Tumgik
#baş komutan mustafa kemal atatürk
photographss-world · 2 years
Text
Tumblr media
Atatürk; “ asalet ” kelimesinin insan vücudunda şekil almış hâlidir.
Bir reddit kullanıcısı yapay zeka teknolojisini kullanarak Atatarük'ün vücut ölçülerini günümüz askeri üniformasıyla uyarlayarak çizdi...
187 notes · View notes
eylem-er · 8 months
Text
Tumblr media
Bende kutlayacağım 🇹🇷
19 notes · View notes
ecoamerica · 23 days
Text
youtube
Watch the American Climate Leadership Awards 2024 now: https://youtu.be/bWiW4Rp8vF0?feature=shared
The American Climate Leadership Awards 2024 broadcast recording is now available on ecoAmerica's YouTube channel for viewers to be inspired by active climate leaders. Watch to find out which finalist received the $50,000 grand prize! Hosted by Vanessa Hauc and featuring Bill McKibben and Katharine Hayhoe!
6K notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 5 months
Text
Pençe kilit hareketinde üç şehidin var Türkiye başın sağolsun
taş üstünde taş gövde üstünde baş birakmayin insallah
Tumblr media
Düşünsene;
Köydesin.
Tarlada uğraşıyorsun.
Gazetelerden Yunanlıların Ege' yi işgal ettiklerini okuyorsun.
Yaşadığın köye çok uzaktalar. Sana gelene kadar durdurulacaklarını ve köyüne gelemeyeceklerini düşünüyorsun.
iki gün sonra gazeteye bakıyorsun.
Komşu şehirdeler. Yolu yarılamışlar.
Endişeleniyorsun.
Birkaç gün sonra gazete de çıkmaz oluyor.
Çevre köylerden haber geliyor.
Hepsinin basılıp yakıldığını duyuyorsun.
Bıçak kemiğe dayanmış.
Gidecek yerin de yok.
Bekliyorsun. Sabah oluyor , akşam oluyor sonra tekrar sabah oluyor .
Belki bizim köye gelmezler diyorsun.
Köyden silah sesleri gelmeye başlıyor.
Kaçınılmaz son geliyor.
Artık senin köyündeler.
Düşünüyorsun.
Eşini kızını ve oğlunu kilere saklıyorsun. Silahını alıp evin camından dışarısını gözlüyorsun.
Dakikalar sonra evin önünde 30 kişilik düşman müfrezesi görünüyor.
Basıyorsun tetiğe.
Biri indi.
Bir daha basıyorsun. Bir düşman daha indiriyorsun
Üç dört beş derken mermin bitiyor.
Dalıyorlar evin içine. Dipçik ile suratını dümdüz ediyorlar.
Aman beni vurup gitsinler de ailemi bulmasınlar diye dua ediyorsun.
Buluyorlar.
Askerlerden üçü " Biz bunu bir sorgulayalim " deyip pis pis gülerek eşini sürükleyip ahıra götürüyor.
Diğer üçü de kahkahalar ile " Biz de bunu sorgulayalim" deyip kızını bahçeye çıkarıyor.
Askerlerden biri oğlunu işaret ediyor.
" Öldürün bunu. Büyüdüğünde intikam almak ister"
iki asker vurmak için oğlanı evin arkasına götürüyor.
Çaresizsin.
Beni vurun onlara dokunmayın diyorsun ama nafile.
Ellerin bağlı. Bir şey yapamıyorsun.
"Herşey buraya kadarmış" diyorsun.
Tam bu esnada köyde silah sesleri başlıyor.
Ancak bu sefer çığlıklar köylülerden değil düşman askerlerinden geliyor.
Türk askeri giriyor köye.
5 Mehmetçik evin arkasına koşuyor oğlanı kurtarmak için. Düşman askerini indirip oğlanı kurtarıyorlar.
4 Mehmetçik. Ahıra saldırıyor eşinin ırzına geçmesinler diye. Son anda yetişiyorlar. Orada ki düşman askerini de vurup hatunu kurtarıyorlar.
Diğer Mehmetçikler evin bahçesine dalıyor. Kısa sürede çatışma bitiyor. Kıza da zeval gelmeden kurtarıyorlar.
O asker senin canını, namusunu , serefini kurtarıyor.
Şimdi sen bu askerlere " Oruç tutuyor musun, namaz kılıyor musun , cumaya gidiyor musun, hangi partilisin, mezhebin nedir, dinin nedir " diye soru sorar mısın ?
O noktadan sonra senin için önemi olur mu ?
Bizi birleştiren partimiz , rengimiz, dinimiz ya da mezhebimiz değildir.
Bizi birleştiren maya akrabalıktir, Türklüktür,
Birbirinize sahip çıkın.
Sizin köyünüze sıra gelmeden... Anadoluyu vatan yapan, " Yurtta Barış, Dünyada Barış " diyerek bağımsız ve özgür Türkiye Cumhuriyetini kuran, eşsiz, yüreğinde sadece vatan sevgi ve şuuru olan önderimiz Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, kahraman ve fedakar komutan ve silah arkadaşları ecdadımızı ve vatan millet yolunda can veren tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz.
🔴 Bizde #Yiğitler Tükenmez ❗Rabbim Muhafaza Etsin #Sizleri...🇹🇷🦅😎🧿
#JÖH 🇹🇷🦅
21 notes · View notes
ziyapasa-01 · 8 months
Text
"Umutsuz durum yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiç bir zaman umudumu yitirmedim." dedi ve bize bir VATAN bıraktı....
Başta,
Önder,Baş Komutan Mustafa Kemal Atatürk ve Tüm kahramanlarımıza saygıyla...
___///30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun..
Tumblr media
22 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
Sıcak bir Ağustos ayında da öğle vakti.
