Tumgik
#açlıktan ve susuzluktan ölüyor!
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
Ukrayna'dan soğuk hava, Ege/Akdeniz üzerinden ise yağış geliyormuş. Ekim ayının son haftası sezonun ilk kış provası olacakmış. Sert bir soğuk hava dalgası gözüküyormuş. Kar, iç ve doğu kesimlerde şehir merkezine bile inebilirmiş. Cumartesi Türkiye'nin %95'i gün yüzü göremeyecekmiş, yani güneş göremeyecekmişiz. Oldukça bulutlu ve serin/soğuk bir gün olacakmış. Havanın genel olarak kapalı ve yağmurlu olması bekleniyormuş.
Zaten gün yüzü gördüğümüz mü var ki? Sokakta bir sürü kedi, çoğu yavru, çoğu açlıktan susuzluktan küçücük kalmış kurumuş, hepsine yetişemiyorum, çoğu ölüyor, sığınacak yerleri yok, apartmanlara girmelerine bile izin verilmiyor, şimdi bir de soğuk ayaz rüzgar kar yağışı geliyor öyle mi?! Vah ki vah! Vay ki vay! Hadi geçmiş olsun...
0 notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ
“- Lübnan'ın en zengin adamı Eymen Bistani,
Beyrutu en iyi noktadan gören hakim bir tepede
Kendisine görkemli bir mezar yaptı,
Oraya gömülmeyi vasiyet etti.
İlahi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü.
Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu
ama cesedine ulaşılamadı...
- Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı,
Zaman zaman devlete bile borç veriyordu.
Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı
Servet kasası olarak kullanıyordu.
Bir gün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı.
Oda çok özel inşa edildiği için,
ne kadar bağırıp çağırdıysa,
Yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı.
Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi.
Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı:
‘Dünyanın en zengin insanı,
açlıktan ve susuzluktan ölüyor!..’
Dünya hayatında mal ve servetin her şeyi çözdüğünü sananlara duyurulur...
İnsanoğlu hayatı boyunca evden çıkar,
sonra tekrar döner,
ama bir gün çıkar bir daha da dönmez...
- Hayatında kimseye zulüm etmemeye,
kimseden nefret etmemeye,
kimseyi yaralamamaya,
kimseden kendini üstün görmemeye
özen gösterenlere müjdeler olsun,
ne güzel bir ahlaka sahipler.
Hepimiz gidiciyiz..
Unutmayın...”
(Alıntıdır...)
7 notes · View notes
derdiderun · 4 years
Note
Selâmun aleyküm, bir yerde okumuştum başımıza gelen her şey Allahtandır yazıyordu. Afrika da susuzluktan ölen çocuklar içinde mi geçerli bu nasıl anlamalıyız
Ve Aleykümselam. Evet her konu için böyledir.
Mesela şu an başımızda olan. Virüs hakkında da böyledir. Bu virüs Allah’ın görevli bir memurudur, Allah’ın emrindedir. Bu virüs haşa Allah’tan bağımsız olarak kendi başına hareket etmiyor. Etkisi ve tesiri Allah’ın izniyledir.
Sorduğun konuları ayrı ayrı değerlendirmek lazım, çünkü birbirinden farklı akaidi konuları barındırıyor. Evvvela Âmentüde yer alan “Hayır ve Şer Allah’tandır” ifadesinin açılımı:
“Hayır ve şer Allah’tandır” demek, bunları yaratanın Allah olduğunu dile getirmektir. Çünkü Yaratıcı Allah’tır ve O’ndan başka yaratıcı yoktur. İşin kula bakan yönü ise hayrın ve şerrin kulun cüzi iradesi ile tercih edilmiş olmasıdır. Bundan dolayı da insanlar hayır ve şer, iyi ve kötü bütün davranışlarından sorumludur.
“Âmentü” esaslarında ifade edildiği üzere her Müslüman kadere, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanır. Yani âlemlerin yaratıcısı olan Allah Teala hayrı da şerri de külli irade ile diler ve yaratır. Çünkü âlemde her şey O’nun irade, takdir ve kudreti altındadır. Âlemde O’ndan başka gerçek mülk ve kudret sahibi, tasarruf yetkisi olan bir başka varlık yoktur. Ancak Allah’ın hayra rızası vardır, şerre ise rızası yoktur. Hayrı seçen mükâfat, şerri seçen ceza görecektir. Şerrin Allah’tan olması, kulun fiilinin meydana gelmesi için Allah’ın yaratmasının devreye girmesi demektir. Yoksa Allah, kulların kötü fiilleri yapmalarından hoşnut olmaz ve şerri de emretmez. (Din İşleri Yüksek Kurulu)
Bunu böyle bilelim. Böyle itikad edelim.
....
Rızık konusunda ise;
Zira Allah Teala önce rızıkları, sonra da canlıları yaratmıştır. Rızık, insanın anne karnında teşekkülü ile başlar ve ecele kadar devam eder. Ecel, bir manada dünyaya ait rızkın bitim noktasıdır. Hz Peygamber buna işaret ederek şöyle buyurmuştur; “Ey insanlar! Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollardan talep edin. Zira insanın rızkı gecikse bile, kendisine ait olan rızkı tamamlamadan ölmez. Öyleyse Allah’tan korkun ve rızkınızı güzel yollardan talep edin; helal yoldan alın, haram olanı bırakın!” (Hakim, el-Müstedrek, 4/325; Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr.10505)
Efendimizin hadisi şerifinden anlıyoruz ki susuzluktan ölen çocuk rızıksızlıktan değil eceli geldiği için eceli bu şekilde takdir edildiği böyle ölmüştür.
Hz Peygamber’in (s.a.v) Halid el-Esedi’nin oğulları Habbe ve Seva’a yapmış olduğu şu nasihati, aynı zamanda bizim içindir; “Başlarınız haraket ettiği müddetçe (yaşadığınız sürece) rızıktan ümidinizi kesmeyin; çünkü insanoğlunu, annesi, üzerine bir elbise olmadan kızıl bir deri ile doğurur, daha sonra Allah rızkını verir” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/469; Taberani, el-Mu’cemü’l-Kebir, nr.3479.)
