Tumgik
#çok ponçik değiller mi.....
Text
Bugün evlenmenin maliyetine en ponçik yerden baksan bile 250 bin lira. Maliyeti artıranların da kız ve erkek anneleri olduğunu düşünüyorum.
Hiç lafı uzatmayacağım...
Hiç mi acımıyorsunuz bu çocuklara hanımlar?
"Zina arttı, ahlaksızlık çoğaldı yetişin goounşular!" diye ağlıyor sonra da çocuklar evlenemesin diye elinizden geleni yapıyorsunuz.
Önce, "Bir kere evleniyorsun, yapacak tabi..." diye zehirliyorsunuz.
Yetmiyor "ben yapamadım o yapsın..." diye hırslarınızı onlar üzerinden tatmin ediyorsunuz.
O da yetmiyor "elalem ne der..." diye korkunç bir döngüye sokuyorsunuz çocukları.
En pahalı şeyleri aldırmaya çalışıyorsunuz, "kıymetini böyle bilirler ancak." diyorsunuz.
Artık bir susun ya hu!
"Bana sadece nikah yeter, masraf yapmayalım." diyen kızlar nefislerini geçiyor da, annelerinin hırslarını geçemiyor bir türlü...❗
Allah aşkına ablacım o testi de kapıda kırılmasın n'olacak?
Bir nevresim başlangıç için yetsin sonra yine alırlar n'olacak?
Varsın graniti ayrı, çeliği ayrı tenceresi olmasın n'olacak?
Ağız tadı ile oturup bir çorba içsinler de varsın balkon masası ayrı yemek masası ayrı olmasın n'olacak ya!?
Onların omuzlarına yüklediğiniz her yük sonra yine onlardan çıkıyor. Her şeyi uyumlu olan ev hayaliniz bir keşmekeşe dönüşüyor.
İkinci el eşya satan yerlere bir gidin bakın, kredisi bitmemiş eşya dolu hep.
Geçim sıkıntısı o kadar yoruyor ki bu gençleri sonunda birbirlerini darlamaya başlıyorlar.
Yazık değil mi o sevgiye, o emeğe, o hayallere?
Evlatlarınıza vefayı, sabrı, saygıyı, tok gözlü olmayı öğretmeniz ve örnek olmanız gerekirken; onlara hırsı, dünya sevgisini, çıkarcı olmayı mı öğretiyorsunuz?
Başka türlüsü mümkünken hele bu çağ da onlar en temizini seçiyorlar ve temizi için insiyatif alıyorlar. Buna şükredip yardımcı olacağınıza, istemeye gelirken alınan buket küçük olmuş diye surat asıyorsunuz.
Zina yapmak çok ucuz ve mümkünken ve o gençler daha zorunu imkanlı hale getirmeye çalışırken, siz nişan bohçası eksik diye laf sokuyorsunuz!
Bir susun Allah aşkına azıcık şu gençleri rahat bırakın!
Sonra kötü bir şey olunca "neden böyle oldu!"
N'olacaktı?
Sen karpuz ektin de toprak plastik şişe mi verdi?
Gerçekten kıymetimiz bilinmiyor" diyen gençlere şunu diyebilirim Allah kıymet bilene denk getirsin ama vitrine önem veren insanları çocuklarınıza baba anne diye seçmeyin. Ruhu öteleyen ve bedene yatırım yapmak isteyen insanlara gönlünüzü emanet etmeyin. Zaten diğerleri kıymetinizi bilir.
Ezgi Akgül
124 notes · View notes
zeyneptgrl · 2 months
Text
‘Beni sev.Sev de anlama.Dokun hisset.Nolur sorgulama.Sakın ha sakın beni yargılama.Yapma!Değiştirmeye çalışma’
Yazılmış harika sözlerle başlıyorum yazı dizime. ‘Aşk incelik ister canım hoyrat olma. Beni böyle sev değiştirme boşver anlama. Bir güç savaşı değil bu kendi haline bırak. Galibi yoktur ki aşk bu. Unutma! ‘ diye de devam ediyor. Ne harika değil mi ? Dinledikçe aşık oluyorsun Melike Şahin’e.
Sevgi ve şevkat anlayışlarımızın denk olduğu insanlarla karşılaşmış olmak… sanırım büyük zenginlik. Sizi beklentilerinize denk şekilde sevmeleri. Hem de olağan seyrinde içlerinden geldiği gibi. Kimseye sevmeyi öğretemezsiniz. Öğrenmiş bir şekilde gelirler. Ve zamanları dolunca giderler. Sadece çok beden içinde kaybolmuş olmak biraz-birazdan daha çok-yorucu. Bu konuda ki eksiğim ‘hayır benim istediğim bu değil’ diyemiyor olmak. Diyebilseydim eğer anı yaşar anda hapsolmadan kanatlarımı açıp uçabilirdim.
İçimde kocaman bir sevgi var. Koooocccaaaamaaan. Ve bu kocaman sevgi ile boğuluyorum. Herkesi sevemezsin kızım. Herkes iyi değil. Herkesin içindeki iyiliği dışarıyı çıkarmakta benim görevim değil. İnsanların içindeki karanlığı görüp onlara kendi ışığımı bulaştırmak istiyorum. Keşke istemesem. Kafam hep uzay yine.
Bir de konfor alanımız var. Ben konfor alanımı buldum. Yeni keşfettim. Benim konfor alanım ‘mutlak güven’. Ve bir şeylere inanmaya ihtiyacım var. Birinin samimiyetine inanmaya,sevgisine inanmaya,korunmaya ihtiyacım var. Çok güçlü bir kadınım gerçekten. Herşeyi kendi başıma halledebiliyor olduğumu bilme özgüvenim beni çok kırılgan yapıyor. Bebek gibi sevilmek istiyorum. Bebek gibi olmak istiyorum. Bu yine benim mükemmel pembiş ponçik ütopyamda mümkün. Gerçek hayatta böyle olmaz bunlar sadece filmlerde olur. Herkes herkesi kullanmaya çok hevesli. Bedenen,ruhen,zihnen. Keşke ben de becerebilsem. Var mı bunun için bir muska?
Sonuç olarak o kadar kaybolmuşuz ki es kaza kendimize denk gelsek sokaklarda fark bile edemicez. Ve başlangıçlar…hayaller ve kırıklıklarıyla birleşince zihnim bir mezarlığa dönüyor. Umudum kırılıyor. Canım çok sıkılıyor. Birine sarıldığımda o emin olmak hissini geri alabilir miyim? Büyük beklentiler değil sarılmaya ihtiyacım var. Esenlikler dilerim.
