Tumgik
#çöp apartman
goktaenri · 2 years
Text
Mat bir gündü. İnsanın içine sıkıntı veren cinsten. Yağmurun hemen sonrası. Göklere dokunsak yağmur yine bardaktan boşalırcasına üzerimize yağacaktı. Konuşsak yağmur yağacaktı yeniden. Pencereden dışarı çevirsek bakışlarımızı yağmur yağacaktı. Birimiz ayağa kalksa, bir diğerimiz gözlerini sıkı sıkıya yumsa. derin bir iç çeksek, ellerimizle yüzümüzü kapasak, geçmişe dalsak durduğumuz yerde yağmur yağacaktı. Ne yaparsak yapalım gök üzerimize yağacaktı. Ne yaparsak yapalım kent üzerimize yağacaktı. Albümlerde bekleşen fotoğraflar, apartman saçaklarına sinmiş taslar, çöp kutularının altlarına sığınmış kediler, kitap aralarına iliştirdiğimiz çiçekler, fanilaların kenarına iliştirilmiş muskalar üzerimize yağacaktı. Hayat, aramızda kalmış utangaç bir çocuktu sanki. Kent susmuş ve söylenecek bir çift lafın merakına dalmıştı. Susuyorduk öylece. Göz göze gelsek kör olacaktık. Konuşsak sözler bitecekti ve söylenecek bir çift söz kalsın diye konuşmuyorduk. Geriye dönebilecek bir adım kalsın diye. Yeniden başlayabilecek bir söz kalsın diye susuyorduk, konuşmuyorduk. Bir konuşsak gök üzerimize yağacaktı. Bir konuşsak kent üzerimize yağacaktı. Gelinlik giymemiş genç kızların yüzü kararacak, ıslak asfalta oturmuş yaşlı adam bir daha kalkmayacaktı. Üzerimizde binlerce göz, odanın her yanında binlerce kulak, hepsi durmuş ve ilk sözün tedirginliğini yaşıyordu. Henüz akşam olmadığı halde ortalığı uğursuz bir karanlık kaplamıştı. Bir sokakta yalnız başına bırakılmış gibiydik. İlk kez bunca zamandır kapı çalınmıyor, telefon çalmıyor, sokak satıcıları bağırmıyor, okuldan dönen çocukların sesi soluğu çıkmıyordu. Sessizlikten ilk defa korkuyordum. Hayat, herkesin sustuğu bir anda kulaklarımızı yırtan bir çocuk ağlamasıydı. Ah çocuk zamanlarım. Çokomel kutusuyla yakalayıp, örümcek ağına attığım sineklerin çığlıkları, bilet parası bulamadığım zaman otobüse kaçak binmenin tedirgin edici aceleciliği, öğle paydoslarında bir çorbayla yenilen bir bütün ekmeğin utancı. Orda olmaktan başka, her zaman diliminde olmaya razıydım. Yaşanmış tüm korkuları, boğazıma sarılan tüm tedirginlikleri, burnumu sızlatan tüm ağlayışlarımı yeniden yaşamaya razıydım.
12 notes · View notes
yorumatmayanakraba · 1 year
Text
Normal bir şekilde çöpümü atıp eve geri dönecekken 10-11 tane köpek çöp konteynerinde yolumu kesti, 2 tane de lağım faresi apartman girişinde beni korkudan havaya zıplattı. 2 dakikada hayatımın en korkunç gecelerinden birini yaşadım galiba. Köpekler de hala apartman girişinde havlayarak beni bekliyor ahdkdjfkdkf
4 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
1- Avşa Adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2- Gökyüzünde bi bulut
3- Bitlis'te beş minare
4- Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5- Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı
6- Islıkla da çalınabilen dört anonim Türkü
7- Palandökende bir palan, iki döken
8- Kastamonu da üç kasto
9- Üç fay hattı
10- Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11- Dünyada mekan
12- Ahirette iman
13- Denizde kum
14- Uzayda yerçekimsizlik
15- Bi çuval gazoz kapağı
16- Bi kiprit kutusu sigara izmariti
17- On sekiz saç biti
18- Biri İngilizce 6 adet küfür
19- Yirmi tane boş naylon poşet
20- Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
21- Bi sürü saç sakal, kıl,tüy,yün
22- Üç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank
23- Bi ayakkabı çekeceği
24- İki büyük taş kütlesi
25- Bir adet ağaç gölgesi
26- Üç kuş kanadı sesi
27- Bi sürü kedi köpek
28- Bi Marmara Denizi
29- Camına yaslanıp seyredilen iki piliç çevirmeci
30- Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31- Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32- Nakit 15 kuruş
33- Anne babadan kalma, yarısı yaşanmış bi ömür
( Metin ÜSTÜNDAĞ)
7 notes · View notes
baybaykus · 8 months
Text
Hakim Necati Dastan'ın güzel bir yazısı:
Türkiye neden suç cenneti?