Biz insanlar gerçekten çok nankörüz. Niye diye soracaksan Abidler Yolu Kitabında İmam Gazali (k.s) halimizi, imanımızın, rızka imanımızın ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyarak soruyu cevaplıyor:
“Rızkı, Cenab-ı Hakk’ın kitabında garanti ettiğini ve tekeffül ettiğini bilmelisin. Hakkında hüsn-ü zan sahibi olduğun, doğru sözlü olduğunu ve hiç yalan söylemediğini bildiğin, verdiği sözde mutlaka durduğuna inandığın bir hükümdar seni bir akşam yemeğine davet etse ne düşünürsün? Hatta hükümdarı bir kenara bırakalım, hakkında fazla bilgi sahibi olmadığın, fakat sözünde dürüst olduğunu bildiğin bir çarşı esnafı, bir yahudi, bir hristiyan veya bir mecusi sana böyle bir vaatte bulunsa ne yaparsın? Elbette onların verdiği söze itimat eder ve verdikleri söze güvenerek o gün akşam yemeği için bir hazırlık yapmazsın değil mi?
O halde sana ne oluyor da bir yahudiye, bir hristiyana ve bir mecusiye inanıyorsun da kainatın mutlak hakimi olan Allah’ın va’dine ve kefaletine itimat etmiyorsun? Cenab-ı Hak rızık vermeyi va’detmiş, üstelik garanti vererek tekeffül etmiş. Bu kadarıyla yetinmemiş, rızkını mutlaka vereceğine yemin etmiş. Fakat senin kalbin Rabb’inin va’di ile huzur bulmadığı gibi söz ve garanti vermesi de sakinleşmeni sağlamıyor? Kainatın yaratıcısının yeminini de hiç dikkate almıyorsun...Bilakis rızık konusunda kalbindeki endişe ve sıkıntı devam ediyor. Ah, keşke bu utanç verici halinin vebalini ve bu musibetten dolayı başına gelecek cezayı bilseydin!...”
Günümüzde devlet memuru olan birisini düşün haşa hepsi demiyorum ama çoğunun devlete sırtımızı dayadık artık hiçbir sıkıntımız olmaz diye devlete güvendiğini, maaşından(kendince rızkından) o kadar çok emin olduğunu görebilirsin...
....
Şunu bilmek lazım. Burak Kızıldaş Hoca bu konu hakkında şöyle buyurmuş: “Ehl-i Sünnet'e göre kullar için en iyi şeyi yaratmak Allah'a vacip değildir; yani kulların en iyi şekilde bulunması Allah'ın bir vazifesi değildir. İlah, mahlukat gibi bir vazifeyi yerine getirmekten münezzehtir.
Öyle olsa idi; herkes için en iyi şey iman üzere olmakken Allah dilediğini imana, dilediğini dalalete ve küfre sokmazdı.
Afrika'da kimsenin açlıktan ölmemesini sağlamak diye Allah'ın bir sorumluluğu yoktur. Yaratmış olduğu sistemde insanlara adil olmayı emretmiş ve sömürü gibi zulümden ötürü aç kalan Afrikalı'nın hakkını savunmayı Müslümanlara vazife kılmıştır.
Rızkı temin etmeyi vad eden ve bunu da 7 milyar insan nüfusu için dünyada her yıl 20 milyara yetecek rızk yaratarak vaadini yerine getiren Allah, adil bir dağıtım için insanlar arasında sorumluluk yüklemiştir.
Kendi görüşlerine mutabık işler yaratacak bir ilah tasavvurunda bulunanlar, kulluk için bir mabud değil; dilek tutmak için bir süper güç hayalindeler.
Oysaki Allah, yaptığından ötürü sorgulanamaz olandır.”
Mülkün sahibi Allahu Teâlâ’dır. Mülk sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder.
Bir kıssa ile anlatacak olursak: Gavs Seyyid Abdülhakim Hazretleri zamanında bir yüzbaşı yanına geldi
-Kurban insanların bazısı genç yaşta ölüyor, bazısı çocukken ölüyor, bunun hikmeti nedir diye sordu.
-Gavs Hazretleri, Senin bir sürü koyunun olduğunu düşün; onların içerisinde koç olanı da vardır, kuzu olanı da değil mi ? Hatta kısır olanı vardır, besilisi, zayıfı, hepsi vardır değil mi ? İstersen bugün kuzu kesersin, istersen yarın koç boğazlar etini yersin. Kimse gelip sana niye bugün kuzu kestin ya da koç kestin diyebilir mi ? O mülk senindir, istediğin gibi yaparsın. İşte, bu mülk de Rabbü'l-alemin'indir; o da(c.c) dilediği gibi yapıyor, buyurdu.
....
RIZIKLARI FARKLI KILAN ALLAH’TIR
Hak Teala, her canlının rızkını ayrı ayrı ve farklı farklı ihsan etmiştir. Ancak bu farklılık, cemiyet nizamının mükemmel bir surette tesis ve düzeni içindir. Nitekim Yüce Allah,
“...Onların(insanların) dünya hayatındaki maişetlerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için de kiminin(maişetini) derecelerle ötekine üstün(fazla) kıldık”(Zuhruf 43/32) buyurmuştur.
Yani kimi zengin kimi fakir; kimi işci kimi işveren; kimi amir kimi memur olur. İnsanların iş bakımından rızık yollarının farklı olması, birbirleriyle daha yakın ilişki ve alaka içerisinde bulunmaları içindir.
Şayet hayat nizamı, insanların aciz idraklerine, birbirine uymayan istek ve yeteneklerine ve her an değişen düşüncelerine kalsaydı, kainatta isyandan başka bir şey görülmezdi. Nitekim Allah Teala, “Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol verir, dilediğinden kısar. Şüphesiz bunda şuurlu müminler için ibret vardır”(Zümer 39/52) buyurmaktadır.
Kuran-ı Kerim’de, gerek dünya gerekse ahiret nimetleri bakımından Allah’ın lütfunun sınırsızlığı ifade edilmektedir.(İsra 17/21)
Şu halde servet, mevki, sağlık ve yaşayış güzelliği bakımından insanlar arasındaki farklar ilahi takdirin bir gereğidir. Bu da bu dünya da mutlak eşitliğin imkansızlığını orataya koymaktadır.