0 notes
morkedisblog · 4 months
Text
Bu belediyecilikte çok rant olmalı ki yerel seçimlere doğru aday gösterilmek istenen tüm siyasiler kedi otu koklamış ponçik kedi gibi acayipleşiyorlar önce merkez bankası başkanı Gaye Erkan hanımefendi çıkış yaptı İstanbulda hayat pahalıymış😲özür dilerim ülkeyi ben yönetiyorum çünkü madem kapıcı sadık abiye danışıyor ekonomiyi,maaşlara zammı da sadık abiye sorsunlar ulan ben deli miyim?biliyor ülke ekonomisi düzelemez kovulursa hem tazminat alacak hem 1 yıl aynı maaşı almaya devam edecek ya da sivrilirse belediye başkan adayı olup kazanırsa yani İstanbul/Ankara/Adana gibi şehirlerin gelirleri tek başına ülke geliri kadar bir tür dükalık gibi eee başkan da düşes/dük gibi yetki sahibi olacak bir de Özlem Zengin hanımefendi fazla çalım atmaya başladı bakanlık mı belediye mi hedefi her neyse hayırlısı olsun ben hangi görüşten olursa olsun kadınların daha çok önplanda olmasından yanayım!İstanbulda Akp İmamoğluna rakip bulamıyormuş naçizane teklifim👈Hakan Fidanı aday yapsınlar dış politikayı beceremiyor şaşkın damatı dışişlerine getirsinler battı balık yan gider demişler şimdilik emir ve görüşlerim bu kadar yav ponçik kediyi geri getirmiyorlar😠😈 keyfim yok o fasulye sırığı boylu,her ay saç model-rengini değiştiren pantalonu yırtık kazağı pırtık maymun suratlı kız götürdü galiba pamuk onu görünce pati atmaya kalkıyor inan birgün döveceğim aşufteyi nerede manyak hırsız varsa beni bulur anasını satayım geçen işyerine gittim kedinin peşini bırakmıyorum bu beni gördü "abla yanlış geldin çıkış bu tarafta"dedi "ben kediyi arıyorum çıkışı değil"dedim "iyi günler"deyip uzaklaştı hayır klübe geldiğinde ponçiği kucağından indirmezdi dangalak😤 21 gündür özledim psikopat kediyi😻
instagram
0 notes
irtifuck · 7 months
Text
Tumblr media
Tom ve Jerry, günümüzde yapılan pek çok kötü kedi-iyi fare şeklinde kodlanan çizgi filmlerin atasıdır... Kendisiyle hemen hemen aynı dönemde izleyicisiyle buluşmaya başlamış Sylvester ve Tweety'den en büyük farkı, bu çizgi filmde hiç diyalog olmamasıdır. Yani Tom ve Jerry'nin konuştuğunu görenlerin sayısı, muhtemelen Şirinler'i ormanda görenlerden daha azdır... Tom ve Jerry'deki ironi de, yüzünü göremediğimiz karakterleri konuşur görmemiz. Örneğin Tom'ın sahibi -daha doğrusu onu kullanan kadın- yüzünü gören cennetlik onun. Belki de bu yüzden Sylvester ve Tweety her daim daha sempatik geliyor, çünkü Tweety'yi konuşurken duyabiliyoruz. Onu sevimli bulmamız için bir sürü sebep var, tek cümleyle özetlemek gerekirse, "Biy kedi göydüm şanki."
Ama Allahın lağım faresi Jerry'de böyle bir durum yok. Sempatik olması için kahverengi olup sürekli sırıtması sağlanmış ama kaç kişi farelerden tiksinmez ki? Fare fobisini normal bulmaktan alamıyorum kendimi. Bildiğiniz üzere OrtaÇağ'da 2. Dünya Savaşı'ndakinden bile daha çok insanı öldürdüğü söylenen bir veba gerçeği vardı ve her ne kadar doğru olmasa da vebanın farelerden bulaştığı bilgisi yaygındı . Yani bugün fare korkusu olan insanların bu fobisi genetik olabilir - kimse bilemez kökenlerinin nereye dayandığını. Ha'di bugün OrtaÇağ'da vebadan ölen bi' İngiliz asilzadesinin torunu yaptım sizi bendensiniz. Şaka BİR yana, fare uğraşılması zor bir hayvandır. Evime girdiğini hayal edemiyorum. Ona zarar vermeden ondan kurtulmak mümkün olmazdı herhalde. Ya fare zehri, ya kapan kullanılır böyle durumlarda... başka n'apılır ki? Valla başka BİR çözümü olsa keşke...
Neyse efenim, kediler öyle mi? Kediler , genetik olarak bize farelerden daha az benziyor olsalar bile onlara olan sevgimizi de tarihsel açıdan inceleyebilirim, ama boş verin, çünkü "nasty" konuları genetikle falan açıklayarak sizi aydınlatmak daha eğlenceli. Evet, ben lamba gibiyimdir, beni tanıdıkça aydınlanırsınız, ama lamba da elektrikle çalışıyor di mi?... kedi fanları olduğu kadar anti'leri de mevcut LOL. :( Dünyanın düzeni böyle. Bence kedileri sevmeyenlerin bi' incelemeye/açıklamaya ihtiyacı yok, onlar direkt hayvanları sevmiyor çünkü... kedinin bizlere genetik açıdan daha az benzediğinden dem vurmuştum, bu nedenle de nefret edilebilir, ama benim iddiam şu ki, kedinin antisi = hayvanın antisi; çünkü Sokrates'ten ötürü... mantık çok basit değil mi? İnsanlar kedilerden nefret eder. Kediler hayvandır. Öyleyse insanlar hayvanlardan nefret eder.
Tom ve Jerry'nin yapımcılarının Jerry'yi bol bol kayırıp Tom'ı bu kadar "eziklemesinin" başka bi' izahatı olamaz. Yapımcılar kedilerden nefret ediyor... dolayısıyla hayvanlardan da...
Hayır, bu kadar basit olmayacak, merak etmeyin. Kedilerin, fareleri yemediği bilinir - yiyenine şahsen rastlamadım. Ama onları sadece "Bu mekân benim" gibilerinden öldürürler... dolayısıyla bu şovda da Tom'ın Jerry'yi yeme gibi bi' amacı yok. Öyleyse Tom'ın Jerry'nin peşine düşmesinin bi' dayanağı olmalı. Jerry, Tweety gibi öyle kafeste beslenebilecek bi' hamster falan olmadığı için, evin deliğinde yaşıyor, ve Tom'ın elektriklerini üzerine çekebilmek için, Tom'la mütemadiyen uğraşıyor... Tom'la Jerry'nin dost dost geçindiği ponçik ama nadir bölümler, şovun bayağı bir ilerleyen bölümleridir, başlangıçta bu ikisi bittabi kedi-köpek gibidirler... "No pun intended..."
