendi kendine şöyle düşündü.
-“Allahü Teâlâ Hazretleri, bu maddî ve manevî saltanatları bana verdiğine göre, ben Allah’a karşı meleklerden daha müker-rem ve sevimliyim,” dedi. Yine böylece dünyaya yönelip onunla mutmain olan herkese işinin değiştirilmesi emredilmiştir. Allahü Teâlâ Hazretleri, İblis ve ordusuna: “ben kılacağım, yaratacağım,” yapacağım, “Yeryüzünde,” gökte değil, çünkü, azgınlıklar ve zulümler yeryüzünde olmaktadır.
“Halife“…
Halife, Âdem Aleyhisselâm’dir. Çünkü Âdem aleyhisselâm, cin’den sonra geldi. Âdem Aleyhisselâm, yeryüzünde Allah’ın halifesidir. Yani, “yeryüzünde siz meleklerden bedel bir halife yaratacağım ve sizleri kendime yükselteceğim.” Dedi. Onlar bunu kerih (sevimsiz) gördüler, hoş karşılamadılar. Çünkü onlar, ibâdet cihetinden meleklerin en önde gelenleriydiler.
KAYNAK : İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri Tercümesi cilt -1Rasulullah (sav)’ın isim konusundaki hassasiyetini daha iyi anlamak için şu hadis-i şerifi de görmek lazım. Yahya bin Said (r.a.) anlatıyor:
Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Mürre (acı)” diyince ona “Otur.” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da: “İsmin ne?” diye sordu. Adam: “Harb.” diyince, ona da: “Otur.” dedi. Rasulullah (sav): "Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da “Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona “Sen sağ!..” dedi.(2)Mahşerde her çocuk, konan ismiyle çağrılacaktır. Şayet çocuğun ismi kötü manaya gelen gayri müslim ismi ise, mahşer halkı önünde isminden dolayı utanan çocuk,
'Allah beni doğuştan Müslüman olarak dünyaya gönderdi, sen neden bana kötü manaya gelen ismi koydun?' diye isim koyandan davacı olacaktır. İsmin manasının böylesine ehemmiyetinden dolayıdır ki, Peygamber'imiz kötü manaya gelen yabancı isimleri iyi manaya gelen Müslüman isimleriyle değiştirme örnekleri vermiştir. Mesela (Uzza putun kulu) manasına gelen (abdu'l-uzza)'yı, Allah'ın kulu manasına gelen (Abdullah) ile değiştirmiştir. Ateş parçası manasına gelen (cemre)'yi de güzel kız manasına gelen (cemile ile) ile, Harp ismini de Hasan'la düzeltmiştir. Demek ki, Müslüman isminden maksat, mananın kötü olmamasıdır.
Bununla beraber bazen isimlerde mana açık da olmayabiliyor. (Aleyna) gibi. Son zamanlarda çok rastladığımız bu (Aleyna)'nın ne manaya geldiğini pek bilemiyoruz. Çünkü, Kur'an'da geçen (aleyna) isim değildir. Sadece yer aldığı cümlenin içinde (üzerimize) manasına gelmektedir:
- (Vema aleyna) bizim üzerimize, (illel'belağ) tebliğden başka bir görev yoktur, manasına gelebilen (bizim üzerimize)'yi, cümle içindeki yerinden çekip birine isim olarak verdiğinizde, ne manaya geldiğini anlamak zorlaşmaktadır. Belki de Yasin'deki bu (aleyna)'yı isim olarak seçenler, (bu çocuk bizim üzerimize Allah'ın bir ihsanıdır) demek istemekteler.
Bir de kızlarımıza verilen Kezban ismi vardır ki, zannederim yanlış anlaşılan isimlerden biri de budur. Kezban'ı hep yalancı manasına anlayanlar, Kur'an'daki (tükezziban) ile karıştırmışlardır. Çoğu kimseler Farsçadaki (ev hanımı) manasına gelen (Kedban)'dan alınma Kezban'ı, Arapçadaki 'yalanlayan' manasına gelen tükezziban'dan alınma sanarak bu isimden hep ürkmüşlerdir.
Bununla baraber iyi bir anlamı olmasına rağmen yanlış anlaşılacak isimler koymamaya dikkat etmenin faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle kız çocukları için, Büşra, Beyza, Selma, Esma, Ahsen, Rabia, Saliha, Salime, Adile.. gibi kolay seslendirilen, yanlış yazma ve yanlış söyleme ihtimali olmayan tek isimler tercih edilebilir.
Sözün özü: Ebeveynler yavrularına karşı ilk görevlerini yerine getirirken, gayri müslim kimliğini çağrıştıran yabancı isim koymaktan kaçınmalı ki, mahşerde koydukları isimlerle çağrılan çocuklarının şikayetine muhatap olmasınlar. Bu konuda elbette bizim gibi düşünmeyenler de olabilir: "Tercih size aittir, kim neye layıksa onu bulur." demekten başka sözümüz olamaz onlara da. Müddessir Sûresi'ndeki ayetin ikazı hepimiz için geçerlidir:
-Herkes kendi tercihinin sorumlusudur!
2 notes · View notes