Tapu meselesi nedeniyle ablasını öldürüp intihar etti
Olay, Toroslar ilçesi Çopurlu Mahallesi’nde meydana geldi. Önder Deligöz, tapu meselesi nedeniye tartıştığı evli ablası Dudu Uslu’yu tabancayla vurarak öldürdü.
Deligöz daha sonra aynı silahla intihar etti. 2 kardeşin cenazesi, otopsi için Mersin Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi morguna kaldırıldı.
Aile iz peşine düşmüştü! Cinayet gibi kazanın görüntüsü ortaya çıktı
Olay ile ilgili soruşturma…
Adana’da olay, saat 10.00 sıralarında Çukurova Üniversitesi (Ç.Ü) Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi yerleşkesinde meydana geldi.
OTOMOBİLİ PARK EDİP ARAÇTAN İNDİ
Hastane Müdürü Kamil Önder, otomobilini otoparka park ettikten sonra aracından indi.
SOL BACAĞINDAN 2 KURŞUNLA VURULDU
Bu sırada kimliği belirsiz bir kişi, tabancayla Kamil Önder’e ateş açtı. Sol bacağına 2 kurşun isabet eden Önder…
Her geçen yıl daha da büyük özlemle ♾️🇹🇷 #10kasim #10kasım #atatürk #sonsuzsevgi #önder #devrimci #türkiyecumhuriyeti #anma #unutmamak #ilke #gezginnerede #atamizindeyiz #mustafakemalatatürk (Anıtkabir) https://www.instagram.com/p/CkxNA9aNdR_/?igshid=NGJjMDIxMWI=
Eski HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’e “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ve devletin yargı organlarını alenen aşağılamaktan” suçlamasıyla 5 ay hapis cezası verildi. Önder, dokunulmazlığının kaldırılması sonrası gözaltına alındığında savcılıkta verdiği ifadede, “Erdoğan’ın geçmişi şaibelerle dolu” sözleri nedeniyle…
6000 m2 inşaat alanı 0.80 emsal , düzgün proje istiyor . büyük projelerin olduğu bölge de tam olarak . Yeşil İşaretli iki cephesi yol olan bölgeden 6 dönüm yer tevhit edilecek 6000 m2 alan kat karşılığı verilecek #önder #ilkel #mlyn8 hizmet artı arsa sahibi (Altıntaş Province) https://www.instagram.com/p/CgRPMOQKEKj/?igshid=NGJjMDIxMWI=
Güzel insanlar, hayatın koşturmacasından kimi zaman iletişim kurabildiğimiz dostlar; Hepinizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öper, yakın yaşdaşları da sevgiyle kucaklarım.
Birkaç satır karalamak istedim bu kutlu günde.
Duruşumu ve hayata dair görüşlerimi az çok bilirsiniz. Kiminizle sohbetlerde, kiminizle yazışırken, kiminiz de paylaşımlar ile. Kim miyim? Okuryazar kurucusu ve yönetimini üstlenmiş biriyim. Üç kitap yazdım elimden geldiğince...
Başkaları gibi tatlı su orta yolcusu değilim. Aman bak, her iki kesime de hitap et yaptığın işler olmaz, tutmaz diyenlere de hiç ama hiç itibar etmedim. Elim kalem tuttu, anlatacaklarım vardı, bu kadar.
Birçok yeni jenerasyondan arkadaşım dostum var çevremde ve listemde. Bizler 90'lar kuşağındayız genç kardeşlerim. 21 yıldır bambaşka bir Türkiye yaşıyoruz. Sizler bu akvaryumun içinde büyüdünüz ne söylenirse o sanıyorsunuz tarihi, olan biteni ve maruz kaldığımız yaşantıyı.
Zaman zaman toplumsal olaylarla tepkimizi versek de çoğunluğun gücüne sahip olanlar bunu bastırdı biliyorum. Kimi zaman umutsuz, kimi zaman bezgin bıkmış halde savrularak yaşamını idame ettiren vatandaşlar oluverdik. Hayat kavgasında ülkede neler oluyor, yönetim neler yapıyor sorgulama yapamadık. Kimimiz güce karşı koyamadı, kimimiz yoğun algıya ve devamlılık karşısında havlu attı ve saf değiştirdi.
"Biz varız ve buradayız” dediğimiz sürece, yaşayacak Cumhuriyet'in son neferleriyiz belki de. Bunu unutmayın. Bizler geldik, geçiyoruz. Gelecek kuşaklara bir Cumhuriyet mirasımız. Günlük siyasi tartışmaları bir kenara bırakıp sıkı sıkı değerimize sahip çıkın. Bizim sahip çıkmamız yetmiyor çünkü onca algıya maruz kalan genç beyinler size görev düşüyor.