*ATATÜRK* Ulus’ta meşhur KARPİÇ LOKANTASI’nda, _yine cam kenarındaki masasına oturmuş,_ kafasında bin bir düşünce, *yoldan gelip geçenleri seyrediyor.*
Yolun karşı tarafındaki bir hareketlilik dikkatini çekiyor.
Yoldan gelip geçenlere;
içindeki buzlu şurubun ısınmaması için;
sırtındaki, meşinle kaplı bakır ibriğinden, beline bağlığı 4-5 gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı tahta bardağı, elindeki su ibriğinden döktüğü suyla, şöyle bir çalkaladıktan sonra, belini öne doğru eğiyor, şerbetle dolan bardağı müşterisine uzatıyor.
Göğsündeki namı olan yazıyı, bu kere yüksek sesle uyumlu ve _sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla bağırıyor;_
*ERBABI BİLİR… erbabı bilirr…*
*Mustafa Kemal* hoşlandığı bu sahnenin baş aktörünün, _yanına davet edilmesini istiyor._
*ATATÜRK*’ün huzuruna, ibriği sırtında, ter revan içerisinde çıkarılan *Erbabı Bilir* biraz endişeli ve şaşkın;
_“Bana bir bardak şurup verir misin?”_
diyen ulu öndere;
aktararak daha da soğuttuğu şurup bardağını uzatır.
Büyük komutan, kendisine ikram edilen şurubu adeta bir dikişte bitirdikten sonra;
_sırtındaki ibriği yere bırakıp, karşısına oturmasını ister._
*Erbabı Bilir*, bir an kendisini rüyada sanır, önce kaba etine bir çimdik atar, sonra hayal olmadığını anlayıp Ata’nın karşısına oturur.
*ATATÜRK* garsonlara, onun için de masaya bir servis açmalarını emreder.
Önce karşılıklı hatır sorulur;
sonra *ATATÜRK* o emsalsiz zekasıyla,
_“Halkın, yeni ilan edilen CUMHURİYET Rejiminden memnuniyetlerinin olup olmadığını”_ sorar.
_“Türk milletinin büyük çoğunluğu memnundur paşam”_
cevabını alınca memnun olur.
“Peki; *CUMHURİYET NEDİR sence?*” diye sorar ona.
*Erbabı Bilir*, cahil bir köylü. Ne bilsin *CUMHURİYET* denilen şeyi.
Ama *Mustafa Kemal Paşa*’ya mahcup olmayı da hiç istemez.
_Adeta bir anda değişim geçirir._
Yerinde şöyle bir doğrulur.
Sonra da tane tane şunları söyler;
“ *CUMHURİYET*… Benim gibi bir garibanın;
_Türk Ulusu’nun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, *kısaca* ADAM YERİNE KONULMASIDIR.”_
Bunun üzerine *Mustafa Kemal ATATÜRK*, karşısında duran yaverine;
o mavi gözleri çakmak çakmak bir şekilde şöyle der;
_“Maya tutmuş… maya tutmuş…”_
*Bir çocuk gibi sevinçlidir.*
Bu arada şerbetçi müsaade ister.
ATATÜRK yerinden kalkar ve gitmeye hazırlanan ERBABI BİLİR’in _ibriğini sırtına almasına yardım eder._
Adam önce izin vermek istemez.
Ama şerbetçi için bu; *hayatının en önemli ve güzel hatırasıdır.*
Ömrü boyunca her sohbette dostlarına,
_“ATATÜRK ibriğimi sırtıma almama yardım etti”_
diyecektir.
Yukarıdaki hikaye bizlere çok basit gelebilir.
Ama evet…
Bence de;
*“CUMHURİYET yurttaşın ADAM yerine konmasıdır.”*...❤💙
#Alıntı
#Cumhuriyet #Atatürk
#Gülrengi Gülrengi
3 notes · View notes
morkedisblog · 6 months
Text
BÜYÜKBABALARIMIZ -BÜYÜKANNELERİMİZ KİMLERE KARŞI SAVAŞMIŞTI?PEZEVENK İNGİLTERE/KALLEŞ USA/SÖMÜRGECİ FRANSA/KANA SUSAMIŞ YUNANİSTAN/GÖZÜNÜ TOPRAK HIRSI BÜRÜMÜŞ İTALYA/İHANET EDEN ERMENİ TAŞNAK ÇETELERİ/HAİN RUM ÇETELERİ/BİZE MÜTTEFİK GÖRÜNÜP SAVAŞA SOKAN DANGALAK ALMANYA/SİNSİ RUSYA/HAİN-ŞEREFSİZ AYAKLARI KIÇLARINA SOKUK GÖZLERİ KIRPIŞIK DUDAKLARI BÜZÜŞÜK araplar VE DÜŞMANLARA KIÇ VEREN İÇİMİZDEKİ KANSIZ VATAN DÜŞMANLARI VS HEPSİNİN PLANLARINI SUYA DÜŞÜRDÜLER BAŞTA BAŞ KOMUTAN TÜM ASIRLARIN TEK LİDERİ DEHA MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE KOMUTANLARI ASKERLERİ VATANSEVER TÜRK HALKI HEPSİNE ŞÜKRAN MİNNET OLSUN EN BÜYÜK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!GEÇEN GÜN ZAFER BAYRAMI DEDİM 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI BİLİYORUM AMA BİR ÜLKENİN BAĞIMSIZLIĞINI KAZANIP CUMHURİYETİ KURDUĞU GÜN GERÇEK ZAFER BAYRAMIDIR KUTLU OLSUN❤🌟🌙👑🎉Biraz rahatsızım kutlamayı erken yapayım eski deyimle"gidip de dönmemek gelip de bulmamak var"💜Sakın duygu sömürüsü yaptı demeyin hayattayım ölmeyeceğim ama insanız can taşıyoruz o bakımdan uğraşamam😈Ülkem işgâl altında ama umudum var Usa siyasal İslâm projesinden vazgeçerse İtalyan eşarplı,Fransız çantalı heidilerin de İngiliz takımlı sakallı peterlerinden ağzına eder sam amcanın tevecvühü kadar saltanatları var😂
instagram
0 notes
melisaariogl · 11 months
Text
Tumblr media
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
   Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önder, baş komutan!