İnsanların Kırmızı ışıkta geçmesini önleyemiyorsanız yaşadığınız ülkenin bir suç cennetine dönüşmesini de önleyemezsiniz.
Nasıl mı? Yakından görelim.
Kırmızı ışık bir sembol,kurallara uymayı belirleyen bir
sembol. Aslolon şudur: Bir ülkede devlet tarafından konulan kurallar rahatlıkla ihlal edilebiliyorsa o ülkede suç işlemek alelade bir alışkanlık ve üstün bir davranış haline gelir. Zira sarsılan devlet otoritesidir akabinde dejenere olan bilinçaltımızdaki kurallara saygı duygusudur... Otoritesini koruyamadığınız devletin hiçbir fonksiyonunu da koruyamazsınız. Güvenlik ve kanunlar buna dahildir.
KIRIK CAMLAR TEORİSİ
"Suçlarla mücadeleyi nasıl başardın" sorusuna New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin cevabı şöyle olmuştu..
"Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından bir tanesi kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım."
Çünkü siz bunu yapmadığınızda insanlar o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, diğer camları da kırıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Kırık Cam Teorisi" ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.
Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Olup bitenleri gizli
kamerayla izledi.
Bronx'taki otomobil üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar. Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (yani zengin beyazlar) da olaya dahil oldular.
Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi. "Demek ki" diyordu Zimbardo, "İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz
SUÇ CENNETİ NASIL OLUŞUR
Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara
mani olamazsınız. Küçük suçlara mani olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz.. Sonuçta ülkeniz sanıkların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.
Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım.
Sürekli HAGB (Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma) kararları verdiğimiz sanıkların bir çoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu? Hatta bu olay yargıçların şuuraltındaki adli dejeneresyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanır ve onuncu kez HAGB kararı vermek alışkanlık halini alır.
Buna karşın mağdur ise adalete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır. Ya intikamını kendisi almalı yahut ateşi içine gömmelidir.
Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük
bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur. İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır..
Mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.
Bu yüzden diyoruz ki devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır. Bundan daha önemlisi devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır. Takibin takibini yapmazsınız devlet muz cumhuriyetine döner. Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda veya deniz kenarında… İnsanlar kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu şuuraltına adeta kazımalıdır. Şuuraltına yerleşen bu algı insanların karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir. Olması gereken de budur zaten.
Bu sayede insanlar en küçük sorunlarda dahi kanunları
ihlali etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinirler. Ancak tatbik edilen cezaların mağdurlar için tatmin edici bir nitelik arz etmesi şartıyla…
Unutmayın… Küçük hataları görmezden gelmişseniz bilin ki daha büyükleri yoldadır.
1 note · View note
aydinrehberi · 2 years
Text
Yerel Haberler Aydın'da bir apartman sakini, ihtarlarına kulak asmayan komşularına yönelik giriş kapısına astığı değişik not ile ikazda bulundu. Aydın'ın Efeler ilçesinde balkondan aşağıya çöp atan komşularından bıkan bir apartman sakini, astığı enteresan not ile komşularını uyardı. Mesudiye Mahallesi'nde yaşayan apartman sakini Seher Aydın, üst katlardan aşağıya halı, kilim ve sofra bezi sbirinciilmesi sonucu kendi balkonuna gelen çöplerden bıkan ve ikazlarına kulak asmayan komşularından bıkarak, binanın giriş kapısına astığı değişik not ile duruma tepki gösterdi. Aydın, ikazlarından sonuç alamayınca devayı binanın giriş kapısına astığı farklı notta buldu.Apartmanın girişi kapısına, "Lütfen balkonlarımızdan aşağıya halı, kilim, paspas sbirincielemeyelim. Balkonda oturuyor olabilirim. Balkonda eşyalarım olabilir. Balkonumu yeni temizlemiş olabilirim. Balkonda eşya yahut yiyecek kurutuyor olabilirim. Kendi konutumuzu temizlerken komşumuzun konutunu kirletmeyelim. Lütfen komşuluk haklarına hürmet gösterelim" yazılı not asan Aydın, komşularını değişik bir not ile uyararak sitemde bulundu."