Kaç kez Jerry'nin, durduk yere Tom'ın bıyıklarını çekmesiyle başladı BİR bölüm ? Kaç kere, o yüzsüz (literally) sahip/sahibe, Tom'a Jerry'yi yakalama, vesaire görevi verdi ve Jerry, yapımcılardan torpilli bi' lağım faresi olarak, Tom'a yakalanmadığı için Tom bu sahibin istismarına uğradı? Tom yeri geldi dayak yedi, yeri geldi aç bırakıldı (balık ve sütten bahsediyoruz) yeri geldi sokağa atıldı... ve bütün bunları yaşarken hiç kimsesi yoktu Tom'ın. Jerry'nin müttefiklerine bi' göz atalım.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bakınız, resimleri konuşmaya gerek yok, zaten onlar Tom'ın müttefikinin olmadığının bir tescili adeta... sayılarının bu kadarla sınırlı olmadığına emin olduğum "yan karakterlerin" hepsi Jerry denilen lağım faresinin tarafında. Bu kadar "müttefiksizlik", Selena'daki Hades'te yoktu azizim...
Söyleyin bana, bu şovdaki asıl kurban kim ? Doğanın kendisine emrettiği şekilde sıçanın tekini yakalamaya çalışan Tom mı, yoksa güya "ezilenleri/sefilleri" temsil eden Jerry mi?
Kedilere duyduğu nefret, Tom ve Jerry'yi izlemesinden mütevellit bir çocukla karşılaşırsanız, onun izlemesine izin verilen programları bir gözden geçirmek isteyebilirsiniz sevgili okuyucular...
Emin olun, Squid Game'i izleyip gaza gelen nesilden daha tehlikelidir bunlar. Çünkü kedileri hedef alıyorlar.
İmza: Bodrum Masalı denilen rezil rüsva dizinin sadece Aslı denilen yaratığı kayırması nedeniyle Uzay denilen sefilden de tiksindirmesi sonucu Ateş ve Alara gibi pamuklara sarmak istediğim ponçik karakterlerin daima yanında bir muhafız gibi dikilen, Caed "Torpil Düşmanı" Lera.....
0 notes
narilinda · 3 years
Text
bir varmış bir yokmuş, güzel bir manga güzel bir netflix dizisine dönümüş, adı Sweet Home, olmuş.
Tumblr media Tumblr media
böyle bir dizi ismi ne tatliş, ne ponçik, evim evim güzel evim dizisini anımsatsa da hiç öyle bir dizi değil.
ben zombili sıkıcı ve gülünç olmayan gerilim severim. her zombili filme, diziye sakallı dede muamelesi yapmam yani. bu dizi, zombileri mutasyonlaştırmış mı evrimleştirmiş mi her ne halt ettiyse (bu dizide de sırrı aranan bir gizem) çok versiyonlu zombiler. her zombi farklı şekilde. insanlar korkularına ya da arzularına göre zombileşiyor ya da onların tabiri ile canavarlaşıyor. bu metafor hoşuma gitti. yani arzularımız bizi canavar kılabilir. bir zombi filminden de kıssadan hisse çıkarmazsın yani adfkasj
Tumblr media
başroldeki arkadaş ise bugüne kadar en etkilendiğim zombi diyebilirim. masum duruşu, hissiz yüzü ama hisli kalbi beni benden etti asdfklj
bu arada yeni nickim bir sonraki yeni nickimi bulana kadar benimle kalacak. biraz mandalinaya benziyor ama idare edin
2 notes · View notes
dolunay-surat · 3 years
Text
jazz morning.
Tumblr media
cumartesi sabahı. görüldüğü üzere kahvaltımı hazırladım, kahvemi yaptım. sevgilime de hazırladım, dışarıdaki işleri halledip gelecek. bizde kalan ve sınırlarımızı zorlayan misafir sonunda gitti, geçtiğimiz pazartesi. 2 gün boyunca gece yarısına kadar evi temizledim. yorulsam da şu an huzurla temiz evimde kahvemi içip yazı yazabiliyorum ve bu çok güzel, çok keyifli. 
şöyle bir şey deniyorum bu aralar: son 2-3 haftadır sanıyorum ki kullandığım ilacın da etkisiyle inanılmaz sinirli bir halim vardı. her an’ım pms öncesi gibiydi. çok berbat bir histi ve insanlara karşı da biraz negatif ve kırıcı olduğum zamanlar oldu. neyse ki geçti bu halim (ilk 2 haftası oluyormuş). ben de günah çıkarma isteğiyle sanırım etrafımdaki herkese çok kibar/güleryüzlü davranmaya başladım (5 gündür:). günah çıkarmaya da bakar mısınız! işin esası ben zaten güleryüzlü, gülmeyi ve güldürmeyi seven biriyimdir ancak bir şeylere çok çabuk sinirlenir ve çabuk yüzümü düşürürüm. sanırım kırmak istediğim şey daha çok buydu: daha anlayışlı ve esnek olabilmek. yes, i try this now.
peki böyle oldum da neler oldu bi bakalım dostlar.
olumlu anlamda: eşimin rahatladığını/ mutluluğunun arttığını görebiliyorum. elbette mutluyduk ancak o da son gerginliklerimden nasibini almıştı. artık benim mutlu olduğumu görmek/ herhangi bir durumda anlayışla karşılamak onu da çok rahatlatıyor. örneğin, dün dışarıda bir arkadaşı ile oturdu. ve geldiğinde de sürekli çok ilgi gösterdi bana. çünkü normalde ben böyle bir şeye sinir olur, ben kendimi yalnız hissediyorum banane sen de gitme şeklindeki çocukça tavrı ona da hissettirir, yüzümü asar, soğuk davranırdım. bu sefer ne yaptım dersiniz? bana mesaj attığında yemek yapıyordum ve aynı hisler birden içime doldu. yalnızım, hiç arkadaşım yok ki, sevilmeye ve değer görmeye layık değilim bıdı bıdı bıdı. yaptığım şeyi bırakıp, kendimi mutsuzluğun ve düşüncelerin kollarına atıp kendime içsel olarak zarar verirdim normalde. elbette kolay değil bazı davranış kalıplarını yıkmak ancak kendimi zorluyorum. dün de o hisler geldiğinde bir anda tahammül edemedim ağır geldi. ama sonra o hissin içinde kaldım. kaçmadım, elimdeki işi bırakmadım ve yaklaşık 15 dakika sonra yavaş yavaş yine yaptığım iş önem kazanmaya, içim soğumaya, ruh halim 15 dakika öncesine dönmeye başladı. yapacaklarımı yaptıktan ve olumsuza değil de olumlu rutinlere yöneldiğimde fark ettim: evet ben hep (belki pek çoğu gibi) baş edemediğim bir şeyle karşılaştığımda kendime zarar veren mutsuz yola girmeye alışmışım. halbuki farklı bir yol da var. canını sıkan/seni kaygılandıran/mutsuz eden herhangi bir anda o hissin geçmesini beklemek, güzel bir video açmak, banyo yapmak, sevdiğin bir diziyi izlemek kesinlikle gözle görülür bir etki yaratıyor. olumlu alışkanlıklara devam o zaman.