   Türk kurtuluş savaşını başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı. Farklı cephelerdeki başarılarıyla, egemenlik mücadelesine olan azmiyle, yönetme gücü ve üstün zekasıyla bir cumhuriyeti kurabilecek kapasitesiyle adını Türk’ün varlığına kazımış kahraman.
   Türk’ün kimliğine kavuşmasını sağlayarak, egemenliği millete bahşetmiş bir lider olarak dünya tarihinde de yeri oldukça önemlidir. Gençliğin örnek alması gereken vatanı için canını dişine takmış bir liderdir.
   Onu kelimelerle anlatmaya ne hacet, kelimeler kifayetsiz. Adının geçtiği cümle ağırlığını başından belli eder. Türk’ün güçlü bir sembolüdür o. Vefatının ardından seneler geçmesine rağmen hala açtığı yolda gösterdiği hedefe yürüyen gençlik onun eseridir.
   Türk milletine armağan ettiği egemenlik onun gölgesinde dalgalanmaktadır. Cumhuriyetin 100. Yılında dahi hala onun fikirlerinin temelinde parıldayan bir nesil bırakmıştır ardında.
   O Türkiye Cumhuriyeti’nin lideridir yıllar geçse de aradan…
0 notes
afadgonulluyalova · 1 year
Photo
Tumblr media
Hayata Dair Ne Varsa AFAD Yalova Gönüllüsü Orada ! #afadyalovagonullusu #yalovaüniversitesi öğrencileri ile buluştu. Öğrencilere #adanadürüm #urfadürüm #köfteekmek ve ayran ikramı gerçekleştirdik Ulu Önder Baş Komutan Kazı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 'ün Benim Kentimdir Dediği Yalova'nın misafirperverliğini gösterdik. (Yalova) https://www.instagram.com/p/CnoPY8PM886/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
Text
Dinar’da 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlandı
Tumblr media
Büyük taarruz ve 30 Ağustos Zafer Bayramının 100’üncü yıl dönümü nedeniyle Dinar Cumhuriyet Meydanında resmi kutlama programı gerçekleştirildi. Atatürk anıtına Kaymakamlık makamı ve Belediye başkanlık makamı çelenkleri bırakılmasıyla başlayan programda saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın okunması yapıldı. Günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapan Dinar İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Necip Kacar, tarihte emsali görülmemiş bir kahramanlık zaferlerinden birinin 30 Ağustos olduğunu iade ederek şunları söyledi, “Büyük Türk Milleti ve kahraman ordumuz Baş Komutan Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde her karışı şehit kanıyla sulanmış, bin yıllık kutsal vatan topraklarımızı hedef alan işgalci güçlere karşı 26 Ağustos şafağında başlayan ve 30 Ağustos 1922’de muhteşem bir zaferle sonuçlanmıştır” dedi. Yine günün anlam ve önemini belirten şiirlerin okunduğu programda Dinar İlçe Gençlik ve Spor Müdürlüğü tarafından hazırlanan tekvando gösterileri sunuldu. Dinar Kaymakamı Selami Kapankaya ve Dinar Belediye Başkanı Nihat Sarı tebrikleri kabul ederek vatandaşların 30 Ağustos Zafer Bayramını kutladı. İSMAİL YILMAZ-DİNARHALKHABER>>
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Read the full article
0 notes
egetourcarhire · 2 years
Text
Tumblr media
Bu güzel vatanı bizlere hediye eden Önderimiz ve Baş Komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk' e ve yol arkadaşlarına minnettarız.
Tarihi şanlı zaferlerle dolu Türk milletinin en büyük zaferlerinden 30 Ağustos Zafer Bayramı ’mızın 100. yılını gururla kutluyoruz. Nice 100 yıllara.
#egeotokiralama
#egetour
#EgetourCarHire
#30ağustoszaferbayramı
#Atatürk
#zaferbayramı
#otogar
#izotaş
#İzmir
#İstanbul
#Antalya
0 notes
a-cat-in-the-ocean · 6 years
Photo
Tumblr media
Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. - TÜRK'ÜN SON BAŞBUĞU MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.
2 notes · View notes
onderkaracay · 3 years
Text
Tumblr media
⚙️ Cumhuriyet Yurttaşı Adam Yerine Koymaktır
Sıcak bir Ağustos ayında, öğle vakti.
Ulus’ta meşhur KARPİÇ LOKANTASI’nda, _yine cam kenarındaki masasına oturmuş, kafasında bin bir düşünce, yoldan gelip geçenleri seyrediyor, ulu önder.
Yolun karşı tarafındaki bir hareketlilik dikkatini çekiyor.
Yoldan gelip geçenlere;
içindeki buzlu şurubun ısınmaması için;
sırtındaki, meşinle kaplı bakır ibriğinden, beline bağlığı 4-5 gözlü tahta bardaklıktan çıkardığı tahta bardağı, elindeki su ibriğinden döktüğü suyla, şöyle bir çalkaladıktan sonra, belini öne doğru eğiyor, şerbetle dolan bardağı müşterisine uzatıyor.
Göğsündeki namı olan yazıyı, bu kere yüksek sesle uyumlu ve _sattığı soğuk şurubunu da metheder bir üslupla bağırıyor;_
*ERBABI BİLİR… erbabı bilirr…*
*Mustafa Kemal* hoşlandığı bu sahnenin baş aktörünün, _yanına davet edilmesini istiyor._
*ATATÜRK*’ün huzuruna, ibriği sırtında, ter revan içerisinde çıkarılan *Erbabı Bilir* biraz endişeli ve şaşkın;
_“Bana bir bardak şurup verir misin?”_
diyen ulu öndere;
aktararak daha da soğuttuğu şurup bardağını uzatır.