Farklı farklı istidat ve kabiliyetlerde yaratılmış bulunan insanların eşit imkanlara sahip olmaları, eşyanın tabiatına uygun düşmemektedir. Ayrıca servet ve refah yönünden herkesin eşit olması, ideal manada dahi, insanlara bir fayda sağlamayacaktır.
Her şeyden önce insanlar eşit beceri ve kabiliyetlere sahip olmadıkları gibi, eşit derecede mala mülke sahip olmaları da mümkün değildir. Aynı şekilde, farklı farklı iş ve mesleklerde çalışan kimselerin eşit imkanlara sahip olmaları da beklenemez. (Helal Kazanç - Siraceddin Önlüer)
....
İman etmiş bir kul: bu dünya da sıkıntı, açlık çekse ama ahirette gülse, rahat etse yani sonu cennet ise bir önemi kalır mı dünya da ne çektiğinin. Bir kıssa ile anlatıp bitirelim:
“Bir müminle bir inkârcı balık tutmaya çıkmışlardı. İnkârcı, inandığı ilâhın adını anarak ağını atıyordu ve her seferinde bir sürü balık çekiyordu. Mümin de Allah’ı zikrederek ağını atıyordu ama ağına hiç balık takılmıyordu. Mümin ancak akşama doğru bir tek balık tutabilmişti ki o da elinden kayıp suya düştü. Mümini korumakla görevli melek bu duruma çok üzüldü. Allah Tealâ meleğe müminin ve inkârcının ahiretteki hallerini gösterdi. Melek de;
– Müminin gideceği yer cennet olduktan sonra dünyada çektiği sıkıntının ne kıymeti var, dedi. (Semerkand Dergisi)
13 notes · View notes
etaali · 5 years
Text
Tumblr media
Dünya hayatının gerçeği!.
Lübnan'ın en zengin adamı Eymen Bistani,
Beyrut'u en iyi noktadan gören hakim bir tepede
Kendisine görkemli bir mezar yaptı ve
o mezara gömülmeyi vasiyet etti.
İlahi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü.
Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu ama cesedine ulaşılamadı...
- Lord Teshlid... İngiltere'nin en zengin adamlarındandı,
Zaman zaman devlete bile borç veriyordu.
Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı
Servet kasası olarak kullanıyordu.
Bir gün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı.
Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa,
Yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı.
Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi.
Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı:
"Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"...
Dünya hayatında mal ve Servetin her şeyi çözdüğünü sananlara duyurulur...
İnsanoğlu hayatı boyunca evden çıkar, sonra tekrar döner, ama bir gün çıkar bir daha da dönmez...
Hepimiz bu dünyadan gidiciyiz...
12 notes · View notes
haberkurulu · 3 years
Link
Hayvan barınağında skandal!. Her gün yüzlerce hayvan açlıktan ve susuzluktan ölüyor!. 
0 notes
ahmetertuna · 6 years
Text
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ
Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı, zaman zaman devlete bile borç veriyordu. Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı Servet kasası olarak kullanıyordu.
Birgün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı. Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı. Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi. Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı:
"Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"...
Dünya hayatında mal ve Servetin herşeyi çözdüğünü sananlara duyurulur...
16 notes · View notes
ulaksancak · 4 years
Photo
Tumblr media
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ - Lübnan'ın en zengin adamı Eymen Bistani, Beyrutu en iyi noktadan gören hakim bir tepede Kendisine görkemli bir mezar yaptı, Oraya gömülmeyi vasiyet etti. İlahi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü. Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu ama cesedine ulaşılamadı... - Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı, Zaman zaman devlete bile borç veriyordu. Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı Servet kasası olarak kullanıyordu. Birgün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı. Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, Yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı. Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi. Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı: "Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"... Dünya hayatında mal ve Servetin herşeyi çözdüğünü sananlara duyurulur... İnsanoğlu hayatı boyunca evden çıkar, sonra tekrar döner, ama birgün çıkar bir daha da dönmez... - Hayatında kimseye zulmetmemeye, kimseden nefret etmemeye, kimseyi yaralamamaya, kimseden kendisini üstün görmemeye özen gösterenlere, İyi insanlara müjdeler olsun. OLAYLAR VE ŞAHIŞLARIN HİKAYESİ GERÇEKTİR. (Bahadır Sokak) https://www.instagram.com/p/CBqnuREHXtbJhbRNersBuoxir9NaK-8IIMS0fk0/?igshid=uaw0p3mlralc
0 notes
gazetefisilti · 4 years
Text
Serpme kahvaltıya hep birlikte “Hayır” diyelim
Tumblr media