sevdiklerimi dinlerken -özellikle annemi- kendiyle ilgili anlattığı şeyleri üstünkörü dinler, bir an önce kendi canımı sıkan şeylere konunun gelmesini ister ve vır vır dert yanardım. geçen gün ona onu ne kadar sevdiğimi söyledim ve anlattıklarıyla içten ilgilendim. ona özen göstermek, mutlu olduğunu hissetmek beni de mutlu etti.
sokakta/ orada burada karşılaştığım insanlara gülümsemek, istemediğim bir şeyle karşılaştığımda (örneğin dün bir mağazada aldığım elbisenin ödemesini yaparken fatura konusunda sıkıntı yaşandı ve 10-15 dakika bekledim. normalde hemen sinirlenir/surat asar/bunu da belli eder/içimden “üff beceriksizler bir şeyi halledemediler!” diye öfkelenirdim. ancak dün son derece sabırla bekledim ve durumu anlayışla karşıladım. bkz. new normal! 
olumsuz anlamda: tabiki ponçik Ayşecik hallerinin olumsuz birtakım getirileri de oldu. 2 farklı durum yaşadım, sırayla anlatıcam. anlayışlı/güleryüzlü olmanın yanında her şeye evet demek ve gülümsemek gibi bir yanılgıya düştüm. ancak şimdi yazarken de fark ettim ki insanların yanlış/kaba davranışlarını da kendime yüklemek gibi bir tavrım var. ben gülümsediğim için öyle davrandılar ya da sınırımı çizemedim o yüzden. sevgilim geldi küçük bir mola verdim. az önce gitti. makineye çamaşırları yolladım ve masanın başına oturdum tekrardan. onun içmediği soğumuş kahvesi ve suyumla dökülmeye devam.
vaka 1: geçtiğimiz perşembe günü dükkanımıza gitmiştim. eşimin bir arkadaşı geldi, G. biraz lafladık ancak geldiğinde R.’yi bulamadıysa sanırım bu durumdan pek hoşlanmıyor, bilemiyorum. Sonra da tanıdık başka biri geldi ve ona, “ben de gelmiştim ama R. yokmuş, sevmediğlm eşi burada” diye gülerek laf attı. Ben de güldüm ama içten içe bozuldum. Bu sözü daha önce 2 kez daha söyledi. Çok bir samimiyetimiz yok, neden beni sevip sevmeyeceği oranda bir diyaloğumuz da olmadı. Sever sevmez mesele bu da değil, mesele onun bu artık şakayı aşan kabalığı. 
vaka 2: dün akşamüstü spordaydım. spor hocam da şakacı biri, dolayısıyla genelde gülüp eğlenerek geçiyor dersler. dün de kalabalıktık. bir yandan spor yapıyor, bir yandan da sohbet ediyoruz. B. “paraya ne kadar önem verirsiniz?” gibi bir soru sordu ve bunun üzerine simit-peynir benzetmesi yaparak bir örnek verdi. ben de verdiği örnek üzerine bir yorum yaptım ama o artık para konusuna gelmişti. ve diğer B. gelip benim için, “Ö. tam şey değil mi sınıfta konu bitmiştir, biri bütün konuyu baştan anlattırır.” tarzı bana saf vs gibi anlama gelecek tarzda bir şaka yaptı. Ben yine güldüm o an ama sonra bu şakayı kaba ve yersiz buldum. normal şekilde sohbetime devam ettim, bozulduğumu belli etmemek adına ancak ‘şakacıya’ daha soğuk ve mesafeli davrandım. o da anladı ve sonrasında ilgili davranmak adına fazladan çabaya girdi. ve bu sınırı aşmasında bi önceki derste her şeye gülmemle ilgili yaptığım yorumun da etkisinin olduğunu düşündüm sonradan. gereksiz yere kendimi biraz küçük düşürecek bir yorum yapmıştım niyetim bu olmasa da.
eveet. bu 2 vaka üzerinden dünden beri şu sonuca vardım: ben güleç bir insanım, anlayışlı bir insanım derken sınır koyamayan, her şeye evet diyen birine mi dönüşmüştüm? bu iki insanın böyle davranmasının sorumlusu ben miydim, benim tavırlarım mıydı? ama o kadar gülerken bir anda sert olup, “bana bu şakayı yapamazsın” tavrına nasıl bürünülür ki? benim tavrım genelde bu insanlara mesafe koyup, eskisi kadar sıcak davranmamak oluyor, en azından belli bir zaman. bu doğru bir yöntem mi? tatlı-sert olmak insan ilişkilerindeki en muazzam şey mi? i guess. peki nasıl böyle olunulur? bunu tam bilemiyorum. ama bu farkındalık sayesinde biraz bu konuyu düşüneceğim.
insan ilişkileri-yalnızlık-sosyalleşme-iş konuları-anlamlı bir varoluş hissi arayışı-ne yapacağını düşünme üzerine düşünüyorum bu aralar. özellikle iş (başarılı hissetme arzusu mu?) ve daha sosyal olmak üzerine (yeterince sevilmiyorum hissi?) zihnim kurcalıyor içimi. kendime acımasız olmadan neler yapabilirim’e evriltmeye çalışıyorum bu hisleri. bakalım bakalım. 
ha bir yandan da Türkiye gerçekleri var. ülkedeki iç karartıcı olaylar silsilesi içinde akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. özüme yönelmeye çalışıyorum elimden geldiğince.
ne okudum? kıskanmak. güzel dili, akışkan olay örgüsü, ve karakter analizleri ile elimden bırakamadığım bir kitaptı.
ne okuyacağım? yazı bitince kitaplığımızdan seçeceğim.
ne izliyorum? bu aralar geceleri zihnen ve bedenen yorgun olduğum için başlayıp bitirdiğim bir film olmadı. Downton Abbey izliyorum Netflix’ten. yıllar önce bir iki sezonunu izleyip yarım bıraktığım bu güzel İngiliz kır dizisine yeniden başladım. bana çok iyi geliyor.
bugün dışarıda birkaç işim var: elbise değişikliği, kuaför, kitap yükleme. yarın ilk kez Kadıköy’deki antika pazarına katılacağız. akşam da bir nişana gideceğiz. 