Büyük komutan, kendisine ikram edilen şurubu adeta bir dikişte bitirdikten sonra;
_sırtındaki ibriği yere bırakıp, karşısına oturmasını ister._
*Erbabı Bilir*, bir an kendisini rüyada sanır, önce kaba etine bir çimdik atar, sonra hayal olmadığını anlayıp Ata’nın karşısına oturur.
*ATATÜRK* garsonlara, onun için de masaya bir servis açmalarını emreder.
Önce karşılıklı hatır sorulur;
sonra *ATATÜRK* o emsalsiz zekasıyla,
_“Halkın, yeni ilan edilen CUMHURİYET Rejiminden memnuniyetlerinin olup olmadığını”_ sorar.
_“Türk milletinin büyük çoğunluğu memnundur paşam”_
cevabını alınca memnun olur.
“Peki; *CUMHURİYET NEDİR sence?*” diye sorar ona.
*Erbabı Bilir*, cahil bir köylü. Ne bilsin *CUMHURİYET* denilen şeyi.
Ama *Mustafa Kemal Paşa*’ya mahcup olmayı da hiç istemez.
_Adeta bir anda değişim geçirir._
Yerinde şöyle bir doğrulur.
Sonra da tane tane şunları söyler;
“ *CUMHURİYET*… Benim gibi bir garibanın;
_Türk Ulusu’nun kurtarıcısı olan Ata’sının masasında oturabilmesi, *kısaca* ADAM YERİNE KONULMASIDIR.”_
Bunun üzerine *Mustafa Kemal ATATÜRK*, karşısında duran yaverine;
o mavi gözleri çakmak çakmak bir şekilde şöyle der;
_“Maya tutmuş… maya tutmuş…”_
*Bir çocuk gibi sevinçlidir.*
Bu arada şerbetçi müsaade ister.
ATATÜRK yerinden kalkar ve gitmeye hazırlanan ERBABI BİLİR’in _ibriğini sırtına almasına yardım eder._
Adam önce izin vermek istemez.
Ama şerbetçi için bu; *hayatının en önemli ve güzel hatırasıdır.*
Ömrü boyunca her sohbette dostlarına,
_“ATATÜRK ibriğimi sırtıma almama yardım etti”_
diyecektir.
***
Bana da şimdi şu soru sorulsa:
" Cumhuriyet nedir?" Diye...
Yanıtım;
“CUMHURİYET bir yurttaşın ADAM yerine konmasıdır!" derim.
Ulu önderimizin ruhu önünde saygıyla eğiliyorum.
83 notes · View notes
mavi-usta-77 · 4 years
Text
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!ÜN NUTUK'TA
EN ÇOK ZORLANDIĞI BÖLÜM !
Nutuk'u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm, en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını hissettiği bölümdü.
Lozan günleriydi.
İsmet Paşa ve Türk Heyeti
17 Kasım 1922 günü Lozan'a hareket etmişti.
Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizler'e sığınmış, Malaya zırhlısıyla Malta'ya doğru yola çıkmıştı. Sultan kaçıyordu.
Lozan'da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.
Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey, Gazi'nin TBMM'deki başkanlık odasına gelerek O'nu, Refet (Bele) Paşa'nın Etlik'teki bağ evine akşam yemeğine davet etti.
Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve şimdi Ankara'da bulunan müşterek arkadaşları
Ali Fuat Cebesoy Paşa'nın da (Salacaklı Fuat) bu yemekte bulunması için Gazi'nin onayını aldı.
Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa, akşam sofrada bir araya geldiler.
Hatır sormalar henüz bitmiş, yemek bile daha başlamamıştı ki, Rauf Bey Gazi'ye döndü; "Kemal dedi," "davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz. Yemeğin yanı sıra seninle başbaşa konuşmak istediğimiz bir konu var, bugün seninle o konuyu da konuşmak istiyoruz."
Hisleri O'nu yanıltmazdı. Bozuntuya vermedi. "Buyurun, konuşalım !" dedi.
Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:
"Kemal! Bu Meclis senden korkuyor, o yüzden sana gelemiyor, tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor"
Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı, "Neyimden korkuyorlarmış?" deyiverdi.
Rauf Bey konuya doğrudan girdi:
"Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar. Dedikodular giderek yayılıyor. Bazen o kadar abartıyorlar ki, eline bir fırsat geçerse, senin padişahı bile bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!"
Gazi donup kalmıştı.
Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:
"Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı. En çok sen çaba gösterdin, kurtardın, biz de sana yardım ettik.
Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre "emaneti sahibine" iade etmenin zamanı geldi.
Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
"Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?" diye sordu. Rauf Bey"i dinleyelim:
"Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı. Boğazında padişahın ekmeği var.
Şimdi o ekmek benim gırtlağımda. Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim. Benim rejim sorunum yok.
Üstelik madem sordun, söyleyeyim. Padişah bir İslam halifesi, ben de Müslüman"ım. Dini terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım. O makamlar uhrevi makamlar. Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil.
Kaldı ki, bu milletin yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de mutlakıyet yönetimidir, cumhuriyet değil".
Gazi'nin yüz hatları gerilmişti.
Ev sahibi Refet Paşa'ya döndü; "Sen ne düşünüyorsun Refet?" diye sordu. "Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!..." deyip kestirip attı Refet Paşa. Gazi, masadaki Fuat Paşa'ya, "Senin görüşün Fuat?" diye sordu.
Fuat Paşa Gazi'nin Harbiye'den sınıf, hatta sıra arkadaşıydı. Hukukları daha derindi.