İkinci not da deva olmadı"Uyarılarına kulak asmayan komşuları için, "Lütfen balkonlarımızdan bilhassa art balkonlardan eşya sbirincielemeyelim. İnsan azıcık utanır. Kahvaltıda ve başka öğünlerinizde yediklerinizi bilmek zorunda değiliz. Hele pisliğinizi toplamak zorunda hiç değiliz. Ayıp. Artık saygıyı geçtim, edep yahu. Bu çöplerin de sahibi kimse alsın, atsın çöpe" yazılı ikinci bir not daha yazan Aydın, balkonundan topladığı çöpleri bir poşet içerisinde toplayıp notunun yanına astı."Saygı gösterelim"Apartmanda yaşamanın da aşikâr bir kuralları olduğuna dikkat çeken apartman sakini Seher Aydın, "Uzun vakittir üst katlardan atılan çöplerden ötürü düşünce yaşıyordum. O kadar uyarmama karşın çöpler atılmaya devam etti. Ben de devayı not yazmakta buldum ancak m kent aydın haberleri lesef o da işe yaramadı. Çöpler gelmeye devam edince, balkondan toplayarak bir poşete koydum ve ikinci bir not ile apartmana bıraktım. Apartmanda oturmanın da bir kuralı var. Kendi konutumuzu temizlerken komşumuzun meskenini kirletmeyelim. Hürmet gösterelim" dedi. - AYDINKaynak: aydın haberleri / Lokal Çöp,Apartman,Komşuları,Balkonda,Aydın,İlginç ve daha fazla aydın haber yazıları okumak için Vilayet Haberleri > Aydın sayfasını ziyaret edebilirsiniz. https://rehberaydin.com/aydin-yerel-haberi-aydinda-apartman-sakininden-ilginc-uyari/
0 notes
erdemlitemizlik · 2 years
Text
Erdemli de Temizlik Hizmeti Vermekteyiz. Profesyonel ekip ile temizlik işleriniz için hizmetinizdeyiz. Ravza Temizlik Şirketi.
0507 399 29 33
0507 820 59 97
Erdemli Temizlik Şirketi
İnşaat sonrası temizlik
Ev temizliği
Bina temizliği
Ofis temizliği
Apartman temizliği
Site temizliği
Çöp alma
Merdiven temizliği
Asansör temizliği
Villa temizliği
Erdemli Temizlikçi bayan
Ev temizliği bayan
Tumblr media Tumblr media
0 notes
seyyah-2 · 3 years
Text
Masumlar Apartmanı / Çöp Apartman
Tumblr media
" Belki de aynı evin içinde birbirini seven iki insan görürsek biz de değişiriz."
Gülben
32 notes · View notes
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Reflü Operatörü Apartman Çöp Kutusunun İçinde Çöpe Gömülü Köpek Yavrusu Buldu
Reflü Operatörü Apartman Çöp Kutusunun İçinde Çöpe Gömülü Köpek Yavrusu Buldu
Çöp operatörü David Carlson, olağandışı bir şey fark ettiğinde Ohio’daki bir apartman kompleksindeki çöp kutularını boşaltıyordu. Bidonlardan birinde çöp poşetlerinin altında çırpınan bir köpek yavrusu gördü. Carlson ne yapacağını bilmiyordu ama köpeği öyle bırakamayacağını biliyordu. Köpek yavrusu, terk edilmesine rağmen çok seven 6 aylık bir Pit Bull. Carlson doğru olanı yaptı ve köpeği çöp…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hergunolay · 4 years
Photo
Tumblr media
Apartman önüne çöp bırakan komşularına kızdı, balkonda nöbete başladı ESKİŞEHİR'de Tuncay Uslu (50), kendi apartmanının önüne etraftaki öbür apartmanlardan getirilen çöplerin bırakılmasına kızıp, balkonda nöbet tutmaya başladı. 
0 notes
mekanikturk · 3 years
Text
26 yıl 4 ay 12 gün
Cumartesi, boz bulanık safran rengi bir toz bulutu kaplamıştı İstanbul'u. Gökten cismi kalmamış kül yağıyordu. Şehrin ışıkları külle karardı, boğuklaştı. Kuşlar başka yerlere göç etti. Çocuklar sokaktan eve döndü. Bulutlar şeklini kaybedip fırçayla vurmuşçasına birbiri içine karıştı. Güneş bulutların alacasına saklandı. Bunun doğal olmayan bir tabiat olayı olduğu söylendi. Mecbur kalmadıkça evden çıkılmaması salık verildi. Çürüme, yirmi altı yıl önce böyle başladı. 
Adam, üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen, hâlâ bitkilerin nasıl olur da birkaç yıl içerisinde tüm şehri ele geçirdiğine akıl sır erdiremiyor. Keskin bir kılıç gibi göğe saplanan koca gökdelenler, bahçesine ekili çiçeklere yenilen villalar, suyun mavisine kadar bahara bulanan yalılar, iki göz odaların cumhuriyeti apartmanlar, kumar oynanan hayvan dernekleri, duvarları masmavi gecekondular, kahvehanelerde bıçkın delikanlıların “varsam kapısına ne olur be Bekir abi, bizimki de can” deyip sinsice gülerken camekandan iç geçirerek baktığı gizli kerhaneler, el yazması kütüphaneleri, köpek kulübeleri, çizgisiz toprak sahalar, kaçakçıların depoları, müştemilatlar, numarası okunmayan doğalgaz kutuları, sıfıryüzkilometreyebeşsaniyedeçıkan arabalar, beyaz ışıkla aydınlatılmış dükkanlar, bir tekeri kırılmış çöp konteynırları, yamuk elektrik direkleri, belediyelerin ek hizmet binaları, yıkılmaz sanılan saraylar… Yeşil, yemyeşil bir örtüyle kaplı artık hepsi. 