şimdi biraz kendini koltuğa bırakmaca.
Tumblr media
2 notes · View notes
bagimsizkralice · 3 years
Note
Selamün Aleyküm Müslüman Kardeşim
Allah'ın selamını almak sevaptır
Öhöm
Buraya toolanma amacaımız , benim canım sıkıldı ve şimdi sana seninde canın sıkılmasın diye 8 tane ponçik soru sorcam
Neden 8 tane lan ? Çünkü en sevdiğim rakam 8 benim dşgögşöh
Soruları istersen cebapla istersen cevaplama sana kalmış qidöaügöğgşeüe
Neyse geçiyorum sorulara
1-Nasılsın? İyi ol hep.
2- Çillerin var mı? Varsa istersen fotoğrafını atabilirsin.
3- Gözlüğüm var mı? Varsa hangi renk?
4--Gözlerin ne renk? İstersen fotoğrafını atabilirsin.
5-Gamzelerin var mı? Varsa şstersen fotoğrafını atabilirsin.
6- Sesini seviyor musun? İstersen buraya sesini atabilirsin.
7-Kaç kilosun?
8-Boyun kaç?
NOT: NE OLURSA OLSUN , SEN ÇOK GÜZELSİN. ÇOK ÖZELSİN. EŞSİZSİN MÜKEMMELSİN. ÖZELSİN. BUNLARI SAKIN UNUTMA TAMAM MI?
Ve unutmadan ...... Al çiçek = 💐
Seni seviyorum prenses
Aleyküm Selam Müsülman kardeşim
İyiyim, sen nasılsın?💕
Çillerim yok 🤷‍♀️
Gözlüğün sorusunu pek anlamadım ama devamlı takılan gözlük diyorsan yok. Benim gözlük kompleksim var maalesef kullanamıyorum.
Gözlerim kahverengi öyle dümdüz djnddn
Gamzem sol tarafta var ama pek belirgin değil güldüğümde hafiften bir çukur oluşuyor
Sesimi seviyorum ama bazen kendi sesim başıma düşüyor nefret'te edebiliyorum
47 kiloyum
Boyum 1.53. Çok uzun değil mi dhdnjd
🌼sen de al papatya :)
Ben de seni seviyorum güzeliim💜
Güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. Sen de çok güzel ve özelsin. Eminim kalbinin içi eşsiz güzelliklerle dopdoludur❤
4 notes · View notes
beyzzsworld · 3 years
Note
Selamün Aleyküm Müslüman Kardeşim
Allah'ın selamını almak sevaptır
Öhöm
Buraya toolanma amacaımız , benim canım sıkıldı ve şimdi sana seninde canın sıkılmasın diye 8 tane ponçik soru sorcam
Neden 8 tane lan ? Çünkü en sevdiğim raham 8 benim dşgögşöh
Soruları istersen cebapla istersen cevaplama sana kalmış qidöaügöğgşeüe
Neyse geçiyorum sorulara
1-Nasılsın? İyi ol hep.
2- Çillerin var mı? Varsa istersen fotoğrafını atabilirsin.
3- Gözlüğüm var mı? Varsa hangi renk?
4--Gözlerin ne renk? İstersen fotoğrafını atabilirsin.
5-Gamzelerin var mı? Varsa şstersen fotoğrafını atabilirsin.
6- Sesini seviyor musun? İstersen buraya sesini atabilirsin.
7-Kaç kilosun?
8-Boyun kaç?
NOT: NE OLURSA OLSUN , SEN ÇOK GÜZELSİN. ÇOK ÖZELSİN. EŞSİZSİN MÜKEMMELSİN. ÖZELSİN. BUNLARI SAKIN UNUTMA TAMAM MI?
Ve unutmadan ...... Al çiçek = ���
Seni seviyorum prenses
Yaaa ahahhaha soruların ve güzel dileklerin için çokkk teşekkür ederim❤️ Tabii ki sorularını cevaplarım.
1) İyiyim sadece yks yaklaştığı için yoğun günler geçiriyorum. Umarım sende iyisindir.
2) Çillerim yok.
3) Evet gözlük kullanıyorum.
4) Gözlerim açık kahve ve sarı karışımı. Güneş de daha çok sarı oluyor.
5) Evet ama yanağımda değil.
6) Sesim çocuksu çıktığından defalarca eleştirilere maruz kalsam da... Seviyorum sanırım.
7) Kilom 62 idi en son yks de kilo almışsam bilemiyorum.
8) Boyum 1.63.
2 notes · View notes
shipleneceksengel · 3 years
Note
Yaa çok ponçik değiller mi. Beni de ponçik biri ile shıpleyin. Ama lütfen saçma saçma uzatmayın konuyu. Sadece basit bir shıp istiyorum.
PONÇİK BİRİ VAR MI? DMDNNDND HEMEN AŞKIMI SHİPLEYİN
2 notes · View notes
ilmiyyat1453 · 4 years
Text
Beni hedef gösterip aklınca saldıran sayfalara ve kişilere binaen;
1-) Kristal ve indigo çocuk meselesi Atakan ile birlikte ortaya çıkmadı. Bu yeni insan ırkı 1970'li yıllardan beri konuşuluyor. Genetikçi Dr. Berranda Fox, Biyolog Dr. Aidin Salih bunları neredeyse 15 sene evvel dile getirmiştir. Hatta 2008 yılında Hürriyet gazetesi bu çocukları haber yapıp "Yeni insan nesli" olduklarını pekala bildirmiştir. Bunlardan habersiz olmaları ve ilk kez Atakan ile duymaları benim paranoyam değil, bana saldıranların bilgisizliği ve okuyup araştırmamalarının en büyük delilidir. Kristal ve indigo çocuklar dünya tarafından kabul görmüşlerdir. Ancak biz dile getirince neden komplo teorisyeni oluyoruz ki? Bugün böyle bir ırk varolmuşsa, neden buna karşı gardımızı almak için birbirimizi haberdar etmeyelim ki? Ama yok, bizler kıyamete sürüklenen ve imanın elde ateş tutmaktan daha zor olduğu bugünlerde bunları konuşmayalım.. Nede olsa ben sizi korkutuyorum. En iyisi ben sabah akşam kocama pişirdiğim yemekleri paylaşayım. Evimin her köşesini paylaşayım. O zaman umut dolu bir dünya vaad etmiş olurum(!) Bizim tek gündemimiz ve derdimiz bunlar olsun. Suyun uyuduğu, düşmanın uyumadığı bu dünyada balyoz bizim kafamıza inene kadar ponçik ponçik yaşayalım..
