Tumgik
ege-t0nc9y · 9 months
Text
İnsan ilişkilerinde unutmak diye bir kavram kullanılamaz. Çünkü bir şekilde ilişkinizin bittiği bir insanı aslında unutmazsınız. Onun yokluğuna alışırsınız. Ya da daha yumuşak bir tabirle, onun yokluğu boyunca büyürsünüz ve onsuz yaşamayı öğrenirsiniz.
0 notes
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Nietzsche'den küçük bir alıntı:
"Erdeminizi seviyorsunuz annenin çocuğunu sevdiği gibi; ama nerede duyulmuş ki, bir annenin çocuğunu seviyor diye ücret istediği?"
0 notes
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Çevremde sevgisiz ve travmatik şekilde büyüyen o kadar çok insan var ki...
"Bunları sadece sana söylüyorum" ile başlayan ve saatlerce süren, bazen insanın ağlamasına sebep olan sohbetler; insanın teselli vermeye çalışmasına rağmen teselli verememesi, bundan suçluluk duyması; o kişinin o berbat yaşama mahkum olduğunu bir türlü kabullenememek ve elinden hiçbir şey gelmeyince kendini kahretmek (insan bir şey yapamayacağını bilse de üzülmeden edemiyor)...
Aslında bu kişilerin yaşamlarından, onların değersizlik hislerine üzülmekten çok anne babalarına kızıyorum. Kızmadan edemiyorum. Bir insan evladını nasıl sevemez? Nasıl ona bağırmaya, tokat atmaya hatta bir yerlerini morartacak kadar dövmeye cesaret edebilir? Bir insan çocuğuna nasıl "GERİZEKALI! İT! DEFOL GİT! NE HALT YERSEN YE!" gibi cümleler kurabilir?
Çok da şaşırtmıyor aslında ama bu kişilerin anne babaları da sevgisiz ve travmatik şekilde büyümüşler. Elbette travmalarıyla başa çıkabilenler vardır. O kişilerin çocukları zaten güzel büyürler. Ancak bunlarla başa çıkamayanlar... Mesela alkolik olup çıkarlar. Çocuk her akşam o ebeveynin sarhoş halini görecek, hatta bazen dayak yiyecek. Hatta bazen soracak "Benim annem/babam niye akşamları yorgun" diye.
Kafam çok dolu ancak çok şey söyleyemiyorum konu hakkında. Dilim varmıyor daha doğrusu.
0 notes
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Ölüm Üzerine Düşünceler (2022)
Öyle bir şeydir ki ölüm; yeri gelir,
O size ulaşmasın diye milyonlar harcarsınız. Bazen bir medeniyet kurar, bazen bir medeniyet yıkarsınız. Bazen gezegeni kirletir, kirletmenin de ölümü getireceğini farkettiğiniz anda protestolar düzenlersiniz. Ancak ne var ne yok, ölüm size gelir. Bu çok acı olabilir, huzurlu da olabilir.
Ölüm bize ulaşamasın diye ilaçlar üretiriz. Bizim gibi ölüme ulaşacak hayvanları kullanarak ölümü ertelemeye çalışırız, ertelemeye çalışırken de bazı hayvanları ölüme ulaştırırız.
Üreme dediğimiz şey de bir nevi kendini yaşatma değil midir? Kendi özelliklerini başka bir varlığa aktarırsın ve dolaylı yoldan devam edersin yaşamaya...
Yeri gelir, ölümün bize ulaşmasını isteriz. Hayatın ağırlığına dayanamayıp ölüme koşarız. O da bizi avlar... İntihar diyoruz bu olaya. Ya da yaşama ümidi olmayanları legal yollar ile ölüme ulaştırıyoruz. Ötenazi diyoruz buna. İllegalse, cinayet.
Ölüm böyle bir şey. Garip. Entropinin kaçınılmaz sonucu. Ne yaparsak yapalım, istediğimiz kadar yeni icat çıkartalım, yeni medeniyetler ve ülkeler kuralım, ölüm bize gelecek. Bu yaptıklarımız pek de bir işe yaramayacak. Ancak yaşama iç güdüsü, çoğunlukla ağır basar. Bunları yaparken bir anlam görüyoruz çünkü yaşama iç güdümüz ağır basıyor. İntiharı, ötenaziyi, cinayeti, daha doğrusu her türlü ölümü kötü buluyoruz. Çünkü her canlıda olduğu gibi, yaşama iç güdümüz ağır basıyor...
0 notes
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Bu eseri seviyorum. Liszt'in virtüözlüklerle dolu olmayan nadir parçalarından. Bir noktürn gibi, üstelik çok da uzun değil.
Romantik Dönem müziği öyle bir şey ki bir parçadan neredeyse her insan farklı duygular hissediyor. Yani bir Mozart veya Haydn gibi hissetmeniz gereken duyguyu kabak gibi sizin önünüze sunmuyor. Bu yönden Romantik Dönem müziğini seviyorum. Bazen fazla gürültülü olabiliyor ve "Şimdi bu müzik mi" diye sorgulatabiliyor ancak olsun :D
Bunu her dinlediğimde farklı duygular hissediyorum. Bazen romantik bir aşık gibi, bazen de bir anlam bulmaya çalışan biri, bazen rahatlamak isteyen biri... Güzel bir eser. Bu eserin iki versiyonu bulunuyor (Aslında temel olarak aynı, sadece tonları ve sonları farklı).
Eserin isminden de anlaşılacağı gibi Napoliten, yani biraz İtalyan halk müziklerini andıran bir havası var. Liszt büyük ihtimalle İtalya'yı gezdiği zamanlarda buna benzer müzikler duydu ve bunu piyanoda taklit etmeye çalıştı.