St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil sivil liseden Harbiye'ye biraz da geç katılmıştı. Okul Komutanı Mustafa Kemal'i odasına çağırtmış ve iki genci birbirine tanıştırmıştı:
Selanik'li Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat ve Fuat'ı sınıfının çavuşu Mustafa Kemal'e emanet etmişti.
Fuat'ın Fransızca'sı çok iyiydi, Mustafa Kemal'e bu derste çok yardımı oldu. Giderek aralarında uzun yıllar sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her hafta sonu Fuat'ın Salacak'taki köşküne "evci" çıktı. O nedenle aralarındaki hukuk daha derindi.
Fuat; "Paşam", dedi, "biliyorsunuz uzun süredir Moskova'dayım, duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün düşüneyim, yanıtımı sonra veririm!.. Yani o bile, "Kemal, ben senin arkandayım!..." diyemedi.
Masada olmayan dördüncü kişi, Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurum'daydı ve telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak kararı bekliyordu.
Beşinci kişiyse, kendisiydi.
Anadolu'ya çıkan ilk 5 komutan işte masadaydılar ve henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu.
"Benden ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu Gazi. "Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!" diye yanıtladı Rauf Bey. "Bana bir kâğıt verin"…
Bağ evinde gece yarısı kâğıt bulamadılar, içtiği sigaranın kapağını yırttı ve arkasına hırsla yazdı: "Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı en yüce icrai organ olan TBMM verecektir." Yüksek sesle okudu ve sordu:
"Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi?
Bunu yarın çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu?"
"Hah, işte bu olur. Bunu çık yarın kürsüden oku!...", dedi Rauf Bey.
O Meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı. Bunu biliyorlardı. Masadaki komutanlar rahatladılar.
Sofra, buz gibi olmuştu. Ayrılırlarken, Etlik sırtlarından yeni bir gün ışıyordu. O günden itibaren Gazi yollarını da bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü. Ertesi gün kürsüye çıktı ve yazdıklarını aynen okudu.
Meclisle ve komutanlarla bir tartışmaya girmeden bu krizi atlatmalıydı. Öyle de yaptı.
1921 Anayasasına göre Meclis her iki yılda bir seçim yapmak zorundaydı. Meclis 23 Nisan 1920'de açıldığına göre, seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti. Doğal olarak da seçimlere gidildi. Gazi, bu Meclis'ten kurtuluyor gibiydi. Komutanlar yeniden endişeye düştüler: "Ya, Kemalist bir Meclis gelirse!" Bunun üzerine yeni bir plan kurdular. Mustafa Kemal'i Meclis'e sokmamanın yolunu arayacaklardı. Seçim Yasası'nı değiştirmeye karar verdiler.
Erzurum Milletvekili Necati Bey, Samsun Milletvekili Emin Bey, Mersin Milletvekili Albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar:
Buna göre:
1. "Bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri, Misak-ı Milli sınırları içinde olsun!..
"Selanik dışında kalmıştı.
2. "Milletvekili adayı adaylığını koyduğu yerde en az beş senedir oturuyor olsun!"
Mustafa Kemal o cephe, bu cephe hayatı boyu koşturmaktan ötürü değil beş yıl, hiçbir yerde sürekli beş ay oturamamıştı ki.
Hedef belliydi. Bu yasa özel olarak kendisi için hazırlanmaktaydı. Hem de en yakın silah arkadaşları tarafından.
Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıktı ve avaz avaz: "Doğum yerim Selanik Misak-ı Milli sınırları dışında kalırken, devlet Selanik'i tek kurşun atmadan Yunan'a verirken, bu millet bilsin ki ben diğer bir yurt köşesi Derne'de savaşıyordum"
Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru. Otursaydım, o zaman Bingazi'de, Derne'de, Sina'da, Filistin'de olamazdım. Çanakkale"de, Kafkaslar'da, Sakarya'da olamazdım. Ama ben oralarda olamasaydım, bu efendilerin de doğum yerleri, Allah korusun, Misak-ı Milli sınırları dışında kalırdı...
Şimdi millete soruyor ve yanıtını milletten bekliyorum. Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet onlar gibi mi düşünüyor?..."
Hayır, millet onlar gibi düşünmüyordu. Çuvallar dolusu telgraflarla olayı protesto ettiler, önerge geri çekildi ve Mustafa Kemal Ankara'nın Bâlâ ilçesinden milletvekili seçilerek Meclis'e girdi.
Cumhuriyeti de kurdu.
Gazi bu olayı hiç unutmadı.
Nutuk'ta da tüm ayrıntısıyla yazdı. Falih Rıfkı Atay, Çankaya–Atatürk Devri Hatıraları, Dünya Yayınları 5
Cilt II, s.460).
Alıntı Doç. Dr. Orhan Çekiç
2 notes · View notes
yusufserkan · 5 years
Text
Büyük ve asil Türk milleti! Anadolu'nun kurtuluş zaferini tebrik ederken, sana İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da takdim ediyorum.” (Atatürk, 12 Eylül 1922)
Bugün 9 Eylül… Güzel İzmir'in, 97 yıl önce, 3 yıl 4 ay 24 gün süren işgal karanlığından kurtarılıp yeniden vatan yapıldığı gün… 26 Ağustos'ta Afyon Kocatepe'de başlayan Büyük Taarruz'un 9 Eylül'de İzmir'in kurtarılmasıyla “kesin zaferle” sonuçlandığı gün bugün…
Peki, ama nasıl oldu? İzmir nasıl kurtuldu?
İşte bugün sizleri 97 yıl geriye götüreceğim; öncesiyle, sonrasıyla gün-gün İzmir'in kurtuluşunu anlatacağım.