Maalesef son yıllarda serpme kahvaltı iyice yaygınlaştı. Hatta bütün Türkiye’de sadece serpme kahvaltı hizmeti veren özel işletmeler bile kuruldu. Eskiden sadece serpme Van kahvaltısı “ünlü” idi. Kahvaltıya gitmek ya da misafirleri serpme kahvaltıda ağırlamak yeni bir moda oldu. “Moda” kelimesi matematikte “mod” sözcüğünden gelir. Tehlikeli bir kelimedir.  Tüketimi ve israfı artırır. Bence serpme kahvaltı bir gelenek değil resmen bir “israf”. Serpme kahvaltıda o kadar fazla çeşit oluyor ki merak edip her birinden birer lokma bile alsanız zaten doyuyorsunuz. Bugüne kadar tamamını bitiren pek görülmemiş. Örneğin 48 ufak tabak sunulan masada yiyeceklerin yüzde sekseniki’sinin terk edildiği hesaplanmış. Peki tabaklarda kalan kahvatılıklara ne oluyor derseniz maalesef cevabı basit“doğru çöpe gidiyor”. Keşke bir sonraki müşteriye verseler, orasını bilemiyoruz. Bakın bir vatandaşımız geçenlerde facebook’daaynen  şöyle yazmış. “İki hafta önce ailece Kuşadası’nda serpme sabah kahvaltısına gittik. Masaya onlarca çeşit geldi. Onları bile bitirememişken arkadan şaka gibi koca bir tabakda kızartma geldi. Üzüntü içinde dopdolu masayı bırakıp kalktık, oysa onu bulamayan milyonlarca insan var.” Müslümanlık sadece Cuma günleri camiye gitmekle bitmiyor. Soruyorum,“İsraf” haram değil mi ? Değerli Peygamberimiz tabağında yemek bırakır mıydı, yoksa sıyırır mıydı ? Bir lokma yiyececek bulamayan 22 bin kişi her gün açlık ve susuzluktan ölüyor, dünyada 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor. Bunun küresel ekonomiye yükü hemen hemen 1 trilyon dolar. Nijerya’da konferansa giderken arabamızın lastiği patladı. Dostlarım Çapraz ailesi ile duvarın kenarında lastiğin değişmesini bekliyorduk. Orada zavallı bir köpek gördüm. Almancada “verhunger”,  İngilizce de “starvation”,  Türkçe deise  tıpta“kaşeksi” denir. Yani köpek bir deri bir kemik kalmış. Açlıktan kıpırdayamıyor, ölmek üzere ! Saadet Hanım dedim “çantanızda hep sandviç olur. “Ne olur bir kez mutlu olsun, vereyim” dedim. Elbette yine sonuçta açlıktan ölecek, daha sonra köpeğe sandviçi verdim. Çok sevindi. Birden üç yaşlarındaki çıplak bir çocuk koştu, sandviçin kalan kısmını köpeğin ağzından hızla çekti ve kendi yedi. Göz zevkleri için açık büfeyi masalarda yayılmışgörmek isteyenler, bu çocuğa ve bu köpeğe karşı haksızlık etmiyor musunuz ? En iyi ve en doğru adalet aslında “vicdandır.” Serpme kahvaltı ve  upuzun açık büfelerle önce gözler, sonra da kafalar doyuyor. Alabildiğine uzanan servis masaları, onlarca çeşit peynir, zeytin, ekmek çeşidi, reçeller, dumanı üstünde börekler, menemenler,ve sahanda yumurtalar... Peki bu kadar atıştırmak acaba sizin sağlığınıza da zararlı değil mi ? İzlediğim kadarıyla bizler, Araplar ile  Ruslar aldığımız yiyeceğin yarısını tabağımızda bırakmayı sanki bir marifet biliyoruz. Oysa bir Fransız kahvesi ile tek bir kruvasanı alır, işte o kadar.Bitirir ve kalkar tüketim sembolü Amerikalı ise artan yemeklerini ev ziyaretlerinde bile paket ettirir ve yanına alır. Brezilya’da tabaklar tartılarak ücretlenir. Her ürün tek tek fiyatlandırılsa bakalım öyle tabaklar dolduruluyor mu ? Marketlerde poşetler neden sonra ücretli oldu ve tüketimi hemen hemen yüzde 60 azaldı. Bana annem “tabağında yemek bırakma arkandan ağlar” derdi. Masadaki son ekmek kırıntılarını bile kuşlar için pencerenin dışına koyardık. FAO (Dünya Gıda Örgütü) verilelerine göre Dünyada insan tüketimi için üretilen gıdanın miktar olarak üçte biri kalori bazında ise dörtte biri israf ediliyor. Türkiye’de her gün 6 milyon ekmek çöpe gidiyor. Bu yönümüz ile maalesef dünya rekoru bizde. “Hani ekmek kutsaldı, yere düşen ekmeği öpüp, kaldırmaz mıydık ?” Lütfen artık yağmuru anlatmayın, yağmuru yağdırın. Benim yaptığım gibi, lokantalarda, otellerde tabağında yemek bırakanların yanına yaklaşıp bu acı gerçekleri nazikçe herkese hatırlatın, belki utanırlar. Read the full article
0 notes
turkiyedeenerji · 4 years
Text
Mod tüketimi ve israfı artırır
Tumblr media
Maalesef son yıllarda serpme kahvaltı iyice yaygınlaştı. Hatta bütün Türkiye’de sadece serpme kahvaltı hizmeti veren özel işletmeler bile kuruldu. Eskiden sadece serpme Van kahvaltısı “ünlü” idi. Kahvaltıya gitmek ya da misafirleri serpme kahvaltıda ağırlamak yeni bir moda oldu. “Moda” kelimesi matematikte “mod” sözcüğünden gelir. Tehlikeli bir kelimedir.  Tüketimi ve israfı artırır. Bence serpme kahvaltı bir gelenek değil resmen bir “israf”. Serpme kahvaltıda o kadar fazla çeşit oluyor ki merak edip her birinden birer lokma bile alsanız zaten doyuyorsunuz. Bugüne kadar tamamını bitiren pek görülmemiş. Örneğin 48 ufak tabak sunulan masada yiyeceklerin yüzde sekseniki’sinin terk edildiği hesaplanmış. Peki tabaklarda kalan kahvatılıklara ne oluyor derseniz maalesef cevabı basit“doğru çöpe gidiyor”. Keşke bir sonraki müşteriye verseler, orasını bilemiyoruz. Bakın bir vatandaşımız geçenlerde facebook’daaynen  şöyle yazmış. “İki hafta önce ailece Kuşadası’nda serpme sabah kahvaltısına gittik. Masaya onlarca çeşit geldi. Onları bile bitirememişken arkadan şaka gibi koca bir tabakda kızartma geldi. Üzüntü içinde dopdolu masayı bırakıp kalktık, oysa onu bulamayan milyonlarca insan var.” Müslümanlık sadece Cuma günleri camiye gitmekle bitmiyor. Soruyorum,“İsraf” haram değil mi ? Değerli Peygamberimiz tabağında yemek bırakır mıydı, yoksa sıyırır mıydı ? Bir lokma yiyececek bulamayan 22 bin kişi her gün açlık ve susuzluktan ölüyor, dünyada 1,3 milyar ton gıda israf ediliyor. Bunun küresel ekonomiye yükü hemen hemen 1 trilyon dolar. Nijerya’da konferansa giderken arabamızın lastiği patladı. Dostlarım Çapraz ailesi ile duvarın kenarında lastiğin değişmesini bekliyorduk. Orada zavallı bir köpek gördüm. Almancada “verhunger”,  