Adam şunu anlamıyordu: Bu kadar bitki nereden ve nasıl gelmişti? Kaldırım taşlarının kesiştiği yerden sızan iki yapraklı, cılız gövdeli, tüm gücünü yapraklarını göğe çevirirken tüketmiş, susuzluktan kuru, renksiz, yeşili bile yalandan, acemi bir şoförün park etmeyi beceremediği arabasının tekerinde can verecek bir familyanın takati kalmamış bir üyesi mi bu koca şehri kaplayan bitki aleminin atası? Belki de, evvel zaman içinde insanlığın yaşadığı felaketlere tanıklık etmiş dört yüz yaşında bilge bir karganın, küçücük gagasıyla bıkmadan usanmadan, hayırlı bir iş yapmanın verdiği şartsız adanmışlık sayesinde şehrin dört bir yanına taşıdığı tohumlar hüneriyle insanın şehri doğaya yenildi. Yahut bereketli topraklardan kaynak alan asi bir nehrin ani bir taşkınıyla ya da yüz yıldır eriyen kızgın bir buzulun intikam için rüzgâra dönüşüp kuru toprağa bile can veren poleni, sporu, çiçeği, kozayı, zerreyi şehrin üzerine ebabil kuşları gibi yağdırmasıyla koca memleket yeşile çaldı. Adam bunu bilmiyor. Tek bildiği yirmi altı yıl önce çürümenin başladığı, birkaç yıl içerisinde bildiği, tanıdığı herkesin öldüğü ve her yerin doğanın yeşiline bulandığı.
Adam, yaklaşık 200 metre ilerde bulunan, dört ayağından biri kırıldığı için çatısının bir kenarı bükülüp yere dayanmış benzin istasyonunuyla arasında aç sokak köpeklerinin, kurtların, domuzların saklanabileceği yerleri bulmaya çalışıyordu. Solda, 40 metre ileride ördek ağzına benzeyen garaj kapısı ve 70 metre ilerideki manavın girişinde parçalanmış meyve kasalarına bakınca sırtına bağladığı çivili sopayı yavaşça eline aldı. Sopayı koluyla gövdesi arasına sıkıştırarak ellerine ikişer tane eldiven giydi. Sol elinde hâlâ diş izleri seçilebiliyordu. Derisini delen dişleri hatırladı. Kurdun kafasını taşla nasıl ezdiği gözünün önüne geldi, yüzü ekşidi. Çivili sopayı sağ eliyle sıkıca kavrayıp duvar kenarından bir hamam böceği yokluğuyla yürümeye başladı. Adımları sessiz ve kararlıydı. Garaj kapısına yaklaştığında yerden aldığı taşı garajın içine sertçe attı. Bedenini apartman girişine doğru çekti. Dinledi. Ses yok. Elindeki sopayı apartman kapısına vurdu birkaç kez. Çıkan metalik sesle irkildi. Garajda hareket yoktu. Etrafına bakındı. Sessizlik. Apartman girişinden çıkıp sokağa döndü. Hızlı birkaç adımla devam etti. Manavın yakınına gelince aynı şeyleri yine yaptı. Önce taş. Sonra metalik bir ses. Hareket yok. Hızlan. 
Benzin istasyonunun kapısı açıktı. İçeri girmeden önce pompalarda benzin olup olmadığını kontrol etti. Depo boştu. Gerçi motosikletini neredeyse 20 kilometre önce bırakmıştı, benzin bulması da pek bir işe yaramazdı. Alışkanlık. İstasyonun marketine girip dolaplara bakmaya başladı. Hala çalışan derin dondurucuda bulunan iki paket balığı aldı, çantasına attı. Raflardaki kuruyemişler ve makarnalar da iş görürdü. Bunları bir poşete doldurup çantasının omuz ipine bağladı. Yavaşça istasyondan çıktı. Benzin pompalarının olduğu yerde durdu, etrafını izledi. Hareket yoktu. Sağdaki açıklığı gözüne kestirdi. Belindeki kapanı çıkarıp dikkatlice kurdu, görünmemesi için etrafını çer çöple kapattı. Marketteki bozulmuş konservelerden birini aldı, kapanın yanına getirdi, ağzını açtı. Kesif koku genzini yaktı. Belki de birkaç gün sonra açlığı yüzünden temkinli olmayı unutmuş bir köpekle ziyafet çekecekti.