AKDENİZ'E DOĞRU
Başkomutan Atatürk'ün, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar'da (Aslıhanlar-Çal-İşören'de) bizzat yönettiği “Başkomutan Meydan Muharebesi” sonrasında Yunan ordusunun kılıç artıkları İzmir'e doğru kaçmaya başladılar.
Ağır kayıplara uğrayan Yunan ordusu yine de geride toplanmayı başarabilir, böylece 8-10 tümenlik hiç de azımsanmayacak bir güç oluşturabilirdi. Bu nedenle Başkomutan Atatürk, 1 Eylül'de TBMM Ordularına “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri” emrini verdi. Böylece 9 Eylül'de İzmir'in kurtarılmayasıyla bitecek 400 km'lik büyük takip başladı.
18 Eylül 1922 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi… Manşette şöyle yazıyor: “Gazi Baş Kumandanımızın Millete Beyannamesi… Küstah düşmanın muharebe meydanına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanlarıyla, kumanda heyetleri günlerden beri harp esirimiz bulunuyor. Düşmanın esirlerinden başka insan zayiatının yüz binden ne kadar fazla olduğunu tayin etmek müşküldür.” Sol alt köşede altı çizili yerde ise şöyle yazıyor “Büyük necip (asil) Türk milleti! Anadolu'nun halas (kurtuluş) zaferini tebrik ederken sana İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da takdim ediyorum. TBMM Reisi Başkumandan Mustafa Kemal”
Atatürk İngilizleri gafil avladı
Milli Mücadele sırasında Türkiye'de İngilizlerin “Kara Cumbo” adlı bir casusluk teşkilatları vardı. Atatürk, Büyük Taarruz öncesinde bu “Kara Cumbo”yu atlatmayı başardı. Akşehir'de futbol maçı izleme bahanesiyle komutanlarla görüştü. “Çankaya'da çay partisi veriyorum” diye gazetelerde haberler yayımlatıp dikkatleri dağıtarak Ankara'dan ayrılıp Batı Cephesi Karargâhı'na vardı. İngiliz “Kara Cumbo” Büyük Taarruz'dan habersizdi. Öyle ki 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz'u İngilizler ancak üç gün sonra, 28 Ağustos'ta öğrenebildiler. Atatürk, Büyük Taarruz'u özellikle hafta sonu tatiline rastlatmıştı. Büyük Taarruz başladığında Londra'da herkes hafta sonu tatilindeydi. (Bilal Şimşir, Sakarya'dan İzmir'e, s. 453-456)
İngilizler öylesine derin uykudaydı ki, olmayacak hayaller görüyorlardı. Örneğin, Büyük Taarruz'un dördüncü gününde, 29 Ağustos'ta, Atina'daki İngiliz Elçisi Mr. Bentinc, Lord Curzon'a gönderdiği “gizli” telgrafta “İngiliz aslanı sayesinde Kral Constantin'le Kraliçe Sophia'nın Ayasofya Kilisesi'nde kısa zamanda Bizans İmparatoru ve İmparatoriçesi'nin tacını giymelerini” sabırsızlıkla beklediğini belirtiyor ve İstanbul'un Yunanistan'a verilmesini istiyordu. (Şimşir, s. 462)
Yunanistan, durumun ciddiyetini ancak 31 Ağustos akşamı fark edebildi. Durum kritikti. Yunan Başkomutanı General Hadjianesti istifa etmişti. Onun yerine atanan Tricopis ise başkomutanlığa getirildiğini -2 gün sonra esir alındığında- Atatürk'ten öğrenecekti.
Atatürk, Lord Corzon'ları, Lloyd George'ları atlatmıştı. İş işten geçmişti. İngiltere şimdi hem İzmir'deki İngilizleri korumanın, hem de İstanbul'da tutunmanın çarelerini arıyordu. Ayrıca Anadolu'dan atılan Yunanların Trakya'dan atılmamalarını istiyordu. Bizans ve İyonya Devleti hayalleri ise sulara gömülmek üzereydi.
2 Eylül'de Yunanistan, İngiltere aracılığıyla mütareke istedi. Ama İngiltere, Yunanistan'ın bu mütareke isteğini Türkiye'ye duyurmayıp tam 5 gün bekletecekti. Atatürk, 10 Eylül'den sonra yapılacak mütareke tekliflerini kabul etmeyeceğini bildirdi.
3 Eylül Pazar günü sabaha karşı saat 3.45'te İstanbul'daki İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington, İngiltere Savaş Bakanlığı'na çektiği telgrafta şöyle diyordu: “Yunanların Alaşehir'de tutunabileceklerine hâlâ inanıyorum. (…)  ‘King George' gemisi az önce İzmir'e hareket etti. ‘İron Duke' gemisinin de yollanacağını öğrendim. Böylece İngiliz kolonisinin güvenliği sağlanmış oluyor; destroyerler de Mudanya'ya gidiyorlar. İrtibat subayım Binbaşı Johnston'a, Yunanlara cesaret vermesi için tel çektim. (…) Cephe Kumandanı Tricopis'le irtibat yok…” (Şimşir, s. 484,485)
İngiliz yetkililer, Atatürk karşısında trajikomik bir duruma düşmüş görünüyordu. Harington, kaçan Yunan ordularının Alaşehir'de Mustafa Kemal'in askerlerini durdurabileceğini sanıyordu. “Haber yok” dediği Cephe Komutanı Tricopis'in ise Uşak'ta Atatürk'e esir düştüğünü bilmiyordu.
3 Eylül günü Yunanistan kaynıyordu: Yunan hükümeti d��şmek üzereydi. Kral Konstantin'in tahtı sallanıyordu. Yunan veliahtı ise Romanya'da tatildeydi. 7 Eylül'de Yunan hükümeti istifa edecekti.