İngilizce de “starvation”,  Türkçe deise  tıpta“kaşeksi” denir. Yani köpek bir deri bir kemik kalmış. Açlıktan kıpırdayamıyor, ölmek üzere ! Saadet Hanım dedim “çantanızda hep sandviç olur. “Ne olur bir kez mutlu olsun, vereyim” dedim. Elbette yine sonuçta açlıktan ölecek, daha sonra köpeğe sandviçi verdim. Çok sevindi. Birden üç yaşlarındaki çıplak bir çocuk koştu, sandviçin kalan kısmını köpeğin ağzından hızla çekti ve kendi yedi. Göz zevkleri için açık büfeyi masalarda yayılmışgörmek isteyenler, bu çocuğa ve bu köpeğe karşı haksızlık etmiyor musunuz ? En iyi ve en doğru adalet aslında “vicdandır.” Serpme kahvaltı ve  upuzun açık büfelerle önce gözler, sonra da kafalar doyuyor. Alabildiğine uzanan servis masaları, onlarca çeşit peynir, zeytin, ekmek çeşidi, reçeller, dumanı üstünde börekler, menemenler,ve sahanda yumurtalar... Peki bu kadar atıştırmak acaba sizin sağlığınıza da zararlı değil mi ? İzlediğim kadarıyla bizler, Araplar ile  Ruslar aldığımız yiyeceğin yarısını tabağımızda bırakmayı sanki bir marifet biliyoruz. Oysa bir Fransız kahvesi ile tek bir kruvasanı alır, işte o kadar.Bitirir ve kalkar tüketim sembolü Amerikalı ise artan yemeklerini ev ziyaretlerinde bile paket ettirir ve yanına alır. Brezilya’da tabaklar tartılarak ücretlenir. Her ürün tek tek fiyatlandırılsa bakalım öyle tabaklar dolduruluyor mu ? Marketlerde poşetler neden sonra ücretli oldu ve tüketimi hemen hemen yüzde 60 azaldı. Bana annem “tabağında yemek bırakma arkandan ağlar” derdi. Masadaki son ekmek kırıntılarını bile kuşlar için pencerenin dışına koyardık. FAO (Dünya Gıda Örgütü) verilelerine göre Dünyada insan tüketimi için üretilen gıdanın miktar olarak üçte biri kalori bazında ise dörtte biri israf ediliyor. Türkiye’de her gün 6 milyon ekmek çöpe gidiyor. Bu yönümüz ile maalesef dünya rekoru bizde. “Hani ekmek kutsaldı, yere düşen ekmeği öpüp, kaldırmaz mıydık ?” Lütfen artık yağmuru anlatmayın, yağmuru yağdırın. Benim yaptığım gibi, lokantalarda, otellerde tabağında yemek bırakanların yanına yaklaşıp bu acı gerçekleri nazikçe herkese hatırlatın, belki utanırlar. Read the full article
0 notes
neccarabi · 5 years
Text
Tumblr media
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ...
- Lübnan'ın en zengin adamı Eymen Bistani,
Beyrutu en iyi noktadan gören hakim bir tepede
Kendisine görkemli bir mezar yaptı. Oraya gömülmeyi vasiyet etti.
İlahi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü. Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu ama cesedine ulaşılamadı...
- Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı. Zaman zaman devlete bile borç veriyordu.
Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı servet kasası olarak kullanıyordu.
Birgün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı.
Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı.
Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi.
Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı:
"Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"...
Dünya hayatında mal ve Servetin herşeyi çözdüğünü sananlara duyurulur...
İnsanoğlu hayatı boyunca evden çıkar, sonra tekrar döner, ama birgün çıkar bir daha da dönmez...
- Hayatında kimseye zulmetmemeye, kimseden nefret etmemeye, kimseyi yaralamamaya, kimseden kendisini üstün görmemeye özen gösterenlere müjdeler olsun, ne güzel bir ahlaka sahipler?..
Hepimiz gidiciyiz.
0 notes
celikcandemir · 5 years
Photo
Tumblr media
Dün İstanbul'da olanlar birşey yaşadı. Yaradan bizi yine doğanın bir gücüyle sınadığının mesajını verdi. Biz de aldık. En azından öyle diyelim. Peki günün sonunda neyi gördük? 1. Hayatta her şey planlanmadığını 2. Bizim sadece öyle zannettiğimizi 3. Adını anmadan bazı şeylerin bize ne kadar yakın olduğunu ve aldığımız nefesi vereceğimizin bile garantisi olmadığını Şimdi de size okuduğum iki yaşanmış hikâyeyi aktarayayım. ... O, Lübnan'ın en zengin adamıydı. Beyrutu en iyi noktadan gören hakim bir tepede kendisine görkemli bir mezar yaptı. Oraya gömülmeyi vasiyet etti.İlâhi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü. Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu ama cesedine ulaşılamadı.. ... ... ... Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı. Zaman zaman devlete bile borç veriyordu. Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı servet kasası olarak kullanıyordu. Birgün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı. Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı. Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi. Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı: . "Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"... Dünya hayatında mal ve servetin her şeyi çözdüğünü sananlar yanılır. ... ... ... Sezai Karakoç'un güzel şiiri nedense hep de bu zamanlarda aklıma gelir: Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır  Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır  Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır  Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır  Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır  Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır  Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır  Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır. #kader #nasip #kısmet #deprem #afet #toplanmamerkezi #doğalafet #insan #insanoğlu #kıssa #sezaikarakoç #ilahikarar #mesaj #sakınkaderdeme #şiir #kaderinüstündebirkadervardır #mehamet #vicdan #gönül #kalp #cuma #hayırlıcumalar https://www.instagram.com/p/B25rJ9CFXtW/?igshid=1s8ykd8no9ycx