Hava kararıyordu. İleride, yeşile bulanmış bir gökdelen gördü. Kapısı açıktı. İkinci kata çıktı. Metal çöp kovasının içine biraz önce kırdığı masanın bacaklarını attı, tutuşturdu. Ateş delicesine bir hikaye anlatmaya başladı çabucak. Gözünü ateşin derinine dikti. Büyülü bir ana ulaşmaya çalıştı, olmadı. Kafası bomboştu. Ateş, ateşti sadece. Nesnelerin anlamı kalmamıştı. Havayı soluyordun, suyu içiyordun. Her şey hayatta kalmanın birer uzamıydı bu silik arafta. En son ne zaman düş gördüğünü düşündü. Aklına gelmedi. Ateşin aksini gördü ileride, korktu. Ayağa kalkıp çivili sopasını aldı eline. Yürüdü. Kapısı açık banyonun duvarındaki aynayı gördü. Aklını karıştıran buydu. Aynanın önüne gitti. Kendini izlemeye başladı. Saçları, sakalları kırçıldı artık. Gözleri çökmüştü. Yüzünde, sol şakağından yere dik inen yaraya baktı. Parmağını üzerinde gezdirdi. Ne zaman olduğunu bile hatırlamıyordu. 1 yıl önce mi? 10 yıl önce mi? Ne zamandır bu terk edilmiş dünyada hayatta kalmaya çalışıyordu? Belki de hayatta kalmak haricinde artık bildiği tek şey buydu. 26 yıl 4 ay 12 gün. Geri döndü. Sırt çantasından defterini çıkardı. Bir çizik daha attı. Bir gün daha geçmişti.
Balıkları birer çubuğa geçirdi. Çöp kovasının kenarlarına dayadı çubukların iki ucunu. Ateş azalmıştı iyice. Balıkları yavaşça pişmeye bıraktı. Pencerenin önüne gitti. Dışarıyı izlerken her gün yaptığı konuşma pratiklerine başladı. Merhaba, nasılsınız? Benim adım Selim. Sizin adınız nedir? Sizinle tanıştığıma memnun oldum. Bir hastalığınız var mı? Hangi okulda okumuştunuz? Çürümeden sonra kimseyi gördünüz mü? Bizden başka hayatta kalan var mı? Yemeklerinizi nasıl temin ediyorsunuz? İyi akşamlar. Sağlığınız nasıl? Benim adım Selim. İyi günler dilerim. Kozyatağı'nda doğdum. Jeoloji mühendisiyim. Aç mısınız? Benim adım Selim.
Pencerenin önünden ayrıldı. İçi kanıyordu sanki. Çöp kovasına yaklaştı, çubukları çevirdi. Balıkların diğer tarafı pişmeye başladı. Kırdığı masanın ufak parçalarından birkaçını ateşe attı. Ateşin yükselmesini izledi. İçinde hiçbir şey kıpırdamadı. Ölümü düşündü. Deftere çizik atmadığı, konuşma pratiği yapmadığı bir sonsuzluğu. Ya da hiçliği. Aynıydı. Neyi arıyorum, diye sordu kendine. Neden kendimi öldürmüyorum? 26 yıl 4 ay 12 gün. Çürümeden beri geçen 26 yıl 4 ay 12 gün. Hayatta kalmak için içgüdülerini keskinleştirmiş yabani bir hayvandan farkım ne? Kapanlarla, çivili sopalarla, tuzaklarla, başı ezilen kurtlarla, bıçağın ucuyla ölümü tadan köpeklerle, sert etle, yalnızca kanı bilmekle geçen 26 yıl 4 ay 12 gün. Belki de öldüm, günahlarımın kefareti için bir arafa düştüm. Hayır, ölmüş olamam. Düşünmek için var olmak zorundayım. Ölüler düşünebilir mi? Bedenim mi düşünüyor, ruhum mu? 26 yıl 4 ay 12 gün. Tanrı var mı? Varsa neden bu kadar gaddar? 26 yıl 4 ay 12 gün. Her şeye gücü yeten bir varlık neden yarattıklarını bu azapla sınıyor? 26 yıl 4 ay 12 gün. Dünya gerçekten hiç var old...
Alt katta bir ses. Eli çivili sopasına gidiyor istemsizce. Duvara sırtını dayıyor. İradesi bu anda içindeki kana susayan avcıya teslim oluyor. Avcı etrafındaki nesnelere bakıyor. Paslı küçük bir makas, delgeç, iki masa bacağı, yazıcı kablosu, metalik bir biblo, sandalyenin üç tekerli aksamı, sallanan bir tablo çerçevesi... Savaşmak için iyi bir yer. Ses yavaşça yukarıya doğru çıkıyor. Bir çocuk sesi. Şarkı söylüyor.  