5 Eylül günü İzmir'deki İngiliz Başkonsolosu Lamb, Londra'ya çektiği telgrafta Türk orduların ele geçirdiği yerleri tek tek sayarak “Türk süvarilerinin Salihli'de oldukları sanılıyor” diyordu. Yunanların İzmir'i terk ettiklerini; İzmir'deki Yunan postanesinin ve Yunan Milli Bankası'nın kapandığını, göçmenlerin şehre hücum ettiğini, şehirde ekmek sıkıntısının başladığını yazıyordu  (Şimşir, s. 499)
5 Eylül'de Harington, İstanbul'dan Londra'ya çektiği telgrafta hâlâ Yunan ordusunun Alaşehir'de tutunacağını umuyordu. 
6 Eylül sabahı Atina, Londra, Paris güne, Yunan Başkomutanı Tricopis'in, Türk Başkomutanı Atatürk'ün elinde esir olduğu haberiyle uyandı.
6 Eylül'de TBMM kürsüsündeki “puşide-i siyah” (siyah örtü) kaldırıldı. Bursa'nın kurtarılacağına inanç tamdı.
7 Eylül günü İngiliz kabinesi Atatürk'e karşı bazı kararlar aldı. Buna göre Kemalistler Çanakkale'yi ve İstanbul'u işgale kalkışırlarsa İngiltere silahla karşı koyacaktı. Boğazlardaki İngiliz Deniz Kuvvetleri artırılacaktı. İzmir'deki İngiliz kolonisi İngiliz Deniz Kuvvetlerince korunup kollanacaktı.
Görüldüğü gibi İngiltere, Yunanistan'ı unutup kendini kurtarmanın derdine düşmüştü.
7 Eylül'de Müttefikler, Yunanistan'ın mütareke teklifini Atatürk'e ilettiler. Atatürk, mütarekeden sonra 15 gün içinde Yunanistan'ın hem savaş esirlerini hem Trakya'yı kayıtsız şartsız Türkiye'ye bırakmasını istedi.
İzmir'in Kurtuluşu
Yunan ordusunun kılıç artıkları “kanlı, zalim bir insan sürüsü” halinde geçtiği yerleri kan ve ateş içinde bırakarak çoluk, çocuk, yaşlı, genç ayrım yapmadan önüne çıkan herkesi katlederek, Türk köylerini, Türk şehirlerini yakarak ilerliyorlardı: Uşak, Eskişehir, Alaşehir, Turgutlu, Ahmetli, Salihli, Manisa alevler içindeydi. Alaşehir'deki 4500 evden 4300'ü yakılmış, şehirdeki 11.500 kişiden 2000'i katledilmişti. (Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, C.IV, s. 170-173).
Bu sırada Mustafa Kemal'in askerleri İzmir'e yaklaşıyor, İzmir'de panik giderek artıyordu.
5 Eylül günü Fransa iki zırhlısını;  “Ernast Renan” ve “Edgar Qinet”i, Amiral Dumesnil kumandasında İzmir'e gönderdi.
7 Eylül sabahı İzmir'deki İngiliz kolonisinin bir kısmı “Mingari” gemisiyle Kıbrıs'a gönderildi. Bir miktar İngiliz askeri İzmir'deki bankaların önünde nöbet tutmaya başladı. Osmanlı Bankası İzmir Şubesi, bankadaki hazineyi İngiliz zırhlısı “İron Duke”a taşıdı. Fransızlar da 200 kadar askeri Fransız Konsolosluğu'nun bahçesine yerleştirdiler. Yunan karargâhı ve sivil memurları İzmir'i terk etmeye başladılar. Yunan Yüksek Komiseri de İngiliz “İron Duke” gemisine sığındı. O sabah İzmir'e çok sayıda Rum göçmen geldi. Yunan hükümeti öncelikle askerleri götürüyor, göçmenleri bekletiyordu. Rıhtım ana baba günüydü.
8 Eylül Cuma günü Müttefikler İzmir'i Türklere teslim etmeye karar verdiler. Yunan yönetimi şehri boşaltıyordu.
Atatürk, 8 Eylül'de I. Ordu Komutanlığı'na gönderdiği bir telgrafta “İzmir'in kayıtsız şartsız teslim alınması mümkün olduğundan temsilcilerin herhangi bir teklifi kabul olunmayacaktır” dedi.
8 Eylül akşamı asker yüklü son iki Yunan savaş gemisi 18.25'te İzmir limanından ayrıldı. İzmir, kurtuldu. Ama Türk orduları henüz şehre girmemişti. Şehirde hiçbir otorite yoktu.  Limanda İngiliz, Fransız, İtalyan gemileri ve amiralleri, şehirde ise bu üç devletin başkonsolosları vardı. Kıyıda 45 bin Rum göçmen birikmişti. Şehir her türlü yağmaya açıktı. Türkler savunmasız durumdaydı. (Şimşir, s. 506-527).
9 Eylül'de ortalık ağarırken 5. Süvari Kolordusu'nun 1. ve 2. Süvari Tümeni Bornova'ya girdi.  Burada karşılarına çıkan Yunan kuvvetlerini geri püskürtüp İzmir'e hareket ettiklerinde Darağacı civarında yerli Rumlar ateşe başladı. Öndeki 8 askerden 4'ü şehit oldu.
Sonra Mustafa Kemal'in askerleri dörtnala İzmir'e aktı. 2. Tümen 4. Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin Bey komutasındaki süvariler yalın kılıç Kordonboyu'ndan Pasaport iskelesine girdiler. Burada bir Rum'un attığı bombayla yaralanan Şerafettin Bey, yarasına hiç aldırış etmeden alkışlar, gözyaşları arasında atını sürdü. Saat 10.30'da İzmir Hükümet Konağı'nda Türk Bayrağı dalgalanıyordu.