0 notes
uurcanbrs16 · 5 years
Photo
Tumblr media
"Şimdi bizim memlekette bir moda çıktı. Çocuğunuzun gelişimi için, Kedi köpek alın diye RACON kesenler var. Aileler de çocuklarına kedi-köpek alıyorlar. Beraber yazlığa Bodrum’a, Çeşme’ye, Marmaris’e gidiyorlar. Çocuk yazlıkta hayvanla oynuyor. Yazın hava da sıcak, hayvan bahçede yaşıyor. Yazlıktan dönüş başlıyor. Hayvanı arabadan yolda indirip, Bir ağaç altına bırakıp, Ailecek kaçıyorlar.Ailecek O.Ç LARI DEMEDE DUR. Hayvan da peşlerinden koşuyor. Yorgun düşüp tek başına kalıyor. Açlıktan, susuzluktan ölüyor.. Biraz şanslıysa vicdanlı birileri tarafından barınağa bırakılıyor.. Aile İstanbul’a dönüyor. Hayvanın yaşama şansı olursa barınağa gidiyor. Şimdi bu çocuk bu şekilde yetişti. Sıkıştığın yerde can bildiğin hayvanı bırak gel. Bunun adı kişisel gelişim. Bunlar da anne ve baba. Sıkışınca bırak kaç. Çocuk küçüklüğünde bunu öğrendi.iyi mi oldu ?oldu oldu senin gibi anne babaya iyi oldu Al şimdi mevyesi. Kişiliği oturdu. Verdikleri eğitim bu. Bırak kaç. Sonunda sıkışınca, Karısını bırakacak, Kocasını bırakacak, Çocuğunu bırakacak, Ana, babayı da zaten Huzurevine bırakacak. Ama kişiliği oturdu. Bu insanlar 3 kiloluk köpeğe kazık atıyorlar yolda bırakıyorlar. Sizde hiç vicdan yok mu? İnsanlık yok mu? Ailenin babası, Sorsan önemli adamdır.Aslında bokun teki Bilmem ne bölüm başkanıdır. Anne de bilmem ne derneği üyesidir ama katıksız.......faişe Sorsan çocuk gelişimi konusunda saatlerce konuşur. Bodrumda tripleks yazlıkları vardır. Ama üç kiloluk köpeği sokağa bırakacak kadar Vicdansızdırlar.. Niye çünkü ailecek .......... Karşınızdaki canlı. Bakamayacaksan alma. Ev köpeği sokakta yaşayamaz.Ev kedisi sokakta yemek yemez bulamaz mamaya alıştı anla Yemek bulamaz. Bu ölmüş ananızın eski ayakkabısı değil ki, Kaldırıma koyunca alsınlar. Aldığı hayvanı bırakan, onun dışarıda yaşayacağını uman geri zekalı sana sesleniyorum bir daha hayvanlardan uzakdur ŞEREFSİZLER ADİLER KAHPELER KATIKSIZLAR sizin gibiler hayvanı bırak çocuk büyütmek neyse sen bildiğin gibi çocuğunu yetiştir ama o arada da kendini geliştir.... BİR KAP SU BİRAZ MAMA sokak hayvanlarına #bursa #istanbul #eskişehir #izmir #Ankara #trip #love #hayvan #sokakhayvanları ###Photooftheday #lowe #trip #streetart #art (Bursa) https://www.instagram.com/p/B2iv1fZl8ON/?igshid=q7eb39g915nj
0 notes
☣ Chapter White: chi sono io?
#Halsey - Gasoline
Efsanelere göre rüyalar, kusursuzca tasarlanmış bir gerçeklikten kaçıştı. Herkes kaçabilirdi ama herkes rüyasını aynı şekilde kontrol edemezdi. Çünkü rüyalar ve kabuslar öyle bulanıktı ki, zihni yavaşça yiyip bitirir; sizi yavaşça yutardı. Zaman kavramı her zaman kayıptı.
Ve eğer bir Hypnos meleziyseniz, rüyada komaya girmeniz bile normal sayılırdı. Daldığınız rüyada asırlar boyunca kalabilirdiniz, bedeniniz açlıktan ya da susuzluktan ölebilirdi. Ruhunuz ise orada kilitli kalırdı.
Bir düşün, bu hayat, bu rüyalar, bunlar gerçek mi? Ve sonra burada kilitli kalman? Bir bilinmezliğin ve kaosun içinde sonsuza dek hapsolman?..
Nereden başladığımı bilmiyorum, nereden geldiğimi. Onlarla savaştığımı biliyorum. Taraf tutan taraf değildim çünkü ben her zaman zihnimle konuşurdum. Her gece kendimle konuşurdum çünkü unutamazdım. Ben kendimi boğduğum gibi bu dünyayı boğsaydım eminim ki yedi milletin ordusu beni esir alamazdı. Bu ilk olarak bir akıl hastanesinde gerçekleşmişti. Orası korkutucu ya da garip değildi, geceleri kendi kendine konuşan sesleri duysanız bile koridorlarda nöbet tutan görevliler gerçeklikten kaçışımızdı. Hikayeler eve dönmemizi söylerdi. Ben nereye aittim bilmiyorum; ama bu zihin benim olamazdı. İsmim ise yabancı gelirdi. Bu ben değildim çünkü tanımsızdım.
Eğer tanımsız bir ruh isem, o zaman neyin içindeydim? Dünyayı tanımıyordum.
"Neyin var?" Küçük kız, karşısında oturan Beyaz saçlı kıza seslendi. Başını eğmiş, kahkülleri yüzünü kapatmış. Yüzüne dağılan siyah boya ise beyaz yüzünü kirletmiş gibiydi. Genç kız, küçük kıza bakmadı. Yüzüne bakmayacaktı- çünkü bakınca iyi şeyler olmayacağını o da biliyordu. Boğulduğu düşüncelerinde boğulmaya devam edecekti. Boğulacak, boğulacak ve kendini parçalara ayırdığı gezegenlerinde ruhunu kelepçeleyecekti. İpini kaybedecek ve gerçekliğe dönüş yapamayacaktı.
Yavaşça kayboluyor ve soluyor gibiydi, ipi tutamamıştı. Bedenini ruhundan ayıran ipin ucunu bırakmıştı ve şimdi nerede olduğunu bilmiyordu. Bazen küçük bir kızın aklında hapsolmuş halüsinasyon olarak görüyordu kendini.
"Yüzün çok güzel, çok beyaz. Neden silmiyorsun?" Diyor küçük kız. Genç melezin ona yaklaşmayacağını biliyordu. Üzerinde yeşil bir pantolon, beyaz bir gömlek vardı. Elinde bir tavşanı vardı ve yanından hiç ayırmıyordu.
Genç melez, kafasını sağına doğru hafifçe çevirdi. Yere baktı, küçük kızı duyabiliyordu. Zemin yavaşça yeşil rengini almaya başlıyordu. Yavaşça dikenleşmeye başlıyor, sanki çimenler çıkıyor gibiydi. Zemin kendi renginden soluyor gibiydi.