2-) Atakan'ı hedef almadım, çocuk hakkında herhangi bir yakıştırma da yapmadım. Aksine yazıyla birlikte bu görüşümü paylaştım. "Çocuk çocuktur ve heryerde masumdur." Benim yazımı paylaşıp çocuğu yerden yere vuranlar var ise bu onların idrak problemidir. Benim kelamlarım sistemedir. Suriye'de bombalar ile katledilen çocuklar, Irak'ta kimyasal gazlar ile zehirlenen çocuklar, Afrika'da açlığa mahkum edilen çocuklar, Filistin'de evleri işgal edilen çocuklar, Avrupa'da pedofili kurbanı çocuklar, Amerika'da eşcinselliğe kurban edilen çocuklar ve birde Atakan gibi materyalist ve felsefik fikirlerin kurbanı olmuş çocukları kullanmaktan çekinmeyen sistemedir tüm atıflarım!
3-) Atakan benim gözümde kristal bir çocuktur. Kelamlar yanılır, bilim yanılır, testler yanılır ama "kalp" asla yanılmaz. Binlerce kişi aynı yorumu yapıyor iyi analiz edin bunları. Herkes mi yanılıyor? Herkesin mi kalbine aynı şey gelir? Gelen binlerce yorumda, binlerce insan aynı şeyi dile getirmiş. Niye saygı duyup dinlemiyorsunuz bu insanları? Ancak cahil diye yaftalayın. Geçmişte de böyle yapmadınız mı? Çok basit bir misal vereceğim.. Bir nesli doktor önerisi ile kalp hastası ettiler değil mi? Evet evet.. Her biri tereyağı, iç yağı, kuyruk yağı damar tıkar dedi.. Bir nesil buna inandı.. sonra en iyi kullandıkları televizyonda nasıl reklamlar döndü? "Türk kalp vakfı beseli öneriyor! Kalbinizin dostu teremyağ!" Soooonradan bizlerin telkinleri ve araştırıp halkı bilinçlendirmemizin neticesiyle asıl margarinlerin kalp damarı tıkadığı ortaya çıktı, insanlar bilinçlendi. Artık kanmadılar. Şimdi görüyor musunuz "Türk kalp vakfının beseli önerdiği" reklamları? Bu işler hep böyledir.. Bir gerçek önce inkar edilir, sonra onunla alay edilir ve sonra kabul edilir.. Bizler bu aşamalardan bir çok mevzuda geçtik.. Sizde yakında anlayacaksınız. Ama biz istiyoruz ki canınız yanmadan, sağlığınız bozulmadan, elinizdekiler kayıp gitmeden anlayın!
4-) Bu çocuğa Kristal çocuk yakıştırması yapmam bence hüsnüzandır. Çünkü bu çocuk konuştukça daha beter sonuçlar çıkıyor ortaya.. Misalen; Okudum dediği "Tanrı yanılgısı" kitabı.. Bunu neden bilerek belirtti? Ateizimin babası Richard Dawkins'in bu kitabının hiçbir Müslüman ülkesinde basılmadığını ve 2007 yılında Türkiye'de çevirildiğini daha sonra 2008 yılında halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesi ve mukaddesatımıza saldırı gerekçesiyle davalık edildiğini biliyor musunuz mesela? Yada eline alıp poz verdiği Domuz suretinin olduğu "Hayvan çiftliği" isimli kitap.. Ne anlatıyor bu? "Bütün iki ayaklılar (insanlar) düşmandır!" Bir domuzun gördüğü rüya ile domuzların önderliğinde, insanlar kovuluyor ve tüm dünya onların kanunları ve egemenliği altına alınıyor.. Bu kitapların 10 yaşında bir çocuğun elinde ve zihninde ne işi var? Haydi bunların hepsi tevafuk, yada ben komplo teorisi yazıyorum..
5-) Çocuk; -Anarşi! Dünya üzerinde tüm ülkeler yok edilmeli, tek yol anarşi! Diye bağırıyor.. -Topraktan yaratılmadık, tek hücreden evrimleşerek meydana geldik! Diyen bir çocuktan bahsediyoruz.. Mevzu çok okuması, bu yaşta felsefe yapması değil.. Elbette okusun, elbette zeki olsun.. Ülkemizde Atakandan daha fazla okuyan, daha fazla zeki olan ama "fıtratında çocuk gibi çocuk olan" binlerce yavrumuz var. Bunlar bir gün gündem oldu mu bu ülkede? Sanki biri sırf bu dinsizlik ve anarşi dolu kelamları duyurmak için bile bile gündem etti bu çocuğu. Ağzından bir tek normal kelam duyan var mı? Annesi "Allah'ın lütfu" diyor çocuk sinirlenerek "Hayır, bu bendendir!" Diyor.. Kadın birşeyler konuşmaya çalışıyor çocuk sırtına vurarak susturarak "Tamam tamam, seni şöyle arkaya alalım" diyor.. Bunlar normal mi Allah aşkına?
6-) Ben ne abartıyorum, ne çocuğu hedef alıyorum, ne korku hali üretiyorum.. Ben kendi analizlerimi yapıp sizlerle paylaşıyorum. Çünkü bu kan emiciler batıl misyonlarını sürdürmek için bir küçük çocuğu kullanmaktan ve harcamaktan hiç çekinmezler. Belkide bu işin en büyük kurbanı Atakan'dır.. Hal böyle iken çiçek böcek dağıtamam ben ümmet yanarken. Elimizde avucumuzda bir evlatlarımız kaldı zaten! Her şey iyiye gitmeyecek! Her şey iyiye gitseydi kıyamet nasıl kopacaktı? Çıkın bu pembe dünyadan gerçekci olup gardınızı alın.. Bu işler inkar edip deve kuşu gibi kafayı kuma gömmekle olmuyor.
Allah Râsulü her taşın altında düşman olacak buyuruyor.. Sen o taşların altından düşmanı temizle, sonra evladınla beş taş oyna..
Yağmur İbiç/20.02.2020
Tumblr media
52 notes · View notes
kabukluvoyvoda · 3 years
Photo
Tumblr media
SonDakka Haberleri: “Nolmuş lan burda ben yokkene? Partili hoppala zıpzıplı filanlı bişeyler mi yapmış bunlar?” dediğimiz o anların en gerçek, en su katılmamış, en yalın nedenleri nelerdir hep birlikte bu konuya artık bir çözüm getiriyoruz.