3 yıl 4 ay 24 gün sonra Türk orduları İzmir'e girdi. İzmir, tam 1240 gün Mustafa Kemal'in askerlerini bekledi. Dile kolay! Tam 1240 gün…
“10 Eylül 1922 tarihli Tevhid-i Efkar gazetesi. En üst manşette “Cenab-ı Hakk'a hamd ve şükür olsun: Şanlı ordumuz dün İzmir'i kurtardı” yazıyor.  Ortadaki manşette “Ey kahraman ordu! Bir gaza ettin ki hoşnut eyledin peygamberi” yazıyor. Onun hemen altında “Kahraman ordumuz dün kemali şan ve şerefle İzmir'e girdi…” yazıyor. Askere sarılıp yanaklarından öpen anne görselinin altında kalın puntolarla “Nihayet yetiştin ve beni kurtardın! Var ol yavrum!” yazıyor.
İzmir'deki Atatürk
Atatürk, 5 Eylül'de Eşme'den TBMM'ye bir telgraf çekti. Yunan ordularının kaçarken yakıp yıktıkları yerlerde yardıma muhtaç olanlara dağıtılmak üzere -kendi bıraktığı paradan- 100 bin liranın Batı Cephesi'ne gönderilmesini istedi. (Hindistan Müslümanlarının gönderdiği paradan).
9 Eylül'ü Belkahve'de geçiren Atatürk, 10 Eylül'de bir açık otomobille İzmir'e girdi. Atatürk İzmir'de olağanüstü bir ilgiyle karşılandı. İleri yazarı Celal Nuri, İzmir'de Atatürk'le yaptığı röportajı okurlarına aktarırken şöyle diyordu: “İzmir'de herkes Paşa'nın kartpostal üzerine bir resmini göğsüne asıp dolaşıyor…” (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C.13, s. 293)
Atatürk, İzmir limanındaki İngiliz donanmasından rahatsızdı. Limandaki İngiliz donanmasının 24 saat içinde limandan çıkmasını istedi. Falih Rıfkı Atay diyor ki, “24 saat içinde İngiliz donanmasının limandan çıkıp gidişini seyrettik.” (Falih Rıfkı Atay, Çankaya, s. 380)
18 Eylül'de Fransız Yüksek Komiseri General Pelle İzmir'e gelip Atatürk'le görüştü. Atatürk, Pelle'ye, “Türk orduları hedeflerine ulaşmadan durmayacak, Trakya Türkiye'ye teslim edilmelidir” dedi.
İngiltere pabucun pahalı olduğunu gördü. 20 Eylül'de Paris'te İngiltere, Fransa, İtalya, Atatürk'e ne cevap vereceklerini görüşmeye başladılar. Tam üç gün görüştüler. 23 Eylül'de Müttefikler kararlarını Atatürk'e bildirdiler. Atatürk'ün teklifini kabul ediyorlardı: Meriç'e kadar Trakya'yı Türkiye'ye bırakıyorlardı. (Davıd Walder, Çanakkale Olayı, s. 276-289). 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Trakya Türkiye'ye teslim edildi. Böylece Edirne de silahsız, savaşsız kurtarıldı.
Atatürk'ün Millete Beyannamesi
12 Eylül'de Atatürk, İzmir'den “Millete Beyanname” adıyla bir bildiri yayımladı.
“Asil Türk milleti! Bu büyük zafer sadece senin eserindir.
Küstah düşmanın, muharebe meydanlarına gelme cesaretini gösteren ordu kumandanları, genelkurmay heyetleri günlerden beri esirimiz bulunuyor. Düşman harp malzemesinin üçte ikisini topraklarımızda bıraktı.
Düşmanın elimizde bulunan esirlerinden başka, insan kaybının 100 binden ne kadar fazla olduğunu belirlemek zordur. Düşmanın tamamen imhasına karşılık, kaybımız, dörtte üçü hafif yaralı olmak üzere 10 bindir.
Büyük ve asil Türk milleti! Anadolu'nun kurtuluş zaferini tebrik ederken, sana İzmir'den, Bursa'dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selamını da takdim ediyorum.”  
97 yıl önce “Akdeniz ufuklarından” gönderdiğiniz selamı alıyoruz;  İzmir'i, Bursa'yı, Edirne'yi, İstanbul'u yeniden vatan yapan sizi ve kahraman ordumuzu saygıyla minnetle selamlıyoruz…
1 note · View note
ruhsuzpicler · 5 years
Video
Başta Baş Komutan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının ruhları şad mekanları cennet olsun. #18martçanakkalezaferi #gazimustafakemalatatürk https://www.instagram.com/p/BvJzC2JlKU0/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1xfyz6n2graxl
2 notes · View notes
11caferabi12-blog · 3 years
Text
BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA!...
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa,Yokluktan varlık yarattın,Yalnız milli bayramlarda değil,Güneşin her doğuşunda kendini arattın...
İnan ki ismin havada uçan her kuşun kanadında,Milletin unuturmu seni, yanarsın damarlarında,Tıpkı ay-yıldız bayrağım gibi, dalgalanan bayraksın,Senden korkan hala korkar, sevende, anılansın...
İlelebet bayrağımız dalgalanıyor,Şehidim can vermiş,Vatan çiçeklerinin yeşerdiği toprakta kanı görülür al, al,Güneşin altında artık hürüz,Elbet sonsuzu yaşayacak,Bıraktığın istiklal...
Sana selam olsun, ey yüce Atatürk,Cana can kattın, sevginin olduğu yerde,Düşmanına dik durdun, asil kanınla,Bu asil milleti,Bırakmadın kederde...
Nereye yazarsam yazayım adını,Orada zaten sen varsın, girdin damarlarına,Ulu önder, Başkomutan Mustafa Kemal paşa,Selamlarım seni, tüm milletim adına,İyiki sen Baş komutan oldun,Şanlı Türk kahramanlarına...
Veysel Kimene
Sevda Şairi(Kemal Yenice)
1 note · View note