"Kırmızı balık gölde
Kıvrıla kıvrıla yüzüyor
Balıkçı amca geliyor
Oltasını atıyor..."
Şaşırıyor Adam. Kana susayan avcı artık yok. İrade aklında. Sopayı tutan eli gevşiyor. Kapıya yaklaşıyor. Çocuk, şarkıyı söyleyerek merdivenden döne döne yukarı çıkıyor. Onu görünce gözü yaşarıyor. 26 yıl 4 ay 12 gün. Kırmızı bir paltosu var çocuğun. Saçları iki yandan at kuyruğu. Kayışlı ayakkabıları, bileğine gelen dantelli çorapları var. Gözleri, yalnızca meraklı insanlarda olan bir kıvılcımla parıldıyor. Küçük, 9-10 yaşlarında anca var. Adamı görünce yüzü gülüyor çocuğun. Gülmenin ne demek olduğunu hatırlıyor Adam tekrar.
"Ne arıyorsun burada sen?"
Adam, çocuğun korkmaması için dizlerinin üzerine çöküyor.
"Buradan geçiyordum, aşağıda ateşin ışığını gördüm."
O gördüyse hayvanlar da görebilir.
"Dışarısı tehlikeli. Hayvanlar var."
Onu korkutma salak.
Kelimelerin ağzından cümle olarak çıkması için çaba sarf ediyor artık.
"Buraya gel. Ateş var. Üşümüşsündür. Isın."
Lanet olsun. Daha sakin olmalıyım.
Konuşma pratiklerini düşünüyor.
"Merhaba, nasılsınız? Benim adım Selim. Sizin adınız nedir?"
Siz mi? O daha bir çocuk gerizekalı.
"Merhaba, benim de adım... Benim bir adım yok aslında. Bana bir ad vermek ister misin?"
"Eee, kimsen yok mu? Sana bir ad vermediler mi?"
Bu çocuk yalnız başına nasıl hayatta kalmış olabilir?
"Hayır."
"Annen baban yok mu?"
"Hayır, yok."
Sessizlik. Adam düşünüyor. Çocuğu korkutmamak için ifadesini değiştirmeden ona bakıyor. Kafası bulanıklaşıyor yavaş yavaş.
"Nasıl hayatta kaldın?"
"Bilmem."
"Hafızanı mı kaybettin?"
"Hayır."
"Dünyanın ne zamandan beri bu halde olduğunu biliyor musun?"
"26 yıl 4 ay 12 gün."
"Bunu nasıl biliyorsun?"
"Çünkü sen biliyorsun."
Sessizlik. Mutlak sessizlik.
"Sen benim yarattığım bir hayal misin?"
"Evet."
"Şu anda rüya mı görüyorum?"
"Hayır."
"Delirdim mi?"
"Hayır. Sen delirme diye buradayım."
Çocuk parmağıyla çöp kovasını gösteriyor: "Biraz daha gevezelik edersek balıklar yanacak" diyor, gülüyor.
Adam aklında binlerce soru olmasına rağmen çöp kovasına gidiyor. Yabanda önemli olan yemektir. Çubuklara takılı balıkları elleri yana yana alıp yere indiriyor. Çocuk geliyor yanına. Çubuklardan birini alıyor. Balığı yemeye başlıyor. Adam da ona katılıyor.
Yemekten sonra pencerenin önüne gidiyor Adam. Konuşma pratiğine başlıyor. Bu deliliğin belki de beynini yeterince meşgul etmediği için ortaya çıktığını düşünüyor. Merhaba, nasılsınız? Benim adım Selim. Sizin adınız nedir? Sizinle tanıştığı...
"Aklın bunları yapmayı bırakman için beni yarattı. Artık ezberlediğin şeyleri söylemek zorunda değilsin. Benimle konuşabilirsin."
"Deliyim yani. Delirdim ben."
"Delilik oldukça muğlak bir kavram. Karmaşık toplumsal yapılarda delilik, ortalamanın dışında kalan bireysel anomalileri gösteriyordu. Herkes esmerse, sarışınlar dışlanır. Ya da herkes kekemeyse, akıcı konuşanlar. Toplulukta kanun budur. Takdir edersin ki, bugün, dünyada yalnızca sen kaldığına göre delilikten ya da anomaliden bahsedemeyiz. Zor zamanlar, aykırı çözümler gerektirir. Bana, senin bir ihtiyacın demek daha doğru olur. Kendini hayatta tutabilmek için aklın sana bir çözüm sunuyor. Böyle kabul edebilirsin."