Miribi pek bi ponçik cicilitoş okuyucularımız. Hekır olmuş hep buralar bu aralar. Aman aman pek bi dikkatli filan olalım. Ne olur, ne olmaz değil mi? Her zaman tümbilirde olunmazki di mi ama sevgili okuyucularımız? Ocakta yemeğimiz kalmıştır belki, Şubata kadar onuda yerler bu hekırlar. Aman siz siz olun başkası olmayın. Ne demiş ünlü şarkıcı Tarkan; 
Başkası olma kendin ol… Böyle çok daha atıl kurt… Ya gel bana sahici sahici… Yada anca similasyon teorisi… Hekır oldun gidiyorsunnnnn… Yapayalnız bu diyardannnn… 
1 note · View note
benizmirim · 3 years
Note
🌼 rica ederim :) buarada bu dokunamama meselesi doğru, önceden araştırmıştım bi mfci olarak osbxkosn neyse grsrz
çok garip değil mi laan, teşekkürler bu bilgi için de. Tekrar beklerim, ponçik bak kendine :')
1 note · View note
morkedisblog · 10 months
Text
Tumblr media
🎶🎶😚ponçiğimi kaçırdılar daldan dala uçurdular suyuna da pilav pişirdiler🎶🎶çok Eski bir İstanbul Türküsüdür söz konusu hayvan kedi değil horozdur ben ponçik kediyi kızdırıyorum hayvan anlamaz derler söyleneni anlıyor pilav kısmına geldiğimde gözleri böyle faltalş gibi açılıp öfkeden çıldırıp tırmalıyor beni😂Eeeeeeee gözümüzaydın ekmek yarın 8 tl olacakmış fırıncı müjdeledi bizi ben de ponçiğin bu tepkisi gibi oldum😨Dün gece İnstagram logosu mavi çerçeveye girdi acaba hesapımla birisi mi uğraşıyor deyip baktım bildirim var işte yakında uygulama bu model telefonlarda çalışmayacakmış da lite indirmeliymişim de tatara titiri işler ben nerden 20-30 bin tl bulup yeni telefon alayım bir de ıpone mu hayyon mu var ercan kızına 53 bin tlye aldı moruklar gençlere çıkart telefonunu diyorlar ya ne yapsın genç çalışanın dosyaları,okuyanın dersleri androidlerde yüklü 70'lerde Balat otobüs durağının arkası demirciler deposu olmuştu hurdalıklar arasında birkaç eski İstanbul evi kalmıştı 2 katlı bahçeli ahşap, pencereleri cumbalı yapılardı bunlardan birinde o dönem orda yaşayanlar bilirler abajur mağazasının yanındaki şirin ev babamın kuzininin eviydi kocası tır şoförüydü kendisi evin yakınındaki demir deposunun çayını kahvesini yapar 2 çocuğunu okuturdu bu iş yerinde çalışan gençlerin konuştuklarını duymuş patron işçilerine karşı cimri maaşlarına zam yapmıyor ama dönemin ünlü assolistini metres tutmuş ona para yedirirmiş kadın telefon edip " aloooo gökhan 200 bin tl gönder hayatım"dermiş müzehher ablanın bu çok hoşuna gitmiş o assolistin yorumu iyi kendisi güzeldi çok şık giyinirdi bir de görgülüydü halk arasında "konuşmasını oturmasını bilir"derler o hesap neyse eniştemiz Romanyaya tırla mal götürmüş o dönem nerede cep telefonları ankesörlüden evi aramış ablamız"alooooo aydın 200 bin gönder"demiş şakadan😂durumu bilmeyen enişte "kafanı bir yere mi vurdun sülâlemi satsam o parayı etmez"cevapını vermiş benimki de o misâl İnstagram telefonumda çalışmayacaksa ben kimi arayıp android parası isteyeceğim bozmayın kafamı😤😠😈
0 notes
delave · 4 years
Note
Bloğuma yakın bloglar genellikle
@delave cımbızla tumblrdaki güzel postları ayıklamakta ustadır kesinlikle takip et
@intravenozask arada bi depresyona giriyor o zaman güzel şeyler paylaşıyor sldkaşdjsld
@hichrzmnhictr sınav stresin mi var veya seneye yolun mu göründü hiç problem değil tam bir yol arkadaşı her sene kalabilme potansiyeline sahip olup rakiplerine umut vermekte tam bir profesyonel
@sankiumrumdada insan beyinsiz oldaydı ne olurdu soruna yanıt olarak bu bloğa sizi yönlendirebilirim ponçik falan ama dediğim gibi beyinsiz yaşayabiliyor kdkdşskd şaka bi yana karman çoman güzel bir blog
Şimdilik bu kadar fark ettim ki takip ettiğim bir çok insanı takipten çıkmam gerekiyor hep random paylaştığı bir fotoğrafa veya gönderiye göre takip etmişim ve bu konudada hata etmişim o yüzden başka zaman sana gene ff veririm kendine çok iyi bak
5 notes · View notes
banasorarsan · 4 years
Text
📽️📺🇯🇵
Muhteşem bir anime. Bence Death Note'dan falan güzel. Animesi daha manga tamamlanmadan çekilmiş. Karanlık Fantezi, Korku Kurgu, Bilim kurgu türlerinde. Manga 107 bölüm, animesi 13 bölüm.
Bahsi geçen animemiz; Elfen Lied
Tumblr media
Türkçesi "Elf şarkısı". İlk izlediğim animedir. "Ohaaa bu anime olayı iyiymiş ha" diye gaza gelip üstüne sadece Death Note'u bitirdim. Sword Art Online'ı da yarıda bıraktım. İkisi de bir Elfen Lied değildir. Sağlam psikolojiyle izlemeniz gerekir. Bir anda 13 bölüm yüklenirseniz balataları sıyırabilirsiniz.
Tumblr media
Çok sakin, huzur dolu bir jeneriği var animenin. Sizi pamuk gibi yapıyor. Jenerikten sonra ilk sahne pamuğu buz gibi bir demire dönüştürür. Her yer kan revan, kopan uzuvlar, uçuşan kelleler falan filan... Sonra 1 kilo pamuk mu daha ağır 1 kilo demir mi? Stranger Things yokken bu anime vardı. Ana konu aynı... Laboratuvar ortamında, bilim adamları tarafından yetiştirilmiş metafizik güçlere sahip pembe saçlı kızımız, laboratuvardan düşünce gücüyle ortalığın anasını ağlatıp kaçar. Yer yer ponçik sahneler, yer yer kopan uzuvlar...
Tumblr media
Bana sorarsan; çok fazla anime kültürüne hakim olmadığım için bana acayip farklı, şok edici bir çizgi film gibi gelmişti. Hani hep alışığız ya tontik çizgi filmlere.. Dağlarda çayırlarda zıplayalım, kelebek kovalayalım falan filan. Bu çizgi film değil, bu anime. Japon'ların karanlık fantezisi.