Dinleyin, dinletin.
0 notes
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Geçmişteki size yaptığı hatalardan dolayı sinirlenmeyin. Çünkü geçmişteki siz şu anki siz kadar bilinçli ve büyümüş değildi. O sinirlendiğiniz veya üzüldüğünüz hataları yaptı ki şu anki gibi büyümüş bir birey oldunuz.
Önemli olan hata yapmak değildir. O hatanın sizi büyütmesini sağlamaktır önemli olan. Eğer "Vah ben şöyle aptaldım da vah ben şöyleydim böyleydim" diyerek kendinize sinirlenir, geçmişteki sizle şu anki sizi bir tutarsanız hayatı kendinize birazcık zorlaştırırsınız.
Heraklit felsefesini hatırlayalım mı: Aynı nehre ikinci kere giremezsiniz, çünkü hem siz hem de nehir değişmiştir.
Siz geçmişte böyleydiniz ancak şu an öyle değilsiniz, değiştiniz. Daha da büyüdünüz. Geçmişteki hataları bir daha yapmayacaksınız büyük ihtimal. Eğer yaparsanız da bunun farkında olacaksınız.
Geçmişinizi olduğu gibi kabullenin :)
1 note · View note
ege-t0nc9y · 9 months
Text
Şu ana kadar oluşturulmuş bilinen tüm akımları, ideolojileri ve fikirleri düşünün. Ardından bu akım, ideoloji veya fikri ortaya atanın biyografisine bakın.
O kişinin, geçmişte o fikri üretmesine sebep olacak bir olay yaşadığını veya etkilendiği bir olay ya da fikir olduğunu göreceksiniz.
Tüm akım, ideoloji ve fikirler aslında bir kişinin geçmişte yaşadığı olaylara ait izler barındırır.
0 notes
ege-t0nc9y · 10 months
Text
Siz de fark etmişsinizdir belki, çok okuyan, araştıran, sorgulayan insanlar biraz daha mutsuz olurlar genellikle. Çünkü çok şeyin farkındadırlar. Bazı güzellemesi yapılan olayların altındaki kökeni, nedeni bilebilirler. Ancak insanlar bunun farkında değildir... "İNSANLAR NEDEN APTAL?!" diye düşünür durur belki. Geceleri bir olayı anlayabilmek için kafayı yer durur...
Bahsettiğim insan portresi az çok kafanızda belirmiştir. Ben de bu tiplerden biriyim. İyi ki mi desem, maalesef mi desem bilmiyorum ama sanırım iyi ki diyeceğim :D Sanatçıların, yazarların büyük çoğunluğu bu kafadadır aslında.
Peki gelin düşünelim: Gerçekten cahillik mutluluk getirir mi?
Bu biraz doğru bir laf evet. Cahillik mutluluk getirebilir, fazladan özgüven de getirebilir. Bazı sosyal etkinliklerde cahillerin başarılı olmasının sebeplerinden biri de aslında bu özgüvendir.
Bu biraz bize öğretilmiş de bir şeydir aslında. "Cahillik mutluluk getirir." diyerek sadece cahillerin mutlu olabileceği düşüncesi kafamızda canlanabilir belki, herkeste olmasa da. İster istemez insan "Ben zekiyim bundan dolayı mutsuzum çünkü çok şeyin farkındayım." diye düşünebilir ve kendini buna göre ayarlayabilir. Mutluluğu bir cahillik belirtisi olarak görebilir. Ee, zekiler mutsuzluğa mahkumlar mıdır o zaman? (Biraz saçmalıyorum farkındayım ama konuyu getirmek istediğim yere getireceğim şimdi.)
Aslında bu bizim bakış açımıza bağlı olan bir şey.
Ben bir insanın rüyalar aleminde yaşamaması gerektiğini, kendisinin saf gerçeklikle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani duymak istediklerini duymasın, görmek istediklerini görmesin; gerçeği bir kabak gibi görsün. Kendimizi kandırmanın anlamı yok. Ancak şöyle bir şey var: Gerçekler "genellikle" acıdır(Mutlu eden gerçekler de vardır elbette). Bizi üzebilirler. İşte tam bu noktada bakış açımızı biraz değiştirebiliriz. "Gerçekler çok acı!" demek yerine şöyle demeyi deneyelim mi: "Ben, gerçeğin farkındayım. Beni ne kadar üzse de ben korkak davranmadım ve onunla yüzleştim. Onu olduğu gibi kabul ettim. Bunu yapamayan çok insan var ancak ben yapabilenlerdenim."
Nasıl oldu? Karamsarlıktan biraz daha uzaklaştık gibi değil mi? Bu bana birazcık daha mantıklı geliyor. (Elbette bunu okuyan olursa katılmayabilir.)
Burada yaptığım şey hayatı olumlama çabasından başka bir şey değil aslında. Daha önce de çoook insan yaptı bunu, özellikle filozoflar. Mesela Nietzsche, Epikuros...
Bir de bu yönle bakmayı deneyelim mi? Ne dersiniz?
0 notes
ege-t0nc9y · 10 months
Text
Selam.
16 yaşında bir ergenin fikirlerini, düşüncelerini v.s. okuyacaksınız; tabii bu bloga denk gelirseniz. Merak etmeyin, yaşıtlarımın çoğu gibi "Hayat ne kadar kötü, ne kadar depresif!" havalarına girmeyi sevmem. Halbuki eskiden ne çok severdim... Bir de marifet sanardım.
Büyüyorum. Değişim kaçınılmaz bir gerçek.
1 note · View note