"Senin var olmadığını biliyorum, sana nasıl inanabilirim ki?"
"Var olmadığımı da kim söylüyor? Kiminle konuşuyorsun?"
"Seninle. Ama seni aklım uydurdu."
"Hatırlıyor musun: 'Hayır, ölmüş olamam. Düşünmek için var olmak zorundayım.' Bunu bugün kendin söyledin. Sana makul cevaplar vermeye çalışıyorum, çünkü düşünüyorum. Aslında sen düşünüyorsun. Yani ben de aslında senin bir parçanım."
"Seni aklımın yarattığını bilmesem daha iyi olmaz mıydı?"
"Öyle olsa sürekli şüphelenirdin. 9 yaşında bir çocuğun dışarıdaki yabanda hayatta kalabilmesi mümkün değil. Asıl o zaman delirirdin."
"Peki ya seni öldürürsem?"
"Bunu ancak kendini öldürerek yapabilirsin."
Adam sadece közlerin kaldığı çöp kovasına bakıyor. En derinine. Korlar griden kızıla geçiyor, tekrar griye dönüyor. Ufak bir alev çıkıyor dipten. Yükselmeye mecali yok. Yavru bir sincap gibi zıplayıp zıplayıp kayboluyor. Adam bir şey düşünmekten aciz. Aklındaki sorular güçsüz alev gibi sönüyor. Uykuya ihtiyacı var. Çantasının altına bağlı tulumu çıkarıyor. Pencerenin altındaki köşeye tulumu serip tekinsiz bir uykuya dalıyor.
Sabah, pencereden giren dörtgen güneşin sıcaklığı odayı doldurduğunda tertemiz uyanıyor. Çocuk, çöp kovasının yanında yere oturmuş Adam'ı izliyor. Adam kalkıyor, tulumunu toplayıp çantasına bağlıyor.
"Yiyecek bir şeyler bulalım. Dün kurduğum tuzağa belki bir köpek ya da kurt takılmıştır." diyor, Adam.
"Artık köpek yemeyelim."
"Ne yiyeceğiz?"
"Balık avlayalım."
"Deniz nerede bilmiyorum."
"Bütün nehirler denize akar. Gel beraber bulalım denizi." diyor çocuk. Merdivenlerden aşağı iniyorlar.
Sokağa çıkıyorlar. Adam kıza bakıyor. Sevimli, küçücük bir çocuk. Hayal bile olsa, sevimli. Güneş yüzüne vuruyor, gözlerini kısıyor. Küçük kıza bakıyor tekrar.
"Sana bir isim bulmak lazım."
"Ne olsun istersin?"
"Bilmem. Deniz olsun. Madem artık balık avlayacağız."
Kız gülüyor. Deniz, diyor, bu ismi sevdim. Adamın elini tutuyor. Nehre doğru yürürlerken kız yine şarkı söylemeye başlıyor. 
"Kırmızı balık gölde
Kıvrıla kıvrıla yüzüyor
Balıkçı amca geliyor
Oltasını atıyor..."
13 notes · View notes
yantekerlek · 3 years
Text
iki sebzeli tavuk dürüm, üç halka tatlı, bir ayran, bir ölüm, bir ayrılık, bir harika gol, bir düğün, bir açık kapı, bir babayı eve davet, bir red.
son yarım saatte karşılaştıklarım
dürümümü alıp tatlıcıya geçtim. ayranı marketten aldım büyük. kadınlar pazarında et lokantalarının aşağısında cenaze arabası gördüm. inna lillahi ve inna ileyhi raciun dedim. sonra tillo vakfının oranın az ilerisinde çöp konteynırının sağındaki merdivende bir kız oturuyordu güzeldi. elleriyle hırkasını bileklerine çekiştiriyordu. mahçup. üzgün. hangisi bilmiyorum. tam karşısına baktım ayakta bir beyefendi o da çaresiz. bir şeylerin bitimi. eylül sonuydu derler vaktine sonradan bahsederken. sonra bir evden kız çıkarma merasimi. sonra molla zeyrek'te pat pat sesleri. nasıl bir top oynamaktır bu. zıbarta zıbarta. buradan geçerken çok top yemişliğim var. sektirip iade etmişliğim ablaya bakın lan benden iyi sektirdi iltifatını havada kapmışlığım var. top yememek için hızla kaçtım. sonra geri dönüp topu izledim. mükemmel çalımlar çok şık bir gol ya çok şıkk."yanıyo buralar yanıyoooaa" diye bağırdı kaleci eldivenini şaplata şaplata. sonra bir evden kız çıkarma merasimi. anahtarı çıkar çıkar çıkar. apartman dış kapısı zaten açık. baba gel dürümleyelim. tatlı da var. ben yedim sana aaafiyet olsun. maşallah.
youtube
7 notes · View notes
siyahkelebek77 · 3 years
Text
Haftada bir gün evlerimize konuk olan
"Perihan Abla"larımız yok artık.