Yaşıtlarım "Şeker Kız Candy" e hakimdirler. Küçükken çizgi film diye izledik onları. Değil işte. O ponçik çizgi filmde Anthony nalları diktiğinde Japon kafasını anlamış olmamız lazımdı. Daha minnacık bebelerdik yahu. Ne istediniz bizden?
Tumblr media
11 notes · View notes
cupperspoon · 4 years
Text
Sanatkar Kedilerim
Evimizde kedilerle yaşamaya başladığımdan beri istemsiz olarak onları daha çok izlemeye başladım. Bu canlıların sevimli yüzleri ve kararlı görevleri var. Bizim anlayamadığımız bir şekilde her zaman yapmaları gereken işleri oluyor. Bunu attıkları adımdan, kenetlenen parıltılı gözlerinden anlayabiliyorsunuz. Mesela evimizin ilk dostane canlısı Ponçik'i aldığımızda ürkek bakışlarını evin her tarafında gezdirdi. Küçük patileriyle, zekasının derin noktalarını kullanarak odanın krokisini hatta eşyaların durdukları yerleri bile öğrendi. Amerikayı keşfeden Kristof Kolomf gibi kâşif edasıyla yürüyüşleri değişti. Eve ısındı, "Buralar benim topraklarım" düşüncesini esnerken çıkan yaramaz dilinden bile anlıyordum.
Tumblr media
Evi tanıdıkça, kendi gücünün farkına vardı. Duvarın dibindeki bitişik yatağım onun ara sıra teftiş ettiği yer oldu.Bu teftişleri sırasında duvar kağıdının küçük sırayı bozmuş olduğunu ve üstünde bulunan yıpranmış birimlerini fark etti. Keskin, anarşist, uzun tırnaklarıyla odamın en gözde yerindeki duvar kağıdını açmaya başladı. Bu onun için farklı bir heyecan taşımaya başlamıştı. Yaramaz görevini eyleme geçirirken ya odada olmadığım zamanları bekliyordu ya da uykumun en derin anlarını...
Kaç defa bu eylemi yapmaması için uyardım, gerekirse üzerine su dökmek gibi ilkel davranışlar geliştirdim. Bana mısın demiyordu. Sanki o, gece yarısı gençliğinin verdiği azgınlığı duvara taşan grafitici sokak çocuğuydu, bense bütün mahalleyi ayağa kaldıran devlet memuru, aynasızdım.
Duvarla işi bitince,(bu konunun mağlubu bendim) sıra odamda en çok vakit geçirdiğim mobilyaya yani bilgisayar sandalyeme doğru hedef oklarını yöneltti.
Orkestraya benzer sesler çıkartarak(daha çok vurucu bir yanı vardı) zevkle hatta iki ayağı üzerine kalkarak sandalyede gövde gösterisine başlamıştı. Ritmik bir hareket oluşturarak, tırnaklarını sandalyemin içinde bulunan sünger kısmına ulaştırdı. Amacı sanki kedisel içgüdüyle tırnaklarını törpülemek değil, sandalyeye acı çektirmek hatta büyük bir bilinçle "Bak, insan! Senin olan bütün her şeye sahibim. Sana bile sahibim.Incecik, keskin tırnaklarımla sana ait olanı parçalıyorum." ifadesini bana aşılamaktı.
Acı ve yıpranan sandalyenin sesleri ışığında düşündüm. Gerçekten bana bunu mu anlatmaya çalışıyordu? Yoksa işin içinde daha farklı bir durum mu vardı? Belki bu kedinin ortaya koyduğu bir dışa-vurumculuk muydu?
Acaba benim kedim sanat mı yapıyordu?
Bizim, insanların bile icraa ettikleri sanat yollarının iletişimi sorunluyken, konuşmayan sadece belli zamanlarda ses çıkaran bu canlının anlatışı, hisleri hatta eserleriydi belki bunlar.
İlk duvarda oluşturduğu küçük eser daha sonrada gelişim aşamasında olan pürüzlü bilgisayar sandalyesi...
...
Evimize gelen ikinci sevimli kedi Lila'da da bunu gözlemlemeye çalıştım. Sonuçta ortaya attığım bir hipotez vardı. "Kedilerin sanat eserleri ortaya çıkarması" hipotezi. Aynı türden ikinci bireyde eşya-tırmalama davranışını inceleme şansına eriştiğim için mutluydum.
Işin ironik kısmı evimde hatta salonun orta yerinde koca heybetiyle duran tırmalama tahtası onların bütün ihtiyacını karşılaması gerekirdi. Kediler, tırmalama tahtasını kullanıyorlardı fakat eşya tırmalamaktan vazgeçmemişlerdi. Bu hipotezimin en büyük destekleyecisiydi. Bu kanıt gösteriyordu ki eşyaları tırmalamak ihtiyaç değil, onlar için zevkti.
Bir kedi olsam ben de evinde barındığım kişinin sözlerine uymaz, kurallarından çıkar hatta tıpkı bu kediler gibi sanatımı eşyalar üzerinde izler bırakarak oluştururdum. Her eşya sanatımın inceliklerini tadar ve ona göre şekil alırdı. Bir ressam için fırça neyse ince tırnaklarım aynı görevi görürdü. Eserimi büyük özenle, tekrara karşı sabırla ve büyük özverinin getirdiği minnetle yapar, süreci kısa veya uzun tutsamda sonucunda bütün vücudumu esnetip bitirirdim. Belki son bir dokunuş için ortaya çıkardığım projeyi koklar ve gündelik işlerime geri dönerdim. Gündelik işlerimde kendini uzun uzun yalamak, evin esrarengiz yerlerinde uyumak ve akşamın köründe benimle yaşayan diğer insanları uyandıracak gürültüyle oradan oraya koşturmak yer alırdı.
Kedilerimi insan olarak ben anlıyorum. Yaptıkları şey ne kadar beni rahatsız etse de, üzerimde onların kurduğu bir baskı olsa da bu onların dünyaya bıraktığı bir mirastı.
Belki bu nadide parçaları, başkalaşımlarının son noktasında sanat severlerle buluşturabilirdim. Belki bir gün...
Bir gün belki mahallenin çöp konteynerının yanında görebilme şansına erişirlerdi. Kötü kokulu çürümüş yiyeceklerin, vızır vızır dolaşan sineklerin yer aldığı sergiye siz de gitmek istersiniz değil mi? Hatta arada sizlere diğer atılmış ürünlerle sergiye gezerken atıştırmanız için aparafit bile hazırlayabilirim!
Üzgünüm ki, değerli sanatseverler biraz daha sabırlı olmalısınız.
(Ponçik ve Lila'nın eserleri altta yer alıyor)
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note