Küçük kız, genç kıza doğru adım atıyor. Genç melez çimlerin ona doğru geldiğini fark ederek, tüm odayı giderek kaplayacağını düşünüyordu. Ne kadar yaklaşırsa o kadar boğulacaktı. Sanki çimenler yılanlar gibiydi, giderek ona yaklaşıyor ve boğmak için hazırlanıyor gibiydi. Kulübe sessizdi, bozulmuş dizüstü bilgisayardan müziğin sesi gelmiyordu. Bir genç melez zihni ile savaşıyordu. Beyaz saçlı kız, küçük sarışının yüzüne bakmıyor, gözlerini yerde gezdirerek kafasını hafifçe onun olduğu tarafa doğru çeviriyor.
"Git," Diyor Beyaz saçlı Genç Melez. Küçük kızın yüzüne bakmaya bir korku sarıyor içini. Kulübe, Kaos öncesi sakinliğini koruyor gibiydi.
Oturduğu geniş koltuğun yanında, bir ayağı kırılmış komodinin üzerinde ki bardaklar ilişiyor gözlerine. Biliyor, o da gitmeyecek. Baktığında yüzü kaybolacak, eriyecek ve bir kabusa dalış yapacaktı. İçinde ki tanrıça oraya hüküm sürecek ve ruhunu zincirleyecekti.
Ruhu dipteydi, ipi kayboluyordu.
Bardaklardan birini eliyle kavradı, elinde sıkıca tuttu, mat yeşil renginde; kendi gözlerinin yansımasına baktı. Arkasında ki duvarın değiştirdiği renk yavaşça bardağa yansıdı. Genç kız bardağı sol omuzundan hizalayarak sağında kalan duvara attı hızlıca.
Sadece çok yorgunum.. Diye tekrarlıyor içinden.
Genç kız Etrafına bakıyor, sarışın bir kız göremiyordu. Arkasına dönüyor, duvarlara bakmayı istiyor. Kafasını geri çevirerek, beyaz battaniyesinin altına tüm vücudunu saklıyor. Kulübeye bakmak istemiyordu. Eriyen bir duvar görüp kulübeyi bir sefer daha yakmayı istemiyordu. Zihni, odasına baktığında Kırılmış bir bardak ve savaş alanına dönmüş bir alternatif evren görüyordu. Nehir kadar saf olan bedeni ve ona musallat olan zihni içinde kaybolmuştu.
Genç kızın gözleri yavaşça ölüyor gibiydi. Her ovuşturduğunda siyahlık daha fazla yayılıyor ve gözleri daha da yanıyordu. Yüzünü ekşitiyor, midesinin yandığını hissediyordu. Son bir kaç gündür uyumamak için kahve içiyordu, kahvaltısız içince de çarpıyor ve midesini yakıyordu. Rüyalardan, kabuslardan ya da halüsinasyonlarından kaçamayacağını biliyordu. Sadece direnebildiği kadar direnmek ve koşabildiği kadar koşmak istiyordu. Çok yorgundu, büyük bir yükü taşıyor gibi hissediyordu.
Yavaşça eriyor gibiydi, eriyor ve her eriyişinde yavaşça süzülüyordu. Kemandan gelen tiz seslerin arasına karışıyordu. Notalarla beraber düştüğünde bir akıl hastanesinde gibiydi. Ya da bir bakım merkezi. Aklındaki düşünceleri çok karmaşıktı,onu içten içe boğuyordu. Hatırladığı sadece Yeşil, yüzünü aklında tutamadığı bir kız çocuğu, Siyah çimler ve kargalardı.
Kafasını bir süre önce perdesini çektiği penceresine doğrulttu, perdeyi kendisinin kapatıp kapatmadığından bile emin değildi; ne zaman kapattığını bile hatırlamıyordu. Kafasında bazı şeyleri toparlamayı istiyor gibiydi. Dışarıda neler olup bittiğini bilmiyordu. Belki de perdeyi açtığında kamp yanıyor olacaktı.
Beyaz battaniyesini vücuduna iyicene sarmalıyor, pencereye doğru ilerlemeye başlıyor. Genç kız yürürken bir yandan da arkasını dönüp kulübe de bir aksaklık olup olmadığından emin olmaya çalışıyordu. Kafasını kaldırarak tavana doğrultuyor, çok fosforlu bir tonda pembe rengi duruyordu. Duvarların tepelerine, çivi ile çakılmıştı; o pembe şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Bir poşete benzetiyordu, ya da poşete benzeyen kalıplı bir zımbırtıya. Kafasını geri çevirdi, daha fazla bakmayı istemiyordu. Ama yine de Kherion haklı çıkmıştı ve pembe işe yaramıştı.
Kafasını geri indiriyor, eliyle hafifçe perdeyi tutarak kendine doğru çekiyor. Her şey normal gibi, bir kaç melez yerde bağdaş kurmuş ve bir tanesi gitar çalıyordu. Etrafına biraz daha göz gezdirdiğinde her şey normal gibiydi. Odanın içinde biraz ışık girince aydınlanmış gibi hissetti, sanki kulübe bir başka alternatif evrendi. O kadar havasız kalmıştı ki pencerenin önü bile daha soğuktu. Beyaz battaniyesini kendine daha çok sarıyor ve camı açıyor. Soğuk bir rüzgar esiyor. Belki de kulübe o kadar havasızdı ki ona soğuk geliyordu. Ne zamandır bu kulübe de boş boş duruyordu? Asırlar gibi geliyordu. Belki de bir makine de olduğunu düşündüğü için zaman kavramı ona bu kadar bulanık geliyordu. Gitarın sesini dinelemeye devam ederken ince bir ses duydu, tanıdık geldiği ama çıkaramaya yeltenmemişti.
"Burada ne yaptın?" Diye soruyor Elenore, genç kızın siyaha bulanmış yüzüne bakarak. Mavi gözleri korkmaktan çok endişeyle parlıyordu. Ördüğü Kahve rengi saçları ve çikolata teni ile şaşkınca ona bakıyordu.
Beyaz saçlı kız bir süre gözlerine öylece boş bir ifade ile baktı. Kulübe fazla dağınık görünmüyordu.