Kardeşini kendisine rakip gören ablalar, ablasının başına çorap ören kardeşler ise her akşam evlerimizin konuğu.
Onların eşliğinde yudumluyoruz çaylarımızı...
"Süper Baba"larımız da yok artık.
Süper mafya babalarımız var. Mafyanın iyisi olurmuş gibi, iyi ve kötü mafya olarak ikiye ayrılıyorlar kendi aralarında.
Öldüklerinde çöp muamelesi gören, köpek gibi sadık adamları ve her densizliklerine eyvallah diyen aileleri var bir de...
Mermiler havada uçusuyor. Bombalar patlıyor salonun ortasında...
Duruma el koymuyor yasal bir mermi.
"Yedi Numara"lı eve kilit vurulmuş.
Okula giden, idealleri olan gençlikse buhar olmuş galiba.
Kafelerde oturup, AVM lerde gezen bir gençlik var her akşam karşımızda.
Birbirinin kuyusunu kazmak için tetikte bekliyorlar.
Yedi Numaranın "Vahit Amcası", "Zeliha Yenge"si bir eski zaman masalı...
Kiracılarına anne -babalık yapan kahramanların yerini, ergen psikolojisinden kurtulamayan yetişkinler almış.
Kendi hayallerini gerçekleştirmek için kızının güzelliğini kullanan anne de var, oğlunun eline silah veren baba da.
"Bizimkiler"in bitmesiyle birlikte apartman hayatı da yok olmuş.
Zaten apartman da yok.
Herkes büyük konaklarda, yalılarda, havuzlu villalarda yaşıyor. Her işlerine bir hizmetçi koşuyor.
Kula kulluk, yalakalık diz boyu...
Eşitlik, hak, hukuk acep nerelerde yaşıyor?
"Mahallenin Muhtarları" bir varmış bir yokmuş.
Mahalle esnafı sırra kadem basmış çoktan.
Mahalle dayanışmasını bırakın, aile içi dayanışma bile kalmamış.
Mahallelerde kavga gırla gidiyor. Herkes göz hapsinde, birbirinin düşmanı.
Bazı mahallelerde gettolar oluşturulmuş. Oraları muhtarlar değil, mafya yönetiyor zaten.
Müthiş ilkeli, bir o kadar da sempatik adamlar bu mafyamızın babaları.
Asla uyuşturucu işine girmiyorlar -çok ayıp çünkü -
Silah kaçakçılığı - onlar için - namuslu iş, onu tercih ediyorlar.
Küçük düşürmek için etek giydiriyorlar birbirlerine.
Sürekli kadını aşağılayan, cinsiyetçi bir dil kullanıyorlar. Fakat kadınlarına saldırıyı büyük hakaret sayıyor, affetmiyorlar.
Silah taşımak, sigara içmekten, masadaki bir kadeh şaraptan daha masum herhalde.
Onları sansürlerken, son model silahları gözümüze sokuyorlar sürekli.
Her gece evimize silahlı adamlar doluyor nerdeyse. Çatısıyorlar. Canına okuyorlar birbirlerinin.
Kitap okuyan bir Allahın kulu yok.
Şirketleri ele geçirmek için aile arasında her türlü entrika mevcut. Tuzaklar, ayak oyunları, hile, hurda.... bildiğiniz taht kavgası.
Klişe senaryolar, acayip raslantılar, niçin saklandığı belli olmayan sırlar, bir kaç yüz kelimeden oluşan duygusuz konuşmalar, kirli ilişkiler...
Hep bir katakulli...
Üstelik oyunculuk hiç yok.
Siyasal, kültürel, sosyal mesaj vermek adına hiç bir kaygıları olmayan bu diziler her gün evimizin içinde.
Kendi ellerimizle zehirliyoruz çocuklarımızı.
Afyonumuzu kendi ellerimizle alıyoruz her akşam.
Her gece böyle yatıyoruz uykuya.
Sabah oldu komşular
Artık uyanma vakti...
9 notes · View notes
erdemlitemizlik · 2 years
Text
Erdemli de Temizlik Hizmeti Vermekteyiz. Profesyonel ekip ile temizlik işleriniz için hizmetinizdeyiz. Ravza Temizlik Şirketi.
0507 399 29 33
0507 820 59 97
Erdemli Temizlik Şirketi
İnşaat sonrası temizlik
Ev temizliği
Bina temizliği
Ofis temizliği
Apartman temizliği
Site temizliği
Çöp alma
Merdiven temizliği
Asansör temizliği
Villa temizliği
Erdemli Temizlikçi bayan
Ev temizliği bayan
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
1 note · View note