Atatürk’ün bıraktığı yerden, daha iyisini yapma gayretiyle, yılmadan, devrime inancımızı yitirmeden, cesaretle yürümeliyiz karanlığın üstüne.
Bu sizin ve gelecekte yetiştireceğiniz çocuklarınızın ellerinde.
Sizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bize armağan ettiği Cumhuriyet'in değerini kavrar ve peşinden koşarsanız işte o zaman kutlarken mahçup olmayacağımız nice bayramlarımız olacak.
Yaşamdan haz aldığın anlar vardır. Güzel bir yaz akşamı sesiyle büyüleyen sevdiğin şarkıcının konseri veya kalabalık bir mekanda sahne performansına en önde tanık olduktan sonra duyduğun heyecan.
Soğuk ve yağmurlu kış geceleri battaniyeye sarılıp loş ışıkta sevdiğin yazarın kitabını okuyorken ah işte tam da beni anlatmış dediğin o an satırları çizmek için duyduğun telaş.
Serin sonbahar vakitlerinde beklediğin diziyi izlemek için akşamı zor ettiğin o sıkıcı mesai gününün gecesinde uykun gelse de merakından bir bölüm daha izlemeye kendini ikna etmen.
Uzun yolculuklara çıktığın o ılık yaz geceleri zifiri karanlıkta saatlerce araba sürsen de, gitgide şehir ışıkları küçük noktalara dönüşse de ve sık sık kahve molaları vererek yolu uzatsan da sonunda kavuşacağın o nefis deniz manzaralı yere kavuşma ümidi. Tüm bu heyecanların hepsi sigara içerken, balkondan bakarken, benim sana ulaşmam için yaşamam gereken dünya sancılarıymış meğer.
Seni her düşündüğümde aklına gelen ilk kelime sevdiğim oluyorsa, diğerlerinin pek ehemmiyeti yoktu. Dişime takılmış ve anlamını kaybetmiş bir kelime gibi hafızam durmadan seni yoklayıp duruyordu çoğu zaman. Yaşça büyük biri demişti, zamanın birinde; "Unutma evlat, doğru trene binersen bir gün o çok istediğin denize kenarı olan uzaklara gideceksin."
Uzun zaman, doğru trenin hangisi olduğunu bilmediğim peronlarda kayboldum. Ah be beybaba, doğru tren nerede?
Şehrin sıkıştırılmış insanlar yığını hayatlarında, otobüslerden, vapurlara, metrolardan, dur kalk yapan otomobillerine her çözümü denedim. "Beni istediğim yere ulaştırın."
Haykırmakla susmak arasında bir yerdeydim çoğu zaman. Zihnimin puslu belirsizliklerine berrak bir gelecek hayali gerekirken, ben hep geçmişe takılı kalıp duruyordum. Ben sanırım hep düne ait bir yerde kaldım. Hikayenin bütününü yaşama ihtimalini merak ediyordum; mutlu bir yaz akşamında karşılaşacağımıza, sarılacağımıza fonda denizin dalga sesleri kıyıya vuruyordu, yakında bir meyhaneden eski bir plaktan cızırtılı bir şarkı çalıyordu. Çokça kafamda kurdum bu sahneyi. Hep güzel kafamdan...
Bir yerlerde sen vardın. Olmadığın her yere dayanabilmemin tek mümkünü buydu. Çocukluğumda üstümü şefkatle örten annem artık çok uzakta bir düştü. Benim için dünyanın en iyi adamı olan babam hiç gidilemeyecek olan ülkemdi.
Bir tek kedim var benim gözlerimin içine bakan...
Sana gelmenin cesaretini şarkılarda buluyor, filmlerde inanıyor, kitapların sayfalarında rastlıyor gibiydim. Eski bir hatırayı canlandırmanın yollarını arıyordum ama sen, gözlerimi kapattığım an yanımda olmamayı başarıyordun, bir hayalden ötesi misali.
Sokaklarında kaybolabildiğin bir şehir, güvenle bakabildiğin insan, uzaklardan gelen eski bir dost, uzun ve sakin bir tren yolculuğu. Tek istek!
Ne kurduğum kelimelerin içine ne de anılara sığabiliyordum. Edip Cansever'in "ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar çok alıştım ki." dizeleri aklımdaydı. Oysa sana uzunca çocukluğumdan bahsetmek istiyordum. Aklımda uzun uzun canlanan bir anıdan. Korktuğumda masa altına saklanan o çocuğun büyülü dünyasından, kulağına hiç fısıldanmayan masallardan.
Ben seninle denize bakıp bu gece yarasında uzun uzun sessiz kalmak istiyordum çünkü. Sonra yine bir kitabın satır aralarında rastladım sana: "Sadece seni görmek istiyordum güneş batarken, bu kadar basit. güneş batarken seni görmek istiyorum, başkaca bir şey yok."