"Burada bekle, Kherion'u çağıracağım. Tanrılar aşkına bu kulübeye teftişe gelmiyorlar mı? Ayrıca neden kapını hep aralık bırakıyorsun?" Diye söyleniyor, kulübeden çıkarken- iki parmağını gözlerine götürüp Beyaz saçlı kıza 'gözlerim üzerinde, ayrılma' dercesine işaret veriyordu. Arkasını dönerek koşmaya başladığında Genç Melez bir süre öylece duruyor, Afrodit melezinin söylediklerini düşünüyor. Onu dinlemişti, ama sanki beyni Elenore'un sözlerini geç algılamış gibiydi. Zihninde bir kalkan var gibiydi, bir çember; girişin ve çıkışın yasaklandığı.
Genç Hypnos melezi tekrar söylediklerini düşünüyor, 'Neden kapını her zaman aralık bırakıyorsun?'
Ve kendi kendine cevap verdi, "Çünkü güvende olmaktan nefret ediyorum."
1 note · View note
sumeyye115 · 5 years
Photo
Tumblr media
DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ - Lübnan'ın en zengin adamı Eymen Bistani, Beyrutu en iyi noktadan gören hakim bir tepede Kendisine görkemli bir mezar yaptı, Oraya gömülmeyi vasiyet etti. İlahi kader farklı tecelli etti, özel uçağı denize düştü. Milyonlara mal olan aramalar sonunda uçağı bulundu ama cesedine ulaşılamadı... - Lord Teshlid İngiltere'nin en zengin adamlarındandı, Zaman zaman devlete bile borç veriyordu. Malikanesinde oldukça büyük ve korunaklı bir odayı Servet kasası olarak kullanıyordu. Birgün hazinesine girdi ve yanlışlıkla kapıyı üstüne kapattı. Oda çok özel inşa edildiği için, ne kadar bağırıp çağırdıysa, Yardım istediyse de sesini kimseye duyuramadı. Zaman zaman eve gelmediği için, evdekiler arama ihtiyacı hissetmedi. Günler sonra cesedi bulunan Lord, bir şekilde parmağını kesmiş ve kanıyla şu cümleyi yazmıştı: "Dünyanın en zengin insanı, açlıktan ve susuzluktan ölüyor!"... Dünya hayatında mal ve Servetin herşeyi çözdüğünü sananlara duyurulur... İnsanoğlu hayatı boyunca evden çıkar, sonra tekrar döner, ama birgün çıkar bir daha da dönmez... - Hayatında kimseye zulmetmemeye, kimseden nefret etmemeye, kimseyi yaralamamaya, kimseden kendisini üstün görmemeye özen gösterenlere müjdeler olsun, ne güzel bir ahlaka sahipler?.. Hepimiz gidiciyiz... https://www.instagram.com/p/Bs-JeAiAt9iPkbzraIZo0EDB9OqKEir0uIey-U0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=9j0siplnp36e
0 notes
loise97-blog · 7 years
Text
Ben kimim ?
Ben, hayallerine koşan ve seneye teog sınavından sonra, yaşadığı il��eden ve evden kurtulduktan ve yaşadığı ilin en iyi lisesine giderken hayallerine tüm yüklerinden arınmış bir halde daha rahatlıkla koşabilecek hatta uçabilecek bir kızım. Farkındayım baya uzun bir giriş cümlesi oldu… Yaşadığım ilçedeki insanların cahilliği, beni gerçekten yiyip bitiriyor. Bi köyde yaşamıyorum ama, gerçekten, tanıdığım insanların %70 i benim düşünceme göre çok cahil ve ben bunu kimseye söyleyemiyorum, insanların salak davranışları karşısında asla bir şey yapamamak beni öldürüyor ama bunları kimseye söyleyemiyorum. Bende çözümü burda buldum. Bunu okuyan sen, benim kim olduğumu, nerde yaşadığımı bilmiyorsun. Ben de böylece burada tüm özelimi yazabilirim. İşte bu benim içimi rahatlatır bence. Ya en yakın arkadaşımın bile kurduğu cümleler o kadar … doğru kelimeyi bulamiyorum … saçma, çocuksu ( hiçbir şey bilmeyen çocuklar gibi ) ki, bunu onun yüzüne asla söyleyemiyorum ve sadece susuyorum. Konuşmak, ona onun hakkındaki düşüncelerimi anlatmak istiyorum ama, arkadaşsız kalmaktan korkuyorum be. Etrafımdan çok sevdiğim çok fazla insan var. Dertlerim ile dertlenen, birbirimiz ile saçma sapan dalga geçebildiğim, ben gülünce dünyalar onun olan birçok arkadaşım, hatta kardeşim var. Ama bazen onlar bile cahil insanların bile kurmayacağı cümleler kurabiliyorlar. Ben onları böyle sevdim. Onları değiştiremem. Ama , özellikle Velamel ( gerçek ismini kullanamam ) gerçekten hayal aleminde yaşıyor. İşte habire küfürler, saçma sapan ( bazen sapıkça ) hareketler falan filan. Ama gerçek dünyadan haberi bile yok. Ülke elden gidiyor, dünyanın çoğu ülkesinde savaş var, ozon tabakası deliniyor, Afrika da birçok çocuk açlıktan ve susuzluktan ölüyor… İşte bilgili kişinin bunları bilmesi gerekir öncelike. Ne yazıkki, olay bu kötü durumlar hakkında sadece sosyal medyada fotoğraf paylaşmak ile bitmiyor. Şuan elinden gelmese bile, ileride bu sorunların çözülmesi için bir şey yapabilecek potansiyelde olması gerekir insanın. İnsan bu potansiyele benim gibi 13 yaşında da, 53 yaşında da sahip olabilir. Önemli olan sahip olabilmek. Evet belki konudan baya sapmış olabilirim ama yapacak bir şey yok ben başlayınca asla duramam :) Daha önce de dediğim gibi insanların salak davranışları karşısında onlara bir şey söyleyemiyorum ama herhangi bir olaydan sonra en yakın zamanda buraya dökücem içimi. Sonuçta sizler beni tanımıyorsunuz. O zaman ben biraz geleceğe yatırım yapıp İngilizce kelime kapıyım birkaç tane ;)
1 note · View note